Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa orduları savaşa hazır mı?

Yayınlanma

ABD, Avrupa’nın silahlı kuvvetlerinin büyük bir kısmının Rusya’ya karşı uzun süreli bir savaşa hazır olmadığını ve NATO içinde ABD’ye fazla bağımlı hale geldiğini düşünüyor.

Batılı ordular, istihbarat kurumları ve siyasetçiler, Rusya’nın birkaç yıl içinde NATO ile bir çatışma başlatabileceği konusunda bu yıl defalarca çeşitli iddialar ortaya attı. Fakat Avrupa orduları, kendi topraklarında bir savaşa hala hazır değil.

NATO’nun kuruluşu, Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında birçok Avrupa ülkesinin askeri savunmada ABD’ye bel bağlamasına yol açtı.

Bloomberg‘in haberine göre, şu anda statükoya yönelik en büyük tehdit bu ülkelerin çoğu için Donald Trump’tan geliyor. Trump, 15 Ekim’de verdiği mülakatta, “Müttefiklerimiz pozisyonlarını düşmanlarımızdan daha fazla kötüye kullanıyor. Bu böyle devam edemez,” dedi.

Daha önce de yeniden seçilmesi halinde yalnızca NATO kurallarına uygun olarak gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 2’sini savunmaya harcayan müttefiklere askeri yardım sağlayacağını söylemişti.

Bloomberg‘e göre, Trump’ın bu görüşü, kasım ayında yapılacak seçimleri kim kazanırsa kazansın, ABD’deki farklı siyasi gruplarca da büyük ölçüde paylaşılıyor. Bu nedenle Avrupa ülkeleri, Sovyetler döneminde ABD ile imzalanan ortak savunma anlaşmasının onları koruyacağını ummak yerine, kendi güçlü silahlı kuvvetlerini kurmaya yönelmeli.

Bazı Amerikalı askeri uzman ve politikacılara göre, Avrupa’nın silahlı kuvvetlerinin çoğu, değil bir savaşı kazanmayı, uzun sürecek bir çatışmaya dahi hazır olmayan bir “Potemkin ordusuna” dönüştü.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte birçok ülkede savunma öncelikli bir mesele olmaktan çıktı. ABD de ordusunu küçülttü, ancak bunu Avrupa ülkeleri kadar agresif bir şekilde yapmadı.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne göre, ABD 1994’ten 2024’e kadar zırhlı araç sayısını yüzde 12, Fransa yüzde 14 azaltırken; İtalya yüzde 38, İngiltere ve İspanya yüzde 47, Almanya ise yüzde 77 oranında azalttı. Diğer Avrupa NATO ülkelerinde de bu oran yüzde 53 civarında.

Benzer bir durum ordunun diğer kollarında da görülüyor. Savaş uçaklarının sayısı ABD’de yüzde 41, Almanya’da yüzde 69, İngiltere ve diğer Avrupa NATO ülkelerinde ise yüzde 72 oranında azaldı. Hava kuvvetlerini artıran tek ülke ise İspanya (artı yüzde 9) oldu.

Fakat sorun sadece asker ve silah sayısının azalması değil. Avrupa ordularının, birden fazla devleti kapsayan müşterek askeri operasyonları planlama ve yürütme konusunda çok az deneyimi var. Bu ordular, NATO içinde liderlik ve koordinasyon için ABD’ye bel bağlayan bağımsız ulusal ordular.

Ortak operasyon ve koordinasyon güçlerini oluşturma ihtiyacı, uzun yıllara yayılan bir süreç. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinden sonra sadece birlikleri sevk etmek bile büyük bir sorun haline geldi.

Örneğin, Fransız askerlerinin Romanya’ya nakledilmesi için ilk girişim 2022’de yapıldı. Fakat gümrük memurları, askeri teçhizatın sınır geçişine izin vermedi ve demiryolu rayları ile köprülerin taşıma kapasitesine uygun olmadığı ortaya çıktı.

Fransız birliklerinin NATO’nun doğu kanadına taşınması için yeni bir tatbikat Mayıs 2025’te yapılacak. Hedef, 10 gün içinde Romanya’ya savaşmaya hazır bir tugay (3 ila 5 bin asker) sevk etmek olarak belirlendi.

Ancak Fransız ordusunun NATO’nun planına göre, teçhizat, mühimmat ve destek dahil savaşa hazır bir tümeni (10 ila 25 bin asker) ancak 2027’ye kadar konuşlandırmayı öğrenmesi bekleniyor ve bu bile en az bir ay sürecek.

Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün On Yıllar İçinde Savaşa Hazır Olmak: Avrupa ve Almanya’nın Rusya’ya Kıyasla Yavaş Silahlanması başlıklı raporu, Bundeswehr’in durumu ve Almanya’nın savunma sanayiinin gerekli miktarlarda silah üretme kapasitesi hakkında olumsuz bir tablo çiziyor.

Rusya ise kendi üretimi ve Kuzey Kore’den sağladığı tedarikler sayesinde günde yaklaşık 10 bin mermi (topçu mermisi ve füze) ateş gücüne sahip. Almanya ise aynı ateş hızıyla bir yıllık mermi ve roket stokunu yalnızca 70 günde tüketecek.

Sadece ABD özel kuvvetlerinin sayısı 70 bin civarında ve Avrupa’da yaklaşık 80 bin Amerikan askeri görev yapıyor. Fransız Müşterek Kara Ordusu Komutanı General Pierre Schill’e göre, Fransa bir ayda 20 bin askeri harekete geçirebilir.

Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nden (RUSI) Matthew Saville ise İngiltere’nin en iyi ihtimalle 20 ila 30 bin askerden oluşan bir tümen toplayabileceğini, ancak bunun da bir aydan fazla süreceğini belirtiyor.

Ukrayna ordusunun yaşadığı kayıplar göz önüne alındığında, böyle bir tümenin iki ay içinde etkisiz hale geleceği öngörülüyor. The Wall Street Journal’ın haberine göre, Ukrayna’nın yılın başında yaptığı gizli bir tahmine göre, şimdiye kadar yaklaşık 80 bin asker öldü, 400 bin asker yaralandı.

Saville, ikinci bir tümen oluşturulmaya çalışılsa bile, bunun “çok fazla teçhizata sahip olmayan bir tümen” olacağını ifade ediyor.

Almanya’dan Ukrayna’ya ağır silah yardımına ret

AVRUPA

Yeni başbakan Bayrou, Le Pen ve Bardella ile görüştü

Yayınlanma

Fransa’da yeni Başbakan François Bayrou, parlamentodaki sağ ve sol grupların kendisine karşı birleşmesiyle azınlık hükümeti üç ay içinde çöken selefi Michel Barnier’in akıbetinden kurtulmayı umarken bugün siyasi liderlerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Sağcı Ulusal Birlik’in (RN) liderleri Marine Le Pen ve Jordan Bardella, başbakanlık konutu Matignon’da ilk karşılananlar oldu. Hükümetinin fişini beklenmedik bir şekilde çekmeden önce Barnier ile çalışmaya istekli olduğunu gösteren Le Pen, sesinin Bayrou tarafından “duyulduğunu” söyledi.

Barnier gibi Bayrou da Fransa’nın parçalı ulusal Meclisinde çoğunluk desteğinden yoksun. Bayrou’nun önündeki zorluk, istikrar adına güvensizlik önergelerini desteklemekten kaçınmaları için yeterli sayıda partiyi ikna etmek ve karşılığında bazı tavizler vermek.

Le Pen, “Prensip olarak siyasi partilerle düzenli görüşmeler yapmak istiyor. Bu yöntemin daha olumlu olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Le Pen, Bayrou ile yaptığı görüşmeden olumlu bir izlenimle ayrıldığını söyledi. 

RN lideri, “Nasıl gideceğini göreceğiz. Başbakan bize tüm parlamento üyelerine tamamen eşit davranılmasını, her siyasi gruba kulak verilmesini ve saygı gösterilmesini istediğini söyledi ki bu da bizim için memnuniyet kaynağıdır,” dedi.

Bayrou’nun ilk ve en önemli görevi, Fransa bütçe açığıyla boğuşurken bir bütçe taslağı hazırlamak olacak. Barnier, muhalefet partilerini sürece yeterince dahil edememekle eleştiriliyordu.

Ulusal Meclis’teki en büyük sol parti olan Jean-Luc Melenchon liderliğindeki Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), geçen yaz yapılan seçimlerde en çok sandalyeyi kazanan sol koalisyon Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) hükümeti kurmaya davet edilmemesi halinde merkezciler ya da muhafazakârlarla işbirliği yapmayacaklarını açıkladı.

Yeşiller, Sosyalistler ve Komünistler de dahil olmak üzere NFP’nin diğer üyeleri Bayrou’ya daha açık davrandılar ama her türlü zımni destek karşılığında önemli tavizler talep ediyorlar.

Bunlar arasında, hükümetlerin parlamento oylaması olmaksızın yasa çıkarmasına olanak tanıyan tartışmalı bir anayasal mekanizma olan 49.3 maddesini kullanmama taahhüdünün yanı sıra yeni bir göç yasa tasarısını rafa kaldırma ve asgari emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran tartışmalı emeklilik reformunu yeniden gözden geçirme taahhütleri de yer alıyor.

Öte yandan Sosyalist lider Olivier Faure, Bayrou ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Biz uzlaşmaya açık bir muhalefete mensubuz,” dedi ama henüz yeni başbakan ile anlaşmaya varmadıklarını kaydetti.

Bayrou, Le Pen’i yatıştırmayı ve aynı zamanda daha solda yer alan Boyun Eğmeyen Fransa’dan kopma sinyalleri veren Sosyalist Parti’nin desteğini kazanmayı hedefliyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

CDU’nun seçim manifestosu: İçeride vergi indirimi; dışarıda Ukrayna’ya tam destek ve askerileşme

Yayınlanma

Financial Times (FT) tarafından görülen taslak manifestoya göre Almanya’nın muhafazakâr ana muhalefet partisi CDU, 23 Şubat’ta yapılması planlanan erken seçimlerde vergi indirimleri ve yasadışı göçün daha sıkı kontrol edilmesini öngören bir platformda kampanya yürütecek.

79 sayfalık belgede, “Almanya’nın ilerlemesini sağlayacak yeni politikalar” vaat ediliyor.

Salı günü kamuoyuna resmen açıklanacak olan manifesto, özellikle Ukrayna’ya askeri destek sağlanması gibi konularda SPD’li Şansölye Olaf Scholz’un politikalarıyla devamlılığa işaret ediyor. 

Bununla birlikte CDU göç konusunda, giden hükümetten çok daha sert bir yaklaşım vaat ediyor. Manifestoda, “Bize kimin geleceğine ve kimin kalacağına bir kez daha kendimiz karar vermeliyiz,” deniliyor.

Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) anketlerde seçimi kazanma konusunda ilk sırada yer alıyor.

FDP’nin gidişiyle SPD-Yeşiller azınlık hükümetini yöneten Scholz, bugün Federal Meclis’te güven oylamasıyla karşı karşıya kalacak ve muhtemelen kaybedecek; ardından cumhurbaşkanı yasama organını feshedecek ve erken seçimleri planlayacak.

“Çalışanlar için bir gündem” vaat eden CDU/CSU’nun taslak seçim programı, düşük ve orta gelirliler için gelir vergisinde kesinti, sosyal güvenlik katkı paylarında indirim ve kurumlar vergisinin kademeli olarak yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürülmesini öneriyor.

Partiler ayrıca 1990’larda Almanya’nın yeniden birleşmesi için gelir vergisine getirilen ek vergi olan “Soli”nin tamamen kaldırılmasının yanı sıra çiftçilere yönelik yakıt sübvansiyonlarının geri getirilmesini, konaklama sektöründeki katma değer vergisinin yüzde 7’ye düşürülmesini (şu anda yüzde 19) ve veraset vergisi için ödeneklerin artırılmasını istiyor.

CDU/CSU’nun vergi indirimlerini nasıl finanse etmeyi planladığı belli değil.

Partiler, Almanya’nın yeni borçlanma üzerindeki anayasal sınırı olan “borç frenine” bağlı kalmaya devam ediyor. Manifesto, “Bugünün borçları yarının vergileridir,” diyor.

CDU/CSU, Almanya’nın sosyal yardım kültürüne yönelik sık sık yaptığı ateşli eleştirilere rağmen, refah devletinde büyük bir değişiklik önermiyor.

CDU, devlet emeklilik maaşında kesinti yapılmasını ve emeklilik yaşının yükseltilmesini reddediyor fakat emeklilik yaşından sonra çalışan herkesin ayda 2.000 avroya kadar vergiden muaf olarak kazanmasını sağlayacak bir “aktif emekliliği” savunuyor.

Sağcıların “evrensel temel gelir”e benzettikleri yoksullara yapılan sosyal yardım ödemeleri sistemi olan Bürgergeld’i (‘vatandaş parası’) ise kaldırmak için harekete geçiyor. Bunun yerine, çalışma tekliflerini reddedenlerin faydalanamayacağı “yeni bir temel sigorta” getirmek istiyor.

Yeşiller ve SPD’nin aksine CDU/CSU, nükleer enerjinin Almanya için bir “seçenek” olması gerektiğini söylüyor ve küçük modüler reaktörler ve nükleer füzyon araştırmalarını destekliyor. Ayrıca benzinli ve dizel araçlara getirilen yasağın geri alınmasını öneriyorlar.

Dış politika konusunda ise “diplomatik, mali ve insani araçların yanı sıra silah tedariki” ile desteklenmesi gereken Ukrayna’nın savunulmasına ve “Fransa ve Polonya ile ilişkilerin yeniden canlandırılmasına” bağlı olduklarını söylüyorlar.

Partiler, Almanya’nın GSYİH’sinin en az %2’sini orduya harcaması, gençler için zorunlu bir yıl askerlik hizmeti getirmesi (zorunlu askerliğe geri dönülmesi değil) ve şansölyelik merkezli bir ulusal güvenlik konseyi oluşturması gerektiğini söylüyorlar.

CDU/CSU ayrıca iktidara gelmesi halinde “yasadışı göçü durdurmak” amacıyla kolluk kuvvetlerine göçmenleri sınırdan geri çevirme yetkisi vereceğini ve yabancıların Alman topraklarından sınır dışı edilmesini artıracağını söylüyor.

Muhafazakârlar ayrıca AB’de mültecilerin iltica başvurularının blok dışında değerlendirileceği ve orada koruma alacakları bir “üçüncü devlet modeli” uygulanmasını istiyorlar.

CDU/CSU, Scholz hükümeti tarafından çıkarılan ve yabancıların ülkede beş yıl yaşadıktan sonra vatandaşlığa kabul edilmesini sağlayan ve çifte vatandaşlığa izin veren bir yasayı da kaldıracak. Manifestoda, “Alman pasaportu entegrasyon sürecinin başında değil sonunda yer alır,” deniyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’dan yeni silahlanma stratejisi: “Ülkeyi savunma odaklı biçimde yeniden yapılandırmak”

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin, Avrupa’daki NATO ülkelerini “savaş zihniyetine” doğru ilerlemeye çağırmasına paralel olarak, Alman hükümeti de kapsamlı bir “savunma işbirliği” planı hazırladı.

Rutte geçen hafta NATO’nun halkla ilişkiler departmanı tarafından düzenlenen ve askeri ittifakın “mesajını” yaymak için gazeteciler de dahil olmak üzere aracıları kullanmayı amaçlayan bir etkinlikte, bugün bile artık “barış içinde” yaşamadığımızı açıkladı.

Avrupa’daki savunma sanayiinin “onlarca yıldır yapılan yetersiz yatırımlar” ve küçük ulusal çıkarlar nedeniyle “içinin boşaltıldığını” ileri süren Rutte, “savaş zihniyetine geçiş” çağrısı yapmıştı.

Almanya, Pasifik’teki askeri varlığını artırıyor

Berlin’de “Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi”

Alman hükümeti de Rutte’nin talep ettiği büyük çaplı yeniden silahlanmayı uzun zamandır sürdürüyor ve bunu daha da güçlendirmek için ay başında bir Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi belgesini kabul etti.

Belgede, Almanya’nın “mümkün olduğunca hızlı bir şekilde savunma odaklı hale gelmesi” gerektiği belirtiliyor. Bu amaçla, “askeri mallara, hizmetlere ve yeniliklere yönelik hızla artan talep” mümkün olduğunca çabuk karşılanacak.

Bunu sağlamak için Federal Hükümet, Alman savunma sanayii ile işbirliği içinde hazırlanan yeni bir strateji sundu ve Berlin, Avrupa’da yakın savunma sanayii işbirliğine güveniyor. Bu kapsamda, “sadece Avrupalı ortaklarımızla işbirliği içinde” istenen kapasitelerin oluşturulabileceği belirtiliyor.

Alman düşünce kuruluşu DGAP: Almanya ve Avrupa, Asya-Pasifik’te askeri gücünü artırmalı

Alman-Avrupa işbirliğine “ulusal savunma çıkarları” şartı

Bununla birlikte bu işbirliğinin sadece “uygun durumlarda” ve Alman şirketlerinin “eşit düzeyde” katılımıyla mümkün olabileceği de vurgulanıyor.

Çünkü “Federal Almanya Cumhuriyeti’nin stratejik egemenliğini ve [hareket] kabiliyetini korumak ve güçlendirmek için”, “belirli temel güvenlik ve savunma sanayi yetenek ve kapasitelerinin … ulusal düzeyde korunması” gerekiyor. 

Bu aynı zamanda Almanya’nın AB’deki savunma sanayii liderliğini de güvence altına alma hedefi güdüyor.

Almanya, savunma harcamaları hedefine ulaşabilecek mi?

Sivil Ar-Ge faaliyetlerine veda

Alman hükümeti spesifik olarak bir dizi önlem öneriyor.

Örneğin, “sivil ve güvenlik ve savunma ile ilgili araştırma ve geliştirmenin daha yakın […] bir şekilde birbirine bağlanması” incelenecek.

Bu aynı zamanda bazı üniversitelerde bir süredir yürürlükte olan “sivil hükümler hakkında açık uçlu bir tartışma” gerektirecek.

Buna ek olarak, cephaneliklerin inşası ve işletilmesi için mevcut gereklilikler azaltılacak; aynı zamanda Kreditanstalt für Wiederaufbau (KfW) ve Avrupa Yatırım Bankası silah finansmanı için giderek daha fazla kullanılacak.

Berlin ayrıca, pratikte başta Çin olmak üzere “hasım devletlerden” bağımsız olmak amacıyla “tedarik zincirlerini çeşitlendirmek ve esnekleştirmek” için önlemler almaya çalışıyor.

Bu durumun savunma ürünlerinin fiyatlarını daha da artırması muhtemel. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi kısa bir süre önce, ABD savunma sanayiindeki bazı yeni girişimcilerin Çin hammaddeleri ve bileşenlerinden tamamen vazgeçme çabalarının, bunun büyük bir çabayla mümkün olduğunu, fakat pahalıya mal olduğunu gösterdiğini bildirmişti: Harcamaların “bazı durumlarda altı ila on kat” arttığı söyleniyordu.

Almanya ve Birleşik Krallık’tan “dönüm noktası” niteliğinde savunma anlaşması

Alman ordusuna küresel rol biçiliyor

Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisinin, Alman silahlı kuvvetleri için “askeri kabiliyet, teçhizat ve donanımın” “her durumda, boyutta, jeostratejik alanda ve iklim koşullarında konuşlandırılabilir ve operasyonel” olması gerektiğini açıkça belirtmesi, yeniden silahlanmanın sadece ulusal savunma ile ilgili olduğu iddiasını yalanlıyor.

Belge aynı zamanda, Alman hükümetinin Asya-Pasifik bölgesinde artan sayıda Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) operasyonunu pekiştirme niyetinde olduğunu da doğruluyor.

Alman birlikleri aslında Asya-Pasifik’te ve bu bölgeye giden karasularında ve kara parçalarında çok çeşitli “iklim koşullarında” ve “jeostratejik alanlarda” konuşlandırılmış durumda.

Bundeswehr’in aynı zamanda her yerde “konuşlandırılabilir” olması, Berlin’in Asya-Pasifik bölgesi de dahil olmak üzere tüm dünyadaki savaşlara Alman katılımı için kapıyı açıkça açık tuttuğunu gösteriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English