Avrupa
Avrupa’da Fransız nükleer şemsiyesi ve ‘Alman bombası’ tartışması

ABD’nin Kıtadan çekileceği endişelerinin ortasında, Avrupa’da Fransa’nın nükleer şemsiyesi ve Almanya’nın kendi nükleer bombasını üretmesi tartışması başladı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD sistemini örnek alarak, Almanya’nın da dahil olabileceği diğer Avrupa ülkelerini Fransız nükleer bombalarına dayalı bir “nükleer şemsiye” altına alma önerisini sürdürüyor.
Polonya Başbakanı Donald Tusk, bugün Fransa-Polonya işbirliği anlaşmasının imzalanması sırasında, bu konuyla ilgili “ciddi görüşmelerin” halihazırda sürdüğünü açıkladı. Macron, benzer görüşmelerin diğer ülkelerle de yapılacağını duyurdu.
Berlin’de de ABD’nin nükleer silahlarına alternatif bir çözüm bulma çabaları sürüyor ve bu çabalar, Şansölye Friedrich Merz’in 21 Şubat’ta Paris ve Londra ile görüşme olasılığını gündeme getirmesinden bu yana yoğunlaştı.
Önde gelen Alman medya kuruluşları da son zamanlarda, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması ve İki Artı Dört Antlaşmasını ihlal ederek Almanya’yı kendi “Alman bombasıyla” silahlandırmayı gündeme getirdi. AfD politikacıları bu fikri destekliyor.
Fakat Berlin’deki iktidar partileri şimdilik “Avrupa çözümü” için bastırıyor. Berlin’in nükleer silahların kullanımına ilişkin karara katılımının nasıl sağlanacağı belirsiz.
Alman medyası ‘eski zincirleri kırma’ çağrısı yapıyor
Avrupa üzerinde mevcut ABD nükleer şemsiyesinin korunması veya ayrı bir Avrupa nükleer şemsiyesiyle değiştirilmesi konusundaki tartışma, ilk olarak geçen kasım ayında ABD başkanlık seçimleri sırasında başladı, ardından 20 Ocak’ta Başkan Donald Trump’ın göreve başlamasıyla yeniden alevlendi.
Zaman zaman Almanya’nın tek başına hareket ederek nükleer silah edinmesi yönünde çağrılar yapılıyor. Örneğin, etkili Frankfurter Allgemeine Zeitung (faz) gazetesinde yayınlanan önemli bir makalede, Federal Almanya Cumhuriyetinin nükleer silahlanmasına izin vermediği göz önüne alındığında, İki Artı Dört Antlaşmasının “artık geçerliliğini yitirdiği” ve Almanya’nın “eski zincirleri kırması” gerektiği yönünde “iyi nedenler” olduğu savunulmuştu.
Aynı dönemde, Federal Almanya’nın nükleer silahlanmasının henüz çoğunluğu kazanamadığını, fakat nüfusun giderek artan bir kesimi tarafından desteklendiğini gösteren kamuoyu yoklamaları yayınlandı.
Güney Kore ve Polonya gibi diğer ülkelerde de nükleer bomba yapımının tartışıldığını hatırlatan Alman medyası, Berlin’in nükleer silah üretmek için yeterli düzeyde uranyum zenginleştirme teknolojisine sahip olduğuna vurgu yapıyordu.
AfD’den ‘Alman bombasına’ destek
Daha etkili politikacılar henüz Alman bombası çağrısına katılmadı. Eski Federal Güvenlik Politikası Akademisi (BAKS) başkanı ve şu anda Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) için çalışan Karl-Heinz Kamp, geçtiğimiz günlerde Federal Almanya Cumhuriyeti’nin medyada tartışılan “kendi nükleer silahlarını geliştirme” seçeneğinden “bağlayıcı bir şekilde vazgeçtiğini” belirtti.
Kamp şu anda Berlin’de bunu değiştirmek isteyen siyasi olarak ciddi bir ses bulunmadığını savunsa da, Alman bombası için açık çağrılar artık Almanya için Alternatif (AfD) partisinden geliyor.
Örneğin mart ayında, AfD’nin Bundestag’daki savunma politikası sözcüsü Rüdiger Lucassen, “Almanya’nın kendi nükleer silahlarına ihtiyacı var,” demişti.
Berlin’in “nükleer caydırıcılık kapasitesini kendisinin kazanmasını” isteyen AfD’li, bunu da “Avrupa’nın stratejik özerkliği çerçevesinde” yapması gerektiğini söylemişti.
Bu talep, AfD milletvekili ve partisinin savunma çalışma grubuna üye olan başçavuş Hannes Gnauck tarafından da yinelenmişti. Gnauck, “Almanya’nın kendi nükleer koruma kalkanına ihtiyacı var,” demişti.
Uygulamada Avrupa seçeneği, acil durumlarda Alman bombası
Bir süre önce, Berlin’deki Küresel Kamu Politikası Enstitüsü (GPPi) direktörü Thorsten Benner farklı bir yaklaşım önerdi.
Benner, “acil durumlarda, Alman nükleer bomba projesini sürdürmek için temel bilimsel ve teknolojik kapasitelerin korunması” gerektiğini tavsiye etti fakat siyasi uygulamada, “Avrupa seçeneği”nin aranması gerektiğini söyledi.
Kamp da bu konuda ısrarcı. Kamp, Ekim 2024’te İngiltere ve Almanya arasında imzalanan Trinity House Antlaşmasının ikili “nükleer konularda diyalog” öngördüğünü belirtiyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da “erken bir aşamada” AB üzerinde bir nükleer şemsiye oluşturmak için Force de frappe’nin (caydırıcı güç) kullanımı konusunda diyalog kurulmasını savunmuştu.
Kamp şimdi Almanya’nın Fransa ve İngiltere’nin “nükleer kapasitelerinin önemli maliyetlerine” katkıda bulunabileceğini öneriyor. Bu, elbette, “her iki ülkenin nükleer silah kapasiteleri ile Almanya ve Avrupa’nın güvenliği arasında doğrudan bir bağlantı” kurulmasını ve bunun “yasal olarak bağlayıcı ikili antlaşmalarla” düzenlenmesini gerektirecek.
Kamp’a göre bu aynı zamanda Berlin’e Fransız ve İngiliz nükleer silahları üzerinde doğrudan etki sağlayacak.
Ortak nükleer savaş manevraları
Son günlerde Macron, AB ülkelerini Fransız veya Fransız-İngiliz nükleer silahlarının koruması altına alma planına yeni bir ivme kazandırdı.
Macron, Fransız nükleer silahlarıyla korunan Fransız ulusal çıkarlarının artık “Avrupa boyutu” kazandığını savunarak bu planı uzun süredir destekliyor.
Paris, 21 Şubat’ta Merz’in “Avrupa’nın ABD’den nükleer açıdan daha bağımsız hale gelmesi gerekebileceğini” belirtmesini ilgiyle karşıladı. Merz, bu konuyu Paris ve Londra ile müzakere etmek istediğini söylemişti.
Şubat sonunda Portekiz’i ziyaret eden Macron, nükleer şemsiyenin genişletilmesinin merkezinde yer alan Fransa’nın temel çıkarlarının “Avrupa boyutu”nu yeniden teyit etti.
Uzmanlar, kamuoyundaki tartışmayı hızla ilerletti. Örneğin mart başında, ABD’nin nükleer paylaşım modeline göre diğer Avrupa ülkelerine nükleer silah yerleştirmek için yeterli sayıda yeni nükleer savaş başlığı üretmenin yıllar alacağı söylendi.
Fakat örneğin ortak nükleer savaş manevralarının kısa vadede gerçekleştirilebileceğine dikkat çekiliyor.
Fransız nükleer caydırıcılığı Polonya’ya doğru genişletilebilir
Planın şimdiden istim aldığı görülüyor. Fransa ve Polonya, daha yakın silah ve askeri işbirliğini öngören ve karşılıklı yardımlaşma maddesi içeren bir dostluk ve işbirliği anlaşması (Traité de Nancy) imzaladı.
Bu anlaşma, 2010’da Birleşik Krallık ile imzalanan Traités de Londres, 2019’da Almanya ile imzalanan Traité d’Aix-la-Chapelle, 2021’de İtalya ile imzalanan Traité du Quirinal ve 2023’te İspanya ile imzalanan Traité de Barcelone’nin muadili olarak kabul ediliyor.
Karşılıklı yardım maddesi, Fransa’nın nükleer caydırıcılığının Polonya’ya genişletilmesinin tartışılmasına olanak tanıyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk’un cuma günü doğruladığı gibi, hükümeti şu anda bu konuyla ilgili olarak Paris ile “ciddi görüşmeler” yürütüyor.
Macron ise salı günü verdiği bir röportajda, Fransa’nın nükleer caydırıcılığına katılım konusunda “bunu isteyen tüm ortaklarla” görüşmek istediğini yineledi ve önümüzdeki haftalarda ve aylarda görüşmeleri yoğunlaştıracağını söyledi.
Macron, ülkesi için üç koşul olduğunu da ekledi: Fransa başkalarının güvenliği için para ödemeyecek; kendi ihtiyacı olan nükleer silahları konuşlandırmayacak; ve Fransız nükleer bombasının kullanılmasına ilişkin karar yalnızca Fransa Cumhurbaşkanına ait olacak.
Şu anda Berlin’in, kullanımına ilişkin herhangi bir kararda söz hakkı olmaması koşuluyla Fransa’nın nükleer şemsiyesinin Almanya’ya genişletilmesini kabul etmesi olası görünmüyor.
Öte yandan Kamp’ın dile getirdiği ortak finansman, belirli bir ölçüde ortak karar alma imkanı sağlayabilir.
Avrupa
Almanya, bir sonraki AB bütçesinin savunmaya odaklanmasını istiyor

Almanya bir sonraki AB bütçesinde savunma harcamalarına öncelik verirken, ortak bütçeye yapılan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacak.
Financial Times’ın (FT) gördüğü bir pozisyon belgesinde, en büyük net katkı sağlayan ülke olan Berlin, AB bütçesinin ortak alımları finanse etmesini ve Avrupalı silah üreticilerinin siparişlerini artırmasına yardımcı olmasını istiyor.
Savunma harcamalarına odaklanması, “Rusya’nın Avrupa’ya yönelik tehdidinin devam etmesi” ve ABD Başkanı Donald Trump’ın kıtaya kendi güvenliği için daha fazla çaba gösterme çağrısı doğrultusunda, Berlin’in son dönemde iç askeri harcamalarını artırma ve silah endüstrisine yatırım yapma yönündeki politikasını yansıtıyor.
AB anlaşmaları, ortak bütçenin “askeri veya savunma ile ilgili faaliyetlerden kaynaklanan harcamalar” için kullanılmasını açıkça yasaklarken, blok, Ukrayna’nın Rusya’nın saldırılarını püskürtmesine ve savunma sektörünü büyütmesine yardımcı olmak için ortak borçlanmayı giderek daha fazla kullanıyor ve bazı fonları yeniden tahsis ediyor.
Alman belgesinde, hem sivil hem de askeri uygulamaları olan çift kullanımlı teknolojilerin ve askeri nakliye koridorlarının da AB desteğine hak kazanması gerektiği savunuluyor.
Fakat Berlin, önceliklerin değiştirilmesini finanse etmek için, özellikle idari maliyetlerin azaltılması yoluyla harcama kesintileri öneriyor.
Makalede, “Öngörülebilir gelecekte, üye ülkelerin mali hareket alanı sınırlı kalacak,” deniyor ve şu anda AB’nin GSYİH’sinin yüzde 1’ini oluşturan blok bütçesine ulusal katkıların “artırılması için bir dayanak bulunmadığı” ekleniyor.
Bu belge, Avrupa Komisyonu’nun temmuz ortasında açıklaması beklenen ve bloğun artan harcama ihtiyaçlarını karşılamak için bütçe artışı talep etmesi beklenen çok beklenen önerinin öncesinde yayınlandı.
Ne var ki Berlin, ortak bütçenin gelirlerinin çoğunu oluşturan ve gayri safi milli gelire dayanan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacağını açıkça belirtti.
Geri kalan kısım gümrük vergileri ve KDV gelirlerinden karşılanıyor. Blokun en büyük ekonomisi olan Almanya, tüm fonların neredeyse dörtte birini sağlıyor.
Alman hükümeti “adil yük paylaşımı” çağrısında bulunuyor ve üye ülkelerin katkı paylarındaki “sürekli orantısız net yüklerin” ele alınması gerektiğini vurguluyor.
Almanya, yedi yıllık bütçede kaynakları, özellikle Avrupa katma değeri olan alanlarda “gelecek, inovasyon ve dönüşüm odaklı harcamalara” yönlendirmek istiyor.
Bunlar arasında, AB’nin rekabet gücünü artırmak için gerekli görülen sınır ötesi altyapı, dijitalleşme, enerji güvenliği ve stratejik teknolojiler yer alıyor.
Para kaynağı yaratmak için Almanya, AB bütçesinin yapısının büyük ölçüde basitleştirilmesini istiyor. Program sayısının azaltılması, daha yalın idari çerçevelerin oluşturulması ve komisyonun ihtiyaçlara göre politika alanları arasında fonları aktarabilmesi için daha fazla esneklik sağlanmasını öneriyor.
Almanya, bütçenin mevcut harcamaların yarısından fazlasını oluşturan temel programları, yani tarım sübvansiyonlarını içeren Ortak Tarım Politikası (CAP) ve daha yoksul bölgelere fon aktaran blokun uyum politikasını desteklemeye devam etmesi gerektiği konusunda ısrarcı.
Komisyon daha önce bu iki politikayı hükümetler tarafından tahsis edilen ulusal fonlarda birleştirmeyi önermişti. Fakat Berlin, gıda güvenliğinin ve iklim değişikliğiyle mücadelede doğanın önemini vurgulayarak, CAP’nin “bağımsız bir politika alanı olarak kalması” gerektiğini söylüyor.
Alman hükümetine göre, uyum fonları korunmalı, ama reformları teşvik eden ve hedefli harcamaları iyileştiren performansa dayalı mekanizmalar aracılığıyla yeniden odaklanmalı. AB fonlarının hukukun üstünlüğüne saygı ile bağlantılandırılması hakkında ise “tutarlı bir şekilde uygulanmalı, daha da geliştirilmeli ve genişletilmelidir” diye ekledi.
Brüksel, bu koşulları ihlal ettiği için Macaristan’a milyarlarca avroyu şu anda ödemiyor ve geçmişte de Polonya hükümetine aynı uygulamayı yapmıştı.
Almanya, Covid-19 salgınına yanıt olarak başlatılan ortak borçlanma programının uzatılmasını da reddediyor. 800 milyar avroluk fonun geri ödemelerinin de planlandığı gibi 2028’de başlaması gerektiğini söylüyor. Belgede, “Uzatma yasal olarak mümkün değildir,” deniyor.
Komisyon, bu fonların geri ödemelerinin yıllık 30 milyar avroya, yani bütçenin beşte birine mal olacağını tahmin ediyor.
Yine de Berlin, borç geri ödemelerinin AB bütçesi üzerindeki etkisini en aza indirmek için yeni “kendi kaynakları” (asgari kurumlar vergisi ve karbon sınır vergisi gibi yeni AB düzeyinde gelirler) konusunda müzakereye açık olduğunu işaret etti.
Ne var ki AB liderleri, Brüksel’e gelir artırma yetkisi vermekten çekinerek AB vergileri konusunda ilerlemeyi durdurdu.
Avrupa
NATO’nun doğu kanadı ülkeleri, sağlık sistemlerini olası bir savaş için yeniden yapılandırıyor

NATO’nun Rusya ve Belarus’a komşu doğu kanadı ülkeleri, savaşı artık varsayımsal değil, ‘kaçınılmaz bir olasılık’ olarak görerek sağlık kurumlarını olası bir çatışmaya hazırlamaya başladı. Ukrayna’daki tecrübeler ışığında sivil altyapıyı hedef alan saldırılara karşı yeraltı ameliyathaneleri kurma, büyük çaplı tatbikatlar düzenleme ve tıbbi malzeme stoklama gibi adımlar atılıyor.
NATO’nun Rusya ve Belarus sınırındaki doğu kanadı ülkeleri, savaşı artık varsayımsal bir senaryo olmaktan çıkarıp “kaçınılmaz bir gerçeklik” olarak görmeye başlayarak sağlık altyapılarını olası bir çatışmaya hazırlıyor.
Eski Sovyet bloku ve Kuzey Avrupa ülkeleri için sağlık kurumlarının savaşa hazırlanması en önemli önceliklerden biri haline geldi.
Politico‘nun haberine göre, NATO’nun doğu kanadındaki tüm ülkeler, sağlık kurumları için kriz müdahale protokollerini gözden geçiriyor, tatbikatlar düzenliyor, kurşun geçirmez kask ve yelekler satın alıyor ve ameliyatların yapılabileceği yeraltı tesisleri organize ediyor.
‘Mesele eğer değil, ne zaman’
Estonya Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı ve kriz hazırlıklarından sorumlu Sağlık Dairesi Genel Müdür Yardımcısı Ragnar Vaiknemets, durumu “Mesele Rusya’nın saldırıp saldırmayacağı değil. Mesele bunun ne zaman olacağı,” sözleriyle özetledi.
Bu kapsamda Polonya, 2025’in ilk yarısındaki AB dönem başkanlığı sırasında sağlık alanında güvenliği sağlama konusunu ana gündem maddelerinden biri yaptı.
Polonya Sağlık Bakan Yardımcısı Katarzyna Kacperczyk, “Askeri, ekonomik veya enerji sektörü için bir acil durum eylem planı veya stratejik plan hazırlayıp sağlık sektörünü göz ardı edemezsiniz,” diyerek konunun önemini vurguladı.
Ülkelerden somut adımlar
Litvanya, hazırlık kapsamında, sağlık personelini de içeren kriz müdahale ekipleri için geniş çaplı tatbikatlara başladı.
Mayıs ayı ortasında Jonava kentinde, çok sayıda yaralının olduğu bir okul patlaması simülasyonu gerçekleştirilerek asker, polis, itfaiyeci, sağlık görevlisi ve hastane personelinin olağanüstü koşullarda birlikte çalışması hedeflendi.
Litvanya’nın ve Baltık bölgesinin en büyük hastanelerinden biri olan Vilnius Üniversitesi’ne bağlı Santaros klinikos hastanesi, elektrik veya su kesintisi durumunda bile çalışmaya devam etmesini sağlayacak yeraltı altyapısı, sığınaklar, helikopter pistleri ve otonom sistemler hazırlıyor.
Estonya da benzer şekilde bodrum katlarını yeniden düzenliyor ve hastane binalarının bombalanması durumunda tıbbi yardım sağlamak için kullanılabilecek mobil üniteler satın alıyor. Enerji kesintilerine karşı jeneratörler temin ediliyor.
Vaiknemets, Ukrayna’daki olayları örnek göstererek, “Rusya’nın sivil altyapıyı ve enerji tesislerini vurduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu nedenle bir elektrik santralindeki sorunlar yüzünden hastanenin çalışmadığı durumlara izin verilemez,” dedi.
Estonya ayrıca, ortopedik ekipman, turnikeler ve travma kitleri de dahil olmak üzere yaralılara yardım için 25 milyon avroluk malzeme stoğu oluşturdu.
Yoğun bakım kapasitesi artırılıyor
Hazırlıklar, çok sayıda yaralı için ek yatak kapasitesi oluşturmayı da içeriyor. Norveç Sağlık Direktörlüğü özel danışmanı Bjørn Guldvog, nisan ayında düzenlenen bir güvenlik konferansında, Avrupa ülkelerinde 100 bin nüfus başına ortalama 11,5 yoğun bakım yatağı düştüğünü ancak “savaş zamanında bunun üç ila beş kat daha fazlasının gerekebileceğini” belirtti.
Guldvog ayrıca, barış zamanında kurumların çoğunun normal cerrahi kapasitesinin yüzde 120-150’sini sadece 24-48 saat sürdürebilirken, kriz koşullarında bu kapasitenin haftalarca hatta aylarca sürdürülebilmesi gerektiğini ifade etti.
Tahliye için demiryolu projesi
Letonya, Estonya ve Litvanya, üç ülkeyi birbirine ve Polonya’ya bağlayacak yüksek hızlı bir demiryolu olan Rail Baltica’yı inşa ediyor.
Bu hattın, savaş durumunda NATO birliklerinin hızlı bir şekilde bölgeye intikalini sağlamanın yanı sıra sivil halkın ve yaralıların tahliyesine de olanak tanıması hedefleniyor.
Resmi tahminlere göre, Rail Baltica trenleri üç Baltık başkentinden Polonya’ya bir günde 143 bin kişiyi taşıyabilecek.
Ancak, projenin inşasında ciddi gecikmeler yaşandı. Hattın planlanan iki hat yerine tek hat olarak 2030 yılına kadar tamamlanması öngörülüyor.
Avrupa
Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez gazileri andı

Almanya, 15 Haziran Pazar günü İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk gaziler kutlamasını gerçekleştirdi.
Savunma Bakanı Boris Pistorius, Berlin’deki Reichstag binası önünde inşa edilen “gaziler köyü” de dahil olmak üzere, ülke çapında düzenlenecek etkinliklere katılan mevcut ve eski askerler ile halkın bir araya geldi.
Bu, “militarizmin göstergesi” olarak görülebilecek her şeyin yıllardır tabu olarak kabul edildiği bir ülkede tarihi bir dönüşüme işaret ediyor.
Geçen yıl kabul edilen bir parlamento kararıyla oluşturulan bu yeni kutlama, Almanya federal ordusu Bundeswehr’e “şükran, takdir ve saygılarını ifade etmek” amacıyla tasarlandı.
Alman Federal Meclisi Bundestag, bu günün aynı zamanda ordu ile Alman halkı arasındaki bağı derinleştirmeyi amaçladığını vurguladı. Berlin’de düzenlenen törende Bundestag Başkanı CDU’lu Julia Klöckner, Bundeswehr’i “parlamento ordusu” olarak nitelendirerek, bunun milletvekillerine özel bir sorumluluk yüklediğini belirtti.
Ayrıca, askeri görevin zorlu ve genellikle stresli doğasını kabul ederek, askerlere uygun destek sağlanmasının gerekliliğini vurguladı.
Şansölye Friedrich Merz de sosyal medya platformu X’te, “Bundeswehr, toplumumuzun ayrılmaz bir parçasıdır,” dedi ve orduda görev yapan veya görev yapmış kişilerin geniş çaplı takdir, saygı ve tanınmayı hak ettiğini ekledi.
Yeni kurulan ulusal gaziler ofisinin başkanı Yarbay Michael Krause, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte diğer ülkelerdeki büyük askeri etkinliklerle karşılaştırarak, “Tanklar ve savaş uçakları olmayacak. Henüz o noktada değiliz. Ama gerçekten çok iyi bir ilk adım atıyoruz,” dedi.
Almanya, NATO’nun “Rusya’nın saldırganlığından” duyduğu endişelere yanıt olarak silahlı kuvvetlere para ve kaynak aktarıyor. Yeni şansölye Friedrich Merz, Almanya’nın ordusunu “Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu” haline getireceğine söz verdi.
Frankfurt Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden Sarah Brockmeier-Large, politikacıların nihayet bir gaziler günü düzenleme konusunda anlaşmaya varmasının, “Alman toplumunda işleyen bir silahlı kuvvetlere ihtiyacımız olduğu ve askerlerin hayati bir kamu hizmeti sağladığına dair artan bir takdirin sembolü” olduğunu söyledi.
Berlin’in iki dünya savaşındaki rolü, 1945’ten sonra özellikle Batı Almanya’da askeri güce karşı derin bir şüphecilik doğurdu ve güçlü bir pasifist hareketin ortaya çıkmasına neden oldu.
On yıllar boyunca, gazi terimi çoğunlukla Adolf Hitler’in Wehrmacht’ında savaşmış olanlarla ilişkilendirildi, 1955’te kurulan ve sıkı parlamento denetimi altına alınan Bundeswehr’da savaşmış olanlarla değil.
Alman yedek askerler derneği başkanı Patrick Sensburg, “Eski savaşlarımızla gurur duyamazdık. Bu nedenle 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda Alman Bundeswehr’de gazi kültürü yoktu,” dedi.
Soğuk savaş’ta, Almanya’nın bölünmüş olduğu dönemde, Bundeswehr sadece doğal afetlere yardım etmek için NATO bölgesi dışındaki operasyonlara katıldı.
1990’da “yeniden birleşme” sonrasında, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Ulusal Halk Ordusu lağvedildi ve az sayıda asker Bundeswehr’e katıldı.
Yeni birleşik ordu kısa süre sonra yurtdışında savaş operasyonlarına katılmaya başladı. Alman savaş uçakları, 1999’da NATO liderliğindeki Kosova misyonu sırasında eski Yugoslavya’nın bombalanmasına yardım etti.
Fakat gaziler hareketi için en önemli olay, 93.000 Alman askerinin ABD liderliğindeki Afganistan savaşına yaklaşık 20 yıl boyunca katılmasıydı. Başlangıçta Alman barış gücü misyonu olarak ilan edilen bu operasyon, Bundeswehr birliklerinin Taliban ile savaşmasıyla savaş operasyonu haline dönüştü.
Toplamda yaklaşık 3.000 Amerikan ve müttefik asker ile 100.000’den fazla Afgan sivilin hayatını kaybettiği çatışmada 59 Alman askeri de öldü.
Afganistan’da görev yapmış olanlar, aralarında fiziksel ve ruhsal yaralarla eve dönenlerin de bulunduğu, tabandan gelen baskı, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Anzak Günü, Büyük Britanya’nın Silahlı Kuvvetler Günü veya ABD’deki Gaziler Günü gibi günlerden esinlenerek bir gaziler günü oluşturulması için bir hareket başlattı.
2012 yılında, dönemin savunma bakanı Thomas de Maizière’nin bu fikri kabul ettirme girişimi, yaygın siyasi muhalefet nedeniyle başarısız oldu.
Askeri tarihçi Sönke Neitzel, “Bence çok erkendi” diyerek, o dönemde Almanya’nın Afganistan’daki savaş operasyonlarının hâlâ “asla olmaması gereken” bir şey olarak görüldüğünü belirtti.
Fakat eski askerler ve onlara bakmak için kurulan derneklerin baskısı devam etti.
Geçen yıl Alman milletvekilleri, gazileri her yıl 15 Haziran’da “kamusal ve görünür bir şekilde” kutlamak için yeni bir planı onayladı. Savunma Bakanı Pistorius bunu “güçlü, önemli ve evet, gecikmiş bir takdir ve minnettarlık işareti” olarak nitelendirdi.
Bu fikre karşı çıkanlar hâlâ var. Şubat ayında yapılan parlamento seçimlerinde oyların yüzde 9’unu alan Die Linke (Sol Parti), pazar günü Berlin’de “Sizin savaşlarınızı kutlamayacağız” başlıklı bir etkinlik düzenledi.
Parti, askeri liderlerin önümüzdeki yıllarda on binlerce ek asker almaları gerektiği uyarısında bulunduğu bir dönemde, yeni gaziler gününün “savaşı kabul edilebilir kılmak” ve Alman silahlı kuvvetleri için “top yemi” yaratmak amacıyla düzenlendiğini belirtti.
Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin bir parçası olan doğu eyaletlerinde, kısmen bölgenin Rusya ile tarihi bağları nedeniyle, Almanya’nın Ukrayna’nın en büyük silah tedarikçilerinden biri olması yaygın bir muhalefetle karşılanıyor.
Fakat tarihçi ve Beyond the Wall: East Germany 1949-1990 [Duvarın Ötesi: Doğu Almanya 1949-1990] kitabının yazarı Katja Hoyer, Bundeswehr’in alt rütbelerinde orantısız bir şekilde temsil edilen Doğu Almanların orduda ve orduda görev yapmış kişilere hâlâ geniş bir destek verdiğini ileri sürdü.
Hoyer, “Bundeswehr’i yeniden silahlandırma ve güçlendirme fikri, birçok Doğu Alman için sorun değil. Genel olarak orduya karşı tutum ile [Ukrayna’daki] bu çatışmaya karşı tutum arasında bir fark var,” dedi.
Yıllık bir etkinliğin düzenlenmesi, bazıları hâlâ temkinli olsa da, gaziler tarafından memnuniyetle karşılandı.
Afganistan’da beş kez görev yapmış ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Bundeswehr’de kıdemli çavuş Thorsten Gärtner, Berlin’de toplu taşıma araçlarında üniformasını giymekten hâlâ her zaman rahat hissetmediğini söyledi.
Gärtner, “Umarım bir gün ABD gibi diğer ülkelerde olduğu gibi, gaziler için kimlik kartı ve her yerde yüzde 10 indirim gibi uygulamalar olur. Bunun olacağına şüpheliyim. Henüz kabul görmüyor. Bu çok zaman alacak,” dedi.
Öte yandan Birleşik Krallık Prensi Harry de Almanya’nın ilk Gaziler Gününü anmak için Almanca bir video mesaj yayınladı.
Mesajında Sussex Dükü, Afganistan Seferi madalyası, Altın Jübile madalyası, Elmas Jübile madalyası ve Platin Jübile madalyası dahil olmak üzere çeşitli tören madalyaları taktı.
Mesajına akıcı Almanca ile başlayan prens, izleyicileri “Guten Tag Deutschland” (İyi Günler Almanya) diyerek selamladıktan sonra İngilizceye geçti.
“Kutsal Gaziler Gününde Almanlara mesaj iletmekle görevlendirilmenin büyük bir onur” olduğunu savunan Prens Harry, “Alman halkının yaralı askerlerden oluşan küresel topluluğumuza gösterdiği sıcaklık, coşku ve sarsılmaz destek gerçekten çok etkileyiciydi. Saygı dolu bir yuva yaratma sözünüzü kesinlikle yerine getirdiniz,“ dedi.
Prens Harry, gazilerin gücü ve dayanıklılığından övgüyle bahsederek, onları ”dayanıklılık ve ahlaki cesaretin yaşayan kanıtları“ olarak nitelendirdi.
Harry, ”Bugün, kim olduğumuzu tanımlayan özgürlükleri korumak, barış, haysiyet ve demokrasinin kalıcı vaadi için birbirimize hizmet etmek üzere taahhüdümüzü birlikte yenileyelim,” diye ekledi.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya6 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Dünya Basını2 hafta önce
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda