Bizi Takip Edin

Asya

Bangladeş İşçi Partisi yöneticisi: Muhafazakarlar, ordu ve ABD desteği ile hükümet kurmaya çalışıyor

Yayınlanma

Bangladeş İşçi Partisi Merkez Komitesi üyesi Sabbaha Ali Khan Colince, ülkede yaşanan gelişmeleri ve son durumu Harici’ye değerlendirdi: “Özgürlük karşıtı, aşırı sağcı partiler protestolara hakim oldu. Radikal muhafazakar Cemaat-i İslami ve Bangladeş Milliyetçi Partisi, orduyla işbirliği içerisinde, ABD desteğiyle yeni bir hükümet kurmaya çalışıyor. Protestolara katılan gençlerin çoğunluğu bu durumdan rahatsız.”

1971’de Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Güney Asya ülkesi Bangladeş kimilerinin ‘halk hareketi’, kimilerinin ise ‘darbe’ diye adlandırdığı olaylarla sarsıldı. 1996-2001 yıllarındaki ilk döneminin ardından 2009’dan bu yana ülkeyi yöneten 76 yaşındaki Başbakan Şeyh Hasina olaylar sonucu ülkeyi terk ederek komşusu Hindistan’a sığındı.

Bu haftaki istifasından önce Hasina, dünyanın en uzun süre görev yapan kadın liderlerinden biriydi ve 1975’te darbeyle görevden alınıp öldürülen babası Muciburrahman’ın partisi Avami Birliği’ne (Awami League) önderlik ederek, ülkede “laiklik ve demokrasi”nin sembollerinden biri olarak görülüyordu. Ancak son seçimlerde yeniden iktidara gelmesine rağmen, Hasina’nın hükümeti sık sık toplumsal hareketlerle ve protestolarla sarsıldı. Enflasyon ve geçim sıkıntısı üstüne yolsuzluk iddiaları da eklenince Hasina hükümeti ciddi güven kaybına uğradı.

Hükümetin, ülkenin 1971’de Pakistan’a karşı verdiği bağımsızlık savaşında gazi olanların yakınlarına kamu sektöründe çok sayıda iş imkanı sağlayan ayrıcalıklı kotalar getirmesi, işsizlikle boğuşan gençler ve özellikle de öğrenciler arasında büyük tepki yarattı. Bangladeş, dünyanın en yoğun nüfuslu ülkelerinden biri ve 30 milyonu aşkın genç işsiz.

Öğrenciler öncülüğünde başlayan protestolara, radikal muhafazakar Cemaat-i İslami ve Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) başta olmak üzere muhalefet partileri de dahil oldu ve yerel kaynaklara göre muhalefet partileri sokaktaki hakimiyeti ele geçirdiler.

Hasina, büyüyen protestolar karşısında geri adım atmazken, polisin sert müdahalede bulunduğu eylemlerde 200’den fazla kişi hayatını kaybetti. Kota uygulamasının iptal edilmesi de artık Hasina’yı kurtarmaya yetmedi.

Hasina’nın pazartesi günü istifa etmesinin ardından askeri şef General Waker-Uz-Zaman, televizyonda yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında ülkenin kontrolünü geçici olarak ele aldığını ve askerlerin artan huzursuzluğu durdurmaya çalıştığını duyurdu. General Zaman ayrıca, Hasina’nın uzun süredir iktidarda olan Avami Birliği hariç, önde gelen siyasi partilerin liderleriyle ileriye dönük izlenecek yolu tartışmak üzere görüşmelerde bulunduğunu söyledi.

Bangladeş Cumhurbaşkanı Muhammed Şahabuddin ise salı günü, Başbakan Şeyh Hasina’nın istifasının ardından protestocuların temel taleplerinden birini yerine getirerek parlamentoyu feshetti, 84 yaşındaki Nobel ödüllü Muhammed Yunus’un geçici hükümete başkanlık edeceğini duyurdu.

Batı tarafından sevilen bir isim olan Yunus, Bangladeş’te yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olacağını savunduğu mikrofinans çalışmaları nedeniyle 2006’da Nobel Barış Ödülü’nü kazanan bir bankacı.

1983 yılında mikro kredi yoluyla yoksulluğun azaltılmasıyla mücadele edeceği iddiasıyla Grameen Bank’ı kurdu. Banka hızla büyüdü, farklı şubeler ve benzer modeller artık dünya çapında faaliyet gösteriyor. Yunus ve Grameen Bank, konut, öğrenci ve mikro işletme kredileri olarak toplamda yaklaşık 6 milyar dolar kredi verdikten sonra 2006 yılında Nobel Barış Ödülü’ne “layık” görüldü.

Ancak eleştirmenler Yunus’a ve Grameen Bank’a şüpheci bir gözle baktı. Bankacı Yunus’a, yüksek faiz oranlarının kredi alanları yoksullaştırdığı ve kredi verenin küçük kredilerden büyük karlar elde ettiği yönünde eleştiriler yöneltildi. Yunus ise amacının “para kazanmak değil, yoksullara yardım etmek” olduğunu ileri sürdü.

İstifa eden Hasina da görev süresince Yunus’u defalarca kez “yoksulların kanını emmekle” eleştirmişti. Yunus hakkında “vergi usulsüzlüğü” davası açıldı, en son haziran ayında ise zimmetine para geçirme suçlamasıyla itham edildi.

Batı’ya yakın görülen ve ABD’de eğitim almış bir isim olan Muhammed Yunus’un eylemler sonucu öne çıkması dikkat çekerken, Hasina’ya karşı eylemlerin ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından kışkırtıldığı yönünde yaygın değerlendirmeler de mevcut.

2023 yılında ülkeyi ziyaret eden ABD’nin Güney ve Orta Asya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Donald Lu, Bangladeş’in “hızla otoriterliğe kaydığını” söyleyerek, muhalefet liderleri ve “hak gruplarıyla” ayrı ayrı görüşmeler yapmıştı.

Ocak ayında yapılan seçimler öncesinde ABD, “demokrasi” davulunu çalarak Hasina hükümetine yönelik sert eleştiriler ve uyarılar getiriyordu. Seçim sonrası ise Hasina’nın partisi Avami Birliği Parlamento’daki 300 sandalyeden 223’ünü kazanmasına rağmen, hem ABD hem de Birleşik Krallık seçimleri “özgür ve adil olmadığı” gerekçesiyle eleştirmişti.

Mayıs ayında ise ABD hükümeti Bangladeş ordusunun emekli komutanı Aziz Ahmed ve yakın ailesine yolsuzluk iddiaları nedeniyle yaptırım uyguladı. Bu hamle Washington’ın Bangladeş hükümeti üzerinde nüfuz sağlama çabası olarak değerlendirilmişti.

Hindistan ise müttefiki ABD’nin Hasina hükümetine yönelik bu sert tutumunu eleştirerek, bu tutumun Bangladeş’i Çin’e yakınlaştırabileceği yönünde uyarılarda bulunuyordu. Nitekim Hasina hükümeti bir süredir tarihsel dostu ve komşusu Hindistan ile, ülkeye büyük yatırımlar yapmaya hazırlanan Çin arasında denge siyaseti izlemeye çalışıyordu.

Son olaylar sonrasında, Avrupa Birliği, “İnsan hakları ve demokratik ilkelere tam saygı çerçevesinde, demokratik yollarla seçilmiş bir hükümete doğru düzenli ve barışçıl bir geçiş” çağrısı yaparken, ABD de geçici hükümet çağrısı yaptı. ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cardin, yaptığı açıklamada, “Bangladeş halkı, seslerine kulak veren, iradelerine saygı duyan ve uluslarının onurunu koruyan bir hükümeti hak etmektedir” dedi.

Tüm bu tartışmaları ve ülkedeki son durumu, Bangladeş İşçi Partisi Merkez Komitesi üyesi Sabbaha Ali Khan Colince ile konuştuk. Bangladeş Öğrenci Birliği’nin eski başkanı olan Colince, ülkedeki gençlik hareketlerine önderlik eden öğrenci liderlerinden biriydi.

Başkent Dakka’dan son durumu bildiren Colince, öğrenci protestolarının sosyo-ekonomik taleplerle başladığını, kota sisteminin işsizlikle boğuşan gençler arasında büyük tepki yarattığını söyledi. Kota sistemi ile devlet içerisinde belirli pozisyonlara belirli kişilerin yerleştirildiğini belirten Colince, diğer nitelikli adayların dışlandığını, bir haksız rekabet ortamı oluştuğunu ekledi. Ancak bu durumun protestoları tetiklese bile yine de tek sebep olmadığını da ifade etti. Colince’e göre, hükümet içerisinde artan yolsuzluk ve yozlaşma artık görünür hale gelmişti. Yüksek enflasyon, artan işsizlik, azalan döviz rezervleri ile boğuşan ülkede hükümetin, halkın çıkarlarını korumak yerine parti içerisindeki az sayıda ticari çıkar gruplarının ve iş insanlarının çıkarlarını korumaya odaklandığını söyleyen Colince, “Artık Hasina’nın partisinde politikacılar değil, iş adamları öne çıkıyordu” dedi. Hasina’nın halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için reformlara başvurmak yerine, baskı ve polis gücüne başvurduğunu da ekledi.

Colince, buna rağmen eylemlerin giderek ekonomik taleplerden uzaklaştığını gerici, özgürlük ve demokrasi karşıtı siyasi partilerin protestolara hakim olduğunu söyledi. Sol partilerin tepkiyi yeterince örgütleyemediğini ve radikal İslamcı Cemaat-i İslami ve aşırı milliyetçi Bangladeş Milliyetçi Partisi’nin eylemlerde önderliği ele geçirdiğini belirten Colince, ordu şefi General Waker-Uz-Zaman’ın yönetimi ele aldıktan sonra sadece bu partilerle görüşüp onlara danıştığını vurguladı. General Zaman’ın Avami Birliği hariç diğer tüm parti temsilcileriyle toplantı yaptığını duyurduğunu yazmıştık. Ancak Colince, ordu şefinin sadece Cemaat-i İslami ve Bangladeş Milliyetçi Partisi ile görüştüğünü ve diğer sol partileri görmezden geldiğini söyledi. Bu olayın sokaktaki örgütsüz gençlerin ve öğrencilerin büyük kısmının tepkisini çektiğini ifade eden Colince, “Ordunun, Cemaat-i İslami ve Bangladeş Milliyetçi Partisi gibi özgürlük karşıtı, gerici partilerle hükümeti kurmaya çalışması, Bangladeş gençliğinin savunduğu tüm değerlere terstir. Bangladeş’in ilerici kurtuluş ve bağımsızlık savaşı ruhuna ve ilkelerine terstir” dedi. Protestocu gençlerin büyük kısmının ülkeye hakim olmaya çalışan bu “ordu-muhafazakar-milliyetçi” bileşiminden rahatsız olduğunu vurguladı.

Protestolarda ABD’nin parmağı olabileceğine dair tartışmaları da değerlendiren Colince, ABD’nin Cemaat-i İslami ve Bangladeş Milliyetçi Partisi aracılığıyla protestoları kışkırttığını söyledi. ABD’nin seçimler öncesinde de bu partilere destek verdiğini belirten Colince, “artık bu yaşananlarda ABD’nin parmağı olduğu çok açık” dedi. Geçici hükümetin başına getirilen bankacı Muhammed Yunus’un da “Amerikancı” olarak bilinen bir isim olduğunu söyleyen Colince, “Bangladeş için yakın gelecekte ne yazık ki gerici, özgürlük karşıtı, ABD destekli bir hükümet öngörüyorum” dedi.

Bangladeş İşçi Partisi yöneticisi Sabbaha Ali Khan Colince, uzun vadede umudunu kaybetmediğini, ülkenin emekçi ve gençlik hareketine ve geleneğine güvendiğini, çünkü bu geleneğin Bangladeş’in 1971’deki özgürlükçü, demokratik, ilerici bağımsızlık mücadelesini ve onun ilkelerini örnek aldığını vurguladı.

Bangladeş İşçi Partisi’nin İsrail’i protesto eden eylemlerinden fotoğraflar.

Asya

Pekin, Hürmüz Boğazı’ndan geçen Çin gemilerinden düzenli rapor vermelerini istedi

Yayınlanma

İran’ın ABD’nin hava saldırıları sonrasında Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği tartışılırken, Çin, Hürmüz Boğazı’ndan geçen tüm yerli gemilere rapor verme emri getirdi.

Hemen yürürlüğe giren karara göre, tüm nakliye şirketleri ve gemi yönetim firmaları, sadece kritik öneme sahip bir nakliye boğazı olan Hürmüz Boğazı’ndan değil, aynı zamanda boğazın bağlandığı Umman Körfezi ve Basra Körfezi’nden geçen gemilerle ilgili ayrıntılı bilgileri içeren günlük raporlar sunmak zorunda.

Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Çin Gemi Sahipleri Derneği (CSA) tarafından pazartesi günü internette yayınlanan bildiride, şirketlerin gemilerin adlarını, benzersiz IMO numaralarını, türlerini, bayraklarını, kapasitelerini, kalkış ve varış limanlarını, planlanan seyahat sürelerini, mürettebat sayılarını ve o bölgedeki günlük hareketlerini bildirmeleri isteniyor.

CSA, sadece mevcut veya gelecekteki gemilerle sınırlı kalmayıp, geçen yılın başından bu yana bölgeden geçen gemilere ait verilerin de sağlanmasını istiyor.

Dernek, “Kızıldeniz’de devam eden gerginlikler, çevre sularda deniz taşımacılığı güvenliği üzerinde yaygın ve derin etkiler yarattı” diyerek, bu önemli bölgelerde toplanan bilgilerin ulusal çıkarların korunması için hayati önem taşıdığını belirtti.

İsrail-İran Savaşı Küresel Enerji Piyasalarını Sarsabilir

İran devlet medyası, İsrail ile tırmanan gerginliklerin ortasında, Washington’un ülkedeki nükleer tesisleri bombalamasının ardından İran parlamentosunun Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasına yönelik bir önlemi desteklediğini bildirdi.

Yine pazar günü, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, televizyonda yayınlanan bir röportajda, “petrolü için Hürmüz Boğazı’na büyük ölçüde bağımlı olduğu” için Pekin’e Tahran’ın su yolunu kapatmasını engellemesi çağrısında bulundu.

Pazartesi günü düzenlenen basın toplantısında, Çin’in Hürmüz Boğazı’nın kapatılması olasılığına ilişkin tutumu sorulan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Guo Jiakun, Basra Körfezi ve çevresindeki suların mal ve enerji ticareti için hayati öneme sahip uluslararası koridorlar olduğunu söyledi.

Jiakun, Çin’in uluslararası topluma, gerilimi azaltmak ve bölgesel istikrarsızlığın küresel ekonomik kalkınmaya daha büyük etkiler yaratmasını önlemek için çabalarını artırma çağrısında bulunduğunu da sözlerine ekledi.

Dünyanın stratejik açıdan en önemli darboğazlarından birinin kaderi şu anda İran’ın Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin elinde olsa da, kapatma riski, yaklaşık iki yıldır Kızıldeniz krizinin gölgesinde faaliyet gösteren denizcilik sektöründe şok dalgaları yarattı.

Denizcilik danışmanlık şirketi Vespucci Maritime’in CEO’su Lars Jensen, sosyal medyada yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ticari deniz taşımacılığı için asıl soru, gemilerin saldırıya uğrayıp uğramayacağı değil. Asıl soru, riskin kendisinin Hürmüz Boğazı’ndaki trafiği azaltmak için gemi sevkiyatında değişiklik yapılmasına neden olacak kadar yeterli olup olmadığıdır.”

Bloomberg’in pazar günü Yunanistan Denizcilik Bakanlığı’nın Yunan gemi sahiplerine gönderdiği bir genelgeye atıfta bulunarak verdiği habere göre, bakanlık, ABD’nin hava saldırılarının ardından ülkeye ait gemi sahiplerine Hürmüz Boğazı’ndan geçiş planlarını yeniden gözden geçirmelerini tavsiye etti.

İsrail-İran savaşı, Çin’in enerji güvenliği ve diplomasisi için bir sınav olabilir

Denizcilik devleri Maersk ve CMA CGM, pazar günü yaptıkları açıklamalarda durumu izlediklerini ve bölgede normal şekilde faaliyetlerine devam ettiklerini belirtti.

Ancak Maersk, “Mevcut bilgilere göre durumu yeniden değerlendireceğiz” ve “Gerekli operasyonel önlemleri almaya hazırız” dedi.

Küresel ticaret istihbaratı sağlayıcısı Kpler’in ham petrol analizi başkanı Homayoun Falakshahi, pazar günü düzenlenen çevrimiçi web seminerinde, ABD’nin müdahalesinin çatışmanın tırmanmasına işaret etmesine rağmen, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatmasının kendi çıkarlarına, en büyük petrol alıcısı Çin’in çıkarlarına ve komşularının çıkarlarına zarar vereceği için olası olmadığını söyledi.

“Asıl neden Çin” diyen Falakshahi, Çin’in deniz yoluyla ithal ettiği petrolün neredeyse yarısının Basra Körfezi’nden geldiğini belirtti.

Hürmüz Boğazı kapatılırsa Çin alternatif kaynaklar arayacaktır, ancak bu durum ülkenin aşağı akış sistemleri için yine de önemli bir stres testi olacaktır, diye ekledi Falakshahi.

Kpler’in verilerine göre, petrol ihracatının yüzde 90’ı Çin’e satılan İran için boğazın kapatılması ekonomik bir darbe olacaktır.

Falakshahi, “Boğaz, İran ve Umman arasında yarı yarıya işletiliyor; bu, İran’ın boğazı kapatması durumunda, İran için kilit öneme sahip bir ülke olan Umman’ın topraklarını veya sularını ihlal ettiği anlamına geliyor” dedi.

Bu nedenle, boğazın kapatılma olasılığının çok düşük olduğunu, “yüzde 5’ten az” olduğunu tahmin ettiğini belirtti.

Okumaya Devam Et

Asya

ABD, DeepSeek’i Çin ordusuna bilgi sızdırmakla suçladı

Yayınlanma

Üst düzey bir Amerikalı yetkili, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, yapay zekâ alanında faaliyet gösteren Çinli şirket DeepSeek’in, Çin ordusuna ve istihbarat servislerine yardım ettiğini iddia etti. Yetkiliye göre şirket, ABD’nin teknoloji yaptırımlarını aşmak için paravan şirketler kullanmaya çalıştı ve kullanıcı verilerini Pekin yönetimiyle paylaştı.

Üst düzey bir Amerikalı yetkili, Çinli yapay zekâ geliştirme şirketi DeepSeek‘in, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) askeri ve istihbarat servislerine yardımcı olduğunu öne sürdü.

Reuters ajansına konuşan yetkili, Çinli startup’ın, ABD tarafından Çin’e satışı yasaklanan en yeni yarı iletkenlere erişmek için Güneydoğu Asya ülkelerindeki paravan şirketleri kullanmaya çalıştığını belirtti.

Habere kaynaklık eden yetkili, DeepSeek’in özellikle kullanıcı bilgilerini ve istatistikleri devlet kurumlarıyla paylaşmakla suçlandığını ifade etti. Çin’de faaliyet gösteren tüm şirketlerin, Pekin tarafından talep edilen verileri sunma zorunluluğu bulunuyor.

Ancak DeepSeek’in bu tür bilgileri halihazırda devlet kurumlarına aktardığına dair iddianın, dünya genelindeki on milyonlarca yapay zekâ sohbet robotu kullanıcısını endişelendirebileceği belirtiliyor. Şirket, gizlilik politikasına ilişkin soruları yanıtsız bıraktı.

‘Ordunun tedarik belgelerinde 150’den fazla kez adı geçiyor’

Amerikalı yetkili, DeepSeek’in adının Çin ordusunun ve ÇHC’nin savunma sanayii ile bağlantılı diğer kuruluşların tedarik belgelerinde 150’den fazla kez geçtiğini söyledi.

Yetkiliye göre şirket, Çin ordusuna bağlı araştırma enstitülerine de hizmet sağladı.

Yetkili ayrıca DeepSeek’in, Nvidia tarafından üretilen çok sayıda H100 mikroçipine erişimi olduğuna dikkat çekti. Bu çiplerin sevkiyatı, 2022’den bu yana ABD’nin ihracat kısıtlamaları kapsamında bulunuyor.

Yaptırımlardaki yasal boşluk

Nvidia’nın en gelişmiş mikroçiplerinin ÇHC’ye lisanssız olarak ithal edilmesi ABD ihracat kurallarını ihlal etse de Çinli şirketlerin, kısıtlamaların geçerli olmadığı ülkelerdeki veri merkezleri aracılığıyla bu çiplere uzaktan erişimine izin veriliyor.

Ancak bu istisna, söz konusu Çinli şirketin ABD’nin kara listesinde olması veya ihracatçının, müşterinin çipleri kitle imha silahları geliştirmek için kullandığını bilmesi durumunda geçerli olmuyor.

Amerikalı yetkililerin henüz DeepSeek’i bu tür kara listelere almadığı ve Nvidia’nın, startup’ın Çin ordusuyla işbirliği yaptığını bildiğini iddia etmedikleri de vurgulandı.

Okumaya Devam Et

Asya

Japonya İsrail-İran savaşıyla ilgili resmi açıklamasında G7’den farklı tavır aldı

Yayınlanma

Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba, bu hafta başında G7’nin İsrail’in “kendini savunma hakkı”nı teyit eden açıklamasına rağmen, Tokyo’nun hem İsrail’e hem de İran’a “azami itidal” çağrısı yaptığı pozisyonunu teyit etti.

Japon Komünist Partisi Başkanı Tomoko Tamura’nın aktardığına göre, Ishiba perşembe günü iktidar ve muhalefet parti liderlerinin katıldığı bir toplantıda, “Dışişleri bakanının söylediği Japon hükümetinin tutumudur. G7, G7’dir” dedi.

ABD’nin Asya’daki yakın müttefiki Japonya, İran ile uzun süredir dostane ilişkiler sürdürmekte ve tarihsel olarak Ortadoğu diplomasisinde tarafsız bir yaklaşım izleyerek, ABD yönetiminin İsrail yanlısı tutumundan ayrışmaktadır. Tokyo, ham petrol ithalatının ezici çoğunluğunu Ortadoğu’dan sağlamakta.

G7 liderleri Kanada’nın Kananaskis kentinde bir araya gelerek, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına arka çıkan bir açıklama yayınladı. Açıklamada, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğu belirtilerek, İran “bölgesel istikrarsızlık ve terörün ana kaynağı” olarak kınandı. Japonya Dışişleri Bakanı Takeshi Iwaya, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının başladığı 13 Haziran’da yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Devam eden diplomatik çabalar sürerken askeri güç kullanılması… tamamen kabul edilemez ve derin bir üzüntü kaynağıdır. Japonya hükümeti bu eylemleri şiddetle kınamaktadır.”

Iwaya, “Japonya, misilleme saldırılarının devam etmesinden ciddi endişe duymakta ve durumu daha da tırmandırabilecek her türlü eylemi şiddetle kınamaktadır” diye ekledi.

“Japonya, tüm tarafları azami itidal göstermeye çağırıyor ve gerginliğin azaltılması için güçlü bir çağrıda bulunuyor” ifadeleri kullanıldı.

Parti liderlerinin toplantısı sırasında Japon Komünist Partisi Başkanı Tomoko Tamura, Iwaya’nın açıklamaları ile G7 ortak bildirisi arasındaki bariz çelişkiyi Ishiba’ya vurgulayarak, hükümetin “çifte standart” uyguladığını ima etti.

Başbakan Ishiba ise, “Dışişleri bakanının söylediği Japon hükümetinin tutumudur. G7, G7’dir” yanıtını verdi.

Bu arada, dışişleri bakanı cuma günü düzenlediği basın toplantısında, İran ve İsrail’den kara yoluyla toplam 87 Japon vatandaşı ve bunların aile üyelerinin tahliye edildiğini söyledi. 66 kişi İran’dan komşu Azerbaycan’a, 21 kişi ise İsrail’den Ürdün’e tahliye edildi.

Japon vatandaşların ek talepleri üzerine, İran’dan karayoluyla ikinci bir tahliye operasyonu cumartesi günü gerçekleştirilecek. Şu anda İran’da yaklaşık 220 Japon vatandaşı, İsrail’de ise yaklaşık 1.000 Japon vatandaşı bulunuyor.

Olası hava tahliyelerine hazırlık amacıyla, hükümet, uçakların hazır olması halinde, Hava Öz Savunma Kuvvetleri’ne ait iki askeri nakliye uçağını Doğu Afrika’daki Cibuti’ye göndermeyi planlıyor. İran ve İsrail’deki havaalanları kapalıyken, Iwaya, örneğin havaalanları yeniden açılırsa ve koşullar hava nakliyesine izin verirse, uçakların kullanılabileceğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English