Bizi Takip Edin

AVRUPA

Berlin’de savaş karşıtı miting düzenlenecek

Yayınlanma

Almanya’nın başkenti Berlin’de bugün (25 Kasım) savaş karşıtı bir miting düzenlenecek.

‘Savaşa Hayır – Silahlarınızı Bırakın!’ girişimi tarafından düzenlenen ve aralarında Sahra Wagenknecht, Sevim Dağdelen, Oskar Lafontaine, Andrej Hunko gibi siyasetçilerin de çağrıda bulunduğu miting, dünyada süregiden savaşlara değinirken özel olarak Ukrayna savaşı ve Alman hükümetinin savaşa verdiği desteğe odaklanıyor.

Mitingin çağrıcıları arasında hem Sol Partililerin, hem de Sol Parti’den yakın zamanda ayrılan Sahra Wagenknecht ve ekibinin olması dikkat çekiyor.

Ukrayna savaşında diplomasi çağrısı yapan ve silah ihracatı ile askeri harcamalara karşı çıkan katılımcılar, ‘savaşın, açlığın ve sömürünün olmadığı adil bir dünya düzeninin parçası olarak sosyal, ekolojik ve demokratik Federal Almanya Cumhuriyeti’ istediklerini belirtiyorlar.

Almanya saatiyle 13:00’te (TSİ 15:00) düzenlenecek mitinge çağrı metni şöyle:

Savaşlara hayır – silahlanma çılgınlığını durdurun – barışçıl ve adil bir geleceği şekillendirin

21 savaş ve 216 silahlı askeri çatışma şu anda dünyayı tehdit ediyor (Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırmaları Enstitüsü HIIK). Ukrayna’daki savaşın nükleer bir savaşa dönüşme tehlikesi gün geçtikçe artıyor. Masum insanlar her gün ölüyor. Geleceğimiz, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği konusunda endişeliyiz. Barış ve ortak güvenlik kültürüne ihtiyacımız var.

Alman hükümeti gerilimi azaltma ve diplomasiye odaklanmak yerine, giderek daha fazla silah tedarik ediyor ve kendisini yoğun bir şekilde silahlandırıyor. Siyaset ve medyanın geniş kesimleri toplumu militarize ediyor. Almanya ilk kez yüzde iki hedefine (NATO kriterlerine göre) ulaşacak. Askeri harcamalar 2024 yılında 85,5 milyar avro ile Federal Almanya Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana yapılan en büyük harcama olacak. Buna karşılık sağlık sistemi, altyapı, çocuklara destek ve kiraların ödenebilirliği, eğitim, bilim ve meslek eğitimi ciddi finansman kesintilerinin tehdidi altında. Giderek daha fazla sayıda insan için toplumsal ve iktisadi bir felaket kapıda.

Küresel Güney, Avrupa ve Almanya’daki insanları etkileyen Rusya’ya yönelik yaptırımlar da buna önemli ölçüde katkıda bulunuyor: Enflasyon, artan enerji ve gıda fiyatlarının yanı sıra reel ücretlerdeki kayıp, başta yoksul kesimler olmak üzere halkları etkilemekte ve ülkemizdeki endüstriyel kalkınmayı da tehlikeye atmaktadır. Küresel Güney’de, tahıl, mısır, bitkisel yağ ve gübre artık gelmediği ve fiyatlar büyük ölçüde arttığı için açlık krizleri baş gösteriyor.

Ukrayna’da, Avrupa’da ve dünya genelinde bir barış politikasının tam zamanıdır. Ukrayna’daki savaş öncesinde uyarılar göz ardı edilmiş ve savaştan nasıl kaçınılabileceğine dair çıkarılan dersler göz ardı edilmiştir. Üçüncü bir dünya savaşına ve toplumsal, iktisadi ve ekolojik bir felakete doğru gidişi durdurmalıyız. “Barış her şey değildir, ama barış olmadan her şey bir hiçtir” (Willy Brandt). Toplumsal kalkınma, iklimin ve doğanın korunması ve herkes için yaşamaya değer bir gelecek ancak barış içinde ve ortak küresel çabalarla mümkündür.

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgal etmesini kınıyoruz. Ayrıca NATO ülkeleri tarafından daha önce yapılan anlaşma ihlallerini ve taahhütlerin yerine getirilmemesini de kınıyoruz.

Ukrayna halkının dayanışmamıza ihtiyacı var. Ateşkes ve savaşı daha da tırmandırmak yerine sona erdirecek müzakereler onların yararınadır. Ölümler, kan dökülmesi, ülkenin ve çevrenin tahrip edilmesi derhal durdurulmalıdır. Müzakere edilmiş çözümler ve planlar masadadır. Müzakere etmek teslim olmak değil, karmaşık sorunlara çözüm bulmak anlamına gelir!

Alman hükümetini kontrolsüz silahlanmaya son vermeye ve derhal ateşkes ve barış görüşmelerine aracılık etmeye çağırıyoruz. Kendi diplomatik girişimlerini geliştirmeli ve mevcut barış önerilerini, özellikle de Küresel Güney’dekileri desteklemelidir.

Yumuşama [détente] politikasından uzaklaşmak için hiçbir neden yoktur. Aksine, başarısızlık 1990’da yeni Avrupa’nın yol gösterici ilkesi haline getirilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Biz yeni bir yumuşama, silahların kontrolü ve silahsızlanma politikasından yanayız.

  • Silahlar susmalı. Müzakereler ve diplomasi günün emri olmalıdır.
  • Silah ihracatı ve tırmandırma politikaları savaşları ve krizleri şiddetlendirmekte ve uzatmaktadır.
  • Silahsızlanma! Askeri harcamaları azaltın, sosyal harcamalara milyarlarca yatırım yapın.

Savaşın, açlığın ve sömürünün olmadığı adil bir dünya düzeninin parçası olarak sosyal, ekolojik ve demokratik bir Federal Almanya Cumhuriyeti istiyoruz.

Biz yurttaşlar için siyasi tartışmalara yeniden daha fazla dahil olmanın zamanı geldi. Bu nedenle insanları 25 Kasım’da –federal bütçenin kabul edilmesinden önceki Cumartesi günü– barış ve silahsızlanma, Rusya ve Ukrayna arasında ateşkes ve barış müzakereleri için birlikte gösteri yapmaya çağırıyoruz.

‘Savaşa Hayır – Silahlarınızı Bırakın!’ girişimi tarafından hayata geçirilmiştir: Yusuf As, Reiner Braun, Wiebke Diehl, Andreas Grünwald, Claudia Haydt, Rita Heinrich, Jutta Kausch-Henken, Ralf Krämer, Willi van Ooyen, Christof Ostheimer, Hanna Rothe, Peter Wahl.

AVRUPA

Münih’ten sonra Avrupa’da panik hakim

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna savaşını bitirmek için adım atarken Avrupa’yı sürecin dışında bırakmasına, ABD’li yöneticilerin Münih Güvenlik Konferansında Avrupalıları dünyanın gözleri önünde azarlaması eklenince, Yaşlı Kıta’da baskın duygular panik ve endişe oldu.

Euractiv’e konuşan güvenlik toplantısının müdavimlerinden Batı Avrupalı bir diplomat kahve içerken, “Çarşamba gününden önce iyi uyuyorduk, sonrasında ise pek uyuyamadık. Akşamdan kalma hali bu kez her zamankinden çok daha kötü,” dedi.

Habere göre Avrupalıların en büyük hayal kırıklığı, zamanlarının çoğunu yerel basın mensuplarına brifingler ve röportajlar vererek geçiren Amerikalılarla bir toplantı bile yapamamalarıydı.

Avrupalı bir delegasyonun protokol görevlisi, “Onlarla gerçekten bir randevu ayarlamaya çalıştık. Çok talep görüyorlardı ve bazılarımız için ulaşamayacağımız bir yerdeydiler,” dedi.

Amerikalı bir güvenlik danışmanı ise, “Siz Avrupalılar konuşmayı seviyorsunuz ve gerçek çözümler üretmek için uzun zamana ihtiyacınız var. Ama Trump kararını çoktan vermiş gibi görünüyor,” diyerek durumu özetledi.

Paris’ten acil toplantı çağrısı

Avrupalı liderlerin Ukrayna barış görüşmelerinin dışında bırakılmaya ilk tepkileri, bir dizi kriz toplantısı düzenlemek oldu. Bu konuda başı Paris çekiyor: Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ofisi pazar günü yaptığı açıklamada, bugün (17 Şubat) öğleden sonra Paris’te AB liderleriyle Ukrayna ve Avrupa güvenliği konusunda “istişarelerde” bulunacağını açıkladı.

Yapılan basın açıklamasına göre toplantıya Almanya, Birleşik Krallık, İtalya, Polonya, İspanya, Hollanda ve Danimarka’dan liderler katılacak.

Davetliler arasında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de bulunuyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot da “başlıca Avrupa ülkelerinin” kıtanın güvenliğini tartışacağını söyleyerek toplantıyı doğruladı.

Barrot, bu tür toplantıların sık sık yapıldığını ve kısa sürede toplanmanın “dramatize edilmemesi” gerektiğini savundu.

AB’nin diplomasi şefi Kaja Kallas da, Münih’te bulunanlar için pazar sabahı gayrı resmi bir dışişleri bakanları toplantısı çağrısında bulundu. Euractiv’in gördüğü davet mektubunda, “toplantının amacının bilgi paylaşımı ve Münih Güvenlik Konferansında ABD Yönetimi temsilcileri ve Ukrayna ile yapılan son temasların değerlendirilmesi olacağı” belirtildi.

Fransa, Almanya, İtalya, ABD, Kanada, Japonya, Birleşik Krallık ve AB’den oluşan G7 dışişleri bakanları da cumartesi günü öğleden sonra yaptıkları açıklamada “sağlam güvenlik garantileri” ile “Ukrayna için güçlü bir barış anlaşması” için çalışacaklarını belirttiler.

Açıklamada, “Şubat ayından sonra uygulanacak her türlü yeni ve ilave yaptırım, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya karşı yürütülen savaşa, Ukrayna’ya egemen ve bağımsız bir ülke olarak uzun vadeli güvenlik ve istikrar sağlayacak kalıcı bir son vermek üzere gerçek ve iyi niyetli çabalar içine girip girmemesiyle bağlantılı olmalıdır,” denildi.

Ülkesi bu yıl gruba başkanlık eden Kanada’nın Dışişleri Bakanı Mélanie Joly gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump’ın başlangıçta önerdiği gibi Rusya’nın formata yeniden kabul edilmesini görüşmediklerini doğruladı.

Almanya şaşkınlık içerisinde

JD Vance’in Münih’te yaptığı konuşmada Avrupa’yı açıktan eleştirmesi, Kıtanın en büyük ekonomisinde büyük bir şaşkınlığa ve öfkeye neden oldu.

Financial Times’ın (FT) iddiasına göre Vance’in konuşmasının ardından Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, aynı gün öğleden sonra yapması gereken konuşmayı yeniden yazmak üzere iki danışmanıyla birlikte bir odaya kapandı.

Bir saatten kısa bir süre sonra, açık sözlülüğüyle Almanya’nın en popüler politikacısı haline gelen Sosyal Demokrat siyasetçi, kürsüde gözle görülür bir kızgınlıkla duruyordu.

Pistorius, “Demokrasinin yok edilmesinden bahsediyor ve eğer doğru anladıysam, Avrupa’nın bazı bölgelerindeki durumu otoriter rejimlerle kıyaslıyor. Bayanlar ve baylar, bu kabul edilemez,” dedi.

Merz ve Scholz, “demokrasi savunusunda” birleşti

Başkan yardımcısının sözleri en sadık Alman transatlantikçilerini bile sarstı. Hıristiyan Demokratların (CDU) 69 yaşındaki lideri ve bir sonraki Alman şansölyesi olması beklenen Friedrich Merz, Trump yönetimini “bir seçime oldukça açık bir şekilde müdahale etmekle” suçladı ve “Demokratik kurumlarımızı nasıl koruyacağımızı Almanya’da bize açıklamak Amerikan hükümetinin işi değildir,” dedi.

FT’ye göre Alman yetkililer, Trump’ın tekrar Beyaz Saray’a dönüşü ile birlikte, özellikle savunma harcamaları konusunda salvolar bekliyorlardı. Fakat Trump ve yakın çevresinin siyasi düzenlerinin temellerine saldırmasına ve ana akım partilerin uzun süredir işbirliğini tabu haline getiren bir “güvenlik duvarı” ile izole etmeye çalıştığı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) arkasına geçmesine hazırlıklı değillerdi.

Vance cuma günü yaptığı konuşmada bu tür güvenlik duvarlarına son verilmesi çağrısında bulundu. Kısa bir süre sonra da daha önce benzeri görülmemiş bir adım atarak konferans organizatörlerinin katılmasını engellediği AfD eş başkanı Alice Weidel ile bir araya geldi.

Şansölye Olaf Scholz cumartesi günü yaptığı bir konuşmada, “Almanya, yabancıların bu parti lehine demokrasimize, seçimlerimize müdahale etmesini kabul etmeyecektir. Bu uygun değildir, özellikle de dostlar ve müttefikler arasında. Demokrasimize ne olacağına kendimiz karar vereceğiz,” diye konuştu.

Avrupa iki kampa bölündü

FT’ye göre “öfkeli” Avrupalı delegeler kabaca iki kampa bölündü: Vance’in sözlerini ve eylemlerini kıtanın ABD desteğine güvenmeyi bırakacak bir planla hızla ortaya çıkması gerektiğinin işareti olarak görenler ve başkan yardımcısının kasıtlı olarak provokatif davrandığını ama politikada büyük bir değişim sinyali vermediğini düşünenler.

AB’nin baş diplomatı Kaja Kallas FT’ye verdiği demeçte, “[ABD’den] kopmak istemiyoruz ve umarım onlar da istemezler. Kamuoyunda yapılan açıklamalar temelinde bir kavga başlatmak istemiyoruz,” dedi.

Fakat bir başka üst düzey Avrupalı yetkili ise, ABD’nin “düşman” olmadığını, öte yandan Münih’te duyduklarına bakılırsa, artık ABD’yi “yabancı bir ülke” olarak düşünmek gerekebileceğini savundu.

Vance ve Hegseth özel görüşmelerde daha uzlaşmacıydı

Öte yandan bazı Alman yetkililer Vance ve ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in özel görüşmelerde daha uzlaşmacı göründüğünü söyledi.

Özellikle Hegseth’in bir Avrupalı yetkiliye, “Sizin iyi adamlar olduğunuzu biliyoruz,” dediğini söylediler.

Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Amerika’nın “Avrupa’dan geri çekilmediğini”, bunun yerine “agresif bir şekilde alışverişe dayalı bir dış politikaya geçtiğini” düşünüyordu.

Fakat diğerleri daha da endişeliydi. Alman Yeşiller milletvekili Anton Hofreiter, “Vance, ABD’li Büyük Teknoloji oligarkları tarafından desteklenen ve amacı AB’yi yavaş yavaş yok etmek olan aşırı sağcı bir politikacı,” dedi.

Almanya Şansölye Yardımcısı ve Yeşiller lideri Robert Habeck ise konuşmanın Avrupa ile ABD arasındaki ilişkilerde bir “dönüm noktası” olduğunu söyledi.

Habeck, ABD hükümetinin “retorik ve siyasi olarak otokratların yanında yer aldığını” ileri sürdü ve Münih’te hafta sonu boyunca “Batı değerler topluluğunun sona erdirildiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Britanya Başbakanı Starmer: Ukrayna’ya asker göndermeye hazırım

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, herhangi bir barış anlaşmasını uygulamak üzere İngiliz askerlerini Ukrayna’ya konuşlandırmaya “hazır ve istekli” olduğunu açıkladı.

The Telegraph için özel bir makale kaleme alan Başbakan, İngiliz askerlerini “tehlikeye atma” kararını hafife almadığını söyledi.

İngiliz barış gücü askerlerini Ukrayna’ya göndermeyi düşündüğünü ilk kez bu kadar açık bir şekilde dile getiren Başbakan, pazartesi günü Paris’te Avrupalı liderlerle yapacağı toplantı öncesinde bu açıklamayı yaptı.

Avrupalı liderlerin ABD ile Rusya arasındaki erken Ukrayna barış görüşmelerine davet edilmediğinin ortaya çıkması ve Donald Trump yönetiminin üst düzey üyelerinin ABD’nin Avrupa’ya yönelik güvenlik desteğinin azaltılacağı sinyalini vermesinin ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından acil toplantı çağrısı yapıldı.

Starmer’ın konuşmaya karar vermesinin, Ukrayna’da bir Avrupa barış gücü fikrini açıkça desteklemeleri için müttefikler, özellikle de isteksiz bir Almanya üzerinde baskı yaratacağına inanılıyor.

Başbakan ayrıca ülkesinin Ukrayna barış sürecinde Avrupa ve ABD arasında bir köprü olarak “eşsiz bir rol” oynayabileceğini öne sürdü.

Rusya ve ABD dışişleri bakanları barış anlaşması görüşmelerini başlatmak üzere bugün (17 Şubat) Suudi Arabistan’da bir araya gelecek.

Ukrayna müzakere masasına davet edilmedi ve Starmer, Kiev’in görüşmelerin dışında bırakılmasına karşı uyarıda bulunarak bunu ABD’nin Afganistan’dan kaotik bir şekilde çekilme konusunda Afgan hükümetini müzakerelerin dışında bırakma kararına benzetti.

Starmer, “Birleşik Krallık, Ukrayna için güvenlik garantilerine yönelik çalışmaların hızlandırılmasında öncü bir rol oynamaya hazırdır. Bu, Birleşik Krallık’ın en azından 2030 yılına kadar yılda 3 milyar sterlin taahhüt ettiği Ukrayna ordusuna daha fazla destek verilmesini de içeriyor,” diye yazdı.

Ukrayna’nın güvenliğinin teminat altına alınmasına yardımcı olacak her türlü rolün, “kıtamızın ve bu ülkenin güvenliğinin teminat altına alınmasına yardımcı olmak” demek olduğunu savunan İngiliz lider, “Bu savaşın en nihayetinde sona ermesi, Putin yeniden saldırmadan önce sadece geçici bir duraklama olamaz,” dedi.

Starmer’ın düşüncelerini bilen bir Başbakanlık yetkilisi, Paris toplantısından önce kamuoyuna açıklama yapma kararının kısmen ABD yönetiminden isimlerin geçen hafta sonu Münih Güvenlik Konferansında Avrupa’nın kendi savunmasında daha büyük bir rol oynaması gerektiğini açıkça ifade etmelerinin bir sonucu olduğunu söyledi.

Başbakan Paris’te Fransa, Almanya, İtalya, Polonya, İspanya, Hollanda, Danimarka, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi ve NATO liderlerine katılacak.

Ukrayna’da Avrupa liderliğinde oluşturulacak bir barış gücünün tam olarak nasıl bir yapıya sahip olacağı belirsizliğini koruyor. The Telegraph’a göre tartışılacak önerilerden biri, Avrupalı askerlerin bir barış antlaşması ile kurulacak cephe hattından uzakta konuşlandırılması.

Ukraynalılar yeni kurulacak sınırda konuşlandırılacak ve diğer Avrupa ülkelerinden askerler de onların arkasında yer alacak.

Fakat Avrupalı müttefiklerin böyle bir barışı koruma gücünü etkili kılmak için yeterli sayıda asker sağlamaya istekli olup olmayacakları henüz belli değil. Bazı tahminlere göre 100.000 askere ihtiyaç duyulacak.

Başbakan The Telegraph’taki makalesinde, “Önümüzdeki bu kritik günler kıtamızın gelecekteki güvenliğini belirleyecek. Paris’te de söyleyeceğim gibi, barış güçle gelir. Fakat bunun tersi de doğrudur. Zayıflık savaşa yol açar,” dedi.

Öte yandan Telegraph’ın edindiği bilgilere göre Başbakan, GSYİH’nin yüzde 2,5’i oranındaki savunma harcaması hedefinin ötesine geçilmesi yönünde askeri yetkililerden gelen özel çağrılara direniyor. Harcamalar şu anda yüzde 2,3 seviyesinde.

Fakat İngiliz asker sayısı düşüyor. Geçtiğimiz ilkbaharda ordudaki asker sayısı Napolyon döneminden bu yana ilk kez 73.000’in altına düştü.

Starmer ayrıca, Ukrayna’nın da müzakere masasında olması gerektiğini, aksi bir durumun Putin’in Ukrayna’nın “gerçek bir ulus olmadığı” yönündeki görüşünü kabul etmek anlamına geleceğini savundu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya seçimlerine dair bilinmesi gerekenler

Yayınlanma

Almanya, 23 Şubat’ta yeni parlamentosunu seçmek için sandık başına gidiyor. Seçimlerde muhafazakârların önde olduğu, aşırı sağcı AfD’nin ise yükselişte olduğu görülüyor. Seçim sonuçları, Almanya’nın iç ve dış politikasında önemli değişikliklere yol açabilir.

Avrupa Birliği’nin en kalabalık ülkesi Almanya, 23 Şubat’ta yeni parlamentosunu seçmek için sandık başına gidiyor. Bu seçim, büyük olasılıkla ülke yönetiminde bir değişikliğe yol açacak ve Friedrich Merz’in liderliğindeki muhafazakârlar, bir sonraki hükümeti kurma konusunda favori konumda bulunuyor.

Seçimin önemi, dünyanın üçüncü büyük ekonomisinin ne kadar sağa kayacağını belirleyecek olması. Kampanya süreci, göçün kısıtlanması üzerine yapılan sert tartışmalarla öne çıktı.

Merz’in, iklim değişikliği politikaları yerine Almanya’nın geleneksel sanayi gücüne öncelik vereceği düşünülüyor.

Hıristiyan Demokratlar anketlerde önde giderken, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin de yarışı ikinci sırada tamamlaması bekleniyor. Bu durum, sadece seçim sonuçlarını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin savaş sonrası kimliği hakkında da tartışmalara yol açıyor.

Merz, partisinin oy oranını artırmak için AfD’nin oylarını çekmeye çalışırken, daha tartışmalı bir şekilde, AfD’nin desteğiyle daha katı göçmenlik yasalarını uygulamaya çalışarak, ana akım partilerin aşırı sağ ile işbirliğini engelleyen “Brandmauer” (güvenlik duvarı) ilkesini zayıflattı.

Güvenlik duvarı neden önemli?

Geçtiğimiz ay Bavyera’nın Aschaffenburg kentinde, sınır dışı edilmesi gereken Afgan bir mültecinin karıştığı bir bıçaklı saldırı olayının ardından Merz, düzensiz göçü engelleme sözü verdi.

Ocak ayında Federal Meclis’te yapılan bir oturumda, muhafazakârlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez, AfD’nin de desteğiyle göçü kısıtlamaya yönelik parlamento önerilerini kabul etti. Bu durum, Merz’in savaş sonrası tabuyu yıkmayacağına inananlar için şaşırtıcı bir gelişme oldu.

Merz, göç konusunda sert bir tutum sergileyerek, muhafazakârların seçim kampanyasının son haftalarında AfD’den seçmenleri geri kazanabileceği yönünde bir strateji izledi. Fakat son anketler, bu stratejinin işe yaramadığını gösteriyor. Bir ankette, muhafazakârlar oy kaybederken, AfD aynı oranda oy kazandı.

Parlamento oylamasından sonra Merz, seçimden sonra AfD ile işbirliği yapmayacağına ve partiyi küçültmeye çalışacağına dair söz verdi.

Şubat ayında yapılan CDU kongresinde, “Bu seçim kampanyasında, bu partiyi mümkün olduğunca küçültmek için elimizden geleni yapacağız. Ne işbirliği, ne muvafakat, ne de azınlık hükümeti olacak,” dedi.

Ancak muhalifler, Merz’in güvenilirliğinin sarsıldığını belirtiyor. AfD’nin iktidara gelme ihtimali düşük olsa da, parti giderek normalleştiği için en güçlü ulusal seçim sonucunu elde etme yolunda ilerliyor.

Bu normalleşme sürecine, partiyi destekleyen ve lideri Alice Weidel ile ortak siyasi platformlarını sergileyen Elon Musk ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán gibi isimler de destek veriyor.

Seçim sürecinin detayları

Almanya’da parlamento seçimleri normalde dört yılda bir yapılıyor ve bir sonraki seçimin Eylül 2025’te yapılması planlanıyordu. Ancak Şansölye Olaf Scholz’un üç partili koalisyonunun geçen yılın sonlarında dağılmasıyla, Almanlar planlanandan önce sandık başına gidiyor.

Yaklaşık 630 parlamento koltuğu, orantılı olarak dağıtılacak. Partilerin Federal Meclis’e girebilmeleri için oyların en az yüzde beşini almaları gerekiyor.

Her seçmen, iki oy hakkına sahip: Biri kendi yerel temsilcisi için, diğeri ise bir parti için kullanılıyor. Bölgelerini kazanan adaylar genellikle bir sandalye elde ediyor.

Fakat partilerin parlamentoda kazandıkları toplam sandalye sayısı, aldıkları ikinci oyların yüzdesine göre belirleniyor.

Seçim gecesi ilk sandık çıkış anketinin saat 18.00’de yapılması ve ilk sonuçların yarım saat sonra açıklanması bekleniyor.

Bu sonuçlar, kazananlar ve kaybedenler hakkında genel bir fikir verirken, nihai sonuçlar ve parlamento sandalyelerinin kesin dağılımı genellikle gece boyunca netleşiyor.

Anketler ne söylüyor?

Merz’in liderliğindeki Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği’nden (CSU) oluşan muhafazakâr ittifakının, anketlerde yüzde 30’larda seyrederek seçimi kazanması bekleniyor.

AfD’nin yüzde 22 ile ikinci sırada yer alması bekleniyor. Bu, partinin ulusal oylamadaki en iyi sonucu olacak ve 2021 seçimlerindeki sonucunun iki katından fazla olacak.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 17 ve Yeşiller yüzde 13 ile üçüncü ve dördüncü sırada yer alıyor.

Liberal Hür Demokrat Parti (FDP), Sol Parti ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise yüzde 5’lik barajı aşma mücadelesi veriyor.

Seçim sonrası senaryolar

Merz’in muhafazakârları seçimi kazanmaya yakın olsa da, bu sadece başlangıç. Bir sonraki mesele, koalisyonun nasıl şekilleneceği.

Merz’in partisinden bazı siyasetçiler, üçlü bir koalisyonu tercih etmediklerini ve Yeşiller ya da SPD ile bir koalisyonu tercih edeceklerini belirtiyor. Bu seçenek, muhafazakârların müzakere pozisyonunu güçlendirebilir.

Fakat, parlamentoda bulunan küçük partilerden bazıları (FDP, Sol ve BSW) yeniden sandalye kazanırsa, üç partili bir ittifaktan kaçınmak zor olabilir.

Küçük partilerden hiçbiri Federal Meclis’te sandalye kazanmak için gerekli olan yüzde 5’lik barajı aşamazsa, oyların yaklaşık yüzde 40’ı parlamentodaki sandalyelerin çoğunluğunu (316) elde etmek için yeterli olabilir.

Fakat, küçük partilerden ikisi yeniden parlamentoya girerse, çoğunluk için oyların yaklaşık yüzde 46’sına ihtiyaç duyulacak ve bu da iki partili bir ittifak şansını azaltacak.

AfD’nin Hıristiyan Demokratlarla başa baş gitmesi, Almanya’nın geçmişi göz önüne alındığında önemli bir sinyal verecek ve kıta genelinde sağcı güçlerin siyasi ivmesini artıracak.

Avrupa diplomasisi açısından Merz, ABD Başkanı Donald Trump’a karşı kıtayı birleştirme konusunda öncü bir rol üstlenme sözü verdi.

Göreve geldiği ilk gün, Almanya’nın komşularıyla ilişkilerini düzeltmek için Weimar Üçlüsünü bir araya getiren Paris ve Varşova’ya gideceğini belirtti.

Ancak Merz, Alman seçmenlere, insanları ülke sınırlarından geri iterek düzensiz göçle mücadele edeceği sözünü verdi. Bu durum, dost olmak istediği komşuları etkileyebilir ve AB’nin iltica reformunu sorgulatabilir.

Scholz’un liderliğindeki Almanya, askeri yardım konusunda Ukrayna’nın en güçlü destekçilerinden biri olsa da, görevdeki Şansölye sık sık tereddütlü davranmakla eleştirildi.

Scholz, Kiev’e Taurus gibi uzun menzilli seyir füzelerinin gönderilmesini sürekli olarak reddetti.

Merz’in muhafazakârları ise Taurus füzelerinin gönderilmesini talep ediyor ve Ukrayna savaşına daha sert bir yaklaşım sergileyeceklerini belirtiyor.

Merz, “Bu savaş başladığında üç yıl süreceğini düşünmezdim. Ukrayna’ya daha cesurca ve daha az tereddütle yardım edilseydi savaşın daha erken sona erebileceğine inanıyorum,” demişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English