Bizi Takip Edin

AVRUPA

Berlin’in Çin stratejisi en çok Alman şirketleri etkileyecek

Yayınlanma

Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisi, baş ticaret ortağı Çin hakkında ilk kez strateji belgesi açıkladı.

Perşembe günü açıklanan 61 sayfalık Çin stratejisi belgesinin Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in eseri olduğunu söyleniyor.

Çin’in, “ortak, yarıştığımız rakip ve sistemik rakip” şeklinde tanımlandığı belgede, Çin’in Avrupa’ya bağımlılığı sürekli azalırken, Almanya’nın Çin’e bağımlılığının son yıllarda daha da arttığı kaydediliyor ve ‘Çin’e bağımlılıktan kurtularak ekonomik risklerden arınmak’ vurgusu yapılıyor.

“Çin değişti; bu durum ve Çin’in siyasi kararları, Çin ile başa çıkma şeklimizde bir değişiklik gerektiriyor. Çin’in davranışları ve kararları, ilişkimizdeki rekabetin son yıllarda arttığı anlamına geliyor. Bu nedenle, ilişki yeniden dengelenmeli” ifadeleri kullanılıyor.

Ayrıca, Alman şirketlerinden Çin’deki işlerinde riskleri azaltmaları istenerek, Washington’ın ‘kurallara dayalı düzen’ retoriğine atıfla “Çin, kurallara dayalı uluslararası düzenin “normlarından ve kurallarından ne kadar uzaklaşırsa, tek tek sektörlerin veya şirketlerin Çin pazarına kritik bağımlılıkları o kadar sorun olabilir” vurgusu yapılıyor.

Alman şirketleri çıkmaza sokacak

Çinli gözlemciler, Almanya’nın ilk Çin stratejisinin kendi şirketlerini Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmaları için baskı yapmaya çalışırken çıkmaza sokacağını ve bunun yeni istikrara kavuşan Çin-Almanya bağları üzerinde kısa vadeli etkileri olacağı konusunda uyardı.

Global Times, Çin’in Avrupa’daki en büyük ticaret ortağından gelen bu belgenin, Avrupa’nın Pekin’e karşı birleşik bir duruş oluşturma becerisi üzerinde de sonuçları olabileceğini yazdı.

Şansölye Olaf Scholz’un kabinesi tarafından onaylanan belge, Almanya’nın bir ay önce yayınlanan ve dış politika konusunda ayrıntıya girmeyen ilk ulusal güvenlik stratejisine dayanıyor. Scholz’un üç partili koalisyonu, 2021’in sonlarında göreve geldiğinde “kapsamlı bir Çin stratejisi” hazırlama sözü vermişti.

“Çin’in ekonomik ilerlemesini ve gelişimini engellemek niyetinde değiliz” denilen belgede, “Aynı zamanda, riskin azaltılmasına acilen ihtiyaç var. Ancak, ekonomilerimizi birbirinden ayırma peşinde değiliz” ifadesi kullanılıyor.

Bu mesaj, Almanya da dahil olmak üzere önde gelen sanayi güçleri olan G7’nin mayıs ayında verdiği mesajla örtüşüyor.

Çin’in Almanya Büyükelçiliği: İki tarafında çıkarına değil

Yayınlanan Alman stratejisine yanıt olarak, Çin’in Almanya Büyükelçiliği perşembe günü yaptığı açıklamada, Pekin’in, Berlin’in Çin’in gelişimini rasyonel, kapsamlı ve nesnel bir şekilde görmesini umduğunu söyledi.

Almanya’nın şu anda karşı karşıya olduğu zorluklar Çin’den kaynaklanmıyor diyen Büyükelçilik, Çin’i “rakip ve sistemik bir rakip” olarak görmenin gerçekle bağdaşmadığı gibi her iki tarafın da çıkarına olmadığını belirtti.

Büyükelçilik, Çin politikasını ideolojik önyargıya dayalı hale getirmenin yalnızca yanlış anlaşılmalara ve yanlış yargılamalara yol açacağını ve işbirliği ile karşılıklı güveni zedeleyeceğini söyledi.

Belge, Alman şirketleri üzerindeki “riski azaltma” ve Çin’e bağımlılıklarını azaltma baskısını artırma çabasının bir parçası olarak Almanya’nın ilk Çin stratejisi olma niteliğinde.

Şansölye Olaf Scholz’un hükümeti geçen yıl Almanya’nın Çin ile etkileşimi konusunda yeniden düşünme kararı almıştı. Reuters’in perşembe günü bildirdiğine göre, incelenen değişiklikler arasında hassas teknoloji ve bilgi akışını korumak için Çin’de iş yapan Alman şirketlerinin yatırımlarının taranması da yer alıyor.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock çarşamba günü Vilnius’ta düzenlenen NATO zirvesinin oturum aralarında gazetecilere verdiği demeçte, stratejinin “saf olmadığımıza dair” bir sinyal göndereceğini söyledi.

Alman şirketler ikili ilişkilerde istikrardan yana

Strateji, Avrupalı ​​ve ABD’li yetkililer tarafından defalarca dile getirildiği ve aynı zamanda Almanya’nın ilk Ulusal Güvenlik Stratejisinde tanımlandığı gibi Çin’i “ortak, rakip ve sistemik rakip” olarak yeniden konumlandırarak, ‘riski azaltma’ya vurgu yapıyor.

Çin Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü Avrupa Çalışmaları Departmanı direktörü Cui Hongjian perşembe günü Global Times’a verdiği demeçte, Almanya’nın Çin ile “riski azaltmak” söyleminin aslında özellikle kendi şirketleri için risk faktörlerini artırdığını, çünkü stratejinin Alman şirketlerini zor durumda bırakacağını kaydetti.

Analistler, Alman şirketlerinin ikili ilişkileri istikrara kavuşturmada her zaman pragmatik ve önemli bir çıpa rolü oynadığına dikkat çekti.

Çin Ticaret Bakanı Wang Wentao, Avrupa’nın en büyük endüstri birliği olan Verband Deutscher Maschinen und Anlagenbau (VMDA) başkanı Karl Haeusgen ve Alman yazılım ve bulut şirketi ve aynı zamanda Avrupa’nın en büyük yazılım şirketi SAP SE’nin CEO’su Christian Klein ile salı günü Pekin’de yaptığı görüşmede “riski azaltma” konusunda fikrini paylaştı: “Ayrışmaya ve ilişkilerde uzaklaşmaya yol açmamalıdır.”

Klein bu görüşmede, “SAP, ayrışma ve diğer benzeri faaliyetlere karşı çıkıyor. Şirket, daha esnek bir küresel tedarik zinciri oluşturmaya aktif olarak katılacak, uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi çağrısında bulunacak ve birleşik küresel veri güvenliği kuralları formüle edecek” dedi.

Alman siyasetinde Çin konusunda bölünme

Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüleri’nde araştırma görevlisi Sun Keqin’e göre, Almanya’nın ticaret ve diğer alanlarda derinden iç içe olduğu Çin ile “ayrışması” imkansız olduğu için “ayrışmaya” karşı çıkanların görüşleri Almanya’nın yeni strateji belgesine de yansıdı.

Almanya Federal İstatistik Ofisi’ne (Destatis) göre Çin, 2022’de art arda yedinci kez Almanya’nın en önemli ticaret ortağı olmaya devam etti.

Uzmanlar, stratejinin kısa vadede Almanya-Çin ilişkilerini gereceğini tahmin etse de, etkinin sınırlı olacağına inanıyorlar.

Almanya’nın Yeşiller liderliğindeki Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve geçen yıl sızdırılan ilk versiyon, ithalatı durdurmaktan şirketler için “Çin’e özgü” risklere ilişkin zorunlu stres testlerine kadar uzanan önlemlerle Çin’e karşı çok daha sert bir duruşa işaret ediyordu.

Nihai versiyonun ise, Alman hükümeti içinde ülkenin Çin politikası konusunda bölünmüş olan müzakerelerin sonucunu yansıttığı yorumu yapılıyor. Çinli uzmanlara göre, Yeşiller Partisi’nden Baerbock ve Almanya’nın Ekonomik İşler ve İklim Eylemi Bakanı Robert Habeck, Çin’e karşı daha sert bir duruşu savunurken, Scholz daha pragmatik olarak görülüyor.

Scholz, Kasım 2022’de Çin’i ziyaret ederek, Çin Komünist Partisi 20. Ulusal Kongresi’nden sonra bu ziyareti yapan ilk Avrupalı ​​lider olmuştu. Bu gezi, onun Almanya başbakanı olarak ilk ziyaretiydi.

Uzmanlar, Almanya’nın ilk Çin belgesinin, bloğun birleşik bir yaklaşıma ulaşmak için mücadele ettiği bir dönemde, AB’nin Çin konusundaki duruşu üzerinde büyük olasılıkla sonuçları olacağını söyledi.

Çinli akademisyen Sun Keqin, “Strateji kısmen Almanya’daki Çin şahinleri ve pragmatistler ile Avrupa’daki Atlantistler ve pragmatistler arasındaki uzlaşmayı yansıtıyor” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Çin ile ekonomik bağları “riskten arındırmak” için bir yol haritası açıklamaya hazırlanıyordu. Ancak basında çıkan haberlere göre, Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda’dan diplomatlar, von der Leyen’in kabine başkanı Bjorn Seibert’in yaptığı bir sunumdaki “ulusal güvenlik” referanslarıyla ilgili endişelerini dile getirmişti.

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English