Bizi Takip Edin

AMERİKA

Christian Parenti yazdı: Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Yayınlanma

Çevirmenin notu: ABD’de seçim dönemine girilirken Özel Yetkili Savcı John Durham’ın raporu, Donald Trump’ın Rusya ile işbirliği yaptığına yönelik FBI soruşturmasındaki usulsüzlükleri ortaya koydu. Raporda söz konusu karalama faaliyetinde Clinton ekibinin parmağı olduğuna dikkat çekiliyor. Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in raporuyla ve Rusyagate dosyasının kaynağı olan MI6 casusu Christopher Steele’nin kim olduğunun ortaya çıkmasıyla “Rusya müdahalesi” ithamlarının halihazırda tabutuna son çivi çakılmıştı ama şimdi oklar Demokratlara döndü. Christian Parenti, her seçimde Demokratların ardında hizalanan sol cenahın yaşananlardan ders çıkarması gerektiğini söylüyor.

Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Christian Parenti

Compact Mag

18 Mayıs 2023

Medyada Durham raporu hakkında yer bulan haberlerin çoğu mantık dışı ve bunlar 306 sayfalık son derece ayrıntılı belgeyi okuduğunuzda daha da mantıksız hale geliyor. Mesela New York Times, ilk haberinde raporun Federal Soruşturma Bürosunda daha önce açığa çıkmış olan başarısızlıklarla ilgili olduğunu ve dolayısıyla “yeni” olan çok az şey içerdiğini vurgulamak için elinden geleni yaptı.

Haberlerin büyük kısmı rapordaki detayları ve gerçekleri aktarmakta başarısız oldu ve bunun yerine top çevirmeyi tercih etti. Washington Post, Durham’ın “[raporun] o dönemki aday Donald Trump’a zarar vermeyi amaçlayan bir ‘derin devlet’ planını ortaya çıkarmasını bekleyen ‘muhafazakâr komplo teorisyenlerini’ hüsrana uğrattığını’ bildirdi. Associated Press de aynı şekilde raporunda “Trump taraftarlarının Durham’ın bir ‘derin devlet’ komplosunu ortaya çıkaracağı yönündeki beklentilerini karşılamadığını” belirtti.

Açıkça beklenebilecek yanıt şu: Derin devlet komplosu ya da komplo nedir? Görseniz fark eder miydiniz? “Derin devlet komplosu” ifadesi, aynı anda hem dev istihbarat örgütlerinin siyasetle ilgilenebileceğine inanan herkesi karalamaya çalışan hem de temel konuları inanılmaz derecede muğlak tutan semantik bir üçkağıt değil midir?

Yaftalar bir yana, Özel Yetkili Savcı John Durham’ın “2016 Başkanlık Kampanyalarından Kaynaklanan İstihbarat Faaliyetleri ve Soruşturmalarla İlgili Konular Hakkındaki Raporu”, diğer şeylerin yanı sıra, FBI’ın Clinton kampanyasıyla uğraşırken farklı, Trump’ın ekibiyle uğraşırken tamamen farklı bir standart uygularken kendi kurallarını defalarca çiğnediğini gösteriyor. Clinton kampanyasına yönelik en az üç soruşturmada FBI, Demokrat adaya karşı yumuşak davrandı. Ancak Trump söz konusu olduğunda büro, en hafif tabirle agresif davrandı.

Clinton kampanyasıyla ilgili soruşturmalar, normalde olduğu gibi FBI saha ofisleri düzeyinde ele alındı. Fakat Trump’a karşı yürütülen hasmane soruşturma “FBI Genel Merkezinden yönetildi.” Clinton’la ilgilenirken, büro kurallara özenle uydu, yavaş hareket etti ve tüm açıları değerlendirdi. Trump’la uğraşırken en kötüsünü varsaydı, aceleyle harekete geçti, köşeleri kırptı ve soruşturmayı hızlandırmak için kuralları esnetti.

Bu çifte standardın göze batan emsallerinden biri de 2014’ün sonlarında, Clinton’ın başkan adaylığını resmen ilan etmesinden evvel FBI’ın iyi konumdaki bir [gizli insan kaynağından] yabancı bir hükümetin [Durham raporunda Yabancı Hükümet-2 olarak tanımlanıyor] Clinton’ın başkanlığı kazanması halinde üzerinde nüfuz sahibi olmak amacıyla Clinton’ın beklenen başkanlık kampanyasına katkıda bulunmak üzere bir kişiyi göndermeyi planladığını öğrenmesiyle başladı.

İlgili FBI saha ofisi, Yabancı Hükümet-2’nin temsilcisi ile Clinton kampanyası arasındaki elektronik iletişimin Yabancı İstihbarat Gözetim Yasası uyarınca dinlenmesi için alelacele “hızlandırılmış onay alma girişiminde” bulundu. Bu başvurunun onaylı bir kopyası “nihai onay için FBI Genel Merkezine” gönderildi. Tuhaf bir şekilde, ilgili saha ofisindeki bir ajana göre FISA başvurusu “yaklaşık dört ay boyunca sonu muğlak” kaldı. Bir başka FBI ajanı ise FISA başvurusunun herkesin “çok daha dikkatli” olması ve “büyük isimden korkması” nedeniyle sürüncemede kaldığını söylüyor. İddiaya göre FBI, “[Clinton’ın] bir sonraki başkan olma ihtimali olduğu için onun etrafında ‘parmak ucunda’ yürüyordu.”

Durham’a göre endişelerin bir kısmı, FBI’ın Clinton’ın kampanyasını dinlemek istememesinden kaynaklanıyordu, zira adayın muhtemelen yanlış şahıslarla konuşurken yakalanmasından korkuluyordu. Nihayetinde kampanyaya katkıda bulunacak yabancı bir kişinin izlenmesi için FISA izni çıktı ama Hillary Clinton’ın önden bilgi alması şartıyla.

FBI, ajanlar “yabancı bir düşmanın belirli bir ABD’li kişiyi etkilemeye çalıştığını ya da çalışacağını gösteren bilgiler elde ettiğinde ve söz konusu ABD’li kişinin düşmanla birlikte çalışabileceğine dair hiçbir gösterge olmadığında” savunma brifingleri verir. İstihbarat teşkilatları için savunma brifinginin dezavantajı, yabancı etki operasyonuna yönelik daha ileri bir karşı istihbarat soruşturmasını yüksek ihtimalle baltalayacak olması.

FBI’ın Clinton kampanyası üzerindeki olası yabancı etkiyi ele alış biçimi, büronun Trump kampanyası hakkındaki benzer iddiaları ele alış biçimiyle bariz bir tezat taşıyor.

28 Temmuz 2016’da FBI, Avustralya hükümetinden üst düzey diplomatlarından Alexander Downer’ın birkaç ay önce bir barda Trump kampanyasının George Papadopoulos adlı serbest çalışan bir dış politika danışmanıyla sohbet ettiği ve Papadopoulos’un “Trump kampanyasının Rus hükümeti yetkilileriyle nasıl bir komplo ya da işbirliği ilişkisi içinde olduğunu” anlattığı bilgisini aldı. Fakat Durham, daha sonra yapılan soruşturmaların ne Avustralyalı diplomatın ne de Papadopoulos’un bu görüşmeden böyle bir sonuçla ayrıldığını ortaya çıkardığını söylüyor.

Papadopoulos görüşmesinin çarpıtılarak anlatılan raporu, FBI’ın Karşı İstihbarat Bölümü Müdür Yardımcısı ve “Trump’a karşı düşmanca hisleri belirgin ve iyi belgelenmiş” bir adam olan Peter Strzok’a verildi.

Strzok ve evlilik dışı ilişki yaşadığı bir başka FBI ajanı Lisa Page, Trump kampanyası soruşturmasını başlatmadan önce ve sonra yazdıkları ve artık kamuya açık olan mesajlarda hem Trump’tan hem de Bernie Sanders’tan “gerizekalı” olarak bahsediyor. Strzok ve partneri Page, 2015 yılına kadar uzanan mesajlaşmalarında Trump’ın “iğrenç”, “berbat”, “dangalak”, “tam bir aptal” ve “facia” olduğundan söz ediyorlar.

FBI, Avustralyalılardan aktarılan iddiaları doğrulamak için hiçbir çaba sarf etmedi. FBI’ın ve genel olarak istihbarat camiasının elinde Trump’ı Rus hükümetiyle ilişkilendiren doğrulanmış başka bilgiler de yoktu. Büro, Trump kampanyasına savunma amaçlı bir brifing de sunmadı. Bunun yerine Strzok, patronu FBI Direktör Yardımcısı Andrew McCabe’in talimatıyla Trump kampanyasına yönelik Crossfire Hurricane (Çapraz Ateş Fırtınası) adı verilen geniş çaplı bir tahkikat başlattı.

İki hafta sonra Page, Trump’ın gerçekten başkan olabileceğine dair kaygılarını mesaj attığında Strzok onu teskin etmişti: “Hayır. Hayır, olmayacak. Buna engel olacağız.”

Crossfire Hurricane’in ilk hedefleri Trump kampanyasının ortaklarıydı: Papadopoulos, Michael Flynn, Paul Manafort, Carter Page ve Roger Stone. Soruşturma genişledikçe, ajanları dört FISA emri için başvuru yaptı ve aldı. Bunlardan ikisinin daha sonra usulsüz olarak alındığı tespit edilecek ve Kevin Clinesmith adlı bir FBI avukatı, daha sonra FISA izni başvurularından birinde kullanılan bir e-postayı değiştirmekten suçlu bulunacaktı.

Strzok’un Crossfire Hurricane’i başlattığı dönemde Clinton kampanyası, meşhur Steele dosyasını hazırlaması için muhalif araştırma şirketi Fusion GPS ile anlaştı. Bu, FBI’ın Clinton Planı olarak adlandırdığı, Trump’ı Rus casusu ithamıyla karalama çabasının bir parçasıydı. Strzok ve Crossfire Hurricane’deki diğer ajanlar, Steele dosyasından eylül ayına kadar haberdar olmadılar, ancak daha sonra bu ispatı yapılmamış iddiaları hızla Trump’a karşı yürüttükleri kampanyaya dahil ettiler.

Nihayetinde Crossfire Hurricane, Rusya ile yapılmış gizli anlaşmaya dair hiçbir kanıt bulamadı. Strzok, Page ve McCabe çeşitli gerekçelerle FBI’dan kovuldu.

Elbette bunların hiçbirinin önemi yok. Kanaatlerin delillerden önce geldiği halüsinatif bir siyaset çağına girmiş bulunuyoruz. FBI’ın Trump’a karşı yürüttüğü kampanyayı gösteren hiçbir belge Trump Deliliği Sendromunun büyüsünü bozamayacaktır.

Strzok’un Trump’a karşı neden böyle bir düşmanlık beslediği merak konusu. Hiç şüphesiz bunun bir nedeni de Crossfire Hurricane başladığında Trump’ın giderek daha büyük kalabalıklara, İkinci Dünya Savaşı’nın siyasi enkazı üzerine inşa edilmiş olan Amerikan merkezli dünya düzenini yıkma ve altüst etme arzusunu anlatmasıydı. McCabe ve Strzok sadece oldukları gibi, müesses nizamın muhafazakâr liderleri gibi davranıyorlardı.

Bir solcu olarak Trump’ın kaotik anti-emperyalist dış politikasını takdir ediyorum ve bunu bu sayfalarda da açıklamıştım. Ekonomi, çevre ya da göç politikalarının çoğuna katılmıyorum. Ne olursa olsun, bunların hiçbiri FBI’ın seçimlere müdahale etmesini desteklememi gerektirmiyor. Solcular Strzok ve Page’in Sanders’a da Trump’a duydukları kadar antipati duyduklarını aklında tutmalı. Eğer Trump’a karşı seçimlere müdahale edilmesine göz yumulursa, bu solcu adaylara karşı da yapılacaktır. İstihbarat örgütlerinin seçimlere müdahalesi demokrasinin sonunu getirir. Buna müsamaha gösterilmemeli.

Fakat solun büyük bir kısmı Trump Deliliği Sendromuna kapılmış durumda ve bunu göremiyor. Solcular yemek davetlerinde Demokratları eleştiriyor ve kendilerini muhalefet safında sayıyorlar. Ancak özünde, her yeni seçimin “son seçim olabileceği” korkusuyla Demokratlara mutlak bir sadakatle bağlı kalıyorlar. Sol büyük ölçüde demokratik prosedürlere, daha adil bir servet dağılımına ve daha barışçıl bir dış politikaya bağlı. Ama Trump ortaya çıkar çıkmaz, ilericiler kendilerine ihanet etmeye devam eden Demokrat Parti’nin hayali sığınağına koşuyorlar.

Trump Deliliği Sendromunun her nüksettiğinde solun kafası daha da karışıyor. Mesela Temsilci Alexandria Ocasio-Cortez MSNBC’de, CNN’de katıldığı son programa istinaden eski başkana işçileri soymaktan sabıkası olan ultra zengin bir vergi kaçakçısı olduğu için saldırmadı. Bundan ziyade “bir cinsel istismar kurbanını riske atan bir dizi son derece sorumsuz karara” dayanan “tiksinç dezenformasyon uygulamasının” peşine düştü.

Trump’ın “bizim zavallı ülkemiz” dediği yerde sorun çok derin.

AMERİKA

Amazon, Trump’ın yemin töreni fonuna 1 milyar dolar bağış yapacak

Yayınlanma

Büyük teknoloji şirketleri ABD’nin yeni başkanı ile ilişki kurmaya çalışırken, Amazon perşembe günü Donald Trump’ın yemin töreni fonuna 1 milyon dolar nakit bağışta bulunacağını doğruladı.

Amazon’un bu hamlesi, Facebook ve Instagram’ın ana şirketi Meta’nın da benzer şekilde fona 1 milyon dolar bağışta bulunmasının ardından geldi. Amazon ayrıca Trump’ın yemin törenini Prime Video hizmetinde yayınlayacak.

Trump uzun zamandır Büyük Teknoloji şirketlerini, muhafazakâr medyaya yönelik sansür de dahil olmak üzere bir dizi suistimalle suçluyor. Kasım ayındaki seçim zaferinin ardından, Büyük Teknoloji yöneticileri onu tebrik etmek için sıraya girmişti.

Amazon’un bağışını ilk haber yapan Wall Street Journal’a göre şirketin icra kurulu başkanı ve kurucusu Jeff Bezos da önümüzdeki hafta Trump’ın Mar-a-Lago tatil köyünü ziyaret etmeyi planlıyor.

Google ve Apple üst düzey yöneticileri Sundar Pichai ve Tim Cook da seçimlerin ardından Trump’ı tebrik etmekte gecikmemişlerdi.

The Information’ın haberine göre Pichai’nin perşembe günü Mar-a-Lago’da Trump’la bir araya gelmesi bekleniyordu ve Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg de seçimi kazanmasının ardından Trump ile birlikte yemek yedi.

Apple’ın, Trump’ın vaat ettiği kapsamlı gümrük vergisi planlarına maruz kalma potansiyeline sahip olduğu ve bunun da kritik Çin tedarik zincirlerini alt üst etme riski taşıdığı belirtiliyor.

Trump’ın ilk döneminde Cook, şirketin ürünleri için muafiyetler sağlamayı başarmıştı.

Yeni başkan ilk döneminde Amazon ile çatışmış, online perakende devini şirketleri iflas ettirmekle suçlamış ve vergi politikasını eleştirmişti. Ayrıca 2018’de ABD Posta Servisinin paket teslimatları için uyguladığı fiyatlandırmanın gözden geçirilmesini emretmiş ve kurumu Amazon’un “kuryesi” gibi davranmakla suçlamıştı.

Biden yönetimi altında Amazon, Lina Khan yönetimindeki ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC) ve birkaç eyaletin geçen yıl şirkete karşı tekel davası açmasıyla daha fazla baskıyla karşı karşıya kaldı.

FTC ayrıca Amazon da dahil olmak üzere büyük bulut hizmeti sağlayıcılarını, üretken yapay zeka alanındaki ortaklıkları konusunda soruşturuyor.

Yaz aylarında Trump’a yönelik ilk suikast girişiminin ardından Bezos X’te bir mesaj yayınlayarak Trump’ı “gerçek ateş altında gösterdiği muazzam zarafet ve cesaret” dolayısıyla tebrik etmişti.

Washington Post’un da sahibi olan Bezos, ekim ayında gazetenin Trump’ın Demokrat rakibi Kamala Harris’i desteklemesini de engellemişti.

Trump ile Bezos arasında zımni bir anlaşmanın olduğu, bu anlaşmanın da Elon Musk’ın SpaceX’i ile rekabet eden roket şirketi Blue Origin ile ilgili olduğu ileri sürülmüştü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, Ukrayna için 117 silah üretim hattına yatırım yapıyor

Yayınlanma

ABD, Ukrayna’ya verdiği destek kapsamında 117 silah üretim hattına yatırım yaparken Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre, 2023’te küresel silah satışları 632 milyar dolara ulaştı; ABD ve NATO şirketleri bu satışların büyük bölümünü oluşturdu.

Bloomberg’in haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Yönetim ve Kaynaklardan Sorumlu Müsteşarı Richard Verma, Ukrayna’ya verilen desteğin ABD’ye ekonomik olarak da katkı sağladığını belirtti.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde gerçekleştirdiği mülakatta Verma, “31’den fazla ABD eyaletinde 117’den fazla üretim hattına yatırım yapıyoruz,” ifadelerini kullandı.

Bu yatırımlar arasında obüsler, Bradley piyade savaş araçları, mühimmat ve diğer silahların üretimi yer alıyor.

Rusya’dan tepki: Silah sevkiyatları meşru hedef

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ukrayna’ya silah taşıyan herhangi bir sevkiyatın Rusya için meşru bir hedef olduğunu ifade etti.

Lavrov, ABD ve NATO’nun yalnızca silah sağlayarak değil, aynı zamanda İngiltere, Almanya, İtalya ve diğer ülkelerdeki personeli eğiterek de çatışmaya doğrudan müdahil olduğunu savundu.

Rusya Dışişleri Bakanlığı da ABD’nin dondurulmuş Rus varlıklarından elde ettiği gelirle Ukrayna’ya kredi sağlamasını sert bir dille eleştirdi.

Bakanlık, “Bu sıradan bir hırsızlıktır,” diyerek durumu kınadı. Açıklamada, ABD’nin Kiev rejimine 20 milyar dolarlık yeni bir kredi sağlamak üzere harekete geçtiği belirtildi. Bu miktarın, G7 ülkelerinin Rusya’dan aldığı dondurulmuş devlet varlıklarından elde edilen gelir olduğu öne sürüldü.

Silah şirketlerinin gelirleri artıyor

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre, 2023 yılında 41 ABD silah şirketi, başta Ukrayna olmak üzere çatışma bölgelerine yapılan satışlardan 317 milyar dolar gelir elde etti.

Bu şirketler, dünyadaki toplam silah satışlarının yüzde 78’ini gerçekleştirdi.

Raporda, 2023 yılı toplam küresel silah satışlarının 632 milyar dolara ulaştığı, bunun 494 milyar dolarlık kısmının ABD ve NATO şirketlerine ait olduğu belirtildi.

Beyaz Saray’dan Ukrayna’ya ‘askeri yardım yağdırma’ sözü

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Elon Musk evsizlik için ‘yalan’ ve ‘propaganda’ dedi

Yayınlanma

Dünyanın en zengin insanı Elon Musk Amerikan hükümetinin, evsizliği sona erdirmek için çalışan kuruluşları zenginleştirmek amacıyla daha fazla insanı evsiz bırakmaya yönelik “küresel bir komplonun” arkasında.

Musk, “‘Evsizleri kurtaran’ STK’lara genellikle sokaklarda kaç evsiz olduğuna göre ödeme yapılıyor, bu da evsizlerin sayısını en üst düzeye çıkarmaları ve sorunu asla çözmemeleri için güçlü bir mali teşvik yaratıyor!” diye yazdı.

Musk X’te yaptığı başka bir paylaşımda, “Çoğu durumda, ‘evsiz’ kelimesi bir yalandır. Genellikle ağır akıl hastalığı olan şiddet eğilimli uyuşturucu bağımlıları için kullanılan bir propaganda sözcüğüdür,” dedi.

Musk eylül ayında da, “Ne kadar çok evsiz varsa, bu kuruluşlar o kadar çok para alıyor, bu yüzden teşvikleri evsizliği azaltmak değil, artırmak!” demişti.

Trump da “tedavi, akıl hastanesi veya gözaltı” öneriyor

SpaceX ve Tesla CEO’su ekim ayında ise Tucker Carlson’a verdiği demeçte, “Evsiz kelimesi yanlış bir isimlendirme. Birinin ev kredisini biraz geciktirdiğini ve eğer ona bir iş verirseniz, kendi ayakları üzerinde durabileceğini ima ediyor,” demişti.

Musk’a göre “Aslında sahip olduğunuz şey, sokaklarda ölü gözleri, iğneleri ve insan dışkıları olan şiddet yanlısı, uyuşturucu zombileri.”

Musk, evsizlikle mücadele için ne kadar çok para harcanırsa “durumun o kadar kötüye gittiğini” söylemişti.

Bu arada Trump, evsiz kalan insanların tedaviye ya da akıl hastanelerine zorlanmaları ya da “gözaltına alınmaları” gerektiğini söylüyor.

Kampanyasında “tehlikeli derecede dengesiz” olanların “kâbusuna son verme” sözü veren Trump, “ucuz araziler açmayı, doktorlar, psikiyatristler, sosyal hizmet uzmanları ve uyuşturucu rehabilitasyon uzmanları getirmeyi ve evsizlerin yerleştirilebileceği ve sorunlarının tespit edilebileceği çadır kentler kurmayı” planladığını söylemişti.

Yeni başkan, “ciddi derecede akıl hastası veya tehlikeli derecede dengesiz” olanları “topluma yeniden kazandırmak” amacıyla barındırmak ve rehabilite etmek için akıl hastanelerini geri getirmek istiyor.

Trump yanlısı zenginler de evsizliği bir “hastalık” olarak göre eğiliminde

Musk ve Trump bu konuda yalnız değil. Ulusal Evsizlik Hukuk Merkezinin kampanya ve iletişim direktörü Jesse Rabinowitz’e göre, etkili milyarderler ve sağcı düşünce kuruluşları Kongrede ve Yüksek Mahkemede evsizliği suç sayan yasaları geçirmek istiyor ve “hepsi de insanları yeterince cezalandırırsak yoksul olmamayı seçecekleri şeklindeki bu geriye dönük, yanlış görüşü paylaşıyor.”

Tam verilerin mevcut olduğu son tarih olan Ocak 2023’te, ABD’de tek bir gecede 650.000’den fazla kişi evsizdi. Bu, 2022’ye göre yüzde 12’lik bir artışa işaret ediyor ve Konut ve Kentsel Gelişim Bakanlığı tarafından yaklaşık 20 yıldır kaydedilen en yüksek rakam.

Rapora göre, evsizlik yaşayan her 10 kişiden yaklaşık üçü çocuklu bir ailenin parçası ve tüm evsizlerin yüzde 17’si 18 yaşın altındaki çocuklardan oluşuyor.

New York’ta ekim ayında 45.000’den fazlası çocuk olmak üzere 130.000’den fazla kişi barınaklarda uyuyordu.

Özellikle aileler arasında evsizliğin başlıca nedeni, evlerden tahliye, aşırı kalabalık konutlar, aile içi şiddet ve iş kayıplarının evsiz aileleri barınaklara ve sokaklara göndermesiyle birlikte, uygun fiyatlı istikrarlı konut eksikliği.

ABD’nin hiçbir yerinde asgari ücretli bir işçi iki odalı bir ev kiralayamıyor

İstatistiklere göre asgari ücret alan tam zamanlı bir işçi, ülkenin herhangi bir yerinde piyasa fiyatından iki yatak odalı bir ev kiralayamıyor.

Saatlik ücretle çalışan bir işçinin, ülkenin herhangi bir yerinde adil piyasa kirasıyla ortalama bir yatak odalı bir ev kiralayabilmesi için haftada 104 saat çalışarak saatte en az 15 dolar kazanması gerekiyor.

Musk evsizlik yaşayan insanları “şiddet yanlısı” olarak tanımlasa da, bu kişilerin suç faili olmaktan ziyade suç mağduru olma olasılığı daha yüksek. 

San Francisco’daki Kaliforniya Üniversitesi Benioff Evsizlik ve Barınma Girişimi, her gece yarım milyondan fazla Amerikalıyı sokaklara iten bir dizi politika başarısızlığından kaynaklanan “gizli bir salgın” olarak adlandırıyor.

Musk ve Ramaswamy, beslenme yardımı programında kesintiye gidecek

Musk ve milyarder girişimci Vivek Ramaswamy, sağlık sigortası ve gıda programlarındaki kesintiler de dahil olmak üzere, trilyonlarca dolarlık federal harcamalarda yapılacak kesintileri belirlemek üzere Kongre ile birlikte çalışmak üzere yeni oluşturulan bir danışma grubunu yönetiyor. 

Ramaswamy, yoksul Amerikalılar ve aileler için en kritik güvenlik ağı programlarından biri olan Ek Beslenme Yardımı Programı ya da gıda pulları için 1 milyar dolarlık kesinti yapılmasını önerdi.

Yardım alanların yaklaşık yüzde 75’i yoksulluk içinde ve yüzde 20’den fazlası bu yardımlar dışında başka bir geliri olmadığını bildirmiş durumda. 

Musk ve Ramaswamy’nin ayrıca düşük gelirli Amerikalılar ve çocuklara yönelik federal sağlık programlarında (evsiz Amerikalıların da hak sahibi olduğu programlarda) kesintiye gitmeyi düşündükleri bildiriliyor.

Trump’ın ilk döneminde evsizlik artmıştı

Trump ilk yönetimi sırasında, evsizliğe yönelik federal müdahaleyi denetleyen kurumun başına, kendini “evsizlik danışmanı” olarak tanımlayan birini atamıştı.

ABD Kurumlar Arası Evsizlik Konseyini 2019-2021 yılları arasında yöneten Robert Marbut, yıllardır krizi ele alma politikalarının arkasındaki itici güç olan ve ülke çapında evsizlik ve barınma kurumları ve hizmetleri tarafından yaygın olarak desteklenen standart “önce barınma” çerçevesini terk etti. 

Fakat Marbut, “dördüncü konut” olarak adlandırdığı ya da insanların destekleyici hizmetlere kaydolmasını sağlamak için konutun bir teşvik olarak kullanılmasını onayladı.

Trump “evsizlik belasını sona erdirme” sözü vermişti. Başkanlığının son yılı olan 2020’de, evsizliği deneyimleyen insanların sayısı üst üste dördüncü yıl artmıştı.

Covid-19 salgınının ilan edilmesinden iki ay önce, Ocak 2020’de tek bir gecede, yaklaşık 580.000 kişi (ya da ülkedeki her 10.000 kişiden yaklaşık 18’i) evsizdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English