Bizi Takip Edin

AMERİKA

Christian Parenti yazdı: Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Yayınlanma

Çevirmenin notu: ABD’de seçim dönemine girilirken Özel Yetkili Savcı John Durham’ın raporu, Donald Trump’ın Rusya ile işbirliği yaptığına yönelik FBI soruşturmasındaki usulsüzlükleri ortaya koydu. Raporda söz konusu karalama faaliyetinde Clinton ekibinin parmağı olduğuna dikkat çekiliyor. Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in raporuyla ve Rusyagate dosyasının kaynağı olan MI6 casusu Christopher Steele’nin kim olduğunun ortaya çıkmasıyla “Rusya müdahalesi” ithamlarının halihazırda tabutuna son çivi çakılmıştı ama şimdi oklar Demokratlara döndü. Christian Parenti, her seçimde Demokratların ardında hizalanan sol cenahın yaşananlardan ders çıkarması gerektiğini söylüyor.

Durham’ın raporu solu öfkelendirmeli

Christian Parenti

Compact Mag

18 Mayıs 2023

Medyada Durham raporu hakkında yer bulan haberlerin çoğu mantık dışı ve bunlar 306 sayfalık son derece ayrıntılı belgeyi okuduğunuzda daha da mantıksız hale geliyor. Mesela New York Times, ilk haberinde raporun Federal Soruşturma Bürosunda daha önce açığa çıkmış olan başarısızlıklarla ilgili olduğunu ve dolayısıyla “yeni” olan çok az şey içerdiğini vurgulamak için elinden geleni yaptı.

Haberlerin büyük kısmı rapordaki detayları ve gerçekleri aktarmakta başarısız oldu ve bunun yerine top çevirmeyi tercih etti. Washington Post, Durham’ın “[raporun] o dönemki aday Donald Trump’a zarar vermeyi amaçlayan bir ‘derin devlet’ planını ortaya çıkarmasını bekleyen ‘muhafazakâr komplo teorisyenlerini’ hüsrana uğrattığını’ bildirdi. Associated Press de aynı şekilde raporunda “Trump taraftarlarının Durham’ın bir ‘derin devlet’ komplosunu ortaya çıkaracağı yönündeki beklentilerini karşılamadığını” belirtti.

Açıkça beklenebilecek yanıt şu: Derin devlet komplosu ya da komplo nedir? Görseniz fark eder miydiniz? “Derin devlet komplosu” ifadesi, aynı anda hem dev istihbarat örgütlerinin siyasetle ilgilenebileceğine inanan herkesi karalamaya çalışan hem de temel konuları inanılmaz derecede muğlak tutan semantik bir üçkağıt değil midir?

Yaftalar bir yana, Özel Yetkili Savcı John Durham’ın “2016 Başkanlık Kampanyalarından Kaynaklanan İstihbarat Faaliyetleri ve Soruşturmalarla İlgili Konular Hakkındaki Raporu”, diğer şeylerin yanı sıra, FBI’ın Clinton kampanyasıyla uğraşırken farklı, Trump’ın ekibiyle uğraşırken tamamen farklı bir standart uygularken kendi kurallarını defalarca çiğnediğini gösteriyor. Clinton kampanyasına yönelik en az üç soruşturmada FBI, Demokrat adaya karşı yumuşak davrandı. Ancak Trump söz konusu olduğunda büro, en hafif tabirle agresif davrandı.

Clinton kampanyasıyla ilgili soruşturmalar, normalde olduğu gibi FBI saha ofisleri düzeyinde ele alındı. Fakat Trump’a karşı yürütülen hasmane soruşturma “FBI Genel Merkezinden yönetildi.” Clinton’la ilgilenirken, büro kurallara özenle uydu, yavaş hareket etti ve tüm açıları değerlendirdi. Trump’la uğraşırken en kötüsünü varsaydı, aceleyle harekete geçti, köşeleri kırptı ve soruşturmayı hızlandırmak için kuralları esnetti.

Bu çifte standardın göze batan emsallerinden biri de 2014’ün sonlarında, Clinton’ın başkan adaylığını resmen ilan etmesinden evvel FBI’ın iyi konumdaki bir [gizli insan kaynağından] yabancı bir hükümetin [Durham raporunda Yabancı Hükümet-2 olarak tanımlanıyor] Clinton’ın başkanlığı kazanması halinde üzerinde nüfuz sahibi olmak amacıyla Clinton’ın beklenen başkanlık kampanyasına katkıda bulunmak üzere bir kişiyi göndermeyi planladığını öğrenmesiyle başladı.

İlgili FBI saha ofisi, Yabancı Hükümet-2’nin temsilcisi ile Clinton kampanyası arasındaki elektronik iletişimin Yabancı İstihbarat Gözetim Yasası uyarınca dinlenmesi için alelacele “hızlandırılmış onay alma girişiminde” bulundu. Bu başvurunun onaylı bir kopyası “nihai onay için FBI Genel Merkezine” gönderildi. Tuhaf bir şekilde, ilgili saha ofisindeki bir ajana göre FISA başvurusu “yaklaşık dört ay boyunca sonu muğlak” kaldı. Bir başka FBI ajanı ise FISA başvurusunun herkesin “çok daha dikkatli” olması ve “büyük isimden korkması” nedeniyle sürüncemede kaldığını söylüyor. İddiaya göre FBI, “[Clinton’ın] bir sonraki başkan olma ihtimali olduğu için onun etrafında ‘parmak ucunda’ yürüyordu.”

Durham’a göre endişelerin bir kısmı, FBI’ın Clinton’ın kampanyasını dinlemek istememesinden kaynaklanıyordu, zira adayın muhtemelen yanlış şahıslarla konuşurken yakalanmasından korkuluyordu. Nihayetinde kampanyaya katkıda bulunacak yabancı bir kişinin izlenmesi için FISA izni çıktı ama Hillary Clinton’ın önden bilgi alması şartıyla.

FBI, ajanlar “yabancı bir düşmanın belirli bir ABD’li kişiyi etkilemeye çalıştığını ya da çalışacağını gösteren bilgiler elde ettiğinde ve söz konusu ABD’li kişinin düşmanla birlikte çalışabileceğine dair hiçbir gösterge olmadığında” savunma brifingleri verir. İstihbarat teşkilatları için savunma brifinginin dezavantajı, yabancı etki operasyonuna yönelik daha ileri bir karşı istihbarat soruşturmasını yüksek ihtimalle baltalayacak olması.

FBI’ın Clinton kampanyası üzerindeki olası yabancı etkiyi ele alış biçimi, büronun Trump kampanyası hakkındaki benzer iddiaları ele alış biçimiyle bariz bir tezat taşıyor.

28 Temmuz 2016’da FBI, Avustralya hükümetinden üst düzey diplomatlarından Alexander Downer’ın birkaç ay önce bir barda Trump kampanyasının George Papadopoulos adlı serbest çalışan bir dış politika danışmanıyla sohbet ettiği ve Papadopoulos’un “Trump kampanyasının Rus hükümeti yetkilileriyle nasıl bir komplo ya da işbirliği ilişkisi içinde olduğunu” anlattığı bilgisini aldı. Fakat Durham, daha sonra yapılan soruşturmaların ne Avustralyalı diplomatın ne de Papadopoulos’un bu görüşmeden böyle bir sonuçla ayrıldığını ortaya çıkardığını söylüyor.

Papadopoulos görüşmesinin çarpıtılarak anlatılan raporu, FBI’ın Karşı İstihbarat Bölümü Müdür Yardımcısı ve “Trump’a karşı düşmanca hisleri belirgin ve iyi belgelenmiş” bir adam olan Peter Strzok’a verildi.

Strzok ve evlilik dışı ilişki yaşadığı bir başka FBI ajanı Lisa Page, Trump kampanyası soruşturmasını başlatmadan önce ve sonra yazdıkları ve artık kamuya açık olan mesajlarda hem Trump’tan hem de Bernie Sanders’tan “gerizekalı” olarak bahsediyor. Strzok ve partneri Page, 2015 yılına kadar uzanan mesajlaşmalarında Trump’ın “iğrenç”, “berbat”, “dangalak”, “tam bir aptal” ve “facia” olduğundan söz ediyorlar.

FBI, Avustralyalılardan aktarılan iddiaları doğrulamak için hiçbir çaba sarf etmedi. FBI’ın ve genel olarak istihbarat camiasının elinde Trump’ı Rus hükümetiyle ilişkilendiren doğrulanmış başka bilgiler de yoktu. Büro, Trump kampanyasına savunma amaçlı bir brifing de sunmadı. Bunun yerine Strzok, patronu FBI Direktör Yardımcısı Andrew McCabe’in talimatıyla Trump kampanyasına yönelik Crossfire Hurricane (Çapraz Ateş Fırtınası) adı verilen geniş çaplı bir tahkikat başlattı.

İki hafta sonra Page, Trump’ın gerçekten başkan olabileceğine dair kaygılarını mesaj attığında Strzok onu teskin etmişti: “Hayır. Hayır, olmayacak. Buna engel olacağız.”

Crossfire Hurricane’in ilk hedefleri Trump kampanyasının ortaklarıydı: Papadopoulos, Michael Flynn, Paul Manafort, Carter Page ve Roger Stone. Soruşturma genişledikçe, ajanları dört FISA emri için başvuru yaptı ve aldı. Bunlardan ikisinin daha sonra usulsüz olarak alındığı tespit edilecek ve Kevin Clinesmith adlı bir FBI avukatı, daha sonra FISA izni başvurularından birinde kullanılan bir e-postayı değiştirmekten suçlu bulunacaktı.

Strzok’un Crossfire Hurricane’i başlattığı dönemde Clinton kampanyası, meşhur Steele dosyasını hazırlaması için muhalif araştırma şirketi Fusion GPS ile anlaştı. Bu, FBI’ın Clinton Planı olarak adlandırdığı, Trump’ı Rus casusu ithamıyla karalama çabasının bir parçasıydı. Strzok ve Crossfire Hurricane’deki diğer ajanlar, Steele dosyasından eylül ayına kadar haberdar olmadılar, ancak daha sonra bu ispatı yapılmamış iddiaları hızla Trump’a karşı yürüttükleri kampanyaya dahil ettiler.

Nihayetinde Crossfire Hurricane, Rusya ile yapılmış gizli anlaşmaya dair hiçbir kanıt bulamadı. Strzok, Page ve McCabe çeşitli gerekçelerle FBI’dan kovuldu.

Elbette bunların hiçbirinin önemi yok. Kanaatlerin delillerden önce geldiği halüsinatif bir siyaset çağına girmiş bulunuyoruz. FBI’ın Trump’a karşı yürüttüğü kampanyayı gösteren hiçbir belge Trump Deliliği Sendromunun büyüsünü bozamayacaktır.

Strzok’un Trump’a karşı neden böyle bir düşmanlık beslediği merak konusu. Hiç şüphesiz bunun bir nedeni de Crossfire Hurricane başladığında Trump’ın giderek daha büyük kalabalıklara, İkinci Dünya Savaşı’nın siyasi enkazı üzerine inşa edilmiş olan Amerikan merkezli dünya düzenini yıkma ve altüst etme arzusunu anlatmasıydı. McCabe ve Strzok sadece oldukları gibi, müesses nizamın muhafazakâr liderleri gibi davranıyorlardı.

Bir solcu olarak Trump’ın kaotik anti-emperyalist dış politikasını takdir ediyorum ve bunu bu sayfalarda da açıklamıştım. Ekonomi, çevre ya da göç politikalarının çoğuna katılmıyorum. Ne olursa olsun, bunların hiçbiri FBI’ın seçimlere müdahale etmesini desteklememi gerektirmiyor. Solcular Strzok ve Page’in Sanders’a da Trump’a duydukları kadar antipati duyduklarını aklında tutmalı. Eğer Trump’a karşı seçimlere müdahale edilmesine göz yumulursa, bu solcu adaylara karşı da yapılacaktır. İstihbarat örgütlerinin seçimlere müdahalesi demokrasinin sonunu getirir. Buna müsamaha gösterilmemeli.

Fakat solun büyük bir kısmı Trump Deliliği Sendromuna kapılmış durumda ve bunu göremiyor. Solcular yemek davetlerinde Demokratları eleştiriyor ve kendilerini muhalefet safında sayıyorlar. Ancak özünde, her yeni seçimin “son seçim olabileceği” korkusuyla Demokratlara mutlak bir sadakatle bağlı kalıyorlar. Sol büyük ölçüde demokratik prosedürlere, daha adil bir servet dağılımına ve daha barışçıl bir dış politikaya bağlı. Ama Trump ortaya çıkar çıkmaz, ilericiler kendilerine ihanet etmeye devam eden Demokrat Parti’nin hayali sığınağına koşuyorlar.

Trump Deliliği Sendromunun her nüksettiğinde solun kafası daha da karışıyor. Mesela Temsilci Alexandria Ocasio-Cortez MSNBC’de, CNN’de katıldığı son programa istinaden eski başkana işçileri soymaktan sabıkası olan ultra zengin bir vergi kaçakçısı olduğu için saldırmadı. Bundan ziyade “bir cinsel istismar kurbanını riske atan bir dizi son derece sorumsuz karara” dayanan “tiksinç dezenformasyon uygulamasının” peşine düştü.

Trump’ın “bizim zavallı ülkemiz” dediği yerde sorun çok derin.

AMERİKA

Biden çekilecek mi?

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden’ın, kasım ayında yapılacak seçimlerdeki rakibi Donald Trump ile karşı karşıya geldiği TV münazarasında kötü performans göstermesinin ardından başlayan tartışma büyüyor.

Yarıştan çekilmesi yönündeki çağrıların artması üzerine Biden, kendi kampanya ekibi, Demokratik Ulusal Komite (DNC) ve Demokrat valilerle bir görüşme yaptı.

Politico’da yer alan habere göre DNC ve kampanya ekibiyle Zoom üzerinden bir toplantı yapan Başkan, müttefiklerine adaylığının sallantıda olduğunu özel olarak kabul ettiğine dair haberlere rağmen, uzun soluklu bir yarış içinde olduğunu belirtti.

Görüşmede bulunan ve hassas konuyu tartışmak üzere isimlerinin açıklanmasını istemeyen iki kişiye göre, geçen hafta eski Başkan Donald Trump ile yaptığı tartışmadan bu yana geçen günlerin “zarar verici” olduğunu da kabul etti.

Biden’ın Zoom görüşmesinde, “Bunu olabildiğince açık ve net bir şekilde söylememe izin verin, olabildiğince basit ve açık bir şekilde: Ben devam ediyorum… Kimse beni dışarı itmiyor. Ayrılmıyorum. Sonuna kadar bu yarıştayım ve kazanacağız,” ifadelerini kullandı.

Son günlerde Demokratların olası bir yedek aday olarak kendisine odaklanmasıyla gündeme gelen Başkan Yardımcısı Kamala Harris de video görüşmesinde Biden’ın yanında oturuyordu.

Harris toplantıda, “Geri adım atmayacağız. Başkanımızın yolundan gideceğiz. Savaşacağız ve kazanacağız,” dedi.

Başkan, kampanyasında çalışan herkese teşekkür etti ve neyin tehlikede olduğunu hatırlattı. Biden, “Bu savaşta hepinizden daha fazla birlikte olmayı tercih edeceğim kimse yok. O yüzden kol kola girelim. Bu işi bitirelim. Siz, ben, başkan yardımcısı. Birlikte,” ifadelerini kullandı.

Biden Çarşamba günü erken saatlerde Kongre’deki üst düzey Demokratları da telefonla aradı ve akşam saatlerinde de Demokrat valilerle bir araya geldi. Valilerden bazıları toplantıya sanal olarak değil şahsen katılmak için ülkenin dört bir yanından seyahat etti.

Valilerden Biden’a destek

Demokrat eyalet valileri, Beyaz Saray’da yapılan görüşmelerin ardından, Başkan için yapılan bir dizi kötü ankete ve bazı Kongre üyelerinin ABD başkanlık yarışından çekilmesi çağrılarına rağmen Joe Biden’ı desteklediklerini söylediler.

20’den fazla etkili valiyle bir araya gelen Biden, yeniden seçim kampanyasına bağlı olduğuna dair onları ikna etmeye çalıştı.

Daha sonra üç vali Beyaz Saray’dan çıkarak Başkana güvenlerinin tam olduğu konusunda ısrar etti. Minnesota Valisi Tim Walz, “Valiler onun arkasındadır,” dedi ve Biden’ın “göreve uygun” olduğunu sözlerine ekledi.

Maryland Valisi Wes Moore, “Başkan bize her şeyi anlatmaya ve göstermeye devam etti,” derken, New York valisi Kathy Hochul da, “Başkan Joe Biden kazanmak için bu işin içinde,” diye ekledi.

Toplantıda hazır bulunan diğer isimler arasında California’dan Gavin Newsom, Michigan’dan Gretchen Whitmer ve Illinois’den JB Pritzker yer alıyordu.

Newsom daha sonra X’te yaptığı bir paylaşımda, “Bu gece Başkandan dört kelime duydum: bu işin tamamen içinde. Ve ben de öyleyim. Joe Biden bizim desteğimize sahip. Şimdi sıra onda,” dedi.

Biden’ın görüştüğü valilere “check-up yaptırdığını” söylediği de sızan bilgiler arasında.

Kongre Demokratlarından çekilme mektubu

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre ise ulusal güvenlik odaklı bir grup ılımlı Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi, Biden’ı yarıştan çekilmeye çağıran bir mektup taslağı hazırladı.

İlk olarak Bloomberg, onlarca Demokrat Kongre üyesinin Biden’ın kenara çekilmesini talep eden bir mektubu imzalamayı özel olarak düşündüklerini bildirmişti.

Aynı zamanda, Arizona Demokrat Kongre üyesi Raúl Grijalva çarşamba günü Biden’ın yeniden seçilme teklifini askıya alması için açıkça çağrıda bulunan ikinci Temsilciler Meclisi üyesi oldu.

Grijalva New York Times’‘a verdiği demeçte, “Bu başka bir yere bakmak için bir fırsat. [Biden’ın] yapması gereken şey sorumluluğu üstlenmektir … bu sorumluluğun bir parçası da yarıştan çekilmektir,” dedi.

Massachusetts’ten Demokrat kongre üyesi Seth Moulton da Biden’ın Trump’ı yenme kapasitesi konusunda “ciddi endişeleri” olduğunu söyleyerek kendi açıklamasını yayınladı.

Bazı bağışçılar da Biden’dan umudu kesti

Demokrat partinin içinde kazan kaynarken, Biden’ın kampanya bağışçılarından da bazı çatlak sesler çıkmaya başladı.

Barack Obama, Hillary Clinton ve Joe Biden’ın kampanyaları da dahil olmak üzere Demokratlara yıllardır önemli katkılarda bulunan Damon Lindelof, Biden’a kazan kaldıran ilk yüksek profilli bağışçı oldu.

Lindelof, “Hayatım boyunca Demokrat oldum ve karmaşık, görkemli ülkemi seviyorum. Bunu isimsiz olarak yazmıyorum çünkü etkili konumdaki diğer kişilerden de aynısını yapmalarını istiyorum. Söyleyeceklerimin bir önemi var mı bilmiyorum ama gözlerimin, kulaklarımın ve kalbimin bana ne söylediğini biliyorum. Direksiyon başında uyuyakalmışım ve artık uyanma vakti geldi,” dedi.

Axios’ta yer alan habere göre ise, “endişeli Demokrat bağışçılar” pazartesi günü bir Zoom görüşmesinde Biden’ın kampanya yetkililerini sorguya çekti ve Biden’ın ekibine göreve uygunluğuyla ilgili yeni endişelerle nasıl başa çıkacakları konusunda baskı yaptı.

Axios’a göre bağışçıların soruları, Biden’ın önümüzdeki dört ay boyunca eski Başkan Trump’la başa baş mücadele edecek, 5 Kasım’da onu yenecek ve dört yıllık bir dönem daha görev yapacak dayanıklılık, beceri ve öze sahip olup olmadığı konusunda Demokrat Parti içinde derin şüpheler olduğunu ortaya koydu.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’de Demokratlar arasında “Biden çekilsin” sesleri yükseliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri yaklaşırken, Donald Trump karşısındaki münazara performansı sert eleştirilere konu olan Başkan Joe Biden’ın yarıştan çekilmesine yönelik kendi partisinden çağrılar gelmeye başladı.

On yıllardır Demokratik Ulusal Komite’de (DNC) görev yapan James Zogby, Biden’ın çekilmesi halinde DNC’nin adayını seçmek için şeffaf, adil bir süreç oluşturabileceğini ileri sürdü.

The Nation’da yer alan habere göre Zogby, “Biden’ın adaylıktan çekilmesi söz konusu değil. Bu onun bireysel olarak karar vermesi gereken bir şey. Asıl soru onun yerine nasıl geçileceğidir,” dedi.

31 yıldır DNC üyesi ve Arap Amerikan Enstitüsü’nün başkanı Zogby, birçok Demokrat yönetime danışmanlık yapmış ve bir dizi başkanlık kampanyasına da liderlik etmişti.

Zogby, Biden’ın kampanyasını sonlandırması gerektiğine inandığını söyledi. DNC üyesi ayrıca Komitenin Biden’ın yerine geçecek kişiyi güçlendirecek ve Demokratlara kasım ayında üstünlük sağlayacak bir süreç oluşturabileceğini düşündüğünü vurguladı.

Kamala Harris’in ismi geçiyor

Ohio’dan eski Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Tim Ryan da, Başkan Yardımcısı Harris’in bu sonbaharda Demokrat aday listesinde Biden’ın yerini alması gerektiğini söyledi.

Ryan sosyal medya paylaşımında, “Yara bandını söküp atmalıyız! Tehlikede olan çok şey var. [Harris] işinde önemli ölçüde büyüdü, tartışmada Trump’ı yok edecek, seçim sorununu vurgulayacak, tabanımıza enerji verecek, genç seçmenleri geri getirecek ve bize nesilsel değişim sağlayacak. Vakit geldi!” diye yazdı.

Ryan, Pazartesi günü Newsweek’te yayınlanan bir başyazıda, Biden’ın hayranı olmasına rağmen, adaylık için uygun olmadığını savundu.

Ohio Senatosu yarışını Senatör JD Vance’e karşı kıl payı kaybettikten sonra 2022’de Kongre’den ayrılan Ryan, Harris’in partinin ihtiyaç duyduğu “kuşaksal değişimi” temsil edebileceğini de savundu.

Teksaslı Demokrat Kongre üyesi Lloyd Doggett salı günü, kasım ayındaki seçimlerde “Trump’ın zaferini riske atamayacak kadar çok şeyin tehlikede olduğunu” söyleyerek, Biden’a açıkça kenara çekilme çağrısı yaptı.

Demokratlardan “Trump kazanacak” çıkışı

Doggett, “Trump’ın aksine, Başkan Biden’ın ilk taahhüdünün kendisine değil, her zaman ülkemize olduğunu kabul ederek, çekilmek için acı verici ve zor bir karar vereceğini umuyorum,” dedi.

Maine’den Demokrat bir kongre üyesi olan Jared Golden ise yerel gazete Bangor Daily News’de bir köşe yazısı yayınlayarak Biden’ın kasım ayında kazanma kapasitesine güvenmediğini söyledi. Golden, “Ona oy vermeyi planlamıyor olsam da Donald Trump kazanacak,” dedi.

Washington eyaletinden Demokrat bir kongre üyesi olan Marie Gluesenkamp Perez de yerel bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Biden’ın münazara performansının kendisine seçime mal olduğunu düşündüğünü söyledi.

Perez, “Hepimiz ne gördüğümüzü gördük, bunu geri alamazsınız ve bence gerçek şu ki Biden Trump’a karşı kaybedecek. Bunun zor olduğunu biliyorum ama bence o münazara zarar verdi,” diye konuştu.

Partideki ağır toplar da henüz desteklerini çekmemiş olsalar da Biden’ın durumuna ilişkin şüphelerini dile getiriyorlar.

Pelosi ve Clyburn de cini şişeden çıkardı

Demokratların eski Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, salı günü MSNBC’ye verdiği bir röportajda başkanın durumunu sorgulamanın “meşru” olduğunu kabul etti.

Biden’ın Kongre’deki en ateşli destekçilerinden Jim Clyburn, partinin başkan adayı olarak Biden’ı hâlâ desteklediğini söyledi fakat Biden “kenara çekilirse” Harris’i destekleyeceğini söyleyerek tepede bir değişiklik düşündüğünü gösterdi.

Financial Times’a konuşan New York’lu bir iş adamı ve bağışçı ise, “Bence [Biden’ı geri çekmek için] momentum oluşuyor. Bence bunun bir parçası da dün Yüksek Mahkeme’nin Trump’a dokunulmazlık veren kararı ve insanların korkmaya başlaması. Trump kazanırsa ne olur? Bu bir felaket olur,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile Brezilya arasında yeni kriz

Yayınlanma

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Bolivya’da geçen hafta yaşanan darbe girişiminin sahte olduğuna dair şüphelerini savundu ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’ya yönelik hücumlarını, ismi açıklanmayan bir eleştirmene “aptal bir dinozor” diye hitap ettiği bir sosyal medya paylaşımıyla sürdürdü.

Milei’nin paylaşımı geniş çaplı bir kafa karışıklığına neden oldu çünkü Lula, ismiyle anılan tek kişiydi, “dinozor”un kimliği ise hiç belirtilmemişti. Milei’nin ofisi Lula iddialarını yalanladı fakat Milei’nin kime hakaret ettiğini söylemedi.

Yine de sosyal medya paylaşımında Milei, Lula’ya yönelik çeşitli eleştirilerini yineledi ve yaklaşan Brezilya ziyaretinden önce anlaşmazlığın tırmanmasına neden oldu.

Milei geçen yıl Arjantin’de yapılan seçimlerde Lula’yı hedef almış, Brezilyalı Lula da kendi kampanya ekibini Milei’nin rakibine yardım etmek üzere görevlendirmişti.

Milei, Lula’yı seçimlere müdahale etmek ve “tarihin en kirli kampanyasını” desteklemekle suçladı. Ayrıca Brezilyalı lideri “komünist” olarak nitelendiren Arjantinli, mevkidaşının başkanlığa dönmeden önce yolsuzluk suçlamasıyla hapse atıldığını belirtti.

Milei, Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce’ye karşı geçen hafta yapılan darbe girişiminin de “sahte” ve “hileli” bir ayaklanma olduğu yönündeki duruşunu yineleyen bir sosyal medya paylaşımında bu eleştirileri tekrarladı.

Milei, salı sabahı X’te yaptığı paylaşımda, “Bolivya’da yapılan sahtekarlık biliniyor ve mükemmel aptal bunu kabul etmek yerine beni eleştiriyor,” diyerek yine saldırdığı isimsiz “dinozora” gönderme yaptı.

Milei ve Lula, Brezilya ve Arjantin arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açacak şekilde sürekli olarak kamuoyu önünde atışıyor.

Pazartesi günü Milei, Lula’nın siyasi rakibi eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ile birlikte ABD’de her yıl düzenlenen Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nın bir uzantısı olan CPAC Brasil’in bu haftaki etkinliğine katılacağını açıkladı.

Eski başkanın oğullarından ve CPAC Brasil organizatörlerinden Eduardo Bolsonaro’ya göre Milei ve Bolsonaro, cumartesi ve pazar günleri gerçekleşecek olan etkinlik sırasında bir araya gelmeyi planlıyor.

Lula hükümeti paylaşımla ilgili yorum yapmayı reddetti. Lula, geçen hafta komşusundan özür dilemesini talep etmiş, fakat Milei’nin sözcüsü bu talebin yerine getirilmeyeceğini söylemişti.

Arce yönetimi de pazartesi günü Arjantin Büyükelçisi ile bir araya geldi ve Milei’nin başarısız darbe girişimiyle ilgili açıklamalarını “enerjik bir şekilde reddettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English