Bizi Takip Edin

AMERİKA

‘Çin’in Küba’daki casusluk üsleri’: ABD basınının iddiaları ne kadar doğru?

Yayınlanma

ABD’deki çeşitli medya kuruluşları bir kez daha Çin ve Küba arasında casusluk işbirliği olduğu iddialarını yer veriyor. Wall Street Journal, Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) tarafından hazırlanan rapora dayanarak konuyu açtı.

Devlet tarafından finanse edilen Amerika’nın Sesi, “Uydu görüntüleri Çin’in Küba’daki casusluk üslerini genişlettiğini gösteriyor,” manşetini attı.

Küba’dan çekilen ve kısa süre önce yayımlanan ABD kaynaklı uydu görüntülerinde anten, radar çanağı ve diğer ekipmanların yerleştirilmesi gibi çalışmalar görülüyor.

Görünüşe göre sahalardan biri hala yapım aşamasında ve ABD’nin Guantanamo deniz üssünden çok uzakta değil.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, basında çıkan son haberlere cevaben yaptığı açıklamada, ülkesinin ‘üçüncü tarafların ülkenin Küba ile ilişkilerini karalamasına’ izin vermeyeceğini vurguladı.

Mao, “Var olduğu iddia edilen Çin askeri üsleri hiçbir zaman yoktu ve hiç kimse tarafından görülmedi,” ifadesini kullandı.

Sözcü, “Ancak haberlerde, Guantanamo Körfezi’ndeki Amerikan askeri üssünden bahsedilmesi ABD’nin Küba’da yüzyılı aşkın süredir devam eden yasa dışı işgalinin açık bir kanıtıdır. ABD, 60 yılı aşkın bir süredir Küba’ya karşı abluka ve yaptırımlar uyguluyor ve bu da Küba halkına büyük bir felaket getiriyor,” dedi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Pat Ryder ise geçen hafta düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Küba’daki varlığını güçlendirmeye çalışmaya devam edeceğini biliyoruz ve bunu önlemek için çalışmaya devam edeceğiz. Bunu yakından izleyecek ve karşı koymak için adımlar atacağız.”

Çin Dışişleri Üniversitesi’nde profesör olan Li Haidong, ‘casus üssü’ aldatmacanın ABD istihbarat kurumlarının bir başka ‘beceriksiz kurgusu’ olduğu değerlendirmesini yaptı.

Çin’in Washington Büyükelçiliği Sözcüsü Liu Pengyu da “Bu iftiradan başka bir şey değil. ABD tarafı defalarca Çin’in Küba’da casus üsleri kurduğunu ya da gözetleme faaliyetleri yürüttüğünü iddia etti. ABD Çin’e yönelik kötü niyetli iftiralarına derhal son vermelidir. ABD şüphesiz gizli dinleme konusunda lider güçtür ve müttefiklerini bile esirgememektedir,” vurgusunu yaptı.

Küba Dışişleri Bakan Yardımcısı Carlos Fernandez de Cossio, CSIS raporuna ve medyada eşzamanlı olarak çıkan haberlere karşı açıklama yaptı: “Wall Street Journal bir kez daha Küba ile ilgili bir gözdağı kampanyası başlatıyor. Doğrulanabilir bir kaynak göstermeden ya da kanıt sunmadan, var olmayan ve Küba’daki Amerikan elçiliği dahil hiç kimsenin görmediği Çin askeri üsleriyle ilgili haberlerle halkı korkutmaya çalışıyor.”

Bir yıl önce de ABD’den benzer söylentiler gelmiş ancak bunların asılsız olduğu ortaya çıkmıştı.

Fudan Üniversitesi Küresel Siber Uzay Yönetişimi Uluslararası Araştırma Enstitüsü Direktörü Shen Yi, Alman NachDenkSeiten portalına verdiği demeçte, iddialarının ‘ikiyüzlülük ve riyakârlık’ örneği olduğuna dikkat çekti.

Küba’daki casus üsleri saçmalığının bir kez daha ‘hegemonik çifte standartları ve gizli dinleme konusunda dünyanın önde gelen gücü olan ABD’nin histerik, hastalıklı zihniyetini gösterdiğini’ dile getiren Shen, Washington’un müttefikleri de dahil olmak üzere diğer ülkelerdeki istihbarat faaliyetlerini artırabileceğine inandığını, fakat aynı zamanda diğer ülkelerin buna karşı son derece hassas olduğunu da sözlerine ekledi.

“ABD askeri uçakları ve donanma gemileri uzun süredir Çin yakınlarında keşif uçuşları gerçekleştiriyor. Eğer ABD, Çin’in ABD yakınlarındaki istihbarat operasyonlarını artırmasını istemiyorsa, Washington da aynı şeyi Çin yakınlarında yapmamalı,” diyen Shen, aksi takdirde ABD’nin, diğer ülkelerin kendisine karşı tedbirler alacağı yeni bir gerçekliğe yavaş yavaş uyum sağlamak zorunda kalacağını kaydetti.

Rusya’nın savaş gemileri Küba’ya yanaştı, ABD Guantanamo’ya nükleer denizaltı gönderdi

AMERİKA

Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler teorilerinde neoliberal kurumsalcılığın temsilcilerinden Joseph Nye, cuma günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ikinci döneminde gümrük tarifeleri konusundaki öngörülemezliğini uluslararası müzakerelerde bir pazarlık taktiği olarak kullanacağını söyledi.

Nye, Nikkei ve ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından düzenlenen bir güvenlik sempozyumunda konuştu.

Nye, Trump’ın “öngörülemezliği pazarlıktaki en önemli silahı olarak gördüğünü” söyledi.

Oturumda konuşan eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage da “‘Transaksiyonel’ bir başkan bekleyebilirsiniz” dedi.

Trump seçim kampanyası sırasında Çin’den yapılan ithalata %60, diğer ülkelerden yapılan ithalata ise %10 ila %20 oranında gümrük vergisi getirme sözü vermişti. Armitage, “[Trump] bunu çok sık ve çok yüksek sesle söylediği için göreceğimiz ilk şey gümrük tarifeleri olacak” dedi ve ekledi: “Trump’ın gümrük tarifeleri ve bunların gerçekte ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikri yok.”

Aynı zamanda Harvard Üniversitesi John F. Kennedy School eski dekanı olan Nye, ticaret hukukunun bir başkana ulusal güvenlik gerekçesiyle gümrük vergisi uygulama yetkisi verdiğini ancak bunun çelik ya da otomobilin ötesinde kozmetik gibi ürünlere nasıl uygulanabileceğinin belirsiz olduğunu belirtti.

“Bence %60 gümrük vergisi ilan edecekleri bir şey görmeniz muhtemel,” dedi ve ekledi: “Ancak [Çin Devlet Başkanı] Xi Jinping ile bir anlaşma yapmaya çalışması da ihtimal dışı değil.”

Nye, örneğin ABD’de yatırım yapma sözü karşılığında belirli malları ya da alanları muaf tutan bir anlaşma yapılabileceğini söyledi.

“[Trump] hem pastayı yemeyi hem de pastadan yemeyi seviyor. ‘X’e %60 gümrük vergisi koydum’ diyecek ama sonra Y ve Z’nin pazarlık konusu yapılmadığını ve %5’in üzerinde gümrük vergisi olmadığını göreceksiniz.”

Trump’ın “Önce Amerika” şeklindeki diplomatik tutumu sorulduğunda Armitage, “Bay Trump’ın dünya genelinde başka herhangi bir ilişki için gerçek duygular beslediğini sanmıyorum” dedi.

“Yönetiminde dost ve müttefiklerle daha iyi ilişkiler geliştirmek isteyen insanlar olacaktır, ama bunu çözmek biraz zaman alacak. En az ilk altı ay içinde retorik dışında büyük değişiklikler beklemiyorum” diye devam etti.

Çin’e karşı Japonya kartı

Bu arada Nye, “ABD’de Çin’e karşı durma konusunda iki partiden de çok güçlü bir destek var ve bu da Japonya’nın kesinlikle kilit bir müttefik olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bununla birlikte Nye, “Trump [Japonya’dan] örneğin daha fazla katkı ve ev sahibi ülke desteği isteyebilir ya da belirli ticaret alanlarında bazı tavizler talep edebilir” diye ekledi.

Nye ayrıca Japon yumuşak gücünün rolünü de vurguladı. Japonya’nın özellikle altyapı projelerine odaklanan uluslararası yardımlarına atıfta bulunarak, Güney Pasifik adaları da dahil olmak üzere Çin’in bölgedeki Kuşak ve Yol Girişimine meydan okumak için “Japonya’nın ABD’den daha uygun olduğunu” söyledi.

Armitage, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba’ya bir öneri olarak şunları söyledi: “Bay Trump’ın dostu olmaya çalışmayın. Sadece uygun bir ilişki kurmaya çalışın. … Anladığım kadarıyla uluslararası alanda hiç kimse Trump’ın dostu değil.”

Nye, Çin’in Japonya ve ABD için zorluklar teşkil ettiğini, bu nedenle Washington ve Tokyo’nun “kaderlerinin birlikte kalmak olduğunu” söyledi. “Temel olarak, daha geniş jeopolitik durum, ABD-Japonya ittifakının dünyadaki en önemli ittifak olarak kalacağı anlamına geliyor” dedi.

ABD-Çin ilişkileri üzerine bir başka oturumda, yakın zamana kadar Başkan Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki öne çıkan Çin uzmanlarından biri olan Rush Doshi, Trump’ın Çin politikası ile Trump’ın ekibinin politikasının “tam olarak aynı şey olmadığına” dikkat çekti.

Doshi, Trump’ın ilk döneminde ekibinin iki partili uzlaşıya dayalı “rekabetçi bir yaklaşım” benimsediğini, Trump’ın kendisinin ise “daha işlemsel, daha çok kendi bireysel öngörülemezliğine dayalı” bir yaklaşım benimsediğini ve bunun da bazen ekibinin yaklaşımını baltaladığını söyledi.

Asya güvenliği alanında kıdemli araştırmacı ve Çin Güç Projesi direktörü Bonny Lin ise, ikinci Trump yönetiminin “çok daha keskin bir çerçeveye ve Çin’e daha keskin bir odaklanmaya” sahip olmasını beklediğini belirtti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Biden, Trump dönmeden önce TSMC’ye 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini kesinleştirdi

Yayınlanma

Biden yönetimi, seçilmiş başkan Donald Trump’ın göreve gelmesinden iki ay önce Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. (TSMC) şirketine 6,6 milyar dolarlık Çip Yasası hibesini tamamladı.

Üst düzey yönetim yetkilileri, paranın şirketin proje kilometre taşlarına ulaşmasına bağlı olarak aşamalı olarak ödeneceğini, ancak TSMC’nin bu yılın sonuna kadar en az 1 milyar dolar almasının beklendiğini söyledi.

TSMC Arizona’daki üç fabrikada 3 nanometre, 2 nm ve A16 çipleri üretecek ve şirketin ABD’deki toplam yatırımı 65 milyar dolara ulaşacak.

Arizona’daki ilk fabrikada 4 nm ve 5 nm çipler de üretilecek ve 2025 yılının ilk yarısında yüksek hacimli üretime başlanacak. İkinci fabrikada üretimin 2028’de, üçüncü fabrikada ise on yılın sonunda başlaması planlanıyor.

Nanometre, bir çip üzerindeki transistörler arasındaki mesafeyi ifade ediyor. Daha küçük bir sayı genellikle daha gelişmiş ve güçlü bir çipe işaret etmekte.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo perşembe günü düzenlenen bir brifingde gazetecilere yaptığı açıklamada, “İlk kez bu öncü çipleri ABD’de üreteceğimizi söyleyebileceğiz” dedi.

Raimondo, “TSMC, çip [üretiminin] verimliliğinin önemli bir göstergesi olan verim oranlarının Arizona’da da Tayvan’da olduğu kadar iyi olduğunu doğruladı” dedi. “Bu inanılmaz bir şey. Bunu yapmak inanılmaz derecede zor … ve burada ilk kez yapılıyor” diye ekledi.

TSMC, 6.6 milyar dolarlık hibenin yanı sıra 5 milyar dolarlık kredi de alacak ve sermaye harcamalarının %25’ine kadar yatırım vergisi kredisi talep edebilecek.

Tayvanlı şirket, 8,5 milyar dolar hibe alan Intel’in ardından Çip Yasası’ndan yararlanan en büyük ikinci şirket konumunda. Güney Koreli Samsung ise 6.4 milyar dolarla üçüncü en büyük hibeyi alacak.

Biden’ın Ticaret Bakanlığı, 39 milyar dolarlık Çip Yasası üretim fonunun 36 milyar dolardan fazlası için ön şartnameleri açıkladı. TSMC, şu ana kadar nihai şartlara ulaşan sadece ikinci proje. Kesinleşen diğer tek Çip Yasası fonu, 123 milyon dolar ile ödüllendirilen ABD’li yarı iletken üreticisi Polar Semiconductors.

Trump’ın dönüşü, yarı iletken üretimini ülkeye taşımayı amaçlayan Çip Yasası’nın geleceğine gölge düşürdü. Seçilmiş başkan anlaşmayı eleştirerek “çok kötü” olarak nitelendirdi ve bunun yerine yarı iletken üretimini ABD’ye çekmek için gümrük tarifelerini kullanmayı önerdi.

Nikkei Asia’ya konuşan üst düzey bir yönetim yetkilisi, nihai anlaşmaların imzalanmasının Trump yönetimine şartları değiştirmek için çok az alan bıraktığını çünkü “bunun bağlayıcı bir sözleşme olduğunu” söyledi. “Yani şirket kilometre taşlarını yerine getirdiği sürece, hükümetin ilerlemesi için sözleşmeye bağlı bir anlaşma” dedi.

Beyaz Saray ulusal ekonomi danışmanı ve Çip Uygulama Yönlendirme Konseyi eş başkanı Lael Brainard’a göre ufukta benzer hamleler var. Brainard perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Önümüzdeki iki ay boyunca, Ticaret Bakanlığı’nın daha fazla ödülü sonuçlandırdığını görmeye devam edeceksiniz ve bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin on yılın sonuna kadar devam etmesini sağlayacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan bir kez daha Ukrayna’daki savaşı bitime sözü

Yayınlanma

ABD seçimlerinden galip çıkan Donald Trump, bir kez daha yönetiminin öncelikli hedeflerinden birinin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek olacağını duyurdu.

Trump, Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde düzenlenen galada şu açıklamalarda bulundu: “Rusya ve Ukrayna konusunda çok sıkı çalışacağız. Bu savaş sona ermeli. Üç gün içinde binlerce insanın, çoğu asker, hayatını kaybettiğine dair haberler gördüm. Ancak ister asker olsun ister şehirlerdeki insanlar, bu konuda çaba sarf edeceğiz.”

Trump’ın sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce yaptığı bir açıklamada Trump’ın, 20 Ocak 2025’teki yemin töreninin ardından “ilk gün” Rusya ve Ukrayna temsilcilerini müzakere masasına oturtmayı planladığını belirtmişti.

Bloomberg‘in kaynakları, Trump’ın Ukrayna politikasını, göreve başlamadan iki ay önce şekillendirmeye başladığını söyledi.

Trump, seçim kampanyası sırasında defalarca, göreve geldikten kısa bir süre sonra Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşı sona erdireceğini iddia etmişti. Hatta bu savaşı “bir gün içinde” bitirebileceğini söylemişti.

Ancak Trump, Kiev’i barışçıl diyaloğu reddetmesi durumunda askeri yardımı kesmekle tehdit etmek ve Moskova’yı, çatışmayı çözmek istemediği takdirde Ukrayna’yı daha fazla silahlandırmakla uyarmak gibi çifte ültimatomların ötesinde somut bir plan sunmadı.

Trump’ın danışmanları, mevcut cephe hattındaki askeri çatışmanı dondurmayı ve Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasını en az 20 yıl boyunca reddetmesini önerdi. Fakat Trump, henüz Ukrayna’daki savaşı sona erdirecek somut bir planı onaylamadı.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English