Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Çin’in Ortadoğu elçisi: Çatışmanın büyümesinden endişe duyuyoruz

Yayınlanma

Çin’in Orta Doğu özel temsilcisi Zhai Jun, arabuluculuk gezisinin bir sonraki ayağında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Ürdün’ü ziyaret etme planlarını açıkladı, Pekin’in İsrail ve Gazze’deki çatışmalar yoğunlaşırken diyaloğu teşvik etmeye ve barışı yeniden tesis etmeye yardımcı olacak “her şeyi” yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Kahire Zirvesi için Mısır’da bulunan Zhai Jun, Çin’in gerilimi düşürmek ve ciddi bir insani krizden kaçınmak için Arap ülkeleri de dahil olmak üzere uluslararası toplumla “yakın iletişim” içinde olacağını söyledi.

Zhai, zirvede Birleşmiş Milletler’i en kısa zamanda barış için daha büyük, daha yetkili ve daha etkili bir uluslararası konferans düzenlemeye çağırdı.

Çin elçisi geçtiğimiz hafta bölgedeki gerilimi düşürmeyi amaçlayan diplomatik çabaların bir parçası olarak Orta Doğu turuna başlamıştı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping daha önce ateşkes ve itidal çağrısı yapmıştı.

Zhai geçtiğimiz hafta Katar Devlet Bakanı Muhammed Abdülaziz el-Hulaifi’ye Çin’in sivillere zarar veren eylemleri kınadığını, uluslararası hukuku ihlal eden hareketlere karşı çıktığını ve “ilgili tüm tarafları sakin olmaya ve itidalli davranmaya” çağırdığını söyledi.

Çin’den yapılan açıklamaya göre Zhai, “Katar’ın Filistin meselesi üzerinde önemli bir etkisi var ve Çin mevcut gerilimin azaltılmasında yapıcı bir rol oynamak üzere Katar ile iletişim ve koordinasyonu sürdürmeye hazır” dedi.

‘Durum çok ciddi’

Zhai pazar günü Çin medyasına yaptığı açıklamada Filistin, İsrail ve Mısır’daki mevkidaşlarıyla görüştüğünü söyledi ve diğer bölgesel liderlerle yaptığı ziyaretlerin durumu hafifletmeye yardımcı olmak için koordinasyonu geliştireceğini söyledi.

Çin’in çatışmanın büyümesinden “derin endişe” duyduğunu belirten Zhai, geniş çaplı bir kara çatışmasıyla “benzeri görülmemiş bir şekilde artma riski taşıyan çok ciddi bir durum” tarifi yaptı.

Çatışma için, “Bölge ve uluslararası toplum üzerindeki etkileri yayılıyor ve beklentiler endişe verici” dedi.

En önemli önceliğin, tarafların derhal ateşi ve çatışmayı durdurması, uluslararası insancıl hukuka uyması, sivillerin güvenliğini sağlaması ve durumu soğutmak ve insani yardım sağlamak için gerekli koşulları yaratması olduğunu vurgulayan Zhai, ayrıca “Uluslararası toplumdaki ilgili taraflar sakin ve itidalli olmalı, objektiflik ve tarafsızlığı korumalı, çatışmanın yatıştırılmasını teşvik etmeli, insani yardım kanallarını mümkün olan en kısa sürede açmalı ve bölgesel ve uluslararası güvenlik üzerinde daha büyük etkilerden kaçınmalıdır” dedi.

“İki devletli çözüm” çağrılarını yineleyen Zhair, bunun “Filistin-İsrail çatışmasının kısır döngüsünü kırmanın tek gerçekçi yolu” olduğunu söyledi.

Zhai geçen hafta Katar’da Rus mevkidaşı Mikhail Bogdanov ile bir araya geldiğinde, “çatışmadaki mevcut durumun temel nedeninin Filistin ulusunun meşru haklarının garanti altına alınmamış olması” olduğunu söylemişti.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi bu ayın başlarında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde çatışmaya ilişkin “uzlaşmaya varılması” için uluslararası bir barış konferansı düzenlenmesi çağrısında bulunmuştu.

Zhai, “Çin, gücün hiçbir zaman sorunların çözümü olmadığına ve şiddet için şiddet kullanmanın sadece kısır bir misilleme döngüsüne yol açacağına ve siyasi çözümün önünde daha fazla engel yaratacağına inanıyor” dedi.

DİPLOMASİ

Josep Borrell, AB’nin İsrail ile siyasi diyaloğu askıya almasını teklif etti

Yayınlanma

AB dışişleri bakanları 18 Kasım Pazartesi günü Brüksel’de bir araya gelerek AB’nin görevden ayrılan baş diplomatı Josep Borrell’in tartışmalı önerisini görüşecek. Borrell, İsrail ile siyasi diyaloğun askıya alınmasını önermişti.

Borrell geçen hafta yaptığı açıklamada, AB ile İsrail arasında uzun süredir devam eden “ortaklık anlaşmasının” resmi bir parçası olan İsrail ile “siyasi diyaloğun” askıyaalınmasını önereceğini söylemişti. Borrell’in bu planı, İsrail’in Gazze işgalindeki tutumuna karşı bir protesto niteliği taşıyor.

Borrell’in önerisinin, tüm üye devletlerin oybirliğini gerektirmesi ve pek çoğunun Borrell’in görüşlerini paylaşmaması nedeniyle kabul edilmesi pek olası görünmüyor. Bazı AB diplomatları da AB dış politika şefinin planını 13 Kasım Çarşamba günü geç saatlerde AB ülkelerine bildirmesinden duydukları öfkeyi dile getirdiler.

Üst düzey bir AB diplomatı, Borrell’in hamlesinin AB Dışişleri Konseyinde (FAC) dışişleri bakanları tarafından yapılacak tartışmalar için “ciddi bir hazırlık eşiğini karşılamadığını” söyledi.

Borrell, AB dış politikasında somut bir değişiklikten ziyade kendi mirasını hedefliyor gibi görünüyor. Pazartesi günkü toplantı Borrell’in AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi olarak Dışişleri Konseyine başkanlık ettiği son toplantı olabilir.

Eski Estonya Başbakanı Kaja Kallas, Avrupa Parlamentosu’nun yeni Komisyonu zamanında onaylaması halinde 1 Aralık’ta Borrell’in yerini alacak.

Üst düzey bir diplomat son dakika önerisini “son FAC’sini [Dışişleri Konseyi] gerçekleştiren bir HR’nin [AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi] büyük bir veda hediyesi” olarak nitelendirdi ve Borrell’i “ciddi bir konuda ciddi bir tartışma başlatmamakla” suçladı. AB dış politika temsilcisinin görevinin uzlaşı sağlamak olduğunu belirten diplomat, “ve bu açıkça gerçekleşmedi” dedi.

Tüm üye devletler öneriye tamamen karşı çıkmayacak. Şubat ayında İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ve ardından İrlanda Başbakanı Leo Varadkar, Gazze işgali nedeniyle AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının “acilen gözden geçirilmesi” çağrısında bulunmuştu.

Fakat bu öneri tüm üye devletlerin desteği olmadan kabul edilemez. Aralarında Almanya, Hollanda ve Macaristan’ın da bulunduğu ülkelerin planı desteklemesi beklenmiyor. Euractiv’e konuşan bir yetkili, önerinin lehinde ya da aleyhinde olan hiç kimsenin gerekli onayı almasını beklemediğini söyledi.

Bununla birlikte, destekleyici bir diplomat bu adımın AB’yi Uluslararası Adalet Divanı ile aynı çizgiye getirecek “önemli bir sembolik önlem” olacağını söyledi. Mahkeme temmuz ayında İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki askeri varlığının uluslararası hukuku ihlal ettiğine karar vermişti.

Borrell, 13 Kasım Çarşamba akşamı Üye Devletlere gönderdiği mektupta, müzakerelerin askıya alınmasına gerekçe olarak AB ile İsrail arasındaki Ortaklık Anlaşmasında yer alan insan hakları hükümlerini gösterdi. Anlaşma 2000 yılından bu yana yürürlükte ve siyasi diyalog AB-İsrail Ortaklık Konseyinde yürütülüyor.

Bugün tartışılacak gündemdeki diğer konular arasında Ukrayna savaşı ve Çin’in Rusya’ya insansız hava aracı tedarikine ilişkin “endişeler” yer alıyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Tusk, Putin’i aradığı için Scholz’u önce övdü sonra eleştirdi

Yayınlanma

Polonya Başbakanı Donald Tusk hafta sonu gelmeden Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Rusya lideri Vladimir Putin’le yaptığı telefon görüşmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirmişti, fakat pazar günü Rus liderle yapılan telefon görüşmelerinin faydasız olduğunu öne sürdü.

Scholz cuma günü Putin’i arayarak Ukrayna’daki son gelişmeleri ve barış beklentilerini görüşmüştü. Scholz daha sonra Tusk’ı arayarak görüşme hakkında bilgi verdi.

Tusk aynı gün X’te yayınladığı mesajda, “Şansölyenin sadece Rus saldırganlığını kesin bir dille kınamakla kalmayıp aynı zamanda Polonya’nın pozisyonunu da yinelediğini duymaktan memnuniyet duydum: Ukrayna olmadan hiçbir şey olmaz,” yazmıştı.

Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit, Scholz’un Putin’e Rusya ve Ukrayna arasında ‘adil ve kalıcı’ bir barış için müzakere etme isteğini göstermesi çağrısında bulunduğunu söyledi.

Cumartesi günü Rusya’nın Ukrayna’nın enerji altyapısına yönelik saldırılarının ardından ise Tusk, Scholz’un Putin ile yaptığı görüşmeye atıfta bulunarak, “Kimse Putin’i telefon görüşmeleri ile durduramaz. Bu savaştaki en büyük saldırılardan biri olan gece saldırısı, telefon diplomasisinin Ukrayna’ya tüm Batıdan gelen gerçek desteğin yerini alamayacağını kanıtladı,” diye yazdı.

Tusk, önümüzdeki haftaların “sadece savaşın kendisi için değil geleceğimiz için de belirleyici olacağını” ekledi.

Scholz, Putin ile görüşmeyi savundu

Scholz, Tusk’un da aralarında bulunduğu eleştirileri reddederek Ukrayna’nın Batılı müttefiklerine güvenebileceğini ve Kiev olmadan hiçbir karar alınmayacağını söyledi.

Scholz ayrıca hiçbir Avrupalı liderin Putin ile düzenli temas halinde olmamasından yakınırken, ABD’nin Beyaz Saray’a yeniden seçilen Donald Trump ile temas halinde olacağını söyledi.

AFP’nin aktardığına göre Scholz, pazar günü Brezilya’daki G20 zirvesine gitmeden önce Berlin’de yaptığı açıklamada, Scholz’un Putin’le yaptığı görüşmenin çok detaylı olduğunu fakat Rusya liderinin savaşla ilgili görüşlerinde çok az değişiklik olduğunu gösterdiğini ve bunun iyi bir haber olmadığını söyledi.

Zelenskiy, Scholz’a tepki gösterdi

Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in Scholz’u Putin’le konuşmaması konusunda uyardığı bildirildi. Ukrayna Devlet Başkanının ofisinden bir kaynak Reuters’a yaptığı açıklamada Zelenskiy’in bu görüşmenin Rus liderin izolasyonunu artırmayacağına ve savaşın daha kısa sürede sona ermesine yardımcı olmayacağına inandığını söyledi.

Zelenskiy, Ukrayna halkına hitaben yaptığı günlük konuşmada Avrupalı liderlerin Putin’i aramasının “Putin’in uzun zamandır istediği şey olduğunu” belirtti.

Ukrayna lideri, “Bana göre Olaf’ın çağrısı pandoranın kutusunu açtı. Şimdi başka konuşmalar, başka telefon görüşmeleri olabilir. Sadece bir sürü kelime,” dedi.

Zelenskiy, Putin için “izolasyonunu zayıflatmak […] ve onlarca yıldır yaptığı gibi hiçbir yere varmayacak sıradan müzakereler yürütmek son derece önemli” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya’dan ABD’ye uranyum ihracatına geçici kısıtlama

Yayınlanma

Rusya, ABD’ye zenginleştirilmiş uranyum ihracatına geçici kısıtlamalar getirdi. Rusya hükümetinin basın servisi, bu adımın ABD’nin Rus ürünlerine uyguladığı ambargolara yanıt olarak alındığını açıkladı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bu kısıtlama, ABD’ye veya ABD’nin yargı yetkisi altında olan kişilere yapılan dış ticaret anlaşmaları kapsamında zenginleştirilmiş uranyum ihracatını kapsıyor. Ancak Federal Teknik ve İhracat Kontrol Kurumu tarafından verilen tek seferlik lisanslar istisna teşkil ediyor.”

Karar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in talimatıyla alındı ve ABD’nin 2024-2027 yılları arasında Rus uranyum ürünlerine getirdiği kısıtlamalar ile 2028 itibarıyla uygulamaya koyacağı ithalat yasağına yanıt niteliği taşıyor.

ABD Enerji Enformasyon İdaresi verilerine göre, Rusya 2023 yılında ABD’nin ticari reaktörleri için gereken zenginleştirilmiş uranyumun yüzde 27’sini sağlayarak en büyük tedarikçi oldu.

Rusya’nın ABD’ye gerçekleştirdiği uranyum ihracatının yıllık yaklaşık 1 milyar dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor.

ABD Başkanı Joe Biden, mayıs ayında Rusya’dan zenginleştirilmiş uranyum ithalatını yasaklayan bir karara imza atmıştı.

Ancak tedarik sorunları yaşanması halinde yasak kapsamında bazı istisnalar uygulanabilecekti.

Rusya ise bu yasağı piyasa dışı bir müdahale ve haksız rekabet olarak nitelendirdi.

Putin, eylül ayında yaptığı bir açıklamada, hükümetin uranyum, titanyum ve nikel gibi stratejik hammaddelerin ihracatını kısıtlamayı değerlendirmesi gerektiğini, fakat bu kısıtlamaların ülkenin iç çıkarlarına zarar vermemesi gerektiğini vurgulamıştı.

ABD’den Rusya’ya karşı yeni nükleer atılımı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English