Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Daha büyük bir İsrail-Hizbullah çatışmasını arka kapı diplomasisi engelledi”

Yayınlanma

The National’a konuşan kaynaklar, Tahran’ın Gazze’deki ateşkes görüşmelerinde perde arkasındaki bir oyuncu haline geldiğini söyledi. 

Arap ve Batılı siyasi ve diplomatik kaynaklara göre, pazar günü İsrail ve Lübnan arasında yaşanan roket ve İHA saldırılarına rağmen, İran’ın da dahil olduğu haftalar süren arka kanal diplomasisi, İsrail ve Hizbullah arasında daha büyük bir çatışmanın önlenmesinde önemli bir rol oynadı.

Kahire, Beyrut ve diğer bölge başkentlerindeki kaynaklar, The National’a Gazze’deki ateşkes görüşmelerindeki Arap arabulucuların müzakereler boyunca Tahran’la temaslarını artırdıklarını ve önemli konularda Tahran’ı bilgilendirdiklerini söyledi.

Habere göre Hamas lideri İsmail Heniyye’nin suikastı bu görüşmeleri hızlandırdı ve (İsrail’e karşı” daha fazla ateşkes baskısı karşısında en azından şimdilik minimum misilleme diye özetlenebilecek bir öneri ortaya çıktı.

Beyrut’taki bir siyasi kaynak Mısır ve Katar’ın diplomasisinin büyük rol oynadığını belirterek şunları söyledi: “Askeri kapsamın dışında siyasi mutabakatlara varıldı. Yazılı bir anlaşma yoktu, bu kesin ama tüm bölgeyi cehenneme çevirmeyecek eylemler üzerinde anlaşmaya varıldı. Hizbullah’ın misillemesi bu ilan edilmemiş mutabakatlara uygun olarak hesaplanmıştı.”

Ağustos ayının başında örgütün lideri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür’ün temmuz sonunda öldürülmesinin ardından İsrail’i “ağır bedel” ödeteceklerini söyledi. Buna karşılık İsrail Lübnan’ı harap etmekle tehdit etti. Uçuşlar iptal edildi, turistler ülkeyi terk etmek için acele etti ve Orta Doğu yeni bir büyük savaşın eşiğine geldi.

Dört haftadan kısa bir süre sonra, Hizbullah İsrail hedeflerine yönelik yüzlerce insansız hava aracı ve füzeyle misilleme yaptı. İsrail pazar günkü saldırıyı engellediğini iddia etti ve önemli bir hasar meydana geldiğini reddetti.

Nasrallah daha sonra sakin bir şekilde cevabın tamamlandığını duyurdu ve en azından şimdilik çatışmanın daha fazla tırmanmayacağı konusunda güvence verdi.

Geçen ay Beyrut’un güney banliyölerinde nüfusun yoğun olduğu bir mahalleye düzenlenen İsrail saldırısında Şükür ve İranlı bir askeri yardımcısı öldürülmüştü. Birkaç saat sonra da Hamas lideri İsmail Haniye Tahran’da bir suikasta kurban gitti. Bu iki suikast, Ortadoğu’nun geneli ve Gazze’deki ateşkes görüşmeleri açısından önemli yansımaları olan bir tırmanışa işaret ediyordu.

İsrail, İran ve Hamas daha geniş çaplı bir savaş istemediklerini ancak özellikle Gazze’de ateşkes sağlanmazsa İsrail’e misilleme yapacaklarını kısa sürede ilan ettiler.

Bu gelişmelerin ardından Mısır, Katar ve ABD arabuluculuğunda Gazze için ateşkes müzakereleri yeniden başlatıldı.

Bu kez müzakereler Mısırlı, Katarlı, Ürdünlü, Lübnanlı, Türk ve İranlı yetkililer arasındaki telefon trafiğini de kapsıyordu.

Beyrut’taki bir başka siyasi kaynak “Mısırlılar ne zamandan beri Filistin davası ve Gazze Şeridi ile ilgili bir konuda İranlılarla doğrudan temas kuruyor? Bu neredeyse hiç olmamıştı. Ama iki ülke arasındaki farklılıklara rağmen bu sefer oldu” dedi.

Kaynak, “Mısırlılar Doha’daki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından daha fazla zaman istediler. Görüşmeler üzerindeki baskıyı hafifletmek için bölgenin sakin kalmasını sağlamaya çalıştılar ve İranlılar da Filistin dosyasında daha büyük bir rol karşılığında onları dinlemiş görünüyor” ifadelerini kullandı.

Pazar günü Kahire’de sona eren ancak bu hafta yeniden başlayabilecek olan müzakerelere yakın kaynaklar, Mısırlı ve Katarlı arabulucuların İran’la ateşkes görüşmelerine hız verdiklerini doğruladı. Bir kaynak “İran Gazze müzakerelerinde perde arkasında kilit bir oyuncu. İsmail Heniyye’nin öldürülmesinden sonra bu daha da hayati hale geldi çünkü Heniyye Tahran’da öldürüldü” dedi.

Kaynağa göre Gazze ‘de ateşkes sağlanması ve Hamas ile İsrail arasında rehine ve tutuklu takası için yürütülen diplomatik çabalar aylardır Umman’ın arabuluculuğunda İran ile ABD arasında yürütülen sessiz ve dolaylı temasların gündemindeydi.

Mısır, Kızıldeniz’i Akdeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı’ndan elde ettiği geliri önemli ölçüde etkilediği için Yemen’deki Husiler tarafından Kızıldeniz’deki nakliye yollarına yapılan saldırıları durdurmak ya da en aza indirmek için İranlılarla düzenli olarak görüştü. Mısır ve İran arasındaki ilişkiler 1979 İslam Devrimi’nden sonra yıllarca gergin bir seyir izledi ancak son iki üç yıl içinde iki ülke arasındaki diplomatik temsil büyükelçilik seviyesinin altında kalsa da buzlar erimeye başladı.

Kahire’deki ateşkes görüşmelerinden sonuç çıkmadan bir gün sonra Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, İranlı yetkililerle istişarelerde bulunmak üzere İran’a gitti. Katar Filistinli silahlı grup adına arabuluculuk yapıyor ancak İran müzakerelerin resmi bir tarafı değil.

Hizbullah’a yakın bir kaynak, “Hizbullah’ın saldırısı bölgede hâkim olan siyasi iklimi dikkate aldı. Kahire’de yürütülen müzakereler Mısır ve ABD’nin kontrolü altında ve Hizbullah bunun farkında” dedi.

Hizbullah, Şükür’ün öldürülmesine misilleme olarak, biri Tel Aviv yakınlarında olmak üzere 11 İsrail askeri bölgesine 320’den fazla Katyuşa roketi ve insansız hava aracıyla saldırdığını duyurdu. Saldırı öncesinde İsrail’in önleyici saldırıları oldu ve ardından Lübnan’da Hizbullah’ın önlem olarak boşaltıldığını söylediği yerler vuruldu.

Saldırı, Tahran’ın Nisan ayında Şam’daki konsolosluğuna yapılan saldırıya misilleme olarak İsrail’e karşı eşi benzeri görülmemiş bir insansız hava aracı ve füze saldırısı başlatmasının ardından bölgesel gerilim tırmandığında İran’ın attığı adımlara benziyordu. İnsansız hava araçları ve füzelerin çoğu İsrail, ABD ve bölgede konuşlu diğer müttefik güçler tarafından engellendi.

İsrail ordusunda eski bir tuğgeneral olan Amir Avivi, “Bir arka kanal olduğunu düşünmüyorum ama Hizbullah’ın saldırıyı planlama şeklinin İsrail’e, şu anda tam ölçekli bir savaş aramıyorum diyecek bir yol olduğunu düşünüyorum” dedi.

Eski askeri yetkili, İsrail ordusunun düzenlediği saldırıların çoğunun fırlatma rampalarını imha etmek için olduğunu söyledi, “Bunların çoğu kısa menzilli, uzun menzilli değil” dedi.

Avivi, “Hizbullah’ın Tel Aviv’in kuzeyindeki Gilot üssüne saldırmak için seçtiği yol İHA’lardı. Bence Hizbullah bir İHA gönderirse ki bu sınır boyunca kullandıkları gibi çok küçük ve tespit edilmesi zor bir İHA değil -Tel Aviv’e kadar uçması gereken bir İHA oldukça büyüktür- İsrail’in büyük olasılıkla İHA’yı göreceğini ve saldırıyı engelleyeceğini biliyor” ifadelerini kullandı.

Tahran’da İran dış politikası üzerine araştırmalar yapan Afifeh Abedi, Hizbullah’ın tepkisini İran ile koordine etmiş olması gerektiğini söyledi: “Lübnan Hizbullah’ı … operasyonu Fuat Şükrü suikastına yanıt olarak gerçekleştirdi ve muhtemelen İran’la görüşmeler yaptı, ancak operasyonun zamanı ve yeri bağımsız olarak ve Lübnan direnişinin kararıyla belirlendi.”

ORTADOĞU

SDG’den sonra ENKS de geçici Anayasa’ya itiraz etti

Yayınlanma

ahmet şara-mazlum abdi

Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) rakip olarak Türkiye’nin de desteği ile kurulan ve Erbil’e yakınlığıyla bilinen Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), yeni Suriye anayasa taslağını eleştirdi.

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) yönetiminin lideri Ahmed Şara dün geçici anayasanın temel hükümlerinin belirlendiği bildirgeye imza attı. “İslam hukuku yasaların temel kaynağıdır” maddesinin de bulunduğu yeni anayasaya HTŞ ile hafta başında el sıkışan SDG’den sonra ENKS de tepki gösterdi.

ENKS’den yapılan açıklamada “Bu bildiri, Suriye toplumunun gerçek çeşitliliğini yansıtan demokratik bir devlet inşa etme yönündeki beklentilerden uzak, hayal kırıklığı yaratan bir belgedir” denildi.

Taslağın, “Suriye’nin çeşitli siyasi, etnik ve dini bileşenlerini temsil etmeyen bir komisyon tarafından hazırlandığına” vurgu yapılan açıklamada, “Bu durum, belgenin kapsayıcılığını ve ulusal uzlaşıyı zayıflatmış, dışlama politikasını ve iktidarın tekelleşmesini pekiştirmiştir” ifadelerine yer verildi.

ENKS, geçici anayasanın “Suriye’nin çok uluslu ve çok dinli bir devlet olarak çoğulcu doğasını görmezden geldiği, ülkedeki etnik ve dini bileşenlerin haklarını güvence altına almadığı” eleştirisinde bulunduğu açıklamada, “Devletin isimlendirilmesinde tek bir etnik kimliği sabitleyerek diğer bileşenleri açıkça dışlamıştır. Ayrıca, cumhurbaşkanının dini konusundaki şartı koruyarak devletin dinler karşısında tarafsızlığı ilkesine aykırı davranmış, demokratik bir sistemin temeli olması gereken eşit vatandaşlık ilkelerine ters düşmüştür” ifadelerine yer verdi.

Rudaw’ın aktardığı açıklamada, şunlar kaydedildi: “Bunlara ek olarak bildiri, merkezi yönetim sistemini güçlendirmiş ve cumhurbaşkanına, güçler ayrılığı veya kurumsal denge için net garantiler sunmadan geniş yetkiler vermiştir. Bu durum, otokratik yönetimin yeni biçimlerde yeniden üretilmesi konusunda endişe yaratmaktadır. Bildiri ayrıca sivil ve bireysel özgürlüklere ek kısıtlamalar getirmiş, kadının rolünü sosyal statüsünü ve toplumsal rolünü korumakla sınırlandırmıştır. Bu yaklaşım, baskı ve toplum üzerindeki kısıtlamaların bir uzantısıdır.”

“Geçiş döneminin adil katılım garantileri olmaksızın beş yıl olarak belirlenmesi, bu süreci gerçek bir siyasi dönüşümün hazırlığı olmak yerine mevcut durumu pekiştiren bir araca dönüştürmektedir. Bu durum, krizi çözmek yerine derinleştirmektedir.”

“Suriye Kürt Ulusal Konseyi, bu bildiriyi tekçiliği ve iktidarın tekelleşmesini pekiştiren bir adım olarak görmektedir. Bu durum, siyasi ve etnik çoğulculuğu sağlamak için bildirinin yeniden gözden geçirilmesi yönünde tüm ulusal demokratik ve etnik güçlerden sorumlu bir duruş gerektirmektedir.”

“Konsey ayrıca, Kürt meselesinin yerli bir halkın meselesi olarak adil ve demokratik çözümü için mücadele etme, tüm vatandaşlarının haklarını garanti altına alan ve aralarında adalet ve eşitliği sağlayan adem-i merkeziyetçi bir Suriye çerçevesinde mücadele etme kararlılığını vurgulamaktadır.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, Edan Alexander’ı serbest bırakacak

Yayınlanma

Edan Alexander

Hamas, ateşkese arabulucu ülkelerin sunduğu öneriye yanıt olarak Gazze’de esir tutulan biri hayatta 4’ü ölü, 5 ABD-İsrail vatandaşını teslim edeceğini duyurdu.

Hamas’tan yapılan açıklamada, dün arabulucu ülkeler Mısır ve Katar’dan müzakerelerin yeniden başlatılmasına ilişkin bir öneri alındığı ve olumlu şekilde değerlendirildiği belirtildi. Öneriye cevaben Hamas’ın ABD vatandaşlığı da bulunan hayattaki İsrail askeri Edan Alexander ile 4 ABD-İsrail vatandaşının naaşını teslim edeceği aktarıldı.

Hamas’ın ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin müzakerelere başlamaya hazır olduğu vurgulanan açıklamada, İsrail’e ateşkes anlaşmasına tam uyma çağrısı yapıldı.

Gazze’de 19 Ocak’ta yürürlüğe giren ateşkes ve esir takası anlaşmasının 42 günlük birinci aşaması 2 Mart’ta sona ermişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve İsrail hükümeti, 3 Şubat’ta başlaması gereken ikinci aşama müzakerelerini engellemişti.

İsrail, 2 Mart’ta Gazze Şeridi’ne her türlü insani yardım malzemesinin girişini durdurmuş, 9 Mart’ta da Gazze Şeridi’ne elektrik tedarikini kesmişti.

İsrail müzakere heyetinin 10 Mart’ta “kalıcı ateşkesi görüşme” yetkisi olmaksızın Katar’ın başkenti Doha’ya ulaştığı bildirilmişti. ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da müzakerelere katılmıştı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail, Suriye’den sonra Lübnan’da da kalıcı işgale hazırlanıyor

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, kara sınırını belirlemek için Lübnan’la yapılması planlanan müzakerelere rağmen İsrail ordusunun Lübnan’ın güneyindeki beş stratejik noktada “süresiz olarak” kalacağını söyledi.

Katz’ın ofisinden yapılan açıklamaya göre, dün Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir ve diğer üst düzey askeri yetkililerle yaptığı değerlendirme toplantısında Katz, “Ordunun Lübnan’daki tampon bölgeyi kontrol eden beş noktada süresiz olarak kalacağını ve bunun, kuzeydeki İsrail vatandaşlarını korumak adına alınan bir karar olduğunu” net bir şekilde ifade etti. Ayrıca, bu durumun gelecekte, sınırdaki anlaşmazlık noktalarıyla ilgili olası müzakerelerle bağlantılı olmadığını açıkladı.

Times of Israel’de yer alan habere göre Katz, orduya bu beş stratejik noktadaki mevzilerini güçlendirmesi ve uzun süreli işgale hazırlanması talimatını verdi.

İsrail ve Lübnan; ABD ve Fransa arabuluculuğunda iki ülke arasındaki kara sınırı dahil sorunların çözümü için üç ortak çalışma grubunun kurulması konusunda anlaşmıştı. İsrail basınına göre Tel Aviv yönetimi bu sürecin sonunda Lübnan ile ilişkilerini normalleştirmeyi hedefliyor. Hizbullah’a yakın medyaya göre “yeni Lübnan yönetiminin ABD’nin çıkarlarına daha uygun bir pozisyonda olması, Hizbullah’ın bu sürece karşı koymasını zorlaştırıyor.” Ancak yine de “Lübnan içinde bu plana karşı ciddi bir direnç oluşacağı da kesin.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English