Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Daha büyük bir İsrail-Hizbullah çatışmasını arka kapı diplomasisi engelledi”

Yayınlanma

The National’a konuşan kaynaklar, Tahran’ın Gazze’deki ateşkes görüşmelerinde perde arkasındaki bir oyuncu haline geldiğini söyledi. 

Arap ve Batılı siyasi ve diplomatik kaynaklara göre, pazar günü İsrail ve Lübnan arasında yaşanan roket ve İHA saldırılarına rağmen, İran’ın da dahil olduğu haftalar süren arka kanal diplomasisi, İsrail ve Hizbullah arasında daha büyük bir çatışmanın önlenmesinde önemli bir rol oynadı.

Kahire, Beyrut ve diğer bölge başkentlerindeki kaynaklar, The National’a Gazze’deki ateşkes görüşmelerindeki Arap arabulucuların müzakereler boyunca Tahran’la temaslarını artırdıklarını ve önemli konularda Tahran’ı bilgilendirdiklerini söyledi.

Habere göre Hamas lideri İsmail Heniyye’nin suikastı bu görüşmeleri hızlandırdı ve (İsrail’e karşı” daha fazla ateşkes baskısı karşısında en azından şimdilik minimum misilleme diye özetlenebilecek bir öneri ortaya çıktı.

Beyrut’taki bir siyasi kaynak Mısır ve Katar’ın diplomasisinin büyük rol oynadığını belirterek şunları söyledi: “Askeri kapsamın dışında siyasi mutabakatlara varıldı. Yazılı bir anlaşma yoktu, bu kesin ama tüm bölgeyi cehenneme çevirmeyecek eylemler üzerinde anlaşmaya varıldı. Hizbullah’ın misillemesi bu ilan edilmemiş mutabakatlara uygun olarak hesaplanmıştı.”

Ağustos ayının başında örgütün lideri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür’ün temmuz sonunda öldürülmesinin ardından İsrail’i “ağır bedel” ödeteceklerini söyledi. Buna karşılık İsrail Lübnan’ı harap etmekle tehdit etti. Uçuşlar iptal edildi, turistler ülkeyi terk etmek için acele etti ve Orta Doğu yeni bir büyük savaşın eşiğine geldi.

Dört haftadan kısa bir süre sonra, Hizbullah İsrail hedeflerine yönelik yüzlerce insansız hava aracı ve füzeyle misilleme yaptı. İsrail pazar günkü saldırıyı engellediğini iddia etti ve önemli bir hasar meydana geldiğini reddetti.

Nasrallah daha sonra sakin bir şekilde cevabın tamamlandığını duyurdu ve en azından şimdilik çatışmanın daha fazla tırmanmayacağı konusunda güvence verdi.

Geçen ay Beyrut’un güney banliyölerinde nüfusun yoğun olduğu bir mahalleye düzenlenen İsrail saldırısında Şükür ve İranlı bir askeri yardımcısı öldürülmüştü. Birkaç saat sonra da Hamas lideri İsmail Haniye Tahran’da bir suikasta kurban gitti. Bu iki suikast, Ortadoğu’nun geneli ve Gazze’deki ateşkes görüşmeleri açısından önemli yansımaları olan bir tırmanışa işaret ediyordu.

İsrail, İran ve Hamas daha geniş çaplı bir savaş istemediklerini ancak özellikle Gazze’de ateşkes sağlanmazsa İsrail’e misilleme yapacaklarını kısa sürede ilan ettiler.

Bu gelişmelerin ardından Mısır, Katar ve ABD arabuluculuğunda Gazze için ateşkes müzakereleri yeniden başlatıldı.

Bu kez müzakereler Mısırlı, Katarlı, Ürdünlü, Lübnanlı, Türk ve İranlı yetkililer arasındaki telefon trafiğini de kapsıyordu.

Beyrut’taki bir başka siyasi kaynak “Mısırlılar ne zamandan beri Filistin davası ve Gazze Şeridi ile ilgili bir konuda İranlılarla doğrudan temas kuruyor? Bu neredeyse hiç olmamıştı. Ama iki ülke arasındaki farklılıklara rağmen bu sefer oldu” dedi.

Kaynak, “Mısırlılar Doha’daki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından daha fazla zaman istediler. Görüşmeler üzerindeki baskıyı hafifletmek için bölgenin sakin kalmasını sağlamaya çalıştılar ve İranlılar da Filistin dosyasında daha büyük bir rol karşılığında onları dinlemiş görünüyor” ifadelerini kullandı.

Pazar günü Kahire’de sona eren ancak bu hafta yeniden başlayabilecek olan müzakerelere yakın kaynaklar, Mısırlı ve Katarlı arabulucuların İran’la ateşkes görüşmelerine hız verdiklerini doğruladı. Bir kaynak “İran Gazze müzakerelerinde perde arkasında kilit bir oyuncu. İsmail Heniyye’nin öldürülmesinden sonra bu daha da hayati hale geldi çünkü Heniyye Tahran’da öldürüldü” dedi.

Kaynağa göre Gazze ‘de ateşkes sağlanması ve Hamas ile İsrail arasında rehine ve tutuklu takası için yürütülen diplomatik çabalar aylardır Umman’ın arabuluculuğunda İran ile ABD arasında yürütülen sessiz ve dolaylı temasların gündemindeydi.

Mısır, Kızıldeniz’i Akdeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı’ndan elde ettiği geliri önemli ölçüde etkilediği için Yemen’deki Husiler tarafından Kızıldeniz’deki nakliye yollarına yapılan saldırıları durdurmak ya da en aza indirmek için İranlılarla düzenli olarak görüştü. Mısır ve İran arasındaki ilişkiler 1979 İslam Devrimi’nden sonra yıllarca gergin bir seyir izledi ancak son iki üç yıl içinde iki ülke arasındaki diplomatik temsil büyükelçilik seviyesinin altında kalsa da buzlar erimeye başladı.

Kahire’deki ateşkes görüşmelerinden sonuç çıkmadan bir gün sonra Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, İranlı yetkililerle istişarelerde bulunmak üzere İran’a gitti. Katar Filistinli silahlı grup adına arabuluculuk yapıyor ancak İran müzakerelerin resmi bir tarafı değil.

Hizbullah’a yakın bir kaynak, “Hizbullah’ın saldırısı bölgede hâkim olan siyasi iklimi dikkate aldı. Kahire’de yürütülen müzakereler Mısır ve ABD’nin kontrolü altında ve Hizbullah bunun farkında” dedi.

Hizbullah, Şükür’ün öldürülmesine misilleme olarak, biri Tel Aviv yakınlarında olmak üzere 11 İsrail askeri bölgesine 320’den fazla Katyuşa roketi ve insansız hava aracıyla saldırdığını duyurdu. Saldırı öncesinde İsrail’in önleyici saldırıları oldu ve ardından Lübnan’da Hizbullah’ın önlem olarak boşaltıldığını söylediği yerler vuruldu.

Saldırı, Tahran’ın Nisan ayında Şam’daki konsolosluğuna yapılan saldırıya misilleme olarak İsrail’e karşı eşi benzeri görülmemiş bir insansız hava aracı ve füze saldırısı başlatmasının ardından bölgesel gerilim tırmandığında İran’ın attığı adımlara benziyordu. İnsansız hava araçları ve füzelerin çoğu İsrail, ABD ve bölgede konuşlu diğer müttefik güçler tarafından engellendi.

İsrail ordusunda eski bir tuğgeneral olan Amir Avivi, “Bir arka kanal olduğunu düşünmüyorum ama Hizbullah’ın saldırıyı planlama şeklinin İsrail’e, şu anda tam ölçekli bir savaş aramıyorum diyecek bir yol olduğunu düşünüyorum” dedi.

Eski askeri yetkili, İsrail ordusunun düzenlediği saldırıların çoğunun fırlatma rampalarını imha etmek için olduğunu söyledi, “Bunların çoğu kısa menzilli, uzun menzilli değil” dedi.

Avivi, “Hizbullah’ın Tel Aviv’in kuzeyindeki Gilot üssüne saldırmak için seçtiği yol İHA’lardı. Bence Hizbullah bir İHA gönderirse ki bu sınır boyunca kullandıkları gibi çok küçük ve tespit edilmesi zor bir İHA değil -Tel Aviv’e kadar uçması gereken bir İHA oldukça büyüktür- İsrail’in büyük olasılıkla İHA’yı göreceğini ve saldırıyı engelleyeceğini biliyor” ifadelerini kullandı.

Tahran’da İran dış politikası üzerine araştırmalar yapan Afifeh Abedi, Hizbullah’ın tepkisini İran ile koordine etmiş olması gerektiğini söyledi: “Lübnan Hizbullah’ı … operasyonu Fuat Şükrü suikastına yanıt olarak gerçekleştirdi ve muhtemelen İran’la görüşmeler yaptı, ancak operasyonun zamanı ve yeri bağımsız olarak ve Lübnan direnişinin kararıyla belirlendi.”

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Gazze’de “ceset hattı”: Çocukları bile vuruyorlar

Yayınlanma

Netzarim Koridoru

Gazze Şeridi’ni ikiye bölen Netzarim Koridoru’ndaki İsrail askerleri, bölgede sivil ayrımı gözetilmeksizin herkesin hedef alındığını ve çocuk dahi olsalar ölen her Filistinlinin “terörist” olarak kayıtlara geçirildiğini itiraf etti.

İsrail ordusu, Gazze’nin kuzeyi ile güneyi arasındaki bağlantıyı koparan, İsrail sınırından Akdeniz kıyısına kadar uzanan 7 kilometre genişliğindeki Netzarim Koridoru yakınlarında yaşayan bütün Filistinlileri bölgeden zorla göç ettirdi. İsrail, 7 Ekim 2023 sonrası oluşturduğu koridorda, askeri yollar ve mevziler inşa etmek için bölge sakinlerinin evlerini yıktı.

Haaretz gazetesine göre, İsrail ordusunun komuta kademesi Netzarim Koridoru’nda oluşturulan “ölüm bölgesinin” varlığını inkâr etse de İsrail askerlerinin anlattıkları, bölgeye yaklaşan her Filistinlinin “terörist sayılarak” öldürüldüğünü ortaya koydu.

Haaretz’e konuşan İsrail ordusunun 252. Tümeni’nde görevli bir komutan, “Sahadaki kuvvetler buraya ‘ceset hattı’ diyor” ifadelerini kullanarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Çatışmalardan sonra cesetler toplanmıyor, bu da onları yemeye gelen köpek sürülerini cezbediyor. Gazze’de insanlar, bu köpekleri gördüğünüz yerlere yaklaşmamanız gerektiğini bilir.”

Aynı tümende görev yapan kıdemli İsrail subayı, “Tümen komutanı bu bölgeyi ‘ölüm bölgesi’ olarak belirledi. Giren herkes vuruluyor” dedi.

İsrail ordusundan kısa süre önce terhis olan 252. Tümen subaylarından bir diğeri ise Netzatim Koridoru’ndaki “ölüm bölgesinin” keskin nişancının atış yapabildiği yere kadar uzandığını vurguladı.

“Orada sivilleri öldürüyoruz ve onlar da terörist olarak sayılıyor” ifadesini kullanan İsrailli subay, “İsrail ordu sözcüsünün kayıp sayılarıyla ilgili açıklamaları, bunu birimler arasında bir rekabete dönüştürdü. Eğer 99. Tümen 150 (kişiyi) öldürürse, bir sonraki birim 200’ü hedefliyor” dedi.

Kısa bir süre önce Netzarim Koridoru’ndan dönen bir kıdemli yedek komutan, İsrail ordusunu, “dünyanın en ahlaklı ordusu” olarak adlandırmanın, Gazze’de “ne yaptığını çok iyi bilen” İsrail askerlerini temize çıkartmaktan başka bir şey olmadığını kaydetti.

“Netzarim Koridoru’na giren herkesin kafasına bir kurşun sıkılıyor”

252. Tümen’de görev alan bir asker, “Emir açıktı. Köprüyü geçip (Netzarim) koridora giren herkesin kafasına bir kurşun sıkılıyor” ifadelerini kullandı.

Askerlerin güneyden yaklaşan bir kişiyi fark etmeleri üzerine büyük bir saldırıymış gibi yoğun ateş açtıklarını aktaran asker, “Yaklaşık bir veya iki dakika boyunca cesede ateş etmeye devam ettik. Etrafımdaki insanlar ateş ediyor ve gülüyorlardı” dedi.

Öldürdükleri kişinin 16 yaşlarında bir çocuk olduğunu söyleyen asker, sonrasında ise bu kişinin Hamas üyesi değil, sadece bir sivil olduğunun öğrenildiğini dile getirdi.

İsrail askeri, aynı akşam tabur komutanlarının “bir teröristi öldürdükleri” iddiasıyla kendilerini tebrik ettiğini belirterek, şöyle konuştu: “Komutan, ‘Hattı geçen herkes teröristtir, istisna yok, sivil yok. Herkes teröristtir.’ dedi. Bu beni derinden rahatsız etti. Bunun için mi evimden çıkıp fare dolu bir binada uyumaya gittim? Silahsız insanları vurmak için mi?”

252. Tümen’deki bir subay da İsrail ordusunun “200’den fazla Hamas üyesinin öldürüldüğünü duyurduğunu ancak sadece 10 tanesinin Hamas üyesi olduğunun doğrulandığını” söyledi.

Başka bir asker ise dört silahsız kişinin normal şekilde yürüdüğünü, insansız hava aracı tarafından fark edilmelerinin ardından bir tankın makineli tüfeğiyle ateş açması sonucu üçünün hayatını kaybettiğini kaydetti.

Dördüncü kişinin ise giysilerinin çıkartılıp bir kafese konduğunu ve oradan geçen askerlerin ise bu kişiye tükürdüğünü anlatan asker, “Bu iğrençti. Sonunda bir asker gelip kafasına silah dayayarak onu sorguladı ve serbest bıraktı. Bu kişi sadece Gazze’nin kuzeyindeki amcalarına ulaşmaya çalışıyordu” diye konuştu.

99.Tümen’de görevli bir asker de iki çocuklu bir yetişkinin “yasak hattı” geçtikleri iddiasıyla silahsız olmalarına rağmen bir savaş helikopterinin onlara füzeyle saldırdığını anlattı. Asker, “Çocuklara füze atmanın meşru olduğunu kim düşünüyor? Ve bir helikopterle? Bu tam bir kötülük” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusu Gazze’de “standart askeri protokoller” dışında hareket ediyor

Haaretz gazetesinin haberinde, İsrail askerlerinin tanıklıklarının, ordu komutanlarına “benzeri görülmemiş yetkiler” verildiğini gözler önüne serdiği vurgulanırken, ordunun çok sayıda yerde saldırıları gerçekleştirmesinin, tümen komutanlarının yetkilerinin ciddi anlamda genişletilmesine sebep olduğu öne sürüldü.

Haberde, bazı kaynakların, İsrail ordusundaki birimlerin “standart askeri protokollerle sınırlandırılmamış bağımsız milisler” gibi hareket ettiğini belirttiği kaydedildi.

Haaretz’e konuşan 252. Tümen’den kıdemli bir subay ise “Tümen komutanları, artık çatışma bölgelerinde neredeyse sınırsız ateş gücü yetkisine sahip” diyerek, “Bir tabur komutanı insansız hava araçlarıyla saldırı emri verebilir ve bir tümen komutanı (saldırı) başlatabilir” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English