Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Dr. Barış Adıbelli Xi’nin Moskova ziyaretini yorumladı: İki kutuplu bir dünyaya doğru

Yayınlanma

Moskova’ya yaptığı üç günlük resmi ziyareti tamamlayan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, çarşamba sabahı Rusya’dan ayrıldı.

Çinli liderinin ayrılışı sırasında resmi bir tören düzenlendi. Çin ve Rusya devlet bayrakları göndere çekilerek iki ülkenin marşları çalındı. Çinli lider, askeri orkestra eşliğinde kırmızı halıdan uçağına yürüdü. Xi Jinping, Rusya Başbakan Yardımcısı Dimitri Çernişenko, Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko ve çok sayıda başka yetkili tarafından uğurlandı.

Xi Jinping’in Rusya’ya resmi ziyareti pazartesi günü başlamıştı.

Çin Devlet Başkanı, Rus mevkidaşını Çin’i ziyaret etmeye davet etti.

Xi Jinping, salı günü Putin ile yaptığı ortak basın toplantısında, Çin-Rusya ilişkilerinin ikili kapsamın çok ötesine geçtiğini ve dünya ve insanlığın geleceği için çok önemli olduğunu vurguladı. Xi, Çin ve Rusya’nın gerçek çok taraflılığı uygulamak, salgın sonrası ekonomik toparlanmayı desteklemek ve çok kutuplu bir dünya inşa etmek için birlikte çalışacağını sözlerine ekledi.

Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Bildirisi

İkinci gün devam eden kapsamlı görüşmelerin ardından, iki taraf, yeni dönem için kapsamlı stratejik koordinasyon ortaklığının derinleştirilmesine ilişkin ortak bildiri yayınladı.

Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun Yeni Dönem İçin Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Ortaklığını Derinleştirmeye İlişkin Ortak Bildirisi, iki lider tarafından Kremlin’de imzalandı.

Ukrayna konusunda iki taraf da müzakereleri vurguladı ve krizin çözümünde tüm ülkelerin güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi çağrısında bulundu. Rusya, barış görüşmelerinin mümkün olan en kısa sürede yeniden başlamasına kararlı olduğunu söyledi.

Çin’in Ukrayna krizinin siyasi ve diplomatik çözümü için yapıcı rol oynamaya yönelik iradesinin ve bu konudaki önerilerinin takdirle karşıladığının belirtildiği açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Taraflar, Ukrayna krizinin çözümü için tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi, bloklar arası cepheleşmeden ve ateşe körükle gitme yaklaşımından kaçınılmasının önemini vurgulamıştır. Taraflar, gerginliği artıracak, çatışmanın uzayarak kötüye gitmesine ve dahi kontrolden çıkmasına yol açacak adımlara karşıdır. Taraflar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin onay vermediği her tür tek taraflı yaptırıma karşıdır.”

İkili ticarette 2030 hedefi ve dolar yerine yuan’ın kullanılması

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2030 yılına kadar iki ülkesi arasındaki ticareti “önemli ölçüde artırma” sözü verdiler. Ayrıca ikili ticarette yuan’ın kullanılması gündeme alındı.

RIA Novosti haber servisine göre Putin, “Rusya ile Asya ülkeleri, Afrika, Latin Amerika arasındaki yerleşimlerde Çin yuanının kullanılmasından yanayız” dedi ve bu uygulamanın daha fazla teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.

Putin, Rusya ile Çin arasındaki ticaretin üçte ikisinin zaten ruble ve yuan cinsinden olduğunu kaydetti.

Rusya Merkez Bankası’na göre, 2022’nin başında, Rusya’nın ihracat anlaşmalarının yüzde 50’den fazlası ABD doları cinsindendi, bu rakam, savaşın uzamasıyla eylülde yaklaşık yüzde 35’e düştü.

İki lider ayrıca, Çin-Rusya Ekonomik İşbirliği Önceliklerine İlişkin 2030 Öncesi Kalkınma Planı başlıklı bir ortak bildiri imzaladı.

Bildiriye göre, iki taraf karşılıklı saygı, eşitlik ve karşılıklı yarar ilkelerini sıkı bir şekilde destekleme, iki ülkenin uzun vadeli bağımsız kalkınmasını gerçekleştirme, Çin-Rusya ekonomik ve ticari işbirliğinin yüksek kaliteli gelişimini teşvik etme ve 2030 yılına kadar ikili ticaret hacminin önemli ölçüde artırılması konusunda anlaştılar.

İki taraf, ticaret ölçeğini genişletmek, ticaret yapısını optimize etmek ve e-ticaret ve diğer yenilikçi işbirliği modellerini geliştirmek dahil olmak üzere birçok önemli yönde ekonomik işbirliği yürütme sözü verdiler.

Taraflar, pazar talebini karşılamak için finansal işbirliğini geliştirmeyi ve ikili ticaret, yatırım, krediler ve diğer ekonomik ve ticari işlemlerde yerel para birimi mutabakat oranını istikrarlı bir şekilde artırmayı taahhüt ettiler.

Açıklamaya göre, taraflar, çok yönlü enerji ortaklığını pekiştirecek ve kilit enerji alanlarında uzun vadeli işbirliğini güçlendirecekler.

Taraflar ayrıca, iki ülkede teknolojinin üst düzey gelişimini sağlamak için teknoloji ve inovasyonda değişim ve yüksek kaliteli işbirliğini teşvik etme çağrısında bulundular.

Sanayi işbirliğini geliştirmenin yanı sıra, iki ülkenin gıda güvenliğini sağlamak için tarımsal işbirliğini geliştirme sözü de verdiler.

Xi’nin Moskova ziyaretini, Putin ile verdikleri mesajları ve ziyaretin yankılarını, Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Adıbelli değerlendirdi.

Xi’nin ziyareti kendisi için de kritik bir dönemde geldi

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova ziyaretini “tarihi” diye nitelendiren Adıbelli, Pekin’in bu ziyarete atfettiği önemi şöyle anlattı:

“Mart ayı Çin için çok önemli bir aydır. Martın ikinci haftasında Çin Ulusal Halk Kongresi toplanır ve kritik kararlar alınır. Kongrede ülkeyi gelecek 5 yılda yönetecek devlet kademeleri için kritik seçim ve atamalar yapılır, aynı seçimler gibi. Bu seferki Kongre daha da önemliydi. Çünkü, bu yılki kongrede ilk defa aynı lidere üçüncü defa devam etme yolu açıldı. Xi, iki dönemden fazla devlet başkanlığı yapan ilk isim oldu. Bu gündem mesela Kongrede de tartışıldı. Yani Xi Jinping, böyle önemli bir siyasi süreçte Moskova ziyareti için vakit bulamayabilir deniyordu. Ancak öyle olmadı ve üçüncü döneminde yeniden seçilen Xi, bu atmosferde Moskova’yı ziyaret etti.”

‘Çin, Batı ve Rusya arasında bir seçim yaptı’

Çin-Rusya ilişkilerindeki son 6 aylık dönemi ve ziyarete etkilerini değerlendiren Adıbelli, şunları söyledi:

“Son 6 ay içinde Çin-Rusya ilişkilerinde gitgeller oldu. Geçtiğimiz dönemde Çin, Ukrayna konusunda NATO’ya tepki gösterdi, Rusya’nın yanında olduğunu gösterdi. Ancak son dönemde yaptırımların etkisinin artmasıyla Çin, savaşın uzamasından dolayı rahatsızlığını belli etti. Hatta Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında da “savaşı daha fazla uzatmayalım” mesajı verdi ve savaşın kendilerine de zarar verdiğini belirtti. ABD ise Çin’in bu tavrı üzerine umutlandı. Sonrasında ABD Başkanı Biden ve Xi, Özbekistan’da ŞİÖ toplantısında yüz yüze gelerek görüştüler. Ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Pekin ziyareti planlandı. Buzlar eriyor dendi. O sırada Çin balonu krizi gündeme geldi. ABD balona müdahale etti, Blinken’in ziyareti iptal edildi. İlişkiler yeniden gerildi. Ve Çin stratejik olarak bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya Batı ve ABD ile yola devam edecekti ya da geleneksel müttefiki Rusya ile bir araya gelip savundukları küresel düzene yönelik süreci başlatacaklardı.”

‘Görüşmelerde Batı’yı şaşırtan ılımlı bir dil kullanıldı’

Çin liderinin ziyarette kullandığı dili ve üslubu yorumlayan Dr. Barış Adıbelli, Pekin’in Ukrayna krizinde oynamak istediği arabuluculuk rolüne dikkat çekti:

“Çin Ukrayna’da çözüm için geçen ay 12 maddelik bir barış planı sunmuştu. Moskova ziyaretinin ise bu planı görüşmek adına düzenlediği bildirildi. Daha öncesinde mart başındaki parlamento toplantısında Xi Jinping’in ABD’ye karşı çok set açıklamaları var. Balon hadisesi ile birlikte Çin’in kullandığı dil değişti. Çin Dışişleri Bakanlığının aynı şekilde çok set açıklamaları var. Hem Xi Jinping hem de Çin dışişleri, ilk defa, ‘ABD’nin Çin’i kuşatmaya çalıştığını’ söyledi. Küresel Güvenlik planı açıklandı, ardından da ABD’nin hegemonyacılığına dair belge yayınlandı. Ben ilk defa Çin’in dilinin bu kadar sert ve net olduğunu görüyorum. İlk defa Pekin tarafından ‘hegemonya’, ‘çevreleme’ gibi sert ifadeler kullanılıyor. Dünkü ziyaretlerde ise Xi, sert bir ton ve agresif bir dil kullanmadı. Genel çerçevede ikili ilişkilerin gözden geçirilmesi, eksikliklerin giderilmesi adına yapılmış bir toplantı gibi yansıdı basına. Hatta toplantı öncesi Batı ve ABD farklı bir hava bekliyordu. Batı basınında ziyarete ilişkin çok sert başlıklar yer aldı, ‘kabus’ vs. denildi. Ancak iki lider bir araya geldiklerinde ben bu dili ve üslubu görmedim.”

Ukrayna çözümünde Çin’in rolü

Çin’in sunduğu 12 maddelik barış önerisinde, Rusya’nın askerlerini Ukrayna’dan çekmesine dair bir madde olmadığını hatırlatan Adıbelli, ABD’nin de bunu karşılık olarak, “Ukrayna konusundaki önerilerin savaşın yakın zamanda biteceğine dair büyük umutlar vermediğini” söylediğini ve Washington’ın Çin’in Rusya’ya nefes kazandırmaya çalıştığını iddia ettiğini kaydetti.

Xi’nin Pekin’e döndükten sonra, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile video konferans aracılığıyla görüşmesinin beklendiğini söyleyen Adıbelli, bunun savaş başladığından beri Xi ile Zelensky arasındaki ilk görüşme olacağını Ukrayna liderinin bu görüşmeye çok istekli ve hevesli göründüğünü vurguladı. Bu bağlamda Xi’nin Moskova ziyaretindeki “ılımlı” üslubunu yeniden hatırlatan Adıbelli:

“Xi Jinping’in daha ılımlı tonu kullanmasının sebebi de savaşı daha fazla kışkırtmamak ve içinden çıkılmaz bir hale getirmemek. Kelimelerini seçerek daha ılımlı bir dil kullandı. Ben bu ziyaretin barış yönü olduğu için, daha çok Rusya ve Çin’in kendi iç ilişkilerine odaklanıldığını düşünüyorum. Ziyarette bildiğimiz kadarıyla ne Çin balonu konuşuldu ne de Karadeniz’de düşen İHA. Meydan okumadan ziyade, ikili ilişkilere odaklanılan bir ziyaretti. Xi Jinping açılış konuşmasında da kısa konuştu ve sakindi. Batı da bence bu duruma şaşırdı ve bunu beklemiyordu” dedi.

Xi’nin, “Batı sürekli benzin dökerek savaşı körüklüyor” sözlerini hatırlatan Adıbelli’ye göre, Xi bu bakışla Moskova’da “kışkırtıcı bir dil” kullanmadı. Adıbelli, Xi’nin Zelensky ile görüşmesinin bu durumu pekiştireceğini kaydetti ve şunları ekledi: “Ukrayna hep, küresel bir barış görüşmesi olsun diyordu. Bölgesel değil, küresel aktörler yer alsın diyordu. Çin bu bağlamda rol oynayabilir.”

Pekin’in diplomasi atağının altındaki pratik gerekçe

Salı günü yapılan kapsamlı görüşmeler sonrası imzalanan ortak metinlere de değinen Dr. Barış Adıbelli, özellikle de enerji işbirliğine dikkat çekti.

Enerji meselesinin Çin’in “en önemli zayıf noktası” olduğunu belirten Adıbelli, şöyle devam etti:

“Çin ulusal güvenliği açısından enerji güvenliğini şöyle ifade ediyor; enerjinin kesintisiz şekilde güvence altına alınması. Çin, Ortadoğu’dan enerji alıyor, ama bu bölgede ABD askeri müdahaleleri sebebiyle kendini güvencesiz hissediyor. Bu anlamda enerjide alternatif Rusya. Çin kalkınma ve büyüme için enerjiye ihtiyaç duyuyor. Kendi enerjisi kendisine yetmiyor. Pekin’in Suudi Arabistan ve İran’ı barıştırmasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Çin’in diplomasi atağının arkasında pratik bir sebep var. Ukrayna konusu da aynı şekilde. Arabuluculuk çabalarının altından pratik gerekçeler var.”

Yeni bir küresel düzen vurgusu

Metinlerde, ŞİÖ, BRICS, G20 gibi uluslararası örgütlerle birlikte çalışmaya dair yapılan vurguya da işaret eden Adıbelli, Çin’in son dönemde ortaya attığı Küresel Medeniyet Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi gibi örgütlenmelere dikkat çekti. Rusya’nın da desteklediği bu forumların, Kuşak Yol İnisiyatifi’nin fikirsel altpasını oluşturduğunu kaydeden Adıbelli, Çin’in bu planının “BM’nin yeniden güçlendirilerek küresel etkisi olan bir kuruluşa kavuşturulmasını ve yeni bir küresel düzen isteğini” içerdiğini ifade etti.

Tarafların, ayrıca, AUKUS ittifakına ve nükleer enerjili denizaltılara ilişkin çekincelerini dile getirdiklerini hatırlatan Adıbelli, Moskova ve Pekin’in, “nükleer silahlandırmayı hızlandırıyorsunuz, o zaman Kuzey Kore ve İran’ın nükleer silahı seni rahatsız etmemeli” mesajı verdiklerini ve uluslararası ilişkilerde “karşılıklılık esası”nı vurguladıklarını söyledi.

Liderlerin, NATO’yu, diğer ülkelerin egemenliğine, çıkarlarına, medeniyet çeşitliliğine, tarihine, kültürüne saygı duymaya, bunları objektif şekilde ele almaya çağırdığını ve NATO’nun Asya-Pasifik’te barışı baltalama konusundaki endişelerini dile getirdiklerini belirten Adıbelli, “Çin her ne kadar eski Soğuk Savaş dilini kullanmayalım dese de tüm bunlar dünyanın yeni bir döneme girdiğini ve bölünmüş bir dünya olduğunu gösteriyor” dedi.

Bu bölünmüş dünyayı, “ABD ve müttefikleri, Çin ve müttefikleri” diye tarif eden Adıbelli, blokların birinde ABD ve İngiltere var, diğerinde de Çin ve Rusya. İngiltere diyorum çünkü AUKUS bunu gösteriyor, bakın AUKUS’a Fransa’yı dahi almadılar. ABD, İngiltere ile hareket ediyor” ifadelerini kullandı.

Dünyanın yeni bir kutuplaşmanın eşiğinde olduğunu söyleyen Adıbelli, “Her ne kadar çok kutupluluk dense de dünya iki grubun etrafında şekilleniyor. Ukrayna savaşında ve BM oylamalarında bunu gördük. Herkes iki blok arasında taraf belirliyor, çekimser kalanları bile ABD kendi blokunda sayıyor” dedi.

“Bu noktada bir soru ortaya çıkıyor: 21. yüzyılda dünyayı kim ya da hangi blok yönetecek?” diyen Adıbelli, bugün bütün küresel mücadelenin bu soru üzerinden yürüdüğü yorumunu yaptı.

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English