Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Ege’de kopan ‘Tayfun’ ve sahada durum

Yayınlanma

Erdoğan’ın açıklamaları, Yunanistan’da fırtına kopardı. İnfialin sebebi, daha önce Ege ve Doğu Akdeniz’e odaklanan anlaşmazlığın doğrudan ana kara Yunanistan’a uzanması ve de NATO şemsiyesi dışında “vurabilme” imkan ve kabiliyetinin yaratılmış olması, yani Tayfun’un varlığı.

Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen stratejik sorunlar, sözlü atışmalarla bağlamından koparılıyor. Bu atışmalar, zaman zaman gerilimin tırmanmasına neden olurken diğer yandan tartışmanın esas sebebi olan fiili durum sahada işlemeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Tayfun füzeleri üzerinden Atina’ya yaptığı uyarı, yine o uyarıya neden olan fiili durumdan çok, sertliği üzerinden ele alındı ve yine sadece dozajı üzerinden Atlantik başkentlerinde yankılandı.

Erdoğan’ın ‘Tayfun’ açıklaması

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun Gençlik Buluşması’nda Türkiye’nin savunma sanayindeki atılımlarını anlatırken konuyu, ekim ayında denemesi yapılınca kamuoyunun haberdar olduğu Türkiye’nin ilk ‘kısa menzilli balistik füzesi’ Tayfun’a getirdi: “…Şimdi artık füzelerimizi yapmaya başladık. Bu üretim tabii Yunan’ı ürkütüyor. ‘Tayfun’ diyorsun, Yunan ürküyor, ‘Atina’yı vurur’ diyor. Eee vuracak tabii. Sen rahat durmazsan, sen Amerika’dan adalara, şuradan, buradan bir şey almaya çalışırsan Türkiye gibi bir ülke herhalde armut toplamayacak, bir şeyler yapması lazım.

Neden infial yarattı?

Erdoğan’ın açıklamaları, Yunanistan’da çokça tartışıldı. Basındaki tartışmalarda açıklamanın her zamankinden daha yüksek perdeden olduğu değerlendirmesi hakimdi. Konu Yunanistan’ın Tayfun’un menzilinde olup olmadığı saptamalarıyla ele alındı. Bu infialin sebebi, daha önce Ege ve Doğu Akdeniz’e odaklanan anlaşmazlığın doğrudan ana kara Yunanistan’a uzanması. Yani Erdoğan, daha önce karadan müdahaleyi kastederek, “Bir gece ansızın gelebiliriz” açıklamasını Yunanistan ana karasına kilometrelerce uzakta bulunan egemenliği tartışmalı veya uluslararası anlaşmalara göre silahsızlandırılması gereken adalar için söylemişti. Bu sefer Erdoğan’ın açıklamasında hedef doğrudan Yunanistan’dı. Ülkenin neredeyse tüm gazeteleri aynı manşeti attı: “Rahat durmazlarsa vururuz.” Erdoğan’ın daha önceki açıklamalarından farklı bir infial oluşmasının bir sebebi de NATO şemsiyesi dışında “vurabilme” imkan ve kabiliyetinin yaratılmış olması yani Tayfun’un varlığı.

‘Kuzey Kore’ benzetmesi

Bu farkındalık sebebiyle Erdoğan’ın Tayfunlu açıklamasına “Kuzey Kore”li yanıt verdiler. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Erdoğan’ın sözlerinin “kabul edilemez” olduğunu söyledi, uluslararası tanınırlığı olmayan ve sık sık füze denemeleri ile gündeme gelen Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) atıfla “Bu Kuzey Kore tavırları, Kuzey Atlantik İttifakına (NATO) giremez ve girmemelidir” dedi.

ABD’ye göre açıklama provokatif

Erdoğan’ın açıklamalarına, Yunanistan’a yaptığı askeri yığınakla Ankara-Atina geriliminin odak noktasında olan ABD’den de yanıt geldi. Günlük basın toplantısında Erdoğan’ın sözleri sorulan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “Bakın, biz provokatif açıklamalarla gerilimin artmasından üzüntü duyuyoruz. Özellikle NATO müttefiklerimiz arasında birlik ve iş birliğine en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda olmasından pişmanlık duyuyoruz. Biz bütün müttefiklerimizin tehditleri ve provokatif açıklamaları bir an önce bırakmasını istiyoruz. Bu gerilimin yükselmesi bizi, NATO’nun karşılaştığı Rusya tehdidine karşı birlik olma amacımızdan saptırıyor” dedi.

Atışmaların gölgesinde kalan gerçek

Yunanistan’la Türkiye arasındaki gerginliğin yakıcı nedenleri onca “hır-gür” içinde önemini yitiriyor gibi. İki ülke arasındaki anlaşmazlıklar özetle;

  • Ege’de egemenliği tartışmaları ada, adacık ve kayalıklar sorunu
  • Yine Ege’de silahsızlandırılması koşuluyla Yunanistan’a devredilen adalara silah yığılması
  • Büyük oranda adalardaki egemenlik tartışmasından kaynaklanan hava sahası uyuşmazlığı
  • Doğu Akdeniz’de yine adalardan kaynaklı kıha sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığı
  • İki ülke arasında yukarıdaki tarihi sorunlara son dönemde eklenen yeni bir kriz: Yunanistan’ın ve tartışmalı adaların ABD üssü haline getirilmesi.

Tüm bu başlıklarda, hava sahası dışında Atina’nın lehine büyük yol alındığını söylemek mümkün: Egemenliği tartışmalı bazı adaları, getirdiği yüksek maliyete rağmen yerleşime açtı, açamadığına bayrak dikti. Uluslararası anlaşmalara göre silahsızlandırılması gereken adalara silah yığdı, yığmaya devam ediyor. Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan bir çok ülke ile karşılıklı MEB anlaşmalarına imza atmayı başardı… “İnfiale” vardırarak söyleyecek olursak itiş kakış arasında “Atı alan Yunanistan Üsküdar’ı geçiyor.”

Bir çelişki…

Öte yandan “eski müttefik” olarak ABD’nin devreye girmiş olması ayrı bir başlık konusu. Erdoğan daha önce ABD’nin Yunanistan’daki üsleri ile ilgili, “Şu anda 9 tane Amerikan üssü Yunanistan’da kuruldu. Peki bu üsler kime karşı kuruluyor? Verdikleri cevap; Rusya’ya karşı. Bunu yemezler, kusura bakmasınlar” demişti. Erdoğan’ın, Atina’nın piyon olarak kullanıldığını ve Türkiye’nin karşısındaki esas “düşmanın” ABD olduğunu ima eden bir kaç açıklaması var. Peki Ak Parti hükümeti “esas düşman” tanımına uygun politikalar mı izliyor, tartışmalı.

Elbette bu Türkiye’nin hiç bir şey yapmadığı anlamına gelmiyor. Doğu Akdeniz’de Libya ile imzalanan anlaşma, geç de olsa farkına varılan ve düzeltilmeye çalışılan Mısır rotası, Birleşmiş Milletler nezdindeki diplomatik girişimler Türkiye’nin attığı bazı önemli adımlardan.

Yunanistan’ın başarısı diplomatik dehasından ziyade, sorunu var olduğundan beri “Doğu-Batı sorunu” olarak ele almış olmasından. Uzun yıllar Batı kampının kapısında bekletilen Türkiye’nin sorunla gerçek anlamda yüzleşmesi ise bu anlamda yeni sayılır. Atina’nın başarılı olduğu nokta ise, “Türk saldırganlığının kurbanı” olduğu savıyla her konuda, ABD ve AB’nin Türkiye’ye tepki vermesini talep etmek. Bu konudaki başarısında Türk yetkililerin payını da küçümsememek gerek.

Tayfun etkisi

Peki Türkiye, hem Yunanistan’ın Atlantik güvencesiyle Ege ve Doğu Akdeniz’de attığı adımları hem de Yunanistan üzerinden kendisine yönelen tehditleri nasıl bertaraf edebilir?

Barışın en büyük teminatının caydırıcılık olduğu bir gerçek. Caydırıcılığın ilk unsuru da kuşkusuz askeri güç. Bu açıdan ilk denemesinde Rize’den fırlatılan ve Karadeniz üzerinden 456 saniyede Sinop açıklarına ulaşan Türkiye’nin ilk kısa menzilli balistik füzesi Tayfun, popüler tartışmaların ötesinde oldukça kritik bir savunma sanayi hamlesi.

Füze, Türkiye’nin şimdiye kadar ürettiği en gelişmiş füzenin menzilini ikiye katlıyor. Daha da önemlisi Türkiye’nin 1997’de taraf olduğu Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi’nin (FTKR) 300 km menzil sınırını aşıyor. Rejim’in açık hedefi, kendi balistik füzesini üretme imkan ve kabiliyetine sahip ABD öncülüğündeki bir avuç ülkenin, caydırıcılığı yüksek bu teknolojiye diğer ülkelerin erişimini engellemek. Tayfun’un üretimi ile ilgili detaylar kamuoyu ile paylaşılmamış olsa da bu kısıtlamanın getirdiği en olası sonuca göre, Türkiye taraf olduğu anlaşma gereği satın alamadığı bu caydırıcı füzeleri kendi imkan ve kabiliyeti ile üretebiliyor.

Tayfun’un envantere ne zaman gireceği belli değil, ancak deneme görüntülerinin ekim ortasında yayınlanmasından sonra savaş çığırtkanlığı ile beslenen bazı basın kuruluşları görüntüleri “menzilinin Yunanistan’a ulaştığı” yönüyle haberleştirmişti. Çığırtkanlık konusunda Türk medyasına “rahmet okutan” Yunan basını da gelişmeyi aynı başlıklarla günlerce gündemde tuttu.

Tayfun füzesi, Yunanistan’a odaklanarak ele alınması dolayısıyla önemi tam algılanamasa da Türk savunma sanayisi için kritik bir eşik. Dünya üzerinde kendi imkanı ile kısa menzilli füzeleri üretebilen çok az ülke var. “Caydırıcı” olarak nitelendirilen bu teknolojinin kullanılmasından ziyade bir ülkenin envanterinde bulunması bile başlı başına önemli. Öyle görünüyor ki Yunanistan bu önemin, Türkiye’den daha çok farkında.

Diplomatik atak

Caydırıcılığın en az ilk unsuru kadar önemli ikinci unsuru da ortak çıkara dayalı bölgesel-bölge dışı ittifaklar inşa etmek. Doğu Akdeniz özelinde Mısır ve Suriye için daha kararlı diplomatik adımların atılması artık ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Türkiye, bölge ülkeleri ile ortak çıkarları gözeten, hakkaniyete dayalı ekonomik anlaşmalar ve sosyal, kültürel projelerle kendisine yönelik çevreleme çemberini yarmanın bir yolunu bulmalı.

Bugün, tartışmalı adalardan doğrudan kendisine yönelen bir saldırı olmadığı sürece, Türkiye’nin askeri seçeneği gündeme getirmesi uzak bir ihtimal olarak duruyor. Ancak Doğu Akdeniz’de kazanılacak her mevzi, Ege’de de Yunanistan’ın elini zayıflatacaktır. Libya ile yapılan deniz yetki sınırlandırma anlaşmasının hızla Mısır’la da gündeme getirilmesi gerekiyor. Öte yandan Yunanistan’la istikşafı görüşmeler nedeniyle iki yıldır ara verilen doğalgaz arama çalışmaları yeniden gündeme alınmalı, belki de ilk rota Libya’nın deniz sahası olabilir. Tabi ki Doğu Akdeniz’deki en büyük koz olan KKTC’yi bir daha Birleşmiş Milletler’in çözümsüz süreçlerine sürüklememek ve KKTC’nin bağımsız devlet olarak tanınması yönünde atılmaya başlanan somut adımları hızlandırmak Türkiye’nin elini ve caydırıcılığını güçlendirecektir.

DİPLOMASİ

Çin ve Rusya birlikleri sınır ötesi terörizmi hedef alan ortak tatbikat düzenledi

Yayınlanma

Moskova’da terör saldırılarına ilişkin endişeler artarken Çin ve Rusya sınır ötesi terörizme odaklanan ortak bir askeri tatbikat gerçekleştirdi.

Çin ordusunun resmi yayın organı PLA Daily’nin salı günü bildirdiğine göre tatbikat 25 Haziran’da Rusya’nın Blagoveshchensk kenti ile Çin’in Heihe kentini birbirine bağlayan Heilongjiang köprüsü yakınlarındaki bir nehir bölgesinde gerçekleştirildi.

Bu tatbikat, Rusya’nın Ukrayna müdahalesinden bu yana komşu ülkelerin ilk ortak terörle mücadele tatbikatı oldu.

Tatbikat, 23 Haziran’da Rusya’nın güneyindeki Dağıstan bölgesinde iki sinagog, iki Ortodoks kilisesi ve bir polis karakoluna düzenlenen silahlı saldırılarda en az 22 kişinin öldürüldüğü terör saldırılarından sadece birkaç gün sonra gerçekleşti.

Mart ayında Moskova’da bir konser salonuna düzenlenen saldırıda 140’tan fazla kişi hayatını kaybetmiş ve bu olay Rusya’da neredeyse yirmi yıldır yaşanan en ölümcül terör saldırısı olmuştu. Saldırının sorumluluğunu IŞİD’in Horosan kolu üstlenmişti.

PLA Daily’nin haberine göre geçen haftaki ortak tatbikatta “sınırı geçmeye çalışan teröristler” saldırı düzenlemek üzere simüle edildi.

Çin ve Rus birlikleri tatbikat sırasında teröristleri engellemek ve yakalamak için hava keşfi, denizde durdurma ve karada pusu kurma yöntemlerini kullandı.

Rapora göre, istihbarat paylaşımı ve operasyonel koordinasyonun artırılmasına odaklanılan tatbikat, her iki ordunun da sınır bölgelerini ortaklaşa güvence altına alırken her türlü “terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadele etmek” için etkili önlemler alma konusundaki “kesin kararlılığını” gösterdi.

Raporda ayrıca iki tarafın sınır işbirliğinin daha da derinleştirilmesi konusunu ele aldığı belirtildi.

İki ülke terörle mücadele odaklı ortak tatbikatları ilk kez gerçekleştirmiyor. Çin’in Halk Silahlı Polis Gücü 2019 yılında Rusya’da Rus Ulusal Muhafızları ile birlikte bir tatbikata katılmıştı.

Tass’ın haberine göre Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov sisan ayında Çinli mevkidaşı Wang Yi ile yaptığı görüşmede iki ülkenin çok taraflı platformlar da dâhil olmak üzere terörle mücadelede süregelen işbirliğini teyit etti.

Kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliğini güçlendirme hedefi

Geçen haftaki ortak tatbikat, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in mayıs ayında Pekin’i ziyareti sırasında Çinli ve Rus liderler arasında, ortak eğitim ve tatbikatların genişletilmesi de dâhil olmak üzere, kolluk kuvvetleri ve savunma alanındaki işbirliğinin güçlendirilmesi konusunda varılan mutabakatın ardından gerçekleşti.

Çin ve Rus sahil güvenlik birimleri geçen yıl nisan ayında da deniz kolluk kuvvetleri işbirliği konusunda bir mutabakat zaptı imzalamıştı.

Çin ve Rusya mart ayında İran ile birlikte korsanlıkla mücadele çabalarına odaklanan bir deniz tatbikatı düzenledi. Çin ve Rusya ayrıca geçen yıl temmuz ayında Japon Denizi ya da Doğu Denizi’nde ortak deniz ve hava tatbikatı düzenledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lukaşenko: Batı, Ukrayna’daki durumu tüm dünyayı titretecek ölçüde tırmandırmaya çalışıyor

Yayınlanma

Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Minsk ve Moskova’nın rakiplerinin her iki ülkeyi de bir çatışmanın içine çekmeye ve durumu ‘tüm dünyayı titretecek’ ölçüde tırmandırmaya çalıştığını söyledi.

Lukaşenko, Minsk’te Bağımsızlık Günü ve ülkenin Nazi işgalcilerinden kurtuluşunun 80. yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere Belarus’a giden Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma Başkanı Vyaçeslav Volodin ile görüştü.

TASS haber ajansının aktardığına göre görüşme sonrasında açıklama yapan Lukaşenko, “Bizi bu sınır boyunca dağıtmak, direnişimizi imkânsız hale getirmek, gerilimi tüm dünyayı titretecek bir boyuta taşımak ve çatışmaya dahil etmek için can atıyorlar. Durum çok ciddi ve kesinlikle gardımızı indiremeyiz,” ifadelerini kullandı.

Geçen ay Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın Ukrayna birliklerinin Belarus sınırında toplanmasından endişe duyduğunu, zira Moskova’nın Minsk’in müttefiki olduğunu söylemişti.

Putin ve Lukaşenko arasında konuyla ihlgili olası bir etkileşime ilişkin bir soruyu yanıtlayan Peskov, iki liderin ‘gerekli gördükleri takdirde bunu yapabileceklerini’ kaydetti.

Daha önce Minsk, Ukrayna birliklerinin Belarus sınırına yığınak yaptığını bildirmişti.

Genelkurmay Başkanı Pavel Muraveyko, Ukrayna kuvvetlerinin aktif olarak hareket ettiğini, sınır boyunca periyodik olarak insansız hava araçlarının uçuş yaptığını ve Belarus topraklarında keşif faaliyetlerinin aktif hale geldiğini kaydetti.

Buna karşılık Minsk sınır korumasını güçlendirdi, ilave güç ve araçları yeniden konuşlandırdı.

Belousov: Rusya-Belarus Birlik Devletinin güvenliği için yeni tedbirler alması gerekiyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Maduro, ABD ile doğrudan müzakerelerin yeniden başlayacağını duyurdu

Yayınlanma

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ABD ile diplomatik temasların yeniden kurulacağını ve iki ay önce Washington yönetiminden diyaloğu yeniden başlatma teklifi aldıklarını duyurdu.

İki ülke, yarın doğrudan görüşmelere geri dönecek.

Maduro, Venezolana de Televisin‘e verdiği demeçte “Yeni anlaşmalar imzalamak ve daha önce imzalanmış anlaşmaları uygulamak için müzakere edeceğiz. Diyalogdan, karşılıklı anlayıştan, ilişkilerimizin geleceğinden, Venezuela’nın egemenliğine ve bağımsızlığına tam saygı göstererek değişimden yanayım,” dedi.

Venezuela lideri, ayrıca ABD’nin yaptığı anlaşmalara sadık kalması gerektiğini vurguladı.

Maduro, devlet başkanlığı seçimlerinde iktidar partisinden resmen aday gösterildi. Seçimler 28 Temmuz 2024 tarihinde yapılacak.

Aynı zamanda, seçmenlerin yüzde 54’ünden fazlasının desteğiyle ülkedeki en popüler siyasetçi muhalefetin temsilcisi Maria Corina Machado olarak öne çıkıyor.

Geçen yılın aralık ayında Venezuela Yüksek Mahkemesi, Maria Corina Machado’yu siyasi haklardan mahrum bırakarak seçimlere katılmasını yasaklamıştı.

Mahkeme, kararına gerekçe olarak muhalefet liderinin bir ‘yolsuzluk planına’ karışmış olmasını göstermişti.

Temmuz 2023’te Maria Corina Machado’nun Venezuela’da 15 yıl boyunca kamu görevinde bulunması yasaklandı. Mart ayında da muhalif Henrique Capriles’e benzer bir yasak getirilmişti.

Ekim ayına gelindiğinde hükümet ve muhalefet, diyaloğun yeniden başlatılması ve seçimlerin düzenlenmesi için meşru bir seçim sürecinin güvence altına alınmasını içeren bir anlaşma imzaladı.

Bunun ardından ABD, Venezuela’ya yönelik yaptırımları geçici olarak hafifletti ve ülkenin petrol, doğalgaz ve altın sektörlerini kapsayan işlemlere izin veren genel lisanslar çıkardı. Geçici hafifletme Nisan 2024’e kadar geçerliydi. Ülkenin petrol ve doğalgaz sektörüne yönelik yaptırımlar 2019 yılında seçim hileleri iddiasıyla uygulanmıştı.

Maduro, ABD yetkililerinin ‘bir şiddet dalgası başlatma’ ve ülkeyi işgal etme niyetinde olduğunu belirtmiş ve ’emperyalizme karşı çıkan tüm hükümetlerin’ saldırı altında olduğuna işaret etmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English