Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Ege’de kopan ‘Tayfun’ ve sahada durum

Yayınlanma

Erdoğan’ın açıklamaları, Yunanistan’da fırtına kopardı. İnfialin sebebi, daha önce Ege ve Doğu Akdeniz’e odaklanan anlaşmazlığın doğrudan ana kara Yunanistan’a uzanması ve de NATO şemsiyesi dışında “vurabilme” imkan ve kabiliyetinin yaratılmış olması, yani Tayfun’un varlığı.

Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen stratejik sorunlar, sözlü atışmalarla bağlamından koparılıyor. Bu atışmalar, zaman zaman gerilimin tırmanmasına neden olurken diğer yandan tartışmanın esas sebebi olan fiili durum sahada işlemeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Tayfun füzeleri üzerinden Atina’ya yaptığı uyarı, yine o uyarıya neden olan fiili durumdan çok, sertliği üzerinden ele alındı ve yine sadece dozajı üzerinden Atlantik başkentlerinde yankılandı.

Erdoğan’ın ‘Tayfun’ açıklaması

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Samsun Gençlik Buluşması’nda Türkiye’nin savunma sanayindeki atılımlarını anlatırken konuyu, ekim ayında denemesi yapılınca kamuoyunun haberdar olduğu Türkiye’nin ilk ‘kısa menzilli balistik füzesi’ Tayfun’a getirdi: “…Şimdi artık füzelerimizi yapmaya başladık. Bu üretim tabii Yunan’ı ürkütüyor. ‘Tayfun’ diyorsun, Yunan ürküyor, ‘Atina’yı vurur’ diyor. Eee vuracak tabii. Sen rahat durmazsan, sen Amerika’dan adalara, şuradan, buradan bir şey almaya çalışırsan Türkiye gibi bir ülke herhalde armut toplamayacak, bir şeyler yapması lazım.

Neden infial yarattı?

Erdoğan’ın açıklamaları, Yunanistan’da çokça tartışıldı. Basındaki tartışmalarda açıklamanın her zamankinden daha yüksek perdeden olduğu değerlendirmesi hakimdi. Konu Yunanistan’ın Tayfun’un menzilinde olup olmadığı saptamalarıyla ele alındı. Bu infialin sebebi, daha önce Ege ve Doğu Akdeniz’e odaklanan anlaşmazlığın doğrudan ana kara Yunanistan’a uzanması. Yani Erdoğan, daha önce karadan müdahaleyi kastederek, “Bir gece ansızın gelebiliriz” açıklamasını Yunanistan ana karasına kilometrelerce uzakta bulunan egemenliği tartışmalı veya uluslararası anlaşmalara göre silahsızlandırılması gereken adalar için söylemişti. Bu sefer Erdoğan’ın açıklamasında hedef doğrudan Yunanistan’dı. Ülkenin neredeyse tüm gazeteleri aynı manşeti attı: “Rahat durmazlarsa vururuz.” Erdoğan’ın daha önceki açıklamalarından farklı bir infial oluşmasının bir sebebi de NATO şemsiyesi dışında “vurabilme” imkan ve kabiliyetinin yaratılmış olması yani Tayfun’un varlığı.

‘Kuzey Kore’ benzetmesi

Bu farkındalık sebebiyle Erdoğan’ın Tayfunlu açıklamasına “Kuzey Kore”li yanıt verdiler. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Erdoğan’ın sözlerinin “kabul edilemez” olduğunu söyledi, uluslararası tanınırlığı olmayan ve sık sık füze denemeleri ile gündeme gelen Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KDHC) atıfla “Bu Kuzey Kore tavırları, Kuzey Atlantik İttifakına (NATO) giremez ve girmemelidir” dedi.

ABD’ye göre açıklama provokatif

Erdoğan’ın açıklamalarına, Yunanistan’a yaptığı askeri yığınakla Ankara-Atina geriliminin odak noktasında olan ABD’den de yanıt geldi. Günlük basın toplantısında Erdoğan’ın sözleri sorulan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “Bakın, biz provokatif açıklamalarla gerilimin artmasından üzüntü duyuyoruz. Özellikle NATO müttefiklerimiz arasında birlik ve iş birliğine en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda olmasından pişmanlık duyuyoruz. Biz bütün müttefiklerimizin tehditleri ve provokatif açıklamaları bir an önce bırakmasını istiyoruz. Bu gerilimin yükselmesi bizi, NATO’nun karşılaştığı Rusya tehdidine karşı birlik olma amacımızdan saptırıyor” dedi.

Atışmaların gölgesinde kalan gerçek

Yunanistan’la Türkiye arasındaki gerginliğin yakıcı nedenleri onca “hır-gür” içinde önemini yitiriyor gibi. İki ülke arasındaki anlaşmazlıklar özetle;

  • Ege’de egemenliği tartışmaları ada, adacık ve kayalıklar sorunu
  • Yine Ege’de silahsızlandırılması koşuluyla Yunanistan’a devredilen adalara silah yığılması
  • Büyük oranda adalardaki egemenlik tartışmasından kaynaklanan hava sahası uyuşmazlığı
  • Doğu Akdeniz’de yine adalardan kaynaklı kıha sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığı
  • İki ülke arasında yukarıdaki tarihi sorunlara son dönemde eklenen yeni bir kriz: Yunanistan’ın ve tartışmalı adaların ABD üssü haline getirilmesi.

Tüm bu başlıklarda, hava sahası dışında Atina’nın lehine büyük yol alındığını söylemek mümkün: Egemenliği tartışmalı bazı adaları, getirdiği yüksek maliyete rağmen yerleşime açtı, açamadığına bayrak dikti. Uluslararası anlaşmalara göre silahsızlandırılması gereken adalara silah yığdı, yığmaya devam ediyor. Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan bir çok ülke ile karşılıklı MEB anlaşmalarına imza atmayı başardı… “İnfiale” vardırarak söyleyecek olursak itiş kakış arasında “Atı alan Yunanistan Üsküdar’ı geçiyor.”

Bir çelişki…

Öte yandan “eski müttefik” olarak ABD’nin devreye girmiş olması ayrı bir başlık konusu. Erdoğan daha önce ABD’nin Yunanistan’daki üsleri ile ilgili, “Şu anda 9 tane Amerikan üssü Yunanistan’da kuruldu. Peki bu üsler kime karşı kuruluyor? Verdikleri cevap; Rusya’ya karşı. Bunu yemezler, kusura bakmasınlar” demişti. Erdoğan’ın, Atina’nın piyon olarak kullanıldığını ve Türkiye’nin karşısındaki esas “düşmanın” ABD olduğunu ima eden bir kaç açıklaması var. Peki Ak Parti hükümeti “esas düşman” tanımına uygun politikalar mı izliyor, tartışmalı.

Elbette bu Türkiye’nin hiç bir şey yapmadığı anlamına gelmiyor. Doğu Akdeniz’de Libya ile imzalanan anlaşma, geç de olsa farkına varılan ve düzeltilmeye çalışılan Mısır rotası, Birleşmiş Milletler nezdindeki diplomatik girişimler Türkiye’nin attığı bazı önemli adımlardan.

Yunanistan’ın başarısı diplomatik dehasından ziyade, sorunu var olduğundan beri “Doğu-Batı sorunu” olarak ele almış olmasından. Uzun yıllar Batı kampının kapısında bekletilen Türkiye’nin sorunla gerçek anlamda yüzleşmesi ise bu anlamda yeni sayılır. Atina’nın başarılı olduğu nokta ise, “Türk saldırganlığının kurbanı” olduğu savıyla her konuda, ABD ve AB’nin Türkiye’ye tepki vermesini talep etmek. Bu konudaki başarısında Türk yetkililerin payını da küçümsememek gerek.

Tayfun etkisi

Peki Türkiye, hem Yunanistan’ın Atlantik güvencesiyle Ege ve Doğu Akdeniz’de attığı adımları hem de Yunanistan üzerinden kendisine yönelen tehditleri nasıl bertaraf edebilir?

Barışın en büyük teminatının caydırıcılık olduğu bir gerçek. Caydırıcılığın ilk unsuru da kuşkusuz askeri güç. Bu açıdan ilk denemesinde Rize’den fırlatılan ve Karadeniz üzerinden 456 saniyede Sinop açıklarına ulaşan Türkiye’nin ilk kısa menzilli balistik füzesi Tayfun, popüler tartışmaların ötesinde oldukça kritik bir savunma sanayi hamlesi.

Füze, Türkiye’nin şimdiye kadar ürettiği en gelişmiş füzenin menzilini ikiye katlıyor. Daha da önemlisi Türkiye’nin 1997’de taraf olduğu Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi’nin (FTKR) 300 km menzil sınırını aşıyor. Rejim’in açık hedefi, kendi balistik füzesini üretme imkan ve kabiliyetine sahip ABD öncülüğündeki bir avuç ülkenin, caydırıcılığı yüksek bu teknolojiye diğer ülkelerin erişimini engellemek. Tayfun’un üretimi ile ilgili detaylar kamuoyu ile paylaşılmamış olsa da bu kısıtlamanın getirdiği en olası sonuca göre, Türkiye taraf olduğu anlaşma gereği satın alamadığı bu caydırıcı füzeleri kendi imkan ve kabiliyeti ile üretebiliyor.

Tayfun’un envantere ne zaman gireceği belli değil, ancak deneme görüntülerinin ekim ortasında yayınlanmasından sonra savaş çığırtkanlığı ile beslenen bazı basın kuruluşları görüntüleri “menzilinin Yunanistan’a ulaştığı” yönüyle haberleştirmişti. Çığırtkanlık konusunda Türk medyasına “rahmet okutan” Yunan basını da gelişmeyi aynı başlıklarla günlerce gündemde tuttu.

Tayfun füzesi, Yunanistan’a odaklanarak ele alınması dolayısıyla önemi tam algılanamasa da Türk savunma sanayisi için kritik bir eşik. Dünya üzerinde kendi imkanı ile kısa menzilli füzeleri üretebilen çok az ülke var. “Caydırıcı” olarak nitelendirilen bu teknolojinin kullanılmasından ziyade bir ülkenin envanterinde bulunması bile başlı başına önemli. Öyle görünüyor ki Yunanistan bu önemin, Türkiye’den daha çok farkında.

Diplomatik atak

Caydırıcılığın en az ilk unsuru kadar önemli ikinci unsuru da ortak çıkara dayalı bölgesel-bölge dışı ittifaklar inşa etmek. Doğu Akdeniz özelinde Mısır ve Suriye için daha kararlı diplomatik adımların atılması artık ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Türkiye, bölge ülkeleri ile ortak çıkarları gözeten, hakkaniyete dayalı ekonomik anlaşmalar ve sosyal, kültürel projelerle kendisine yönelik çevreleme çemberini yarmanın bir yolunu bulmalı.

Bugün, tartışmalı adalardan doğrudan kendisine yönelen bir saldırı olmadığı sürece, Türkiye’nin askeri seçeneği gündeme getirmesi uzak bir ihtimal olarak duruyor. Ancak Doğu Akdeniz’de kazanılacak her mevzi, Ege’de de Yunanistan’ın elini zayıflatacaktır. Libya ile yapılan deniz yetki sınırlandırma anlaşmasının hızla Mısır’la da gündeme getirilmesi gerekiyor. Öte yandan Yunanistan’la istikşafı görüşmeler nedeniyle iki yıldır ara verilen doğalgaz arama çalışmaları yeniden gündeme alınmalı, belki de ilk rota Libya’nın deniz sahası olabilir. Tabi ki Doğu Akdeniz’deki en büyük koz olan KKTC’yi bir daha Birleşmiş Milletler’in çözümsüz süreçlerine sürüklememek ve KKTC’nin bağımsız devlet olarak tanınması yönünde atılmaya başlanan somut adımları hızlandırmak Türkiye’nin elini ve caydırıcılığını güçlendirecektir.

DİPLOMASİ

Peru Chancay Limanı, Çin’in Kuşak Yol’u için de yeni fırsatlar açacak

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Peru Devlet Başkanı Dina Boluarte perşembe günü Peru’nun Chancay kentinde dev bir limanın açılışını online olarak yaparak 3,6 milyar dolar yatırım çekmesi beklenen ve Çin’den Pasifik Okyanusu üzerinden Güney Amerika’ya doğrudan bir rota oluşturacak bir altyapı projesini kutladılar.

Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği forumu ve Xi’nin Başkan Joe Biden ile yapacağı son toplantı öncesinde gerçekleşen liman açılışı, bir zamanlar ekonomik fırsatlar için öncelikle ABD’ye bakan bir bölgede Çin’in artan etkisinin altını çiziyor.

Xi, Peru’ya varışından önce El Peruano gazetesinde yayınlanan başyazısında “Çin, Perulu dostlarımızla tek yürek ve aynı hedefle el ele çalışmaya ve dostluğumuzun gemisini daha da parlak bir geleceğe doğru yönlendirmeye hazırdır” diye yazdı .

Çin lideri mega limanın açılış töreninde yaptığı konuşmada projeyi “Kuşak ve Yol Girişimi himayesinde Çin-Peru işbirliğinin başarılı bir örneği” olarak övdü.

Xi, yatırımın Çin ve Latin Amerika arasında yeni bir deniz koridoru oluşturacağını, “büyük İnka yolu ile deniz İpek Yolu’nu birbirine bağlayarak Peru ve bölgedeki diğer uluslar için ortak refahın yolunu açacağını” söyledi.

Çin lideri, “2,000 yıldan daha uzun bir süre önce Çinli atalarımız Pasifik boyunca yelken açarak Deniz İpek Yolu’nu oluşturdular ve Doğu ile Batı’yı birbirine bağladılar. Perulu İnka halkı 500 yılı aşkın bir süre önce dağları ve vadileri korkusuzca aşarak And Dağlarını kuzeyden güneye kat eden İnka Yolu’nu inşa etti” dedi ve şöyle devam etti:

“Bugün Chancay Limanı modern İnka Yolu için yeni bir başlangıç noktası haline geliyor. Chancay’dan Şanghay’a, Peru’daki Kuşak ve Yol girişimi kapsamında sadece yeni bir gelişmeye değil, aynı zamanda yeni bir çağ için yeni bir kara-deniz geçidinin doğuşuna tanık oluyoruz.”

Çin lideri ayrıca proje ortaklarını ulaşım kapasitesini artırmaya, hizmetleri iyileştirmeye ve Güney Amerika ile Çin arasındaki bağlantıları güçlendirmeye çağırdı.

Peru lideri Boluarte bu projeyi kıtayı Asya’ya bağlayan potansiyel bir “sinir merkezi ” olarak nitelendirdi ve bunun yılda 8,000 kişiye istihdam ve 4.5 milyar dolarlık ekonomik faaliyet yaratabileceğini söyledi.

Çinli şirketler derin su limanı projesinin neredeyse her aşamasında yer alıyor. Yüksek teknolojili lojistik merkezi, 2019 yılında projeye yüzde 60 hisse almak için 1,3 milyar dolar yatırım yapan Çinli nakliye devi Cosco tarafından işletilecek. Çin devlet medyası, tamamlanmış projenin toplam maliyetinin 3,6 milyar dolar kadar olduğunu tahmin ediyor.

Sadece küçük gemileri elleçleyecek bir liman inşa eden ilk aşamanın bu ay faaliyete geçmesi bekleniyor.

Otomatik kargo vinçleri Shanghai Zhenhua Heavy Industries tarafından tedarik ediliyor. Çinli şirketler tarafından üretilen elektrikli sürücüsüz kamyonlar ise konteyner ve kargoları taşımak için kullanılacak. Bu arada Kongre müfettişleri bu Çinli şirketin ABD limanları için güvenlik riski oluşturduğunu iddia etmişti.

ABD tedirgin

Çin’in bölgede artan etkisinden endişe duyan ABD, Peru’nun Çin askeri gemileri tarafından kıtada bir dayanak noktası olarak kullanılabileceğini öne sürdü.

Kısa bir süre önce emekli olan ABD Güney Komutanlığı eski başkanı General Laura J. Richardson, Financial Times’a verdiği bir röportajda Chancay’in Çin donanmasına ait savaş gemilerine ev sahipliği yapabileceğini söylemişti. Pekin yönetimi projenin ticari çıkarlar dışında bir amacı olduğunu reddetti.

Washington Post’a konuşan, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Amerika Programı Direktörü Ryan Berg, “Çinliler ille de büyük bir gösteri yapmak ve orada bir savaş gemisi konuşlandırmakla ilgilenmiyorlar, ancak bunun bir seçenek olduğunu bilmek istiyorlar” dedi.

Liman, kıtanın Çin ile giderek güçlenen bağlarını vurguluyor.

Çin’in Latin Amerika’daki yatırımları, madencilik ve diğer maden çıkarma endüstrilerinin ötesine geçerek hızla gelişiyor.

Peru bölgesel merkez olabilir

Bu arada Peru kamuoyu, bölgeye yatırım çekecek bir yüksek teknoloji merkezi olasılığını memnuniyetle karşıladı.

Tamamlandığında limanın 15 rıhtımı, Güney Amerika’da Panama Kanalı’ndan geçemeyecek büyüklükteki taşıyıcı gemilere ev sahipliği yapabilecek ilk yer olacak.

Çinli araştırmacılar, bu rotanın maliyetleri düşüreceğini ve sefer sürelerini 10 ila 20 gün kısaltarak bölgedeki diğer merkezlerden iş çekeceğini söyledi.

Ayrıca Peru’yu yeni ihracat pazarları ve hatta kıtada fabrika kuracak yerler arayan Çinli şirketler için cazip bir yer haline getirebilir. Haziran ayında Çin’e yaptığı bir ziyarette Boluarte, Çinli elektrikli otomobil devi BYD’nin ülkede bir montaj tesisi kurmayı düşünmesinin nedeni olarak Chancay’i gösterdi.

Peru liman otoritesi bu yıl Cosco’nun yatırım anlaşmasının şartlarını değiştirmeye çalıştı ve Çinli firmaya liman üzerinde 30 yıl boyunca münhasır işletme hakkı vermeyi kabul ederken “idari bir hata ” yapıldığını öne sürdü. Dava, Boluarte’nin Xi ile görüşmek üzere Çin’e gitmesinden günler önce haziran ayında düştü.

Chancay, Xi tarafından 2013 yılında başlatılan ulaşım ve teknoloji altyapısı inşa etmeye yönelik 1 trilyon dolarlık bir plan olan Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında 40’tan fazla limandan oluşan genişleyen bir küresel ağa katılacak.

Xi ve Boluarte’nin ayrıca genişletilmiş bir serbest ticaret anlaşması imzalaması bekleniyor. Çin on yıldır Peru’nun en büyük ticaret ortağı konumunda. İki ülke geçen yıl 36 milyar dolarlık mal ticareti yaparken, Peru’nun ABD ile ticareti 21 milyar dolardı.

Pekin için liman, Peru ve komşu ülkelerdeki bir dizi mevcut yatırımı bir araya getirmeyi vaat ediyor.

Çin, Chancay’ı Latin Amerika’daki en büyük ticaret ortağı olan Brezilya’ya bağlayan bir demiryolu hattı inşa etmeyi hedefliyor ve Çinli firmalar Lima’nın elektrik dağıtımını devralma sürecinde.

Peru madencilik sektöründeki Çin yatırımlarının toplamı 11.4 milyar dolar. Bunun büyük bir kısmı elektronik ve temiz enerji teknolojilerinin üretimi için gerekli olan bakıra erişimi güvence altına almaya odaklanmış durumda.

Dünyadaki bakır rafinasyonunun neredeyse tamamı Çin’de gerçekleştiğinden, Chancay limanı Pekin’in Güney Amerika’nın ikinci en büyük ham bakır üreticisindeki madenlere erişimini geliştirmesine yardımcı olacak.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Çin’in en büyük bankalarından biri, Rusya’ya yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı

Yayınlanma

Çin’in dördüncü büyük bankası Bank of China, Rusya ile ticari ilişkileri bulunan ülkelerden yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı.

RBK gazetesine konuşan iş insanları, avukatlar ve danışmanlar, varlıklarına göre Çin’in dördüncü büyük bankası olan Bank of China’nın, Rusya’nın mal alımı için kullandığı bazı ülkelerden yuan transferlerini engellemeye başladığını belirtti.

Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli bir şirket, kısa süre önce Kazakistan’daki Bank CentreCredit’ten Çin’in Chouzhou Commercial Bankası’na yuan transfer edemedi.

İhracatçılar ve İthalatçılar Birliği Hukuk Komitesi Başkan Yardımcısı Vladislav Donçenko, bu işlemin, Kazakistan bankasının muhabir bankası olarak görev yapan Bank of China tarafından bloke edildiğini açıkladı.

Donçenko, şirketin ne yöneticisinin ne de kurucusunun Rusya ile resmi bir bağı bulunmadığını vurguladı. Ayrıca, Chouzhou Bank’ın artık yalnızca doğrudan muhabir ilişkiye sahip olduğu bankalardan ödeme kabul ettiğini belirtti.

ITSWM Danışmanlık Şirketi kıdemli analisti Giorgiy Okromçedlişvili ise, benzer sorunların Gürcistan ve Ermenistan’daki bankalardan Çin’e para aktarırken de yaşandığını ifade etti.

Diğer yandan Rus-Asya Sanayiciler ve Girişimciler Birliği Genel Konseyi Sekreteri Maksim Spasskiy, bu tür vakalardan haberdar olduğunu söyledi.

Bank of China’nın, Çin bankaları arasında en katı ve karmaşık uyumluluk prosedürlerine sahip olduğunu belirten Spasskiy, “Ufak bir risk şüphesi bile ödeme yapmayı reddetmelerine yol açabiliyor,” dedi.

Genel olarak, Çin’den yapılan mal alımları söz konusu olduğunda, sıradan ürünler için (örneğin tekstil ürünleri) ödemeler genelde küçük bölgesel bankalar aracılığıyla yapılabiliyor.

Fakat karmaşık ekipman veya elektronik ürünlerin teslimatı söz konusu olduğunda ve ödeme yapan şirket BAE, Kırgızistan veya Kazakistan merkezliyse, süreç daha da karmaşıklaşıyor.

NSP Hukuk Bürosu ortaklarından Aram Grigoryan, Çin bankalarının, aynı müşterinin hesapları arasında bile para transferi seçeneklerini giderek daha fazla daralttığını ve bu durumun kötüleşeceğini söyledi.

Grigoryan, “Bazı durumlarda, Çin bankaları yabancı bir banka hesabından Çin’deki bir banka hesabına ödeme yapılması için özel izinler talep ediyor,” ifadelerini kullandı.

BGP Litigation avukatı Kseniya Mudrik, Bank of China’nın, Rusya ile bağlantılı tarafların doğrudan veya dolaylı katılımıyla gerçekleşen sınır ötesi ödemelerde muhafazakâr bir politika izlediğini belirtti.

Nordic Star hukuk firmasının yönetici ortağı Andrey Gusev de Bank of China’nın bu tedbirleri yalnızca uluslararası baskılar nedeniyle değil, aynı zamanda iç düzenlemeler doğrultusunda aldığını ifade etti.

Rusya’dan yapılan ödemelerle ilgili sorunlar, Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’de başlayan yaptırımların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Aralık 2023’ten itibaren, “dost” ülkelerden bazı bankalar, ABD Başkanı Joe Biden’ın kararnamesi nedeniyle Rus şirketleriyle çalışma politikalarını daha da sıkılaştırdı.

Söz konusu kararnamede, yabancı bankaların, Rusya’dan yaptırım altındaki kişilere yönelik işlemleri kolaylaştırmaları veya Rusya’nın savunma sanayiine tedarik sağlamaları durumunda cezai yaptırımlara maruz kalabileceği belirtiliyor.

Çin-Rusya ödemeler sorunu

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Hırvatistan, 91 milyon dolarlık Bayraktar TB2 alacak

Yayınlanma

Hırvatistan hükümeti perşembe günü yaptığı açıklamada, parlamento komitesinin ABD yapımı roket sistemlerinin alımını desteklemesinden birkaç gün sonra, 86 milyon avroluk (91 milyon dolar) bir anlaşmayla Türkiye’den insansız hava araçları satın alacağını söyledi.

Hükümetten yapılan açıklamada, Bayraktar TB2 SİHA’larının 2026 yılına kadar satın alınmasının onaylandığı belirtildi.

Altı insansız hava aracının yanı sıra çeşitli ekipman ve uzmanların eğitimini de içeren anlaşmanın Hırvatistan ordusunun “çağdaş tehditlere başarılı bir şekilde yanıt vermesini” sağlayacağı belirtildi.

Salı günü ayrıca parlamentonun savunma komitesi ABD’den yaklaşık 290 milyon dolar değerinde sekiz adet HIMARS füze sisteminin satın alınmasını onaylamıştı.

Genelkurmay Başkanı Tihomir Kundid bunun ülkede “topçu füze birliklerinde yeni bir dönem” anlamına geleceğini söyledi.

Perşembe günü hükümet ayrıca Almanya’dan 50 adede kadar Leopard tankı satın almak için hazırlıklara başladı; bu işlem eski tanklarının ve diğer askeri ekipmanlarının bir kısmının Ukrayna’ya gönderilmesini de içeriyor.

Hırvatistan Savunma Bakanı Ivan Anusic ve Alman mevkidaşı Boris Pistorius tarafından ekim ayı sonunda imzalanan niyet mektubu, Zagreb’in Kiev’e 30 tank, 30 savaş aracı, mühimmat ve ekipman teslim etmesini ve bunların değerinin yeni Leopard 2A8’lerin toplam fiyatından düşülmesini öngörüyor.

Hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olan Hırvatistan, nisan ayında Fransa’dan satın aldığı 12 savaş uçağının ilk partisi olan altı Rafale savaş uçağını teslim aldı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English