Bizi Takip Edin

AVRUPA

Emmanuel Todd: Almanya BRICS üyeliğine başvurmalı

Yayınlanma

Fransa’nın tanınmış entelektüellerinden Emmanuel Todd, Almanya ve Avrupa’nın geleceği hakkında fikirlerini Berliner Zeitung’dan Raphael Schmeller’e anlattı.

Almanya ve Avrupa’nın Rusya ile barışmasını ve ABD’den kopmasını öneren Todd, Batı’nın Ukrayna’daki savaşı çoktan kaybettiğini savundu.

ABD’ye baktığında büyüklük değil, Batı’nın çöküşünü gösteren çok sayıda semptom gördüğünü ileri süren Fransız aydın, “ABD’de bebek ölümleri yeniden arttı, eşitsizlik son yıllarda -ister Donald Trump ister Joe Biden döneminde olsun- dramatik bir şekilde kötüleşti ve ABD ekonomisi derin bir kriz içinde, yani yaşam standartları düştü,” dedi.

Amerikan seçimlerinde yarışan her iki adayın da “grotesk, hayal gücünden yoksun, hatta çılgın” olduğunu savunan Todd, Trump’ın ya da Harris’in ABD’nin düşüşünü durduramayacağını belirtti.

Donald Trump ve Kamala Harris’in Avrupa için de aynı derecede kötü olduğunu düşünen Todd, “Batı’nın çöküşü”nün özellikle bu jeopolitik meselelerde kendini gösterdiğini vurguladı.

“Batı Ukrayna’daki savaşı kaybetti. Şimdi dünya yeniden düzenleniyor ve bu Batı’nın fikirlerine göre değil. BRICS ülkeleri gibi yeni oyuncular devreye giriyor,” diyen Todd, bu bloğun fazlasıyla heterojen bir yapıya sahip olduğunu ama Ukrayna savaşının Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeleri birbirine yakınlaştırdığını öne sürdü.

“Batı Rusya’yı izole etmek istedi ama dünyadaki ülkelerin çoğunun bu yola girmek istemediği ortaya çıktı ve bu bağlamda BRICS, Güney ülkelerinde de güçlü bir rol oynayan Batı’ya karşı bir tür antitez olarak ortaya çıktı,” tezini savunan Fransız aydın, bu nedenle Batı’nın çöküşünün her şeyden önce Ukrayna savaşındaki yenilgisinde görülebileceğini, Batı’nın bu savaş ile “kendi kalesine gol attığını” belirtti.

Kültürel anlamda “Batı” fikrinin, Avrupa’nın çeşitliliğinin hakkını vermeyen bir “kurgu” olduğuna işaret eden Todd, “Batı”dan bahsederken aslında Amerikan etki alanını, yani NATO’yu kast ettiklerini savundu.

Bu nedenle Avrupa ülkelerini BRICS’e katılmaktan alıkoyacak hiçbir şey olmadığını öne süren Todd, “Almanya’yı ele alalım: Ülkenin sanayi politikası konusunda hedefleri var, bu nedenle küçülen Batı’nın bir parçası olmaktansa yükselen BRICS’in bir parçası olmak daha mantıklı olacaktır. Evet, Almanya aslında BRICS üyeliği için başvurmalıdır,” dedi.

Batı’da artık liberal bir demokrasi görmediğinin altını çizen Todd, ABD’nin “liberal bir oligarşi” olduğunu, Fransa’da “kısmen otoriter bir devletle birleşmiş bir mikro-oligarşi” bulunduğunu, Almanya’da ise demokrasinin “biraz daha iyi” sayılabileceğini fakat bu ülkenin dış politika açısından egemen olmadığını ileri sürdü.

Berlin’in dış politika konularında kendi başına karar vermekten ziyade büyük ölçüde ABD’ye bağımlı olduğuna dikkat çeken Todd, “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ve Fransızlar bir noktada Almanya’dan çekildiler ama Amerikalılar askerleriyle birlikte kaldılar. Bu yüzden Almanya’yı hâlâ işgal altında bir ülke olarak görüyorum,” ifadelerini kullandı.

Şubat 2022’den itibaren Batı’daki insanların, Ukrayna’yı silahlandırırlarsa Rusya’yı devirebilecekleri ve bir rejim değişikliği başlatabilecekleri gibi “tamamen çılgın bir hayale” kapıldığını savunan Todd, “Ama elbette bu gerçekleşmedi; dediğim gibi, Rusya bu savaşı çoktan kazandı,” iddiasında bulundu.

Ukrayna savaşın tüm dünyaya ABD askeri endüstrisinin Rusya’yı yenecek kadar güçlü olmadığını gösterdiğini düşünen Fransız aydın, bu savağın Amerikan gücü için bir gerçeklik testi olarak görüldüğünü ve Washington’un bu testi kaybettiğini vurguladı.

Fransız düşünür bu durumun özellikle Avrupa’ya çok pahalıya mal olduğuna işaret ederken, özellikle Almanya’da bunun enerji krizi ve enflasyon olarak hissedildiğini hatırlattı.

Rusların bakış açısına göre, savaşın sonunda Odessa’yı ve Dnipro’nun sol yakasını işgal etmeleri ve Kiev’de kukla bir hükümet kurmaları gerektiğini savunan Todd, Batı’nın artık bu konuda hiçbir şey yapamayacağını ileri sürdü.

“​​Rusya’nın Polonya’ya ya da Avrupa’ya saldıracağı Batı’nın yanılsamasının bir parçasıdır, paranoyadır,” diyen düşünür, Rusların bunu yapabilecek maddi imkanlara sahip olmadığına, dolayısıyla Avrupa’da daha büyük bir savaşın onların çıkarına görülmediğine dikkat çekti.

Batı’nın çöküşü ile birlikte “barışçıl bir dünya” olacağını savunan Todd, sözlerini şöyle bitirdi:

“Bunun iki nedeni var: Birincisi, Avrupa’daki savaşın yapay olduğuna, yani ABD tarafından dışarıdan kışkırtıldığına inanıyorum. Rusya, Almanya’dan daha az Batılı değil; hatta İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya Batılı güçlerle müttefikti, bunu unutmamalıyız. Rusya bir Avrupa ülkesidir ve benim için yüzyıllardır birbirleriyle savaş halinde olan Avrupa ulusları arasında barış doğal bir meseledir. Bu kadar uzun süre birbirleriyle savaştıktan sonra bugün Fransa ile Almanya ya da Danimarka ile İsveç arasında bir savaşı kim hayal edebilir? Eğer ABD Avrupa ile Rusya’nın arasını açmaktan vazgeçerse, bu durum burada da geçerli olacaktır.

İkinci olarak, perspektifi genişletirsek, dünyadaki hiçbir ülkenin büyük bir savaşta çıkarı olmadığını görüyorum. Yirminci yüzyılın dünyası demografik ve iktisadi olarak genişleyen bir dünyaydı, dolayısıyla savaş için gerekli maddi koşullara sahipti. Bugün büyük ülkeler düşük doğum oranları, iktisadi durgunluk ve toplumun güçlü bir şekilde bireyselleşmesi ile mücadele etmektedir. Bunlar büyük savaşlar için iyi koşullar değildir. Eğer ülkeler yalnız bırakılır ve Amerikalılar tarafından tehdit edilmezlerse, işler daha barışçıl hale gelecektir.”

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu’nda “sağcı çoğunluk” dönemi

Yayınlanma

Ursula von der Leyen’in ikinci başkanlık döneminde Avrupa Komisyonu, “aşırı sağa” karşı daha önce uyguladığı “güvenlik kordonu” (cordon sanitaire) siyasetinden vazgeçiyor.

Leyen’in yeni komisyonunda, “aşırı sağ” yelpazeden iki üye de yer alacak. Bunlar İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) Raffaele Fitto ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın partisi Fidesz’e yakın Olivér Várhelyi.

Fratelli d’Italia, AP’deki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna aitken, Fidesz, Fransız Ulusal Birlik (RN) ve Avusturya Özgürlük Partisini (FPÖ) de içeren Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunda.

Alman CSU’lu siyasetçi Manfred Weber’in liderliğindeki muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP), geçtiğimiz yasama döneminde defalarca ECR ile işbirliği yaptı ve gelecekte de bunu yapma hakkını açıkça saklı tutuyor.

Ursula von der Leyen yeniden Avrupa Komisyonu Başkanı seçildi

Sağa karşı “güvenlik kordonu” fiilen yok

Son zamanlarda ise PfE ile, hatta bazen Alman AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupa’sı (ESN) ile birlikte oy kullandı. “Aşırı sağ” karşı oluşturulduğu iddia edilen geleneksel sınır (“güvenlik kordonu”) böylece parçalanmaya devam ediyor.

Güvenlik kordonu uygulaması, EPP tarafından son yasama döneminde sistematik olarak esnetilmişti. Ocak 2022 gibi erken bir tarihte EPP, sağcı ECR’den bir milletvekilinin AP Başkan Yardımcılarından biri olarak seçilmesini mümkün kılmıştı.

Yeşiller tarafından yapılan bir araştırma, Ursula von der Leyen yönetimindeki Avrupa Komisyonunun çoğunluğu elde etmek için yaklaşık 340 oylamada ECR ve hatta daha sağcı ID (Kimlik ve Demokrasi) grubundan milletvekillerine güvendiğini ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, bu talepler genellikle motorlu taşıt endüstrisi için CO2 fiyatının düşürülmesi veya fosil yakıtlar için sübvansiyonların onaylanmasını içeriyordu.

EPP, ECR ve ID’nin oylarıyla Nisan 2024’te parlamento çalışanlarının milletvekilleri tarafından taciz edilmesini önlemeye yönelik tedbirler öngören bir önergeyi engellemeyi de başarmıştı.

Böylece güvenlik kordonunun ihlali küçük adımlarla art arda gerçekleştirildi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

Kırılma noktası: Avrupa sağı Maduro karşıtlığında birleşti

Eylül ayında, yeni seçilen AP’nin ilk oylamalarından biri daha fazla dikkat çekti. Tartışılan karar, 28 Temmuz 2024 tarihinde Venezuela’da yapılan başkanlık seçimlerinde yenilgiye uğrayan aday Edmundo González’in seçimin gerçek galibi olarak tanınmasını öngörüyordu.

González lehindeki karar EPP ve ECR tarafından ortaklaşa sunuldu; ECR’de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi en büyük gücü oluşturuyor.

Karar nihayetinde Orbán’ın Fidez’i, Le Pen’in Ulusal Birlik’i (RN) ve FPÖ’yü içeren PfE’nin ve AfD’yi içeren ESN’nin oylarıyla kabul edildi.

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

“Venezuela çoğunluğu” AP’de iş başında: EPP’den AfD’ye destek

AP’deki muhafazakâr ve sağcı partilerin geniş oy çoğunluğu olarak adlandırılan “Venezuela çoğunluğu” o zamandan bu yana birkaç kez devreye girdi.

Örneğin ekim ayında Avrupa Parlamentosu gelecekteki AB komiserlerinin sunulması ve oylanmasına ilişkin yöntemlere karar verdiğinde durum böyleydi. Yine ekim ayında EPP, AB’nin dış sınırlarında kapsamlı bariyerler oluşturulmasını öneren AfD bütçe önergesi lehine oy kullandı.

Bu yılın Avrupa Parlamentosu Sakharov Ödülü’nün González ve sağcı Venezuelalı muhalif siyasetçi María Corina Machado’ya verilmesi de EPP, ECR ve PfE’nin oylarıyla gerçekleşti.

Son olarak geçen hafta EPP, sağındaki diğer milletvekilleriyle bir araya gelerek küresel ormansızlaşmayı durdurmayı amaçlayan bir tasarıyı düzeltti.

Solda öfkeye yol açan ECR, PfE, ESN ve liberal Renew grubundan birkaç isyancı vekil, kilit değişikliklerde EPP’yi destekledi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen temmuz ayında EPP, Liberaller, Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ittifakı temelinde seçilmişti.

AfD, AP’de yeni grup kuruyor: “Egemen Ulusların Avrupa’sı”

Sağın yeni Komisyon üyeleri

Giorgia Meloni’nin partisi FdI’ya mensup Raffaele Fitto, Meloni’nin en yakın arkadaşlarından biri olarak biliniyor ve Leyen tarafından “uyum ve reformlardan sorumlu” AB Komisyonu başkan yardımcılarından biri olarak atanacak.

Macaristan ise genişlemeden sorumlu eski Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’yi gelecekte sağlıktan sorumlu olmak üzere Brüksel’deki Komisyon Üyesi olarak atadı. Várhelyi, Başbakan Orbán’ın Fidesz partisine çok yakın bir isim.

Leyen Komisyonunu destekleyen Sosyal Demokrat ve Yeşil parlamento gruplarında Fitto ve Várhelyi’ye karşı güçlü bir protesto var. Her iki grubun da iki siyasetçinin atanmasını desteklemeyeceği söyleniyor.

Orbán, Kickl ve Babiš’ten yeni grup: “Avrupa için Vatanseverler”

Sağ ittifakın görünmeyen mimarı: CSU’lu Manfred Weber

Gelecekteki komisyon üyeleri konusundaki anlaşmazlık son günlerde doruğa çıktı.

Grubunun ECR ve PfE ile ittifaka açılmasının arkasındaki ana beyin olarak kabul edilen EPP Başkanı Manfred Weber’in (CSU), teorik olarak iki sağcı Komisyon üyesini “Venezuela çoğunluğu” ile onaylatabileceği belirtiliyor.

Bununla birlikte CDU veya AP’deki CDU ya da CSU’lu siyasetçilerin kilit bir kararda AfD ile birlikte oy kullanmaları, Almanya’daki erken Federal Meclis seçimlerinden kısa bir süre önce istenmeyen bir sinyal olarak görülebilir.

Bununla birlikte eski İtalya başbakanları Romano Prodi ve Mario Monti’nin salı günü söyledikleri gibi, AB’nin “hem Doğu’da hem de Batı’da büyük zorluklarla” karşı karşıya olduğu bir dönemde AB’nin “tek vücut olarak” hareket etmesi konusunda baskı artıyor.

Almanya’dan CSU’lu EPP milletvekili Peter Liese de pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte, “Bu seçimden sonra da bir şeylerin değiştiğinden emin olma sorumluluğumuz var… Çoğunluk ECR’yi çok sık içerecek,” dedi.

Liese, kendisi için ECR’ye karşı bir “güvenlik duvarı” bulunmadığını söyledi ve Fitto’nun üst düzey pozisyonunun yaz başında Avrupa Konseyi’nde ana siyasi aileler arasında yapılan bir anlaşmanın parçası olarak müzakere edildiğini iddia etti.  

EPP’de Le Pen çatlağı: Alman muhafazakârlardan Fransız muhafazakârlara ihraç tehdidi

Sağcı üyelere karşılık Ukrayna’ya desteğe devam

Öte yandan çarşamba günü (20 Kasım) Brüksel’de bir araya gelen AP grup liderleri bir anlaşmaya vardı.

Buna göre Fitto ve Várhelyi’nin Avrupa Komisyonunda Leyen’in kendileri için öngördüğü görevleri üstlenmelerine izin verilecek; Sosyalistler de bunu kabul edecek.

Bunun karşılığında EPP, sadece “Ukrayna yanlısı”, AB’yi destekleyen ve hukukun üstünlüğünü savunan partilerle işbirliği yapma sözü veriyor.

Bunun, eski “cordon sanitaire”in, yani “aşırı sağa” karşı sınırın yerine öncelikle dış politika şartlarını getirildiği anlamına geliyor.

EPP’nin yorumuna göre, artık ECR ile işbirliğinin önünde hiçbir engel kalmadı.

Liberaller EPP’yi Meloni’den uzaklaştırmaya çalışıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merkel, anılarında neden Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıktığını yazdı

Yayınlanma

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, anılarını yazdığı yeni kitabında Ukrayna’nın NATO’ya kabulüne 2008 yılında karşı çıkmasının nedenlerini açıkladı. Merkel, bu kararın hem NATO’nun güvenliğini hem de Rusya’yla olası çatışmaları göz önünde bulundurarak alındığını belirtti.

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel (2005-2021 yılları arasında görev yaptı), anılarında Ukrayna’nın 2008 yılında NATO’ya kabul edilmesine neden karşı çıktığını açıkladı.

Merkel, bu kararın alınmamasında yalnızca Ukrayna’nın durumu değil, aynı zamanda NATO’nun güvenliğine dönük endişelerin de etkili olduğunu belirtti.

Kitaptan alıntılar, bazı bölümlerinin ön baskı kopyasına ulaşan Die Zeit gazetesi tarafından yayımlandı.

Anılarının tanıtımı, 26 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirilecek. Kitap, “Freiheit: Erinnerungen 1954 – 2021” başlığıyla yayımlanacak.

Merkel, kitabını uzun süre boyunca asistanlığını yapan özel kalemi Beate Baumann ile birlikte kaleme aldı.

Merkel, anılarında şu ifadelere yer verdi: “Yeni bir üyenin kabulü yalnızca o ülkeye değil, NATO’ya da daha fazla güvenlik sağlamalıdır. Bu nedenle, bir ülkenin üyeliğe kabul edilmesi için yalnızca askeri yetenekleri değil, aynı zamanda iç yapısına dair kriterler de göz önünde bulundurulur.”

Eski Şansölye, Moskova’nın tutumu dikkate alınmadan Ukrayna ve Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı (MAP) statüsü verilmesinin “son derece pervasız” bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Merkel, Ukrayna’nın NATO’ya katılması durumunda ittifakın askeri yapılarının, Rusya’nın askeri güçleriyle doğrudan temasa geçeceğini belirtti.

Özellikle, o dönemde Rusya Karadeniz Filosunun Kırım’da konuşlanmış olduğunu vurgulayan Merkel, bu bağlamda, 2008’de varılan uzlaşmanın –Ukrayna ve Gürcistan’a MAP statüsü verilmemesi ancak bu ülkelerin NATO’yla yakınlaşmasının prensipte kabul edilmesi– “her uzlaşma gibi bir bedeli olmasına rağmen gerekli” olduğunu savundu.

Eski Şansölye ayrıca, Moskova’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya katılım isteklerini “bir meydan okuma” olarak algıladığını dile getirdi.

Merkel’e göre, bu ülkelere aday ülke statüsü verilmesi durumunda Rusya’nın herhangi bir tepki göstermeyeceğine inanmak “kibir ve hayal siyaseti” olurdu.

Merkel, 2008 yılında Bükreş’te düzenlenen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmesine sürekli olarak karşı çıkmıştı.

Trump’ın zaferinden sonra: Ukrayna’da savaş sona mı eriyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English