AVRUPA
Erdoğan-Putin buluşması Batı’yı alarma geçirdi
Yayınlanma
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in iki ülke arasında birçok alandaki işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik Soçi buluşması, tüm dünyada ilgiyle takip edilirken, Batı’yı derinden endişelendirdi.
İki ülkenin, doğalgaz ödemelerinin kısmen Ruble ile yapılmasında anlaştığını duyurması; ticari ve ekonomik ilişkilerin genişletilmesine yönelik kararlar alması; enerji, ulaşım, tarım, turizm, inşaat alanlarında işbirliğini artırma kararlılığı ve Suriye’de terör örgütlerine karşı birlikte mücadele mesajları Batı’yı tedirgin etti.
Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak zirve sonrası yaptığı açıklamada, “çok önemli kararlar alındı” ifadelerini kullanmıştı. Özellikle ikili ticaret hacmini geliştirme doğrultusunda ticarette Ruble ve TL’nin kullanılması ile Rus ve Türk şirketleri için işbirliği koşullarının kolaylaştırılması gündemde. Bankacılık alanında da ortak para birimlerinin kullanılması yönünde mekanizmaların geliştirilmesi görüşülüyor. Rusya’dan dönüş uçağında gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki Rusların kartla ödeme yapmasına imkan veren Rusya’nın MIR ödeme kartı sisteminin kullanımı konusunda ‘çok ciddi gelişmeler’ olduğunu söyledi.
Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları başarısız olan ABD ve Batı ise bu gelişmeler karşısında daha da tedirgin oldu. NATO üyesi bir ülke olarak Rusya’dan S-400 satın alan ve Ukrayna krizinde Rusya’ya yönelik yaptırımlara uymayan Türkiye bu görüşme sonrası NATO içerisinde daha da tartışmalı hale geldi. Zirve sonrası Batı basınında çıkan analizlerde sadece Rusya hedef alınmadı, Türkiye’ye yönelik de ‘yaptırım’ tehditleri öne çıkarıldı.
Türkiye’ye yaptırım tehdidi
İngiliz Financial Times gazetesinde çıkan analizde, Batılı başkentlerin Ankara ile Moskova arasında gittikçe derinleşen ekonomik işbirliğinden endişe duymaya başladığı vurgulanırken, Türkiye’nin “Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde misilleme olarak cezalandırıcı önlemlerle karşı karşıya kalabileceği” uyarısında bulunuldu.
Gazeteye demeç veren 6 Batılı yetkili, Türk ve Rus liderlerin, Soçi’deki toplantının ardından ticaret ve enerji alanındaki işbirliğini genişletme anlaşmasından endişe duyduklarını açıkladı. Bir AB yetkilisi, 27 üyeli bloğun Türk-Rus işbirliğini “giderek daha yakından” izlediğini söyleyerek, Türkiye’nin “giderek daha fazla” Rusya ile ticaret için bir platform haline geldiğine dair endişelerini paylaştı. Bir diğer yetkili ise Türkiye’yi Rusya’ya yönelik yaklaşımından ötürü “fırsatçılıkla” suçlayarak, “Türklerin endişelerimize dikkat etmesini sağlamaya çalışıyoruz” uyarısında bulundu.
Avrupa’da bölünme yaratır
Yazıda, Washington’ın Rusya’nın yaptırımlardan kaçmasına yardımcı olan ülkeleri “ikincil yaptırımlarla” vuracağı konusunda defalarca uyardığı hatırlatılarak, AB’nin ise bu konuda daha ketum davrandığı belirtiliyor. Bir diğer üst düzey Batılı yetkili, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’ya verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerin Ankara’ya karşı harekete geçerek şirketlerini ve bankalarını Türkiye’den çekilmeye çağırabileceklerini öne sürdü. Avrupalı bir yetkili de, “Türkiye Rusya’ya çok yakınlaşırsa, herhangi bir olumsuz eylemi dışlamayacağız” ifadelerini kullandı.
Diğer yandan Türkiye’ye yönelik olası yaptırımların AB içinde bölünmelere neden olacağı ve ekonomik çıkarlara zarar vereceği belirtildi. Yazıda yaptırım koşullarının ise altının boş olduğu göze çarpıyor.
Alarm zilleri çalıyor
Amerikan gazetesi The Washington Post, “Rusya yaptırımların etkisini azaltmak için Türkiye ve diğer ticaret partnerlerine yöneliyor” başlığıyla yayımladığı haberde, Rusya’ya yaptırım uygulamaktan kaçınan bir NATO ülkesinin Kremlin’le ekonomik bağlarını güçlendirmesinin alarm zillerini çaldırdığını belirtti.
Moskova’nın bankacılık, enerji ve sanayi sektörlerindeki yaptırımlardan kaçınmak için Ankara’ya bir teklif sunduğu iddia edilen haberde, Rusya’nın Avrupa Birliği’nin gelecek sene yürürlüğe girecek ambargosundan kurtulmak için Ankara’ya yöneldiği öne sürüldü. Ayrıca, Ankara’nın bu talepleri yerine getirirse, Batı’nın yaptırımlarını açıkça ihlal ederek kendi kurum ve kuruluşlarını riske sokacağı uyarısında bulunuldu.
‘Anlaşmazlık’ beklentisi
Zirve öncesi yayınlanan The Guardian haberinde ise, Putin ve Erdoğan’ın Soçi’de gizli gündemler için bir araya geldikleri iddia edilerek, görüşmenin “Kremlin’in Batı yaptırımlarını atlatmaya yönelik çabalarını” içerebileceği kaydedildi.
The Guardian haberinde, ekonomik işbirliği çabalarına rağmen, iki ülke arasındaki gerilim noktalarına vurgu yapıldı. Türkiye’nin NATO üyesi olduğu ve Ukrayna’ya Bayraktar İHA’larını sattığı hatırlatılırken, Moskova’nın ise Suriye’de Beşar Esad’ı desteklediği ve iki ülkenin Suriye’nin geleceği konusunda anlaşmazlık içinde olduğu belirtildi.
Soçi zirvesi sonrası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar ve duyurulan ortak kararlar Batı basınının “anlaşmazlık” beklentilerini boşa çıkardı.
Erdoğan, görüşme sonrası yaptığı açıklamada Türk-Rus ilişkilerini şöyle tarif etmişti: “Türk-Rus ilişkileri karşı karşıya kaldığı meydan okumaların üstesinden diyalog ve iş birliği ile gelmeyi hep başarmıştır. Sayın Putin’le tesis ettiğimiz karşılıklı güven ve saygıya dayalı ortak anlayış, ilişkilerimizin teminatıdır. Mevcut şartlar altında önemli olan; ilişkilerimizi ortak çıkarlarımız temelinde ve uluslararası sistem içinde sürdürmek, ileri götürmektir.”
‘Türkiye NATO müttefiklerini kızdırdı’
The New York Times gazetesi görüşmeyi, “Putin ve Erdoğan Soçi buluşmasında işbirliği için daha fazla alan buldu” başlığı ile haberleştirirken, Türkiye’nin “Moskova ve dünyanın geri kalanı arasında ana ticaret köprüsü olduğu bir dönemde ekonomik bağları güçlendirme sözüne” vurgu yapıldı.
Pek çok Batılı ülkenin, “Rusya’nın para birimini zayıflatmayı amaçlayan sert yaptırımlarını körelteceği için” doğalgazda ruble ile ödemeyi kabul etmezken, Türkiye’nin yıllık enerji faturasının önemli miktarda bir kısmını ruble ile ödemeyi kabul ettiğine yer verildi. Rusya’nın ise Türkiye ile işbirliğini ekonomik ve siyasi izolasyonunu hafifletmenin anahtarı olarak gördüğü belirtildi.
İki liderin 3 hafta içinde ikinci kez buluşmasına vurgu yapılırken, Putin’in “Ukrayna’yı işgaline karşı Batı birliğinde çatlaklar bulmaya veya yaratmaya çalışmak için Türkiye ile ilişkileri kullanma ihtimali” olduğu öne sürüldü.
Ankara’nın Rusya’ya karşı Batı yaptırımlarına katılmayı reddederek NATO müttefiklerini kızdırdığı kaydedilirken, ancak diğer yandan Rusya’nın gaz ve tahıl ihraç etmesine yardımcı olan Türkiye’nin Batılı başkentlerin ihtiyacı olan mallar için de faydalı bir çıkış sunduğu itiraf ediliyor.
PKK’ya karşı operasyona destek arayışı
Foreign Policy dergisinin analizinde ise Erdoğan’ın Türkiye’nin Suriye’ye operasyonu konusunda bastırmak için Putin ile görüştüğü öne sürüldü. Diğer yandan iki liderin “iyi bir ilişki sürdürmek için haklı nedenleri olduğu” vurgulanırken, Putin için Erdoğan’ın NATO içinde “güvenilir bir oyunbozan” ve “Rus gazı için istekli bir müşteri” olduğu; Erdoğan içinse Putin’in Türkiye’nin “bağımsız dış politikasını sergilemesine” ve “evde ışıkların açık kalmasını sağlamasına” yardımcı olduğu dile getirildi.
FP analizinde, Türkiye’nin “ABD destekli YPG de dahil olmak üzere bölgedeki Kürt milislere doğrudan bir saldırı” operasyonu düzenlemek istediği kaydedilirken, Erdoğan’ın Soçi buluşmasını bu operasyon öncesi “bazı askeri anlaşmazlıkların giderilmesi” için yaptığı öne sürülüyor. “YPG’yi, Suriye’deki IŞİD’e karşı savaşında önemli bir ortak olarak gören ABD”nin saldırıya karşı Türkiye’yi “defalarca uyardığı” da not ediliyor.
‘Putin ekonomik bağları genişletmek istiyor’
Euronews’in konuyla ilgili haberinde de ekonomik işbirliğine vurgu yapılırken, Erdoğan’ı Soçi’de ağırlayan Putin’in Türkiye ile ekonomik bağları genişletmek istediği kaydedildi. Putin’in, Rus gazının TürkAkım boru hattı üzerinden Avrupa’ya taşınmasında Ankara’nın rolüne dikkat çektiğine değinilen haberde, Rus liderin şu sözlerine de yer verildi, “Avrupalı ortaklar, Rus gazının kesintisiz geçişini sağlayan Türkiye’ye minnettar olmalı”.
İlginizi Çekebilir
-
AfD’nin seçim programına kısa bir bakış
-
AB ve Ukrayna, Biden’ı 2022’de Kiev’in ‘zaferine’ engel olmakla suçluyor
-
Almanya 2024’ü silahlanma rekorları ile kapatıyor
-
Kirillov suikastından sonra FSB’de üst düzey istifa
-
Bakanlık, Birleşik Krallık askeri bütçesinin yüzde 56 oranında artmasını istedi
-
WSJ: İsrail ve Türkiye karşı karşıya
AVRUPA
AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı
Yayınlanma
22 saat önce21/12/2024
Yazar
Harici.com.trAhmetcan Uzlaşık, Brüksel
Avrupa Konseyi 19 Aralık 2024 tarihinde Brüksel’de toplanarak AB liderlerini kritik konularla dolu bir gündemi ele almak üzere bir araya getirdi.
Toplantıda Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki gerilimler ve AB’nin küresel sahnede değişen rolü gibi acil konulara odaklanıldı.
Tartışmalar ayrıca dayanıklılığın artırılması, kriz önleme ve müdahale mekanizmalarının iyileştirilmesi, göçün yönetilmesi ve Birliğin önceliklerini şekillendiren diğer önemli konular üzerinde yoğunlaştı. Her zamanki gibi AB Konseyi, mevcut jeopolitik bağlamda AB’nin küresel angajmanı ve öncelikleri için bir yol belirledi. Siyasi analist Fatin Reşat Durukan, Harici‘ye verdiği mülakatta Avrupa Birliği’nin 2025 yörüngesine ilişkin görüşlerini paylaştı.
Michel karşıtı kampı kuruluyor
Yeni Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, ilk Avrupa Konseyi toplantısını yönetti.
Eski Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Konseyi toplantılarını düzenleme biçimi nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı.
Yeni Avrupa Konseyi Başkanı, eski Portekiz Başbakanı Antonio Costa ise çalışma tarzıyla liderleri etkilemeyi başardı. Charles Michel, görev süresi boyunca Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile yaşadığı rekabetle de biliniyordu.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’yı toplantıları zamanında başlatma ve zirve tartışmalarını kolaylaştırma çabalarından dolayı överek, liderlerin uzun metin müzakereleri yerine siyasi önceliklere odaklanmasına olanak tanıdı ve bu değişimi “oldukça nadir” olarak nitelendirdi.
Politico‘ya göre Avrupa Konseyi eski Başkanı Charles Michel, Konsey’in 50. yıldönümü anısına çekilen toplu fotoğrafa katılma davetini reddetti.
Avrupa Konseyi Başkanlığı, stratejik yönü belirlediği ve makro konularda karar almada çok önemli bir role sahip olduğu için Brüksel Beat’inde çok şey ifade ediyor. Uzmanlar, Almanya ve Fransa’nın siyasi ve ekonomik çalkantılar içinde olması nedeniyle Avrupa’daki mevcut siyasi ortamın liderliğe ihtiyaç duyduğunu belirtirken, zirve bu açıdan da endişe vericiydi.
Ukrayna AB tartışmalarının merkezinde kalmaya devam ediyor
Ukrayna, son yıllarda olduğu gibi tartışmaların ana odağı olmaya devam etti. Avrupa Konseyi, Ukrayna’ya ilişkin sonuçlar için ayrı bir basın açıklaması yayımladı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, yeni Avrupa Konseyi Başkanı’nın daveti üzerine Avrupa Konseyi toplantısının ilk bölümüne katıldı.
Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ile birlikte konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Ukrayna’da barışın sağlanması için Avrupa ve ABD arasındaki birliğin önemini vurgulayarak, ABD’nin desteği olmadan Avrupa’nın desteğinin zor olacağını belirtti ve göreve gelir gelmez seçilmiş Başkan Donald Trump ile ilişki kurmaya hazır olduğunu ifade etti.
Costa da Avrupa’nın Ukrayna’yı destekleme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit ederek hem savaş sırasında hem de savaştan sonraki barış döneminde “ne gerekiyorsa, gerektiği kadar” yapma sözü verdi.
Ukrayna Devlet Başkanı, ayrıca ülkesinin nükleer santraller de dahil olmak üzere enerji altyapısını Rusya’nın füze saldırılarından korumak için 19 ilave hava savunma sistemine ihtiyacı olduğunu belirtti.
AB’nin dış politika yüzü Kaja Kallas, Rusya’nın yenilmez olmadığını vurgulayarak Avrupa’yı kendi gücünün farkına varmaya çağırdı ve erken müzakerelerin Ukrayna için kötü bir anlaşmayla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Güçlü bir duruş sergilenmesi gerektiğinin altını çizerek dünyanın Avrupa’nın tepkisini izlediğini belirtti.
AB liderleri, daha sonra Ukrayna konusundaki görüşmelerine Zelenskiy olmadan devam ettiler.
Kallas: AB-ABD ticaret savaşının tek kazananı Çin olur
AB’nin en üst düzey diplomatı Kaja Kallas, Avrupa ve ABD arasında yaşanacak bir ticaret savaşından tek kazançlı çıkanın Çin olacağı uyarısında bulunarak bu tür çatışmaların gerçek bir kazananı olmadığını vurguladı.
ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın gümrük vergisi tehditlerine yanıt veren Bakan, bunun sonuçlarına Amerikan vatandaşlarının da katlanacağını belirterek ticari ilişkilerde dikkatli olunması çağrısında bulundu.
‘2025’te adım atmamız gerekiyor’
Avrupa Konseyi toplantısında Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa’nın küresel sahnedeki konumunu sağlamlaştırmak için AB liderlerini 2025 yılında “adım atmaya” çağırdı.
AB’nin yakın çevresine de değinen Metsola, Rusya’nın Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanlar’a müdahalesi konusunda uyarıda bulunarak genişleme çabalarının hızlandırılması gerektiğini savundu. Romanya ve Bulgaristan’ın Schengen bölgesine tarihi entegrasyonunu kutlayan Metsola, Belarus, Orta Doğu ve Suriye’deki krizlerin ele alınmasında Avrupa liderliğinin öneminin altını çizdi. “Şimdi adım atma zamanı,” diyerek Avrupa için birlik ve kararlı eylem çağrısında bulundu.
AB’de liderlik boşluğu
Durukan, özellikle Almanya ve Fransa’daki siyasi krizlerden kaynaklanan, 2025 yılında AB’nin karşı karşıya kalacağı önemli liderlik zorluklarının altını çizdi. Durukan, “Fransa ve Almanya’daki siyasi krizler bir liderlik boşluğu yaratarak ekonomik sorunların üstesinden gelinmesini zorlaştırdı. Fransa’da hükümet güven oylamasının ardından çöktü, Almanya’da ise koalisyon bozuldu ve Şubat 2025’te erken seçimlere gidildi. OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürmesiyle birlikte ekonomik görünüm de pek parlak değil. Donald Trump’ın ABD başkanı olarak geri dönmesi, potansiyel ticaret gerilimleri ve değişen küresel dinamiklerle birlikte daha fazla komplikasyon yaratıyor,” ifadesini kullandı. Bu aksaklıklar bir liderlik boşluğu yaratarak AB’nin daha geniş ekonomik ve jeopolitik meseleleri ele alma kabiliyetini zorlaştırdı.
Ayrıca OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürdüğüne dikkat çekerek mali istikrarsızlığa işaret etti: “Draghi’nin raporu AB’nin rekabetçi kalabilmesi için yıllık 750-800 milyar avro yatırım yapması gerektiğini ortaya koyuyor.” Siyasi anlaşmazlıkların ortasında böyle bir planı uygulamanın zorlukları Birlik için zorlayıcı olabilir.
Bu engellere rağmen, AB-Mercosur ticaret anlaşması ve teknolojik liderlik gibi girişimler de dahil olmak üzere AB’nin stratejik bağımsızlığını güçlendirmeye yönelik devam eden çabaları kabul etti. Ancak siyasi bölünmelerin ve aşırı sağ partilerin yükselişinin AB’nin birliğine ve küresel duruşuna olan güveni aşındırdığı konusunda uyarıda bulundu. Durukan, “Önümüzdeki aylar, birlik hem iç hem de dış baskılarla mücadele ederken oldukça önemli olacak”, diye konuştu.
Ukrayna’ya yardım gelecekteki bölünme endişelerini artırıyor
Avrupa Konseyi’nin Ukrayna’ya desteğini teyit etmesiyle ilgili olarak Durukan, AB’nin kararlılığının kanıtı olarak 2024-2027 yılları için 50 milyar avroluk yardım paketini ve 2025 yılında 18,1 milyar avro tahsis etme planlarını vurguladı. Durukan, “Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili kararlara katılımının sağlanmasına yapılan vurgu açık bir dayanışma mesajıdır,” değerlendirmesini yaptı.
Ancak Durukan, başta Macaristan’ın direnişi olmak üzere üye devletler arasındaki farklı çıkarların potansiyel engeller olarak ortaya çıkardığı engellere işaret etti. Durukan, “Uzun süren çatışmalar, ekonomik baskılar ve iç siyasi değişimler önümüzdeki aylarda bu bölünmeleri daha da derinleştirebilir,” dedi.
Kısıtlamalar arasında iklim eylemi
Sonuç bildirgesinde ayrıca iklim değişikliği ve çevresel bozulma nedeniyle doğal afetlerin sayısının artmasının önemi vurgulandı. Fransa ve İspanya, son aylarda doğal afetler nedeniyle önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. AB’nin bütçe kısıtlamaları ve artan savunma harcamaları ile 2025’teki iklim hedeflerini dengelemesi gerekiyor:
“AB, Avrupa İklim Yasası ve ‘Fit for 55’ paketi gibi yasal çerçeveler yoluyla iklim hedeflerine ulaşmak için kararlı adımlar atmaktadır. Ayrıca, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefleyen AB, 2026 yılından itibaren ithalatta karbon fiyatı getirecek olan CBAM’ı uygulamaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sistem karbon kaçağını önleyecek ve küresel iklim eylemini teşvik edecektir.”
Artan savunma harcamaları ışığında Durukan, “AB, askeri tesislerde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımını entegre ediyor, böylece güvenliği sürdürülebilirlikle uyumlu hale getiriyor. Ayrıca, Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu ilerlemeyi izleyecek ve şeffaflığı arttırarak bağımsız bilimsel tavsiyelerde bulunacaktır,” ifadelerini kullandı.
İleriye bakıldığında, yeni Komisyon’un 2040 iklim hedeflerini ve sektöre özel yol haritalarını belirlemesinin önemini vurguladı. Durukan sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bu hedeflere ulaşmak için sürdürülebilir rekabetçiliğe odaklanılması ve kapsayıcılık ve ekonomik uygulanabilirliğin sağlanması için adil geçiş reformlarının yapılması gerekecektir.”
23 Şubat’ta yapılacak federal erken seçimlerde Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) ardından ikinci sırada yer alması beklenen Almanya için Alternatif (AfD), seçim programını açıkladı.
AfD seçim manifestosunu 11 ve 12 Ocak tarihlerinde Riesa’da yapılacak parti konferansında kabul etmeyi planlıyor.
AB’den ayrılma (“Dexit”) ve Avro bölgesinden ayrılarak Alman markının yeniden tedavüle sokulmasının yanı sıra, ucuz doğalgaz için Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması da ana programda yer alıyor.
AfD kömür ve nükleer enerjiyi destekliyor. Parti ayrıca sınırda geri gönderme ve gözaltı çağrısında bulunuyor ve sığınmacılar ile vatandaşlık yardımı alanlara yönelik yardımların ciddi şekilde kısıtlanmasını istiyor.
İktisadi politikalar söz konusu olduğunda ise veraset ve servet vergisi kaldırılacak ve kurumlar vergisi azaltılacak.
AfD taslakta piyasa ekonomisine bağlı kalıyor. Devlet müdahalesinin en aza indirilmesini savunan AfD’ye göre otomotiv endüstrisi lider sektör.
Parti, elektrikli mobilitenin artık tercih edilmemesini ve şarj altyapısının artık kamu tarafından finanse edilmemesini istiyor.
Etno-milliyetçi ve maskülen aile politikası?
AfD, Alman ekonomisinin kalifiye işgücü sorununun çözümünü, “Alman halkını korumayı” amaçlayan ve göçmen kökenli vatandaşları dışlayan aile politikasında arıyor gibi görünüyor.
Parti, her ne kadar parti bunu bazı formülasyonların arkasına gizlemek istese de, şöyle söylüyor: “AfD, etkinleştirici bir aile politikası aracılığıyla doğum oranlarında artış ve böylece Almanya’da demografik dönüş için çabalıyor, bu da … kültürel aktarımımızı da sağlıyor…”
“Etkinleştirici aile politikası”, her ek çocuk için ikramiye ve vergi indirimi anlamına geliyor: kreş yerine çocuk bakım maaşı, çocuk başına 20.000 avroluk emeklilik katkı payının geri ödenmesi ve her ek çocukla birlikte kısmen feragat edilen evlilik başlangıç kredileri.
Programda, “İdeal olarak aileler tek maaşla yaşayabilmeli ve iki işte çalışmak zorunda kalmamalı,” deniyor. AfD, hangi ebeveynin evde kaldığı konusuna değinmiyor fakat toplumsal rol modelleri ve kadın ve erkek arasındaki ücret farkı göz önüne alındığında, kimin etkilendiği açık görünüyor.
Yine AfD, fırsat eşitliği memurlarının aile memurlarına dönüştürülmesi talebini öne sürüyor.
Kürtaj söz konusu olduğunda da AfD daha kısıtlayıcı politikalar öneriyor: Kürtaj çok daha zor olacak ve “kriminolojik ve tıbbi endikasyonlar gibi mutlak istisnalar” olarak kalacak.
Programda hamilelik danışmanlığı, hamile kadınlara ultrason görüntülerinin gösterilmesini zorunlu hale getirerek ve kürtaj hakkında bilgi verilmesini yasaklayarak, “Doğmamış yaşamı korumaya hizmet etmelidir.,” deniyor.
Emeklilik tartışması: CDU ile benzer söylemler
AfD’nin vergi politikalarının ana hatları, diğer alanlardaki “ideolojik politika önlemlerini” azaltarak, emeklilik fonuna vergi artışı olmadan daha yüksek sübvansiyon, esnek emekliliğin 45 yıl çalıştıktan sonra mümkün kılınması ve emeklilik fonuna daha fazla katılımcı çekmek ile şekilleniyor.
AfD, 2025 Federal Meclis seçim bildirgesinde emeklilerin çalışması için teşvikler yaratmak istediğini belirtiyor. Parti bu amaçla 12.000 avroluk ek bir temel vergi indirimi öneriyor.
AfD, birkaç ay önce bunun için federal hükümete de bir başvuruda bulundu. Öneriye göre, şu anda 66 olan standart emeklilik yaşına ulaşan herkes vergiden muaf ödenekten yararlanacak.
Önergeye göre, Federal Meclis federal hükümeti ilgili bir yasa tasarısı sunmaya çağırmalı ve vergiden muaf ödeneğin verilmesi için “fiilen emekli maaşı alınıp alınmadığı önemsiz” olmalı.
Emeklilerin daha fazla çalışmasını sağlamaya yönelik bu girişim , CDU’nun emeklilere yönelik önerisini anımsatıyor. CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann Kasım 2024’te Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (faz) verdiği bir mülakatta, “Yasal emeklilik yaşına ulaşmış ama kendini zinde hisseden ve gönüllü olarak çalışmaya devam etmek isteyen kişilerin örneğin vergiden muaf olarak ayda 2.000 avroya kadar kazanmalarına izin verilmelidir,” demişti. Bu öneri CDU’nun seçim programında da yer alıyor.
Emekli maaşları konusunda bir diğer tıkanma noktası da 45 yıllık sigortalılık süresinin ardından kesintisiz emekli maaşı anlamına gelen “63 yaşında emeklilik.” AfD, 45 yıl prim ödedikten sonra esnek bir emeklilik yaşı sağlayacak olan “kesintisiz emeklilik 45 Plus” uygulamasının başlatılmasını öneriyor.
Bir başka öneri de dul aylığı ile ilgili. Kural olarak dul eşlerin, dul aylığının yanı sıra ek gelir elde etmelerine izin veriliyor. Hatta Temmuz 2024’ten bu yana, dul aylığı alma haklarını kaybetmeden ayda brüt 1.730 avroya kadar gelir elde etmelerine izin veriliyor. Bu meblağ, henüz normal emeklilik yaşına ulaşmamış dullar ve dul eşler için geçerli.
AfD şimdi dul ve yetimlerin ek kazançlarının ölüm aylığından tamamen çıkarılmasını talep ediyor. AfD Milletvekili Gerrit Huy Kasım 2024’te yaptığı açıklamada, “Mevcut sınırlama sadece mağdurların bağımsızlığını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomimiz üzerinde büyük bir yük olan kalifiye eleman sıkıntısını da artırıyor,” demişti.
Zenginler için vergi indirimleri mi?
Ekonomist Achim Truger taz gazetesi için yaptığı bir analizde, AfD’nin seçim programının öncelikle zenginleri kayırırken, orta ve alt gelir gruplarına daha ağır yükler getirdiği sonucuna varıyor.
Truger, “Vergi politikası söz konusu olduğunda AfD, CDU … ve FDP ile aynı çizgide yer alıyor,” diyor.
Truger’e göre, AfD’nin programı, “AB’ye yönelik milliyetçi düşmanlık ve iklim karşıtı politikalarla süslenmiş katı bir neoliberalizm.”
Ekonomist, AfD’nin ekonomi politikası taleplerinin, “sosyal yönleri de olan emeklilik sisteminde bir kırılma ile neoliberal vergi indirimi politikaları” olduğunu savunuyor.
AfD, yasal emekliliği güçlendirmek ve yüzde 70’lik bir emeklilik seviyesine ulaşmak istiyor. Fakat Truger finansman konusunda büyük soru işaretleri görüyor: daha yüksek maliyetler daha yüksek katkı payları gerektiriyor ve AfD bunu vergi indirimleriyle dengelemek istiyor.
Gelir vergisi kesintilerinden en çok üst gelir dilimleri faydalanıyor. Truger, “Ek yükün alt orta ve orta sınıflar tarafından karşılanması gerekecek,” diyor.
AfD ayrıca, son zamanlarda sıkça tartışılan anayasal borç frenine de uymak istiyor.
Ukrayna’ya “tarafsız devlet” statüsü
AfD Avrupa’daki dış politika söz konusu olduğunda ana akım Alman siyasetinden farklı bir tutum takınıyor gibi görünüyor.
Rusya’ya yönelik iktisadi yaptırımların kaldırılmasını isteyen parti, Ukrayna’nın “NATO ve AB dışında tarafsız bir devlet” olması gerektiğini savunuyor.
“Rusya onlarca yıldır, enerji yoğun sanayimiz nedeniyle Alman ekonomisinin yumuşak karnı olan uygun fiyatlı enerji tedarikinin güvenilir bir tedarikçisi ve garantörü olmuştur,” diyen AfD, Rusya ile engelsiz ticaretin yeniden tesis edilmesi çağrısını yapıyor.
Kuzey Akım boru hatlarının onarılmasını isteyen parti, Almanya’nın Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkilerinin genişletilmesi gerektiğini savunuyor.
Bundeswehr’e daha fazla bütçe
Öte yandan AfD, NATO çerçevesine oturtmasa da Alman Silahlı Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) “iyi finanse edilmesini” ve “personel açısından güçlendirilmesi” gerektiğini ileri sürüyor.
“Savunma politikası – Almanya’nın kendini savunma yeteneğini yeniden kazanması” başlıklı bölümde AfD, “Alman silahlı kuvvetleri, on yıllardır süren kronik yetersiz finansman, Bundeswehr stoklarından Ukrayna’ya devam eden operasyonel malzeme ve silah sistemleri transferi ve Ukraynalı askerlerin eğitiminin birlikler üzerinde yarattığı kalıcı baskı nedeniyle perişan bir durumda,” iddiasında bulunuyor.
Ulusal ve ittifak savunmasının ana misyonunun yeniden yerine getirilebilmesi için silahlı kuvvetlerin sadece mali açıdan iyi bir şekilde donatılması değil, aynı zamanda özellikle teçhizat ve personel açısından operasyonel hazırlıklarının da başlatılması gerektiğini savunan AfD, Almanya’da özerk ve etkin bir savunma teknolojisi endüstrisinin geliştirilmesi çağrısında bulunuyor.
AfD, “Devlet ve devlet dışı aktörlerin yeni hibrit tehditleri ve siber saldırıları, bu alanda Bundeswehr’in büyük ölçüde güçlendirilmesi yoluyla dikkate alınmalıdır. Ayrıca potansiyel düşmanları kritik altyapılara saldırmaktan caydırmak için saldırgan siber yeteneklerin geliştirilmesi çağrısında bulunuyoruz,” diye yazıyor.
Askerlerin motivasyonunun ve “Almanya’ya bağlılıkları”nın, savunma durumunda zafer ya da yenilginin belirlenmesinde belirleyici faktörler olduğunu savunan AfD, “Bundeswehr bu nedenle bir kez daha güçlü bir birlik ruhu, gelenek ve Alman değerlerini geliştirmelidir,” diyor.
“Askerin erdemleri onur, sadakat, yoldaşlık ve cesarettir,” iddiasını dile getiren parti, Bundeswehr’in “Alman askeri tarihinin en iyi geleneklerini yaşatması” gerektiğini vurguladı.
AfD ayrıca sivil halk için “operasyonel bir altyapının kurulması ve genişletilmesi” çağrısında bulundu.
ABD ile ilişkiler: Amerikan füzelerine itiraz
AfD, ABD ile iyi ilişkilerin özellikle iktisadi, teknolojik ve bilimsel işbirliği açısından Almanya ve Avrupa için çok önemli olduğuna işaret ediyor.
Öte yandan parti, ABD’nin jeopolitik ve iktisadi çıkarlarının, Almanya ve diğer Avrupa devletlerinin çıkarlarından giderek farklılaştığına değiniyor.
AfD bu nedenle, “Almanya, ABD’nin başka güçler lehine aldığı kararlar nedeniyle kendisinin başka güçlerle çatışmaya sürüklenmesine izin vermemelidir,” diyor.
AfD, uzun menzilli ABD silah sistemlerinin (seyir füzeleri, insansız hava araçları ve roketler) Almanya’da konuşlandırılması planını da reddettiğini ilan etti.
Çin ile temasta ihtiyatlı yaklaşım
AfD programında, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerin “Almanya’nın gerçek siyasi çıkarlarına yönelik” olması gerektiği vurgulanıyor.
Çin ile iktisadi, bilimsel ve kültürel temasları artırmak istediklerine işaret eden AfD, “Çin, hem rakip hem de ortak olarak Almanya için son derece önemli bir ticaret ortağıdır,” diyor.
İlişkileri daha da ilerletmenin Almanya’nın çıkarına olacağını belirten AfD, bununla birlikte bunun ancak “rekabette eşit haklar ve adaleti gözeterek” ve “Alman teknolojisini hortumlanmaktan ve satılmaktan koruyarak” olacağını dile getiriyor.
Türkiye’ye “kültürel olarak Avrupalı değil ama ortağımız” vurgusu
AfD, Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olmasa da, Almanya için “önemli bir stratejik ve iktisadi ortak” olduğunu savunuyor.
AfD’nin, “Yurtdışından islamcı ve milliyetçi gruplara ideolojik ya da mali destek yoluyla içişlerimize müdahale edilmesini reddediyoruz,” demesi ise dikkat çekti.
Orta Doğu’da barışa giden yolun “terör, savaş ya da uluslararası müdahale”den değil, “güven artırıcı önlemlerden” geçtiğine işaret eden AfD, “Hedef, uluslararası hukuk, eşitlik ve karşılıklı tanıma temelinde adil bir barıştır. Öncelikli çıkarlarımız, Orta Doğu’da yeni bir kitlesel göçün ve savaşın alevlenmesinin önlenmesidir,” diyor.
İsrail’e tam destek
“Antisemitizm ve islamcılık” meselesine de değinen program, “Almanya’daki Yahudi yaşamı esas olarak Yahudilere ve İsrail’e düşman olan Müslümanlar tarafından tehdit edilmektedir. Yahudilere yönelik saldırılar ve antisemitik hakaretler ceza hukuku kapsamında tutarlı bir şekilde cezalandırılmalıdır, diyor.
AfD ayrıca, göstericilerin “İsrail’in yok edilmesi çağrısında bulunduğunu” iddia ettiği Berlin’deki Kudüs Günü’nün de kalıcı olarak yasaklanmasını istiyor.
İslami kuruluşlara kamu kurumu statüsü verilmesini reddettiğini yineleyen AfD, “ilgili koşulların yerine getirilmesi halinde” islamcı örgütlerin ve cami cemaatlerinin sürekli olarak yasaklanmasını talep ediyor.
AVRUPA
Almanya 2024’ü silahlanma rekorları ile kapatıyor
Yayınlanma
2 gün önce20/12/2024
Yazar
Harici.com.trAlman hükümeti 2024 yılını silahlanma alanında birçok yeni rekorla kapatıyor. Çarşamba günü Federal Meclis Bütçe Komisyonu 38 yeni silahlanma projesini onaylayarak toplam sayıyı 97’ye çıkardı. Oysa geçen yıl bu rakam sadece 55’ti.
Buna ek olarak, Alman silah ihracatının değeri yıl sonundan önce 2023’teki bir önceki rekor rakamı önemli ölçüde aşmış ve şu anda 13,2 milyar avroya ulaşmış durumda. On yıl önce bu rakam sadece 4 milyar avro idi.
Almanya’nın askeri teçhizat ihracatının yüzde 62’sini tek başına karşılayan Ukrayna’nın yanı sıra Türkiye, İsrail ve Berlin’in gelecekte Rusya’dan silah alımının azaltılmasını istediği Hindistan gibi Çin’in potansiyel Asyalı rakipleri de tedarikçiler arasında üst sıralarda.
Yurtiçinde, silahlı kuvvetlerin tüm kolları, operasyonlarının dijitalleştirilmesi için milyarlar alan Alman ordusu (Bundeswehr) ve özellikle Alman donanması da dahil olmak üzere, büyük çaplı yeniden silahlanmadan yararlanıyor.
Alman ordusu, Rusya’ya karşı Kuzey Atlantik’te konuşlandırılabilecek 4,7 milyar avroluk denizaltılar ve takip maliyetleri de dahil olmak üzere muhtemelen 25 milyar avroluk yeni hava savunma fırkateynleri alacak.
Baltık’ta Rusya’ya karşı Norveç ile işbirliği
Özellikle Alman donanması, Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından onaylanan tedarik planlarından özellikle faydalanacak. Halihazırda sipariş edilmiş olan iki denizaltıya ek olarak dört adet 212CD sınıfı denizaltı daha geliyor ve maliyetlerin yaklaşık 4,7 milyar avro olacağı tahmin ediliyor.
Denizaltılar Norveç ile birlikte geliştirildi fakat tüm sözleşme Kiel merkezli ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) firmasına verildi. Denizaltılar için sırasıyla hava savunma füzeleri ve sensörler üreten Diehl ve Hensoldt gibi diğer bazı Alman savunma şirketleri de üretimde yer alıyor.
Norveç, Oslo’nun güneybatısındaki Kongsberg’de bulunan Kongsberg Defence & Aerospace’e gidecek olan daha küçük üretim paylarıyla yetinmek zorunda kalacak.
Buna karşılık, Almanya ve Norveç tarafından ortaklaşa idame ettirilen bakım hangarı, potansiyel ana konuşlanma alanına yakın olma avantajına sahip olan Bergen’de (Norveç) yer alacak.
Rusya’ya karşı açık bir savaş durumunda, Norveç’in de altı adet tedarik etmek istediği denizaltılar, Rus Kuzey Filosunun Atlantik’e erişimini kesmek için kullanılacak.
Denizaltı sınıflarında Alman öncülüğü gözetiliyor ama ABD devrede
212CD denizaltı sınıfı, Alman hükümetinin özellikle yeni Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayi Stratejisi ile teşvik etmek istediği gibi, Alman liderliğinde Avrupa’da ortak savunma üretimi için örnek bir proje olarak görülüyor.
Bununla birlikte, planlanan yeni F127 fırkateyninde durum henüz böyle değil. İddiaya göre Bremen merkezli Lürssen tersanesinin bölünmüş denizcilik bölümü olan TKMS ve NVL gemiyi inşa etmek için ana sözleşmeyi alacak.
Bununla birlikte, hava savunması için Lockheed Martin tarafından üretilen ABD Aegis sisteminin kullanılması planlanıyordu fakat şimdi F127’nin Lockheed Martin Canada tarafından sunulan CMS 330 komuta ve silah dağıtım sistemi ile de donatılacağı bildiriliyor.
Bunun iki avantaj sunduğu belirtiliyor: Birincisi, herhangi bir ABD bileşeni içermiyor, bu nedenle ABD onayı olmadan ihraç edilebilir; ikincisi, Alman savunma şirketi Hensoldt’un radarları gibi “diğer sensörler ve efektörlerle de etkileşime girebileceği” söyleniyor. Bu nedenle üretimin daha fazla “Avrupalılaştırılması” mümkün.
Bütçe komisyonu şimdi F127 fırkateyninin inşasına başlama kararı aldı. Maliyetin 15 milyar avro olduğu tahmin edilirken, takip maliyetlerinin de 10 milyar avroyu bulacağı söyleniyor.
Bundeswehr’in tamamında büyük yeniden yapılanma faaliyeti devam ediyor
Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından finansmanı onaylanan silahlanma projeleri silahlı kuvvetlerin diğer tüm kollarını kapsıyor.
Roket topları ve termal görüntüleme ekipmanlarının yanı sıra Alman ordusu “Kara Operasyonlarının Dijitalleştirilmesi” projesi için IT teknolojisi alacak; bu projenin maliyetinin birkaç milyar avro olacağı tahmin ediliyor.
Hava Kuvvetleri için Patriot füzeleri ve Iris-T hava savunma sistemleri için güdümlü füzelerin yanı sıra bir uzay gözetleme radarı planlanıyor. Diğer hususların yanı sıra, siber kuvvetlere 24 adet esnek konuşlandırılabilir veri merkezi ve zırhlı ve zırhsız araçlarla destek alanı sağlanacak.
Bütçe Komisyonu toplam 38 yeni projeyi onaylayarak 2024 yılı için toplam proje sayısını 97’ye çıkardı. Savunma Bakanlığı sadece 38 yeni projenin toplam mali hacminin 21 milyar avro olduğunu belirtiyor ki bu rakamın sadece ilk projenin değil, F127 hava savunma fırkateynlerinin tamamının tedariki için gereken fonları içermediği düşünülüyor.
İhracat rekoru: Ukrayna savaşı Alman silah sanayiine yaradı
Çarşamba günü de Federal Ekonomi Bakanlığı Almanya’nın silah ihracatına ilişkin yeni rekor rakamları açıkladı.
Bu rakamlara göre, askeri teçhizat ihracatı için verilen lisanslar geçen yıl 12,13 milyar avroluk rekor değere ulaşmıştı. Bu yıl Alman hükümetinin silah ihracatı lisansları yeniden 13,2 milyar avroluk yeni bir rekor değere yükseldi; üstelik bu değere 17 Aralık’ta ulaşıldı. Yılın son günlerinde ilave bir artış da göz ardı edilmiyor.
Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2014 yılında Berlin 4 milyar avronun biraz altında bir değerde askeri teçhizat ihracatına izin vermişti. Bu sadece on yıl içinde yüzde 200’den fazla bir artış anlamına geliyor.
Bu artışın ana nedeni Ukrayna’ya yapılan silah sevkiyatları. Alman hükümeti geçen yıl Kiev’e 6,06 milyar avro değerinde silah sevkiyatına izin verirken, bu yıl yaklaşık 8,1 milyar avro değerinde lisans verildi. Almanya’nın tüm askeri teçhizat ihracatının yaklaşık yüzde 62’sini tek başına bu oluşturuyor.
Alman silah ihracatında Türkiye beşinci sırada
İsrail, hem 2023 hem de 2024’te Alman askeri teçhizatının küresel alıcıları sıralamasında 487,6 milyon avroluk askeri teçhizat teslimatı lisansıyla ilk 10’da yer aldı.
Bu yıl, önceki yıllarda Almanya ile ilişkileri “limoni” olan Türkiye 230,8 milyon avroluk lisansla beşinci sırada yer aldı.
Orta Doğu’da Birleşik Arap Emirlikleri 2024 yılında yaklaşık 146,6 milyon avro değerinde Alman askeri teçhizatının ithalatı için verilen lisanslarla eklendi.
Alman silah tekellerinin Asya’ya ilgisi artıyor
Fakat her şeyden önce Alman hükümeti, Batılı güçlerin Çin’e karşı güç mücadelesinde müttefik olarak dahil etmek istedikleri ülkelere askeri teçhizat ihracatına izin verdi. Bu ülkelerden biri, Berlin’in geçen yıl 256,4 milyon avro değerinde silah alımına izin verdiği Güney Kore.
İkinci olarak, Alman hükümeti bu yıl Singapur’a 1.218 milyar avro değerinde askeri teçhizat satın alma yetkisi verdi.
Bunlara ek olarak Alman hükümetinin kendisine sıkı sıkıya bağlamak istediği Hindistan var. Berlin, Yeni Delhi’nin özellikle Moskova’dan savunma tedarikine olan bağımlılığını azaltmak istiyor.
Geçtiğimiz iki yıl içinde Almanya’nın Hindistan’a silah ihracatı için verdiği lisanslar toplam 437,6 milyon avroya ulaştı.
AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı
AfD’nin seçim programına kısa bir bakış
Çin ve Pakistan terörle mücadele tatbikatlarını tamamladı
AB ve Ukrayna, Biden’ı 2022’de Kiev’in ‘zaferine’ engel olmakla suçluyor
Trump’ın “51. eyalet” şakası Kanada’yı karıştırdı
Çok Okunanlar
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 1
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Suriye’de kim kazandı?
-
RUSYA2 hafta önce
Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 2
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Esad rejimi neden sadece 12 günde çöktü?
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Suriye hezimeti ve Rusya: Birkaç soru ve yanıt
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Şii Hilali, “Yeni Ay” Olma Yolunda