Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vilnius’ta İsveç’in NATO üyeliğini destekleyeceğini açıklaması ve ardından başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere diğer liderlerle yaptığı görüşmelerde verilen mesajlar Türkiye-Batı ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olarak yorumlandı.
Ancak bu “yeni dönem” Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz karşısında acil ihtiyaç duyduğu Batı sermayesini çekmek için taktik bir hamle mi yoksa Erdoğan ve partisi eksen mi değiştiriyor?
Financial Times’ta yayınlanan analiz, uzman görüşleriyle bu soruya yanıt vermeye çalışıyor:
***
Türk ekonomisi durgunlaşırken Erdoğan Batıya bakıyor
Adam Samson, Henry Foy, Felicia Schwartz
İsveç’in NATO teklifinin desteklenmesi, Ankara’nın gerilimi azaltma ve ticaretin önündeki engelleri kaldırma çabasının bir parçası.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İsveç’i “alçakları ve teröristleri” barındırdığı için topa tuttu. Stockholm sokaklarında bir Kuran’ın yakılmasına izin verdiği için hükümeti “şeytan” olarak nitelendirdi. Türk Cumhurbaşkanı bir noktada İsveç’e NATO başvurusu için “zahmet etmemesini” bile söyledi.
Ardından pazartesi günü Litvanya’da düzenlenen zirvede Erdoğan evet dedi. Alkışlar arasında İsveç’in askeri ittifaka üyeliğini onayladı, Başbakan Ulf Kristersson’un müzakere becerilerini övdü ve İsveç’in sınırlarını Türkiye’nin sınırları gibi koruma sözü verdi.
Erdoğan’ın ustaca siyasi manevrası ittifak genelinde memnuniyetle karşılandı ve Ankara ile Batı arasındaki gerilimi “azaltan” bir dizi kararın sonuncusu oldu. Erdoğan ve hükümetine yakınlığıyla bilinen Türk düşünce kuruluşu SETA’nın dış politika çalışmaları direktörü Murat Yeşiltaş “Türkiye-Batı ilişkilerinde yeni bir döneme giriyoruz” dedi.
Ancak Erdoğan’ın bunu daha geniş bir dış politika değişiminin bir parçası olarak mı yoksa sadece Ankara’nın acil çıkarlarına yönelik siyasi bir adım olarak mı gördüğü konusunda derin şüpheler var. Türkiye’nin ton değişikliği, yıllardır süren ekonomik kriz sırasında kaçan yabancı yatırımcıları geri çekmeye çalıştığı bir dönemde geldi.
Türkiye’nin cari açığı 2023 yılının ilk beş ayında 37,7 milyar dolara ulaşarak rekor seviyeye çıktı. Erdoğan hükümeti uluslararası girişlerin bu açığı finanse etmeye yardımcı olacağını umuyor.
Rusya ve Körfez ülkeleri son yıllarda mali destek sağlarken, Erdoğan’ın yeni atadığı ekonomi ekibi de ABD ve Avrupa’dan yatırım almayı umuyor. “Dış politika ekonomik ilişkilerden doğrudan etkilenir. Dolayısıyla Batı ve Türkiye yeni bir sayfa açabilirse, ekonomi bir numaralı konu olacaktır” diyen Yeşiltaş, Erdoğan’ın mayıs ayındaki seçimleri kazandıktan sonra dış politikasını yeniden ayarladığını da sözlerine ekledi.
Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002’den bu yana Batı ile ilişkiler kötüleşmiş, ABD ve Avrupalı liderler Türkiye Cumhurbaşkanı’nın otokrasiye kaymasından giderek daha fazla endişe duymaya başlamıştı. Vladmir Putin’in geçen yıl Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin ardından Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerini derinleştirme kararı da Türkiye’nin batılı ortaklarını kızdırdı. Erdoğan bu yılın başlarında Türkiye’nin Putin’e Washington’dan daha yakın olduğunu söylemişti.
Erdoğan’ı, İsveç’in NATO üyeliğini desteklemeye ikna çabası aylar süren özenli bir diplomasi gerektirdi. Türkiye’nin Kürt militan grupların bastırılmasını talep etmesinin ardından İsveç bu hafta terörle mücadele için bir “yol haritası” oluşturmayı kabul etti ve bu da İsveç’in bu yılın başlarında yeni terörle mücadele yasasını kabul etmesinin üzerine yeni bir taviz oldu.
Joe Biden ile Türkiye’nin Kongre’de bekletilen milyarlarca dolarlık F-16 savaş uçağı alım anlaşmasını tamamlama planları üzerine de paralel görüşmeler yapıldı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan salı günü yaptığı açıklamada, ABD Başkanı’nın “F-16’ların Türkiye’ye verilmesiyle ilgilendiğini”, transfer için “hiçbir şart ve koşul” öne sürmediğini ve onay almak için Kongre ile birlikte çalışacağını söyledi.
AB-Türkiye ilişkilerinin yakınlaştırılması için Brüksel ile de görüşmeler yapıldı. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Erdoğan’a İsveç’in üyeliğini kabul etmenin çok önemli olduğunu söyledi. Michel Erdoğan’a “Şimdi harekete geçerseniz, size yardım etmek isteyen insanlar arasında iyi bir atmosfer yaratma fırsatı yakalarsınız” dedi.
Üst düzey bir AB yetkilisi İsveç konusunda sağlanan ilerlemenin “birçok konuda çalışma alanı açacağını” söyledi ve ekledi: “Erdoğan için her şey ekonomi ile ilgili”. Türkiye uzun zamandır AB ile gümrük birliğinin güncellenmesini, vize serbestisini ve Birlik’le yaptığı milyarlarca avroluk göç anlaşmasının uzatılmasını istiyordu; Erdoğan görüşmesinde tüm bu konuları gündeme getirdi.
Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğindeki hızlı dönüşün yanı sıra, Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile daha yapıcı bir yaklaşım arayışında olduğuna dair başka işaretler de ortaya çıkmaya başladı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski geçen hafta Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, Kremlin’i kızdıracak şekilde, Moskova ile yapılan esir takası anlaşması kapsamında İstanbul’a nakledilen bir grup Ukraynalı askerle birlikte ayrılmasına izin verildi. Erdoğan ayrıca Ukrayna’nın NATO’ya katılma isteğine de güçlü destek verdi.
Ankara merkezli TEPAV düşünce kuruluşunda analist olan Selim Koru, Erdoğan’a yakın televizyon kanallarının geçen ay Yevgeny Prigozhin’in darbe girişimini haberleştirirken Moskova’yı “küçümsediğini”, bunun da “Erdoğan sarayının genel olarak Ruslardan biraz hoşnutsuz olduğunun” bir göstergesi olabileceğini söyledi.
Yine de birçok analist Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini canlandırma çabalarını daha çok taktiksel bir hamle olarak görüyor: Teneo danışmanlık şirketinden Wolfango Piccoli, “Batı’ya yönelim hikayesine inanmıyorum” diyor: “En iyimser senaryoda, geçmiş beş yıldan daha iyi bir ilişki umabiliriz… [ancak] ilişki büyük ölçüde işlevsel nitelikte olmaya devam ediyor.”
Analistlere göre dış politikada atılacak her adım, Erdoğan’ın Türkiye’yi bölgesel ve küresel sahnede daha etkili bir oyuncu haline getirme çabasının bir parçası olarak görülmeli.
Eurasia Group’tan Emre Peker, “Ankara’nın önceliği, bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olarak manevra alanını genişletmek ve etkisini sürdürmek” dedi: “Erdoğan’ın NATO hamleleri ve AB’ye yapmış olduğu teklifler taktiksel hamlelerdir ve Türkiye’nin daha geniş jeopolitik hedefleriyle uyumlu olarak gerçekleştirilmiştir, bir yönelim veya kesinlikle bir geri dönüş değildir.”