DİPLOMASİ
Erdoğan’ın yılan hikâyesine dönen Irak ziyareti: Sorunlar ve olası senaryolar
Yayınlanma
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın olası Irak ziyareti, uzun süredir gündemde. Ancak Bağdat ile Ankara arasında sürekli istişare edilen ziyaret bir türlü gerçekleşmiyor. 25 Mayıs’ta Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Erdoğan’ın ziyaretinde konuşulacak olası konuları görüşmek üzere Türkiye’nin Irak Büyükelçisi Ali Rıza Güney’i kabul etti. Ardından ağustos ayında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Erdoğan’ın ziyaretine hazırlık için Bağdat’a gitti. Bu ay gerçekleşmesi beklenen ama henüz tarihi açıklanmayan ziyaret gerçekleşirse Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu ülkeye yapacağı ilk ziyaret olacak.
Türkiye ile Irak arasında çözüm bekleyen ve Fidan’ın Bağdat ziyaretinin de gündemini meşgul eden birbiriyle bağlantılı dört temel konu var: PKK sorunu, Kuzey Irak’tan petrol ihracatı, su meselesi ve Kalkınma Yolu Projesi. Erdoğan’ın ziyaretinin gecikmesi, ziyaretin başarısı için gerekli koşulların olgunlaşmadığı yorumlarına neden oluyor. Erdoğan’ın da iki ülke arasındaki önemli sorunların biri ya da birkaçını çözüme kavuşturmadan yani bir “müjde” olmaksızın böylesine önemli bir ziyaret için acele etmediği anlaşılıyor.
Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, Türkiye ile Irak arasında çözüm bekleyen temel sorunlara mercek tutuyor. Sorunların çözümüne ve iki ülke arasındaki ilişkilerin rotasına ilişkin muhtemel senaryoları ele alıyor:
***
Irak-Türkiye İlişkilerinde Karmaşık Konular Nasıl Aşılır
Irak Araştırmaları Birimi
Temel Çıkarımlar
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyaretine hazırlık amacıyla Türk yetkililer tarafından Irak’a yapılan bir dizi ziyaret, daha iyi ilişkiler ve her iki tarafın da üzerinde çalışacağı öncelikli gündeme dair umutları canlandırdı.
- Dört ana konu Irak-Türkiye ilişkilerinin geleceğini etkileyebilir: Kürdistan İşçi Partisi ve Türkiye’nin Irak içinde bu partiye yönelik saldırıları, Irak-Türkiye boru hattı üzerinden petrol ihracatı, su ve Kalkınma Yolu projesi.
- Her iki ülkenin de en ihtilaflı konuları çözüme kavuşturması gerektiği düşünüldüğünde Irak-Türkiye ilişkilerini iyileştirmek için fırsat var, bu da geri kalan konuların ele alınmasına ve ilişkilerin rayına oturtulmasına olumlu yansıyacaktır.
- Yeni Türk hükümetinin, özellikle de Şam ile normalleşme girişiminin karşılaştığı zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, bölgede elverişli bir ortama ihtiyacı var.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 22-24 Ağustos tarihleri arasında Irak’ın başkenti Bağdat’ı ve Irak Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil’i ziyaret etti. Türkiye Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar da Erbil’de Fidan’a katılarak Irak Kürdistan başbakanı ile görüştü. Bayraktar ayrıca Bağdat ve Erbil’de petrol ve enerji yetkilileriyle ayrı ayrı bir araya geldi. Türk Ticaret Bakanı Ömer Polat 28-29 Ağustos tarihlerinde Bağdat’ı ziyaret etti. Kendisine diğer yetkililer ve iş adamları da eşlik etti.
Bu ziyaretlerin açıklanan amacı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyaretine hazırlık yapmaktı. Bu ziyaretler yeni kurulan Türk hükümetinin Bağdat’la başta güvenlik, enerji ve su olmak üzere karmaşık ve tartışmalı konuları gündeme getirmesine olanak sağladı. Türk diplomatik faaliyetlerinin bu meseleleri çözüme kavuşturduğuna dair herhangi bir gösterge yok. Ancak bu ziyaretler, bu konuları tek tek ele almak yerine kapsamlı bir ikili anlaşmaya varmanın yollarını araştıran ciddi bir diyalog başlatma fırsatı yarattı.
Bu makale Irak-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunu, ihtilaflı konuları ve ikili ilişkilerin geleceğine dair muhtemel senaryoları inceliyor.
Genel Bakış
Geçmişte Irak-Türkiye ilişkileri iki çelişkili etkiye maruz kaldığı için istikrarsızdı:
Birincisi, iki ülkenin komşu olarak işbirliği yapmak zorunda olması ve bunun sonucunda iç içe geçen ekonomik, kültürel ve güvenlik bağları.
İkincisi ise, Türkiye’nin Irak’ın egemenliğini ihlal etmesi, Kürdistan bölgesinin petrol ve su ihracatı ve başta Suriye ihtilafı olmak üzere bölgesel meseleler gibi bazı temel konuların ele alınmasındaki anlaşmazlık.
Irak-Türkiye ilişkileri, iki taraf arasında daha fazla işbirliği ile doğru yönde ilerliyor gibi görünüyordu. Ancak bu durum, iki ülkenin kalıcı çözümler bulmak için birlikte çalışamaması ya da çalışmak istememesi nedeniyle yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden ilişkilerin hızla bozuldu. Umut verici son örneklerden biri Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin mart ayında Türkiye’ye yaptığı ziyaret oldu.
Bu ziyaret, özellikle de iki tarafın ekonomik entegrasyon ve işbirliğini geliştirmesi beklenen Kalkınma Yolu projesi üzerinde anlaştıklarını duyurmalarının ardından Irak-Türkiye ilişkilerinin doğru yola girme olasılığı konusunda büyük bir iyimserlik yarattı. Ancak Uluslararası Ticaret Odası’nın (ICC) Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Irak boru hattı üzerinden Türkiye’nin Ceyhan limanına petrol ihraç etmesine izin vermesinin yasadışı olduğuna hükmetmesi üzerine anlaşmazlıklar yeniden su yüzüne çıktı.
Bir diğer anlaşmazlık noktası da Türkiye’nin Irak topraklarında PKK mevzilerini hedef aldığını söylediği saldırılardı. İki tarafın ihtilaflı konuları çözememesine yol açan başka faktörler de vardı; özellikle de PKK’nın Irak’taki varlığı gibi bazı konularda kritik kararlar alıp uygulayamayan zayıf bir Irak hükümetinin varlığı gibi. Ayrıca Türkler de Irak’ı eşit bir ortaktan ziyade bir nüfuz ve çatışma alanı olarak görme eğiliminde. Ankara, Bağdat’taki merkezi hükümete bağlı olmak yerine Irak’taki birden fazla tarafla muhatap olmayı tercih ediyor.
Irak-Türkiye ilişkileri, milliyetçi duyguların yükselişine tanıklık eden (bazen kibirli bir hal alan) Türkiye’deki seçim kampanyaları veya Irak’ta değişen iç güç dengesi, özellikle Bağdat’ın Erbil ile ilişkisi ve Şii grupların Sünni ve Kürt gruplarla ilişkileri gibi her iki ülkedeki iç siyasetten etkileniyor. Bir diğer faktör de İran ve ABD gibi etkili bölgesel ve uluslararası aktörlerin Irak’ta oynadıkları roller.
Tartışmalı Konular
Irak-Türkiye ilişkilerinin izleyebileceği yolu dört ana konu etkiliyor. Bu konular Türk dışişleri, enerji ve ticaret bakanlarının Irak ziyaretleri sırasında gündemin bir parçasıydı.
Birincisi: Kürdistan İşçi Partisi (PKK)
Türkiye, Irak Kürdistan bölgesinde ve Kuzey Irak’ın diğer bölgelerinde PKK mevzilerine yönelik saldırılar düzenlemeye devam ediyor. Türk yetkililere göre son saldırıda insansız hava araçları kullanıldı ve yedi PKK üyesi öldürüldü. Bu saldırı Türk Dışişleri ve Enerji Bakanı’nın Kürdistan bölgesine yaptığı ziyaret sırasında gerçekleştirildi. Irak hükümeti bu saldırıların egemenliğini ihlal etmesinden ve Türkiye tarafından tek taraflı olarak gerçekleştirilmesinden şikayetçi. Ankara, Irak hükümetinin kendi topraklarındaki PKK savaşçılarını ortadan kaldırmak için yeterli önlem almadığını savunuyor.
Eski Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin hükümeti, PKK’nın kalesi haline gelen Sincar bölgesinde durumu normalleştirmek için IKBY ile bir anlaşma yaparak bu sorunu çözmeye çalıştı. Ancak bu anlaşma tam olarak hayata geçmedi ve PKK, Sincar’daki yerel müttefikleri ve Halk Seferberlik Güçleri (HSG) çatısı altında faaliyet gösteren gruplar tarafından reddedildi. Dahası, coğrafi olarak Irak-Suriye sınırına yakın olan Sincar’daki durum, PKK savaşçılarının Kandil dağları ve Türkiye sınırına yakın Duhok gibi Irak içindeki diğer bölgelerde konuşlanması nedeniyle daha da karmaşık bir hal aldı.
Iraklı Kürt partilerin farklı tutumları işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Erbil ve Duhok’ta iktidardaki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), PKK’yı sıkıştırmaya çalışırken Türk hükümetiyle uzlaşmaya meyilli. Süleymaniye’de hâkim olan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ise PKK ile daha iyi ilişkilere sahip ve Ankara tarafından PKK üyelerine güvenli bir sığınak sağlamakla suçlanıyor. Türkiye ile KYB arasındaki gerilim, Ankara’nın Nisan ayında Süleymaniye’den kalkan uçaklara hava sahasını kapatmasıyla zirveye ulaştı. KYB’nin Türk hava sahasının yeniden açılması için defalarca yaptığı çağrılara rağmen bu yasak devam etti.
Bazı Iraklı, Arap ve Kürt partiler, sorunun Türkiye’nin PKK sorununa salt güvenlikçi bir bakış açısıyla yaklaşmakta ısrar etmesi ve siyasi boyutlarını göz ardı etmesinden kaynaklandığını savunuyor. Bu partiler, her zaman isyancılar için bir sığınak görevi gören Irak’ın dağlık bölgelerinin güvenliğini sağlamanın zorluğuna dikkat çekerek Ankara’nın Bağdat üzerindeki baskısının Türkiye’nin iç krizini ihraç etmeyi amaçladığını savunuyor.
Bazı Iraklı partiler, özellikle de Haşdi Şabi’ye bağlı Şii gruplar, Türkiye’nin Irak’a askeri müdahalesine tepki olarak Türkiye’ye karşı söylemlerini sertleştirdiler. Hatta şubat ayında bazı gruplar Türk güçlerinin mevzilerine saldırdı. Ancak bu gruplar daha sonra, yakın ilişkilere sahip oldukları Sudani hükümetinin ilk birkaç ayında, başbakanı utandırmamak ve hükümetinin olaylar üzerinde kontrolü olmadığı izlenimi vermemek için gerilimi düşürdü.
Ziyareti sırasında Fidan’ın Irak hükümetini PKK’yı terör örgütü olarak tanımaya çağırması, Bağdat’ı net bir tutum almaya zorlamak için doğrudan bir girişim gibi görünüyordu. Türkiye’nin, Irak hükümetinin Irak Kürdistanı’ndaki İranlı Kürt muhalif gruplara ve Tahran ile Bağdat arasındaki güvenlik anlaşmasına nasıl yaklaştığını yakından izlemesi kuvvetle muhtemel; özellikle de Bağdat’ın bu grupları silahsızlandırmayı taahhüt ettiğine dair İran tarafından sızdırılan bilgiler dikkate alındığında.
Bu durumda Ankara’nın Bağdat’ın PKK konusunda da benzer bir tutum alması gerektiği yönündeki argümanı güçlenecektir. Ancak Sudani hükümeti üç nedenden ötürü yakın zamanda aynı yolu izlemekte tereddüt edecektir:
Birincisi, bunun Ankara’nın Irak topraklarındaki askeri faaliyetlerine resmi bir kılıf sağlayacağından korkuyor;
İkincisi, özellikle IŞİD’e karşı ortak mücadelenin bir parçası olarak PKK ve Iraklı ve Suriyeli Kürt gruplarla koordinasyon halinde olan Tahran ve Iraklı müttefiklerinin muhtemel muhalefetinden çekiniyor;
Üçüncüsü, Sudani hükümeti bazı müttefiklerinin itirazlarının üstesinden gelebilse bile Türkiye’den benzer bir karşılık almadan Ankara’ya bir hediye vermesi pek olası değil.
İkincisi: Enerji ve Petrol İhracatı
Türkiye, Irak petrolünün küresel piyasalara akmaya devam ettiği tek komşu ülke. Ancak bu ortak çıkar, petrol konusundaki anlaşmazlıkların Irak petrol boru hattı üzerinden Türkiye’ye petrol ihracatının durdurulmasına kadar varmasını engelleyemedi. Anlaşmazlık yıllar önce Ankara ve IKBY’nin, Bağdat’ın rızası olmadan petrolünü Irak-Türkiye boru hattı üzerinden ihraç etmesine izin veren uzun vadeli bir anlaşma imzalamasıyla başladı.
Irak hükümeti bu anlaşmanın Türkiye tarafından egemenliğinin, IKBY tarafından da anayasanın ihlali olarak değerlendirdi, zira anayasa Bağdat’a münhasıran petrol ihraç etme hakkı tanıyor. Ancak Bağdat, mart ayında ICC, Kürt petrolünün Türkiye’nin Ceyhan limanı üzerinden ihraç edilmesini yasadışı ilan etmeden önce, anlaşmanın uygulanmasını durduramayacağını söyledi. Türkiye’nin ayrıca Irak-Türkiye ortak petrol boru hattı anlaşmasını ihlal ettiği gerekçesiyle Irak’a tazminat olarak 1,5 milyar dolar ödemesine karar verildi.
Ankara hemen boru hattını kapattı ve Irak’ın Türkiye üzerinden petrol ihracatını durdurdu. Bağdat ve Erbil, Irak Kürdistanı petrolünün ihracatını yeniden başlatmak için Irak hükümetinin gözetiminde yeni bir düzenleme üzerinde müzakere ederken Ankara bu konuda pek istekli görünmedi ve şubat ayında Türkiye’nin bazı bölgelerini vuran depremi bahane ederek petrol ihracatının yeniden başlamasını geciktirdi.
Bu durum, Türk Enerji Bakanının Irak ziyareti sırasında petrol ihracatının yeniden başlamasına izin verilmesi için sunduğu taleplerde açıkça görülüyordu. Ankara, Irak petrolünün kendi toprakları üzerinden ihracatının durdurulması nedeniyle yılda yaklaşık 1 milyar dolar kaybediyor. Bazı tahminler Irak’ın günde yaklaşık 33 milyon dolar kaybettiğine işaret ediyor. Irak, Türkiye üzerinden günde yaklaşık 400.000-500.000 varil petrol ihraç ediyordu ve IKBY’nin payı 350.000 varildi.
Irak Başbakanının eski bir danışmanı, Türkiye’nin Irak’tan petrol ihracatının durduğu dönemde transit ücreti ödemesi ve Türkiye’den tazminat talep etmekten vazgeçmesi gibi zorlu taleplerde bulunduğunu söyledi. Bloomberg’in haberine göre Ankara, ICC’nin Irak için tazminat olarak kararlaştırdığı 1,5 milyar ABD Dolarını IKBY’nin ödemesini istiyor. 28 Ağustos 2023 tarihinde Kürt meselelerini ele alan Insight internet sitesi, Irak parlamentosunun petrol ve gaz komitesinden bir üyenin Türkiye’nin, Irak’tan ithal edilen her varil için 13 ABD doları indirim istediğini söylediğini aktardı.
Yine de Türkiye’nin Irak’ın petrol ihracatına kısa süre içinde yeniden başlaması zorunluğuna dair okuması doğru olmayabilir. Irak’ın petrol ihracatı nisan ayında (290,000 varil/gün) azaldı. Ancak petrol fiyatlarındaki artış (geçen temmuz ayında 8.239 milyar ABD doları) nedeniyle ülke iyi gelir elde ediyor ve bu da Bağdat’ın petrol ihracatını yeniden başlatmak için önemli tavizler vermeye daha az meyilli olmasına neden olabilir. Bağdat ek gelir kaybediyor ve 2023 bütçesine göre IKBY hükümetine tazminat ödemesi gerekiyor.
Ancak Bağdat’taki merkezi hükümette yer alan bazı isimlere göre, Bağdat’ın petrol ihracatı üzerindeki otoritesini ortaya koyma ve Kürdistan bölgesini merkezi otoriteye yeniden bağlamanın getireceği siyasi kazançla kıyaslandığında bu bedel kabul edilebilir. Mevcut düzenlemede en büyük kaybeden KBY olsa da yabancı petrol şirketlerine olan borcunu Bağdat’a devrederek ya da bu fırsattan yararlanarak yük paylaşımı için yeni şartları yeniden müzakere ederek fayda sağlayabilir. Dahası, yerel kaynaklar Kürdistan bölgesinin petrolünün bir kısmını kamyonlarla kaçırmaya devam ettiğini ve gelirlerin kontrolü elinde tutan siyasi partilere gittiğini söylüyor.
Ankara’nın bu konudaki taleplerini muhtemelen yüksek tutacak ve daha sonra hafifletilebilecek. Türkiye’nin Bağdat’ın tazminat talebini iptal etme hedefi, Türkiye’ye indirimli fiyatla petrol sağlarken, yeni herhangi bir düzenlemede en çok tercih edilen kazanım olabilir.
Üçüncüsü: Su
Irak, geniş tarım arazilerini çoraklaştıran ciddi bir kuraklık sorunuyla karşı karşıya kalırken, Türkiye de bazı bölgelerde su kaynakları sıkıntısı yaşıyor. Bu durum, her iki ülke için de (Suriye’ye ek olarak) Dicle ve Fırat nehirlerindeki su kaynaklarının paylaşımını uzun vadeli sonuçları olan ciddi bir mesele haline getiriyor. Şimdiye kadar Irak’ın petrol gelirlerine bağımlılığı ve önemli gıda ithalatı su sıkıntısının olumsuz sonuçlarını hafifletmeye yardımcı oldu.
Ancak petrol gelirlerinin azalması ve yerel tarımın kötüleşmeye devam etmesi halinde bu sorunun ciddi bir krize dönüşmesi muhtemel. Irak’a giren Dicle ve Fırat sularının neredeyse yüzde 71’i Türkiye’den geliyor ve bu da Türkiye’ye su akışı üzerinde büyük bir kontrol sağlıyor ve Irak’ın payını potansiyel olarak azaltıyor. Değerlendirmeler, Türkiye’nin barajlarını doldurması nedeniyle Irak’ın payının 2003’te 73 milyar metreküpten 2020’de 50 milyar metreküpe düştüğünü gösteriyor. Ankara’nın su sektöründeki planlarını sürdürmesi halinde bu payın önümüzdeki yıllarda daha da düşmesi muhtemel.
Öte yandan Türkiye, eski sulama sistemlerinin kullanılmaya devam edilmesi de dahil su kaynaklarının kötü yönetilmesinden Irak’ı sorumlu tutuyor. Ankara su kaynakları yönetiminin ülke ekonomisinin ihtiyaçlarını karşıladığını ve uluslararası hukuka uygun olduğunu vurguluyor. İki ülke arasındaki toplantıların çoğunda gündeme gelen su konusu, giderek siyasi bir boyut kazanmaya başlıyor ve diğer konuları da etkiliyor.
Erdoğan’ın beklenen ziyaretine hazırlık amacıyla Türk yetkililer tarafından Irak’a yapılan ziyaretler arasında Cumhurbaşkanı’nın su konusundaki özel temsilcisi Veysel Eroğlu’nun Bağdat’a yaptığı ziyaret de vardı. Eroğlu, iki komşu ülke arasında suyla ilgili anlaşmazlıkları görüşmek üzere Iraklı yetkililerle bir araya geldi. Bu da suyun iki ülke arasındaki ilişkilerin şekillenmesinde giderek daha fazla önem kazandığını gösteriyor.
Dördüncüsü: Kalkınma Yolu Projesi
Irak hükümetinin desteklediği Kalkınma Yolu projesi tartışmalı olmasa da başta ikili ticaret olmak üzere diğer konuları etkiliyor. Ankara projeye destek veriyor. Türk Ticaret Bakanı Ömer Polat’ın Bağdat ziyareti, ülkesinin pozisyonunu yinelemek ve Irak tarafıyla bu konudaki görüşmeleri sürdürmek için bir fırsat oldu. Ancak iki tarafın projenin yürütülmesi konusunda, özellikle de Irak hükümetinin yolun Kürdistan bölgesi topraklarından geçmeden Fişabur sınır kapısından Türkiye topraklarına girmesi talebi konusunda net bir anlaşmaya vardığına dair bir işaret yok.
Türk tarafı, yolun güzergahı konusunda Erbil-Bağdat arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanan sorunlardan kaçınmaya çalışıyor. Bu anlaşmazlık Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani ile Türkiye Dışişleri ve Enerji Bakanları arasındaki görüşmede ortaya çıktı. Barzani, projenin IKBY’nin rızası ve işbirliği ile hayata geçirilmesi çağrısında bulundu. Kürt tarafı, Bağdat’ın Irak ve Türkiye’yi doğrudan birbirine bağlayacak yeni bir sınır kapısı açarak Kürdistan bölgesini projenin dışında bırakma girişimlerine karşı çıkıyor. Bu, bölgenin jeopolitik değerini zayıflatabilir ve Türkiye ile ticaretine zarar verebilir.
Bu nedenle Ankara, Bağdat’ın ticari kısıtlamaları gevşetmesini ve kümes hayvanları ve yumurta gibi bazı temel gıda ürünlerinde gümrük vergilerini düşürmesini istiyor. Irak bu kısıtlamaları ve gümrük vergilerini kendi iç üretimini desteklemek için uyguluyor; bu karar Türk üreticilerin itirazlarıyla karşılaştı ve Ankara’daki yetkililer Irak hükümetinden bu kısıtlamaları kaldırmasını isteyerek müdahale etmek zorunda kaldı. Irak tarafı, Kürdistan bölgesinin Türk üreticilerin ihracatlarını kabul ederek ve gümrük vergisi ödemeden Irak’ın geri kalan bölgelerine geçişlerini kolaylaştırarak onlarla işbirliği yapmasından şikayetçi.
Türkiye’nin 2022 yılında Irak’a ihracatı yaklaşık 14 milyar ABD dolarıydı ve Ankara daha fazla ihracat yapmayı hedefliyor. Ankara, Irak pazarında İran ve Çin’in rekabetiyle karşı karşıya olduğundan, Türkiye muhtemelen Kalkınma Yolu projesindeki konumunu Irak’ta daha fazla ticaret ve yatırım ayrıcalığı elde etme olasılığıyla ilişkilendirmeye çalışacak. Bu rekabetin Körfez Arap ülkelerinin bu pazara kademeli olarak girmesiyle daha da kızışması bekleniyor.
İlişkinin Olası Rotaları
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyaretine hazırlık amacıyla Türk yetkililer tarafından Irak’a yapılan bir dizi ziyaret, iki ülke arasındaki gergin ilişkileri yeniden canlandırdı ve her iki tarafın da üzerinde çalışacağı öncelikli gündemi belirledi. Öngörülebilir gelecekte bu ilişkilerin nasıl bir seyir izleyeceğine dair üç temel senaryo var.
Birincisi, büyük anlaşma senaryosu: Bu, iki tarafın büyük bir kazan-kazan anlaşmasının parçası olarak başlıca ihtilaflı konuları ele almaya karar verdiği anlamına gelir. Bu senaryo, Irak hükümetinin PKK’nın Irak içindeki faaliyetlerine karşı sert bir tutum benimsemesi, Irak’ın Türkiye üzerinden petrol ihracatına yeniden başlaması karşılığında Türkiye’nin Irak’ta örgüte karşı askeri operasyonlar düzenlemesine izin vermesi ve ICC’nin tazminat kararına ilişkin bir uzlaşmaya varılması olasılığına dayanıyor. Bu senaryo, Sudani hükümetinin Iraklı tarafları bu anlaşmanın faydaları konusunda ikna etmeye istekli olmasını gerektiriyor. Bu ikna, Kürdistan’la, özellikle de iki büyük partisiyle ve Irak’taki İran yanlısı gruplarla bir uzlaşmaya varmak anlamına gelecektir.
İkincisi, sorunların ayrıştırılması: Bu, iki tarafın farklı öncelikleri ve çatışan çıkarları olan çok sayıda yerli ve yabancı aktör nedeniyle kapsamlı bir anlaşmaya varmanın zorluğu nedeniyle ihtilaflı konuları ayrı ayrı ele almaya devam ettiği en olası senaryo olabilir. Bu durumda enerji ve PKK konularında ilerleme sağlanabilir. Ancak bu kapsamlı bir anlaşma değil kısmi bir çözüm olacaktır ki bu da su gibi daha karmaşık meselelerin çözümüne yardımcı olmayacaktır.
Üçüncüsü, yükselen tansiyon: Ankara’nın Bağdat’a danışmadan Irak içinde PKK’ya karşı saldırıları yeniden başlatması ve Kürdistan’a ayrı bir yaklaşım benimsemesinde olduğu gibi, her iki tarafın da herhangi bir temel meseleyi çözüme kavuşturamaması ve tek taraflı hareket etme eğilimine teslim olması, Bağdat’ın bölgedeki meşru otoritesini sarsmakta. Bu yaklaşım IKBY’nin petrol ihracatında ve su paylaşımı meselesinde de kendini gösteriyor. Bu senaryo, her iki taraf için de daha yüksek bir maliyet içerdiğinden daha az olası görünüyor.
Sonuç
Her iki ülkenin de en acil konuları (özellikle Türkiye’nin Irak içindeki PKK savaşçılarına yönelik askeri operasyonları ve Irak-Türkiye boru hattı üzerinden petrol ihracatının yeniden başlatılması) çözüme kavuşturma ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, Irak-Türkiye ilişkilerini geliştirmek için iyi bir fırsat var. Muhtemelen bu iki konunun çözüme kavuşturulması diğer konulara da olumlu yansıyacak ve Irak-Türkiye ilişkilerini doğru rotaya sokacaktır. Ancak bu, kapsamlı bir anlaşmayla gerçekleşmek zorunda değil, güven artırıcı ve gelecekte diğer sorunların çözümünün önünü açan kısmi bir anlaşmayla da mümkün olabilir.
Gerçek sorunlardan kaçınmak artık her iki taraf için de ideal seçenek değil. Yeni Türk hükümetinin, özellikle de Şam ile normalleşme girişiminin karşılaştığı zorluklar nedeniyle, bölgede elverişli bir ortama ihtiyacı var. Bu da Türkiye’nin güney kanadını güvence altına almak için Bağdat’la ilişkileri ve bu ilişkilerin Ankara’ya sağladığı diğer kritik ekonomik ve ticari faydaları gerekli kılıyor.
Sudani hükümetinin altyapıyı geliştirme, ekonomik kalkınma projeleri başlatma ve güvenlik sorunlarını çözme çabaları, Türkiye’nin taleplerini dikkatle ele alması ve Ankara ile anlaşmazlıkları çözmek için daha ciddi çalışması gerektiği anlamına geliyor. Sudani’ye bu zorlu görevinde yardımcı olabilecek şey, şimdiye kadar Irak’ın Türkiye ile ilişkilerinde çıkarları olan çeşitli Iraklı taraflar, özellikle de Kürdistan bölgesi ve İran yanlısı gruplar arasında denge kurmadaki başarısıdır.
İlginizi Çekebilir
-
ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da
-
Musk’ın İran diplomasisi: “Maksimum baskı” mı yumuşama mı
-
ABD Hazinesi, Rusların İsviçre’deki banka hesaplarını mercek altın aldı
-
Hindistan Afganistan ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor
-
Direnişin dönüşümü: İsrail’e karşı gelişen yeni stratejiler
-
Trump kabinesine İsrail destekçilerini almaya devam ediyor
DİPLOMASİ
Peru Chancay Limanı, Çin’in Kuşak Yol’u için de yeni fırsatlar açacak
Yayınlanma
2 gün önce15/11/2024
Yazar
Harici.com.trÇin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Peru Devlet Başkanı Dina Boluarte perşembe günü Peru’nun Chancay kentinde dev bir limanın açılışını online olarak yaparak 3,6 milyar dolar yatırım çekmesi beklenen ve Çin’den Pasifik Okyanusu üzerinden Güney Amerika’ya doğrudan bir rota oluşturacak bir altyapı projesini kutladılar.
Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği forumu ve Xi’nin Başkan Joe Biden ile yapacağı son toplantı öncesinde gerçekleşen liman açılışı, bir zamanlar ekonomik fırsatlar için öncelikle ABD’ye bakan bir bölgede Çin’in artan etkisinin altını çiziyor.
Xi, Peru’ya varışından önce El Peruano gazetesinde yayınlanan başyazısında “Çin, Perulu dostlarımızla tek yürek ve aynı hedefle el ele çalışmaya ve dostluğumuzun gemisini daha da parlak bir geleceğe doğru yönlendirmeye hazırdır” diye yazdı .
Çin lideri mega limanın açılış töreninde yaptığı konuşmada projeyi “Kuşak ve Yol Girişimi himayesinde Çin-Peru işbirliğinin başarılı bir örneği” olarak övdü.
Xi, yatırımın Çin ve Latin Amerika arasında yeni bir deniz koridoru oluşturacağını, “büyük İnka yolu ile deniz İpek Yolu’nu birbirine bağlayarak Peru ve bölgedeki diğer uluslar için ortak refahın yolunu açacağını” söyledi.
Çin lideri, “2,000 yıldan daha uzun bir süre önce Çinli atalarımız Pasifik boyunca yelken açarak Deniz İpek Yolu’nu oluşturdular ve Doğu ile Batı’yı birbirine bağladılar. Perulu İnka halkı 500 yılı aşkın bir süre önce dağları ve vadileri korkusuzca aşarak And Dağlarını kuzeyden güneye kat eden İnka Yolu’nu inşa etti” dedi ve şöyle devam etti:
“Bugün Chancay Limanı modern İnka Yolu için yeni bir başlangıç noktası haline geliyor. Chancay’dan Şanghay’a, Peru’daki Kuşak ve Yol girişimi kapsamında sadece yeni bir gelişmeye değil, aynı zamanda yeni bir çağ için yeni bir kara-deniz geçidinin doğuşuna tanık oluyoruz.”
Çin lideri ayrıca proje ortaklarını ulaşım kapasitesini artırmaya, hizmetleri iyileştirmeye ve Güney Amerika ile Çin arasındaki bağlantıları güçlendirmeye çağırdı.
Peru lideri Boluarte bu projeyi kıtayı Asya’ya bağlayan potansiyel bir “sinir merkezi ” olarak nitelendirdi ve bunun yılda 8,000 kişiye istihdam ve 4.5 milyar dolarlık ekonomik faaliyet yaratabileceğini söyledi.
Çinli şirketler derin su limanı projesinin neredeyse her aşamasında yer alıyor. Yüksek teknolojili lojistik merkezi, 2019 yılında projeye yüzde 60 hisse almak için 1,3 milyar dolar yatırım yapan Çinli nakliye devi Cosco tarafından işletilecek. Çin devlet medyası, tamamlanmış projenin toplam maliyetinin 3,6 milyar dolar kadar olduğunu tahmin ediyor.
Sadece küçük gemileri elleçleyecek bir liman inşa eden ilk aşamanın bu ay faaliyete geçmesi bekleniyor.
Otomatik kargo vinçleri Shanghai Zhenhua Heavy Industries tarafından tedarik ediliyor. Çinli şirketler tarafından üretilen elektrikli sürücüsüz kamyonlar ise konteyner ve kargoları taşımak için kullanılacak. Bu arada Kongre müfettişleri bu Çinli şirketin ABD limanları için güvenlik riski oluşturduğunu iddia etmişti.
ABD tedirgin
Çin’in bölgede artan etkisinden endişe duyan ABD, Peru’nun Çin askeri gemileri tarafından kıtada bir dayanak noktası olarak kullanılabileceğini öne sürdü.
Kısa bir süre önce emekli olan ABD Güney Komutanlığı eski başkanı General Laura J. Richardson, Financial Times’a verdiği bir röportajda Chancay’in Çin donanmasına ait savaş gemilerine ev sahipliği yapabileceğini söylemişti. Pekin yönetimi projenin ticari çıkarlar dışında bir amacı olduğunu reddetti.
Washington Post’a konuşan, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Amerika Programı Direktörü Ryan Berg, “Çinliler ille de büyük bir gösteri yapmak ve orada bir savaş gemisi konuşlandırmakla ilgilenmiyorlar, ancak bunun bir seçenek olduğunu bilmek istiyorlar” dedi.
Liman, kıtanın Çin ile giderek güçlenen bağlarını vurguluyor.
Çin’in Latin Amerika’daki yatırımları, madencilik ve diğer maden çıkarma endüstrilerinin ötesine geçerek hızla gelişiyor.
Peru bölgesel merkez olabilir
Bu arada Peru kamuoyu, bölgeye yatırım çekecek bir yüksek teknoloji merkezi olasılığını memnuniyetle karşıladı.
Tamamlandığında limanın 15 rıhtımı, Güney Amerika’da Panama Kanalı’ndan geçemeyecek büyüklükteki taşıyıcı gemilere ev sahipliği yapabilecek ilk yer olacak.
Çinli araştırmacılar, bu rotanın maliyetleri düşüreceğini ve sefer sürelerini 10 ila 20 gün kısaltarak bölgedeki diğer merkezlerden iş çekeceğini söyledi.
Ayrıca Peru’yu yeni ihracat pazarları ve hatta kıtada fabrika kuracak yerler arayan Çinli şirketler için cazip bir yer haline getirebilir. Haziran ayında Çin’e yaptığı bir ziyarette Boluarte, Çinli elektrikli otomobil devi BYD’nin ülkede bir montaj tesisi kurmayı düşünmesinin nedeni olarak Chancay’i gösterdi.
Peru liman otoritesi bu yıl Cosco’nun yatırım anlaşmasının şartlarını değiştirmeye çalıştı ve Çinli firmaya liman üzerinde 30 yıl boyunca münhasır işletme hakkı vermeyi kabul ederken “idari bir hata ” yapıldığını öne sürdü. Dava, Boluarte’nin Xi ile görüşmek üzere Çin’e gitmesinden günler önce haziran ayında düştü.
Chancay, Xi tarafından 2013 yılında başlatılan ulaşım ve teknoloji altyapısı inşa etmeye yönelik 1 trilyon dolarlık bir plan olan Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında 40’tan fazla limandan oluşan genişleyen bir küresel ağa katılacak.
Xi ve Boluarte’nin ayrıca genişletilmiş bir serbest ticaret anlaşması imzalaması bekleniyor. Çin on yıldır Peru’nun en büyük ticaret ortağı konumunda. İki ülke geçen yıl 36 milyar dolarlık mal ticareti yaparken, Peru’nun ABD ile ticareti 21 milyar dolardı.
Pekin için liman, Peru ve komşu ülkelerdeki bir dizi mevcut yatırımı bir araya getirmeyi vaat ediyor.
Çin, Chancay’ı Latin Amerika’daki en büyük ticaret ortağı olan Brezilya’ya bağlayan bir demiryolu hattı inşa etmeyi hedefliyor ve Çinli firmalar Lima’nın elektrik dağıtımını devralma sürecinde.
Peru madencilik sektöründeki Çin yatırımlarının toplamı 11.4 milyar dolar. Bunun büyük bir kısmı elektronik ve temiz enerji teknolojilerinin üretimi için gerekli olan bakıra erişimi güvence altına almaya odaklanmış durumda.
Dünyadaki bakır rafinasyonunun neredeyse tamamı Çin’de gerçekleştiğinden, Chancay limanı Pekin’in Güney Amerika’nın ikinci en büyük ham bakır üreticisindeki madenlere erişimini geliştirmesine yardımcı olacak.
DİPLOMASİ
Çin’in en büyük bankalarından biri, Rusya’ya yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı
Yayınlanma
2 gün önce15/11/2024
Yazar
Harici.com.trÇin’in dördüncü büyük bankası Bank of China, Rusya ile ticari ilişkileri bulunan ülkelerden yapılan yuan transferlerini engellemeye başladı.
RBK gazetesine konuşan iş insanları, avukatlar ve danışmanlar, varlıklarına göre Çin’in dördüncü büyük bankası olan Bank of China’nın, Rusya’nın mal alımı için kullandığı bazı ülkelerden yuan transferlerini engellemeye başladığını belirtti.
Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli bir şirket, kısa süre önce Kazakistan’daki Bank CentreCredit’ten Çin’in Chouzhou Commercial Bankası’na yuan transfer edemedi.
İhracatçılar ve İthalatçılar Birliği Hukuk Komitesi Başkan Yardımcısı Vladislav Donçenko, bu işlemin, Kazakistan bankasının muhabir bankası olarak görev yapan Bank of China tarafından bloke edildiğini açıkladı.
Donçenko, şirketin ne yöneticisinin ne de kurucusunun Rusya ile resmi bir bağı bulunmadığını vurguladı. Ayrıca, Chouzhou Bank’ın artık yalnızca doğrudan muhabir ilişkiye sahip olduğu bankalardan ödeme kabul ettiğini belirtti.
ITSWM Danışmanlık Şirketi kıdemli analisti Giorgiy Okromçedlişvili ise, benzer sorunların Gürcistan ve Ermenistan’daki bankalardan Çin’e para aktarırken de yaşandığını ifade etti.
Diğer yandan Rus-Asya Sanayiciler ve Girişimciler Birliği Genel Konseyi Sekreteri Maksim Spasskiy, bu tür vakalardan haberdar olduğunu söyledi.
Bank of China’nın, Çin bankaları arasında en katı ve karmaşık uyumluluk prosedürlerine sahip olduğunu belirten Spasskiy, “Ufak bir risk şüphesi bile ödeme yapmayı reddetmelerine yol açabiliyor,” dedi.
Genel olarak, Çin’den yapılan mal alımları söz konusu olduğunda, sıradan ürünler için (örneğin tekstil ürünleri) ödemeler genelde küçük bölgesel bankalar aracılığıyla yapılabiliyor.
Fakat karmaşık ekipman veya elektronik ürünlerin teslimatı söz konusu olduğunda ve ödeme yapan şirket BAE, Kırgızistan veya Kazakistan merkezliyse, süreç daha da karmaşıklaşıyor.
NSP Hukuk Bürosu ortaklarından Aram Grigoryan, Çin bankalarının, aynı müşterinin hesapları arasında bile para transferi seçeneklerini giderek daha fazla daralttığını ve bu durumun kötüleşeceğini söyledi.
Grigoryan, “Bazı durumlarda, Çin bankaları yabancı bir banka hesabından Çin’deki bir banka hesabına ödeme yapılması için özel izinler talep ediyor,” ifadelerini kullandı.
BGP Litigation avukatı Kseniya Mudrik, Bank of China’nın, Rusya ile bağlantılı tarafların doğrudan veya dolaylı katılımıyla gerçekleşen sınır ötesi ödemelerde muhafazakâr bir politika izlediğini belirtti.
Nordic Star hukuk firmasının yönetici ortağı Andrey Gusev de Bank of China’nın bu tedbirleri yalnızca uluslararası baskılar nedeniyle değil, aynı zamanda iç düzenlemeler doğrultusunda aldığını ifade etti.
Rusya’dan yapılan ödemelerle ilgili sorunlar, Ukrayna’daki savaş nedeniyle 2022’de başlayan yaptırımların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Aralık 2023’ten itibaren, “dost” ülkelerden bazı bankalar, ABD Başkanı Joe Biden’ın kararnamesi nedeniyle Rus şirketleriyle çalışma politikalarını daha da sıkılaştırdı.
Söz konusu kararnamede, yabancı bankaların, Rusya’dan yaptırım altındaki kişilere yönelik işlemleri kolaylaştırmaları veya Rusya’nın savunma sanayiine tedarik sağlamaları durumunda cezai yaptırımlara maruz kalabileceği belirtiliyor.
DİPLOMASİ
Hırvatistan, 91 milyon dolarlık Bayraktar TB2 alacak
Yayınlanma
2 gün önce15/11/2024
Yazar
Harici.com.trHırvatistan hükümeti perşembe günü yaptığı açıklamada, parlamento komitesinin ABD yapımı roket sistemlerinin alımını desteklemesinden birkaç gün sonra, 86 milyon avroluk (91 milyon dolar) bir anlaşmayla Türkiye’den insansız hava araçları satın alacağını söyledi.
Hükümetten yapılan açıklamada, Bayraktar TB2 SİHA’larının 2026 yılına kadar satın alınmasının onaylandığı belirtildi.
Altı insansız hava aracının yanı sıra çeşitli ekipman ve uzmanların eğitimini de içeren anlaşmanın Hırvatistan ordusunun “çağdaş tehditlere başarılı bir şekilde yanıt vermesini” sağlayacağı belirtildi.
Salı günü ayrıca parlamentonun savunma komitesi ABD’den yaklaşık 290 milyon dolar değerinde sekiz adet HIMARS füze sisteminin satın alınmasını onaylamıştı.
Genelkurmay Başkanı Tihomir Kundid bunun ülkede “topçu füze birliklerinde yeni bir dönem” anlamına geleceğini söyledi.
Perşembe günü hükümet ayrıca Almanya’dan 50 adede kadar Leopard tankı satın almak için hazırlıklara başladı; bu işlem eski tanklarının ve diğer askeri ekipmanlarının bir kısmının Ukrayna’ya gönderilmesini de içeriyor.
Hırvatistan Savunma Bakanı Ivan Anusic ve Alman mevkidaşı Boris Pistorius tarafından ekim ayı sonunda imzalanan niyet mektubu, Zagreb’in Kiev’e 30 tank, 30 savaş aracı, mühimmat ve ekipman teslim etmesini ve bunların değerinin yeni Leopard 2A8’lerin toplam fiyatından düşülmesini öngörüyor.
Hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olan Hırvatistan, nisan ayında Fransa’dan satın aldığı 12 savaş uçağının ilk partisi olan altı Rafale savaş uçağını teslim aldı.
Pekin Trump’ın dönüşüne çoktan hazırlandı
Alman Demokratik Cumhuriyeti: Kadın özgürleşmesinde ileriye doğru büyük bir adım
Kremlin Sözcüsü Peskov ile mülakat: Trump’ın seçim zaferi ve Ukrayna
Joseph Nye, Çin’e karşı ABD-Japonya ittifakını güçlendirmeyi önerdi
Peru Chancay Limanı, Çin’in Kuşak Yol’u için de yeni fırsatlar açacak
Çok Okunanlar
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Rusya-Ukrayna Savaşında Kuzey Kore’nin askeri hamlesinin etkileri
-
AMERİKA2 hafta önce
ABD seçimlerinde “üçüncü aday”: Jill Stein
-
RUSYA5 gün önce
Patruşev’in Kommersant röportajı: Montrö ihlaline göz yummayacağız
-
AMERİKA1 hafta önce
Fukuyama: Trump’ın geri dönüşü Amerika ve dünya için ne anlama geliyor?
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Valdai izlenimleri: Trump’lı yıllar başlarken…
-
AVRUPA2 hafta önce
Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
İsrail’in ‘sekiz cepheli çatışmada’ tuzağa düşürülmesine dair bir inceleme
-
DÜNYA BASINI6 gün önce
Donald J. Trump’ın ideolojisi