Bizi Takip Edin

AVRUPA

Eski Almanya Maliye Bakanı yazdı: Almanya’nın esas ortağı Rusya, Amerika değil

Yayınlanma

Almanya’nın eski Maliye Bakanı ve Sosyal Demokrat Parti’nin eski başkanı Oskar Lafontaine, İsviçre’nin etkili dergilerinden Weltwoche‘de yazdı: “Almanya’nın esas ortağı Rusya, Amerika değil. Hükümet ne zaman bunun farkına varacak?”

Makalenin tamamını sizler için çevirdik.

Çeviren: Gülçin Akkoç

***

Almanya’nın esas ortağı Rusya, Amerika değil. Hükümet ne zaman farkına varacak?

Oskar Lafontaine, 13.10.2023

Almanya’da barış için çok etkili olan Doğu ve yumuşama politikasından vazgeçildi ve yerini çatışma politikası aldı. Alman hükümeti kendi çıkarlarını gözetmeden ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırım politikasına itaatkar şekilde uydu. Özellikle Rus ordusu Ukrayna’yı işgal ettikten sonra, yaptırımlar ard arda gelmeye başladı. Rusya’ya karşı ajitasyon ve ABD’ye yaranma söz konusu olduğunda rakip tanımayan Alman AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, en önde yer aldı. Ruh ikizi Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da “Şimdi Rusya mahvedilmek isteniyor” dedi.

Atak geri tepti. Yıkılan Rusya olmadı, onun yerine Alman sanayisi ciddi zarar gördü ve görmeye devam ediyor. Eğer uluslararası rekabette ayakta kalmak istiyorsa, Rusya’dan uygun fiyatlı enerji ve ucuz hammadde almaya bağımlı. Rus enerji kaynaklarının ve hammaddelerinin yerini hiçbir şeyin tutmayacağını son birkaç ay gösterdi. “Trafik ışığı koalisyonu” Almanya’yı gülünç duruma düşürdü. Şu anda Belçika üzerinden sıvılaştırılmış gaz şeklinde çok daha pahalıya Rus gazı ve Hindistan üzerinden çok daha pahalıya Rus petrolü alıyoruz, Alman enerji fiyatları tavan yapıyor.

Putin’in Teklifi

Başka hiçbir Avrupa hükümeti bu kadar akılsızca davranmamıştır ve bu yüzden Avrupa’nın en akılsız hükümetine sahip olduğumuz yargısı oldukça haklıdır. Her şeyden önce Hessen ve Bavyera’daki seçmenler ‘trafik ışığına’ bunun faturasını kesti. Şaşırtıcı şekilde Putin, birkaç gün önce Kuzey Akım üzerinden Rus doğalgaz sevkiyatını yeniden başlatmayı teklif etti. Sorumluluk sahibi olan her Alman hükümeti bu teklifi kabul ederdi çünkü Alman sanayisinin rekabet gücünü yeniden tesis etmenin ve Alman şirketlerinin artan göçünü durdurmanın tek yolu budur.

Ancak ABD’nin Alman siyasetindeki kuklaları o kadar itaatkar ki, sendikaların alarm çığlıklarına rağmen, Alman sanayisinin düşüş eğilimini durdurma istekleri yok. Çünkü ana muhalefet partisi CDU/CSU’nun başında daha fazla yaptırım talep eden Blackrock lobicisi Friedrich Merz var.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’a bir süre önce Putin iktidarda kaldığı sürece Ukrayna’nın güvende olup olmayacağı sorulduğunda, “politikasını 360 derece değiştirmediği sürece, hayır’’ demişti. Elbette 180 derece demek istemişti ve bu talebin neden kendisine ve ‘trafik ışığına’ yansıdığını henüz kavrayamamıştı. Yalnızca Almanya dış politikasını temelden değiştirir ve Avrupa’da barışın yalnızca Rusya’nın güvenlik çıkarları da dikkate alındığında sağlanabileceği yeniden anlaşılırsa, yani güvenliğin birbirine karşı değil ancak birlikte sağlanabileceği yeniden anlaşılırsa, Ukrayna halkının da gelecekte kalıcı olarak barış içinde yaşama şansı olabilecektir.

Yıllarca Rusya’nın güvenlik çıkarları dikkate alınmadığı için ve Gorbaçov, Yeltsin ve Putin’in Rusya’yı da içeren ortak bir Avrupa güvenlik mimarisi talepleri ABD’nin baskılarıyla kaba şekilde reddedildiği için,  Ukrayna’da şu anda savaş var. Savaşın Rus ordusunun 24 Şubat 2022’deki Ukrayna’ya girişiyle başladığını söyleyemeyiz, çok daha önce başladı. Savaş en geç 2014 yılında, Joe Biden ve Victoria Nuland tarafından organize ve finanse edilen darbeyle başladı. Rusça konuşan doğu Ukraynalılara karşı yapılan ‘terörle mücadele operasyonu’, 14.000 kişinin ölümüyle sonuçlandı ve Ukraynalı milliyetçiler ve faşistler iktidara geldi.

Savaş sonrası dönemde yalan yaşam

Amerikalı jeostratejist George Friedman Chicago’da 2015 yılında yaptığı ünlü konuşmada, ABD’nin Ukrayna’ya asker ve füze yerleştirmesinin Almanya’ya bağlı olduğunu haklı olarak ifade etmişti. Angela Merkel’in ise sonradan “Ukrayna’yı silahlandırmak için zaman kazanmak’’ olarak adlandırdığı direnişi ise çok zayıf kalıyordu. ABD ise Avrupalıların endişelerini görmezden geldi, “AB’yi boş ver’’(Nuland).  Ukrayna’yı yeniden silahlandırdı ve Ukrayna ordusunu adım adım NATO yapılarına entegre etti. Mihail Gorbaçov 9 Temmuz 2016 gibi erken bir tarihte, eski Varşova Paktı ülkelerinin yeniden silahlanması ve ABD askerlerinin ve füzelerinin Rusya sınırlarının yakınlarına yerleştirilmesi konusunda “NATO, soğuk savaştan sıcak savaş hazırlıklarına geçiyor’’ yorumunu yapmıştı. NATO, yani ABD tarafından hazırlanan ve Gorbaçov tarafından öngörülen sıcak savaş şimdi artık kapımızda.

Alman dış politikasının Alman halkının çıkarlarını temsil etmesi bekleniyorsa, 2021’de ABD’ye bağlı Yeşiller Partisi’nin katılımıyla “trafik ışığı koalisyonunun’’ iktidara gelmesinden beri, herhangi bir Alman dış politikası yoktur. Scholz hükümeti Almanya’ya büyük ölçüde zarar vermekte ve ABD Başkanı Eisenhower’ın 1960’larda uyardığı, ABD askeri-endüstriyel kompleksinin çıkarlarına hizmet etmektedir.

16 Mayıs 2023’de ABD’li üst düzey güvenlik uzmanları New York Times gazetesinde NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin neden tanınmış Amerikalı siyasetçilerin bütün itirazlarına rağmen gerçekleştiğini ve eski ABD Başkanı Eisenhower’ın ABD askeri- endüstriyel kompleksi hakkındaki uyarısının neden bir kez daha doğrulandığını gerekçelendirmişlerdi: “Silah satışlarından elde edilen kar önemli bir faktördü. NATO’nun genişlemesine karşı çıkan bir grup yeni muhafazakar ve ABD’deki silah üreticilerinin üst düzey yöneticileri NATO’nun genişlemesi için Amerikan Komitesi’ni kurdu. 1996 ve 1998 yılları arasında en büyük silah üreticileri, lobi faaliyetleri için 51 milyon dolar (bugün 94 milyon dolarak denk geliyor) ve kampanyalar için de milyonlarca dolar daha harcamışlardı. Bu cömertlik sayesinde NATO’nun doğuya doğru genişlemesi hızla tamamlanmış oldu.’’ ABD Senatosu ve Kongresinde çoğunluğu kontrol eden ABD silah endüstrisi, NATO üyelerini silahlandırarak ve Ukrayna’ya sürekli silah tedarik ederek milyonlarca dolar kazandı ve kazanmaya devam ediyor.

Avrupa’da barış istiyorsak, Alman dış politikasını temelden değiştirmeliyiz. Savaş sonrası Almanya’sının yalan hayatlarının yerini, Almanya’nın jeostratejik durumunun ve çıkarlarının aklı başında bir analizi almalıdır. ABD Normandiya’ya sadece Almanya’yı Hitler faşizminden kurtarmak istediği için değil, aynı zamanda Almanya’yı Sovyetler Birliği’ne bırakmak istemediği için çıktı. Almanya’da askeri üslerinin bulunmasının sebepleri de bizi korumak değil; dünyaya hükmetme iddiaları, kaynak savaşları ve drone savaşları için bu askeri tesislere ihtiyaçlarının olması.

Fikir çok basit: ABD bize karşı hiç de dostane değil. Bizi ekonomik olarak zayıflatması gereken bir vasal ve rakip olarak görüyorlar ve bu yüzden de Alman sanayisinin Rusya’dan ucuz enerji ve hammadde tedarik etmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Rusya ise kendisinden önceki Sovyetler Birliği gibi, Almanya ve Avrupa ile kendi çıkarları doğrultusunda iyi ekonomik ilişkiler kurmak istiyor. Enerji ve hammadde tedariki için alıcılara ve kendi sanayisini kurmak için Avrupa teknolojisine erişime ihtiyacı var.

Almanya’ya Savaş İlanı

Charles de Gaulle “devletlerin dostları yoktur, çıkarları vardır” demiştir. Almanya ve ABD pek çok açıdan çatışan çıkarlara sahipken, Almanya ve Rusya ise pek çok ortak çıkara sahiptir. On yıllardır propaganda ve yalanlarla zehirlenmiş Alman kamuoyuna “Rusya’nın doğal ortağımız olduğunu, çünkü ekonomik işbirliği yapmak gibi ortak çıkarlarımız olduğunu, ABD’nin ise jeostratejik nedenlerle ekonomik olarak güçlenmemizi engellemek istediğini’’ anlatmak çok zor. Joe Biden tarafından duyurulan ve devreye sokulan Kuzey Akım doğalgaz boru hattının havaya uçurulması da Almanya ve Avrupa’ya savaş açmakla eşdeğerdir ve bunun bir kanıtıdır.

ABD dünya nüfusunun yalnızca %4’ünü oluşturmasına rağmen Washington’daki politikacılar ve şirket liderleri ABD’nin dünyaya hakim olması gerektiği gibi büyüklük yanılsamalarına kapılmaktadır. Bu yüzden de ABD politikası yapısal olarak saldırgandır. ABD’nin düşman ilan ettiği Rusya ve Çin’i sistematik olarak kuşattığını görmek için haritaya bakmak yeterli. Tüm ülkeler arasından açık ara en büyük savaş bütçesine sahip olan ABD, her kıtada 900 askeri istasyon bulundurmaktadır. 2022 yılında, Amerikan Kongresi’nin Alman Federal Meclisi’nin Bilimsel Hizmetleri ile karşılaştırılabilir bir kurumu olan Kongre Araştırma Servisi, ABD’nin 1991 yılından 2022’ye kadar en az 251 askeri müdahale gerçekleştirdiğini tespit etmiştir.

Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, haklı olarak ABD’yi dünya tarihinin en savaşçı ülkesi olarak nitelendirmiştir. Ünlü Amerikalı entelektüel Noam Chomsky de ABD’yi pek çok ülkedeki istikrarsızlıktan sorumlu başlıca terörist devlet olarak nitelendiriyor. Bugün Almanya’da insanlar göçün sınırlandırılmasından bahsediyorsa, bariz problemin adını koymak gerekiyor. ABD’nin Afganistan, Irak, Suriye ve Libya’da yürüttüğü savaşlar, Avrupa’ya yönelik giderek artan göç dalgalarının başlıca sebebidir.

Bu nedenle Rusya’nın dahil olacağı ve eğer dünyaya hakim olma hayallerinden vazgeçerlerse ABD’nin de dahil olacağı bir Avrupa güvenlik mimarisine ihtiyacımız var. Ancak dünyaya hakim olma iddiasında bulunan ve yüzlerce askeri müdahaleden sorumlu olan bir devlet, bir savunma ittifakına liderlik edemez. De Gaulle ve Adenauer, Giscard d’Estaing ve Schmidt, Mitterand ve Kohl, Chirac ve Schröder’in yaptığı gibi Fransa Cumhurbaşkanı ve Almanya Şansölyesi de birbirlerini anlamak ve bir Avrupa güvenlik mimarisi inşa etmek için birlikte çalışmak zorundadır. Charles de Gaulle bir zamanlar ABD’yi “Avrupa’nın kızı’’ olarak adlandırırken, artık Avrupalıların dünya barışı için en büyük tehdidin Rusya ya da Çin değil, ABD olduğunu fark etmelerinin zamanı gelmiştir. Washington değil, ama Moskova Avrupa’nın bir şehridir.

AVRUPA

Almanya’nın savunma harcamaları Avrupa’yı nasıl etkileyecek?

Yayınlanma

The Economist dergisinde yayımlanan makaleye göre, Almanya’nın savunma harcamalarındaki artış ve Avrupa’nın yaşlanan nüfusu, kıtanın ekonomik büyüme modelini değiştirecek. Almanya’nın bu yeni politikası, Avrupa’nın iç talebe daha fazla ağırlık vermesine ve dış dünyaya olan bağımlılığının azalmasına yol açabilir. Ancak, bu durum bazı ülkeler için sorunlar yaratabilir ve ihracatçıları zor durumda bırakabilir.

The Economist dergisinin 13 Mart tarihli analizine göre, Almanya’nın bütçe açığı vererek savunma harcamalarını artırma kararı, Avrupa için yeni bir büyüme modelinin başlangıcı olabilir.

Dergi, 5 Mart’ta Alman uzun vadeli tahvil faizlerinin yaklaşık 30 yılın en büyük günlük artışını göstererek 0,3 puan yükseldiğini ve avronun değer kazandığını belirtiyor.

Ayrıca dergi, Avrupa’nın GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 3’üne denk gelen cari fazla açığının, özellikle Almanya ve İskandinav ülkeleri kaynaklı olduğunu vurguluyor.

Bu ülkelerin fazla vermesinin sadece ihracat başarılarından değil, aynı zamanda tasarruf ve yatırım düzeyleri arasındaki farktan kaynaklandığına dikkat çekiliyor.

The Economist, Avrupa’nın küresel şoklardan korunmak, ekonomisini daha çevreci hâle getirmek ve Rusya’ya karşı hızla silahlanmak istemesi nedeniyle, tasarruf ve yatırımın yeniden dengelenmesi gerekeceğini belirtiyor.

Almanya borç frenini gevşetmeye hazırlanıyor

Savunma harcamaları ve yaşlanan nüfusun etkisi

Savunma uzmanlarına göre, Rusya’yı caydırmak için Avrupa’nın silahlı kuvvetlerine yılda GSYİH’sinin yüzde 3,5’i kadar harcama yapması gerekebilir.

Kiel Enstitüsü’nden Johannes Marzian ve Christoph Trebesch’in değerlendirmesine göre, askeri yığınakların neredeyse tamamı borç ve yüksek vergilerle finanse ediliyor.

Kuzey ve Orta Avrupa ülkelerindeki düşük borç yükü göz önüne alındığında, bu sefer bütçe açığı finansmanının tercih edilen seçenek olacağı neredeyse kesin.

Dergi, Avrupa’nın yaşlanan bir toplumdan yaşlı bir topluma dönüşmesinin de bu değişimi destekleyeceğini öngörüyor.

Yaşlanan toplumlar emeklilik için tasarruf yaparken, yaşlı toplumlar harcama yapmak için varlıklarını satıyor. Avrupa Birliği’nin ortanca yaşı 45 ve göçmenlere getirilen kısıtlamalar bu süreci hızlandıracak.

The Economist, Avrupa’da hane halkı tasarruf oranının yüzde 14 olduğunu, bu oranın daha da yaşlı olan Japonya’nın 1990’lardaki seviyesine benzediğini belirtiyor.

Fakat, Japonya’nın bu oranının 2015’e gelindiğinde sıfıra düştüğüne dikkat çekiliyor.

Avro krizinden bu yana iş yatırımlarının arttığına dikkat çeken The Economist, savunma ve havacılık şirketlerinin büyüyeceğini ve AB’nin 2050’ye kadar sera gazı emisyonunu sıfıra indirme hedefinin de ek harcamalara yol açacağını belirtiyor.

Bu hedefe ulaşmak için 2030’a kadar yılda 500 milyar avro ek yatırım yapılması gerekecek.

Alman parlamenter Weber: Avrupa’da düşünce tarzımızı savaş ekonomisine çevirmeliyiz

Riskler

The Economist, mali genişlemenin bazı büyük ülkelerdeki yüksek borç seviyeleri ve açıklarla sınırlı olacağını vurguluyor.

İtalya ve Fransa gibi ülkelerdeki bu durumun, Almanya’nın harcamalarının etkisini azaltabileceğine dikkat çekiliyor.

New York Üniversitesi’nden Thomas Cooley’nin tahminlerine göre, yaşlanma, 2030’ların sonuna kadar yıllık büyüme oranlarını Fransa’da yüzde 0,4, İtalya’da ise yüzde 1,1 azaltacak.

Almanya’nın harcamaları kısa vadede ülkenin GSYİH’sini artırsa da başka yerlerde sorunlara neden olabilir.

Dergi, para birliği içindeki en büyük üyenin büyük harcamalar yapması durumunda, enflasyonu önlemek için faiz oranlarının yükselmesi gerektiğini ifade ediyor.

Yüksek faiz oranları avroyu güçlendirecek ve ihracatı daha az rekabetçi hâle getirecek.

Bunun yanı sıra The Economist, Trump belirsizliğinin de şirketleri uzun vadeli yatırımlar konusunda tedirgin ettiğini vurguluyor.

Politikacıların yerel talebi artırarak Avrupa’yı ticaret savaşlarına karşı daha az savunmasız hâle getirmeyi umduğunu belirtiyor.

Bu süreci desteklemek için, sermaye piyasalarının birleştirilmesi gibi düzenlemelerin gevşetilmesi öneriliyor.

Alman partilerinin ‘savaş’ anlaşması borsayı uçurdu

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Saakaşvili’nin hapis cezası 12,5 yıla çıkarıldı

Yayınlanma

Tiflis Şehir Mahkemesi, eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’yi yasa dışı sınır geçişi suçundan 4,5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Daha önceki mahkumiyetleri de göz önüne alındığında Saakaşvili’nin toplam hapis cezası 12,5 yıla çıktı ve 2034 yılının nisan ayından önce serbest bırakılması beklenmiyor. Saakaşvili, 2021 yılında gizlice ülkesine dönmüş ve seçimler öncesinde siyasi kampanya başlatmaya çalışmıştı.

Tiflis Şehir Mahkemesi, eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’yi sınır ihlali suçundan (Cumhuriyet Ceza Kanunu’nun 344. Maddesi) 4,5 yıl hapis cezasına çarptırdı.

MTavari‘nin haberine göre, daha önceki mahkumiyetleri de hesaba katıldığında, politikacı toplamda 12,5 yıl hapis yatacak ve 2034 yılının nisan ayından önce serbest bırakılması beklenmiyor.

Saakaşvili, sekiz yıl aradan sonra 29 Eylül 2021’de gizlice ülkesine dönmüştü. Bunun için Ukrayna’nın Çernomorsk kentinden Gürcistan’ın Poti limanına giden Vilnius adlı feribotta süt ürünleri taşıyan bir TIR’ın içinde saklanmıştı.

Politikacı, 2 Ekim’deki seçimler öncesinde Gürcü Rüyası’na karşı siyasi bir kampanya başlatmaya ve destekçilerini mitinge çağırmaya çalışmıştı.

Fakat 1 Ekim’de daha önce açılan davalar nedeniyle tutuklandı. Şu anda hakkında beş dava bulunuyor ve dördünde hüküm verildi.

12 Mart’ta 57 yaşındaki Saakaşvili, bütçeden 9 milyon lari (3,2 milyon Amerikan doları) çalmakla suçlanarak dokuz yıl hapis cezası almıştı.

Politikacı, 2021’den beri iki ayrı davadan hüküm giymiş durumda: Milletvekili Valeriy Gelaşvili’nin dövülmesi (6 yıl) ve Gürcistan Birleşik Bankası çalışanı Sandro Girgvliani’nin öldürülmesinden hüküm giyen dört güvenlik görevlisinin affedilmesi (3 yıl).

2007’de Tiflis’te düzenlenen bir gösterinin zorla dağıtılması ve bağımsız medya kuruluşu Imedi‘nin ele geçirilmesiyle ilgili dava hâlen devam ediyor.

Ayrıca Gürcü Rüyası, parlamento içinde Birleşik Ulusal Hareketin iktidarda olduğu dönemde işlenen suçları araştırmak için bir komisyon kurdu.

Saakaşvili, 2004-2013 yılları arasında Gürcistan’ı yönetmişti. Daha sonra birkaç yıl Odessa oblastında vali olarak görev yaptı.

2015 yılında Ukrayna pasaportu aldığı için Gürcistan vatandaşlığından çıkarıldı.

Tutuklanmasının ardından Saakaşvili sekiz kez açlık grevi yaptı. Bu durumun ardından Gürcistan’daki Vivamed kliniğine kaldırıldı.

Eski cumhurbaşkanının avukatı, politikacının ağır metallerle zehirlendiğini iddia etmiş ve Almanya’daki Charité kliniğine nakledilmesini talep etmişti, fakat mahkeme bu talebi reddetti.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, açlık grevleriyle bitkin düşen Saakaşvili’nin gerekli tedavi ve bakım için Kiev’e gönderilmesini talep etmişti.

Kobahidze: Gürcistan, Rusya’ya karşı ikinci cephe açılmasını engelledi

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya borç frenini gevşetmeye hazırlanıyor

Yayınlanma

Alman milletvekilleri, askeri harcamaları finanse etmek için ülkenin katı borçlanma kurallarını gevşetip gevşetmeyeceğini oylayacak.

Ülke savunma harcamalarını artırma konusunda artan bir baskıyla karşı karşıya ve Avrupa’nın güvenliği ve Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD desteğinin geleceği konusunda gerilimler artıyor.

Geçtiğimiz ay Almanya’da yapılan seçimleri kazanan ve görevden ayrılan Şansölye Olaf Scholz’un Sosyal Demokratları ile koalisyon kurmaya çalışan muhafazakâr CDU’nun lideri Friedrich Merz acil eylem çağrısında bulundu.

Bu hafta parlamentoda yaptığı konuşmada Merz, milletvekillerini bazı savunma harcamalarını, yeni borçlanmayı yıllık GSYİH’nin sadece yüzde 0,35’i ile sınırlayan ülkenin katı “borç freninden” muaf tutmaya çağırdı.

Merz milletvekillerine, “Savunma kabiliyetimizi önemli ölçüde artırmak için şimdi bir şeyler yapmalıyız ve bunu hızlı bir şekilde ve dış ve güvenlik politikasında büyük bir birlik içinde yapmalıyız,” dedi.

Önerilen plan, önümüzdeki on yıl içinde hem savunma hem de altyapıya yatırım yapmak için borçlanma yoluyla finanse edilen 500 milyar avroluk bir fon içeriyor.

Ekonomistler, onaylanması halinde bu önlemin aynı dönemde bir trilyon avroya kadar yeni harcamanın önünü açabileceğini tahmin ediyor.

Fakat borç freninde yapılacak değişiklikler için anayasada belirtildiği üzere parlamentoda üçte iki çoğunluk gerekiyor. Merz ve Scholz’un partileri, yeni parlamento 25 Mart’ta toplanmadan önce tedbiri geçirmek için harekete geçti.

Aralarında sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) de bulunduğu muhalefet partileri ise seçmen iradesini daha iyi yansıtmak için tartışmanın yeni parlamentonun toplanmasından sonraya ertelenmesi gerektiğini savunuyor.

Seçimleri ikinci sırada tamamlayan AfD’nin yeni parlamentoda mevcut parlamentodan daha fazla sandalyeye sahip olması bekleniyor.

AfD eş başkanı Alice Weidel, Merz’i borç freni konusundaki tutumunu tersine çevirmekle suçladı. Weidel, “Başka hiçbir şansölye adayı sizin kadar kısa sürede bu kadar çok seçim vaadini yerine getirmedi, Sayın Merz. Tarihe borç freninin mezar kazıcısı olarak geçeceksiniz,” dedi.

Merz’in partisi CDU daha önce borçlanma limitinin değiştirilmesine karşı çıkmıştı, fakat o zamandan beri Avrupa’da artan belirsizlik ortamında daha güçlü savunma harcamalarına duyulan ihtiyacı gerekçe göstererek müzakere etmeye istekli olduğunun sinyalini verdi.

Yeşiller Partisi eş lideri Katharina Droge da Merz’i daha önce iktisadi ve iklimle ilgili yatırımlar için borç freninde reform önerilerini reddettiği için eleştirdi.

Tepkilere rağmen Merz, Almanya’nın ordusunu güçlendirmek ve NATO taahhütlerini yerine getirmek için hızla harekete geçmesi gerektiğini savundu.

Merz, “Almanya kendini savunabilecek hale gelmeli ve Avrupa’da, NATO’da ve dünyada yetenekli bir ortak olarak uluslararası sahneye geri dönmeli,” dedi.

Tartışma 18 Mart Salı günü parlamentoda devam edecek ve çıkacak sonuç muhtemelen Almanya’nın önümüzdeki yıllardaki mali ve savunma politikalarını şekillendirecek.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English