Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

FP: İranlı hiçbir siyasetçi ABD ile yakınlaşmanın siyasi riskini almaya istekli değil

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağız analiz-haber cuma günü sandık başına gitmeye hazırlanan İran’ın ABD ile ilişkilerine odaklanıyor. Uzmanlar, seçim sonuçlarının ikili ilişkilerdeki mevcut durumu daha iyiye götüreceği konusunda çok bir umut olmadığı görüşünde:

***

Seçimler ABD-İran Dinamiğini Yeniden Şekillendirebilir

Her iki ülke de bu yıl sandık başına giderken İran’daki seçmenler Batı’nın kısıtlayıcı yaptırımlarına odaklanmış durumda.

Stefanie Glinski

Bir zamanlar müttefik olan İran ve Amerika Birleşik Devletleri on yıllar boyunca gergin bir ilişki içinde oldular. 1979 İran devrimi önemli bir dönüm noktasıydı; protestocu öğrenciler Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ni ele geçirerek 50’den fazla Amerikalıyı 444 gün boyunca rehin tuttular. Bugün, eski büyükelçilik binası İran’ın ABD’ye yönelik şikayetlerini detaylandıran Casusluk Yuvası adlı bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Ziyaretçiler kafatası suratlı bir Özgürlük Heykeli ve “Kahrolsun ABD” yazılı bir duvar resmiyle karşılanıyor.

Müzede yansıtılan Amerikan karşıtı tutum tarihten kaynaklanıyor: Amerika Birleşik Devletleri 1953 yılında İran Başbakanının devrilmesinde rol oynamış ve hem Amerikan yanlısı dış politikası hem de baskıcı rejimiyle hatırlanan Şah Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki hükümetin önünü açmıştı. Pehlevi de 1979’da devrildi. İran devriminden bu yana, katı uluslararası yaptırımlar ülkeyi uluslararası pazarlardan büyük ölçüde kopardı ve uçurumu derinleştirdi.

Tahran ve Washington’un arası son dönemde daha da açıldı. İran’ın Ukrayna savaşı sırasında Rusya’ya verdiği destek, gerilimi artırdı ve Batı’nın daha geniş yaptırımlar uygulamasına yol açtı. Buna karşılık İran, ekonomik ve diplomatik işbirliği sunan Batılı olmayan ittifaklara yöneldi. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıdan bu yana tansiyon da yükseldi. İran, İsrail’i ABD’nin desteğiyle “Gazze’de soykırım” yapmakla suçlarken Hamas’ı ve Yemen’deki Husi isyancıları destekliyor.

İran, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin mayıs ayında bir helikopter kazasında trajik ölümünün ardından cuma günü olağanüstü cumhurbaşkanlığı seçimi düzenleyecek. Bu arada ABD belirsiz bir gelecekle karşı karşıya; Başkan Joe Biden ve eski Başkan Donald Trump Kasım ayında karşı karşıya gelmeye hazırlanıyor. ABD-İran ilişkilerinin düzelmesindeki ilerleme, İran’a öncelik vermeyen Biden ve bu konuda siyasi sermaye harcamaktan kaçınan Reisi döneminde durgunlaştı. Uzmanlar Tahran’ın Washington ile daha yakın ilişki kurması için çok az teşvik olduğu konusunda hemfikir, ancak iki ülke seçimlerinin sonucu bu dinamiği yeniden şekillendirebilir.

İran seçim sonuçları dış politikada değişim getirebilir

1979’dan bu yana İran ve ABD arasında, ABD’nin Afganistan’da Taliban’a karşı yürüttüğü ilk harekâta İran’ın verdiği lojistik destekten geçen yıl İran’ın petrol gelirlerinden 6 milyar doların serbest bırakılmasını sağlayan başarılı esir takasına kadar önemli işbirliği anları yaşandı. Ve bu yılın başlarında ABD’nin İran’ı 84 kişinin ölümüne neden olan İslam Devleti saldırısı konusunda uyardığı bildirildi. (İranlı yetkililer saldırıdan önce böyle bir temas olduğunu inkâr ediyor).

İran ayrıca ABD tarafından da hayal kırıklığına uğratıldı; Trump, iki ülke arasında uzun müzakereler sonucunda imzalanan nükleer anlaşmadan sadece üç yıl sonra 2018’de çekilerek İran’a yeni yaptırımlar uyguladı. Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın kurucu ortağı ve başkan yardımcısı Trita Parsi, “ABD kendisini İranlılar için artık cazip aday olmadığı bir konuma soktu. İran angajmana girmeye istekli değil çünkü ABD’nin yaptırımları hafifletebileceğine ikna olmuş değil. Ancak aynı zamanda angajman kapısını kapatmak da çok tehlikeli” dedi.

İki ülke arasındaki inişli çıkışlı gerilim genellikle iki ülkenin liderlerine bağlı olsa da hem İran hem de ABD hükümetlerinde karşılıklı şüphe, derinlere kök salmış durumda. Tahran sık sık Washington’un kendi çöküşünü istediğini düşünüyor ki bu korku, komşuları Afganistan ve Irak’ın 2000’li yıllarda ABD’nin dayattığı rejim değişikliğine maruz kaldığı düşünüldüğünde çok da temelsiz değil.

Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü Afrika ve Orta Doğu Araştırma Başkan Yardımcısı Azadeh Zamirirad, “Beyaz Saray’da kimin oturduğu önemli değil. İranlı politika yapıcılardan sık sık duyacağınız şey budur. Günün sonunda herhangi bir ABD başkanının İran’da bir rejim değişikliği peşinde olacağı korkusu sadece muhafazakârlar arasında değil, siyasi yelpazenin genelinde paylaşılıyor” dedi.

İran, eski ABD Başkanı Barack Obama için en önemli önceliklerden biriydi. Onun liderliğinde ABD, ılımlı bir isim olan dönemin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen nükleer anlaşmayı imzaladı. Anlaşma, İran’ın nükleer silah edinmesini engelleyecek planları detaylandırıyor; karşılığında ABD de ülkeyi zayıflatıcı yaptırımlardan kısmen muaf tutuyordu. Trump’ın 2018’de sürpriz bir kararla anlaşmadan çekilmesi, İran’ın nükleer kapasitesini bir kez daha geliştirmesine yol açtı.

Biden seçildikten sonra 150’den fazla Demokrat kongre üyesi anlaşmaya yeniden katılması için kendisine çağrıda bulundu. Biden bunu yapmadığı gibi Tahran ile daha yakın ilişkiler kurmak için siyasi sermaye de harcamadı. Parsi, “ABD’de yaklaşan seçimler söz konusu olduğunda, iki başkan adayı da İran için cazip bir seçenek değil. Biden İsrail’e destek veriyor ve bunun değişeceğine dair bir işaret de yok. Trump ise bir tür anlaşma yapabilecek olsa da öngörülemez ve yönetilemez biri olarak algılanıyor” dedi.

İran’da 85 yaşındaki Dini Lider Ali Hamaney, ölümü halinde geçiş dönemi iktidar mücadelelerini ya da bir iktidar boşluğunu önlemek için siyasi sistemi kendisine sadık kişilerle güçlendirmeye çalışıyor. Reisi, Hamaney’in potansiyel haleflerinden biri olarak görülüyordu. Şimdi ise bir alternatif oluşturmak için çok az zaman var. Pek çok İranlı, ülkenin Hamaney’e yakın başka bir muhafazakâr cumhurbaşkanı göreceğini düşünüyor; bu haftaki seçimlerde adaylığı onaylanan altı aday arasında sadece bir reformist aday var. Ulusal seçimlere katılım son yıllarda giderek azaldı.

İran’da anketler seçimin 3 aday arasında geçeceğini gösteriyor

Reisi’nin yerine kim gelirse gelsin, İranlı hiçbir siyasi figür ABD ile yakınlaşmanın siyasi riskini almaya istekli görünmüyor. “Şu anda Ruhani gibi buna yatırım yapmaya istekli bir politikacı yok” diyen Parsi, Ruhani’nin politikalarının ilk başta işe yaradığını ve muhaliflerini haksız çıkardığını söyledi. Tahran ve Washington bir anlaşma imzaladı ama sonra sorunlar başladı: Uygulama zor oldu, sonra Trump çekildi ve Biden anlaşmaya geri dönmeyi başaramadı. Parsi, “Bugün İranlı politikacılar ABD ilişkileri için fazla sermaye harcamak istemiyor” diye ekledi.

Bunun yerine İranlı liderler giderek daha fazla Rusya ve Çin ile ilişki kurmaya odaklanıyor. İran’ın Çin ve Rusya ile ikili ticareti artıyor; Çin ile ham petrol ticaretinden günde 150 milyon dolar gelir elde ediyor. Rusya ve İran aynı zamanda yakın ticari ortak ve askeri müttefik haline geldi. Tahran’ın sokaklarında ve kafelerinde artık geçmişe kıyasla daha fazla Çinli ve Rus ziyaretçiye ve daha az Avrupalıya rastlanıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgaline kadar İran dünyanın en çok yaptırım uygulanan ülkesiydi. Batı’nın yaptırımları İran ekonomisini ciddi şekilde etkiledi ancak kısmen Rusya ve Çin ile işbirliği sayesinde çöküşüne neden olmadı. Uluslararası Para Fonu ülkenin ekonomik büyümesini geçen yıl yüzde 5,4 olarak açıkladı; yine de sıradan İranlılar ülkenin izolasyonundan kötü etkileniyor ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle zaman zaman protestolar patlak veriyor. İranlılar yaptırımların hafifletilmesini istiyor.

Bu yıl İran, diğer dört yeni üyeyle birlikte BRICS grubuna (başlangıçta Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşuyordu) katılarak ABD yaptırımlarının ve uluslararası izolasyonun etkisini aşma yolunda bir adım daha attı. Bu gerçekten de bazı ekonomik zorlukları hafifletebilir, ancak aynı zamanda ABD için potansiyel bir tehdit oluşturuyor.

Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü Araştırma Direktörü Dana Stroul, “Rusya-İran-Çin revizyonist ekseninin, ABD’nin müttefik ve ortaklar ağının güvenlik ve egemenliğine meydan okuma riski, bu yüzyılın en acil güvenlik önceliklerinden biridir” dedi.

Yine de devam eden gerginliklerin ortasında, ABD ve İran arasında tereddütlü diyalog devam ediyor. Gereksiz gerginliklerin yaşanmaması her iki taraf için de taktiksel ve stratejik açıdan önemli. Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Reisi ile birlikte helikopter kazasında ölmesinin ardından yerine geçen İran Dışişleri Bakanı Ali Bakıri 3 Haziran’da Beyrut’ta düzenlediği basın toplantısında ABD ve İran’ın Umman’da görüşmelerde bulunduğunu doğruladı.

Bakıri, “Müzakerelerimize her zaman devam ettik. Hiçbir zaman durmadı” dedi.

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English