İsrail ve Azerbaycan arasında artan işbirliği İran için ne anlama geliyor? İsrail ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’da çatışan ve örtüşen çıkarları neler? İsrail’in varlığı Rusya’da nasıl algılanıyor? Moskova’nın Orta Doğu’daki nüfuzu Ukrayna’daki gelişmelerden nasıl etkilenecek?
Malcolm H. Kerr Carnegie Orta Doğu Merkezi’nden Armenak Tokmajyan Orta Doğu’daki aktörlerin Güney Kafkasya’daki gelişmeler üzerinde etkisini Sergei Melkonian ile konuştu. Melkonian’ın Ermenistan’ın Orta Doğu’nun bir parçası olduğu ya da Karabağ savaşında Libya ve Suriyeli paralı askerlerin Azerbaycan cephesinde savaştığı gibi tartışmalı bazı iddialarına rağmen söyleşi Güney Kafkasya’daki çıkar çatışmalarına dair bir projeksiyon tutuyor.
Söyleşinin tamamını yayınlıyoruz:
***
Orta Doğu Bağlantıları Güney Kafkasya’yı Şekillendiriyor
Armenak Tokmajyan
Sergei Melkonian röportajında Ermenistan, Azerbaycan, Türkiye ve İsrail’in İran’ın kuzeyine uzanma çabalarını ele alıyor.
Sergei Melkonian Ermenistan Uygulamalı Politika Araştırma Enstitüsü’nde ve Moskova’daki Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisi. Doktorasını İsrail-Suriye ilişkileri üzerine 2021’de Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde tamamlamıştır. Erivan’daki Ermeni Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’nde ders veriyor ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika programını yönetiyor. Armenak Tokmajyan Güney Kafkasya’daki durum, Türkiye, İsrail ve İran arasındaki ilişkiler ile Ukrayna’da devam eden savaş ışığında Rusya’nın Orta Doğu’daki konumu hakkındaki görüşlerini almak için mayıs ayı ortasında Melkonian ile röportaj yaptı.
Armenak Tokmajyan: Güney Kafkasya’nın, özellikle de Ermenistan’ın Orta Doğu’nun bir parçası olarak görülebileceğini savundunuz. Bu konuyu detaylandırabilir misiniz?
Sergei Melkonian: Bu soruyu yanıtlamak için farklı yaklaşımlar var. En bariz olanla başlayabiliriz: Coğrafya. Ermenilerin etnik kökeni ve devleti Ermeni yaylalarında oluşmuştur. Burası, siyasi bir bölge olarak Ortadoğu’yu da kapsayan Batı Asya coğrafi bölgesinin bir parçasıdır. Bu coğrafi alanın Ortadoğu’nun bir parçası olduğunu anlamak için, bölge medeniyetlerinin etrafında şekillendiği iki nehrin, Dicle ve Fırat’ın Ermeni yaylalarından aktığını belirtmek yeterlidir. Bugün Ermenistan, Orta Doğu’nun iki önemli aktörü olan Türkiye ve İran ile sınır komşusudur; Erbil, Tahran ve Bağdat ise Erivan’a Moskova ya da Brüksel’den daha yakındır.
Tarihsel anlamda Ermenistan’ın sınırları, doğal çevresi olan Orta Doğu’nun derinliklerine kadar uzanıyordu. Daha sonra Ermenistan hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de tüm bölgeyi kapsayan İran’daki Safevi ve Kaçar İmparatorluklarının bir parçası olmuştur. Ermenistan’ı herhangi bir tarihsel dönemde dünya haritasında bulmak için modern Ortadoğu’nun sınırlarını çizen ve tanımlayan haritacılara başvurmalıyız.
Ermenistan kültürel olarak da bölgenin bir parçasıdır. Tarih boyunca yaşadıkları bölge göz önüne alındığında Ermenilerle Arap Doğusunun arasında gelenekler, mutfak, dilsel aktarım ve benzeri açılardan paralellikler bulunabilir. Örneğin Ermeniler, I. Dünya Savaşı sırasındaki soykırımdan (yazar bu ifadeyi kullanıyor) kaynaklanan Ermenistan Diasporası’nın ortaya çıkmasından birkaç yüzyıl önce Suriye toplumunun bir parçasıydı ve Ermeni Apostolik Kilisesi en eski Doğu Hıristiyan kiliselerinden biridir.
Siyasi düzeyde, Ermeni devletleri tarih boyunca Orta Doğu’daki bölgesel süreçlerin bir parçası olmuştur. Bugün de durum değişmedi. Ermenistan bölgedeki çatışmaların sonuçlarını hissediyor. Irak ve Suriye’den gelen Ermeni mültecilerin yeniden yerleştirilmesi ya da Libya ve Suriye’den gelen paralı askerlerin 2020’de Ermenistan’la olan savaşında Azerbaycan’ın yanında yer alması buna örnektir.
AT: Güney Kafkasya’da İsrail ve Azerbaycan arasında işbirliğinin arttığını gözlemliyoruz. İsrail’in bu konudaki temel hedefleri nedir ve Rusya “arka bahçesinde” İsrail’in genişleyen rolünü nasıl algılıyor?
SM: Geçmişte İsrail ve Azerbaycan arasındaki ilişkiler öncelikle ekonomik ve enerji alanlarında gerçekleşirken, günümüzde askeri-teknik işbirliği ve güvenlik konularına daha fazla önem veriliyor. Bu nedenle Azerbaycan, İsrail’in genellikle “yeni çevre stratejisi” olarak adlandırılan dış politika stratejisinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu strateji, İsrail’in güvenliğine yönelik ana tehdit kaynağına yakın olan devletlerle yakın ilişkiler kurmaya dayanıyor. Bu nedenle İran ile kara ve deniz sınırı olan Azerbaycan, Türkmenistan ve Körfez ülkeleri İsrail diplomasisi için öncelikli alanlardır.
Azerbaycan’ın 2020’de Dağlık Karabağ’ın bir bölümünde kontrolü sağlamasının ardından İran ile Azerbaycan arasındaki sınır yaklaşık 100 kilometre arttı ve İsrail, İran’a sadece 7 kilometre mesafedeki izleme tesislerine erişim imkânı elde etti. Bugün İsrail, gayri resmi olarak, Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan egemenliğindeki topraklar üzerinden iki ülke arasında koridor oluşturma projesi olan “Zangezur Koridoru”nun açılmasını destekliyor. Bu projenin hayata geçirilmesi, Azerbaycan üzerinden Türkiye’nin İran sınırının hemen kuzeyindeki bölgelerde nüfuzunu önemli ölçüde artmasına yol açacak.
Rusya ise İsrail’in Güney Kafkasya’daki faaliyetlerine fazla önem vermiyor. İlk olarak, 2020 savaşı yoluyla Dağlık Karabağ’daki statükoyu değiştirme arzusu Azerbaycan’dan geldi. İsrail de bunun sonuçlarından faydalandı çünkü hem Azerbaycan’ın savaşa hazırlığında hem de çatışma sırasında destek sağlayarak çok önemli bir rol oynadı. İkincisi, Moskova İsrail’i Güney Kafkasya’daki Batı nüfuzu için bir kanal olarak görmüyor. Üçüncüsü, İsrail Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını etkilemiyor; Moskova’nın Güney Kafkasya’daki en önemli rakibi Ankara.
AT: İsrail ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki çıkarları arasındaki etkileşimi ve bu durumun nihai sonucunu nasıl gördüğünüzü açıklayabilir misiniz?
SM: Türkiye ve İsrail’in bölgede farklı çıkarları var. Ankara için burası tarihsel olarak ulusal çıkarlarını peşinden koştuğu bir bölge. Türkiye ekonomik, enerji, lojistik ve askeri araçları kullanarak nüfuzunu yaymaya çalışıyor. Bu nedenle nüfuz alanları mücadelesinde Rusya ve İran’ın rakibi konumunda. İsrail için Güney Kafkasya’nın böyle bir stratejik önemi yok. Enerji ithalatı, silah pazarı ve özellikle İran ile gerilim alanı yaratma bağlamında önemli.
Türkiye ve İsrail’in Güney Kafkasya’daki çıkarlarının ana kesişim noktası İran’ın zayıflatılması. Türkiye ve İsrail arasındaki siyasi krize rağmen, her ikisi de 2020’de Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a karşı savaşta Azerbaycan’ı destekledi. Her ikisi de savaştan fayda sağladı. Türkiye, Azerbaycan üzerindeki etkisini artırdı, orada askeri bir varlık oluşturdu ve “Zengezur Koridorunu” açabilmesini daha mümkün kıldı. İsrail ise İran sınırına erişim ve bu sınırda Tahran’a baskı yapmak için kullanabileceği güçlü bir müttefik kazandı. Türkiye ve İsrail arasında rekabet askeri-teknik alanda ortaya çıkabilir; Azerbaycan’a kim daha fazla silah tedarik edecek? Aksi takdirde, işbirliği her iki tarafın da çıkarlarına rekabet ya da çekişmeden daha uygun.
AT: Rusya kısa süre önce Ukrayna’daki savaşın başlamasından sonra geliştirdiği yeni dış politika konseptini yayınladı. Orta Doğu, özellikle de Suriye, bu yeni vizyonun neresine oturuyor?
SM: Yeni dış politika konsepti Orta Doğu’ya farklı bağlamlarda atıfta bulunuyor. Birincisi, Rusya devletler arasında bölgesel entegrasyon ve diyalog biçimlerini desteklediğini ifade ediyor. Moskova için bu, tüm bölgesel meselelerin sadece Ortadoğu devletleri tarafından tartışılması gerektiği anlamına geliyor ki bu da başta Batı olmak üzere bölge dışı aktörlerin süreçlerden dışlanması demek. İkinci olarak, Orta Doğu uluslararası terörizmle mücadele bağlamında zikredilen tek bölge. Dahası, belgede Rusya’nın Hıristiyan nüfusun korunması için bölgedeki devletlerle işbirliğine hazır olduğu özellikle vurgulanıyor. Üçüncüsü, Orta Doğu, çok kutuplu dünyanın merkezlerinden biri olma potansiyeli nedeniyle, Rusya’nın beşinci en önemli bölgesel önceliği, yani daha geniş İslam dünyasıyla ilişkileri bağlamında anılıyor. Rusya’nın bölgeyi geleneksel muhafazakâr değerlere bağlı ve aynı zamanda Batılı neoliberal modeli kabul etmeyen yerlerden biri olarak gördüğünü eklemek önemli.
Suriye’ye gelince, konseptin 2016’da yayınlanan bir önceki versiyonunda Rusya’nın buradaki çatışmanın çözümüne yönelik yaklaşımını ve ülkenin geleceğine ilişkin vizyonunu açıklayan bir paragraf yer alıyordu. Konsept, Rusya’nın Suriye’deki askeri harekatının Eylül 2015’te başlamasından bir yıl sonra onaylanmış ve Rusya’nın politikasını ve hedeflerini tanımlamıştı. Konseptin yeni versiyonunda bu paragraf yer almıyor ancak Suriye’nin komşularıyla ilişkilerini normalleştirmesinin önemine işaret ediliyor. Bu da Rusya’nın bakış açısına göre çatışmanın büyük ölçüde çözüldüğünü gösteriyor. Gerisi Suriye’nin Orta Doğu devletleriyle ilişkilerinin normalleşmesine bağlı. Aslında Suriye, Moskova’nın öncelikler listesinde İran’dan sonra ikinci sırada yer alıyor.
AT: Orta Doğu ülkeleri, Ukrayna’daki çatışmaya rağmen Rusya ile ilişkilerini sürdürürken, Rusya’nın bölgedeki harekâtı sekteye uğramaya devam ederse, Moskova’nın bölgeyle olan ilişkilerinde ne gibi orta ve uzun vadeli etkiler öngörüyorsunuz?
SM: Stratejik olarak, Rusya’nın ortaya çıkan uluslararası düzenin Batı merkezli olmadığını göstermesi önemli. Bu bağlamda Ortadoğu’ya özel önem verilmekte. Rusya, Ukrayna savaşının gelişimine doğrudan bağlı olmayan pek çok işbirliği biçimi sunuyor: Avrasya Ekonomik Birliği ile bir serbest ticaret bölgesinin oluşturulması, Avrasya’da iletişimin geliştirilmesi, nükleer santrallerin inşası gibi. Rus girişimlerinin başarısı birkaç ön koşula bağlıdır.
Birincisi, Rusya’nın mali ve ekonomik yetenekleri. Açıkçası, Ukrayna’daki savaş sekteye uğrarsa, Rusya bu tür girişimlerin itici gücü olamaz. Örneğin, bugün Moskova; Rusya, Azerbaycan, İran, Orta Asya’nın bazı bölgeleri ve Hindistan üzerinden yük taşımaya yönelik bir ulaşım ağı olan Kuzey-Güney koridorunu tamamlamak için Resht-Astara bölümüne yatırım yapabilir. Ancak Ukrayna’daki durum kötüleşirse, bu artık geçerli olmayabilir.
İkincisi, Ukrayna’daki aksilikler, bölge devletlerinin Batı’yı yalnızca güçlendirecek zayıf bir Rusya ile işbirliği yapma isteklerini azaltabilir. Orta Doğu nüfusunun bir kısmı, Rusya’yı ve başkanı Vladimir Putin’i egemen Batı’ya meydan okuduğu için güçlü olarak görüyor. Bununla birlikte, olası zayıflık durumunda, özellikle Batı’dan baskı veya daha cazip teklifler gelirse, destek seviyesi ve Rusya ile stratejik projeler geliştirme isteği azalacaktır.
Üçüncüsü, Ukrayna’da daha fazla aksilik olması durumunda, Suriye’deki Rus askeri varlığında bir düşüş bekliyoruz. Aynı zamanda Moskova, ülkede daha sonra geri dönebilmesini ve hatta varlığını genişletmesini sağlayacak bir konumu korumaya çalışacaktır.