Bizi Takip Edin

AVRUPA

Hollanda’da yeşil dönüşüme karşı çiftçi isyanının anlamı

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, 6 Nisan 2023 tarihinde New Left Review’da yayınlanmıştır. Hollanda’daki seçimlerde büyük bir başarı elde eden Çiftçi-Yurttaş Hareketinin (BBB) yükselişinin maddi gerekçelerini inceleyen yazar, ‘yeşil dönüşüm’ adı altında süregiden mülksüzleştirme pratiklerinin Brüksel, Hollanda yargısı, Hollandalı siyasetçiler ve sermaye grupları arasındaki ittifaka yaslandığını açıkça ortaya koyuyor. Buna yönelik direniş, bazı etkili tarım-hayvancılık lobilerinin liderliğinde başlasa da tarım ve hayvancılık sektöründen ‘ekmek yiyenlerin’ çok ötesine geçmiş görünüyor. Liberal soldaki genel eğilim, Avrupa’daki bu tip hareketleri ‘popülist’, hatta ‘yeni sağ’ torbasına doldurmaktır; yazı, çiftçi isyanının elbette ‘popülist’ temalara sahip olduğunu ama açıkça emekçi veya emekçileşme eğilimi içindeki sınıflarda esas temsiliyetini bulduğunu gösteriyor. Makalenin sonundaki ‘demokratik yeşil dönüşüm’ iddiası ise, mülsüzleştirmeye yönelik bir direnişe veya mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeye yönelik bir siyasete çağrı yapmadığı için, naif olmaktan öteye gidemiyor. Son olarak, metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.


Çiftçilerin İsyanı

Ewald Engelen
New Left Review
6 Nisan 2023

Hollanda’nın geveze sınıfları arasında 16 Mart’ta yaşanan şok barizdi. Küçük bir iletişim firması tarafından 2019 yılında kurulan, güçlü Hollanda tarımsal gıda kompleksi tarafından finanse edilen ve eski bir et endüstrisi gazetecisi tarafından yönetilen sağ-popülist Çiftçi-Yurttaş Hareketi (BBB), ülkedeki eyalet seçimlerinde oy oranını büyük ölçüde arttırmıştı. Şu anda on iki vilayetin tamamında en büyük parti konumunda ve önümüzdeki ay yapılacak Senato seçimlerinde de aynı statüyü elde etmesi bekleniyor. Bu durum BBB’ye hem ulusal hem de yerel düzeyde veto yetkisi vererek zaten tereddütlü olan yeşil dönüşüm sürecini durma noktasına getirebilir. Bu ihtimal karşısında öfkeli bir yorumcu kitlesi, çiftçileri çevresel ilerlemenin düşmanları olarak suçlamaya başladı ve onların direnişini kırmak için yaşlılara, ‘eğitimsizlere’ ve kırsal seçim bölgelerinde yaşayanlara oy kısıtlamaları getirilmesinin gerekli olabileceği yönünde spekülasyonlar yaptı.

Çiftçilerin isyanının nedeni, Hollanda Yüksek Mahkemesinin 2019 yılında aldığı, hükümetin 163 doğal alanı, yakındaki tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan emisyonlara karşı korumaya yönelik AB yükümlülüklerini ihlal ettiği kararıydı. Bu durum, Mark Rutte liderliğindeki merkez sağ koalisyon hükümetinin otoyollarda ülke çapında 100 km/s hız sınırı getirmesine ve Hollanda konut piyasasındaki arz sıkıntısını hafifletmeyi amaçlayan çok sayıda inşaat projesini iptal etmesine yol açtı. Fakat kısa süre sonra bu tür önlemlerin yetersiz olduğu anlaşıldı, çünkü ulaşım ve inşaat sektörleri ulusal azot emisyonlarına çok az katkıda bulunuyordu. Buna karşılık tarım %46’lık bir orana sahipti. Bu nedenle yapısal bir çözüm, besi hayvanı varlığının önemli ölçüde azaltılmasını gerektirecekti. Marjinal ‘Hayvanlar için Parti’ tarafından uzun süredir öne sürülen, 500 ila 600 büyük emitörün kamulaştırılması yoluyla toplam Hollanda hayvancılığının yarısının azaltılmasına yönelik öneri aniden masaya yatırıldı. Düşünülemez olan düşünülebilir hale gelmişti.

Tarımsal faaliyetlerde çalışan Hollandalı işçilerin sayısı son yüzyılda hızla azalmış, Büyük Savaş sırasında yaklaşık %40 iken bugün sadece %2’ye düşmüştür. Yine de aynı dönemde Hollanda, ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci gıda ihracatçısı haline gelmiştir. Et ve süt endüstrisi küresel tedarik zincirlerinde önemli bir rol oynamakta ve bu da ekolojik ayak izini sürdürülemez derecede büyük kılmaktadır. Dolayısıyla Hollanda siyasi sınıfı arasında –Yüksek Mahkeme kararıyla hızlanan– iklim hedeflerine ulaşmanın ulusal ekonomiyi yeniden yönlendirmek anlamına geldiğinin kademeli olarak farkına varıldı. Bu projeye yönelik heves düzeyi iktidar partileri arasında farklılık gösterdi. Kırsal odaklı Hıristiyan Demokratlar için bu yenilir yutulur değildi; Demokratlar 66’nın eko-modernist, meritokratik sosyal liberalleri için bu altın bir fırsattı; Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) için ise bu sadece pragmatik bir seçenekti. Bir milletvekilinin dediği gibi, “Hollanda hem dünyayı besleyen hem de altına sıçan bir ülke olamaz.”

Öneriler, çiftçilerin traktörleriyle yolları kapatması, meydanları ve diğer kamusal alanları işgal etmesi, hükümet binalarına girmesi ve politikacıların evlerine gitmesi gibi beklenmedik bir köylü protesto dalgasını ve BBB’nin oluşumunu tetikledi. Kapanmalar sırasında yaşanan kısa bir duraklamanın ardından bu hareket yeni bir yoğunluğa ulaştı. 2022 baharından bu yana, Hollanda’nın unutulmuş bölgelerine giden yollar ve otoyollar boyunca çiftçiler, hoşnutsuzluklarının bir sembolü olan binlerce tersine çevrilmiş ulusal bayrak astı.

Seçmenlerin neredeyse beşte biri, yaklaşık 1,4 milyon kişi, bu ay BBB’ye oy vermek için sandık başına gitti; bu sayı, BBB’nin ana seçmen kitlesini oluşturan 180.000 çiftçiden çok daha fazla. Bu durum, basit bir bana dokunmayıncılıktan [nimbyism] daha fazlasının söz konusu olduğunu göstermektedir. Emekliler, mesleki eğitim görenler ve güvencesiz istihdam edilenler partinin destekçileri arasında fazlasıyla temsil edilmektedir ve partinin en büyük seçim kazanımları, düşen kamu yatırımlarından ağır darbe alan, kentsel olmayan çevre bölgelerde olmuştur. Bu tür gruplar, kendilerini mağdur olarak tanıtan ama aslında ülkedeki en ayrıcalıklı kesimler arasında yer alan bir çiftçi sınıfı etrafında toplanmış durumda: her beş kişiden biri milyoner. Bu heterojen bloğun, uzun zamandır yönetici tabakasının kibri ve beceriksizliği ile lekelenen ana akım Hollanda siyasetine karşı duyulan derin hayal kırıklığının bir sonucu olarak bir araya gelebildiği açıktır.

Bir dizi tarihsel faktör çiftçi hareketinin zeminini hazırlamaya yardımcı olmuştur. İlk olarak, Hollanda 1980’lerin başından bu yana son derece hızlı bir neoliberal dönüşüm geçirdi ve bunun sonucunda kamu hizmetleri haraç mezat satıldı, çocuk bakımı, sağlık hizmetleri ve yüksek öğrenim piyasalaştırıldı, sosyal konutlarda ciddi bir düşüş yaşandı, küreselleşmiş bankalar ve emeklilik fonları ortaya çıktı ve çalışanların üçte birinin güvencesiz sözleşmelerle çalıştığı AB’deki en esnek işgücü piyasalarından biri oluştu. Ardından, 2008 mali krizi kişi başına düşen en pahalı banka kurtarmalarından birine yol açtı, bunu da zenginliğin yoksullardan zenginlere yeniden dağıtılmasına hizmet eden altı yıllık kemer sıkma politikaları izledi. 2020-2022 yılları arasında uygulanan dört kapanma da aynı etkiyi yarattı: işçiler işlerini kaybetti, gelirleri düştü ve daha fazla sayıda insan öldü. Ukrayna’daki savaşın tetiklediği yükselen tüketici fiyatları, daha sonra birçok Hollandalı haneyi yakıt yoksulluğuna itti.

Tüm bunlar, çocuk bakımı, ilköğretim, konut, vergi dairesi, ulaşım ve doğalgaz çıkarma gibi bir dizi devlet dairesindeki süreklileşmiş bürokratik başarısızlıklarla birlikte yaşandı. Aynı zamanda, orta sınıf çevrecilere ısı pompaları, güneş panelleri ve Tesla’ların masraflarını karşılamak için regresif sübvansiyonlar dağıtıldı. Buna bir de kamusal tartışmalara hakim olan sözde uzmanlardan alt sınıflara yönelik sürekli gelen ağır hakaretleri eklediğinizde, ortaya kolay tutuşabilir bir kızgınlık karışımı çıkıyor. Durum nihayet 2019’da mahkeme kararıyla alevlendi ve bu noktada gizli bölgesel-kültürel kimlikler çiftçilerin karşıt anlatısı için ham sembolik malzeme sağladı: kente karşı kırsal, elitlere karşı kitleler, veganlara karşı et yiyenler. Bazı bilgili siyasi girişimcilerin de yardımıyla, bu mesaj tarım arazilerinin çok ötesinde yankı bulmaya başladı.

Fransız romancı Michel Houellebecq bir keresinde Hollanda’nın bir ülke değil, limited şirket olduğunu yazmıştı. Bu, Rutte’nin VVD’sinin görüşünü mükemmel bir şekilde yansıtıyor. İktidara geldiği 2010 yılından bu yana Hollanda’yı Ren nehri üzerinde yeni bir Singapur olarak yeniden tasarlayan VVD, hem mali hem de insani anlamda mümkün olduğunca çok yabancı sermaye çekmeye yönelik bir tür merkantilist neoliberalizm tesis etti. Hollanda, doğrudan yabancı yatırımları cezbetme çabasıyla dünyanın en büyük vergi cennetlerinden biri haline geldi. Sosyal güvenlik rejimi, yüksek eğitimli gurbetçilere hizmet etmek üzere yeniden tasarlanarak Amsterdam’ı, bir dükkana ya da restorana gitmek için İngilizce konuşulması gereken bir Anglofon karakoluna dönüştürürken, mülteciler ve sığınmacılar Hollanda’nın taşrasındaki en yoksul köylerden bazılarının yakınına hapsedildi. Kamu yatırımları ağırlıklı olarak Batı’daki metropollere akarken, Almanya sınırı boyunca uzanan çeper bölgeleri büyük ölçüde geri bıraktı.

Eşitsiz gelişim dinamikleri, kentin ve ‘yaratıcı sınıfın’ erdemlerini yücelten bir anlatı ile meşrulaştırıldı. Richard Florida ve Edward Glazer gibi coğrafyacılar, ideoloji sonrası politikacıların kaybedenleri desteklemeyi bırakıp, ulusal ekonomik başarının anahtarı olduğu düşünülen kent merkezlerine büyük miktarlarda kamu fonu yönlendirerek kazananları seçmeye başlamaları gerektiği fikrini popüler hale getirdiler. Ve böyle devam etti: hastaneler, okullar, itfaiye istasyonları ve otobüs hatları çevreden yavaş yavaş kaybolurken, merkez ışıltılı metro hatlarıyla donatıldı. Bu bölgeler arasında yaşam beklentisi açısından büyük farklar ortaya çıktı ve insanların politikacılara olan güveninde büyük bir ayrışma yaşandı.

Tüm bunları yöneten Başbakan Rutte, Hollanda Krallığının kurulduğu 1815 yılından bu yana en uzun süre görevde kalan devlet başkanı olmaya hazırlanıyor. Siyaset oyununu oynamakta ustadır, fakat kriz zamanlarını atlatmak için gerekli ideolojik vizyondan yoksundur (Rutte, vizyon isteyen seçmenlerin bir optometriste gitmesi gerektiğini söylemiştir). Demografi, denk bütçe, avro, Covid-19, savaş, iklim değişikliği: bunlar, Rutte ve benzerlerinin, uzmanlar tarafından desteklenerek Hollandalı seçmenleri disiplin altına almak için kullandıkları bilinmezliklerdir. Azot emisyonları bu daha geniş modelin bir parçasını oluşturmaktadır. Hayvan sayısını yarıya indirme planı uzun bir demokratik tartışma sürecinin ardından hazırlanmadı; bu, hesap vermeyen bir yargının arkasına saklanan politikacılar tarafından verilen ani bir karardı. Fakat bu kez hükümet, yarattığı tepki karşısında hazırlıksız yakalanmıştır.  

Bu nedenle Alman şair Heinrich Heine’nin “Hollanda’da her şey elli yıl geriden gelir,” gözlemini gözden geçirmek gerekebilir. Burada teknokrasiye karşı isyan erken gelmiş gibi görünüyor. Hollanda’daki konjonktür muhtemelen Küresel Kuzey’deki diğer zengin ülkelerin kaderinin habercisidir: yeşil kimliklerini kanıtlamaya çalışan merkezci hükümetler, büyük yeniden bölüşüm sonuçları olan ağır politika reformları yapmaya başlarlar.

Andreas Malm’ın küresel kapitalizmin ‘enerjik rejimi’ olarak adlandırdığı şey şimdiye kadar politik ilgimizin çoğunu aldı; fakat ‘ısıl [caloric] rejiminin’ çevresel etkileri göz ardı edilemez hale geldikçe, hayvancılık hükümetlerin ve iklim aktivistlerinin hedef tahtasına girecektir. Eurostat’ın son verileri, hayvan yoğunluğunun özellikle Danimarka, Flandre, Piemonte, Galiçya, Brittany, Güney İrlanda ve Katalonya’da yüksek olduğunu göstermektedir. Çok yakında bu bölgeler de şu anda Hollanda’da tartışılmakta olanlara benzer önlemler almak zorunda kalacaktır. Ve eğer Hollanda örneğinden yola çıkılacak olursa, teknokrasi pek de işe yaramayacaktır. Vatandaşlarına özelleştirme, esnekleştirme, kemer sıkma, yatırımsızlaştırma ve gerici çevre sübvansiyonları dayatan bir devlet, iklim politikaları söz konusu olduğunda güvenilmeyi bekleyemez. Bunun yerine, demokratik anlaşmazlıklardan ve bunun gerektirdiği zor işlerden kaçınmayan anlamlı bir katılım süreci yoluyla yeşil bir geçiş için kademeli olarak destek oluştururken, bu yıkıcı politikaların etkilerini düzeltmesi gerekecektir.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English