Diplomasi
İklim Zirvesinin başarı kriteri: Kayıp ve hasar

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP27), 6 Kasım’da Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde başladı.
Ukrayna savaşının gölgesinde başlayan zirve, dünya çapında iklim aktivistlerinin protestoları ile karşılanırken, zirveye ev sahipliği yapan Mısır’da ise protestocular gözaltına alındı.
Today we have grounded mega polluting private jets at Amsterdam Schiphol Airport, together with @NLRebellion! Private jets are the most polluting way to travel. @Schiphol must stop polluting, stopping unnecessary private jets is step one! #aviation #schiphol #SOSvoorhetklimaat pic.twitter.com/ip7dbhiqfL
— Greenpeace Nederland (@GreenpeaceNL) November 5, 2022
İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve bu planların somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapılması beklenen Konferans, 18 Kasım’da sona erecek.
Zirveye yaklaşık 190 ülkeden 40 binin üzerinde katılımcı, 100’den fazla devlet lideri ve politika yapıcı katılıyor. Çin, Rusya, Hindistan ve Avustralya liderleri ise katılmayacak.
İklim aktivisti Greta Thunberg de “işe yaramadığı” gerekçesiyle bu yılki konferansa katılmayacağını açıkladı.
COP26’nın başkanlığını üstlenen Alok Sharma, açılış konuşmasının ardından başkanlığı Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’ye devretti.
Konuşmasında dünya liderlerine seslenen Sharma, “Kömürü ve emisyonu azaltma taahhüdünde bulundunuz. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere daha fazla mali destekte bulunma sözü verildi. Bunu yapmak zorundayız. Tüm bunlar, sürecin güvenilirliği ile ilgili. Ve tüm bu çok taraflı süreç, sözlerin yerine getirilmesiyle devam edecek” dedi.
Açılış konuşmasında, “taahhüt çağından uygulama çağına geçme” çağrısı öne çıktı.
Coca-Cola sponsorluğunda
Şu ana kadar sönük geçen konferans, dünya liderlerinin özel jetleriyle seyahat etmesi sebebiyle alay konusu olurken, aynı zamanda fosil yakıt kullanan sponsorlarıyla büyük tepki de çekti.
Her yıl yaklaşık 120 milyar atık plastik şişe üreten ve bunu yaparken de fosil yakıt kullanan Coca-Cola’nın COP27’ye sponsor olması sosyal medyada gündem oldu.
COP27 is sponsored by Coca-Cola – the world’s top plastic polluter, who produce 120 billion throwaway plastic bottles a year.#COP27 #Greenwash pic.twitter.com/K8oHKsnyCo
— James Melville (@JamesMelville) November 6, 2022
Hayırseverlik değil, iklim adaleti
Zirvenin en önemli gündemini şu üç başlığın oluşturması bekleniyor; Emisyonları azaltmak, ülkelerin iklim krizine hazırlanmalarına yardımcı olmak, gelişmekte olan ülkelerin iklim kriziyle mücadelelerine destek ve finansman sağlamak.
İklim çöküşünden en çok etkilenen ülkelerin, karbon salan daha zengin ülkelerden yardım talebi en çok tartışılacak gündemlerden biri olacak gibi görünüyor. Zira, gelişmekte olan ülkeler kayıp ve hasar finansmanının gündem maddesi olmasını ve ödeme takvimi çıkarılmasını talep ederken, zenginler bu konuyu ağırdan almaya ve ayak diremeye devam ediyor.
Küresel ısınma krizi en çok, en az suçlanacak ülkeler tarafından hissediliyor, bu nedenle tazminatlar iklim adaleti taleplerinin merkezinde yer alıyor.
Gezegeni ısıtan sera gazlarına en az katkıda bulunan ülkelerin ve toplulukların en çok acıyı çektiği, ölüm ve yıkımla başa çıkmak için en az donanıma sahip olduğu gerçeği bu zirvede bir kez daha gündeme geldi. Zirvenin başarı kriterlerinden en önemlisini bu konuda alınması beklenen kararlar oluşturuyor.
COP27’de sunulan raporda, yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin fosil yakıtlardan uzaklaşabilmeleri, yenilenebilir enerji ve diğer düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapabilmeleri, aşırı hava koşullarının etkileriyle başa çıkabilmeleri için 2030’a kadar her yıl yaklaşık 2 trilyon dolara ihtiyaç duyduğu belirtiliyor.
Konuyla ilgili konuşan Pakistan elçisi Nabeel Munir’in iklim adaleti çağrısı çarpıcıydı: “Kayıp ve hasar finansmanı hayırseverlik değil, iklim adaletidir!”
Barbados Başbakanı Mia Mottley de konuşmasında, ‘kayıp ve hasar’ gündeminin önemini vurguladı.
Mottley, gezegeni en çok ısıtan gazları yayan zengin ülkelerin, kendi yaratmadıkları iklim felaketlerinden muzdarip fakir ülkelere ödeme yapmaları gerektiği fikrinin Cop27’nin gündemine eklenmesini takdir etti.
‘Afrika kaybederse kimse kazanamaz’
Afrika ülkelerinin liderleri de destek çağrısında bulundu. Gana Devlet Başkanı Nana Akufo-Addo, kıtanın iklim değişikliğine uyum sağlamak için paraya ihtiyacı olduğunu söyledi, “Afrika kaybederse kimse kazanamaz” dedi.
Namibya Devlet Başkanı Hage Geingob da, sera gazlarının en büyük tarihsel yayıcıları olarak rolleri nedeniyle gelişmiş ülkeleri “suçlu” olarak nitelendirdi.
Guterres konuşmaları karıştırdı
Kalabalığa dramatik bir konuşma yapmaya çalışan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, cümlenin ortasında duraklayıp notlarını karıştırırken yanlış konuşmadan okuduğunu fark etti ve “bu küçük kafa karışıklığı” için özür diledi.
Guterres konuşmasında, küresel ısınma konusunda dünyanın ya “dayanışma”yı ya da “toplu intiharı” seçeceğini söyledi.
Küresel ısınma ve artan etkileri karşısında insanlığın işbirliği yapması gerektiğinin altını çizen BM Genel Sekreteri, bunun yapılmaması durumunda insanlığın “yok olacağı” uyarısında bulundu.
“İklim cehennemine giden otoyoldayız ve ayağımız hala gaz pedalında” benzetmesini yapan Guterres, “Hayatımızın mücadelesini kaybediyoruz” ifadesini kullandı.
Anlaşma önerisi
Guterres, dünyanın en zengin ve en yoksul ülkeleri arasında fosil yakıtlardan geçişi hızlandırmak ve yoksul ülkelerin emisyonları azaltabilmelerini ve halihazırda meydana gelen ısınmanın kaçınılmaz etkileriyle başa çıkabilmelerini sağlamak ve gereken finansmanın hazırlanmasını hızlandırmak için bir anlaşma yapılması çağrısında bulundu.
“En büyük iki ekonomi olan Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’in bu anlaşmayı gerçeğe dönüştürme çabalarına katılma konusunda özel bir sorumluluğu var” diyen Guterres, ülkelerden karbon yoğunluğu en yüksek yakıtlardan kömürün kullanımını 2040’a kadar durdurmayı kabul etmelerini ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı üyelerinin de 2030’a kadar bu hedefe ulaşmalarını istedi.
COP Zirveleri
BM iklim zirvelerinde, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için dünya liderleri her yıl Conference of the Parties (COP), yani Taraflar Konferansı adı altında bir araya geliyor.
Zirvelere 1992 yılında ilk BM iklim anlaşmasına imza atan ülkeler katılıyor.
197 ülkenin taraf olduğu sözleşmenin imzacıları bu yıl 27. kez toplandı.
2015 Paris iklim anlaşmasını imzalayan taraflar, küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1.5 dereceden daha fazla yükselmesini engellemeye yönelik uzun vadeli bir hedefe ulaşma sözü vermişti.
Bilim insanları bu hedefi, felaket boyutundaki iklim değişikliğinin önlenmesi için bir tavan olarak belirlemişti.
Zirveler bu hedefe ulaşmak için çalışma taahhüdüyle toplansa da, somut kararlar alınmadan dağıldığı için eleştiri konusu oluyor.
En çok tartışılan konulardan biri de finans. 2009’da gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere emisyonları azaltmalarına ve iklim değişikliğine hazırlanmalarına yardımcı olmak için 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolar vermeyi taahhüt etmişti.
Ancak bu hedef gerçekleştirilmedi ve 2023’e ertelendi.
Diplomasi
Washington Post: Ukrayna ile yapılan kaynak anlaşması Çin’e bağımlılığı azaltmaz

The Washington Post’a konuşan uzmanlara göre, ABD ile Ukrayna arasında imzalanan maden kaynakları anlaşması, Washington’un acil kaynak sorunlarını, özellikle Çin’in tedarik zincirlerindeki hakimiyetini ve nadir toprak elementleri ihtiyacını çözmüyor. Ukrayna’daki potansiyel yatırımların önünde güvenlik riskleri, eski veriler, uzun geliştirme süreleri ve işleme tesisleri eksikliği gibi engeller bulunuyor.
The Washington Post (WP) gazetesinin sektör uzmanlarına dayandırdığı haberine göre, Ukrayna ile ABD arasında imzalanan maden kaynakları anlaşması, Washington’un kaynak alanında karşılaştığı birçok soruna çözüm getirmiyor. Taraflar, söz konusu anlaşmayı 30 Nisan’da imzalamıştı.
Gazeteye konuşan Küresel Enerji Merkezi Direktörü Reed Blakemore, “Bu anlaşma, mevcut acil sorunlara kesinlikle çözüm değil. Kısa vadede Çin’in tedarik zincirlerindeki hakimiyetiyle ilgili olarak gördüğümüz zafiyetlerin hiçbirini ortadan kaldırmıyor,” ifadelerini kullandı.
Ayrıca gazete, Ukrayna’nın, ABD’nin Çin’in Washington’un eylemlerine yanıt olarak getirdiği kısıtlamalar nedeniyle sorun yaşadığı 17 “nadir toprak elementi” kaynağı olmadığını belirtiyor.
Başlangıçta eski Başkan Donald Trump, Kiev ile yapılan anlaşmadan bahsederken özellikle nadir toprak elementlerine atıfta bulunmuştu.
Uzmanlar ayrıca, Ukrayna’da petrol ve gaz çıkarımı için geniş olanaklar bulunmayacağını, zira altyapının zaten gelişmiş olduğu başka üretim sahalarının mevcut olduğunu vurguluyor.
Teksas Üniversitesi’nden enerji uzmanı Ben Cahill, “Dünya çapında fırsatları olan büyük şirketlerin Ukrayna’yı yatırım için rekabetçi yer olarak göreceğinden emin değilim. Belki daha küçük, bağımsız bazı şirketler risk almak isteyebilir,” şeklinde görüş belirtti.
Gazetenin görüşüne başvurduğu kaynaklar, ABD’li yatırımcılar için en cazip Ukrayna yataklarının titanyum, grafit ve lityum olduğunu ifade etti. Ancak bu kaynakların geliştirilmesi için “en iyi ihtimalle on yıl” süre öngörüyorlar.
Geçmiş yönetimde ABD Enerji Bakanlığı’nda görev yapmış olan Ashley Zumwalt-Forbes, gazeteye yaptığı açıklamada, “ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde bile maden arama için fon bulmakta zorlanıyoruz. Ukrayna’da bu daha erken aşama çalışmalar için fon bulmanın ne kadar zor olacağını düşünün,” dedi.
Ayrıca, sektör temsilcileri Ukrayna’daki gerekli kaynak rezervlerine ilişkin verilerin Sovyet dönemi araştırmalarıyla sınırlı olduğunu belirtti.
Zumwalt-Forbes, güvenilir bilgi elde etmek için potansiyel yataklarda sondaj yapılması gerektiğini, bunun madencilik şirketlerinde genellikle “dünyanın en kötü kumarhanesi” olarak nitelendirildiğini kaydetti.
SAFE’de kritik mineraller uzmanı olan Abigail Hunter, en umut verici “Ukrayna” lityum yatağının Rusya’nın kontrolündeki topraklarda bulunduğunu söyledi.
Hunter ayrıca, Ukrayna’daki güvenlik sorunlarına ve altyapı hasarına dikkat çekerek, bunların potansiyel yatırımcıların maliyetlerini artıracağını belirtti.
ABD Deniz Harp Okulu’na bağlı Rusya Deniz Araştırmaları Enstitüsü Araştırma Direktörü ve Doçent Emily Holland da, ham madde işleme sorununa dikkat çekti; bu sorun ABD için genellikle madencilikten daha önemli.
Holland, anlaşmada kaynakların işlenmesi olasılığının ele alınmadığını belirtti. Holland ayrıca, “Özellikle yönetim nihai mal üretimini ülke topraklarına taşımayı hedefliyorsa, Ukrayna’da madenlerin işlenmesi ABD pazarları için pek uygun değil,” değerlendirmesini yaptı.
ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının nihai metnine bakış
Diplomasi
Kazakistan, Duma Başkan Yardımcısı dahil beş Rus siyasetçiye giriş yasağı getirdi

Kazakistan, ‘ülkeye ve yönetimine yönelik hakaret içeren ve düşmanca açıklamaları’ gerekçesiyle Rusya Devlet Duması Başkan Yardımcısı Pyotr Tolstoy dahil dört milletvekili ve bir eski milletvekilinin ülkeye girişini yasakladı. Kara listeye alınanlar arasında Kazakistan’ın toprak bütünlüğünü sorgulayan ve tarihini küçümseyen ifadeler kullanan isimler bulunuyor. Yasaklılar listesine ayrıca bazı Rus gazeteciler ve siyaset uzmanları da eklendi.
Kazakistan hükümeti, Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma’nın dört mevcut milletvekili ile bir eski Rus parlamenterin ülkeye girişini yasakladı.
Deutsche Welle‘nin ülke hükümetindeki bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, yasağın nedeni söz konusu isimlerin Kazakistan’a ve yönetimine karşı kamuoyuna hakaret içeren ve düşmanca açıklamalarda bulunmaları.
Kara listeye alınan isimler arasında Devlet Duması Başkan Yardımcısı Pyotr Tolstoy, Duma Uluslararası İlişkiler Komisyonu Birinci Başkan Yardımcısı Vyaçeslav Nikonov, Birleşik Rusya Partisi milletvekilleri Yevgeniy Fyodorov ve Konstantin Zatulin ile Rossotrudniçestvo Başkanı ve eski Duma milletvekili Yevgeniy Primakov yer alıyor.
Tolstoy daha önce yaptığı açıklamalarda, Ukrayna’dan sonra Rusya için “bir sonraki sorunun” Kazakistan olabileceğini öne sürmüştü.
Ayrıca Almatı’yı “Ruslar tarafından inşa edilen Verniy şehri” olarak nitelendirmiş ve Kazakistan’ı Rusya’dan uzaklaşmak için “kendi tarihini uydurmaya” çalışmakla suçlamıştı.
Nikonov ise federal televizyonda yaptığı konuşmada, “Kazakistan diye bir yer yoktu,” diyerek modern Kazakistan topraklarını “Rusya ve SSCB’nin hediyesi” olarak tanımlamıştı.
Fyodorov da Nikonov’un açıklamalarını destekleyerek Rusya’nın Kazakistan’dan topraklarını geri isteme hakkı olduğunu ifade etmişti.
Fyodorov’a göre Kazakistan, “uluslararası hukuka uygun olarak SSCB’den ayrılmadığı” için devlet statüsü “tamamen yasal değil” idi.
Konstantin Zatulin, 2022 yılında Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev’in o dönemde kendi kendini ilan eden Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerini tanımayı reddetmesini sert bir dille eleştirmişti.
Zatulin, tam teşekküllü bir ortaklık olmaması durumunda “Ukrayna’da olduğu gibi her şeyin mümkün olabileceğini” söyleyerek toprak iddialarına ima etmişti.
Primakov ise Kazakistan makamlarını “milliyetçilerin Rus diline karşı eylemlerine” karşı hareketsiz kalmakla suçlamıştı.
Daha sonra, Kazakistan Enformasyon Bakanı Askar Umarov’u Rus düşmanı olduğu iddia edilen açıklamaları nedeniyle “Rus düşmanı pislik” olarak nitelendirerek onunla çalışmayı açıkça reddetmişti.
Deutsche Welle‘nin aktardığına göre, milletvekillerinin yanı sıra gazeteciler Tina Kandelaki ve Tigran Keosayan, siyaset bilimci Nikita Mendkoviç, siyaset bilimci Aleksandr Dugin ve Rus tarihçi Andrey Grozin de istenmeyen kişi (persona non grata) listesine dahil edildi.
Grozin’in geçtiğimiz günlerde herhangi bir gerekçe gösterilmeden Kazakistan’a girişine izin verilmedi.
BDT Ülkeleri Enstitüsü’nde Kazakistan ve Orta Asya Bölümü Başkanı olan Grozin, 28 Nisan’da Rusya-Kazakistan ilişkilerindeki sorunlar üzerine bir tartışma ve 29 Nisan’da iki ülke arasındaki güvenlik ve insani işbirliği konularına adanmış bir yuvarlak masa toplantısı olmak üzere iki etkinliğe katılmayı planlıyordu.
Fakat 27 Nisan’da Astana Havalimanı’nda pasaport kontrolünden geçerken ülkeye girişine izin verilmedi. Enstitüden yapılan açıklamada, ret nedeninin öğrenilemediği belirtildi.
Enstitü ayrıca, 2023 yılında da benzer bir olayın yaşandığını hatırlattı. O dönemde Enstitü Direktörü olan milletvekili Zatulin’in, Baykonur Uzay Üssü’nden bir uzay aracının fırlatılışına katılmak üzere “birkaç saat boyunca Kazakistan’a sokulmamaya çalışıldığı” ancak durumun daha sonra çözüldüğü ifade edildi.
Alman araştırmacı Alexander Rahr: AB, Orta Asya hamlesinde geç kaldı
Diplomasi
ABD ile Ukrayna arasındaki maden anlaşmasının nihai metnine bakış

Ukrayna’nın geleceği ve savaş sonrası yeniden inşası adına kritik olabilecek bir gelişme yaşandı. 30 Nisan’da Washington’da, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ukrayna Ekonomi Bakanı Yuliya Sviridenko, bir süredir üzerinde çalışılan ABD-Ukrayna Yeniden Yapılanma Yatırım Fonu (RIF) anlaşmasına imza attılar.
Söz konusu anlaşma, kamuoyunda daha çok “nadir toprak elementleri anlaşması” olarak biliniyor ve şubat ayının başından beri iki ülke arasında müzakere ediliyordu.
Anlaşmanın lafzında neler var?
Anlaşma ile özünde, Ukrayna’nın sahip olduğu zengin yeraltı kaynaklarından elde edilecek gelirlerin bir kısmıyla finanse edilecek ortak bir yatırım fonu kuruluyor.
Bu fonun temel amacı, savaşın yaralarını sarmak, ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmak ve gelecek vadeden yeni projelere yatırım yapmak olarak açıklandı. Anlaşma, Ukrayna’nın, sahip olduğu doğal kaynakların araştırılması ve potansiyel olarak işletilmesi konusunda ABD’ye belirli bir erişim hakkı tanıyor.
1 Mayıs’ta Ukrayna Bakanlar Kurulu’nun internet sitesinde yayımlanan 12 sayfalık anlaşma metni, bu işbirliğinin çerçevesini çiziyor. Anlaşmanın bazı kilit noktaları şunlar:
— Ortak fon (RIF): İki ülke, Yeniden Yapılanma Yatırım Fonu’nu (RIF) birlikte kuruyor. Ukrayna hükümeti, bu ortaklığın herhangi bir yerli yasayla çelişmesi durumunda, anlaşmanın öncelikli olacağını taahhüt ediyor.
— Vergi muafiyeti: Fon ve fonla ilgili tüm faaliyetler, hem Ukrayna’da hem de ABD’de vergiden muaf tutulacak. Bu, fonun kârlılığını ve etkinliğini artırmayı hedefliyor.
— Para birimi ve transferler: Ukrayna, yerli para birimi Grivna’nın dolara serbestçe çevrilebilmesini ve fonla ilgili paranın herhangi bir ortak hesaba kolayca transfer edilebilmesini garanti ediyor.
— Yatırım hakları ve lisanslama: Ukrayna, ortaklık kapsamında doğal kaynakların geliştirilmesi, altyapının kullanılması ve diğer varlıklar için lisanslar vermeyi taahhüt ediyor. Ancak bu süreçlerin Ukrayna yasalarına ve ülkenin Avrupa Birliği’ne karşı yükümlülüklerine aykırı olmaması gerekiyor. Ayrıca, ABD’li ortağın, çıkarılan ürünlerin paylaşımı ve satın alınması konusunda müzakere etmesine olanak tanıyan hükümlerin lisanslara dahil edilmesi öngörülüyor.
— Finansman: Fonun nasıl finanse edileceği de önemli bir detay. Kiev, kira gelirlerinden elde edilen gelirin önceden belirlenmiş bir kısmını (yüzde 50) fona aktaracak. ABD’nin katkısı ise daha çok Ukrayna’ya sağladığı ve sağlayacağı askeri yardımlar (silah, mühimmat, teknoloji, eğitim) üzerinden hesaplanacak. Bu yardımların tahmini değeri, ABD’nin sermaye katkısını artırmış sayılacak.
— İhtilafların çözümü: Olası anlaşmazlıkların ikili istişareler yoluyla çözülmesi hedefleniyor.
Anlaşma kapsamında adı geçen doğal kaynaklar listesi oldukça uzun ve stratejik öneme sahip: Alüminyum, berilyum, lityum, titanyum, uranyum, kobalt, nikel, tantal, galyum, germanyum, nadir toprak elementleri, petrol ve doğalgaz gibi pek çok kritik maden ve mineral bu listede yer alıyor.
Taraflar ne diyor?
Ukrayna Ekonomi Bakanı Sviridenko, anlaşmanın detaylarını kamuoyuyla paylaşırken bazı önemli noktaların altını çizdi. Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, kaynakların mülkiyetinin ve kontrolünün tamamen Ukrayna’da kalacağını vurguladı. Fonun sadece kritik materyaller ve petrol/doğalgaz alanındaki yeni projelerden elde edilecek gelirin yüzde 50’si ile finanse edileceğini belirtti.
Sviridenko ayrıca, anlaşmanın Ukrayna’nın mevcut borçlarıyla ilgili olmadığını ve Ukrnafta, Energoatom gibi devlet şirketlerinin mülkiyetinin devlette kalacağını da ekledi. Sviridenko’ya göre bu anlaşma, diğer küresel aktörlere Ukrayna ile on yıllarca sürecek “güvenilir ve uzun vadeli işbirliğinin” mümkün olduğuna dair bir sinyal niteliği taşıyor.
ABD tarafında ise Hazine Bakanı Scott Bessent, anlaşmanın Rusya’ya “açık bir mesaj” gönderdiğini ifade etti. Bessent’e göre bu mesaj, Donald Trump yönetiminin barış sürecine bağlılığını ve bu sürecin merkezinde “hür, egemen ve uzun vadede müreffeh bir Ukrayna” vizyonunun yer aldığını gösteriyor.
Bessent, “Şunu netleştirelim: Ukrayna’nın yeniden inşasından, Rusya’nın savaş makinesini finanse eden veya ona tedarik sağlayan hiçbir devlet veya kişinin faydalanmasına izin verilmeyecektir,” ifadelerini kullandı.
Beyaz Saray da anlaşmayı “türünün ilk örneği tarihi bir ortaklık” olarak nitelendirdi ve Ukrayna’nın yeniden inşasını ve uzun vadeli ekonomik başarısını güvence altına alacağını belirtti. Beyaz Saray ayrıca, ortaklığın eşit temsil esasına göre (her iki taraftan üçer yönetim kurulu üyesi) özel olarak kurulacak bir şirket tarafından denetleneceğini ve ABD’nin Ukrayna kaynaklarını kendisi için satın almak istemesi durumunda öncelik hakkına sahip olacağını açıkladı.
Başkan Trump ise daha önceki açıklamalarında, bu tür bir anlaşma yoluyla ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı ve kendi tahminine göre 350 milyar doları aşan yardımı teorik olarak geri alabileceğini ima etmişti.
Müzakerelerdeki belirsizlikler
Anlaşma metni, müzakere sürecindeki bazı iniş çıkışları ve uzlaşmaları da yansıtıyor. Başlangıçta Kiev’in, anlaşmada ABD’nin güvenlik garantilerine yer verilmesi konusunda ısrarcı olduğu biliniyor. Ancak bu talep, ABD tarafından kabul görmedi ve nihai metne girmedi.
Diğer taraftan, Washington’un Ukrayna’ya sağlanan askeri yardımların bir tür borç olarak kaydedilmesi yönündeki talebi de anlaşmada yer almadı.
Fakat pek çok detayın hâlâ belirsiz olduğu ve tarafların bu detayları ayrı bir “Sınırlı Sorumlu Ortaklık Anlaşması” ile netleştirmeyi planladığı anlaşılıyor. European Pravda‘nın haberine göre, müzakereler sırasında anlaşmanın birkaç parçaya bölünmesine karar verilmiş. İmzalanan bu ilk belge, daha çok yeraltı kaynaklarının geliştirilmesi, madenlerin satışı ve gelecekteki Amerikan yardımları (askeri yardımlar dahil) konusundaki işbirliğinin siyasi çerçevesini belirliyor.
Dikkat çekici bir diğer husus ise, anlaşmanın imzalandığı gün yaşandı. Kyiv Post‘un diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberine göre, 30 Nisan’da Beyaz Saray, Kongre’ye Ukrayna’ya 50 milyon dolar değerinde savunma ürünleri ihracatını onaylayacağını bildirdi. Ancak bu ihracat, Joe Biden dönemindeki karşılıksız yardımlardan farklı olarak, doğrudan ticari satış (DCS) formatında gerçekleşecek. Bu, Trump yönetiminin 100 günlük iktidarındaki Kiev’e yönelik ilk askeri sevkiyat kararı oldu.
Bir yığın soru işareti
BUnun yanı sıra Trump’ın Ukrayna ile anlaşmayı öncelikle iç kamuoyuna yönelik bir mesaj olarak kurguladığı anlaşılıyor. Bu yaklaşımla, ABD’nin artık Biden dönemindeki gibi cömert bir destek sunmak yerine ekonomik çıkarlarını öne çıkardığı ve verdiği her desteğin karşılığını almak istediği mesajı veriliyor.
Ancak planın uygulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri mevcut. Paranın nasıl geri alınacağına dair net bir yol haritası sunulmuş değil; Ukrayna’daki doğal kaynakların muhtemel getirisi ve işletme koşulları üzerine somut analizler de mevcut değil.
Devam eden savaş ve ülkenin gelecekteki sınırlarına dair belirsizlikler göz önüne alındığında, anlaşmanın büyük ölçüde sembolik bir değer taşıdığı ve seçim sürecinde verilen sözleri yerine getirme uğraşının bir parçası olduğu düşünülüyor.
Öte yandan, bu tür bir mutabakat Washington’un Ukrayna’ya olan siyasi bağlılığını artırarak Kiev için diplomatik bir kazanım anlamına gelebilir. Fakat bu, ABD’ye sahada askeri bir yükümlülük getirmiyor.
Bu anlaşmanın geçmişi, Zelenskiy’nin geçen yılın ekim ayında resmi olarak sunduğu “zafer planına” kadar uzanıyor. Planın stratejik ekonomik potansiyele ayrılan bölümünde Zelenskiy, Batılı ortaklara ülkenin sahip olduğu “trilyonlarca dolar değerindeki kritik kaynakların” (uranyum, titanyum, lityum, grafit vb.) ortak korunması ve bunlara ortak yatırım yapılması için bir anlaşma teklif etmişti.
Financial Times‘ın iddiasına göre, bu maddenin plana dahil edilmesinde, Trump’a yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın tavsiyeleri etkili olmuştu. Zelenskiy’nin bu planı, geçen yılın eylül ayındaki ABD ziyareti sırasında bizzat Trump’a sunduğu da biliniyor.
Ukrayna’nın kaynakları ABD’nin beklentilerini karşılayacak mı?
Geçen haftalarda İspanyol gazetesi El Mundo, ABD’nin Ukrayna’dan elde etmek istediği hammadde kaynaklarının yeterliliğinin belirsiz olduğunu yazmıştı.
Gazete, ABD’nin Ukrayna’nın ekonomik toparlanmasından sorumlu özel temsilci eski yardımcısı Tyson Barker’ın görüşlerine yer verdi. Barker, yaptığı açıklamada, “Şu anda kimse Ukrayna’da yeterli nadir toprak elementi olup olmadığını bilmiyor,” dedi.
Barker, ülkede petrol, doğalgaz, lityum ve grafit rezervleri bulunduğunu ancak bunların dünyanın en büyük rezervleri arasında yer almadığını belirtti. Uzman, maden yataklarının varlığına dair en güçlü argümanın “büyük bir ülke olması gerçeği” olduğunu ifade ederek, “Alan ne kadar büyükse, potansiyel o kadar yüksek olur,” diye konuştu. Ancak Barker, bunun hammaddenin yeterli kalitede olacağını veya kârlı bir şekilde çıkarılabileceğini garanti etmediğini söyledi.
Gazete, madencilik sektörü uzmanı Amanda Marcillano van Dyke’ın değerlendirmesine de yer verdi. Van Dyke, Trump yönetiminin Ukrayna’daki nadir toprak metallerinin varlığına işaret eden “Sovyetler Birliği dönemine ait eski analizlere dayandığını” belirtti. Barker da bu tezi destekleyerek, “Sadece 1980’lerden kalma Sovyet jeologlarının raporları var,” ifadesini kullandı.
Ukrayna Ekonomi Bakanlığı, ülke topraklarında Avrupa Birliği’nin (AB) kritik olarak tanımladığı 34 faydalı mineralden 22’sinin yataklarının bulunduğunu bildirmişti.
Devlet Jeoloji ve Maden Kurumuna göre, ülke dünya grafit rezervlerinin yüzde 6’sına, lityumun yüzde 1-2’sine, titanyumun yüzde 1’ine ve uranyumun yüzde 2 ila 4’üne sahip. Reuters‘ın Jeoloji Enstitüsü’ne dayandırdığı haberine göre Ukrayna’da lantanyum, seryum, neodimyum, erbiyum ve itriyum gibi nadir toprak elementleri de bulunuyor.
ABD Jeolojik Araştırma Kurumu, ulusal güvenlik ve ekonomi için en önemli 50 element arasında berilyum, grafit, lityum, manganez, titanyum ve zirkonyumu sayıyor. Bu elementlerin yatakları Ukrayna’da da mevcut.
Fakat kurum, her birinin çıkarılmasının ekonomik olarak uygun olup olmadığına dair garanti vermiyor. Örneğin, bazı durumlarda geliştirme ve çıkarma için önemli yatırımlar gerektiren yataklardan bahsediliyor.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Şin-Bet Direktörü’nün yeminli beyanı ne anlama geliyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Chatham House: Dolar küresel istikrarsızlık kaynağı haline gelebilir
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de çöküş sürüyor: Dow, 1932’den bu yana en kötü nisan ayını yaşıyor
-
Diplomasi2 hafta önce
Çin’in ABD’den enerji ithalatındaki düşüş Rusya’ya kapı açtı
-
Avrupa2 hafta önce
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor
-
Ortadoğu2 hafta önce
ABD’den Suriye’ye “İran” baskısı: DMO terör örgütü ilan edilsin
-
Avrupa2 hafta önce
Orbán’ın vetoları AB’yi 7. maddeye itiyor