Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

IMF ve BAE anlaşmaları Mısır ekonomini kurtaracak mı?

Yayınlanma

Yaşadığı döviz krizi nedeniyle zor günler geçiren Mısır, kredi karşılığında uzun zamandır direndiği IMF’nin taleplerini yerine getirmek için adım atan Mısır iki hafta önce de başkent Kahire’nin 350 kilometre kuzeybatısında bulunan Ras el-Hikma sahil bölgesini 24 milyar dolara Birleşik Arap Emirlikleri’ne satmıştı. Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Mısır’ın peş peşe attığı bu iki kritik adımın ekonomiyi nasıl etkileyeceğine odaklanıyor:

***

IMF ve BAE Mısır’ın Ekonomik Krizini Hafifletmek İçin Devreye Girdi

Kahire’nin ana kreditörü ve Körfez’in en büyük bağışçısı bir kez daha imdada yetişerek kısa vadeli tüketici sıkıntılarına rağmen ülkenin son düşüşünü durdurabilecek büyük krediler, yatırımlar ve Merkez Bankası transferleri teklif etti.

Ben Fishman

6 Mart’ta Mısır Merkez Bankası, 8 milyar dolarlık genişletilmiş IMF kredi programının önünü açmak için uzun zamandır beklenen devalüasyonu açıkladı. Bu hamlenin Birleşik Arap Emirlikleri ile iki hafta önce tamamlanan devasa bir arazi anlaşmasından gelen nakit akışıyla mümkün olduğu görülüyor. Ancak kısa vadede, IMF ve Merkez Bankası’nın enflasyonu sınırlamaya odaklanmasına rağmen Mısırlıların Ramazan ayında fiyat artışlarından zarar görmesi muhtemel.

Mega Satış

23 Şubat’ta Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli, İskenderiye ve Marsa Matruh arasındaki Akdeniz kıyısının bir bölümü olan Ras el-Hikma’nın geliştirilmesini içeren BAE ile 35 milyar dolarlık bir anlaşmaya başkanlık etti. BAE’nin egemen varlık fonu ADQ, 171 milyon metrekarelik araziyi 24 milyar dolara satın almayı kabul ederken Kahire’ye de BAE’nin Mısır Merkez Bankası’ndaki mevcut mevduatından 11 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Madbuli’ye göre bu mevduatların 5 milyar doları Ras el-Hikma anlaşmasının bir parçası olarak Kahire’ye aktarılacak, 6 milyar doları ise “Mısır’ın ekonomik büyümesini ve kalkınmasını desteklemek için Mısır genelindeki başlıca projelere yatırım” için kullanılacak. Bir sonraki hedef yeni bir Kızıldeniz tatil bölgesi olabilir.

Temelinin 2025 yılında atılması planlanan Ras el-Hikma projesinin bölgeyi bir turizm merkezi, sanayi bölgesi ve havaalanına dönüştürmek için 150 milyar dolar yatırım çekmesi ve bu süreçte Mısırlı şirketler ve işçiler için istihdam yaratması bekleniyor. Mısır, projede yüzde 35’lik bir hisseye sahip olacak. Projede adı geçen ortaklardan biri, hükümete yakın ve Kahire dışındaki yeni idari başkentin inşasında kilit bir oyuncu olan bir inşaat holdingi olan Talat Mustafa Grup.

Yaklaşık 200 milyar dolarlık varlığı kontrol eden ADQ, Abu Dabi Yatırım Otoritesi (1 trilyon dolar) ve Mubadala’nın (275 milyar dolar) ardından BAE’nin üçüncü en büyük fonu. Hem ADIA hem de ADQ’ya, Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed’in nüfuzlu kardeşi Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed el-Nahyan başkanlık ediyor. Ras el-Hikma yatırımı ADQ’nun portföyünün yüzde 10’undan fazlasını temsil ediyor. Daha da önemlisi, iki ülke liderleri arasındaki yakın ilişkiyi ve Abu Dabi’nin, Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi’nin iktidara gelmesinden bu yana BAE’nin Mısır’ın istikrarına olan bağlılığını diğer Körfez kreditörlerinden daha fazla gösterdiği teyit ediyor.

Ekonomik Etki

Yakın vadede, nakit akışı Mısır’ın mali krizini hafifletmeye yardımcı olacak ve rekor enflasyon ve döviz krizinden mustarip olan ekonomiye çok ihtiyaç duyulan doları enjekte edecek. Bu haftaki para birimi dalgalanmasının hemen ardından, Mısır lirası yılın çoğunu 30’da geçirdikten sonra dolar başına 50 liradan işlem görmeye başladı; karaborsa kuru 70’e kadar yükseldi. Bu, kurun 15 olduğu Nisan 2022’den bu yana gerçekleşen beşinci devalüasyon oldu. Merkez Bankası’na göre, “Döviz kurunun birleştirilmesi, resmi ve paralel döviz kuru piyasaları arasındaki farkın kapanmasının ardından döviz birikimlerinin ortadan kaldırılmasını kolaylaştırdığı için çok önemli.” Gerçekten de dolar kıtlığı ithalatı yavaşlattı, kritik malzemelerde kıtlığa yol açtı ve yatırımları engelledi.

Emirlik anlaşmasının ilk taksiti (10 milyar dolar teslim edildi) para birimindeki bu devalüasyonun dengelenmesine yardımcı olacak, aynı zamanda bankaların para çekme limitlerini hafifletecek ve havalelerdeki (transferlere erişilemeyeceği endişesi nedeniyle düşmüş olan) düşüşü tersine çevirecek. BAE’nin kalan kısmı iki ay içinde ödemesi bekleniyor.

Ayrıca bu paranın Mısır’ın borç krizini de hafifletmesi bekleniyor. Eylül 2023 itibariyle ülkenin dış borcunun GSYH’ye oranı yüzde 42’nin üzerindeyken, kısa vadeli borç ve borç servisi 40 milyar dolara yaklaşmıştı, buna karşılık 35 milyar dolar döviz rezervi bulunuyordu. Aynı zamanda, kısmen Gazze savaşının bir sonucu olarak gelirler de çok düştü. Yemen’deki Husi hareketinin ticari gemilere yönelik devam eden saldırıları nedeniyle turizm gelirleri düştü ve Süveyş Kanalı geçişlerinden elde edilen döviz gelirleri yarı yarıya azaldı- Ocak 2023’te 700 milyon dolar iken bu Ocak ayında 350 milyon dolara düştü.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin 11 milyar dolarlık mevduat transferinin pratikte nasıl işleyeceği belirsizliğini koruyor. Ekim ayı itibariyle BAE’nin Mısır Merkez Bankası’nda 6,3 milyar doları ve çeşitli Arap ülkelerinin Kahire’ye geçmişteki ekonomik sıkıntılarında yardımcı olmak için daha önce verdiği 16 milyar doların belirtilmemiş bir kısmı bulunuyordu. Her ne kadar 11 milyar dolar kolaylıkla yatırıma dönüştürülemese de 1 Şubat itibariyle 35,3 milyar dolar uluslararası rezervi bulunan Merkez Bankası’nın bilançosuna acil bir destek sağlayacak.

IMF’nin Reform Kriterleri

Mısır’ın para birimini dalgalanmaya bırakmasının ardından IMF, kredi programını 8 milyar dolara genişletmek için teknik düzeyinde bir anlaşma yapıldığını duyurdu. Bir önceki 3 milyar dolarlık program Aralık 2022’de, Kovid-19 salgını ve Ukrayna savaşının buğday maliyetini önemli ölçüde artırmasının ardından tarafların Genişletilmiş Fon Kolaylığı üzerinde anlaşmaya varmasıyla oluşturulmuştu. Bu anlaşma Mısır’ı Arjantin’in ardından IMF’nin en yüksek ikinci borçlusu haline getirmişti. Kahire, 2022 programının bir parçası olarak para birimini dalgalandırmayı, harcamaları kısmayı ve devlete ait şirketlerin bir kısmını satarak bir özelleştirme programı uygulamayı kabul etti. Ancak bu önlemlerin çoğu Sisi’nin yeniden seçilme kampanyası nedeniyle 2023’e ertelendi ve IMF Genel Müdürü Kristalina Georgieva Mısır’ın devalüasyon yapmaması halinde “rezervlerinin eriyeceği” uyarısında bulundu.

Georgieva geçen Ekim ayında Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana, çatışmanın Mısır ekonomisi üzerindeki etkisini kabul ederek daha sempatik bir tutum sergiledi. Son olarak BAE ile yapılan arazi anlaşmasını “çok olumlu bir işaret” olarak nitelendirdi. Ancak 8 milyar dolarlık IMF programının başlangıçta öngörülen 10-12 milyar dolarlık miktardan daha küçük olması dikkat çekici.

Özelleştirmeyle ilgili olarak, bir önceki IMF programı Mısır’dan, bazı askeri işletmeler de dahil devlete ait otuz beş şirketi satarak kendi özelleştirme planını uygulamasını istemişti. Aralık ayında Madbuli, hükümetin aralarında sanayi firmaları, oteller ve yenilenebilir enerji girişimlerinin de bulunduğu on dört şirketin tamamen veya kısmen satışından 5.6 milyar dolar elde ettiğini açıkladı. Alıcıların çoğu hükümete yakın Mısırlı özel şirketler (otellere odaklananlar) ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait kuruluşlardı.

5.6 milyar dolarlık rakamın doğrulanması zor çünkü rapor edilen anlaşmaların çoğunda çeşitli mülkiyet paylarından bahsediliyor ve gerçek satış fiyatı belirtilmiyor. Bu alımların çoğunun azınlık hisseleri olduğu göz önüne alındığında alıcıların özelleştirmenin temel amaçlarından biri olan şirketlerin performansı ve verimliliği üzerinde sınırlı bir etkisi olabilir. Yine de lira istikrar kazandığında yeni yatırımcılar ortaya çıkabilir. Şimdilik, bankalar ve sigorta şirketleri de dahil en değerli devlet şirketleri satılmadı.

ABD’nin Rolü

Washington’un bakış açısına göre Mısır’ın ekonomik tehlikeleri, Gazze savaşı ve Kahire’nin Hamas’la arabulucu olarak oynadığı merkezi rolün gölgesinde kaldı. Mali krizi ve Mısır’ın istikrarı üzerindeki potansiyel etkilerini ele almak ABD’nin süregelen bir hedefi, ancak acil bir öncelik değil, özellikle de gözlemciler savaşın sona ermesinin Kahire’nin gelir akışını iyileştireceğini ve Mısırlı şirketlerin Gazze’nin yeniden inşasına katılmasının önünü açacağını bekledikleri için. Dahası BAE, mevcut ve gelecekteki yatırımlarından oluşan devasa portföyü ve insan hakları konusundaki uyumlu görüşüyle Mısır’ın ekonomik karar alma mekanizması üzerinde Washington’dan çok daha fazla etkiye sahip.

Yine de ABD, kamu harcamalarının azaltılmasından IMF reform programının diğer bileşenlerinin uygulanmasına kadar daha sağlam ekonomik uygulamaları teşvik ederek önemli bir rol oynayabilir. Bunlar arasında devlete ve orduya ait şirketlerin avantajlarını sınırlandırarak özel sektörü geliştirmek için IMF ve Mısır ile birlikte çalışmak da yer alıyor. Biden yönetimi ve Kongre ayrıca Mısır’daki özel Amerikan yatırımlarını ve son on yıldaki zorlu ekonomik koşullara rağmen karlı özel sermaye şirketlerine yatırım yapan Mısır-Amerikan Girişim Fonu gibi kamu-özel girişimlerini de teşvik etmeli.

ORTADOĞU

UCM Başsavcısı, tehditlere rağmen o başvuruyu yaptı

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, ABD ve İsrail’in tehditlerine rağmen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı için yapılan başvuruda, İsrailli yetkililerle birlikte Hamas yetkilileri için de yakalama kararı istenmesi dikkat çekti.

UCM’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Kerim Han Başbakan Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’a ilaveten Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar ve Hamas’ın askeri kanadı İzeddin el-Kassam Tugayları’nın lideri Muhammed ed-Dayf hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı, UCM Savcılığının talebi üzerine, UCM Ön İnceleme Dairesi tarafından veriliyor.

UCM, kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’nün 58. maddesi uyarınca, soruşturma başlattığı bir olaydaki bir kişinin, yargı yetkisine giren; soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçu işlediğine yönelik, hakkında makul şüphesi varsa yakalama kararı çıkarabiliyor.

UCM’nin verdiği yakalama kararı gizli olabildiği gibi kamuya açık şekilde de ilan edilebiliyor.

İçeriğine göre değişmekle birlikte, yakalama kararının amacı genellikle şüphelinin UCM’ye teslim edilerek hakkında başlatılan soruşturmanın ilerletilmesi için bizzat Mahkeme huzuruna çıkarılması anlamını taşıyor.

Eğer Netanyahu hakkında yakalama kararı çıkarılırsa bu, Netanyahu’nun Filistinlilere karşı işlediği soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçlarından biri ya da birkaçından yargılanacağı anlamını taşıyor.

UCM’nin, Netanyahu dahil üst düzey İsrailli yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkarılabileceği ihtimali gündeme geldiği günden bu yana İsrail ve ABD’den UCM görevlilerine tehditler geliyor.

Putin’de yetkili olan UCM Netanyahu’da yetkisizmiş

Bir grup Cumhuriyetçi senatör Han’ı “ağır yaptırımlarla” tehdit etmişti. 12 Cumhuriyetçi senatörün imzaladığı mektupta, UCM Başsavcısına yönelik, “İsrail’i hedef alırsanız, biz de sizi hedef alırız” denmişti. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, UCM’ye yönelik tehditleri kınamış BM raportörleri de ABD ve İsrail’e ilişkin olarak, “Kendilerini hukukun üstünlüğünün şampiyonları olarak gören ülkelerin, bağımsız ve tarafsız uluslararası bir mahkemeyi mesuliyetine engel olmak için sindirmeye çalıştığını görmek şok edici” açıklaması yapmıştı.

Açıklamada, UCM’nin, Gazze ve Batı Şeria da dahil olmak üzere Filistin’deki soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi ağır uluslararası suçları soruşturma yetkisine sahip olduğu belirtilmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Helikopter kazasında ABD yaptırımlarının rolü

Yayınlanma

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları İran’ın sivil havacılık sektörünü derinden etkiliyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın hayatını kaybettiği kazadaki helikopterin yaşı bu durumu bir kaz daha gündeme getirdi. Nitekim eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, kazayla ilgili ABD’nin sorumluluğuna dikkat çekti.

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları sivil havacılık sektörünü de etkiliyor. Yaptırımlar nedeniyle Tahran’ın uçak ve uçak parçası ithalatı engelleniyor.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi arama kurtarma çalışmaları sırasında facianın meydana geldiği sırada yoğun sis olduğuna dikkat çekerek hava koşulları ve arazinin engebeli koşullarının helikopter enkazına ulaşmayı zorlaştırdığını söylemişti.

Hava koşulları ve ABD yapımı Bell 212 helikopterinin yaşının kazaya neden olmuş olabileceğine dikkat çekiliyor.

The Nation’da yer alan bilgilere göre İran 1968’de hizmete alınan Bell 212’den 1970’li yıllarda çok sayıda satın aldı. 1979 Devrimi’nden sonra gelişmiş avcı uçakları da dahil ABD’den aldığı uçakların çoğunu kullanmaya devam eden İran, Amerikan yaptırımları nedeniyle yedek parça temininde zorluklarla karşılaştı. 1970’lerin başında satın alınan F-4 Phantom ve F-14 savaş uçakları gibi bazı uçaklar bugün halen hizmette.

Yıllar içinde İran envanterindeki ABD yapımı helikopter ve uçaklar için elindeki bazı uçak ve helikopterleri parçalayarak yedek parça ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Bu yüzden ABD yapımı uçak filosu yavaş yavaş azaldı.

İran, 1986 yılında Lübnan’da esir tutulan ABD’li rehineler için Washington ve Tahran arasında yapılan görüşmeler sırasında ABD’den Bell 212 için bazı yedek parçalar almayı başardı, ancak kaçakçılık ağlarına da başvurdu. Bell parçaları tedarik ettiğini reddetti ancak ABD’li savunma müteahhidi United Technologies Corp daha sonra sevkiyatı doğruladı.

2011 yılında İspanyol yetkililer, Venezuela’nın İran’a, Bell 212 yedek parçalarının yanı sıra komple uçak satma planını da engelledi.

Yedek parçalara yönelik yaptırımlar

Aşınan ve yıpranan parçaları değiştirecek yedek parçaların bulunmaması uçakların güvenliğini tehdit ediyor. İran hava kuvvetleri, Şah döneminde satın alınan ABD yapımı uçaklarla yıllar içinde çok sayıda ölümcül kaza yaşadı.

2021 yılında Kanada’daki havacılık yetkilileri, ölümlü bir kazayı inceleyen müfettişlerin ana rotor kanatlarını sabitleyen metal pimlerin uçuş sırasında kırıldığını tespit etmesinin ardından Bell 212’leri yere indirdi.

Ancak bakımları iyi yapılan eski uçaklar onlarca yıl uçmaya devam edebiliyor; bunun dikkate değer bir örneği, İngiliz Ordusu’nun 1982’den 2022’ye kadar çok sayıda yenilenmeyle hizmette kalan bir Chinook helikopteri olan Bravo November.

İran, ABD yapımı uçaklar için bazı parçaları, tersine mühendislikle üretmeyi başardı dolayısıyla Reisi’yi taşıyan helikopterin uçuşa elverişli olması mümkün. Bununla birlikte, helikopter gövdesinde buz birikebileceği ve şiddetli rüzgarların ek yük oluşturabileceği dağlık arazide düşük görüş koşullarında uçmanın riskleri yüksek.

Engebeli arazi ve yoğun sis

Avrupa Birliği Havacılık Güvenliği Ajansı “yüksek dağlarla çevrili derin vadiler üzerinde uçmanın pilotun yönünü şaşırtabileceğini” ve bu tür bir arazide seyretmenin “zihinsel ve fiziksel olarak çok yorucu olabileceğini” söyledi.

AB kurumuna göre, derin vadilerde rüzgâr hızı ve yönü aniden ve öngörülemez bir şekilde değişebilir ve bu da “hava hızında önemli dalgalanmalara yol açarak aşırı uçlarda kontrol kaybına neden olabilir.”

Sis özellikle tehlikeli ve 1994 yılında İskoçya’da meydana gelen ve 25 İngiliz istihbarat görevlisi ile dört mürettebatın ölümüne neden olan helikopter kazasının da muhtemelen başlıca sebebiydi.

Askeri helikopter test pilotu ve havacılık uzmanı Simon Sparkes, The National’a yaptığı açıklamada, “Bulut ya da sise yanlışlıkla girmek dünya genelinde helikopter kazalarının en büyük nedenlerinden biri. Sorun helikopterin ya da pilotların sertifikasyonu değil, pilotların koşullar karşısında verdikleri kararlardır” dedi.

Sparkes, “Dağlık bölgelerde güvenli uçuş için çok yüksekten uçmanız gerekir ve hava durumu ya da dağların yüksekliği helikopterin kapasitesini aşabilir. Buna ek olarak, oksijen olmadan helikopterler hipoksi sorunları nedeniyle 10.000 feet’in üzerinde uçamazlar” diyerek zihinsel karışıklık gibi sorunlara neden olabilecek düşük oksijen seviyelerine atıfta bulundu.

Sekiz yıldır faaliyette olan Bell UH-1H Huey-2 helikopterinin birkaç hafta önce Kenya’da düştüğünü hatırlatan Sparkes, “Dolayısıyla pilotların yapması gereken seçimler var. Bazen bu seçimler zor olabiliyor çünkü yolcular, kendilerine hava koşulları nedeniyle seyahat edemeyeceklerinin söylenmesini istemiyorlar. Benzer kazalar muhtemelen sayılamayacak kadar çok” dedi.

“ABD’nin suç listesine dahil edilecek”

Eski İran Dışişleri Bakanı Zarif, devlet televizyonunda yaptığı konuşmada, Reisi ve Abdullahiyan’ın “samimiyetlerine” çok yakından tanık olduğunu söyledi. Zarif, “Bu samimiyetlerinin karşılığını şehadetle aldılar. Geçtiğimiz 45 yılda çeşitli dönemlerde zor durumlarla karşılaştık. Biz bunu aştık, Allah’ın izniyle bu durumu da atlatacağız” ifadelerini kullandı.

Zarif, ortaya çıkan durumun ABD’nin İran’a uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisinin büyük olduğunu savunarak, “Bu konu, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararına rağmen sivil havacılık satışlarına ambargo koyan ABD’nin İran ulusuna karşı işlediği suçların kara listesine kaydedilecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’ı seçime götürecek geçici Cumhurbaşkanı Muhammed Muhbir kimdir?

Yayınlanma

İran lideri Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından anayasanın ilgili maddesine göre Cumhurbaşkanlığı görevlerini, seçime kadar Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’in yürüteceğini bildirdi.

Hamaney’in X medya platformundan Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından taziye mesajı yayımlandı. Reisi’ye rahmet dileyen Hamaney, İran halkına taziyede bulunarak ülkede 5 günlük genel yas ilan ettiğini duyurdu. Hamaney, “Anayasa’nın 131’inci maddesine göre Sayın (Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı) Muhbir, yürütme erkinin başında olup, yasama ve yargı erklerinin başkanlarıyla en fazla 50 gün içinde yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapmakla görevlidir” ifadelerini kullandı.

Press TV’ye göre Muhbir’in 50 gün sonra yapılacak yeni seçimlerde adaylardan biri olması bekleniyor.

Muhammed Muhbir kimdir?

Muhammed Muhbir, 1955 yılında İran’ın Huzistan eyaletinin Dezful kentinde dünyaya geldi. Elektrik mühendisliği mezunu olan Muhbir, ekonomi planlama ve yönetim ile uluslararası hukuk alanında doktora yaptı.

Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcılığı görevine 2021 yılında getirilen Muhbir, İran Düzenin Çıkarını Belirleme Konseyi Üyeliği, Sinabank Genel Müdürlüğü, İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Kurumu (Vakfı) Başkanlığı, Mustazaflar Vakfı İktisadi Teşekkülü Gümrük ve Nakliye Direktörlüğü ve Huzistan Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

ABD Hazine Bakanlığı, Ocak 2021’de İran lideri Ali Hamaney’e bağlı faaliyet gösteren ve Muhbir’in başkanı olduğu İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Merkezi ve yöneticileri “siyasi muhalifler, dini azınlıklar ve sürgündekiler dahil olmak üzere rejim muhaliflerine ait topraklara ve mülklere el koyduğu” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.

Aynı gerekçeyle Temmuz 2010’da Avrupa Birliği tarafından yaptırım listesine alındı ve iki yıl sonra listeden çıkarıldı.

Helikopter kazasından kurtulan olmadı: İran 50 gün içinde seçime gidecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English