Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

İsveç’in NATO üyeliği için “Vilnius” baskısı

Yayınlanma

Türkiye’de seçim sürecinin tamamlanmasından sonra İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması için Ankara’ya baskı artıyor. NATO Genel Sekreteri “11 Temmuz’daki Vilnius Zirvesi’ne kadar İsveç’in NATO üyesi olması mümkün” derken İsveç Başbakanı ülkesinin Türkiye’ye karşı Üçlü Muhtıra’dan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiğini savundu. ABD Dışişleri Bakanı da “İsveç’in NATO’ya katılımı için zamanın geldi” dedi.

ABD ve diğer NATO üyeleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’deki seçimlerin tamamlanmasından sonra İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması için ikna ve baskı çabalarını yoğunlaştırdı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, İsveç’in Lulea kentinde, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir araya geldi. Kristersson burada düzenlenen ortak basın toplantısında bir soru üzerine, Türkiye ile NATO üyeliği konusunda temasların sürdüğünü aktararak “Geçen pazar günü yapılan ikinci tur seçimlerinden sonra da temasımız oldu” dedi. Ülkesinin Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasındaki Üçlü Muhtıra’nın gerekliliklerini yerine getirdiğini savunan Kristersson, “Bunun son kısmı fiilen 1 Haziran’da yürürlüğe giriyor. Terörle mücadelede yeni yasa. Bu, önemli bir adım. Böylece Üçlü Muhtıra çerçevesinde Türk dostlarımıza ne dediysek onu yapmış olduk. Çok, çok önemli. Endişelenmek için haklı nedenleri olduğu gerçeğini kabul ettik” diye konuştu.

“Olabileceğinden şüphemiz yok”

Blinken ise İsveç ve Finlandiya’nın, Türkiye’nin endişelerini gidermek için dikkate değer adımlar attığını belirterek “İttifakın tüm üyelerini, bazı (güvenlik) endişelerine odaklamış olmasının Türkiye’nin başarısı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu endişeleri gidermek için somut adımlar atmış olmaları da İsveç ve Finlandiya’nın başarısıdır” değerlendirmesinde bulundu. ABD’ye göre İsveç’in NATO’ya katılımı için zamanın geldiğini işaret eden Blinken, “Çok haklı endişeleri gidermek için çok önemli adımlar attı. Bu nedenle bu sürecin önümüzdeki haftalarda tamamlanmasını dört gözle bekliyoruz. Olabileceğinden ve olması gerektiğinden hiç şüphemiz yok ve olmasını bekliyoruz” ifadesini kullandı.

Yarın yürürlüğe girecek yasayı yazdı

İsveç Başbakanı yarın yürürlüğe girmesi beklenen terörle mücadele yasası için Financial Times’ta da bir yazı kaleme aldı. Yazısında “İsveç, ulusal güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek vermekte ve PKK da dahil olmak üzere kendisine karşı saldırılar gerçekleştiren tüm terör örgütlerini kınamaktadır” diyen Kristersson yarın yürürlüğe girecek yasanın  içeriği ile ilgili detay verdi. Yasanın İsveç’e terörizmi destekleyenleri kovuşturmak için yeni ve güçlü araçlar sağlayacağını belirten Kristersson bu araçları özetle şöyle açıkladı: “İlk olarak, yasa terörle mücadele yasalarımızdaki bir boşluğu kapatıyor. Bazı komşularının aksine İsveç daha önce terör örgütlerine katılımı yasaklamamıştı. Bu durum, belirli bir terör eyleminin gerçekleştirilmesinde doğrudan yer almayan ancak bu tür faaliyetleri başka bir şekilde -örneğin lojistik veya idari destek sağlayarak- aktif olarak destekleyen kişilerin cezadan kaçma riski olduğu anlamına geliyordu. Artık böyle bir durum söz konusu değil ve komşularımızla yasal olarak eşitiz. Yeni yasa ayrıca başkalarının terör örgütlerine katılımını mali olarak destekleyen ya da başkalarını bu tür örgütlere katılmaları için alenen teşvik eden veya üye yapan kişileri de hedef almaktadır. Ayrıca, İsveç dışında terör faaliyetlerine katılmak amacıyla seyahat etmeyi de suç haline getirmektedir.

İkinci olarak, ağır cezalar öngörülüyor. Azami ceza dört yıl hapis. En ciddi suçlar için ceza en az iki, en fazla sekiz yıl hapis. Terör örgütlerinin liderleri için ceza iki yıl ile müebbet arasında. Cezalandırılması öngörülen terör eylemlerine örnek olarak ekipmanların taşınması, kampların kurulması, toplantı yerlerinin düzenlenmesi, barınma yerlerinin idaresi, çocuk bakımının sağlanması, etkinliklerin düzenlenmesi, yiyecek hazırlanması ve ulaşımın sağlanması verilebilir. Bu tür katılımların finanse edilmesi de cezalandırılacaktır.

Üçüncü olarak, geliştirilmiş terörle mücadele düzenlemelerimiz İsveç’in AB ve NATO’daki uluslararası işbirliği açısından önemli olacak. Her yıl dünya genelinde çok sayıda terör saldırısı meydana geliyor. Terörizm, etkilediği toplumları ciddi şekilde sınayan ve hem ülke içinde hem de küresel ölçekte barış ve güvenliği tehdit eden ciddi, uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Oluşturduğu tehditle mücadele etmek yoğun ulusal ve uluslararası çabalar gerektiriyor. İsveç’in yeni yasası, Türkiye’nin yanı sıra diğer NATO ve AB ülkeleriyle işbirliğimizi kolaylaştıracaktır.”

“Türk makamlarıyla yakın temastayım”

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de gayriresmi nitelikteki NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nın yapılacağı Norveç’in başkenti Oslo’da Norveç Başbakanı Jonas Gahr Store ile ortak basın toplantısı düzenledi ve burada İsveç’in NATO üyeliği konusundaki soruları yanıtladı. Haziran 2022’deki Madrid Zirvesi’nde tüm müttefiklerin İsveç’i ittifaka katılmaya davet ettiğini hatırlatan Stoltenberg, “İsveç’in mümkün olan en kısa sürede üye olması için Türk makamlarıyla yakın temastayım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birçok kez bu konuyu konuştum” ifadelerini kullandı.

Stoltenberg, 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki NATO Zirvesi’ne kadar bir karar almayı hedeflediklerini belirterek, “Garanti değil ancak bir çözüme ulaşmak ve İsveç’in tam üyeliği için Vilnius Zirvesi’ne kadar bir karar almak kesinlikle mümkün” diye konuştu.

“İsveç’in NATO üyeliği ve F-16’lar farklı konular”

Öte yandan İsveç’in üyeliğine verilecek onay ABD’nin Türkiye’ye satması muhtemel olan F-16’larla birlikte gündeme geliyor. Türkiye’nin F-16 alabilme şartının İsveç’in NATO vetosunu kaldırmasından geçtiği iddia ediliyor. Ancak ABD üst düzey yetkilileri daha önce olduğu gibi bu iddiayı yine yalanladı. Beyaz Saray Sözcüsü Jean-Pierre Türkiye’nin, İsveç’in NATO’ya katılımını onaylamasının, ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı için bir koşul olmadığını vurguladı: “Bu podyumdan birçok kez duyduğunuz üzere Başkan Biden, NATO’nun müşterek çalışabilirliğini kolaylaştırmasına yardımcı olması kapsamında Türkiye’ye F-16 satışına ilişkin desteğinde uzun süredir net” dedi.

ABD Dışişleri Blinken ise bu konuda şunları kaydetti: “İsveç’in NATO üyeliği ve F-16’lar farklı konular. Ancak her ikisi de bizim kanaatimize göre, Avrupa güvenliği için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle hem Türkiye’yi hem de Macaristan’ı, İsveç’in NATO’ya katılımını mümkün olan en kısa sürede onaylamaya çağırıyoruz. İsveç’in artık hazır olması için daha fazla zamana gerek yok. Yönetimimiz, F-16’larla ilgili olarak çok netti. Türkiye’nin NATO ittifakının kritik bir üyesi olarak F-16’lara sahip olmasının, İttifakın en yüksek standartlarında faaliyet göstermesi ve diğer tüm müttefiklerle tamamen birlikte çalışabilir olması için önemli olduğuna inanıyoruz. Bu, ABD’nin çıkarınadır ve bu nedenle bunu gündeme getirdik.”

“Biz, iki konuyu ilişkilendirmediğimiz halde, biz derken Biden yönetimini kastediyorum, bazı Kongre üyelerinin İsveç’in NATO’ya katılımını F-16’lardaki ilerlemeye bağladığı da aynı derecede doğru. Kongre tamamen eşit ve bağımsız bir hükûmet organıdır. Bu tür kararlarda onların sesi ve oyları elbette kritik öneme sahiptir. Ama bizim açımızdan her ikisi de mümkün olan en kısa sürede ilerlemelidir.”

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English