Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Lübnan’da esen ‘çöl rüzgarı’ mı?

Yayınlanma

Ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleştiği Lübnan’da cumhurbaşkanlığı adaylığında yaşanan kriz, siyasi ittifakları sarsmaya başladı. Hizbullah ve Özgür Yurtseverler arasındaki gerilim, keskin bir ayrılığa mı işaret ediyor? Siyasi istikrarsızlık ekonomik krizi daha da derinleştirecek mi? Fransa-Fas maçı öncesi yaşanan gerilim yeni bir iç savaşın ayak sesi mi? Lübnan’daki gelişmeleri, Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Harici için değerlendirdi.

Ekonomik krizin vurduğu ve cumhurbaşkansız geçici bir hükümetle yönetilen Lübnan, siyasi krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıyan gelişmelere sahne oluyor. Hizbullah’ın Hıristiyan müttefiki Özgür Yurtseverler Hareketi ile yaşadığı anlaşmazlığın ilk kez kamuoyuna “yansıtılması” ve Hizbullah’ın arabuluculuk girişimlerini reddettiğine dair söylentiler dikkat çekiyor.

Mayıs ayında yapılan genel seçimlerden sonra eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 22 Haziran’da Necib Mikati’ye hükümeti kurma görevini vermişti. Ancak son seçimde oluşan dengeler, Hizbullah ve Hizbullah karşıtları şeklinde özetlenebilecek iki ana bloktan birinin çoğunluğu sağlamasına izin vermiyor. Bu ana kamplaşma dışında, kökleri Fransız manda dönemine uzanan mezhebe dayalı kota sistemi de süreci iyice felce uğratıyor. Mezhebe dayalı sistem, parlamento başkanının Şii, başbakanın Sünni ve cumhurbaşkanının Hristiyan Maruni olmasını öngörüyor. Ancak ne Sünniler ne de Maruniler kendilerinin doldurması gereken koltuklar için uzlaşabilmiş görünmüyor. Bu süreçte mevcut Başbakan Necib Mikati, siyasi krize tampon olması için geçici olarak göreve getirilmişti. Ülke geçici hükümetle yönetilirken Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın görev süresinin 31 Ekim’de sona ermesinden bu yana Meclis, 10 defa oturum düzenlenmesine rağmen cumhurbaşkanını seçemedi.

Anlaşmazlığın sebebi cumhurbaşkanlığı

Hizbullah ve müttefiklerinin yer aldığı 8 Mart Koalisyonu’ndaki Marada Hareketi lideri Süleyman Frenciye ve Özgür Yurtseverler Hareketi lideri Cibran Basil’in isimleri potansiyel cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkıyor. Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın da olası adaylığı Lübnan basınında sürekli dile getiriliyor. Ancak henüz Meclis’teki oturumlarda söz konusu kişilerin adı üzerinden bir oylama yapılmadı.

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Hizbullah ve Özgür Yurtseverler Hareketi arasında bir kısmı basına da yansıyan anlaşmazlığın, büyük ölçüde cumhurbaşkanının belirlenmesi sorunu olduğunu söylüyor.

Cumhurbaşkanlığı makamını isteyen Özgür Yurtseverler de Marada hareketi de Hizbullah’ın müttefiki. Ancak Atlıoğlu’na göre cumhurbaşkanı adaylığı krizi sadece Hizbullah ve müttefikleri arasındaki bir sorun değil. Cumhurbaşkanı adayı için Samir Caca liderliğindeki “Hizbullah karşıtı” cephe ile de uzlaşılması gerekiyor. Atlıoğlu, süreçte dış aktörlerin etkisinin de unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor: “Son 10 yılda zayıflamasına rağmen Suriye’nin etkisini sürdürme çabası, Fransa, Suudi Arabistan… Aday belirlenirken hepsinin etkisinin dikkate alınması gerekiyor.”

Lübnan-secim

Lübnan Meclisi’nde, ülkenin 14. cumhurbaşkanını seçmek için düzenlenen 10. oturumda da hiçbir aday yeterli oyu alamadı.        FOTO: Hussam Shbaro / AA

Çöldeki kum tepesi

Lübnan basınında yer alan kimi haberlere göre Hizbullah lideri Nasrallah, “kadim ortağı” Süleyman Frenciye’ye yıllar önce cumhurbaşkanlığını vaat etmişti. Ancak Hizbullah, eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı ülkedeki en yüksek makama taşıyan anlaşma ile “dostluğunu” kazandığı Özgür Yurtseverler’i göz ardı edebilir mi? Atlıoğlu, Özgür Yurtseverlerle Hizbullah arasındaki gerilimin cumhurbaşkanlığı pazarlığında taktiksel göründüğünü ve henüz ittifakı bitirme gibi bir noktada olmadığına dikkati çekiyor ancak ekliyor: “Lübnan politikası için ‘çöldeki kum tepeleri’ derler rüzgar her estiğinde kum tepeleri başka yerde oluşur. Dolayısıyla herkes birbiriyle iş birliği yapabilir, yeni ittifakların ortaya çıkma ihtimali yok değil.”

Doç. Dr. Atlıoğlu, Frenciye’nin dedesinin eski Lübnan devlet başkanı olduğunu hatırlatarak, “Frenciyeler Maruni olmalarına rağmen Suriye ile yakın ve derin ilişkilere sahip. Dede Frenciye’nin devlet başkanı olduğu dönem, Hafız Esad’ın da iktidara geldiği dönemdi. Dolayısıyla Frenciye, Hizbullah için makul bir aday ancak Suriye’ye bariz yakınlığı nedeniyle Caca tarafını ikna etmek zor görünüyor” diyor.

Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın olası adaylığının ise en son çözüm olabileceğine dikkat çeken Atlıoğlu’na göre, “Avn’ın ismi, hiç bir aday üzerinde uzlaşama olmadığı ve dış aktörlerin sorunun çözümü için bastırdığı bir durumda gündeme gelebilir. 1958’deki iç savaştan sonra da böyle bir formülle uzlaşıya varılmıştı. Genelkurmay başkanının görece tarafsızlığı üzerinden bir uzlaşı sağlanabilir ve belli bir istikrar da getirebilir. Buna rağmen çok iyi bir seçenek gibi de durmuyor.”

‘Yeni bir isim ihtimal dışı değil’

Atlıoğlu, basına yansıyan isimlerin dışında Hizbullah’ın ülkenin ekonomik durumunu göz önüne alarak Batı ile iyi ilişkilere sahip, yeni bir adayı gündeme getirme potansiyeli ile ilgili şunları söylüyor: “Lübnan’ın İsrail ile imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmasında da gördük. Hizbullah bu anlaşmayı gayet makul karşıladı… En büyük düşmanına böyle bir ılımlılık gösterdikten sonra Batı’ya yakın duran bir cumhurbaşkanı çok da uzak bir ihtimal değil. Sadece Batı değil Körfez ülkeleri de, özellikle Lübnan’ın acil sıcak para ihtiyacı göz önüne alındığında dikkate alınması gereken bir unsur.”

Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu

Ölümcül darbe: Sezar Yasası

Lübnan halkının günlük yaşamını derinden etkileyen, ülke tarihindeki en ağır ekonomik krizlerinden birinin, mevcut siyasi tabloda çözüme kavuşması mümkün görünmüyor. Yasin Atlıoğlu, ülkedeki ekonomik krizin boyutunu şöyle resmediyor: “Artık temel gıda maddelerine ulaşılamaz durumda. İnsanlar gerçek anlamda yiyecek ekmek bulamıyor. Pandeminin ilk başlarında Lübnan sınırından taksiciler Suriye’ye ekmek götürüyorlardı. Gelinen noktada Lübnan, Suriye kadar ekmeğe muhtaç halde dersek abartmış olmayız.”

Lübnan’ın dışarıdaki krizlere karşı direnci olan bir ülke olmadığına dikkati çeken Atlıoğlu’na göre, Suriye’deki savaş Beyrut’u vurdu ancak ölümcül darbe 2020’de ABD’nin Şam’a uyguladığı ekonomik ambargo ile geldi: “Lübnan 2011-2012’den beri nüfusuna oranla en büyük mülteci yükünü çeken ülke. Resmi kayıtlara göre 800 bin, gayri resmi bir buçuk milyona yakın mülteci, 5-6 milyonluk bir ülke için devasa bir rakam. Sadece mülteci meselesi de değil. Suriye’deki krizin etkisiyle Lübnan uzun süre cumhurbaşkanı ve parlamento seçimini bile yapamadı. 2015’teki protestolarla birlikte kriz kendini göstermeye başlamıştı ama esas darbeyi ABD’nin Suriye’ye uyguladığı Sezar yaptırımları indirdi. Lübnan ve Suriye ekonomisi birbiriyle bağlantılı olduğu için yaptırımlar Lübnan’ı derinden sarstı. Sonra pandemi ve liman patlaması derken artık işler iyice çığından çıktı.”

Şartlı sıcak para

Atlıoğlu, mevcut siyasi tablo göz önüne alındığında ekonomik krizin çözümü için bir umut ışığı olup olmadığıyla ilgili Lübnan’ın acil olarak sıcak paraya ihtiyacı olduğunu, bu kapsamda IMF ile anlaşmanın belli bir noktaya geldiğini ayrıca uluslararası konferanslarda Lübnan için toplanan yardım paralarının bekletildiğini hatırlatıyor. Bu meblağların Lübnan’a verilmesi için özellikle bankacılık sisteminde belli reform şartları olduğuna dikkati çeken Atlıoğlu, “Çünkü insanlar bankalardan paralarını alamıyor. Sadece bankacılık değil mevcut mezhebe dayalı sistemin kendisinden kaynaklı sıkıntılar da var. Kurumlar-bakanlıklar mezhepler arasında paylaştırılıyor. Dolayısıyla bir parti ya da aile bir bakanlığı aldığı gibi oraya gelen parayı da kafasına göre kullanıyor. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık her şey var. Samimi olarak yardımı yapacak ülkeler de yardımın toplumun geneline yansımayacağını düşünüyor” diyor.

Doç. Dr. Atlıoğlu, ülkenin acil ihtiyaç duyduğu sıcak para akışının, geldiği takdirde de yakıcı krizi en derinden hisseden halka yansımasının şimdilik tek yolunun reformların gündeme gelmesiyle mümkün olacağı görüşünde: “Tabi bu reformları yapabilmek için de istikrarlı bir hükümet kurmak ve iyi kötü bir cumhurbaşkanı seçebilmek gerekiyor.”

‘Münferit ancak potansiyel hep var’

Hem ekonomik hem siyasi kriz yetmezmiş gibi bir de 10 Aralık’ta Eşrefiye mahallesinde yaşanan gerilim akıllara iç savaş yıllarını getirdi. 2022 FIFA Dünya Kupası’nda Portekiz’i eleyerek yarı finale kalan Fas’ın tarihi başarısını kutlayan Lübnanlı Müslüman gençlerle Hıristiyan bir grup arasında yaşanan gerginliği yorumlayan Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu’na göre olay münferit ancak söz konusu Lübnan olunca biraz temkinli yaklaşmak gerekiyor: “Galatasaraylılar şampiyonluğunu kutlarken Beşiktaş’a girerse Beşiktaşlılar konvoya saldırır. Ya da Kadıköy’e… Olayın yaşandığı Eşrefiye mahallesi de Hıristiyanların yaşadığı, kısmen de daha elit ve düzgün bir mahalle. Hıristiyanlar kendilerinin Arap olmadığını düşünüyor ve Fas’ın başarısını kutlayan grubun bu mahalleye girmesi nasıl ki İrlanda da İngiliz bayrağı sallanamazsa aynı durum. Tarihsel bir takım düşmanlıklar söz konusu. Olay münferit ancak Lübnan gibi bir yerde basit bir sürtüşme sadece Galatasaray-Fenerbahçe kavgası gibi kalmayabiliyor çünkü bir anda ortaya silahlar çıkabiliyor. Böyle küçük olayların daha büyük çatışmaları körükleme potansiyeli hep var, geçmişte de böyle oldu.”

Samir Caca’ya verilen desteğin anlamı

Atlıoğlu, Lübnan’da ordu dışında en büyük silahlı grubun Hizbullah olduğunu ve bu anlamda rakipsiz olduğunu hatırlatıyor ancak Samir Caca’ya verilen Suudi desteğine dikkati çekiyor: “Bu desteğin sadece siyasi ve maddi destek olup olmadığından şüpheleniyorum. Arkasında silahlandırma olabilir mi? Hele Samir Caca eski savaş suçlusu zaten… Buradan bir şey çıkar mı? Lübnan’da Sünni-Şii çatışması denendi ama bir şey çıkaramadılar. Ancak Hıristiyan-Şii çatışması en büyük tehlike olabilir. O zaman tüm dengeler değişir. Böyle bir potansiyel var. Hizbullah’ın İsrail için bölgede kalan son tehdit olduğunu da unutmayalım. Ama şunu eklemek lazım; Lübnan iç savaşın en acı deneyimini yaşadı. 90 sonrası doğan yeni kuşak belki bilmiyor ama savaşı bilen belli yaşın üstündekiler savaşa karşı duracaktır. Genç kuşağın da mezhepçilikle pek alakası yok, orada pozitif bir durum var. Lübnanlı kimliğinin oluşması açısından bu durum umut verici…”

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English