Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Macron’dan İsrail’de karışık mesajlar: İki devletli çözüm, hukuka saygı, İran’a tehdit

Yayınlanma

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Alman, İngiliz ve ABD’li mevkidaşlarının ardından İsrail’e ‘dayanışma’ ziyareti düzenledi.

Macron işgal altındaki Kudüs’ten yaptığı açıklamada, “Yaşananlar asla unutulmayacak. Dayanışmamızı ifade etmek için buradayım,” dedi. 

Macron Kudüs’e varışı ile birlikte İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile bir araya geldi ve ardından Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştü. 

“Teröre karşı bu savaşta yalnız bırakılmadığınızdan emin olmanızı istiyorum. Herhangi bir karışıklığa mahal vermeden ve bu çatışmayı büyütmeden terörle mücadele etmek bizim görevimizdir,” diyen Macron, Fransa’nın İsrail ile ‘omuz omuza duracağını’ da sözlerine ekledi.

Fransa Cumhurbaşkanı ayrıca gerilimin tırmanmasını önlemeye, mahkûmları serbest bırakmaya ve ‘İsrail’in güvenliğini garanti altına almaya’ yönelik “’mümkün olduğunca operasyonel öneriler’ sunma niyetinde olduğunu ifade etti. Macron ziyareti sırasında ayrıca ‘insani bir ateşkes için bastıracağını’ ve ‘iki devletli bir çözüm için çalışacağını’ söyledi.

Herzog, işgal altındaki Lübnan’ın ‘egemenliğini iptal etti’

Hizbullah’ın İsrail’i savaşa sürüklemesi durumunda ‘bunun bedelini Lübnan’ın ödeyeceğinin açık olduğunu’ ileri süren Herzog, “Lübnan uluslararası toplumun egemen bir üyesi olamaz, vatandaşları Lübnan pasaportu taşır ama iş İsrail’e saldırmaya gelince sorumluluk taşımazlar,” diyen Herzog, ‘İran’ın ateşle oynadığını’ da ileri sürdü. Öte yandan Lübnan’a ait Şeba Çiftlikleri hâlâ İsrail işgali altında.

Macron İsrailli mevkidaşına, Hizbullah’ın yanı sıra çatışmalara dahil olmak isteyebilecek diğer bölgesel grupları da ‘doğrudan mesajlarla açıkça uyardığını’ söyledi. 

Macron ayrıca İsrail’in ‘hedefe yönelik bir operasyonla’ ve ‘çatışmayı genişletmeden’ karşılık vermesi gerektiğini vurguladı.

Netanyahu ile de birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Macron, ‘Hamas’ın, barbarlığa karşı medeniyetin bir sınavı olduğunu’ savundu.

Toplantı sırasında Macron, İsrail’e ‘kendisini savunma hakkı’ konusunda güvence verdi fakat bunu ‘uluslararası hukuk sınırları içinde’ yapması gerektiğini de sözlerine ekledi.

“Barış için siyasi süreci yenilemeliyiz, fakat Hamas Filistin halkını temsil etmeyen bir terörist gruptur,” diyen Macron, Filistin Yönetimi ve Ürdün Krallığı ile görüşmelerde bulunmak üzere Ramallah ve Ürdün’e gitme sözü verdi. 

Macron, “İran’ı uyarıyorum, Hizbullah’ı uyarıyorum, Husileri uyarıyorum. İsrail’’e saldırma riskini göze almayın. Bunu yaparsanız bölgesel bir çatışma çıkar ve bundan siz de zarar görürsünüz. Daha fazla gözyaşı dökülmemesi için her şeyi yapmalısınız,” çağrısında bulundu.

Macron’un Ortadoğu sınavı

Euractiv’in aktardığına göre ziyaret öncesinde gazetecilere konuşan bir Cumhurbaşkanlığı kaynağı, “Ziyaretin amacı, bölgedeki herkesin barış ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan inandırıcı bir siyasi perspektif oluşturmak için (…) neler yapabileceğimizi görmek üzere İsrailli yetkililerle görüşmek,” dedi.

7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı operasyonundan bu yana Macron, Tel Aviv ile dayanışma sergilemek ile ‘uluslararası hukuka saygı’ gösterilmesi ve Gazze Şeridindeki sivillerin korunması gerektiğini söyleyerek ‘dengeli’ bir tutum izledi.

Euractiv’in edindiği bilgilere göre görüşülen ana meselelerden biri de geniş çaplı bir bölgesel savaştan nasıl kaçınılacağı, rehine kurtarma müzakerelerinin nasıl yürütüleceği ve barış sürecini başlatmanın bir yolunun nasıl bulunacağı.

Elysée kaynağı, “Kimsenin kontrol edemeyeceği bölgesel bir yangından kaçınmak için sivilleri korumak ve işbirliği ve diyaloğun yeniden başlaması ihtimalinin önünü açmak gerekiyor,” dedi.

Yetkili bölgesel bir savaş yerine, ‘nihayetinde İsrail’in güvenliği ve bir Filistin devletinin kurulması hedefine ulaşılmasını sağlayacak bir siyasi sürecin yeniden inşa edilmesi gerektiğini’ söyledi.

AB kendi içinde ‘insani ateşkes’ birliğini sağlayamadı

Öte yandan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Pazartesi günü yaptıkları toplantıda, İsrail’in hava saldırıları devam ederken Gazze’deki Filistinlilere yardım ulaştırılabilmesi için bir ‘insani mola’ tavsiye edilmesi konusunda anlaşmaya varamadı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres geçen hafta ‘acil insani ateşkes’ çağrısında bulundu fakat AB bakanları, AB baş diplomatı Josep Borrell’in ‘daha az iddialı’ olarak nitelendirdiği ‘insani mola’ konusunu görüştü. Borrell, AB’nin bir molaya ‘karar veremeyeceğini’ fakat bir moladan yana olduğu mesajını verebileceğini vurguladı.

POLITICO’ya konuşan diplomatlar, temelde ‘fikir birliği’ olmasına rağmen bakanlar arasında gereken oybirliğinin olmadığını vurguladı. Borrell ise bakanların henüz oylama yapmadığını söyledi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi iki diplomata göre, AB büyükelçileri Pazartesi günü ‘insani molaya’ ilişkin bir taslak metin üzerinde tartıştılar, fakat çoğunluk lehte olmasına rağmen bir uzlaşmaya varamadılar. Diplomatlardan biri, dil konusunda bir anlaşmaya Çarşamba günü yapılacak bir sonraki büyükelçiler toplantısında varılabileceğini söyledi.

Toplantının sonunda gazetecilere konuşan Borrell ‘ateşkes’ ile ‘mola’ arasındaki farkı açıkladı. Mola, Borrell’e göre, “bir şeyin geçici olarak durması, fakat daha sonra devam etmesi anlamına gelir, bu nedenle elbette taraflar arasında tam bir anlaşma anlamına gelen ateşkesten daha az iddialı bir hedeftir.”

Almanya’da ‘ateşkes’ itirazı

Toplantının başında aralarında Hollanda, İspanya, İrlanda ve Lüksemburg’un da bulunduğu pek çok ülke Gazze’deki Filistinlilere yardım ulaştırılması için ‘insani mola’, ‘ateşkes’ ya da ‘insani koridorlar’ gibi farklı ifadelerle bir girişimde bulunulması çağrısında bulundu. Fransa da Macron’un ziyaretinden önce yaptığı çağrıda Gazze için ‘insani bir ateşkes’ istedi.

Diğerleri ise daha şüpheci bir tavır takındı. Örneğin Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “Gazze kaynaklı terör devam ederse insani felaketi önleyemeyiz. Bu nedenle terörizmle mücadele şarttır,” diye konuştu.

İki diplomat, insani duraklama, insani ateşkes ve ateşkesin karışık bir dille ifade edilmesinin grubu ‘net bir karardan yoksun bıraktığını’ söyledi. Üçüncü bir diplomat ise grubun oybirliği sağlayacağından kuşkulu göründü ve Avusturya gibi ülkelerin ‘insani mola’ lehinde konuşmaya ikna olmuş görünmediğine işaret etti.

Roma’dan ‘Hamas ile Filistinlileri ayırma’ çağrısı

İtalya’da ise hükümet ‘hem Filistinli hem de İsrailli sivillerin korunması’ çağrısında bulunarak İsrail’in olayda hiçbir suçu olmayan siviller yerine Hamas’ı hedef almasını önerdi.

Pazartesi günü Lüksemburg’da düzenlenen Dışişleri Konseyi toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Antonio Tajani Hamas’ın Filistin halkından ayırt edilmesi ve sivilleri tehlikeye atmadan ’suçlu ve terörist bir örgüt’ olarak ‘bölgeden yok edilmesi’ gerektiğini söyledi.

Tajani, hükümetinin İsrail’e Hamas’ın saldırısına örgütün merkezini vurarak karşılık vermesini ve hiçbir sorumluluğu olmayan Filistinli ve İsrailli sivilleri vurmaktan kaçınmasını önerdiğini açıkladı.

Tajani, “Şu anda gerilimi düşürmek için çalışmamız gerektiğine inanıyorum (…) Rehinelerin serbest bırakılması gerektiği gibi, özellikle de olanlardan sorumlu olmayan sivil rehinelerin serbest bırakılması gerekiyor. Filistinli sivil halk için geçerli olduğu gibi, Hamas’ın elinde 200’den fazla kişinin bulunduğu İsrailli sivil halk için de geçerlidir. Sivilleri dışarıda tutmak hem İsrail hem de Hamas için geçerlidir,” diye ekledi.

Lübnan’daki İtalyan birliklerini ziyaret eden Savunma Bakanı Guido Crosetto da çatışmanın tırmanmaması için çalışmak gerektiğini söyledi.

İtalya hükümetinin ‘Batı ile İslam dünyası arasında’ bir savaşı önlemek için çalıştığını söyleyen Crosetto, Hamas’ı Filistin halkından ayırarak örgütün ‘İsrail’i yok etmeyi amaçlayan bir terör örgütü’ olduğunu savundu.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English