Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Mali’den Fransa’ya ‘tokat’ gibi yanıt

Yayınlanma

Mali hükümeti, Fransa’dan maddi destek alan “Sivil Toplum Kuruluşları”nın (STK) ülke topraklarındaki faaliyetlerini yasaklarken, Alman askerleri de en geç 2023 yılı sonunda Mali’den ayrılmış olacak.

Mali’de hükümetinin Fransa’nın desteklediği STK’ların faaliyetlerini yasaklama kararı, Fransa’nın Mali’ye sağladığı kalkınma yardımlarını kesmesinin ardından geldi. Paris yardımları kesme gerekçesi olarak Rus güvenlik şirketi Wagner’in ülkedeki varlığı göstermişti.

Mali Hükümet Sözcüsü Abdoulaye Maiga, Fransa’nın iddialarının asılsız olduğunu ve kamuoyunu manipüle etmek amacıyla ortaya atıldığını söyledi.

Maiga, Fransa’nın açıklamalarına ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Bu açıklama, yalnızca Mali’yi istikrarsızlaştırma ve tecrit etme amacıyla ulusal ve uluslararası kamuoyunu aldatmaya ve manipüle etmeye yönelik bir hiledir.”

Fransa’nın bu kararının bir yandan Mali halkını zor durumda bıraktığını ve yöneticilere karşı şantaj unsuru olarak kullanıldığını belirten Maiga, diğer yandan Mali topraklarında faaliyet gösteren terörist gruplara destek sağladığını vurguladı.

Ardından Maiga, Fransa’nın desteklediği veya ekipman ve malzeme sağladığı tüm sivil toplum örgütlerinin Mali’deki faaliyetlerinin yasaklandığını duyurdu. “İnsani yardım” alanında çalışan örgütlerin de yasak kapsamına girdiği belirtildi.

Fransa askerlerini çekmek zorunda kalmıştı

2020 Ağustos’unda Fransa destekli hükümeti devirerek yönetimi devralan Mali ordusu, 2025 yılına kadar iktidarı elince tutacak bir Askeri Geçiş Konseyi kurmuştu. Geçiş yönetiminin ilk işi Fransız büyükelçisini sınır dışı etmek olmuştu. Mali yönetimi sonrasında, 2014’te imzalanan savunma alanındaki işbirliği anlaşmalarının Fransa’nın, Mali’nin egemenlik hakkını çeşitli şekillerde ihlal etmesi nedeniyle feshedildiğini açıklamıştı.

Yeni yönetimin ve halkın, kendilerini Mali topraklarında istemediklerini çok net belirttikleri Fransa, geçen Ağustos ayında, 8 yıl önce terörle mücadele bahanesiyle konuşlandırdığı askeri birliklerini geri çekmişti.

Bölge halkının Fransız birliklerine karşı protestoları sıklaşınca, Fransa Genelkurmay Başkanlığı, Mali topraklarında bulunan Barkhane kuvvetinin son taburunun, Mali ve Nijer arasındaki sınırı terk ettiğini açıklamıştı. Fransa’nın Mali’de 2 bin 300’e yakın askeri bulunuyordu.

İngiltere de çekiliyor

Yakın zamanda da İngiltere, Mali’deki “siyasi istikrarsızlığı” öne sürerek, bu ülkedeki askerlerini planlanandan daha erken çekeceğini açıkladı.

İngiltere’nin Savunmadan Sorumlu Devlet Bakanı James Heappey, parlamentoda milletvekillerine yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü misyonu kapsamında Mali’ye gönderdikleri yaklaşık 300 İngiliz askeri çekeceklerini duyurdu.

Sıra Almanya’da

Fransa ve İngiltere’nin ardından Almanya da Mali’den çekilme kararı açıkladı.

Alman hükümetinin, Birleşmiş Milletlerin (BM) Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA) kapsamında Mali’deki Alman askerlerinin görev süresini Mayıs 2024’te sonlandırmak istediği bildirildi. Şu anda BM MINUSMA misyonunun bir parçası olarak Mali’de yaklaşık bin 200 Alman askeri bulunuyor.

Mali Savunma Bakanı Moskova’daydı

Terörle mücadele bahanesiyle ülkeye konuşlanan ve yeni yönetimin de iç işlerine müdahale etmeye çalışan Batılı güçlerin Mali’deki varlığı zayıflarken, Bamako’nun 2020’den bu yana Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi dikkat çekiyor.

Mali Askeri Geçiş Konseyi, 2022 Ocak ayında Rusya’dan 5 uçak, 1 askeri helikopter, yeni askeri teçhizat ve cihazlar teslim almıştı. Mali Savunma Bakanlığı Rus askeri desteğinin Mali’nin keşif ve saldırı yeteneklerini güçlendirdiğini açıklamıştı. Ağustos ayında da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Mali Cumhurbaşkanı Assimi Goita Moskova’da görüşmüş ve iki lider, işbirliğini geliştirme konusunda mutabık kalmıştı. Rusya tarafı, görüşmenin ardından Mali’ye askeri ekipmanın yanı sıra yakıt, tahıl ve gübre desteği sağlayacağını açıklamıştı.

Geçtiğimiz gün ise, Mali Savunma Bakanı Daoud Aly Mohammedine’nin, Kremlin’in davetiyle Moskova’ya gittiği ve iki ülke arasında güvenlik ve istihbarat alanında işbirliği anlaşması imzalandığı bildirildi.

Rusya’nın bölgedeki konumu güçleniyor

Hem hükümetler bazında hem de halk içerisinde Batı ve özellikle de Fransa karşıtlığının yükseldiği Afrika’da, Rusya’nın konumu ise giderek güçleniyor. Malili yetkililer, Fransa’nın aksine Rusya’nın egemenliklerine saygı duyduğunu ve iç işlerine karışmadığını vurguluyor. Batı, Rusya’nın Wagner aracılığıyla bölgeye yerleştiğini ve nüfuzunu artırdığını söylerken, bölge yetkililerine göre Rusya ile askeri alandaki işbirliği bir tabiiyet ilişkisi doğurmuyor. Fransa’yı şiddetli bir şekilde protesto edip kovan halk eylemlerinde de Rusya bayrakları dikkat çekiyor.

Çin ve Türkiye de aktif

Diğer yandan, yıllarca süren Fransız Barkhane Operasyonu’na ve bölgedeki BM Barış Gücüne rağmen Sahel’de artan istikrarsızlık ve terörün devam etmesi, bu harekatların başarısını ve etkinliğini sorgulatıyor. Batı’nın bölgedeki nüfuzunu devam ettirebilmek için terör örgütlerini beslediği kanısı hem halk içerisinde hem de Afrikalı liderler arasında hakim. Afrikalı liderler, Kıtanın güvenliğini sağlamak için kendi askeri gücüne dayanan formüller geliştirmeyi hedefliyor.

Çin, boksit, uranyum, demir, altın ve petrol rezervi bakımından zengin olan Sahel ülkeleri için ticaret ve altyapı alanında öncelikli bir partner olarak öne çıkarken, güvenlik ve savunma alanında Rusya’nın yanı sıra Türkiye de bölgede etkisini artırıyor. Türkiye’nin kıtaya savunma ve havacılık ihracatı, 2020’de 82,9 milyon dolardan 2021’de beş kattan fazla artarak 460,6 milyon dolara ulaştı.

Bir devir kapanırken…

Fransa 11 Ocak 2013’te ‘Mali’de siyasi istikrarsızlık ve El Kaide bağlantılı grupların faaliyetlerine karşı mücadele ve Mali hükümetinin kuzey topraklarının (Timbuktu ve Gao şehirleri de dahil olmak üzere) radikal terör örgütlerinden arındırılması’ gerekçesiyle Serval operasyonunu başlatmıştı. Ancak Fransa’nın operasyonu sonrası kriz ve çatışmalar derinleşerek, Sahel bölgesindeki maden bakımından zengin olan (Senegal, Moritanya, Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan, Eritre) diğer ülkelere de sıçradı.

2013’te Serval operasyonunu başlatan Fransa, bu ülkeye önce 3 bin, ardından da ağustos ayında bin 500 asker daha gönderdi. 15 Temmuz 2014’te operasyonu sona erdirdiğini açıklamasına rağmen, Fransa askerleri ülkeden çekmeyip aksine Moritanya, Çad, Nijer, Burkina Faso’ya da konuşlandırdı ve askeri faaliyetlerini 2014’te başlayan Barkhane operasyonu adı altında daha geniş Sahel bölgesine taşıdı.

Fransa’nın Mali ve Sahel politikasını Macron da sürdürdü. Ancak, Ağustos 2020’den bu yana Fransa karşıtlığının da ötesinde, Fransa bölgeden dışlanma ‘tehlikesi’ ile karşı karşıya.

Fransa’nın eski sömürgeleri 1960’lı yıllarda siyasi bağımsızlıklarını elde etseler de, ekonomik ve askeri bağımlılık yeni sömürgecilikle devam etti. Bugün ise Batılı güçlerin bölgenin en önemli güvenlik sorunlarından olan aşırıcı terörle ‘mücadele’deki başarısızlığı ve isteksizliği, Afrika’nın kendi gücüne yönelme ihtiyacı ve tartışmalarını beraberinde getirdi. Diğer yandan da alternatif uluslararası işbirliği arayışları sürüyor, ancak en önemli beklenti bu alternatif işbirliklerinin ‘yeni sömürgeciliğe’ yol açmaması.

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English