Bizi Takip Edin

AVRUPA

Orbán, Kickl ve Babiš’ten yeni grup: “Avrupa için Vatanseverler”

Yayınlanma

Pazar sabahı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) Genel Başkanı Herbert Kickl, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve ANO Partisi Genel Başkanı ve eski Çekya Başbakanı Andrej Babiš partilerinin güçlerini birleştirerek “Avrupa için Vatanseverler” isimli bir ittifak kuracaklarını açıkladılar.

Viyana’da düzenlenen basın toplantısında FPÖ lideri, yeni ittifakın amacını “Avrupa için daha iyi bir gelecek sağlamak” olarak tanımladı.

Avrupa kamu yönetiminin düzene sokulması gerektiğini ve “bir Avrupa süper devletinin ortaya çıkışını pasif bir şekilde izlemediklerini” söyleyen Kickl, “kıtanın tüm vatandaşları için barış, özgürlük ve refah” vurgusu yaptı.

Kickl diğer partilerin de bu ittifaka katılmasının beklendiğini söyledi.

Başbakan Orbán ise, “Bugün Avrupa siyasetinin değişeceği gündür,” dedi.

Son 25 yılın siyasi olaylarını takip ettiğini belirten Macar lider, “Avrupa siyasetinde yeni bir dönem 1989’da başladı ve şimdi seçimlerle sona erdi. Bugün, Avrupa siyasetini değiştirecek yeni bir grup yaratılacak …. [Bu grup] çok hızlı bir şekilde Avrupa Sağının en büyük grubu haline gelecek. Bu birkaç gün içinde gerçekleşecek,” iddiasında bulundu.

27 ülkenin 20’sinde değişimi temsil eden partiler kazandığını ve “Brüksel’deki elit kesim”in buna direndiğini ve değişim istemediğini öne süren Orbán, bu nedenle bu platformu oluşturduklarını ifade etti ve  “Değişimi sağlamak için. Avrupa kriz içinde; terörizm, göç ve savaş tehdidi komşularımızı tehdit ediyor. Avrupa halkı barış, düzen ve refah istiyor ama Brüksel’deki elitlerden savaş, göç ve durgunluk görüyorlar,” dedi.

ANO Başkanı Andrej Babiš ise, “yasadışı göçü durdurmaya kararlı” yeni bir siyasi grup kurmaya karar verdiklerini vurguladı.

Ulusal sınırları korumak ve insan kaçakçılığını durdurmak için düzenlemeler geliştirilmesi gerektiğini savunan Çek siyasetçi, planlarının “ulus devletlere saygı duyan bir Avrupa” olduğunu sözlerine ekledi.

Yeni grubun manifestosunda neler var?

Avrupa uluslarının “tarihi bir dönüm noktasında” olduğu iddiasıyla açılan manifesto, bir zamanlar iki dünya savaşı ve onlarca yıllık bölünmüşlüğün yol açtığı yıkımın ardından “uzlaşma arzusundan” kaynaklanan bir rüya proje olan Avrupa Birliği’nin artık Avrupalıların aleyhine döndüğünü iddia ediyor.

AB’nin “Avrupa evini” oluşturan ulusların, bölgelerin ve küçük toplulukların iradesine aykırı çıkarlar peşinde koştuğunu kaydeden manifesto, “Çoğunluğun sesini ve halk demokrasisini küçümseyen güçlü küreselci güçler, seçilmemiş bürokratlar, lobiler ve çıkar gruplarıyla birlikte, Avrupa vatandaşları tarafından büyük ölçüde bilinmeyen ve onlardan uzak kurumlar, Ulusların yerini almayı planlıyor,” diyor ve ulusların yerine bir “Avrupa merkezi devleti” kurulmak istendiğini savunuyor.

Haziran ayında yapılan yeni Avrupa Parlamentosu seçimlerinin “kuşaklar arası ve varoluşsal bir öneme” sahip olduğunu savunan Avusturyalı, Çek ve Macar partiler, “Bugün siyasi fay hattı artık muhafazakârlar ile liberaller ya da sağ ile sol arasında değil, yeni bir Avrupa ‘süper devleti’nin müjdesini veren Merkeziyetçiler ile değer verdiğimiz Uluslar Avrupasını korumak ve güçlendirmek için mücadele eden Vatanseverler ve Egemenlikçiler arasında uzanmaktadır,” iddiasında bulunuyorlar.

Manifesto, kıta genelinde “vatansever ve egemenlikçi partilerin zaferi ve işbirliği sayesinde” çocuklarının mirasını garanti altına alabileceklerini savunuyor.

Manifestoyu ilan eden partiler, aşağıdaki “Avrupa”ya inandıklarını söylediler:

“- Birbirleriyle uyum içinde yaşama ve işbirliği yapma kararlılıklarında özgür, güçlü, gururlu ve bağımsız Milletlerden oluşan

– Avrupa halkları tarafından yetkilendirilen ve bu halklara karşı sorumlu tutulan, meşruiyeti Uluslara dayanan kurumlar aracılığıyla birleşmiş

– Ulusal topluluklarının iradesinin yurtiçinde ve yurtdışında yerine getirilmesini engelleyen bağımlılıklardan arınmış, çıkarlarının peşinde egemen ve kararlı;

– Her türlü tehdide karşı kendini savunmaya hazır olmakla birlikte barış ve diyaloğa bağlı

– Greko-Romen ve Yahudi-Hıristiyan mirasının meyveleri olan Avrupalı kimliğini, gelenek ve göreneklerini koruyan ve kutlayan

– Ulusları arasındaki doğal çeşitliliğe, tarihlerine ve yaşam tarzlarına değer verirken, günün modasına göre değişmek için ültimatomlara direnen

– Gerçek özgürlükleri, temel hakları ve insan onurunu savunurken, bu özgürlükleri sınırlama veya yeniden tanımlama girişimlerine şiddetle direnen

– rekabetçi, üretken, verimli ve yenilik, mükemmellik ve ilerlemenin kıtası olarak entelektüel, bilimsel ve ekonomik başarılarıyla gurur duyan

– Avrupa vatandaşlarının büyük çoğunluğunun iradesine uyarak sınırlarını korumaya, yasadışı göçü durdurmaya ve kültürel kimliğini muhafaza etmeye kararlı;

– Siyasi, iktisadi, dini ve kültürel alanlardan gelebilecek her türlü potansiyel tehdide karşı halklarını korumaya hazır uluslardan oluşan

– Kendi yetki ve kurallarına saygı duyan, yetkilerinin ötesinde hareket etmeyen, ikincillik ve orantılılık ilkelerine uyan ve Avrupa bütçesi aracılığıyla baskı uygulayarak ulusal egemenliğe yönelik saldırılarını meşrulaştırmaktan vazgeçen

– Ulusal egemenliğin Avrupa kurumlarına daha fazla devredilmesini reddeden Ulusların

– Ulusların veto hakkına saygı duyan

– Diplomasiyi Üye Devletlerin egemenliğinin temel bir unsuru ve her bir Ulusun, diğerlerini aynı hareket tarzına bağlamaksızın özgürce karar verebileceği bir konu olarak kabul eden

Bir Avrupa’ya inanıyoruz.”

Manifesto şu sözlerle sona eriyor:

“Bizler, Avrupa’nın vatansever güçleri, kurumlarımızı yeniden ele geçirerek ve Avrupa politikasını Uluslarımıza ve halklarımıza hizmet edecek şekilde yeniden yönlendirerek kıtamızın geleceğini Avrupa halklarına geri vermeye söz veriyoruz. Federalizm yerine egemenliğe, diktalar yerine özgürlüğe ve barışa öncelik vermek: işte Avrupa için Vatanseverler Manifestosu.”

Grubun 26 milletvekili var

Kurucu partiler olan FPÖ, AP’deki liberal Renew grubundan kısa bir süre önce ayrılan ANO ve Fidesz halihazırda 26 milletvekiline sahip. Bir grubun oluşabilmesi için yedi ülkeden en az 23 milletvekiline ihtiyaç var.

FPÖ lideri Herbert Kickl, “Bu başlangıç sinyalinden itibaren, bunu yapmak isteyen ve siyasi ve pozitif reform çabalarımıza katılmak isteyen tüm siyasi güçlere kapımız açıktır. Ve son birkaç gündür duyduklarıma bakılırsa, bunlardan daha fazlası da olacak,” dedi.

Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalye sayısını ikiye katlayan ve eylül ayındaki Avusturya ulusal seçimlerini kazanma yolunda ilerleyen FPÖ, Kickl’in Brüksel’deki radikal değişim için bir “taşıyıcı roket” olduğunu söylediği ittifakın arkasındaki örgütleyici güç gibi görünüyor.

Duyuru, FPÖ ile Marine Le Pen liderliğindeki Fransa’nın RN partisi arasında Avrupa’da resmi bir kopuşa işaret ediyor. Bir önceki parlamentoda bu iki parti Kimlik ve Demokrasi (ID) grubunda yer alıyordu.

AfD yeni gruba katılacak mı?

Yeni grubun potansiyel adaylarından biri de AP’de 14 milletvekili bulunan Almanya için Alternatif (AfD).

Fakat Financial Times‘a (FT) konuşan bir AfD yetkilisine göre Fidesz, Alman partisiyle bir araya gelmeye karşı çıkıyor.

AfD lideri Alice Weidel de FT’ye yaptığı açıklamada seçeneklerini açık tutacağını ve “bir gruba sırf katılmış olmak için katılmayacaklarını” söyledi.

Konferansları sırasında Weidel gazetecilerin önünde, gelecekteki herhangi bir grup hakkında henüz bir karar verilmediğini söyledi. Weidel için ön koşullardan biri, “hiçbir antisemitin” böyle bir grubun parçası olmaması.

Öte yandan AfD’nin eş lideri Weidel’in sözcüsü ntv ‘ye yaptığı açıklamada, “ECR ve ID’deki parti yapısı bir bütün olarak hareket halinde olduğundan, bu durum AfD’nin diğer partilerle işbirliği yapması için yeni fırsatlar yaratıyor,” dedi.

Şimdiye kadar kendi başına bir grup oluşturmakta zorlanan AfD delegasyon lideri René Aust ise “Her şey [şimdi] akış halinde,” dedi ve  heyecan verici iki hafta geçireceklerini kaydetti.

Alman partisinin Herbert Kickl’in FPÖ’sü ile yakın ilişkileri var ve bu parti AfD’nin ID grubuna geri kabul edilmesi için yoğun lobi faaliyetlerinde bulundu.

Salvini’den yeni gruba destek, Fico da ilgileniyor olabilir

AP’deki yeni gruba bir başka destek de İtalyan sağ koalisyon hükümetinin küçük ortağı Lega’nın lideri Matteo Salvini’den geldi.

Le Pen’in liderlik ettiği ID’ye üye Salvini’nin Lega’sı, yeni girişimi “felaket” sola karşı mücadele etmek için yeni bir alternatif olarak memnuniyetle karşıladı.

Lega, “Güçlü, vatansever, uyumlu ve gizli anlaşmalara karşı çıkan bir grubun kapsamını genişletmek istiyoruz. Bugün isteklerini ifade eden diğer liderlerin açıklamalarını da olumlu buluyoruz,” dedi.

Lega’nın açıklamasında, “Matteo Salvini’nin defalarca umut ettiği gibi, Avrupalı vatanseverleri bir araya getirecek büyük bir grup artık ertelenemez,” denildi.

Budapeşte basını Lega’nın ilk açıklamasını Salvini’nin Orbán’ın yeni grubuna katılma isteği olarak yorumlarken, Çek Novinky dergisi Slovakya Başbakan Robert Fico’nun da ilgilenebileceğini yazdı.

Fico’nun Smer partisi resmi olarak AB sosyalist grubuna ait ancak üyeliği askıya alınmış durumda.

Öte yandan Euractiv, yeni “vatansever” grubun Le Pen’in Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu ile yakın işbirliği içinde olacağını ileri sürdü.

AVRUPA

Almanya İçişleri Bakanından “kurt işareti” açıklaması

Yayınlanma

Türkiye A Milli Futbol Takımını’nın Euro 2024 son 16 turunda Avusturya ile oynadığı maçta gol attıktan sonra “kurt işareti” yapan Merih Demiral’a Alman hükümetinden tepki geldi.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser X üzerinden yaptığı açıklamada, “Türk aşırı sağcılarının sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonasının ırkçılık için bir platform olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA’nın olayı soruşturmasını ve yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz,” dedi.

Almanya’da Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’na (BvF) göre “kurt işareti/bozkurt” ile bilinen ideoloji “milliyetçi, anti-Semitik ve ırkçı aşırı sağcı bir ideolojiye dayanıyor” ve “Balkanlar’dan Çin’e kadar tüm Türk halklarını kapsayan büyük bir imparatorluk kurmayı hedefliyor.”

Öte yandan BvF,  “kurt selamı” vermenin “ülkücü” ideolojiye bağlılık anlamına gelmesine rağmen, “bu selamı veren her kişinin aşırı sağcı bir Türk olması gerekmediğini” yazıyor.

UEFA da Demiral’ın “uygunsuz davranşıları” nedeniyle soruşturma başlattığını açıkladı. UEFA’dan yapılan açıklamada, “Avusturya ile Türkiye arasında, 2 Temmuz 2024 tarihinde Almanya’nın Leipzig kentinde oynanan 2024 Avrupa Şampiyonası son 16 turu maçında, Türkiye Futbol Federasyonu oyuncusu Merih Demiral’ın uygunsuz davranışlarda bulunduğu iddiasıyla ilgili UEFA Disiplin Yönetmeliği’nin 31(4) maddesi uyarınca soruşturma açılmıştır,” denildi.

Merih Demiral gol sevincinde “kurt işareti” yapmasına ilişkin, “İki gol attığım için çok mutluyum. Bir gol sevinci vardı aklımda onu yaptım, Türklükle alakalı. Türk olduğum için çok gurur duyuyorum, o yüzden golden sonra bunu iliklerime kadar hissetim. Öyle bir şey yapmak istedim, yaptığımdan dolayı çok da mutluyum. Bütün taraftarlarımız bizimle gurur duyuyor. Tribünde görmüştüm yapan taraftarlarımızı, onları gördükten sonra daha çok yapasım geldi, çok mutluyum. Tribünlerde de yapanları gördüm. Türkiye’de hepimiz Türk’üz, Türk olmaktan da gurur duyuyorum, bunu her seferinde de belirtiyorum. O yüzden gol sevincini de öyle yaptım. Gayet normal, Türk taraftarlarımız da bizimle gurur duyuyor. İnşallah yapmaya devam ederiz. Herhangi bir mesaj yok, sadece ne kadar gururlu ve mutlu olduğumu göstermek istedim,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Economist: Ukrayna’nın temerrüde düşmemek için bir ayı kaldı

Yayınlanma

Ukrayna ekonomisindeki gerileme savaşın ilk yılına kıyasla yavaşlamış olsa da ülkenin yurt dışından finansmana ihtiyacı var. The Economist, Ukrayna’nın uluslararası kreditörlerle yürüttüğü ve 1 Ağustos’a kadar tamamlanması beklenen müzakereleri ele alarak, ülkenin temerrüde düşebileceği uyarısını yaptı.

Rusya’nın askeri müdahalesinin başından bu yana, Ukrayna’nın devlet tahvillerini satın alan yabancı alacaklılar (yatırım fonları, bankalar ve hükümetler dahil) Ukraynalı yetkililerle mevcut borç ödemelerini yapmamalarına izin verecekleri konusunda anlaştı.

Ukrayna, borç yükümlülüklerini her zamanki gibi yerine getirecek olsaydı, bunu yapmak için her yıl GSYİH’sinin yüzde 15’ini harcamak zorunda kalacaktı. Dergiye göre bu ödemeler, savunmadan sonra hükümet harcamalarının en büyük ikinci kalemi haline gelecek.

Moratoryum 1 Ağustos’ta sona eriyor ve Ukraynalı yetkililer şu anda kreditörlerle görüşmelerini sürdürüyor.

Haziran ayı ortasında ülkenin Maliye Bakanı Sergey Marçenko henüz bir uzlaşmaya varılmadığını bildirmişti. Müzakerelerin ana konusu Ukrayna’nın yaklaşık 20 milyar dolar değerindeki borç yükümlülüklerinin yeniden yapılandırılması.

Maliye Bakanlığı, kreditörlere borcun mevcut değerinin yüzde 60’ını, yani 2024-2027 yıllarında ödemesi gereken yaklaşık 12 milyar doları silmeyi teklif etti. Ülkenin tahvil sahipleri ise bu teklifi kabul etmedi ve borcun sadece yüzde 22’sini silmeye hazır olduklarını açıkladı.

Ukrayna’ya yönelik mali yardım programlarında aktif olarak yer alan önemli bir küresel finans kuruluşu olan Uluslararası Para Fonu (IMF), ülkenin sunduğu şartlarda (yani borcunun yüzde 60’ının iptali ile) yeniden yapılandırma fikrini destekliyor.

IMF’nin mali yardım programı, Ukrayna’nın sıkı bütçe disiplinine uyması ve kamu borcunu azaltmaya çalışması gerektiğini ima ediyor; şu anda GSYİH’nin yüzde 90’ını aşan borç, IMF’nin planına göre 2033 yılına kadar yüzde 60’a düşürülmeli.

IMF, borç affının Ukrayna’nın ‘iki yakasını bir araya getirmesine’ yardımcı olacağına inanıyor. Özel kreditörler ise IMF ekonomistlerinin analizlerinin güncel olmadığını düşünerek bu konuda şüpheci davranıyor.

Borç affı konusunda şimdi bir anlaşmaya varılamazsa Ukrayna’nın önünde sadece iki seçenek kalacak. İlk seçenek, alacaklılardan borç ödemelerine ilişkin mevcut moratoryumun uzatılmasını talep etmek, ikinci seçenek ise temerrüde düşmek.

Dergi, kulağa ne kadar radikal gelirse gelsin, yeniden yapılandırma ile arasında büyük bir fark olmadığını söyledi; her iki senaryoda da alacaklılar herhangi bir ödeme görmeyecek.

Buna ek olarak, ülkeler genelde temerrüde düşmekten kaçınmaya çalışırlar, böylece finans piyasasına dönmeleri ve tahvillerini satarak yeniden borçlanmaları daha kolay olur.

Ancak Ukrayna’nın bunu hızlı bir şekilde yapması pek mümkün değil: Ülke, savaş nedeniyle sermaye piyasalarından çekilmek zorunda kaldı.

Dolayısıyla uzun vadede (en azından savaş devam ederken) temerrüde düşmenin yatırım çekme şansı üzerinde fazla bir etkisi olmayacak.

Ukrayna’nın alacaklılarının (başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere) hükümetleri borç ödemelerine ilişkin moratoryumu uzatmayı kabul ederken, özel sektör daha temkinli davranıyor.

Normal bir durumda, bir ülkenin borçlarını yeniden yapılandırmayı kabul ederken, alacaklılar ülkedeki ekonomik durumun iyileşeceği üzerine bahse girer. Ancak söz konusu olan savaşan bir devlet olduğunda, bu artık yeterli değil.

Dergiye konuşan Ukraynalı bir tahvil sahibi, “Sonuçta ülkenin borçlarını ödeyebilmesi için varlığını sürdürmesi gerekiyor,” ifadelerini kullandı.

Bu bağlamda, özel alacaklılar için Batılı hükümetlerin ülkeyi finansal olarak desteklemeye devam etmesini, sadece silah değil cari harcamalar için de para sağlamasını temin etmek özellikle önemli.

Ukraynalı borç sahiplerinin bir diğer korkusu da ülkenin gelecekteki toparlanma süreciyle ilgili. Ukrayna’nın müttefikleri ve IMF, savaş sona erdikten ve borçlar silindikten sonra devletin mali piyasalara dönebileceğini vaat ediyor ancak yatırımcılar bunun gerçekçi olduğundan şüphe duyuyor.

Mevcut yeniden yapılandırmayı Ukrayna’ya yardım yükünü vergi mükelleflerinden finans sektörüne kaydırmanın bir yolu olarak görüyorlar ve Batılı hükümetlerin bunu yapmak için daha pek çok girişimde bulunması muhtemel.

Economist‘e göre bir diğer sorun da ülkeyi yeniden inşa etmenin yatırımcılar açısından kârlı olmayacağı. Dolayısıyla Ukrayna’nın uzun bir süre boyunca sadece özel yatırımlara değil, Batılı ülkelerin yardımına da ihtiyacı olacak. Ülkenin, ülkeyi yeniden inşa edecek insanları eğitmesi ve altyapıyı yeniden inşa etmesi gerekecek.

Bu arada, borçların yeniden yapılandırılması meselesi, hükümetler ve finans sektörünün birbirlerine güvenmediklerini gösteriyor ki bu da yardım sağlanmasını daha da zorlaştırabilir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni partisinin saflarında faşizme yer olmadığını söyledi

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni 2 Temmuz Salı günü İtalya’nın Kardeşleri partisine, ülkenin faşist geçmişini “putlaştıran” herkesi saflarından çıkarması gerektiğini söyledi.

Meloni’nin çağrısı, geçtiğimiz hafta gizli bir medya soruşturması kapsamında partisinin gençlik kolları üyelerinin faşist selamlar verdiği ve “Sieg Heil” sloganları attığı bir videonun yayınlanmasının ardından geldi.

Parti liderlerine gönderdiği mektupta Meloni, eylemlerinin grubun itibarına zarar vermesinden dolayı “kızgın ve üzgün” olduğunu söyledi. Mektupta, “İtalya’nın Kardeşleri’nde ırkçılığa ya da antisemitizme yer olmadığı gibi, 20. yüzyılın totaliter rejimlerine nostalji duyanlara ya da aptalca folklorun herhangi bir tezahürüne de yer yoktur,” diye yazdı. 

Görevlerinin, “kapsamını anlamamış olanların onu mahvetmesine izin verilemeyecek kadar büyük” olduğunu savunan Meloni, son yıllarda “aşırı sağla” arasına mesafe koymaya çalışıyor ve partisinin “ana akım muhafazakâr” olduğunu söylüyor.

Geçtiğimiz hafta videoyu yayınlayan gazetenin “gizli yöntemlerini” kınayan Meloni, salı günü yaptığı açıklamada partisinin “şeffaf ve tutarlı” olması gerektiğini söyledi.

Meloni, “İtalya’nın Kardeşleri’nin özel davranışlarıyla uyuşmayan bir kamu imajı olabileceğine inanan herkes ne olduğumuzu anlamıyor ve bu nedenle aramızda hoş karşılanmıyor,” dedi.

Fanpage isimli yayın, İtalya’nın faşist lideri Benito Mussolini’ye atıfta bulunan “Duce” sloganı atan gençlik üyelerinin kliplerini yayınlamıştı. Ayrıca bir grup sohbetinde birinin, “Yahudiler bir ırktır ve onlardan nefret ediyorum,” dediği de görülüyordu.

Haberin ikinci bölümünün yayınlanmasının ardından geçen hafta iki gençlik örgütü üyesi istifa etti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English