Bizi Takip Edin

AVRUPA

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Yayınlanma

Geçen perşembe günü, Amsterdam’da yapılan Ajax-Maccabi Tel Aviv maçı sonrasında yaşanan olaylar, Avrupa ve İsrail ana akım medyası tarafından Yahudilere yönelik bir “program girişimi” olarak sunuluyor.

Maccabi taraftarları ile Amsterdam’da yaşayan Arap ve Müslüman topluluklar arasında çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralanmış ve onlarca kişi de gözaltına alınmıştı.

Bazı yayın organları ve siyasetçiler, Amsterdam’da bir “Yahudi avı” başlatıldığını öne sürmüş ve Hollanda dışındaki ülkeler de, başta Almanya olmak üzere, “antisemitik şiddeti” kınamıştı.

Saldırıları “Yahudi karşıtı vur-kaç timleri” olarak nitelendiren Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, cuma gününden pazar gününe kadar geçerli olmak üzere gösterilere üç günlük geçici bir yasak getirdi.

İsrail hükümetinin de bölgedeki vatandaşlarını tahliye için askeri bir uçak göndermeyi planladığı iddia edilmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkenin casusluk teşkilatı Mossad’a uluslararası etkinliklerde şiddeti önlemek için bir plan hazırlaması talimatını verdiğini bir video açıklamasıyla duyurdu. Netanyahu, “Mossad Başkanı [David Barnea] ve diğer yetkililere hareket tarzımızı, uyarı sistemimizi ve organizasyonumuzu yeni bir durum için hazırlamaları talimatını verdim,” dedi.

ABD’nin antisemitizm konusundaki özel temsilcisi Büyükelçi Deborah E. Lipstadt da perşembe gecesi attığı tweet’te saldırıların “klasik bir pogromu anımsattığını” söyledi ve bu paylaşım 12 saat içinde 655.000’den fazla kez görüntülendi.

Koalisyon içi kavga başladı: Wilders, sınır dışı istiyor

Hükümet koalisyonunun en büyük aktörü Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, yaşananları “antisemitizme” ve “düzensiz göçe” bağlamakta gecikmedi.

Wilders ve PVV, olaylara karışan tüm göçmen kökenlilerin sınır dışı edilmesini isterken, koalisyon ortağı Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ve lideri Dilan Yeşilgöz buna karşı çıktı.

PVV’nin “tüm isyancılar ülkede kovma” talebine karşılık olarak Yeşilgöz, “gerçekçi planlar yapılması gerektiğini”, çünkü bu insanların çoğunun Hollanda’da doğmuş olduğu için gönderilemeyeceğini kaydetti.

Wilders ise önceki hükümetlere atıfta bulunarak VVD’nin ülkenin “isyancılarla dolmasına” izin verdiğini söyledi. PVV liderine göre bunun sonucunda “antisemitizm” arttı.

Harici’ye konuşan, Amsterdam’a 15 dakika mesafede yaşayan Manchester Metropolitan University’den davranış analisti ve YouTuber Thomas Karat da Wilders’in bu gündemi kendi göçmen ve İslam karşıtı gündemini yoğunlaştırmak için kullanmasını beklemenin “akla yatkın” olduğunu söyledi. 

“Wilders siyasi kariyerinin büyük bir kısmını Müslüman göçüne karşı sert bir duruş ve İslami topluluklardan gelen tehditler olarak tasvir ettiği şeylere karşı ‘Batı değerlerini’ savunma söylemi üzerine inşa etti,” diyen Karat, Amsterdam’da yaşananları bir “pogrom” ya da “Yahudi avı” olarak nitelendirerek Wilders ve benzer düşünen siyasetçilerin, Müslüman toplulukları “savunmasız bir Yahudi azınlığa karşı saldırgan” olarak konumlandırarak korku ve bölünmeyi körüklemek için bu anlatıyı kullanabileceğine işaret etti.

Wilders’in bu olayı böylesine keskin terimlerle ifade ederek, Müslüman göçmenleri sadece Hollanda değerleriyle uyumsuz olarak değil, aynı zamanda “doğası gereği şiddet yanlısı” olarak gösteren daha geniş bir ideolojik anlatı ile aynı hizaya getirdiğini öne süren Karat, “Müslüman göçmenlere karşı bir tür tersine cadı avına” zemin hazırlanıyor olabileceğine dikkat çekti.

Maccabili holiganlar Amsterdam sokaklarını terörize etti

Bununla birlikte, hem Hollandalı Yahudi örgütleri, hem de yerel gazeteciler meselenin Avrupa medyasında anlatıldığı gibi olmadığına işaret ediyor.

New York merkezli Yidiş-İngilizce Yahudi yayını Forward’da yayınlanan bir haberde, bazı Hollandalı Yahudilerin görüşlerine yer veriliyor ve olayların Maccabili holiganların kışkırtmasıyla başladığı ileri sürülüyor.

Görgü tanıkları, Maccabi Tel Aviv taraftarlarından oluşan bazı grupların salı (5 Kasım) ve çarşamba (6 Kasım) gecelerini şehir merkezinde ırkçı Arap karşıtı sloganlar atarak, pencerelerdeki Filistin bayrağını sökmek için binalara tırmandığını ve Faslı bir taksi şoförüne saldırdığını belirttiler.

Amsterdam’da “cemiyet organizatörü” olarak çalışan bir Yahudi olan Jelle Zijlstra, Instagram’da viral olan bir paylaşımda bulunarak “birden fazla gerçeğin aynı anda var olabileceğini” ifade etti.

Zijlstra paylaşımında hem İsraillilere yönelik saldırılara hem de bir gece önce Maccabili taraftarların “F*** Palestine” (“Filistin’i s…m”) ve “Gazze’de çocuk kalmadı” diye bağırdığı görüntülere dikkat çekti.

Zijlstra verdiği bir röportajında, “Yaşanan bazı olaylarda kesinlikle antisemitizm vardı. Yahudiler sokaklarda saldırıya uğradı mı? Evet, ama o Yahudiler de şiddet yanlısı holiganlardı,” dedi.

New York Times: Olayları Maccabililerin kışkırttığında herkes hemfikir

New York Times’ta Amsterdam’da neler olduğuna ilişkin yapılan bir haberde de olayların nasıl başladığına ilişkin bir şüphe olmadığı vurgulandı.

“Amsterdam’daki pek çok toplum liderinin temel gerçekler konusunda hemfikir olduğunu” kaydeden NYT, “Bazı İsrailli taraftarların Gazze’de artık ‘çocuk olmadığını’ ilan etmek de dahil olmak üzere kışkırtıcı ve ırkçı sloganlar atarak, Filistin bayrağını kirleterek ve taksiyi tahrip ederek şehrin Müslüman nüfusunun öfkesini körüklediği konusunda büyük ölçüde hemfikirler,” diye yazdı.

Habere göre İsrailli taraftarların da farklı yerlerde, genellikle bisikletli ve yaya olarak vur-kaç saldırılarına maruz kaldığı ve “bazı saldırganların kurbanlarını Yahudi oldukları için seçmiş gibi göründüğü” konusunda da fikir birliği var.

BBC haberine göre bazı Maccabi Tel Aviv taraftarları daha önce de İsrail’de ırkçı olaylara karışmış, takımın Filistinli ve Arap oyuncularına küfretmiş ve bu oyuncuların takımdan gönderilmesi için baskı yaptıkları bildirilmişti.

Takımın taraftarları daha önce de Başbakan Netanyahu’ya karşı gösteri yapan protestoculara saldırmıştı.

Harici’ye konuşan davranış analisti Thomas Karat, Hollandalı siyasetçilerin kullandığı “pogrom” ve “Yahudi avı” gibi terimlerin çok “yüklü” sözcükler olduğunu fakat haberler ve görgü tanıklarının anlattıklarının bu iddialara şüphe düşürdüğünü söyledi.

“Haberler ve tanık ifadeleri, bazı Maccabi taraftarlarının saldırgan tezahüratlar ve Filistin sembollerinin tahrip edilmesi gibi provokasyonlara aktif olarak katıldığını ve yerel gruplarla çatışmalara yol açtığını gösteriyor,” diyen Karat, bu bilgilerin “İsrailli taraftarların saf mağduriyet anlatısının altını oyduğunu” ve Maccabi taraftarlarının sadece saldırganlığa maruz kalmadıklarının, aslında çatışmaların katılımcıları ve muhtemelen kışkırtıcıları oldukları ihtimalinin su yüzüne çıktığını belirtti.

Karat, bazı Yahudi örgütlerinin de bu dinamiği kabul ederek, İsrailli taraftarların eylemlerinin gerilimin ateşlenmesinde rol oynadığını öne sürdüğünü hatırlattı.

Hollanda istihbaratı “İsrailli taraftarlara yönelik tehdit yok” demiş

Öte yandan yine NYT haberinde görüşlerine yer verilen Amsterdam Belediye Meclisinin Müslüman üyesi Sheher Khan, öncesinde belediye başkanından maçı seyircisiz oynatmasını istediğini söyledi.

Futbol maçında şiddet olaylarının yaşanmasından korkan ve Hollanda hükümetinin İsrail’in Gazze’deki soykırım kampanyasını desteklemeye devam etmesine öfkelenen Khan, “İsrail’den bir kulübü davet ederseniz, bu kaçınılmaz olarak gösterilere ve çatışmalara yol açacaktır,” dedi.

Khan’a göre Belediye Başkanı bu talebi reddetti ve Başkan Femse Halsema’nın ofisi de bunu doğruladı.

Hollanda Yeşiller Partisi üyesi Halsema, saldırıların ardından düzenlediği basın toplantısında, Hollanda’nın güvenlik ve terörle mücadele ulusal koordinatörü tarafından kendisine birçok kez İsrailli taraftarlara yönelik somut bir tehdit olmadığının söylendiğini belirtti.

İsrailli holiganların saldırıları

Amsterdam’a 20 yıl önce taşınan Amerikalı bir Yahudi olan Tori Eghermann, perşembe gecesi şehir merkezindeki Dam Meydanından geçerken Maccabi taraftarlarının şarkı söyleyip sis bombaları yaktığını gördüğünü söyledi ve “Gerçekten inanılmaz derecede iyi organize olmuş ve heyecanlanmışlardı,” dedi.

Eghermann, Amsterdam’da yerel halk ile ırkçı futbol holiganları arasında şiddetli çatışmaların nadir olmadığını belirtti ve futbol taraftar gruplarının “toplum içinde barışçıl varlıklarıyla bilinmediğine” işaret etti.

İsrailli taraftarlar daha sonra Filistin yanlısı göstericilerle çatışarak, “F..k you Palestine” (“Filistin’i s…m”) şarkısını söyledi ve “Bırakın IDF [İsrail Savunma Kuvvetleri] Arapların canına okusun” diye bağırdı.

Spor kültürünü takip eden İsrailli akademisyen Ori Goldberg’e göre, “Maccabi Tel Aviv ana akımın ana akımı. Fakat Goldberg, “(…) taraftarların davranışları şu anda çok İsraillice: Dünya zaten bizden nefret ediyor çünkü dünya Yahudilerden nefret ediyor, bu yüzden mücadelemizi ve davamızı gittiğimiz her yere götüreceğiz,” dedi.

Yerel Yahudilere saldırı olmadı

Aynı zamanda Jewish Social Work adlı yerel bir kâr amacı gütmeyen kuruluşta stratejik danışman olarak çalışan Asjer Waterman, cuma gününü gönüllülerin Amsterdam’daki bir Yahudi spor kulübü tarafından sağlanan güvenli bir yere taşıdıkları İsrailli taraftarlara yardım ederek geçirdi.

Waterman, şiddet olaylarının Hollandalı Yahudileri ya da Yahudi kurumlarını değil, sadece İsrailli ziyaretçileri hedef almış gibi göründüğünü belirtti.

Buna rağmen Waterman’a göre, toplumdaki pek çok kişi “yine de sarsıldı.”

Amsterdam polisi holiganların saldırılarını teşhir etti

Bunun yanı sıra Amsterdam polisi de yaptığı açıklamada olayların bilançosunu aktarırken İsrailli holiganların neler yaptığını da gözler önüne serdi.

Polis sözcüsü, holiganların Amsterdam’ın merkezi bölgelerinden biri olan Rokin’de Filistin bayrağı asılı olan bir binaya tırmandıklarını ve bir taksiyi tahrip ettiklerini doğruladı.

Dam Meydanında bir Filistin bayrağının yakıldığını kaydeden polis, bunların olaylar başlamadan önce yapıldığına işaret etti.

Amsterdam Belediye Meclisi üyesi Jazie Veldhuyzen de Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, İsrailli taraftarların Filistin bayrağı asılı evlere de saldırdığını söyledi.

ABD’li temsilci: İsraillilerin “Arapları öldürelim” demesi umrumda değil

İşin ilginç yanı, İsrailli holiganların Amsterdam sokaklarını ve Arap-Müslüman toplulukları tehdit ettiğinin ortaya yavaş yavaş çıkmasının ardından söylenenler.

Örneğin ABD’li antisemitizm özel temsilcisi Lipstadt, Maccabili holiganların “kabadayılık tasladığının” ve “Arapları öldürelim” dediğinin söylendiğini aktardı ama Forward’a verdiği demeçte şöyle ekledi: “Ne dedikleri umurumda değil, bu size yere düşen birini tekmeleme ve güvenli bir şekilde kaçmak için insanlara ‘Ben Yahudi değilim’ dedirtme hakkını vermez.”

Mossad, Maccabi Tel Aviv’e eşlik ediyordu

Öte yandan Jerusalem Post (JP), 5 Kasım’da yaptığı haberde Mossad ajanlarının Maccabi Tel Aviv takımına Amsterdam’a yapacağı yolculukta eşlik edeceğini aktarmıştı.

JP’nin Hollanda gazetesi De Telegraaf’tan aktadığına göre, Maccabi’nin normal güvenlik personeline ek olarak Mossad ajanlarının da maksimum koruma sağlamak üzere Amsterdam’da takıma katılacaktı.

JP ayrıca, bir önceki cumartesi günü Filistin yanlısı bir protestocunun İsrail yanlısı olarak bilinen Ajax taraftarları tarafından son maçından önce saldırıya uğradığını bildiriyordu.

Karat: Mossad parmağına ilişkin ipuçları var

Karat da Harici’ye yaptığı değerlendirmede bu noktaya işaret ederek, Amsterdam’daki Maccabi taraftarlarının davranışlarının tipik holigan davranışlarından çok farklı olduğunun altını çizdi.

Davranış analistine göre, genellikle futbol holiganizmiyle ilişkilendirilen kaotik ve dağınık yapının aksine, bu taraftarlar “ortak bir strateji tarafından yönlendiriliyormuşçasına” yakın bir şekilde grup halinde kalarak uyumlu, neredeyse askeri tarzda hareket ediyorlardı.

Karat, “Bu disiplinli birliktelik, özellikle İsrail medyasında yer alan ve taraftarlar arasında Mossad ajanları ile IDF askerlerinin bulunduğunu doğrulayan haberler ışığında soru işaretlerine yol açıyor,” dedi.

Karat gerginlik durumunda polis koruması yerine gizli operasyonlar ve casusluk konusunda tecrübeli istihbarat görevlilerinin dahil edilmesinin, sadece seyirci güvenliğinin ötesinde “daha hesaplı bir amaca” işaret ettiğini ileri sürdü.

Karat’a göre, eğitimli ajanların varlığı, olayları “sivil bir kisve altında manipüle veya provoke etme” potansiyeline işaret ederken, “taraftar desteğinin yüzeysel gösterisinin altında daha derin bir gündemi” ima ediyor.

AVRUPA

IG Metall’den hükümete borç frenini gevşetme çağrısı

Yayınlanma

Almanya’nın en güçlü işçi sendikasının başkanı, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin geleceğini korumak için Berlin’i yeni borçlanma sınırını kaldırmaya çağırdı.

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre IG Metall Başkanı Christiane Benner, ülkenin yerli sanayilerini büyük ölçüde destekleyen ABD ve Çin örneğini takip etmesi gerektiğini, yani borçlanma limitinin “seçimlerden sonra değil, derhal askıya alınması” gerektiğini söyledi. 

Berlin’in herhangi bir mali yılda GSYİH’nin yüzde 0,35’inden fazla borçlanmasını engelleyen anayasal borç freni, geçen yıl ülkenin “yeşil dönüşümüne” yönelik planlanan yatırımları sekteye uğratmıştı.

Sendika lideri pazartesi günü, satışlardaki düşüş nedeniyle yöneticilerin Almanya’daki birkaç fabrikayı kapatma planlarını protesto etmek için bir ay içinde ikinci kez greve giden on binlerce Volkswagen işçisine hitap etti.

Avrupa’nın en büyük otomobil üreticisi, en kârlı pazarı olan ve amiral gemisi markasının pazar payının sadece beş yıl içinde neredeyse yarıya düştüğü Çin’de yavaşlayan talep ve artan rekabet nedeniyle ağır darbe aldı.

Tüketicilerin yüksek enflasyonla boğuşması nedeniyle yıllık yeni otomobil satışlarının aynı dönemde yılda yaklaşık 2 milyon azaldığı kendi bölgesinde de durum pek iyi değil.

İşçiler grevleri büyütebilir

IG Metall ve VW yöneticileri planlanan maliyet kesintileri üzerine dördüncü tur görüşmeleri başlatırken, pazartesi günü tüm vardiyalarda çalışan VW işçileri dört saat boyunca greve gitti. Geçen haftaki iş bırakma eylemlerinde bu süre iki saatti.

Taraflar pazartesi gecesi görüşmelerden anlaşmaya varamadan ayrıldılar fakat müzakerelerin önümüzdeki hafta da devam edeceğini açıkladılar.

İşçi temsilcileri geçtiğimiz ay, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri dizginlemeyi, temettüleri azaltmayı ve en önemlisi fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarında 1,5 milyar avrodan vazgeçmeyi teklif etmişti.

Fakat VW’nin baş müzakerecisi Arne Meiswinkel günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada şirketin “karşı teklifin sürdürülebilir bir çözüm için yeterli olmadığı” sonucuna vardığını ve VW’nin “fazla kapasitesini azaltması gerektiğini” söyledi.

IG Metall ve VW’nin işçi konseyi lideri Daniela Cavallo, pazartesi günkü görüşmelerde şirketin fabrikaları kapatmamaya yönelik teklifi kabul etmemesi halinde işçilerin grev eylemini genişleteceğini yinelemişti.

Continental otomotiv bölümünü ayıracak

Öte yandan Alman otomotiv endüstrisinin kötü görünümünün altını çizen lastik ve otomotiv bileşenleri üreticisi Continental, pazartesi günü otomotiv bölümünü ayırma planlarını doğruladı.

Yıllık 20,3 milyar avroluk satışları ve yaklaşık 100.000 çalışanıyla Continental’in yarısını oluşturan birim, düşük talep ve elektrikli araçlara geçişle birlikte artan maliyetler nedeniyle son yıllarda on binlerce kişiyi işten çıkardığını duyurdu.

Continental, 2025 yılı sonundan önce bu bölümü bünyesinden çıkarmayı planladığını söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa ülkeleri Suriyeli sığınmacı süreçlerini askıya aldı

Yayınlanma

HTŞ önderliğindeki silahlı grupların Suriye’nin başkentini ele geçirmesi ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın 13 yıllık savaşın ardından Rusya’ya sığınmasının ardından Avrupa ülkeleri pazartesi günü Suriyelilerin sığınma başvurularını bir sonraki duyuruya kadar beklemeye aldı.

On binlerce açık başvuruyu etkileyen karar, Suriye’de hızla değişen siyasi durumun yanı sıra Avrupa genelinde göçü kısıtlamak isteyen sağcı partilerin yeniden yükselişini yansıtıyor.

Almanya, bugün Avrupa’daki en büyük topluluk olan yaklaşık bir milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyor.

Alman İçişleri Bakanlığı pazartesi günü yaptığı açıklamada, Suriye’deki siyasi gelişmeler konusunda daha fazla netlik sağlanana kadar sığınma taleplerini işleme koymayacağını söyledi.

Birleşik Krallık da sığınma taleplerine ilişkin kararları durdurdu ve İçişleri Bakanlığı durumu değerlendirdiğini açıkladı.

Norveç, İtalya, Avusturya ve Hollanda gibi diğer ülkeler de Suriyeli taleplerinin askıya alındığını duyurdu. Fransa da kısa süre içinde benzer bir karar açıklamayı umduğunu söyledi.

İtalyan hükümeti yaptığı açıklamada Şam’daki diplomatik varlığını sürdüreceğini belirterek buradaki büyükelçilik personeline “derin şükranlarını” ifade etti.

Federal Göç ve Mülteciler Dairesinin (BAMF) verilerine göre kasım ayı sonuna kadar yapılan 72.420 başvuruyla Suriye, bu yıl Almanya’daki sığınmacılar için en önemli menşe ülke oldu.

BAMF’a göre başvuruların durdurulması halihazırda kabul edilmiş olanları etkilemiyor. İçişleri Bakanı Nancy Faeser, değerlendirmelerin Suriye’deki gelişmelere bağlı olacağını ve ülkenin geri dönmek için güvenli olup olmadığını söylemek için çok erken olduğunu söyledi.

Almanya, Suriyelilerin iltica başvurularına ilişkin tüm kararları askıya aldı

Norveç göçmenlik yetkilileri Suriyelilerin iltica başvurularının şimdilik ne reddedileceğini ne de onaylanacağını söyledi.

Danimarka da başvuruları işleme almayı durdurdu ve başvuruları reddedilen ve ülkeyi terk etmeleri için son tarih verilen Suriyelilerin mevcut belirsizlik nedeniyle daha uzun süre kalmalarına izin verileceğini söyledi.

Avusturya Şansölyesi Karl Nehammer, içişleri bakanına mevcut tüm Suriyeli sığınma başvurularını ve aile birleşimlerini askıya alma talimatı verdi ve sığınma verilen vakaların da gözden geçirileceğini söyledi.

Reuters’a konuşan üst düzey bir Yunan hükümet kaynağı, Yunanistan’ın yaklaşık 9.000 Suriyelinin iltica başvurusunu durdurduğunu söyledi. Yetkililer hükümetin cuma günü bir araya gelerek bu adıma son şeklini vereceğini söyledi.

Almanya şubat ayında yapılacak erken seçimlere hazırlanırken, sağcı ve muhafazakâr partiler kamuoyu yoklamalarında en üst sıralarda yer alıyor.

Cuma günü yayınlanan bir Infratest anketi, seçmenlerin göçü ekonomiden sonra Almanya’nın en büyük ikinci sorunu olarak gördüğünü gösterdi.

Suriye’deki durumla ilgili olarak İngiliz parlamentosunu bilgilendiren Dışişleri Bakanı David Lammy, gelişmelerin Avrupa ülkelerine daha fazla göçü tetikleyebileceği uyarısında bulundu.

Lammy parlamentoya verdiği demeçte, “Esad’ın gitmesinin ardından bu kadar çok kişinin Suriye’ye dönmeye başladığını görmek, daha iyi bir gelecek umutları açısından olumlu bir işaret,” dedi.

Lammy pek çok şeyin şimdi ne olacağına bağlı olduğunu, Suriye’ye yönelik bu akışın “hızla geri dönüşe” çevrilebileceğini ve potansiyel olarak kıta Avrupası ve Birleşik Krallık’a yönelik “tehlikeli yasadışı göç yollarını kullananların sayısını artırabileceğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya, Suriyelilerin iltica başvurularına ilişkin tüm kararları askıya aldı

Yayınlanma

Almanya Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi ikinci bir duyuruya kadar Suriyelilerin iltica başvurularını işleme koymayacağını söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin cihatçı HTŞ önderliğindeki örgütler tarafından devrilmesi nedeniyle Federal Göç ve Mülteciler Dairesi pazartesi günü Suriyelilerin iltica başvurularını derhal dondurdu.

Konuyla ilgili olarak SPIEGEL’e konuşan bir yetkili, Suriye’deki durumun belirsiz olduğunu ve orada siyasi gelişmelerin nasıl seyredeceğini tahmin etmenin çok zor olduğunu söyledi.

Bu nedenle şu anda ciddi bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığını savunan daire, her türlü kararın “ayakları yere basan” bir karar olması gerektiğini belirtti.

Yetkiliye göre, yaklaşık 46.000’i ilk başvuru olmak üzere Suriyelilerden gelen 47.270 sığınma başvurusu henüz karara bağlanmadı. Fakat Suriye’deki yeni durumun şu anda halihazırda alınmış kararlar üzerinde bir etkisi yok.

Alman siyasetinde Suriyeli sığınmacılar tartışması başladı

Almanya’daki Suriyelilerin akıbetine ilişkin siyasi tartışma şimdiden başlamış durumda. CDU/CSU’lu bazı politikacılar Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesinden yana görüş bildirdi. Yeşiller ve SPD’li politikacılar ise Suriye’deki belirsiz durum karşısında itidal çağrısında bulundu.

CSU’nun içişleri konusundaki önde gelen milletvekili Andrea Lindholz pazar günü Rheinische Post’a verdiği demeçte, Suriye’de kalıcı bir barış sağlandığında pek çok Suriyelinin “artık korunmaya ihtiyaç duymayacağını ve dolayısıyla Almanya’da kalma hakkına sahip olmayacağını” söyledi.

Şansölye Olaf Scholz’un artık Almanya’nın daha fazla Suriyeli mülteci kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklaması gerektiğini de sözlerine ekleyen Lindholz, partinin daha önceki taleplerini de yineledi.

Dış ilişkilerden sorumlu partili meslektaşı Jürgen Hardt ise “İşlerin nereye gittiğini görmek için henüz çok erken. Almanya’daki Suriyeli mültecilerin istikrar sağlandığında ülkelerine dönmelerini bekliyoruz,” dedi.

SPD’den seçim öncesi “popülist” söylem endişesi

Alman parlamentosunun dış ilişkiler komisyonuna başkanlık eden SPD milletvekili Michael Roth SPIEGEL’e verdiği demeçte, Suriye’ye barışın geri gelmesi halinde, “burada kendilerini hiçbir zaman evlerinde hissetmeyen insanların geri dönmelerini engelleyecek hiçbir şey olmadığını” söyledi.

Bununla birlikte Roth, Suriyelilerin çoğunun topluma ve iş piyasasına iyi entegre olduğunu da sözlerine ekledi.

Roth, “‘Şimdi herkes hemen geri dönmek zorunda’ gibi popülist bir tartışmaya karşı uyarıyorum,” dedi.

SPD’li siyasetçi, AfD ve BSW’nin yanı sıra bazı CDU/CSU’luların da “seçim kampanyası sırasında bunu talep etmesinden” korktuğunu ve bunun da kendisini “endişelendirdiğini” söyled. korkuyorum

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English