Bizi Takip Edin

AVRUPA

Polonya Netanyahu’ya Auschwitz anma törenlerine katılması için güvenli geçiş izni verdi

Yayınlanma

Polonya hükümeti perşembe günü, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından suçlanan Başbakan Binyamin Netanyahu da dahil olmak üzere İsrailli liderlerin 27 Ocak’ta Auschwitz’in kurtuluşunun 80. yıldönümü törenlerine “özgür ve güvenli bir şekilde” katılmalarını sağlamak üzere bir karar kabul etti.

UCM 21 Kasım 2024 tarihinde Netanyahu ve diğerleri hakkında, Gazze’de 15 ay süren savaşla bağlantılı olarak insanlığa karşı suç işlemekle itham eden bir tutuklama emri çıkarmıştı; bu da Polonya gibi UCM üyesi devletlerin bu kişileri topraklarına girdikleri anda tutuklamak zorunda oldukları anlamına geliyor.

Başbakan Donald Tusk başkanlığındaki hükümet, UCM yükümlülükleriyle doğrudan çelişen siyasi bir kararla, “Holokostun milyonlarca Yahudi kurbanını anmanın bir parçası” olduğu için İsrailli liderlerin etkinliğe güvenli bir şekilde katılmasına izin vereceğini söyledi.

Bu karar aynı zamanda İsrailli liderlerin güvenli bir şekilde geçişine izin verilmesini isteyen ve Tusk’a bu yönde resmi bir mektup gönderen muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) partisine yakın Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’ya da verilmiş bir taviz gibi görünüyor.

Polonya’nın geleneksel İsrail yanlısı tutumu, ana partilerden siyasetçilerin üzerinde uzlaşabildiği az sayıdaki konudan biri.

Fakat İsrail medyasının, Netanyahu’nun davet almadığını bildirmesi ve Polonya Dışişleri Bakanlığının Euractiv Polonya’ya Netanyahu’nun etkinliğe katılacağına dair herhangi bir bilgi almadığını söylemesi nedeniyle bu konu tartışmalı hale gelebilir.

Bakanlık, Netanyahu’nun Polonya’ya girdikten sonra tutuklanabileceğine dair iddiaların arkasında, ABD medyasında yayılan “sahte haberler” olduğunu da sözlerine ekledi.

Nazi Almanyası tarafından işgal altındaki Polonya’da işletilen Auschwitz-Birkenau kampı 27 Ocak 1945’te “Vistül-Oder Taarruzu” kapsamında Kızıl Ordu tarafından özgürleştirildi. Kampta, “Nihai Çözüm” kapsamında 1 milyon civarı insanın öldüğü tahmin ediliyor.

AVRUPA

Frontex: Düzensiz göçmen sayısı yüzde 38 azaldı

Yayınlanma

AB’nin sınır koruma birimi Frontex’e göre Akdeniz, Atlantik ya da AB’nin doğu ve güneydoğu sınırları üzerinden AB üyesi ülkelere gelen göçmenlerin sayısı geçen yıl yüzde 38 azalarak 239.000’e düştü.

Frontex, bunun başlıca nedeni olarak AB’nin Tunus ve Libya gibi ülkelerle mülteci savunma anlaşmaları imzalamış olmasını gösterdi.

Frontex’in salı günü açıkladığı üzere, bu düşüşün başlıca nedeni Orta Akdeniz rotası olarak adlandırılan güzergahta önemli ölçüde daha az geçiş yaşanmış olması.

2024 yılında bu rota üzerinden İtalya’ya sadece 67.000 mülteci girdi. 2023 yılında bu sayı 163.000’di ki bu 2024’e kıyasla yüzde 59 daha fazlaydı.

Frontex İcra Direktörü Hans Leijtens’e göre bunun nedeni “başta Tunus olmak üzere Kuzey Afrika ülkeleriyle daha iyi işbirliği yapılması.”

Fakat aynı zamanda kaçış rotaları da her zamanki gibi değişmeye başladı. Özellikle Libya’nın doğusundan Yunanistan’a uzanan Doğu Akdeniz rotasını kullanan mültecilerin sayısı yüzde 14 artarak 69.000’e yükselirken, Batı Afrika’dan İspanyol Kanarya Adalarına geçenlerin sayısı da yüzde 18’lik bir artışla yaklaşık 47.000 oldu.

Rusya ve Belarus üzerinden AB’ye geçenlerin sayısı da 17.000 ile bir önceki yıla göre oldukça yüksekti. Fakat bunların yüzde 80’i, askerlik hizmetinden kaçmak isteyen Ukraynalılardı.

AB’nin göç savunması konusunda Tunus ve Libya ile işbirliği yapması AB’ye deniz yoluyla geçiş sırasında ölenlerin sayısında da artışa yol açıyor çünkü mülteciler bir kez daha daha daha tehlikeli rotaları kullanmak zorunda kalıyor.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) istatistiklerine göre, Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşırken ölen mültecilerin sayısı azaldı: 2024’te 2.333 olan bu sayı, 2023’te 3.155 idi. IOM’ye göre 2014’ten bu yana Akdeniz’den Avrupa’ya kaçarken ölenlerin toplam sayısı 31.272.

Fakat örgütün özellikle yüksek belgeleme standartları gerektiren rakamlarının çok düşük olduğu düşünülüyor. Buna ek olarak, Batı Afrika’dan Kanarya Adalarına geçiş sırasında ölenlerin sayısı geçen yıl arttı.

İspanyol sivil toplum kuruluşu Caminando Fronteras 2024 yılında en az 9.757 kişinin öldüğünü ve bu sayının bir önceki yıla göre yarı yarıya daha fazla olduğunu kaydetti.

Öte yandan göçmenler söz konusu olduğunda özellikle Alman hükümeti, mültecileri eksik istihdam görülen mesleklerde işgücü olarak kullanabileceği “bürokratik olmayan bir yaklaşım” benimsiyor.

Örneğin, uzun zamandır Suriyeli mültecilerin, özellikle de Almanya’da henüz kazançlı bir iş bulamamış olanların, geri dönüşüne odaklanılıyor. Fakat Federal Kalkınma Bakanı Svenja Schulze çarşamba günü Şam’a yaptığı bir ziyaret sırasında, Alman sağlık sistemini çalışmalarıyla destekleyen 5.800 Suriyeli doktorun bir istisna olduğunu ve Almanya’nın bu insanların çalışmalarına “bağımlı” olduğu için “bu insanları elinde tutmakta çıkarı olduğunu” söyleye biliyor.

Schulze’ye göre, önemli sayıda Suriyeli doktor yeniden yapılanmaya katkıda bulunmak için ülkelerine dönmeyi düşünüyor. Mülteci doktorları kaybetmeden bunu mümkün kılmak için Berlin, şu anda korumaya muhtaç olanların menşe ülkelerine gider gitmez koruma statülerini kaybetmelerini öngören bir yönetmeliği değiştirmeye hazırlanıyor.

Schulze ayrıca Almanya’daki hastanelerin Suriye’deki hastanelerle işbirliği yapmasını öngören hastane ortaklıkları kurulması ihtimalini de değerlendiriyor.

Schulze’ye göre bu sayede Suriyeli doktorlar Almanya’dan Suriye için çalışabilecek.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baerbock ile Scholz arasında Kiev’e yardım tartışması

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Ukrayna’ya yapılacak yeni yardımı ülkesinin katı harcama kısıtlamalarının gevşetilmesi koşuluna bağlayarak hükümet içinde sert bir siyasi tartışmanın fitilini ateşledi.

Siyasi yelpazenin farklı kesimlerinden Alman liderler 23 Şubat’ta yapılacak federal seçimler öncesinde Ukrayna’ya 3 milyar avroluk bir yardım paketinin kabul edilmesi için bastırıyor. Eğer gerçekleşirse, bu yardım şimdiye kadar herhangi bir müttefikten gelen en büyük yardım paketi olacak.

Fakat Scholz, yardım paketini ancak yeni borçlanmayla ödenmesi halinde destekleyeceğini söyledi. Alman siyaset arenasında tartışmalı bir talep olan bu durum, yardım paketinin hızlı bir şekilde geçme ihtimalini çok düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda seçim öncesinde kilit konulardan biri haline gelen harcamalar konusundaki anlaşmazlığı da alevlendiriyor.

Scholz çarşamba günü geç saatlerde Alman televizyonuna verdiği demeçte, “Eğer herkes bunun kredilerle finanse edilmesi konusunda anlaşırsa ben yine de desteklerim,” dedi.

Bu ayın başlarında Alman medya kuruluşu Spiegel, Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi’nden Savunma Bakanı Boris Pistorius’un 3 milyar avroluk yardım paketi için bastırdıklarını ama Scholz’un öneriyi engellediğini bildirdi.

Bild’de yer alan habere göre ise, çarşamba günü yapılan kabine toplantısı sırasında Scholz, Baerbock’a seslenmeye çalıştı fakat Baerbock toplantıyı terk etti.

Baerbock ile Pistorius’un hazırladığı paket, ilave Iris-T hava savunma bataryaları, Patriot füzeleri, on adet kundağı motorlu obüs ve daha fazla topçu mühimmatı içeriyor.

Baerbock Şansölyenin vetosunu açıkça eleştirirken, Scholz ana mesele olarak finansman kaygılarını gösteriyor.

Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve mali açıdan muhafazakar Hür Demokrat Parti (FDP) gibi sağ eğilimli partiler Ukrayna’ya yardımı destekliyor ama Almanya’nın yapısal bütçe açığını acil durumlar dışında gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 0,35’i ile sınırlayan anayasal “borç freninin” gevşetilmesine genel olarak karşı çıkıyor ve bu da yardımın nasıl finanse edileceği konusunda bir anlaşmazlık yaratıyor.

Scholz şimdi Ukrayna yardımının ek borçlanmayla finanse edilebilmesi için parlamentonun acil durum ilan etmesini istiyor. Şansölye seçim kampanyası sırasında defalarca normal bütçe harcamalarını kullanmanın Almanya’nın sosyal refah sistemi ve emekli maaşları pahasına Ukrayna’ya yardım etmek anlamına geleceğini savundu.

CDU’lu kıdemli parlamenter Jürgen Hardt, Şansölyenin son talebinin “Ukrayna’ya yardım etmemek için bir bahane olarak kullanıldığını” ileri sürdü ve “Şansölyenin seçim kampanyası sırasında aksi takdirde Alman emeklilerden para alınması gerekeceğini ciddi bir şekilde iddia etmesi, cüretkarlık açısından aşılamaz,” dedi.

Hardt, Alman vergi mükellefini asıl yaralayacak olanın yeni borç faizlerini ödemek olduğunu, Ukrayna’daki “başarısızlığın” ise “daha pahalı ve ekonomi için daha kötü” bir sonuç doğuracağını savundu.

FDP’li siyasetçiler de Scholz’un talebini sert bir dille eleştirdi. FDP’nin genel sekreteri Marco Buschmann X’te yazdığı yazıda, “[Scholz] şimdi de Ukrayna’nın aksi takdirde eli boş gideceği tehdidiyle Federal Meclis’e 3 milyar avro için şantaj yapmak istiyor,” dedi.

Genelde daha fazla borç almaktan yana olan Yeşiller üyeleri bile Scholz’u sert bir dille eleştirerek, onu seçim öncesinde Ukrayna yardımını engellemek istemekle suçladı.

Bütçe komitesinde yer alan Yeşiller milletvekili Sebastian Schäfer, X’te yaptığı açıklamada, “Görünüşe göre Şansölyelik, Federal Meclis’te çoğunluğa sahip olmamak için hararetle bir yol arıyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç çifte vatandaş çete üyeleri için bir düzenleme üzerinde çalışıyor

Yayınlanma

İsveç’in merkez sağ hükümeti ve “aşırı sağcı” müttefiki, çete suçlarına karışan çifte vatandaşları İsveç vatandaşlığından çıkarmak için ülkenin anayasasını değiştirmek istiyor.

İsveç parlamentosunun temel hak ve özgürlüklerle ilgili konuları incelemekle görevli anayasa komisyonu çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, uluslararası hukuka göre cezai suçlar nedeniyle vatandaşlığın iptal edilmesine izin verildiğini belirten bir rapor sundu.

Komitenin raporuna göre bu durum, vatandaşlığa kabul sürecinde yanlış bilgi veren, rüşvetle ya da tehditle vatandaşlığa kabul edilen ya da İsveç’in güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden suçlar işleyen çifte vatandaşlığa sahip kişiler için geçerli olabilir.

İsveç Adalet Bakanı Gunnar Strömmer önerileri “iyi” olarak nitelendirse de hükümet ve sağcı müttefiki daha da ileri giderek çete üyelerinin vatandaşlıklarını ellerinden almak istiyor.

Strömmer çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Yurtdışında cinayetler işleyen, sokaklarımızda silahlı ve bombalı saldırılar düzenleyen bir çete lideri, bu teklifte yer alan kısıtlamalar kapsamında vatandaşlıktan çıkarılamaz,” dedi.

Fakat Sosyal Demokrat milletvekili Rud Stenlöf’e göre hükümet ve aşırı sağın fikri “anlamsız, yasal açıdan güvensiz ve özensiz.”

Hükümetin 2026 yılında çete üyeleriyle ilgili değişiklikler içeren bir yasa tasarısı hazırlaması bekleniyor.

Fakat anayasanın değiştirilmesi için bir sonraki parlamento seçimlerinden sonra aynı yıl içinde bir oylama daha yapılması gerekecek.

Adalet Bakanının açıklaması, Tidö Anlaşması olarak adlandırılan koalisyon sözleşmesinde cisimleşen, sağın İsveç hükümeti üzerindeki etkisini bir kez daha hatırlattı.

“Aşırı sağ” sayılan İsveç Demokratları, güçlü Sosyal Demokrat Parti’nin ardından parlamentodaki en büyük ikinci parti konumunda fakat merkez sağ oluşumların önünde yer alıyor.

İsveç Demokratları 2022’deki genel seçimlerden sonra Ulf Kristersson’un Ilımlılar, Hıristiyan Demokratlar ve Liberallerden oluşan merkez sağ hükümetini, göç konusundaki sert tutumlarını sürdürmeleri karşılığında, hükümette yer almadan desteklemeyi kabul etti.

Aslında Tidö anlaşması, ulusal güvenliği tehdit eden suçlar işlemeleri ya da vatandaşlıklarını yanlış bilgilerle elde etmeleri halinde çifte vatandaşların İsveç vatandaşlığından nasıl mahrum bırakılacağının bir soruşturma ile önerilmesi gerektiğini belirtiyor.

İsveç’te son yıllarda çetelerle bağlantılı şiddet olaylarında önemli bir artış yaşandı. 2022 yılında 62 ölümle sonuçlanan silahlı saldırı Avrupa’da kişi başına düşen en yüksek rakam.

2024 yılında yaklaşık 62.000 kişinin ülke genelinde suç şebekelerinde faaliyet gösterdiği veya bu şebekelerle bağlantılı olduğu tespit edilmiş olup, çoğu çifte vatandaşlığa sahip 600 kişinin de yurt dışından çalıştığı tahmin ediliyor.

Bununla birlikte, son veriler olumlu bir değişime işaret ediyor. 2024 yılının aralık ayında, 2022 yılına kıyasla silahlı saldırı sonucu ölümlerde %35’lik bir düşüş yaşanmış ve 40 ölüm rapor edilmişti.

Bu iyileşme, yıl boyunca 100’den fazla ciddi suçun engellenmesini sağlayan elektronik gözetim ve önleyici stratejiler de dâhil olmak üzere polisiye tedbirlerin artırılmasına bağlandı.

Fakat İsveçli çetelerin faaliyetlerini Danimarka, Norveç ve Finlandiya’ya genişletmesinin ardından, özellikle şiddet içeren yöntemleri yetkilileriendişelendiren bu fenomen komşu İskandinav ülkelerine de yayıldı.

Ülkesi özellikle güney İsveç’ten yayılan çetelerden etkilenen Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, ekim ayında Reykjavik’te düzenlenen 2024 Nordik Konseyinde sözlerini sakınmamıştı.

Frederiksen, “Suçlular Danimarka’ya girmeleri ve Danimarka’da, özellikle de Kopenhag’da ciddi suçlar işlemeleri için İsveç’te kiralanıyor. Bu tamamen kabul edilemez bir durum. Buna bir son vermek için İsveç’le yakın işbirliği içinde çalışıyoruz,” demişti.

Geçtiğimiz yaz Danimarka, İsveç’teki çete şiddetinin yeniden canlanmasının ardından İsveç ile sınır kontrolleri getireceğini açıklamıştı.

Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre de geçen yıl bu durumdan duyduğu hayal kırıklığını dile getirmiş ve İsveçli çete üyelerinin Norveç’in tüm polis bölgelerinde aktif olduğundan şikayet etmişti.

Bunun üzerine İsveç hükümeti geçen yıl Stockholm’de Finlandiya, Norveç ve Danimarka’dan polis memurlarının yer alacağı bir Nordik merkez kurulacağını açıkladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English