Bizi Takip Edin

AVRUPA

Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarından ortak açıklama: Sol Parti’den neden ayrıldık?

Yayınlanma

Editörün notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz metin, Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarının Sol Parti’den (Die Linke) ayrılıp yeni bir oluşuma neden gittiklerini açıkladıkları bildirinin tamamıdır. Sol Parti’den kopup Sahra Wagenknecht İttifakı’nı (BSW) kuranlar, partinin siyasi çizgisine uzun süredir eleştirel bakan kimselerdi; son aylarda AfD’nin ikinci parti haline gelmesiyle birlikte bir kopuşun kaçınılmaz olduğunun farkına vardıkları anlaşılıyor.

Çeviri: Gülçin Akkoç


Sol Parti’den ayrılma sebebimiz

Sevgili Sol Parti üyeleri,

Biz Sol Parti’den ayrılma ve yeni bir parti kurma kararı aldık. Bu adımı atmak bizim için kolay olmadı. Çünkü Sol Parti yıllarca, hatta on yıllarca siyaset yerimiz oldu. Burada birçoğu yol arkadaşımız olan bazıları da dostumuz olan mücadele arkadaşlarımızla tanıştık. Akşamlarımızı ve hafta sonlarımızı hep birlikte parti etkinliklerinde geçirdik ve seçim kampanyalarında ekstra mesailer yaptık. Tüm bunları arkamızda bırakmak bize zor geliyor, hem siyasi hem de kişisel olarak. Başka bir yol olsaydı, seve seve o yoldan giderdik. Kendimizi size bağlı hissettiğimiz için ayrılmamızı gerekçelendirmek istiyoruz.

Son yıllardaki çatışmalar Sol Parti’nin siyasi rotası konusunda yaşandı. Defalarca yanlış önceliklerin, sosyal adalete ve barışa odaklanılmamasının partinin profilini etkisizleştirdiğini savunduk. Defalarca kentli, genç, aktivist çevrelere odaklanmanın, geleneksel seçmenlerimizi uzaklaştırdığı konusunda uyardık. Defalarca partinin siyasi rotasını değiştirerek düşüşünü durdurmaya çalıştık. Ancak başarısız olduk. Sonuç olarak da parti, seçmenlerin gözünde giderek daha da başarısız oldu. Sol Parti’nin tarihi, 2019 Avrupa seçimlerinden bu yana, siyasi başarısızlığın tarihidir. Dönemin parti liderleri ve destekleyen yetkililer, bu başarısızlık konusunda hiçbir şekilde eleştirel bir tartışma yapmamaya kararlıydı. Bu konuda ne sorumluluk alındı ne de önemli sonuçlar çıkarıldı. Aksine, partinin rotasını eleştirenler durumun sorumlusu olarak görüldü ve gitgide dışlandı.

Bu arka plan karşısında, artık pozisyonlarımız için parti içinde bir yer göremiyoruz. Örnek olarak Şubat 2023’deki “Barış için Ayaklanma”yı hatırlayalım. Neredeyse son 20 yılın en büyük barış mitingiydi. Brandenburg Kapısı önünde on binlerce kişi toplanmıştı. Nüfusun yaklaşık yarısı hükümetin askeri rotasını onaylamamasına rağmen ve bu nedenle, ülkenin tüm siyasi kurumları mitinge karşı çıkıp karalamıştı. Sol Parti yönetimi de bu çatışmada bizi destekleyeceğine diğer partilerle omuz omuza durdu. Mitingi başlatanları “sağa açık” olmakla suçladılar ve bize yönelik suçlamaların yapılmasına zemin hazırladılar.

Bizim için partideki siyasi alanlar o kadar azaldı ki, artık sırtımızı dik tutarak sığamıyoruz. Ulusal derneklerimizden, Sol Parti’nin pek çok üyesinin de aynı şekilde hissettiğini biliyoruz. Yeni bir parti sayesinde onlar için de yeni bir siyasi yuva yaratmak istiyoruz.

Almanya’da Wagenknecht partisinin geleceği

Bunu içten gelen bir inançla yapıyoruz, çünkü parti kendi başına bir amaç değildir. Bizi harekete geçiren şey şudur: siyasi gelişmeleri daha fazla kabullenmek istemiyoruz. Trafik lambası koalisyonunun toplumsal açıdan yıkıcı politikaları, nüfusun geniş kesimlerinin gelirine ve yaşam kalitesine mal oluyor. Alman dış politikası barışçıl çözümler bulmak yerine savaşları daha da körüklüyor. Çatışmalar uluslararası alanda artıyor, ortaya çıkan bloklaşma da dünya barışı için bir tehdit oluşturuyor ve büyük ekonomik çarpıklıkları da beraberinde getirecek. Aynı zamanda, bu siyasi gelişmelere karşı muhalefet edenler gitgide daha fazla yaptırıma tabi tutuluyor ve kamusal tartışmalarda aşağılanıyor. Oysa demokrasinin fikir çeşitliliğine ve açık tartışmalara ihtiyacı var. Hükümetin çağımızın krizleriyle baş etmekte yetersiz kalması ve kabul gören görüş koridorunun daralması AfD’nin yükselişine sebep oldu. Pek çok insan protestolarını başka nasıl dile getireceklerini bilmiyor.  Bu durumda da Sol Parti artık açıkça muhalefet etmekten ziyade yumuşak dilli bir “evet, ama…” partisi haline gelmiştir. Bu rotayla halkın algı eşiğinin altına düşmüştür. AfD %20 oy alırken, Sol Parti’nin şu anda bir sonraki Federal Meclis’te artık temsil edilmeyeceğine dair her türlü gösterge bulunmaktadır. Siyasetin yönü ve ülkemizin geleceği için mücadeleyi yeniden ciddiye alma sorumluluğumuz var. Bu yüzden de sosyal adalet, barış, akıl ve özgürlük için demokratik bir ses, yeni bir siyasi güç inşa etmek istiyoruz.

Eski partimize karşı kırgınlık ve kızgınlık duymadan ayrılıyoruz. Çatışma bizim için kapanmıştır. Biliyoruz ki bazılarınız bu adımı uzun zamandır bekliyordu, bazılarınız hayal kırıklığına uğrayacak ve bazılarınız da bekleyip gelişmeleri izleyecek. Hepinize şunu söylemek istiyoruz: yetişkinler gibi ayrılmak istiyoruz. Güllerin savaşı hepimize zarar verir. Sol Parti bizim siyasi rakibimiz değildir. Uzun yıllar boyunca güven içinde birlikte çalıştığımız birçoğunuza da şunu söylüyoruz: görüşmelere hazırız ve uygun bir zamanda sizi partimizde ağırlamaktan mutluluk duyarız.

Sahra Wagenknecht, Amira Mohamed Ali, Christian Leye, Lukas Schön, Jonas ­Christopher Höpken, Fadime Asci, Ali Al-Dailami, Sevim Dagdelen, John Lucas Dittrich, Klaus Ernst, Andrej Hunko, Zaklin Nastic, Amid Rabieh, Jessica Tatti, Alexander Ulrich, Sabine Zimmermann

AVRUPA

Amsterdam Belediye Başkanı Halsema’nın “pogrom” pişmanlığı

Yayınlanma

Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema Hollanda medyasına verdiği bir mülakatta, bir basın toplantısı sırasında İsrailli futbol taraftarlarına maç sonrası yapılan saldırıları tanımlamak için kullandığı “pogrom” kelimesinden pişmanlık duyduğunu açıkladı ve bu kelimenin “propaganda noktasına kadar siyasileştirildiğini” söyledi.

Haaretz‘in aktardığına göre Halsema ayrıca İsrailli taraftarların bu ayın başındaki maçtan önceki davranışlarından ve ardından Amsterdam’da yaşanan şiddet olaylarından da bahsetmesi gerektiğini söyledi.

Pazar günü Hollanda’da yayınlanan “Nieuwsuur” programına katılan Halsema, Maccabi Tel Aviv-Ajax maçının ardından İsrailli futbol taraftarlarıyla ilgili olarak kamuoyuna yaptığı açıklamaları geri aldı.

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Şiddet olaylarının ertesi sabahı düzenlediği basın toplantısında Halsema gazetecilere, “Scooterlı adamlar İsrailli futbol taraftarlarını aramak için şehrin dört bir yanını dolaştı. Bu bir vur-kaç olayıydı. Bunun pogrom anılarını geri getirdiğini kolayca anlayabiliyorum. Şehrimiz derinden zarar gördü. Yahudi kültürü derin bir tehdit altında. Bu, bir daha asla görmemeyi umduğum bir antisemitizm patlamasıdır,” demişti.

Halsema bir sonraki hafta Amsterdam Belediye Meclisindeki bir tartışma sırasında da benzer ifadeler kullanmıştı.

Haftasonu ise Halsema olayı pogrom olarak nitelendirdiği için pişman olduğunu söyledi. Televizyon röportajında, “Yahudi Amsterdamlıların yaşadığı üzüntü ve korkuyu vurgulamak istedim. Fakat şunu söylemeliyim ki ilerleyen günlerde bu kelimenin propagandaya varacak kadar siyasileştiğini gördüm,” dedi.

Halsema bu terimin hem İsrailli hem de Hollandalı siyasetçiler tarafından benimsendiğini söyledi.

Haaretz: Medya kuruluşları Amsterdam olaylarına ilişkin haberlerini revize ediyor

Amsterdamlı başkan, “İsrail hükümeti ‘Amsterdam sokaklarında Filistinlilerin pogromu’ndan söz etti ve Lahey’in siyasi çevrelerinde bu kelime öncelikle Amsterdam’da yaşayan Faslılara ve Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak için kullanıldı. Kastettiğim ve istediğim bu değildi,” dedi.

Pazar günü verdiği röportajda Halsema, olayın ardından yaptığı açıklamalara dönüp baktığında, daha sonra yaşanan şiddeti kınamasının yanı sıra İsrailli taraftarların maç öncesindeki davranışlarından da bahsetmiş olmayı dilediğini söyledi.

Halsema, “Mümkün olan en kısa sürede bir basın toplantısı düzenlememiz için ulusal ve uluslararası düzeyde büyük bir baskı altındaydık. Maccabi Tel Aviv taraftarları hakkında tüm bilgilere sahip değildik,” ifadelerini kullandı.

Hollanda hükümetinde Amsterdam olayları çatlağı büyüyor

Cuma günü Hollanda gazetesi De Volkskrant, Geert Wilders’in koalisyon hükümetinde Fas doğumlu Maliye Bakanı olarak görev yapan Nora Achahbar’ın, geçen hafta göç konusuna odaklanan kabine toplantısı sırasında bazı bakanlar tarafından yapılan “incitici ve ırkçı yorumlar” nedeniyle parlamentodan istifa ettiğini bildirdi.

Hollanda basınında yer alan haberlere göre, tartışmalar arasında antisemitizmden suçlu bulunan çifte vatandaşların vatandaşlıktan çıkarılması çağrıları ve ikinci nesil Faslı göçmenlerin “başarısız entegrasyonu” ile ilgili ifadeler yer alıyordu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

SPD’de iç karışıklık: Pistorius, Scholz’a karşı

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’a, anketlerde üçüncü sırada yer alan partisine arayı kapatma şansı vermek için yaklaşan erken seçimlerde partisi Sosyal Demokratlara (SPD) başka birinin liderlik etmesine izin vermesi yönünde baskılar artıyor.

SPD liderliği şu ana kadar Scholz’un, 6 Kasım’da üçlü koalisyonun çökmesinin ardından 23 Şubat 2025’e çekilen federal seçimlerde ikinci kez Şansölyeliğe aday olma teklifinin arkasında durdu.

SPD milletvekilleri geçen hafta parti içinde yapılan iki hararetli toplantıda Pistorius’un Scholz’un yerini alıp almaması gerektiğini tartıştı.

Alman Der Spiegel’e göre, toplantılardan biri partinin daha muhafazakâr kanadını ilgilendirirken, POLITICO’ya diğeri ise sol kanadını ilgilendiriyordu.

Toplantıya katılanlar, her iki gruptaki parlamenterlerin önemli bir kısmının Pistorius lehine Scholz’un görevden alınmasını desteklediğini söyledi.

Fakat SPD içinde Scholz’un, Savunma Bakanı Boris Pistorius lehine kenara çekilmesi çağrıları giderek artıyor. Almanya’nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya’dan iki federal milletvekili pazartesi günü Scholz’un adaylığını sorgulayan en önde gelen SPD’li siyasetçiler oldu.

Parti içinde “Pistorius” sesleri yükseliyor

Dirk Wiese ve Wiebke Esdar, “Merkezde, bu seçim için en iyi siyasi dizilişin ne olduğu sorusu var. Boris Pistorius için çok fazla övgü duyuyoruz. Şansölye adaylığı konusunda nihai kararı parti kurullarının vereceği açıktır ve bunun için de doğru yer orasıdır,” dedi.

SPD milletvekili ve partinin uzun süredir üyesi olan Markus Töns, Alman Stern dergisine verdiği demeçte, “Şansölye çok zor bir durumda iyi bir iş çıkardı, ama artık bir koalisyonun sonuna geldik ve yeni bir başlangıca ihtiyacımız var. Boris Pistorius ile bu Olaf Scholz ile olduğundan daha kolay olurdu,” diye konuştu.

SPD’nin eski lideri ve eski dışişleri bakanı Sigmar Gabriel bunu çok daha güçlü ifadelerle dile getirdi.

Gabriel salı günü X’te yaptığı açıklamada, “SPD tabanında, Şansölye Scholz ile ‘her zamanki gibi iş yapmaya’ karşı direnç her geçen gün artıyor. SPD liderliğinin tek tepkisi ise yatıştırmak ve bağlılık bildirgeleri yayınlamak. Şu anda ihtiyaç duyulan şey cesur bir siyasi liderliktir. Buna kim izin verirse SPD’yi yüzde 15’in altına düşürür!” diye yazdı.

Scholz, “liderliğin desteğinden” emin

SPD yönetiminin Şansölye adaylığı konusunda ay sonunda resmi bir karar alması bekleniyordu fakat partiye daha fazla zarar verebilecek bir tartışmayı sona erdirmek için gerekli görülmesi halinde bu karar daha erken de alınabilir.

Brezilya’da düzenlenen G20 zirvesi sırasında konuşan Scholz, SPD’nin adayı olup olmayacağı yönündeki sorulara doğrudan yanıt vermedi.

Die Welt’e verdiği röportajda Alman siyasetçi, “SPD ve ben, bu seçimi birlikte kazanmak istiyoruz” demiş ve parti liderliğinin desteğinden emin olduğunu belirtmişti.

Genel Sekreter Lars Klingbeil pazar akşamı ARD televizyonuna yaptığı açıklamada, “Olaf Scholz ile yola devam etmek istiyoruz, yalpalama yok” dedi.

SPD’nin adayını 30 Kasım’daki parti konferansında belirlemesi bekleniyor. 

Şansölye, Meksika’ya uğrayamadan geri döndü

Bununla birlikte, G20 zirvesi için Brezilya’ya giden Scholz’un, zirve bitiminde planlandığı gibi Meksika’ya geçmeyip Berlin’e erken dönmek zorunda kalmasının nedeni olarak SPD’deki iç çekişme gösteriliyor.

SPD liderliğinin salı akşamı seçim kampanyasını görüşmek üzere düzenlediği telefon konferansından konuyla ilgili herhangi bir karar çıkmadı.

Bununla birlikte kamuoyu yoklamaları ne Scholz’un ne de Pistorius’un şubat ayında Şansölye olma şansının yüksek olduğunu gösteriyor.

SPD şu anda ana muhalefetteki CDU’nun ve sağcı AfD’nin ardından %16 ile üçüncü sırada yer alıyor. Bu oran 2021 seçimlerinden bu yana 10 puan düşüş demek.

Yine de Pistorius, CDU lideri Friedrich Merz’in de önünde olmak üzere sürekli olarak Almanya’nın en popüler siyasetçisi olarak anketlerde yer alıyor ve bazı SPD destekçilerine partilerine olan desteği geri kazanabileceği umudunu veriyor.

Scholz’un SPD içindeki popülaritesi de gitgide azalıyor

Bu arada Scholz, INSA tarafından pazartesi günü yayınlanan bir ankette ilk 20 Alman siyasetçi arasında yapılan popülerlik sıralamasında ilk kez en alt sıraya düştü.

Scholz yakın müttefiklerinin onaylamamasına rağmen geçtiğimiz cuma günü Vladimir Putin’i arayarak Batı’nın Rusya Devlet Başkanına yönelik izolasyonunu kırma kararı nedeniyle uluslararası tepkilerle karşı karşıya.

Anket şirketi Forsa’nın SPD destekçileri arasında yaptığı son ankete katılanların %58’i Pistorius’u Şansölye adayı olarak desteklerken, Scholz’u destekleyenlerin oranı %30’da kaldı.

Aday olup olmayacağı sorulan Pistorius, defalarca SPD’nin Scholz şahsında zaten bir adayı olduğunu söyledi.

Kısa bir süre önce Alman devlet televizyonuna verdiği demeçte bakan, “Benim için böyle bir soru söz konusu bile değil. Şansölyelik için bir adayımız var. Şu anki şansölye de o. Her şey buna bağlı. Ben işimden gerçekten çok memnunum. Savunma Bakanı olmayı seviyorum,” demişti.

Anket sonuçlarının daha da kötüleşmesi halinde ne olacağı sorulduğunda Scholz, “Bu tür anketlerin güvenilirliği sınırlıdır,” yanıtını verdi.

Pistorius’un militarist eğilimleri: Almanya’yı “savaşa hazır” hale getirmek istiyor

Pistorius, Ukrayna’ya silah tedariki ve Alman ordusunu (Bundeswehr) genişletme konusunda nispeten şahin görüşleriyle tanınıyor.

Bu nedenle, geleneksel olarak Moskova ile bağlarını korumaya çalışan ve askeri güç kullanmaya şüpheyle yaklaşan bir parti için “doğal bir seçim” olarak görülmüyor.

Buna rağmen SPD içindeki pek çok kişi, Scholz’un üç partili trafik lambası koalisyonunun bu ay başında çökmesinin ardından 23 Şubat’ta yapılması beklenen erken seçimde partiyi ağır bir yenilgiden kurtarabilecek tek kişinin Pistorius olduğunu savunuyor.

Pistorius, Soğuk Savaş sonrası on yıllar süren silahsızlanmanın ardından Bundeswehr’in güçlü bir yatırıma ihtiyacı olduğunu savunanlar arasında yer alıyor.

Bakan, amacının Alman ordusunu “savaşa uygun” hale getirmek olduğunu sık sık dile getirdi. Pistorius ayrıca, Almanya’nın tükenen askeri saflarını güçlendirmek amacıyla gönüllülük modeline dayalı yeni bir askere alma çabasına öncülük ediyor.

Pistorius’un müdahaleleri Almanya’nın askeri yapısının derinliklerine kadar uzandı. Bu yılın başlarında orduyu yeniden yapılandıran bir kararnameye imza atan Pistorius, bu kararnameyle ara sıra yapılan dış saldırılardan ziyade bölgesel savunmaya odaklandı.

Pistorius aynı zamanda uluslararası itibarını da hızla arttırdı. Berlin’e sık sık yaptığı NATO’nun GSYİH’nin yüzde ikisi oranındaki savunma harcamaları hedefini tutturma ya da aşma çağrıları, uzun süredir Alman liderleri orduya daha fazla yatırım yapmaya çağıran Batılı müttefikler arasında kendisine pek çok hayran kazandırdı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Yunanistan’da 24 saatlik genel grev

Yayınlanma

Yunanistan’da işçiler bugün (20 Kasım) ülke genelinde tüm sektörlerde, “Ücretler, Eğitim, ve Sağlık için Para” ve “Savaş Mezbahalarından Çıkın” sloganları altında genel greve gidiyor.

Grev, geçtiğimiz haftalarda hekimler, inşaat işçileri, liman işçileri, denizcilik işçileri, metal işçileri, telekom, otel ve dağıtım işçileri gibi birçok sektörde kitlesel, güçlü grev ve eylemlerle hazırlandı.

Grevi örgütleyen Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) tarafından yapılan açıklamada, “Grevin başarısı için her yerde mücadele etmekten başka çare yok, eğer mücadele etmezsek, kendi çıkarlarımız için mücadele etmezsek hiçbir şey kazanamayız. İnşaat işçileri, demiryolu işçileri, teslimatçılar, otel işçileri, gemi inşa bölgesindeki madenciler, liman işçileri, tersane işçileri, sağlık işçileri ve öğretmenler tarafından verilen büyük grev mücadeleleri yol göstermekte, daha fazla sektörün katılması için umut ve iyimserlik vermektedir,” denildi.

Devlet daireleri, okullar, hastaneler ve tren seferleri ile ada feribotları da dahil olmak üzere toplu taşıma araçlarının grevden etkilenmesi bekleniyor.

Özel sektörün önde gelen sendikası GSEE’nin başkanı Yannis Panagopoulos da, “Hayat pahalılığı çok yüksek ve maaşlarımız dibe vurmuş durumda, yüksek konut maliyetleri ise gençleri trajik bir durumda bıraktı,” dedi.

Diğer işçi grupları gibi GSEE de hükümeti “işçilere onurlu yaşam koşulları sağlayacak anlamlı tedbirler almayı reddetmekle” suçladı.

Düşük gelirli Yunanlılar, perakende, telekomünikasyon ve enerji fiyatlarının Avrupa’daki en yüksek fiyatlardan bazıları olduğu ülkede ayda 900 avrodan daha az bir asgari ücretle geçinmek zorunda kalıyorlar.

Sol muhalefet sık sık daha az ayrıcalıklı olanların “Bulgar maaşlarıyla İngiliz fiyatları” ödemek zorunda kaldıklarını iddia ediyor.

Muhafazakâr Başbakan Kyriakos Mitsotakis kısa süre önce asgari ücreti 950 avroya çıkarma sözü vermişti fakat konut maliyetlerinin de artmasıyla birlikte son yıllarda zengin ve yoksul arasındaki uçurumun büyüdüğü bir toplumda bunun yeterli olmadığı yönünde eleştirilerle karşılaştı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, Mitsotakis hükümetini sadece hedeflerin tutturulmasını ve ülkenin yatırım yapılabilir ülke statüsüne geri dönmesini sağlamakla kalmayıp, Yunanistan’ın ekonomik büyüme açısından diğer AB üyesi ülkeleri geride bırakmasıyla sonuçlanan mali reformlar için alkışladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English