Diplomasi
Seçimler ‘Camp David’ işbirliğinin geleceğini etkileyebilir

ABD, Japonya, Güney Kore liderleri Camp David’de bir araya gelerek üçlü işbirliğinde “yeni bir dönemi” ilan ettiler. Ancak bu yeni dönemin ne kadar uzun süreciği bilinmiyor.
Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizlerinde artan etkisi ve Kuzey Kore’nin nükleer ve füze atılımlarının hızından duyulan endişe gibi faktörlerin bir araya gelmesi, Japonya ve Güney Kore’nin bu işbirliğini kalıcı hale getirme arzusunda etkili olurken, Washington ikiliyi askeri işbirliğini derinleştirme doğrultusunda her geçen gün daha da zorluyor.
Zirvenin diplomasi, teknoloji eğitimi ve güvenlik gibi çeşitli alanlarda üçlü işbirliğinin derinleştirilmesi ve genişletilmesi yönünde başarılı olduğu söylense de, Japan Times’a konuşan Tokyo Üniversitesi’nden yardımcı doçent Ryo Hinata-Yamaguchi’ye göre, “üçlü çerçevenin başarısı sadece bir dizi gündemle başa çıkma kapasitesine değil, aynı zamanda tutarlılığına, güvenilirliğine ve sürdürülebilirliğine de bağlıdır.”
Geleneksel olarak tarihi diplomatik duyurular için ayrılan Maryland’deki sembolik mekanda cuma günü yapılan üçlü zirvede Başbakan Fumio Kishida, Güney Kore lideri Yoon Suk-yeol ve ABD Başkanı Joe Biden yılda en az bir kez yüz yüze görüşmeyi kabul ederken, savunma şefleri, üst düzey diplomatlar ve üst düzey ekonomi yetkilileri de dahil olmak üzere Kabine üyeleri yıllık üçlü toplantılar düzenleyecekler.
Beyaz Saray’a göre liderler ayrıca, yıl sonuna kadar gerçek zamanlı füze uyarı verilerini paylaşma planıyla birlikte, “üçlü savunma işbirliğinin eşi benzeri görülmemiş bir seviyesini oluşturacak” yıllık, adlandırılmış, çok alanlı ortak askeri tatbikatları içeren bir çerçeve üzerinde anlaştılar.
Tek seferlik değil, sürekli işbirliği hedefi
Ancak Biden ve diğer liderler, güçlendirilen işbirliğinin tek seferlik bağlantıların çok ötesine geçtiğini belirtmekte gecikmediler.
Kishida ve Yoon ile ortak basın toplantısında konuşan ABD lideri, “Bugünü farklı kılan şey, aslında birbirimizle olan ilişkilerimizde – güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği, teknoloji işbirliği, kalkınma işbirliği, istişare, tatbikatlar – kurumsal değişiklikler olan bir dizi girişimi başlatmasıdır” dedi ve ekledi: “Ve inanıyorum ki tüm bunlar, ilişkinin daha güçlü ve daha kesin bir şekilde devam etmesi için yıldan yıla, aydan aya bir ivme yaratacaktır.”
Biden iki Asyalı lidere Tokyo ve Seul arasındaki ikili ilişkiyi onararak, yıllar süren soğuk ilişkilerin ardından yeni bir zirveye taşıyan ve üç liderin “tarihi zirvede” üçlü ilişkiyi sağlamlaştırmasına zemin hazırlayan “siyasi cesaretleri” için övgü yağdırdı.
Tokyo ve Seul’ün, Japonya’nın 1910-1945 yılları arasında Kore Yarımadası’nı sömürgeleştirmesiyle ilgili çetrefilli savaş zamanı tarihi meseleleri yüzünden uzun süredir devam eden ve ticaret arenasına da sıçrayan düşmanlığı böylece sona eriyor gibi görünüyor.
Çin’e karşı ortak hedefler
Center for a New American Security adlı düşünce kuruluşunun Hint-Pasifik Güvenlik Programı’nda kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Duyeon Kim Japan Times’a verdiği demeçte, “Camp David zirvesi gerçekten tarihi bir zirve, şimdiye kadar hayal bile edilemezdi çünkü Seul-Tokyo ilişkisi her zaman üçgenin iki ayağını birbirine bağlayan tarihi anlaşmazlıklarla doluydu,” dedi.
Washington, Kishida ve Yoon’un güvenlik endişelerinin kendi güvenlik endişeleriyle örtüşmesini teşvik etti ve liderleri üçlü işbirliğini canlandırmanın kritik bir ihtiyaç olduğu konusunda ikna etti.
“Şu anda, hukukun üstünlüğüne dayalı özgür ve açık uluslararası düzen krizde” diyen Kishida, Rusya-Ukrayna savaşını, Pekin’in Doğu ve Güney Çin Denizlerinde artan etkisine ve Kuzey Kore’nin nükleer ve füze tehdidine dikkat çekti.
Japon Başbakan, “Bu koşullar altında, üçlü stratejik işbirliğimizin çiçek açması ve gelişmesi mantıklı ve neredeyse kaçınılmazdır ve bu çağda gereklidir” dedi.
İlk adım olarak üç lider, “birlikte yeni bir sayfa” açarken “gelecek yıllar boyunca” ortaklığa rehberlik edecek “ortak ilkeleri” taahhüt ettikleri geniş kapsamlı bir belge olan Camp David İlkelerini açıkladılar.
Bu ilkeler arasında ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin temel retoriği olan “uluslararası hukuka, ortak normlara ve ortak değerlere saygı temelinde özgür ve açık bir Hint-Pasifik’e odaklanılması” ve “statükoyu güç ya da zorlama yoluyla değiştirmeye yönelik tek taraflı girişimlere şiddetle karşı çıkılması” da yer aldı.
Üç liderin Kuzey Kore’yi caydırmaya yönelik tedbirler üzerinde anlaşmaya varma konusunda belirgin bir sorunları olmasa da, Çin’in artan iddiası ve askeri modernizasyonuna ilişkin endişelerle en iyi nasıl başa çıkılacağı konusundaki hassasiyetler daha belirgindi.
Denge arayışı devam ediyor
Çin-ABD ilişkileri son dönemde dibe vurmuş olsa da, Japonya ve Güney Kore, önemli bir ticaret ortağı olan Pekin ve ortak müttefikleri Washington ile bir denge kurmaya çalışıyor.
Japonya, Pekin’in askeri modernizasyonunda kullanılabilecek ileri teknolojiye erişimini engellemek amacıyla Çin’e kritik yarı iletkenlerin ihracatına kontroller getirme yönündeki ABD girişimlerinin ardından daha agresif bir tutum sergiledi. Ancak aynı zamanda Çin ile ilişkilerini istikrara kavuşturmak için Kishida cuma günü yaptığı açıklamada ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik “olumlu ivmeyi sürdürme niyetini” vurguladı.
Dünyanın 2 numaralı çip üreticisi ve Çin’in sektördeki en büyük ortaklarından biri olan Güney Kore, Pekin’i kızdırmamak için ABD’nin ihracat kontrollerine katılmaktan büyük ölçüde kaçındı. Ancak ABD’nin “kurallara dayalı uluslararası düzeni koruma” vizyonuyla uyumlu ilk Hint-Pasifik Stratejisini de yayınlayan Yoon, “demokratik Tayvan konusunda artan gerilimin statükoyu güç kullanarak değiştirme girişimlerinden kaynaklandığını” vurgulayarak Pekin’in şiddetli tepkisine yol açtı.
Yine de liderler ABD’nin Çin konusundaki tutumuna bir adım daha yaklaştı ve üç lider ayrı bir ortak zirve bildirisi yayınlayarak Pekin’i Güney Çin Denizi’ndeki “yasadışı deniz iddialarını destekleyen tehlikeli ve saldırgan davranışları” ve Tayvan yakınlarındaki hareketleri konusunda uyardı.
“Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarın, uluslararası toplumda güvenlik ve refahın vazgeçilmez bir unsuru olduğu” belirtildi.
Atlantik Konseyi düşünce kuruluşunun Hint-Pasifik Güvenlik Girişimi’nde Güney Kore-Japonya-ABD ilişkileri uzmanı olan Lauren Gilbert, Çin’in adını açıkça anma konusundaki bazı tereddütlere rağmen, üç liderin nihayetinde “Pekin’in ekonomik ve denizcilik alanındaki saldırılarını aktif bir şekilde artırması halinde Güney Kore ve Japonya’nın boş durmayacağı” yönünde ince de olsa net bir mesaj verdiklerini söyledi.
Biden cuma günü yaptığı açıklamada, dünyanın iki numaralı ekonomisinin zirvede ele alınmasına rağmen, toplantının “Çin ile ilgili olmadığını” iddia etti.
Pekin ise, Zirveyi, Çin lideri Xi Jinping’in “Çin’in her yönden çevrelenmesi, kuşatılması ve bastırılması” olarak adlandırdığı sürecin bir parçası olarak değerlendiriyor.
Liaoning Sosyal Bilimler Akademisi’nde Kore Yarımadası konularında uzman olan Lu Chao, cuma günü Global Times gazetesine verdiği demeçte “Camp David zirvesinin muhtemelen yeni bir soğuk savaş için başlangıç atışı olduğunu söylemek yerinde olur” dedi.
Pekin ayrıca daha yakın ABD-Japonya-Güney Kore ilişkilerinin Asya’da bir “mini-NATO” kurulması anlamına geldiğini ifade etmişti.
‘Ortak tehdide ortak yanıt verme’
Biden’a Camp David’de eşlik eden ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan ise, cuma günü nihai hedefin resmi bir üçlü ittifak ve karşılıklı savunma paktı olup olmayacağı sorusuna Washington’un “bunu açık bir hedef olarak belirlemediğini” söyledi.
“Resmi üçlü ittifak için bir son nokta belirlemedik” diyen Sullivan, hem Japonya hem de Güney Kore ile “güçlü ve derin” ikili ittifaklara dikkat çekti.
Uzmanlara göre, daha derin üçlü işbirliği resmi bir ittifaktan çok uzak olsa da, zirve Tokyo, Seul ve Washington’un buna yaklaşması için açık kapı bırakıyor.
Buna göre, zirveden çıkan en önemli anlaşmalardan biri, üç liderin bilgi paylaşımı ve ülkelerinin “ortak çıkarlarını ve güvenliğini” etkileyen “bölgesel zorluklar, provokasyonlar ve tehditlere” verilecek yanıtları koordine etmek için bir telefon hattı oluşturma kararı oldu.
Biden cuma günkü basın toplantısında şunları söyledi: “Kritik bir şekilde, hangi kaynaktan gelirse gelsin ülkelerimizden herhangi birine yönelik tehditler karşısında birbirimize hızlı bir şekilde danışmayı taahhüt ettik. Bu, bölgede ya da ülkelerimizden herhangi birini etkileyen bir kriz olduğunda bilgi paylaşmak ve müdahalelerimizi koordine etmek için bir telefon hattına sahip olacağımız anlamına geliyor.”
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon ise, “Ülkelerimizden herhangi birine yönelik herhangi bir provokasyon ya da saldırı, bu üçlü çerçevenin karar alma sürecini tetikleyecek ve dayanışmamız daha da güçlenecektir” dedi.
Mekanizma, üç liderin görev süreleri ile sınırlı kalabilir
Ancak bu istişare mekanizması hayata geçirilmeden önce, çerçevenin üç liderin görev sürelerinin ötesine geçecek şekilde inşa edildiğini kanıtlaması gerekecek. Tokyo ve Seul arasındaki ilişkiler liderlik değişimleriyle birlikte inişli çıkışlı bir seyir izlerken, ABD ittifak sistemine şüpheyle yaklaşan eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2024 başkanlık seçimlerini kazanma ihtimali de zirvede varılan anlaşmalara bağlı kalıp kalmayacağını merak ettiriyor.
Center for a New American Security’den Kim, “En büyük zorluk, Güney Kore ve Japonya arasında diplomatik anlaşmazlıklar ortaya çıktığında bile ilgili hükümetlerin anlaşmaları proaktif bir şekilde uygulaması olacaktır” dedi.
Kim’e göre, “Eğer aşırı solcu bir Güney Kore başkanı ve aşırı sağcı bir Japon lider bir sonraki seçim dönemlerinde seçilirse, hatta ABD’de Trump ya da onun gibi biri kazanırsa, o zaman bunlardan herhangi biri üç ülkenin şu anda ortaya koyduğu tüm anlamlı ve sıkı çalışmaları rayından çıkarabilir.”
Diplomasi
Avrupa ülkeleri ‘diplomaside’: İran’ın balistik füze programını hedef aldılar

Avrupa dışişleri bakanları cuma öğleden sonra Cenevre’de İranlı yetkililerle bir araya geldiler ve İran’dan yalnızca nükleer faaliyetlerini değil, balistik füze programını da azaltmasını istediler.
Perşembe sabahı gazetecilere konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, şu anda İran ile diplomasi hedeflerinin Tahran’ın sadece nükleer programını değil, aynı zamanda balistik füze programını ve İran’ın bölgesel istikrarı bozucu faaliyetlerini de “önemli ve kalıcı” bir şekilde azaltmasını sağlamak olduğunu söylemişti.
Barrot, “Tamamen askeri bir çözüm yok,” diyerek İran’ın Washington ile müzakere masasına dönmesi gerektiğini ekledi.
Almanya, Fransa ve İngiltere, İran’a “İsrail’in saldırılarının durmasını beklemeden” müzakerelere başlaması çağrısında bulundu.
Wall Street Journal’a (WSJ) göre bazı Avrupalı yetkililer ABD’nin İran’a yönelik sıfır zenginleştirme hedefini desteklerken, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’nın resmi tutumu, İran’ın herhangi bir zenginleştirme programının sıkı sınırlar içinde tutulması ve Tahran’ın nükleer bomba yapımında kullanılabilecek yeterli miktarda silah sınıfı fisil madde biriktirememesi için yakından izlenmesi yönünde yeni bir anlaşma yapılması yönünde.
ABD Başkanı Donald Trump ise, New Jersey’in Morristown kentine varışında, “İran Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu konuda yardımcı olamayacak,” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, İsrail’in “saldırganlığını” durdurması halinde müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu söyledi.
Arakçı, Tahran’ın üç ülkeyle ve Avrupa Birliği ile “görüşmelerin devamını” desteklediğini eklerken, ülkesinin “yakın gelecekte yeniden bir araya gelmeye hazır olduğunu” da ifade etti.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Bugünkü olumlu sonuç, İran tarafının tüm önemli konularda müzakereleri sürdürmeye temelde istekli olduğu izlenimiyle ayrıldığımızdır. Tüm bölge son derece kritik bir durumda ve müzakerelerde daha fazla tırmanışın önlenmesi ve ilerleme sağlanması bizim ortak çabamız,” dedi.
Avrupalıların bu müzakerelere dahil olması gerektiğini, ancak Washington’un da önemli bir rol oynadığını ekledi.
Almanya’nın en üst düzey diplomatı, “Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu müzakerelere ve bir çözüm bulunmasına dahil olması büyük önem taşıyor,” dedi ve Almanya’nın İsrail’in güvenlik çıkarlarını koruyacağını da sözlerine ekledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy de toplantı hakkında benzer izlenimlerini dile getirerek, İranlıların görüşmelere devam etmeye hazır olduğunu ve İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağının açıkça belirtildiğini söylediler.
Fakat Reuters’ta yer alan habere göre İranlı üst düzey bir yetkili cumartesi günü, Cenevre’de ülkesinin nükleer programı hakkında yapılan görüşmelerde Avrupa güçleri tarafından sunulan önerilerin “gerçekçi olmadığını” belirterek, bu önerilere bağlı kalınması halinde bir anlaşmaya varmanın zor olacağını söyledi.
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın tırmanmasını önlemek amacıyla E3 olarak bilinen Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları ile AB’nin İranlı mevkidaşları cuma günü (20 Haziran) bir araya geldikten sonra ilerleme kaydedildiğine dair çok az işaret vardı.
“Avrupalıların Cenevre’de yaptığı tartışmalar ve öneriler gerçekçi değildi. Bu tutumda ısrar etmek İran ile Avrupa’yı bir anlaşmaya yaklaştırmayacaktır,” diyen üst düzey yetkili, İran’ın her halükarda Avrupa’nın önerilerini Tahran’da inceleyeceğini ve bir sonraki toplantıda yanıtını sunacağını söyledi.
Her iki taraf da önerilerin ayrıntılarını açıklamasa da, iki Avrupalı diplomat, E3’ün İsrail’in yakın vadede ateşkes kabul etmeyeceğini ve İran ile ABD’nin müzakereleri yeniden başlatmasının zor olacağını düşündüğünü söyledi.
Diyalogun, başlangıçta ABD’nin katılmadığı, İran’ın balistik füze programını da içerebilecek daha sıkı denetimleri öngören yeni bir anlaşma üzerinde paralel bir müzakere süreci başlatılması olduğu belirtildi.
Cumartesi günü İran cumhurbaşkanıyla görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki tarafın müzakereleri hızlandırma konusunda anlaştığını ama İran’ın “niyetinin barışçıl olduğuna dair her türlü güvenceyi vermesi” gerektiğini vurguladı.
Bazı Avrupalı bakanların cuma günü İran’ın nükleer programın ötesindeki konularda müzakereye daha hazır olduğunu öne sürmesine rağmen, üst düzey yetkili, füze programı da dahil olmak üzere savunma kapasitesinin müzakere edilebileceği olasılığını reddetti ve uranyum zenginleştirmesinin tamamen durdurulması fikrinin çıkmaz sokak olduğunu yineledi.
Yetkili, “İran diplomasiyi memnuniyetle karşılar, fakat savaşın gölgesinde değil,” dedi.
Öte yandan AB’nin dış politika kolu Avrupa Dış Eylem Servisi, İsrail’in Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen anlaşma kapsamında insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler olduğunu açıkladı.
Reuters ve dpa haber ajanslarının gördüğü bir belgeye göre, İsrail “AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının 2. maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş” olacak.
Örgüt, bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerini kaynak olarak gösterdi.
Diplomasi
Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı kararını ‘aptalca’ olarak nitelendirdi. Kneissl, bu saldırının tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini ve İran’a bölgedeki Amerikan üslerini vurma konusunda meşruiyet kazandırdığını belirtti.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi GORKI Merkezi Başkanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere saldırma kararının “aptalca” olduğunu ve tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini açıkladı.
Kneissl, 22 Haziran gecesi gerçekleştiği belirtilen saldırının ardından yaptığı değerlendirmede, bu hamlenin İran’a bölgedeki Amerikan askeri üslerine saldırma hakkı tanıdığını vurguladı.
Kneissl, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı Trump bunu Kongre’nin onayı olmadan yaptı. Böylesine aptalca bir karar beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.
‘Tüm savaş yasaları ihlal edildi’
ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya nasıl cüret ettiğini sorgulayan Kneissl, “Tüm savaş yasaları ihlal edildi,” diyerek duruma tepki gösterdi.
Kneissl, Trump’ın bu kararında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskısı altında kaldığını belirterek, “Ancak bu bir mazeret olamaz,” diye ekledi.
Eski bakan, saldırının sonuçlarına dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Artık İran’ın, bölgedeki 40 bin ABD askerinin bulunduğu Amerikan askeri üslerine saldırması önünde hiçbir engel kalmadı. Ve hâlâ Tahran adına bu tür saldırılar düzenleyebilecek çok sayıda silahlı grup var.”
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
Diyalog fırsatı kaçırıldı
Kneissl, saldırıdan önce Cuma günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Amerikan yönetimi arasında diyalog için küçük bir fırsat penceresi doğduğunu hatırlattı. “İran belirli konuları tartışmaya hazırdı,” diyen Kneissl, “Peki ya şimdi?” sorusunu yöneltti.
Eski bakan ayrıca, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere seyreltilmiş uranyum içeren bombalarla saldırmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Bu tür mühimmatların ilk kez 1999 baharında ABD’nin Belgrad’ı bombaladığı Sırbistan’da kullanıldığını belirten Kneissl, “Bu işe yaramayacak. Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar eski Yugoslav Halk Ordusu’nun tanklarına karşı kullanılmıştı. Hiçbir etkisi olmadı, sadece daha önce Irak’ta olduğu gibi çevre felaketine yol açtı. Bu kez sonuçlar 26 yıl öncesine göre çok daha büyük olabilir. ABD ve NATO güçleri o zaman da askeri hedeflerine ulaşamamış, o çatışmada da desteğe ihtiyaç duymuşlardı,” dedi.
ABD’nin saldırı açıklaması
22 Haziran’ı sabaha bağlayan gece ABD Başkanı Donald Trump, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise” başarılı bir saldırı düzenlediğini duyurmuştu.
Trump, Tahran’ın çatışmayı sona erdirmeyi kabul etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Bu saldırıdan önce, 13 Haziran’dan itibaren İsrail’in de İran’a yönelik günlük saldırılar düzenlediği ve operasyonun amacının İran’ın füze ve nükleer programlarını yok etmek olduğu belirtilmişti.
Diplomasi
UAEA: İran’ın nükleer tesislerinde radyasyon seviyesinde artış yok

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından bölgede radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit edilmediğini duyurdu. İranlı yetkililer de tesislerin altyapısının güvende olduğunu ve radyasyon sızıntısı olmadığını açıkladı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış gözlemlenmediğini bildirdi.
İranlı yetkililer de tesislerde sızıntı olmadığını ve altyapının güvende olduğunu belirtti.
ABD uçakları, pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmişti.
UAEA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “İran’daki Fordo dahil üç nükleer tesise yönelik saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, şu ana kadar tesis dışında radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış bildirilmediğini teyit etmektedir,” ifadelerini kullandı.
Ajans, daha fazla bilgi elde edildiğinde İran’daki duruma ilişkin ek değerlendirmeler sunacağını da ekledi.
İran: Tesisler güvende, sızıntı yok
ABD saldırılarına ilk resmi tepki İranlı yetkililerden geldi. Sabah saatlerinde yapılan açıklamada, saldırıdan etkilenen tesislerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya çevredeki halk için bir tehdit kaydedilmediği vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, nükleer tesislerin altyapısının güvende olduğu ifade edildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu da derhal gerekli incelemelerin yapıldığını ve “ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonucunda herhangi bir kirliliğe dair bir belirti olmadığını” duyurdu.
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
-
Görüş7 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu5 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa5 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor