Bizi Takip Edin

ASYA

Seul bu ay Pekin’e yeni elçisini gönderirken, Çin 3 ayı aşkın bir süredir Güney Kore’ye elçi atamadı

Yayınlanma

Çin’in Güney Kore’de üç aydan uzun bir süredir büyükelçisi bulunmuyor ve bu iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana yaşanan en uzun süreli boşluk.

Bazı diplomatik gözlemciler yeni büyükelçi seçiminin giderek artan jeopolitik zorlukları dikkate alma ihtiyacını yansıtabileceğini söylerken, diğerleri gecikmenin özel bir önemi olmayabileceğini ve Pekin’in başka diplomatik öncelikleri olabileceğini öne sürdü.

Pekin, Ocak 2020’den beri bu görevi yürüten Xing Haiming’in 10 Temmuz’da görevinden ayrılmasından bu yana yeni büyükelçi konusunda herhangi bir açıklama yapmadı. Büyükelçilik şu anda maslahatgüzar Fang Kun tarafından yönetiliyor.

Son dönemde Çin’in Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri nezdindeki büyükelçilik pozisyonlarında da uzun süre boş koltuklar bırakıldı.

Geçen yıl mayıs ayında eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Xie Feng Washington’a büyükelçi olarak atanmış ve bu görev 1979 yılında ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesinden bu yana en uzun süre olan yaklaşık beş ay boyunca boş kalmıştı.

Geçtiğimiz ay ise Çin’in eski İsrail Büyükelçisi Cai Run, mart ayından bu yana boş olan Avrupa Birliği Büyükelçiliği görevine getirildi.

Seul’deki Sejong Enstitüsü Çin Araştırmaları Merkezi Direktörü Chung Jae-hung’a göre, karmaşık jeopolitik gerilimler Çin’in Güney Kore adayını seçerken daha önce olduğundan daha fazla faktörü göz önünde bulundurmasını gerektirebilir.

South China Morning Post’a konuşan Chung, “ABD-Güney Kore-Japonya ilişkilerinin güçlenmesi ve Kuzey ile Güney Kore arasındaki düşmanlığın artmasıyla birlikte Güney Kore’nin gelecekte bu konularda Çin üzerindeki baskısını artırması muhtemeldir. Bu da Çin’in Kuzey ve Güney Kore arasındaki ilişkilere nasıl yaklaşması gerektiği sorusunu gündeme getiriyor,” dedi.

“Ekonomik açıdan da Çin ve Güney Kore’nin öncelikleri farklılaşıyor: Güney Kore Çin pazarında, özellikle hizmet ve finans alanlarında işbirliği ararken, Çin işbirliğinin sınırlı olduğu çip ve gelişmiş endüstrilere yöneliyor” diye devam etti.

Chung, Pekin’in ABD seçimlerinden sonra ABD-Güney Kore ilişkilerinin durumunu gözlemleyebilmesi için bu pozisyonun birkaç ay daha boş kalabileceğini söyledi.

Çin ve Güney Kore arasında güçlü ticari bağlar bulunuyor ancak bu bağlar son yıllarda Seul’ün Yoon Suk-yeol yönetimi altında Washington ile daha yakın güvenlik ve siyasi ilişkiler kurmasıyla test edildi.

Çin Büyükelçisi Xing, geçen yıl Seul’ü “yanlış bahis” oynamaması konusunda uyarmıştı.

Chung, Çin’in gelişmekte olan ülkeler, Küresel Güney ve BRICS gibi ittifaklarla ilişkilere öncelik verdiğini, Güney Kore’nin ise Batılı ülkelerle bağlarını güçlendirdiğini belirterek, ilişkilerin her iki ülke için de öncelikli olmadığını söyledi.

Güney Kore için Çin ile ilişkilerin yüksek beklentilerden ziyade “yönetim” ile ilgili göründüğünü belirtti.

Pekin’deki Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Shi Yinhong, Çin-Güney Kore ilişkilerindeki çeşitli zorluklara işaret etti.

Shi, “Yıllardır Kuzey Kore’nin nükleer füze gelişimini büyük ölçüde hızlandırması ve Pekin’in bu konuda açıkça yatıştırıcı bir tutum sergilemesi söz konusuydu” dedi ve diğer zorlukları ekledi: “ABD-Güney Kore askeri tatbikatları, ABD-Japonya-Güney Kore güvenlik işbirliğinin derinleşmesi, Güney Kore’nin Quad ve NATO’ya artan katılımı ve son olarak Kuzey Kore’nin yarımadada ve Avrupa’da çok tehlikeli eylemleri ve Rusya’nın savaşına dahil olması.”

Shi, iki tarafın 1992’de resmi olarak diplomatik bağlar kurmasından bu yana, “THAAD anlaşmazlığının hakim olduğu yaklaşık bir yıl hariç” ilişkilerin en düşük seviyede olduğunu söyledi ve 2016’da Güney Kore’ye bir Amerikan anti-balistik füze sistemi yerleştirme kararı üzerine yaşanan çatışmaya atıfta bulundu.

Pennsylvania’daki Bucknell Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü olan Zhiqun Zhu, büyükelçilik boşluğuna çok fazla anlam yüklememek gerektiğini söyledi.

“Güney Kore ve Kore yarımadasının Çin diplomasisindeki önemi göz önüne alındığında, Pekin’in Seul tarafından memnuniyetle karşılanacak ağır bir diplomat ataması muhtemeldir” dedi.

Zhu, gecikmede Pekin’in ABD’ye öncelik vermesi, Tayvan Boğazı ve Güney Çin Denizi’ndeki durum gibi çeşitli faktörler olduğunu ancak yeni büyükelçinin yakında açıklanacağını öne sürdü.

“Kuzey Kore’nin Güney’e yönelik son söylem ve eylemlerinin yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşına katılması da Pekin’in Seul’e yeni büyükelçi atama kararını karmaşık hale getirmiş olabilir” dedi.

Pekin’in ne zaman yeni bir büyükelçi atayacağı sorulduğunda, dışişleri bakanlığı sözcüsü Mao Ning iki hafta önce paylaşacak bir bilgisi olmadığını söylemişti.

Mao, “Çin-Kore Cumhuriyeti (ROK) ilişkilerinin sağlam ve istikrarlı bir şekilde büyümesini teşvik etmek için yeni büyükelçisinin atanması konusunda ROK ile iletişimi sürdürmeye hazırız” dedi.

Seul bu ay eski başkanlık özel kalemi Kim Dae-ki’nin Pekin’e yeni büyükelçi olarak atandığını duyurdu.

Mevcut özel kalem müdürü Chung Jin-suk, Yonhap Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada Kim’in ticari anlaşmazlıklar ve 2014 Çin-Güney Kore serbest ticaret anlaşmasının ele alınması da dahil olmak üzere “bol miktarda politika deneyimi” nedeniyle seçildiğini söyledi.

Yonhap, Kim’in ileri düzeyde Çince bildiğini ve daha önce eski başkan Lee Myung-bak döneminde kıdemli ekonomi sekreteri ve politika şefi olarak görev yaptığını söyledi.

ASYA

Afganistan-Pakistan arasında çatışmalar devam ediyor

Yayınlanma

Pakistan ile Afganistan sınırında, Afganistan’ın doğusundaki Khost vilayetinde Taliban ile Pakistan sınır güçleri arasında bir kez daha çatışmalar patlak verdi.

Khaama Press’e konuşan kaynaklar, tartışmalı Durand Hattı boyunca yer alan Khost vilayetindeki Ali Sher ve Zazia Maidan bölgelerinde Taliban güçleri ile Pakistan sınır muhafızları arasında yeni çatışmaların patlak verdiğini söyledi.

Devam eden bu çatışma, iki ülke arasında tartışmalı sınır bölgesi nedeniyle süregelen gerilimin altını çiziyor ve her iki taraf da sık sık birbirlerini toprak sınırlarını ihlal etmekle suçluyor.

Yetkililer şu ana kadar konuyla ilgili yorum yapmadı ve çatışmalardan kaynaklanabilecek olası kayıplara ilişkin ayrıntılar henüz mevcut değil.

24 Aralık’ta Pakistan’ın kendisine yönelik terör saldırılarını gerekçe göstererek Afganistan’ın Paktika eyaletindeki köylere düzenlediği hava saldırılarında en az 46 kişi hayatını kaybetti. Pakistan ordusu hava saldırılarını doğrulayarak, saldırıların sınırdaki güvenlik tehditlerine karşılık olarak gerçekleştirildiğini belirtti.

Pakistan kendi topraklarını korumak için gerekli tedbirleri alma hakkına sahip olduğunu iddia etse de, saldırı Taliban’ın kınamalarına neden oldu ve sivil kayıpların da olduğu belirtildi. Hava saldırıları Afganistan ve Pakistan arasındaki gerilimi daha da tırmandırarak bölgede zaten istikrarsız olan güvenlik durumunu dah da kötüleştirdi.

Misilleme olarak Taliban da Pakistan sınırındaki bazı karakollara saldırılar düzenledi. Saldırının sorumluluğunu üstlenen Taliban, çatışmalar sırasında en az 19 Pakistan askerinin öldüğünü belirtti. Ayrıca çatışmalar üç Afgan sivilin de ölümüne yol açtı.

Pakistanlı yetkililer eyalette terör örgütü olarak kabul ettikleri Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) militanlarının bulunduğunu ve Taliban tarafından desteklendiğini iddia ederken, Taliban bu iddiaları reddediyor.

Tırmanan şiddet Afganistan ve Pakistan arasında zaten gergin olan ilişkileri daha da kötüleştirdi ve devam eden çatışmalarda her iki taraf da kayıplar verdi.

Pakistan’ın terör sorunu

Pakistan’ın Afganistan’a sınır olan Hayber Pahtunhva ve Belucistan gibi eyaletlerinde son yıllarda terör saldırılarında ciddi artış oldu.

Her iki eyalette de Peştun ve Beluc etnik gruplarının haklarını savunduklarını ileri süren silahlı gruplar, Pakistan güvenlik güçlerine ve sivillere yönelik saldırılarda bulunuyor.

İslamabad, ağırlıklı olarak Hayber Pahtunhva eyaletinde saldırılar düzenleyen TTP’nin Afganistan’da mevzilendiğini ve saldırılarını buradan organize ettiğini savunurken Afganistan yönetimi bu iddiaları reddediyor.

Pakistan ordusu, daha önce de Afganistan’ın Host, Paktiya ve Kunar vilayetlerine TTP üslerini hedef aldığını belirterek saldırılar düzenlemiş, bu saldırılar iki ülke yönetimi arasında gerilime yol açmıştı.

Okumaya Devam Et

ASYA

Endonezya ve Malezya markaları İsrail tüketici boykotu ile yükselişe geçti

Yayınlanma

Endonezyalı yeni fast-food zinciri Almaz Fried Chicken, İsrail’le ilgili ürünlerin boykotundan sonra, sadece birkaç ay içinde Endonezya’da çoğu Büyük Cakarta’da olmak üzere Sumatra Adası’ndaki birkaç şehirde 37 satış noktası açtı.

Aralık ayı başında konuşan İcra Kurulu Başkanı Okta Wirawan, yıl sonuna kadar 10 tane daha açmak istediklerini, zira zincirin daha önce KFC gibi Batılı zincirlerde yemek yiyen tüketicileri cezbederek haziran ayında ilk satış noktasını açtıktan yedi ay sonra başa baş noktasına ulaşmayı beklediğini söyledi.

Nikkei Asia’ya konuşan Wirawan, “Müşterilerimiz Almaz ürünlerini satın alarak sadece kaliteli gıda elde etmekle kalmayıp aynı zamanda asil bir amaca da katkıda bulunduklarını hissediyorlar” diyerek şirketin kârının %5’ini Filistinlilere yardım da dâhil olmak üzere hayır kurumlarına ayırmayı taahhüt ettiğini söyledi.

Boykot kampanyası

İsrail-Filistin çatışmasının patlak vermesinin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen Endonezya ve Malezya gibi nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki müşteriler İsrail ile bağlantısı olan ya da bağlantısı olduğu düşünülen Batılı markaları boykot etmeye devam ediyor. Özellikle gıda zincirleri ve tüketim malları hedef alınırken, KFC, McDonald’s, Pizza Hut, Starbucks ve Unilever gibi büyük isimlerin yerel operasyonları vurgun yedi.

Öte yandan boykot, her iki Güneydoğu Asya ülkesinde de benzer ürünler üreten yerel işletmelerin doğmasına ya da büyümesine neden oldu. Bu eğilim aynı zamanda tüketim malları ve kozmetik üreticilerini de destekleyerek iki ülkede tüketiciye yönelik sektörlerin çehresini değiştirme potansiyeli taşıyor.

Malezya’da pek çok tüketici Starbucks’ı boykot ederken yerel kafein tedarikçileri ZUS Coffee, Gigi Coffee ve diğerlerine yöneldi. Bağımsız kafeler de benzer bir rüzgârın tadını çıkarıyor.

Kuala Lumpur’daki Artisan Roast Coffee’den bir barista, “Boykottan bu yana bizimki gibi bağımsız kafelere de daha fazla müşteri geldiğini gördük,” diyor ve genç Malezyalıların kahve içme dalgasını yakaladığını belirtiyor: “Satışlar yaklaşık %10 ila %20 arasında arttı.”

Endonezya’da Fore Coffee bu fırsattan yararlanmak için hızlı hareket ediyor. İsrail-Hamas çatışmasının başlamasından iki ay sonra Fore, hızla genişleyen operasyonlarını desteklemek için helal sertifikası aldı.

Fore’un kurucu ortağı ve İcra Kurulu Başkanı Vico Lomar Aralık ayında Nikkei’ye verdiği demeçte “Endonezya en büyük Müslüman ülke, dolayısıyla bu helal sertifikasına sahip olmak satışlarımızı oldukça önemli ölçüde etkiliyor” dedi. “Belki de boykotun kendisi yerel halkın yerel ürünleri sevmesine yardımcı oluyor” diye ekledi.

GlobalData tarafından temmuz ayında yayınlanan bir tüketici anketine göre, dünya genelinde katılımcıların neredeyse yarısı son dönemde yaşanan savaş ve çatışmalar nedeniyle bazı markalara karşı boykota katıldı. Ancak Malezya ve Endonezya’da bu oran çok daha yüksek, yaklaşık %70.

Filistin destekçileri

İsrail’e yönelik boykottan etkilenen Endonezya ve Malezya borsalarında işlem gören şirketlerin hisse fiyatları Ekim 2023’ten bu yana önemli ölçüde düştü.

Endonezya ve Malezya uzun zamandır Filistin’in sadık destekçileri. Her ikisinin de İsrail ile diplomatik ilişkileri yok. Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto, kısa bir süre önce Mısır’da çoğunluğu Müslüman olan çeşitli ülkelerin bir araya geldiği bir toplantıda, Batılı ülkelerin Filistin söz konusu olduğunda insan hakları konusunda çifte standart uygulamasını kınadı. “İnsan hakları Müslüman halklar için değildir. Gerçek bu. Bu çok üzücü” ifadelerini kullandı.

Malezya Başbakanı Enver İbrahim, İsrail’e verdiği destek nedeniyle ABD’ye yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdı, Hamas’ı terörist grup olarak tanımlaması yönündeki baskıları reddetti ve İsrail gemilerinin Malezya limanlarına girişini yasakladı.

Okumaya Devam Et

ASYA

Çin Merkez Bankası bu yıl faiz oranlarını düşürmeyi planlıyor

Yayınlanma

Çin Halk Bankası (PBoC), ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası ile aynı çizgiye gelmek için daha ortodoks bir para politikasına doğru tarihi bir geçiş yaparken bu yıl faiz oranlarını düşürmeyi planlıyor.

Financial Times’a yaptığı açıklamada Çin Merkez Bankası, 2025 yılında “uygun bir zamanda” faiz oranlarını mevcut yüzde 1,5 seviyesinden indirmesinin muhtemel olduğunu söyledi.

Banka, “faiz oranı ayarlamalarının rolüne” öncelik vereceğini ve Çin para politikasında bir dönüşüm anlamına gelecek olan kredi büyümesi için “niceliksel hedeflerden” uzaklaşacağını da sözlerine ekledi.

Fed gibi çoğu merkez bankası, kredi talebini ve ekonomideki faaliyeti etkilemek için kullandıkları tek bir politika değişkenine, gösterge faiz oranına sahiptir.

Buna karşın PBoC sadece çok sayıda farklı faiz oranı belirlemekle kalmaz, aynı zamanda bankalara kredi defterlerini ne kadar genişletmeleri gerektiği konusunda gayri resmi rehberlik de yapar.

Bu rehberlik on yıllar boyunca ekonomiyi yönetmede en önemli araç olmuş olsa da – krediler imalat, teknoloji ve emlak gibi yüksek büyüme gösteren sektörlere yönlendirildiği için – PBoC içindeki yetkililer artık reformun acil olduğuna inanıyor.

Hong Kong’daki Morgan Stanley’in baş Çin finans analisti Richard Xu, “Faiz reformu muhtemelen 2025 yılında PBoC’nin gerçek odak noktası olacak,” dedi. “Çin’in ekonomik kalkınmasının acilen yalnızca [bankaların kredi defterlerinin] piyasa boyutunu genişletmeye odaklanan bir zihniyetten uzaklaşması gerekiyor” diye ekledi.

Kredi talebi, emlak piyasasındaki uzun süreli yavaşlama nedeniyle çökmüş durumda. PBoC ayrıca kredi büyüme hedeflerinin, risk göz önünde bulundurulmadan gelişigüzel kredi verilmesine yol açmasından korkuyor ki bu da uzun vadede israf anlamına geliyor.

Merkez bankası, “Yüksek kaliteli kalkınmanın gereklilikleriyle uyumlu olarak, bu niceliksel hedefler son yıllarda aşamalı olarak kaldırılmıştır,” dedi. “PBoC, faiz oranı kontrolünün rolüne daha fazla önem verecek ve piyasa odaklı faiz oranlarının oluşumunu ve aktarımını iyileştirecektir” ifadeleri kullanıldı.

Rejim değişikliğinin bir parçası olarak, PBoC geçen yıl ana politika aracının bugüne kadar kullandığı faiz oranları yerine yedi günlük ters repo faizi olacağını açıkladı.

Kredi büyümesi hedeflerine yapılan vurgunun azalması, Çin’de ülke içinde batık borçlara ve çelik gibi küresel endüstrilerde aksamalara yol açan aşırı kapasite artışını dizginleyebilir.

Ancak merkez bankası faiz oranlarındaki değişimi uygulamakta zorlanıyor çünkü hükümet parayı eski kredi genişleme sisteminde daha kolay olan yüksek teknoloji ve imalat sektörlerine yönlendirmek istiyor.

Politikada yapısal bir değişiklik yapmaya çalışırken bile PBoC aynı zamanda Çin ekonomisini yeniden canlandırmak için baskı altında.

Merkez Bankası, Covid-19 salgınından bu yana en agresif teşvik paketinin bir parçası olarak 2024 yılı boyunca yedi günlük faiz oranını iki kez ve mortgage fiyatlarını etkileyen beş yıllık faiz oranını üç kez düşürdü.

Bu hamleler, Çin’in emlak sektöründeki sorunlara ve ABD ile ticaret gerilimlerine rağmen Devlet Başkanı Xi Jinping’in yüzde 5’lik ekonomik büyümeye ulaşma taahhüdü bağlamında geldi.

Katılımcılara göre PBoC guvernörü Pan Gongsheng ve selefleri Yi Gang ve Zhou Xiaochuan, Çin’in en büyük bankalarından bazılarının yetkilileriyle yaptıkları son toplantılarda kredilerin risk bazlı fiyatlandırılması için bastırdı.

Toplantılara katılan bankacılar, piyasa PBoC’nin yönlendirmesine alışkın olduğu için uzun vadeli kredilerin fiyatlandırılmasında olası bir karışıklık konusunda uyarıda bulunarak yeni sisteme geçmenin zorluğuna dikkat çektiler.

Uluslararası yatırımcılar için, PBoC başarılı olursa, Çin para politikası ABD, Avrupa veya Japonya’da alıştıkları sisteme benzemeye başlayacaktır.

Merkez bankası yirmi yıldır ilk kez 2024 yılında finansal sisteme para enjekte etmek için Fed’in politikasını yürüttüğü şekilde açık piyasadan devlet tahvili de satın aldı.

Analistler, PBoC’nin faiz oranlarına dayalı bir sistem için politika kararları almak üzere rutin, kamuya açık toplantılar programı gibi bazı temel bileşenlerden hala yoksun olduğunu söyledi.

JPMorgan Chase’in Çin ekonomisti Haibin Zhu, böyle bir rehberlik olmadan, “piyasa katılımcıları kendilerini bir sonraki adımda ne olacağını tahmin ederken bulabilirler” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English