Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Suriye’deki yeni yönetim ve Rusya birbirinden ne istiyor?

Yayınlanma

Suriye’nin yeni yönetimi, Rusya’dan güvenin yeniden inşası için tazminat ve ekonomik destek bekliyor. Rusya ise Suriye’deki askeri üslerinin geleceğini güvence altına almaya çalışıyor ve Suriye’ye kriz sonrası yeniden yapılanmada yardım etmeye hazır olduğunu belirtiyor.

Suriye devlet ajansı SANA‘nın haberine göre, Rus heyetinin Şam ziyaretinde Suriye’nin yeni yönetimi, Rusya’dan “güveni yeniden tesis etmek” için “tazminat” beklentisi içinde olduklarına işaret etti. Haberde, “Rusya’nın Suriye halkıyla güvenin yeniden tesis edilmesindeki rolü, tazminat, yeniden inşa ve restorasyon gibi somut önlemler aracılığıyla vurgulandı,” ifadelerine yer verildi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın, Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ve Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev başkanlığındaki heyetin ziyareti hakkında yayımladığı basın açıklamasında, “Suriye halkına kriz sonrası yeniden yapılanmada gerekli yardımı sağlama hazırlığı” belirtildi. Ayrıca, “geleneksel dostluk ilkeleri üzerine ikili çok yönlü işbirliği kurma arzusu” da vurgulandı.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, 29 Ocak öğleden sonra tazminat bilgileri hakkında yorum yapmaktan kaçındı. Peskov, 28 Ocak’ta Şam’daki görüşmelerin “önemli temaslar olduğunu, Suriye yetkilileriyle sürekli diyalog kurmanın ve sürdürmenin gerekli olduğunu” belirtti.

Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi’nin önde gelen araştırmacısı Nikolay Suhov, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte Suriye’nin yeni yönetiminin pazarlık pozisyonlarını açıkça ortaya koyduğunu belirtti. Suhov’a göre, Suriye’nin yeni yöneticileri, Beşar Esad’ın iadesini ve “neredeyse hiç paraları yokken” yurt dışına kaçırdığı varlıkların geri verilmesini istiyor.

Moskova için kilit soru, askeri üslerinin geleceği olmaya devam ediyor. Bogdanov, 29 Ocak gecesi geç saatlerde TASS‘a yaptığı açıklamada, Şam’da nihai bir kararın henüz alınmadığını doğruladı ve “Konu ek müzakereler gerektiriyor,” dedi.

Üsler, Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulunuyor: Lazkiye limanı yakınlarında Hmeymim hava üssü ve Tartus limanında Deniz Kuvvetleri üssü. Bu üsler, 2015’ten beri Suriye ordusuna, yeni yönetim haline gelen gruplara karşı da dahil olmak üzere, yardım etmek için kullanıldı. 2017’de Suriye’nin önceki yönetimi, Rusya ile Hmeymim üssü ve Tartus’taki üssün 49 yıllığına bedelsiz kiralanması konusunda bir anlaşma yapmıştı.

Ortadoğu uzmanı İbrahim İbrahimoğlu, gazeteye yaptığı açıklamada Rusya’nın üslerini koruma şansının “kısıtlanmış” olsa da olduğuna işaret etti. Suhov ise Tartus’taki üssün kalabileceğini, ancak mevcut Şam’ın kilit ortağı olan Türkiye’nin Hmeymim üssünün korunmasına izin vermeyeceğini, zira bu üssün Moskova’nın Afrika’daki faaliyetlerinin dayanağı olması ve NATO üyesi olarak Türkiye’yi rahatsız etmesi nedeniyle bu şekilde düşündüğünü belirtiyor. Fakat uzman, üslerde bulunan teçhizatın geri çekilmesi sırasında da sorunların ortaya çıkabileceğini ifade ediyor.

Rus heyeti, Dışişleri Bakanlığı’nın bildirdiğine göre, daha önce Ebu Muhammed el-Colani olarak bilinen ve Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri olan “yeni Suriye yönetiminin başı Ahmed eş-Şaraa” ile görüştü. HTŞ, Aralık 2024’te iktidarı ele geçiren Esad karşıtı koalisyonun çekirdeğini oluşturuyordu.

Bogdanov ve Lavrentyev ayrıca yeni Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Sağlık Bakanı Mahir eş-Şaraa (Ahmed eş-Şaraa’nın kardeşi) ile de görüştüler. Suhov, Şeybani ve Şaraa’nın kendilerinin İslamcılarla bağlantılı olmamasına dikkat çekiyor ve bunun müzakereler için olumlu bir zemin yarattığını belirtiyor. 29 Ocak akşamı, buçuk aydır herhangi bir resmi görevi olmayan Ahmed eş-Şaraa’nın kendisi Suriye’nin “geçici cumhurbaşkanı” ilan edildi.

Moskova ile temasların durduğu süre boyunca, yeni yönetime yakın Türkiye, Fransa, Almanya, ABD, Katar ve diğer Arap ülkelerinden diplomatlar Şam’ı ziyaret etti ve Amerikalılar ile AB yaptırımların kaldırılmasına izin verdi.

2018’de Esad, Suriye’nin yeniden inşası için 400 milyar dolar gerektiğini belirtmişti, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Ocak 2025’te 500 milyar dolar olarak tahmin etmişti.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) program yöneticisi İvan Boçarov, Türkiye ve Araplarla karşılaştırıldığında Rusya’nın ana bağışçı olmayacağını dile getirdi. Suhov’a göre, Şam’ın pozisyonu yaptırımların kaldırılmasına bağlı: “Bundan emin değiller. Türkiye tüm yeniden inşa sürecini kaldıramaz, Suudi Arabistan ve Katar da kaldıramaz, bu da eğer istek varsa Moskova’ya şans veriyor.”

Suhov, Suriye’nin yeni yönetiminin, Rusya’nın Esad ordusunun saldırılarına yardım ettiği bölgeleri yeniden inşa etmekle yükümlü olduğunu düşündüğünü söylüyor. Aynı zamanda tazminat para şeklinde olmayabilir.

Boçarov’a göre, bu yakıt ve gıda tedariki olabilir. Boçarov, Moskova’nın Suriye’de müzakerelerin yapıldığı sağlık bakanlığının restorasyonuna yardımcı olabileceğini de ekliyor. Suhov’a göre, malzeme, ekipman ve uzman yardımı Rusya’ya döviz yerine ruble harcama fırsatı verebilir.

DİPLOMASİ

Bloomberg: Ukrayna’nın maden zenginliği abartılıyor

Yayınlanma

Bloomberg yazarı Javier Blas’a göre, Ukrayna’nın iddia ettiği devasa nadir toprak elementleri rezervleri, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu verileriyle örtüşmüyor ve bilinen hiçbir maden veri tabanında yer almıyor. Bunun yanı sıra Donald Trump’ın Ukrayna’dan 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementi elde etme hedefi gerçekçi değil.

Bloomberg köşe yazarı Javier Blas, Ukrayna yetkililerinin iddia ettiği devasa nadir toprak elementleri rezervlerinin, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu verileriyle doğrulanmadığını ve dünyadaki bilinen tüm maden veri tabanlarında bulunmadığını yazdı.

Blas, nadir toprak elementlerinin disprosyum, praseodim, prometyum, skandiyum gibi 17 elementten oluştuğunu hatırlattı.

Ancak ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu verilerine göre, Ukrayna topraklarında bu metallerden sadece birinin, yani skandiyumun küçük madenleri bulunuyor.

1970’lerde Sovyetler Birliği’nde Novopoltavskoye yatağı keşfedilmiş olsa da, bu yatak bazı nadir toprak elementleri içeriyor ancak 50 yılı aşkın süredir işletmeye alınamadı, zira bu madenlerin çıkarılması son derece zor.

Ukrayna hükümetinin de kabul ettiği üzere, yatakta herhangi bir madencilik faaliyeti ekonomik olarak kârlı olmayacak.

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na göre, nadir toprak elementleri rezervlerinde lider ülke 44 milyon tonla Çin.

Onu Vietnam (22 milyon ton), Brezilya (21 milyon ton), Rusya (10 milyon ton) ve Grönland (2 milyon ton) izliyor. Blas’ın aktardığı verilere göre, Ukrayna bu listede yer almıyor.

Trump, 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementi elde etmek istediğini belirtmişti. Fakat Blas, dünyadaki tüm bu tür madenlerin yıllık üretim değerinin 15 milyar dolar olduğunu yazıyor.

Kendi hesaplamalarına göre, Ukrayna dünyadaki nadir toprak elementlerinin sadece yüzde 20’sini üretebilse bile, bundan elde edeceği gelir yılda yaklaşık 3 milyar dolar olurdu.

Yazar, “Trump’ın bahsettiği 500 milyar dolara ulaşmak için ABD’nin Ukrayna’da 150 yıldan fazla madencilik yapmasını sağlaması gerekecek,” dedi.

Bu bağlamda, ABD başkanının yanılmış olabileceğini ve nadir toprak elementleri derken tüm kritik mineralleri kastetmiş olabileceğini belirtti.

Ancak Ukrayna’da bunlardan da sadece endüstriyel titanyum ve galyum madenleri bulunuyor ve bunlar da değerli olmalarına rağmen 500 milyar dolar değerinde değil.

Blas, Washington’ın savaş hâlindeki bir ülkenin jeolojik potansiyeli konusunda ilk kez yanılmadığını hatırlatıyor.

Örneğin, 2010’da ABD, Afganistan’da piller için kritik öneme sahip lityum da dâhil olmak üzere 1 trilyon dolar değerinde maden yatağı keşfettiğini duyurmuştu.

Pentagon, o zamanlar Afganistan’ı “lityumun Suudi Arabistan’ı” olarak nitelendirecek kadar ileri gitmişti. Blas, “Ancak o zamanlar pek çok kişinin söylediği ve şimdi herkesin bildiği gibi, bu tam bir hayal ürünüydü. Aynı şey Ukrayna’nın varsayılan zenginlikleri için de geçerli,” diyerek sözlerini tamamladı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, geçen yıl kasım ayında Trump’a nadir toprak elementleri konusunda bir anlaşma yapmayı teklif etmişti.

Şubat ayında Kiev, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent’e bu olasılığı içeren bir “ortaklık anlaşması” sunmuştu.

Amerikan tarafı belgeyi yeniden düzenleyerek 14 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda Zelenskiy’ye imzalaması için geri göndermişti.

Fakat Ukrayna Devlet Başkanı, metinde Kiev için herhangi bir güvenlik garantisinden bahsedilmediği gerekçesiyle imzalamayı reddetmişti.

Daha sonra The Telegraph gazetecileri belgenin bir kopyasını inceledi. Gazete, özellikle ABD’nin anlaşma kapsamında Ukrayna’daki tüm madenlerin çıkarılmasından elde edilen gelirlerin yüzde 50’sini ve bunların geliştirilmesi için “üçüncü şahıslara verilen tüm yeni lisansların” değerinin yüzde 50’sini alacağını belirtmişti.

Gazete, bu tür koşulların süresiz bir ekonomik sömürgeleştirmeye eşdeğer olduğunu ve İkinci Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra Almanya ve Japonya’ya uygulanan tazminatlardan bile daha kötü olduğunu belirtmişti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’daki çözümde rol kapmaya çalışıyor

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB), Ukrayna’daki ihtilafın çözümünde daha aktif bir rol oynamak amacıyla Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un girişimiyle bir araya geldi. Zirvede, olası bir Avrupa barış gücü konuşlandırılması ve AB’nin müzakerelerdeki konumu ele alındı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suudi Arabistan’da düzenlenen ABD-Rusya görüşmeleri öncesinde, 17 Şubat akşamı Paris’te Ukrayna konusunda “acil” bir Avrupa Birliği (AB) zirvesi düzenledi. Zirvenin amacı, çatışmanın çözümüne yönelik bir tutum belirlemekti.

Macron’un yanı sıra Almanya, İngiltere, İtalya, Polonya, İspanya, Hollanda ve Danimarka hükümet başkanları, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Elysee Sarayı’nda bir araya geldi.

BFMTV‘ye göre Macron, toplantıdan önce ABD Başkanı Donald Trump’ı arayarak “yaklaşık 20 dakika” süren bir görüşme yaptı.

Ursula von der Leyen, X hesabından Avrupa’nın güvenliğinin “bir dönüm noktasında” olduğunu belirterek, “Bu Ukrayna ile ilgili ama bizi de ilgilendiriyor. Kendimize acilen çeki düzen vermemiz gerekiyor. Savunmamızda bir sıçramaya ihtiyacımız var,” ifadelerini kullandı.

Avrupa Konseyi Başkanı Costa ise Paris’teki zirveyi, AB’nin “merkezi bir rol” oynayacağı “bir sürecin başlangıcı” olarak nitelendirdi.

Costa, “Avrupa’da barış ve güvenliğe kendini adamış” tüm ortakların Fransa’nın başkentinde olacağını da sözlerine ekledi.

Financial Times‘a göre Costa, AB üyelerinin Rusya ile güvenlik mimarisinin hatlarını tartışmaları gerektiğini ve “yeni mimarinin geliştirilmesinde kilit oyuncular olmaları gerektiğini” söyledi.

Costa, Rusya’dan gelen tehdidin özellikle Baltık ülkelerini ilgilendirdiğini vurguladı.

Diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 17 Şubat öğleden sonra yaptığı açıklamada, Ukrayna konusunda müzakere masasında Avrupa’nın “ne yapması gerektiğinin” kendisi için net olmadığını ifade etti.

Lavrov, “Eğer çatışmanın bu şekilde dondurulması konusunda bazı sinsi fikirler ortaya atacaklarsa ve kendileri de geleneklerine, ahlaklarına ve alışkanlıklarına göre savaşın devamını düşünüyorlarsa, o zaman neden onları oraya davet edelim?” şeklinde konuştu.

Lavrov ayrıca, Avrupalıların 2014 yılında eski Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç ile Maydan liderleri arasında arabuluculuk yaparak olumlu bir rol oynama “şansına” sahip olduklarını hatırlattı.

Paris’teki zirvenin katılımcılarının ilk açıklamaları, Washington Post gazetesinin haberiyle aynı zamana denk geldi. Haberde, Avrupalıların Ukrayna’daki “barış gücü birliği” planının son versiyonunun 30 bin asker anlamına geldiği belirtiliyordu.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Kiev’e NATO’nun yerine “barış gücü” gönderilmesini bizzat talep etti: 22 Ocak’ta Davos forumunda 200 bin ve 13 Şubat’ta Münih konferansından önce 100 bin.

Zelenskiy, 17 Şubat’ta Ukrayna’da böyle bir birliğin “tekrarlanan saldırganlık durumunda Rusya ile savaşacak” “birleşik bir Avrupa ordusu yaratmanın ilk adımı olabileceğini” söyledi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot ise 16 Şubat’ta LCI‘ye verdiği demeçte, “kalıcı barışı” sağlamak için “üç büyük Avrupa ordusu” olan Fransız, İngiliz ve Polonya birliklerinin konuşlandırılmasına ilişkin görüşmelerin halihazırda devam ettiğini ifade etti.

Ancak sadece İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Ukrayna’ya asker göndermeye hazır olduğunu söyledi. Starmer’ın önümüzdeki hafta Trump ile görüşmeyi planladığı da belirtildi.

Bununla beraber Polonya Başbakanı Donald Tusk, Varşova’nın Ukrayna’ya “asker göndermeyi düşünmediğini” söylerken, Slovakya Başbakanı Robert Fico da aynı görüşü paylaştı. Alman hükümeti konuyu “erken” bulurken, Başbakan Olaf Scholz, Ukrayna’nın “barış yapıldığı takdirde tekrar saldırıya uğramaması için çok güçlü bir orduya ihtiyacı olduğunu” dile getirdi.

ABD’den AB’ye asker gönderme çağrısı

Reuters‘ın 16 Şubat’taki haberine göre, Washington, AB ülkelerine Ukrayna’ya asker gönderme istekleri konusunda bir anket yaptı.

Bloomberg ise Trump’ın Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg’un şubat ayında bu ülkelerden Kiev’e hangi garantileri vermeye hazır olduklarını ve Rusya’nın askerlere “saldırması” halinde nasıl tepki vereceklerini açıklamalarını isteyeceğini yazdı.

Zelenskiy, Kellogg’un 20 Şubat’ta Ukrayna’yı ziyaret edeceğini de duyurdu. Avrupa Komisyonu üyelerinin de 24 Şubat’ta Kiev’i ziyaret edeceği belirtildi.

NATO Askeri Komitesi Başkanı Giuseppe Cavo Dragone, Bloomberg‘e Avrupa’daki ABD birliklerinin azaltılmasını kabul ettiğini söyledi.

Dragone’ye göre bu, Amerika’nın NATO taahhütlerinden vazgeçmesi anlamına gelmiyor, ancak 100 bin ABD askerinin bir kısmının geri çekilmesi “Pasifik’teki taahhütleri” nedeniyle mümkün.

Rusya, Batı’nın 1997’den sonra NATO’ya katılan Doğu Avrupa ülkelerindeki askerlerini 2021-2022 kışında geri çekmesini talep etmişti. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, o dönemde ittifaka “toparlanıp 1997 sınırlarına geri dönmelerini” tavsiye etmişti.

‘Jeopolitik uyanış’

Rusya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde kıdemli araştırmacı olan Yegor Sergeyev, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte AB’nin Ukrayna’da askeri bir misyon için yeterli kaynağa sahip olmadığını belirtti.

Ancak analist, mevcut koşullarda, Avrupa kurumlarına AB’nin “jeopolitik uyanışı” ile ilgili duygular hakim olduğu için bu tür adımların potansiyelini küçümsememek gerektiği konusunda uyardı.

Sergeyev, Paris’teki zirvenin AB için gerekli olduğunu düşünüyor: AB, üyelerinin kamuoylarının gözünde Ukrayna’daki çözümden kopmuş gibi görünüyor.

Uzmana göre toplantı, Brüksel’in bu durumdan memnun olmadığını göstermeli. Sergeyev, etkinliğin ortak adımlar atmak gibi pratik hedefleri olabileceğini ancak potansiyelinin az olduğunu söyledi.

Sergeyev, Ukrayna’daki çatışmanın AB’nin entegrasyon girişimlerine ilave öznellik ve teşvikler kazandırdığını ve ülkelerin iç siyasetinde bir faktör haline geldiğini anımsattı.

Ukrayna’yı desteklemeyi reddetmenin, birliğin politikasının bütünlüğünü ihlal edeceğini ve zayıflığı olarak algılanabileceğini kaydeden Sergeyev, “AB, Ukrayna’nın varlığından vazgeçmek için çok şeyi tehlikeye attı,” diye konuştu.

Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu Merkez Komitesi’nin önde gelen uzmanlarından Yuliya Semke ise Münih Güvenlik Konferansı’nın sonuçlarını ve ABD’nin oradaki eleştirilerini izleyen Avrupalıların, güvenliklerinin kendi güçleri tarafından sağlanacağını anlamaları gerektiğini söyledi.

Semke, Macron’un kendisini “Avrupa’nın lideri” olarak kanıtlamaya çalıştığını belirtti.

Semke’ye göre Macron, kendisini Trump’ın konuşabileceği bir kişi olarak gösteriyor ve toplantıyı AB’yi müzakerelerden dışlamanın mümkün olmadığının bir işareti olarak tanıtıyor.

Semke, müzakerelerin Avrupalılar olmadan gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını ancak onlara somut adımlar önerilmesi gerektiğini vurguladı.

Semke, “Avrupa’nın Ukrayna’yı yardım etmek veya etmemek gibi bir seçeneği yok. Tek sorun bunun hacmi,” diyerek sözlerini tamamladı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Silikon Vadisi, Trump’ın desteğiyle AB teknoloji kurallarına karşı savaşıyor

Yayınlanma

Büyük teknoloji şirketleri, Trump yönetiminin desteği ile birlikte, yapay zeka ve pazar hakimiyeti konusunda “düşmanca kurallar” olarak gördükleri AB düzenlemelerine meydan okuyorlar.

Financial Times’a (FT) göre Facebook’un sahibi Meta’nın bu yıl AB’nin Yapay Zeka Yasasına karşı yürüttüğü mücadelenin başını çektiği belirtilirken, AB’deki teknoloji lobicilerinin, dünyanın en ileri teknolojiye yönelik en katı rejimi olarak kabul edilen yasanın uygulanmasını başarılı bir şekilde “sulandırabileceklerine” inandıkları ifade ediliyor.

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişilere göre Silikon Vadisi Brüksel’i, büyük çevrimiçi platformların piyasayı kötüye kullanmasını engelleyen ve şirketlere büyük mali cezalar verebilen Dijital Piyasalar Yasasının (DMA) uygulanmasını sınırlandırmaya zorluyor.

Büyük Teknoloji’nin bu çabaları yeni yönetim tarafından da destekleniyor. ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Avrupa’ya yaptığı son geziyi, bloğun “zahmetli uluslararası” kurallarını kınayarak AB’nin teknoloji mevzuatına karşı saldırı için kullandı. Ayrıca hızla gelişen sektörü “boğmayan” bir yapay zeka düzenlemesi çağrısında bulundu.

Diğer büyük teknoloji şirketlerinin lobicileri, Washington’daki yeni siyasi gerçekliğin bir örneği olarak Donald Trump’ın yemin töreninde ön saflarda yer alan Google başkanı Sundar Pichai, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ve Apple başkanı Tim Cook’un da aralarında bulunduğu teknoloji yöneticilerine işaret etti.

AB’nin teknoloji şefi Henna Virkkunen FT’ye verdiği demeçte, ABD’nin baskısına rağmen Avrupa’nın kuralları uygulamaya tamamen kararlı olduğunu söyledi. 

Ne var ki bu ayın başlarında Avrupa Komisyonu, Brüksel’den gelen daha geniş bir deregülasyon baskısının bir parçası olarak, teknoloji şirketlerinin yapay zeka araçlarının veya sistemlerinin neden olduğu herhangi bir zararı ödemesini sağlamak için tasarlanan planlı Yapay Zeka Sorumluluk Direktifini geri çekti.

Virkkunen, kararın ABD’li teknoloji şirketlerinin baskısı nedeniyle YZ yatırımlarını teşvik etmek amacıyla alındığını söyledi.

Bazı Avrupalı endüstri yetkilileri ve milletvekilleri bu hamleyi, büyük teknoloji şirketlerine yönelik eylemlerin sınırlandırılmasının, ticaretle ilgili transatlantik müzakerelerde ve hatta Washington’un Avrupa güvenliğine olan bağlılığında bir pazarlık kozu haline gelebileceğinin bir işareti olarak yorumladı.

En acil mücadele, şirketlerin yapay zekadaki “sistemik” riskleri nasıl ele almaları gerektiği gibi dönüm noktası niteliğindeki Yapay Zeka Yasasının kurallarını nasıl uygulayabileceklerini belirleyecek olan ve nisan ayında çıkması beklenen Yapay Zeka Uygulama Kurallarına odaklanacak.

Meta, bu ayın başlarında Brüksel’de bir dinleyici kitlesine yaptığı açıklamada, şirketin üst düzey lobicisi Joel Kaplan’ın “uygulanamaz ve teknik olarak mümkün olmayan gereklilikler” getirdiğini söylemesiyle, gönüllü kodu imzalamayacağını açıkça belirtti.

Kaplan ayrıca ABD’nin Avrupa ile yapay zeka konusunda bir ortaklığı olmadan Çin’in yapay zeka yarışını kazanabileceği uyarısında bulundu.

Konuya aşina birçok kişiye göre, Mark Zuckerberg liderliğindeki sosyal medya grubu, AB düzenlemelerine karşı çıkarken önceki Biden yönetimi tarafından “terk edilmiş” hissetti. 

Fakat şimdi ABD yönetiminin kendi bakış açısını desteklediğini ve bloğa daha fazla baskı yapabileceğini düşünüyor.

Eylül ayında şirket, aralarında İsveçli Ericsson ve Spotify’ın da bulunduğu 50 grubun imzasını taşıyan ve Avrupa’nın düzenleyici çerçevesinin inovasyonu engellediğini ve kıtayı yapay zeka gelişiminde geride bıraktığını savunan bir açık mektuba öncülük etmişti.

Meta ayrıca çok modlu büyük dil modellerini ve en son yapay zeka asistanını bloğun gizlilik kuralları nedeniyle AB’ye gönderemeyeceğini söyledi.

Google gibi diğer ABD’li teknoloji şirketleri de yapay zeka konusundaki düzenlemelere yönelik eleştirilerini artırdı. Big Tech’in bir diğer önemli lobi faaliyeti de, en büyük çevrimiçi platformların “dijital bekçilerinin” hakimiyetiyle mücadele etmek üzere tasarlanan Dijital Piyasalar Yasasının uygulanması.

Uyumsuzluktan suçlu bulunmaları halinde şirketler, küresel cirolarının yüzde 10’una kadar çıkabilecek ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalabilirler.

Apple, Meta ve Google’ın sahibi Alphabet, yeni kuralların 2023 yılında yürürlüğe girmesinin ardından soruşturmalara hedef oldu. Fakat Trump’ın kasım ayındaki seçim zaferinden bu yana Avrupa Komisyonu soruşturmalarını yeniden değerlendiriyor.

Trump, geçtiğimiz ay Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunda AB’nin Amerikan şirketlerine kestiği para cezalarını “bir çeşit vergilendirme” olarak nitelendirerek doğrudan eleştirmişti.

ABD’li bir teknoloji devinden üst düzey bir yetkili, Silikon Vadisi gruplarının ya DMA’nın yeniden açılmasını ya da kapsamını daraltacak ve nasıl uygulanacağı konusunda daha açık bir rehberlik sağlayacak açıklamalar yapılmasını istediklerini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English