Bizi Takip Edin

Amerika

Trump destekçisi milyarder Thiel’den “Weimar Almanya’sı” göndermesi

Yayınlanma

ABD’de Cumhuriyetçilerin önemli bağışçılarından ve Donald Trump’ın destekçilerinden Silikon Vadisi milyarderi Peter Thiel’in, “naz, hukukçusu” olarak da bilinen Carl Schmitt’in liberalizm eleştirisinin günümüz Amerika’sı için de geçerli olduğunu öne sürdüğü ve “…demokrasi, her ne demekse, tükendi” dediği bir video yeniden sosyal medyada gündem oldu.

Cumhuriyetçi başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in de en önde gelen destekçisi olarak kabul edilen PayPal, Palantir ve Founders Fund’ın kurucu ortaklarından Thiel, yorumlarını 21 Şubat 2024 tarihinde “Conversations with Tyler” adlı bir podcast bölümünde yaptı.

Almanya doğumlu milyarder, sunucu Tyler Cowen ile bir siyaset teorisyeni ve Nazi partisinin önde gelen bir üyesi Carl Schmitt hakkında konuşuyordu.

Thiel, Schmitt’in Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın gittiği yöne dair “oldukça derin eleştirileri” olan siyasi düşünürler sınıfında yer aldığını söyledi.

Milyarder, Schmitt’in, Almanya’nın bir Hıristiyan İmparatorluğu olarak yönetildiği “taht ve sunak” günlerine geri dönemeyeceğini anladığını ve 1920’lerin liberal Weimar Cumhuriyeti hükümetinde temsil edildiği şekliyle “liberal demokrasiyle gerçekten ilerlemek istemediğini” savundu.

Podcast’te Theil, Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti dönemi ile modern demokrasi arasında bir karşılaştırma yaparken duyuluyor.

Thiel, “Döngüsel bir dünyada olduğumuzu asla düşünmüyorum ama 2020’lerdeki ABD ile 1920’lerdeki Almanya arasında kesinlikle bazı paralellikler var. Liberalizm tükendi; insan demokrasinin, bu ne anlama geliyorsa, tükendiğinden ve Overton penceresinin çok dışında bazı sorular sormamız gerektiğinden şüpheleniyor,” dedi.

“Overton penceresi”, belirli bir zamanda siyasi olarak kabul edilebilir/siyaseten doğru görüşler ya da fikirler aralığı anlamına geliyor.

Thiel, Adolf Hitler’in Nazi Partisi’nin 1933’te kontrolü ele geçirmesiyle sona eren Weimar Dönemi’ni, Yüzüklerin Efendisi’nde cüce krallığının dağın derinliklerindeki “Balrog” isimli bir iblisi uyandırdıktan sonra öldürülmesine atıfta bulunarak, “Moria’daki cücelerin derinlere inip sonunda isimsiz dehşeti uyandırmalarına” benzetti.

Podcast’in bu bölümünü, Amerika’yı Yeniden Büyük Yap (MAGA) hareketini ve Cumhuriyetçi Parti’yi sık sık eleştiren “@jimstewartson” adlı kullanıcı X’te yeniden paylaştı ve Thiel’in liberalizm ve demokrasinin tükendiğine dair yorumlarının Nazilerin Almanya’da kullandığı söylemle aynı olduğunu savundu.

Schmitt, 1934 yılında yazdığı “Führer yasayı koruyor” başlıklı makalesinde, Uzun Bıçaklar Gecesi olarak bilinen Röhm darbesinin ardından yapılan yargısız infazları savunmuş ve Führerprinzip için hukuki bir argüman öne sürerek, Adolf Hitler’in hukuki rolünü hem “yüce yargıç” hem de Volk’un (Alman milletinin) “kolektif adalet duygusunun yüce kaynağı” olarak ortaya koymuştu.

Hitler rejiminin çöküşüne kadar Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi üyesi olarak kalan Schmitt, Almanya’nın teslim olmasının ardından ABD tarafından kısa süreliğine hapsedilse de 1946 yılında serbest bırakılmıştı.

Amerika

Trump, Signal skandalını ortaya çıkaran Goldberg ile görüşecek

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, Signal sohbet skandalının ardından The Atlantic’in genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg ile röportaj yapmak üzere bir araya geleceğini söyledi.

Goldberg, üst düzey Beyaz Saray yetkililerinin yer aldığı grup sohbetine yanlışlıkla eklendiğini ortaya çıkardıktan sonra, Trump yönetiminin hassas bilgileri ele alma yeteneğinin sorgulanmasına yol açtı.

Trump, Truth Social’da yaptığı paylaşımda, “Bu röportajı meraktan ve kendimle rekabet etmek için yapıyorum, sadece The Atlantic’in ‘doğru’ olup olmadığını görmek için,” dedi.

The Atlantic muhabirleri Michael Scherer ve Ashley Parker da röportaja katılacak. Parker ve Scherer, Trump yönetimi hakkındaki haberleri derinleştirmek için Ocak ayında The Atlantic’e katıldı. İkisi de daha önce Washington Post’ta çalışıyordu.

ABD’de ‘Signalgate’ skandalı büyüyor

Trump, röportajın “Bu yüzyılın en önemli başkanı” başlığını taşıyacağını söyledi. Başkan, “Benim bakış açıma göre, ne kadar kötü olabilir ki, ben KAZANDIM!” diye yazdı.

Goldberg, mart ayında Trump yönetiminin üst düzey yetkililerinin Yemen’deki hava saldırılarını tartıştığı ve planladığı bir sohbet grubuna eklenmişti.

Beyaz Saray, mesajların gerçekliğini doğrulamış, fakat Goldberg’in haberinin doğru olduğunu reddetmişti.

Goldberg, ulusal güvenlik gerekçesiyle başlangıçta mesaj dizisindeki bazı ayrıntıları açıklamakta tereddüt etmişti, fakat Beyaz Saray, mesajların gizli bilgi veya savaş planları içermediğini açıkladıktan sonra sohbetin tamamını yayınladı.

Olay, Savunma Bakanı Pete Hegseth’e yönelik eleştirileri ateşledi, özellikle de Hegseth’in Yemen’deki saldırılarla ilgili bilgileri ayrı bir Signal sohbetinde eşi, kardeşi ve kişisel avukatıyla da paylaştığı haberler çıktıktan sonra.

Okumaya Devam Et

Amerika

Pentagon, transseksüel askerleri tespit edecek

Yayınlanma

ABD ordusu ve Pentagon, transseksüel askerleri nasıl bulup tespit edeceklerini ve ordudan uzaklaştırmak için nasıl bir yol izleyeceklerini 30 gün içinde belirlemek zorunda.

Bu zorlu görev, askerlerin kendi kendilerini ihbar etmelerine veya meslektaşlarını ispiyonlamalarına bağlı olabilir.

Pentagon’un Çarşamba günü geç saatlerde bir davaya yanıt olarak sunduğu bir notun ardından perşembe günü Savunma Bakanlığı yetkililerine gönderilen bir memoranda, ordunun 26 Mart’a kadar “cinsiyet disforisi” (cinsel kimlik bozukluğu) teşhisi konulan veya tedavi gören askerleri tespit etmek için prosedürler oluşturması emredildi.

Ardından, bu askerleri ordudan uzaklaştırmaya başlamak için 30 gün süreleri olacak.

Bu emir, Başkan Donald Trump’un göreve başladıktan kısa bir süre sonra imzaladığı, transseksüel bireylerin orduda hizmet etmesini yasaklamaya yönelik adımları belirleyen başkanlık kararnamesini genişletiyor. Bu kararname mahkemede itiraz edilmişti.

Üst düzey bir savunma yetkilisi perşembe günü, şu anda aktif görevde, Ulusal Muhafız ve Yedek Kuvvetlerde “cinsiyet disforisi” teşhisi konulan yaklaşık 4.200 asker olduğunu düşündüklerini söyledi.

Personel meselelerini tartışmak için ismini vermek istemeyen yetkili, 2015 ile 2024 yılları arasında psikoterapi, cinsiyet kimliğini doğrulayan hormon tedavisi, cinsiyet kimliğini doğrulayan ameliyatlar ve diğer tedaviler için toplam maliyetin yaklaşık 52 milyon dolar olduğunu söyledi.

Amerikan ordusunda yaklaşık 2,1 milyon asker görev yapıyor.

Trump ve Savunma Bakanı Pete Hegseth, tıbbi durumlarının askeri standartlara uymadığını savunarak onları ortadan kaldırmak için çalışıyor.

Personel müsteşarı Darin Selnick, yeni notunda, “Cinsiyet disforisi tanısı almış, geçmişi olan veya buna uygun semptomlar gösteren bireylerin tıbbi, cerrahi ve ruh sağlığı kısıtlamaları, askerlik hizmeti için gerekli olan yüksek zihinsel ve fiziksel standartlarla bağdaşmamaktadır,” dedi.

Memorandumda, “ordunun ölümcüllüğü ve bütünlüğünün”, transseksüel personelin kendilerini tanımladıkları cinsiyete geçiş sürecinde yaşadıklarıyla “uyumsuz” olduğu iddia ediliyor ve cinsiyetin “değişmez, bir kişinin hayatı boyunca sabit” olduğu belirtiliyor.

Trump’ın başkanlık kararnamesine karşı dava açan altı transseksüel askerin avukatları, mahkeme dosyalarında, bu kararnamenin transseksüel kişilere karşı açıkça “düşmanlık” ifade ettiğini ve onları “eşit olmayan ve gereksiz” olarak nitelendirerek, diğer askerlerin ve halkın gözünde onları aşağıladığını savundu.

İnsan Hakları Kampanyası’nın hukuk işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Sarah Warbelow, yeni politikanın askerleri zor durumda bıraktığını ve transseksüel askerleri kendilerini ifşa etmeye zorladığını söyledi.

Warbellow, “Birdenbire kendinizi ifşa etmek zorunda kalacaksınız. Diğer insanlar sizi ifşa etmek zorunda kalacak. Eğer orduda transseksüel olduğunuzu bilen bir en iyi arkadaşınız varsa, bu yeni yönergeye göre, o arkadaşınız, eğer transseksüel bir kadınsanız, bugünden itibaren size [erkek kişi zamiri] ‘o’ ve ‘efendim’ diye hitap etmek zorunda kalacak,” dedi.

Askerler, “arkadaşlarının güvenliği ile doğrudan emirlere uymamak arasında seçim yapmak zorunda bırakılıyor” diyen Warbelow, transseksüel askerlerin, kendilerini ifşa etmemeleri halinde cezalandırılabileceklerini bildikleri için kendilerini ifşa etme baskısı hissedebileceklerini de sözlerine ekledi.

Perşembe günü, ABD yetkilileri, ilk rakamlara göre Donanmada yaklaşık 600, Kara Kuvvetlerinde 300 ila 500 ve Deniz Piyadelerinde 50’den az transseksüel askerin hızlı bir şekilde tespit edilebileceğini söyledi. Yetkililer, bireylerin örneğin belgelenmiş tıbbi tedavilerle tespit edilebileceğini ve bu sayının muhtemelen artacağını kabul etti.

Fakat yetkililer, bazı askerlerin geçiş sürecinden sonra orduya katılmış olabileceği ve kendilerini tanımlayabilecek tıbbi veya cerrahi işlemlerden geçmemiş olabileceği için ilk rakamların gerçek toplam rakamların altında olabileceğini belirtti.

Yetkililer ayrıca, kayıtlardan neyi ayırt edebilecekleri ve neyi rapor edebilecekleri konusunda sağlık gizliliği yasalarıyla sınırlı olabilecekleri konusunda uyarıda bulundu.

LGBT konularını araştıran Palm Center tarafından 2018 yılında yapılan bağımsız bir araştırmada, 2 milyondan fazla askerin arasında tahmini 14.000 transseksüel asker olduğu tahmin edildi.

Pentagon’un yeni politikası iki istisna öngörüyor: Askere alınmak isteyen transseksüel personel, savaş faaliyetlerini doğrudan desteklediğini vaka bazında kanıtlayabilirse veya cinsiyet disforisi teşhisi konmuş mevcut bir asker, belirli bir savaş ihtiyacını desteklediğini ve kimlikle özdeşleştirdiği cinsiyete geçiş yapmadığını kanıtlayabilir ve 36 ay boyunca “klinik olarak önemli bir sıkıntı yaşamadan” biyolojik cinsiyetinde istikrarlı olduğunu kanıtlayabilirse.

Cinsiyet disforisi, bir kişinin biyolojik cinsiyeti ile cinsiyet kimliği uyuşmadığında ortaya çıkıyor.

Muafiyet verilmesi durumunda, başvuru sahibi tuvaletler, yatakhaneler ve hatta “efendim” veya “hanımefendi” gibi resmi hitaplarda sadece biyolojik cinsiyetinin tanınması gibi bir durumla karşı karşıya kalacak.

Warbelow, transseksüel askerlerin, askerlik hizmetlerini etkileyebilecek herhangi bir adım atmadan önce, ordudan ve komutanlarından ek açıklama beklemeleri gerektiğini söyledi ve devam eden davaların bu politikayı etkileyebileceğini de belirtti.

Okumaya Devam Et

Amerika

Kokainin yasallaşmasını savunan Kolombiya liderine bağımlılık suçlaması

Yayınlanma

Kolombiya eski Dışişleri Bakanı Álvaro Leyva, ülkenin Devlet Başkanı Gustavo Petro’yu uyuşturucu bağımlısı olmakla suçladı. Leyva, suçlamasını Petro’nun Haziran 2023’teki Paris ziyareti sırasında iki gün boyunca ‘kaybolmasına’ dayandırırken, Petro daha önce yaptığı açıklamada tek bağımlılığının kahve olduğunu belirtmişti.

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, ülkenin eski Dışişleri Bakanı Álvaro Leyva tarafından uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlandı.

Leyva’nın suçlaması, Petro’nun kısa süre önce kokain satışının yasallaştırılması çağrısı yapmasının ardından geldi.

Petro, kokainin “viskiden daha kötü olmadığını” ve “şarap gibi” talep göreceğini savunmuştu.

Petro’nun kendisi ise daha önce tek bağımlılığının kahve olduğunu söylemişti.

Levya’ya göre, bu suçlamanın temelinde Petro’nun Haziran 2023’te Kolombiya heyetinin Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında Paris’te iki gün boyunca “kaybolması” yatıyor.

Financial Times gazetesinin aktardığına göre eski Dışişleri Bakanı, X platformunda yayımladığı açık mektupta, “İşte Paris’te uyuşturucu sorunlarınız olduğunu doğrulayabildim. Maalesef iyileşmeniz gerçekleşmedi,” diye yazdı.

Hangi uyuşturucudan bahsettiğini belirtmeyen Leyva, Ağustos 2022’den itibaren yaklaşık iki yıl boyunca Petro’nun ilk dışişleri bakanı olarak görev yapmıştı.

Mektubunda, “Çok sık yalnızlık, endişe, depresyon ve üstesinden gelmesi zor diğer durumlar yaşadığınız iyi biliniyor,” ifadelerini kullandı.

Daha önce, Kasım 2023’te araştırmacı gazeteci María Jimena Duzán, Petro’nun “sık sık ortadan kaybolmasının” gizli tutmak istediği bir bağımlılıktan kaynaklandığını yazmıştı.

Petro, sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Tek bağımlılığım sabahları içtiğim kahve,” diye yanıt vermişti.

Devlet Başkanı, önemli toplantılara sık sık geç kalması veya katılmaması, hatta bazen günlerce kamuoyunun gözünden kaybolmasıyla biliniyor.

Şubat ayında Petro, ülkede kokain satışının yasallaştırılması çağrısı yaparak, kokainin “viskiden hiçbir farkı olmadığını” ve “şarap gibi” talep göreceğini belirtmişti.

Bundan önce, Kolombiya İçişleri Bakanı Armando Benedetti de kendi uyuşturucu bağımlılığıyla mücadelesini anlatmıştı.

Kolombiya, dünyanın en büyük kokain üreticisi ve Petro’nun devlet başkanlığı döneminde bu uyuşturucunun üretim hacimleri son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi istatistiklerine göre, 2023 yılında Kolombiya’da 2 bin 664 ton saf kokain üretildi (bir önceki yıla göre yüzde 53 artış).

Ülkede kokain yapımında kullanılan koka bitkisinin ekim alanı 253 bin hektara yükselerek neredeyse Lüksemburg’un yüzölçümüne ulaştı.

Petro, Ağustos 2022’de devlet başkanlığı görevine başladı. Sol ve merkez sol siyasi güçleri bir araya getiren “Kolombiya İçin Tarihi Pakt” ittifakından aday olan Petro, ikinci tur seçimlerini az farkla kazanmıştı.

Kolombiya’da yerel seçimlerde Başkan Petro’ya darbe

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English