ABD Başkanı Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, Trump’ın Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek istediğini ancak savaş sonrası güvenlik garantilerinin Avrupa tarafından sağlanması gerektiğini belirtti. Waltz, ABD’nin Ukrayna’ya desteğini sürdürebileceğini ancak bunun karşılığında Ukrayna’nın doğal kaynaklarına erişim talep edebileceğini ifade etti.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeyi planladığı ancak Kiev’e yönelik savaş sonrası güvenlik garantilerinin Avrupa tarafından üstlenilmesi gerektiği belirtildi. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, NBC News’e verdiği demeçte, “Buradaki temel ilke, Avrupalıların gelecekte bu çatışmanın sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğidir,” dedi.
Waltz, Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin Ukrayna’ya verdiği desteği sürdürmeyi görüşmeye hazır olduğunu ancak Washington’ın askeri yardım harcamalarını telafi etmesi gerektiğini ifade etti.
Waltz, “Bu, Ukraynalılarla onların madenleri, doğal kaynakları, petrol ve gazları ve bizim kaynaklarımızı satın almaları konusunda bir ortaklık olacak,” şeklinde konuşarak yakın zamanda ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance liderliğindeki bir Amerikan heyetinin, savaşın sona erdirilme yollarını görüşmek üzere Avrupa’ya geleceğini bildirdi.
Trump’ın bu konuyu Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Orta Doğu liderleriyle yaptığı görüşmelerde de gündeme getirdiğini aktaran Waltz, “Herkes Başkan Trump’ın bu savaşı sona erdirmesine yardımcı olmaya hazır,” diye ekledi.
Waltz ayrıca, ABD liderinin daha önce Rusya’ya Ukrayna konusunda anlaşmaya yanaşmaması durumunda yaptırım ve gümrük vergisi tehdidinde bulunduğunu hatırlattı.
Fakat Waltz, Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşme yapıp yapmadığına dair bir soruya, “Çok sayıda hassas görüşme yapılıyor,” yanıtını verdi.
Trump’ın daha önce Waltz’a Ukrayna müzakerelerini organize etme talimatı verdiği biliniyor. Beyaz Saray eski başkanı, çatışmayı çözmek için hızlı bir şekilde uygulanabilecek somut bir planı olduğunu belirtmişti.
Trump ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin barış anlaşması yapılması durumunda Ukrayna’ya nadir toprak mineralleri ve doğalgaz kaynaklarına erişim karşılığında güvenlik garantileri sağlayabileceğini de ima etmişti.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy daha önce, savaşın sona ermesi için Putin ile doğrudan müzakerelere hazır olduğunu ancak bunun ancak ABD’nin Kiev’e güvenlik garantileri vermesi sonrasında mümkün olabileceğini belirtmişti.
Zelenskiy, bu garantilerin NATO üyeliği veya ülkeye Batılı barış gücü askerlerinin konuşlandırılması şeklinde olabileceğini ifade etmişti. Böyle bir askeri birliğin gönderilmesi durumunda, Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu birliğe katılması gerektiğini vurgulamıştı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’in, 14-16 Şubat tarihlerinde düzenlenecek olan Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile bir araya gelmesi bekleniyor.
Norveçli üst düzey diplomata göre, ABD’nin Başkan Donald Trump yönetiminde çok taraflı dünya düzeninden çekilmesiyle birlikte Avrupa ve Çin’in küresel sorunlarla mücadelede daha yakın işbirliği yapması gerekecek.
Norveç Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Kravik bu ayın başlarında South China Morning Post’a verdiği bir mülakatta, transatlantik belirsizliklerin ortasında Çin’in hem Oslo hem de Avrupa için stratejik öneminin altını çizerken, Avrupa’nın Pekin ya da Washington’a bağımlı olmaktan kaçınması gerektiğini vurguladı.
İnsan hakları ve Güney Çin Denizi gibi bazı konulardaki farklılıklara rağmen, ekonomik ortaklığın geliştirilmesi ve çok taraflılığın sürdürülmesi konusunda Çin ile işbirliği yapmanın Oslo’nun çıkarına olduğunu belirten Kravik, Pekin’i gücünü daha sorumlu bir şekilde kullanmaya ve Rusya’nın dizginlenmesine yardımcı olmaya çağırdı.
Bu ayın başlarında ilk Çin ziyaretini tamamlayan Kravik, “Bizim bakış açımıza göre, Çin’in büyüklüğü, gelişmişliği ve jeopolitik ayak izi göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmadan küresel nitelikteki herhangi bir sorunu ele almak imkansızdır” dedi.
Kravik’in Pekin ve Hong Kong gezisi, Trump’ın politikalarının transatlantik ilişkileri zorladığı ve Çin’in Avrupa’ya yönelik “cazibe atağını” hızlandırdığı bir döneme denk geldi.
Kravik, Trump’ın ABD’yi 2015 Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekme kararını yorumlarken şunları söyledi: “ABD ne yaparsa yapsın, çözümleri belirlemek için Çinli muhataplarımızla birlikte çalışmamız gerektiği konusunda kararlıyız ve bu bizim peşinde olduğumuz bir şey.”
Kravik Pekin’de aralarında Komünist Parti’nin diplomatik kolu olan Uluslararası Departman Başkanı Liu Jianchao ve Avrupa işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Hua Chunying’in de bulunduğu Çinli yetkililerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.
Kravik’e göre gezi “çok faydalı” geçti ve jeopolitik, çevre politikaları, “insan hakları, Ukrayna, Rusya ve güneşin altındaki hemen her şeyi” kapsayan görüşmeler “çok yapıcıydı”.
Çin’in resmi açıklamasına göre Liu, ABD’nin adını anmadan Pekin’in “belirsizlik ve istikrarsızlığın giderek arttığı” bir dünyada “çok taraflılığı ortaklaşa korumak” için Norveç ile ikili ve çok taraflı koordinasyonu güçlendireceği sözünü verdi.
Liu ayrıca, güven inşa etmeye ve “belirli farklılıkların ikili ilişkiyi tanımlamamasını” sağlamaya yardımcı olduğunu söylediği ikili değişimler ve diyalogdan da övgüyle söz etti.
Çin’le resmi olarak ilişki kuran ilk Avrupa ülkelerinden biri olan Norveç ile Çin ilişkileri, 15 yıl önce 2010 Nobel Barış Ödülü’nün Çinli muhalif Liu Xiaobo’ya verilmesiyle dibe vurmuş ve altı yıllık bir diplomatik dondurmayı tetiklemişti.
Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre geçen yıl ilişkilerin 70. yılını anmak üzere Pekin’i ziyaret ettiğinde, her iki taraf da ticari bağları güçlendirmeyi ve iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, yeşil gemicilik ve döngüsel ekonomiye odaklanan bir yeşil geçiş diyaloğu başlatmayı taahhüt etti.
Kravik, Çin’in Avrupa Birliği ve ABD’den sonra Norveç’in en büyük üçüncü ticaret ortağı olmasıyla birlikte “çok yönlü” ilişkilerin ilerlemesine olumlu yaklaştı.
Yaklaşık 160 Norveç şirketi Çin anakarasında ve Hong Kong’da, özellikle yeşil gemicilik, su ve atık yönetimi ve geri dönüşüm, güneş ve rüzgar gülleri ve karbon yakalama alanlarında faaliyet gösteriyor.
Kravik, “Çin’in büyüklüğü, jeopolitik üzerindeki etkisi ve iklim krizi, yapay zeka, nükleer silahlar, biyolojik silahlar, sınır ötesi saldırganlık, salgın hastalıklar gibi mücadele etmemiz gereken tüm bu küresel zorlukların ele alınmasında etkili olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmak zorundayız. Çin ile işbirliği yapmak istiyoruz” dedi.
The Washington Post‘a konulan eski Ukrayna Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin önerisinin Kiev’de şaşkınlıkla karşılandığını söyledi. Ryabçin’e göre, nükleer enerji tesisleri, ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması kapsamında daha önce gündeme gelmemişti.
The Washington Post‘un haberine göre, nükleer enerji tesisleri ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması bağlamında daha önce hiç görüşülmemişti.
Bu nedenle, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin teklifi Kiev’de pek çok kişiyi hazırlıksız yakaladı.
Gazeteye konuşan Ukrayna’nın eski Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, Zaporijya nükleer santralinin geleceğine ilişkin konunun müzakerelerde kilit öneme sahip olacağını belirtti.
Ryabçinı, bunun sadece Ukrayna için değil, Avrupa Birliği için de önemli olduğunu vurguladı.
Ryabçin, Ukrayna’nın geçmişte Avrupa Birliği’ne büyük miktarda elektrik enerjisi sattığını da sözlerine ekledi.
Dİğer yandan gazete, ABD’nin Zaporijya nükleer santrali üzerindeki kontrolünün teoride Ukrayna’ya fayda sağlayabileceğini, zira bunun ülkedeki bazı enerji sorunlarını hafifletebileceğini belirtiyor.
The New York Times, 20 Mart’ta Ukraynalı nükleer enerji uzmanlarının, Trump’ın Zaporijya nükleer santralinin kontrolünü geçici olarak ABD’ye devretme planına şüpheyle yaklaştığını yazmıştı.
Uzmanlar, Ukrayna yasalarına göre santrallerin özelleştirilemeyeceğini iddia etmişlerdi.
19 Mart’ta Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti.
İki lider, elektrik tedariki ve nükleer santrallerle ilgili konuları ele aldı. Ukrayna Devlet Başkanı, ABD’den ilave hava savunma sistemleri talep etti.
Trump, ABD’nin Ukrayna’daki nükleer santrallere sahip olması durumunda, altyapıyı daha iyi koruyabileceğini belirtti.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, 2024 yılında dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinden kaynaklanan toplam borç 100 trilyon doları aştı. Raporda, 2025 yılında borçlanma ve ödenmemiş borç miktarının artmaya devam edeceği öngörülüyor. OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının 17 trilyon dolara ulaşması ve toplam devlet borcunun 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinin toplam değeri 2024 yılında 100 trilyon doları aştı.
Geçtiğimiz yıl, devletler ve şirketler borç piyasalarından yaklaşık 25 trilyon dolar borçlandı. Bu rakam, pandemi öncesi döneme kıyasla 10 trilyon dolar, 2007 yılındaki borçlanma hacmine kıyasla ise üç kat daha fazla.
OECD’nin 38 üye ülkesindeki borçlanmanın yüzde 85’inden fazlası, en büyük beş borçlu ülke olan ABD, Japonya, Fransa, İtalya ve İngiltere tarafından gerçekleştirildi.
Toplam borcun üçte ikisinden fazlası ise yalnızca ABD’ye ait.
Raporda yer alan tahminler, 2025 yılında hem borçlanma miktarının hem de ödenmemiş borçların artmaya devam edeceğini gösteriyor.
OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının rekor bir seviye olan 17 trilyon dolara ulaşması, bu ülkelerin toplam devlet borcunun ise yaklaşık 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Raporda, pandemi döneminde alınan borçların önemli bir kısmının önümüzdeki iki yıl içinde daha yüksek faiz oranlarıyla yeniden finanse edilmesi gerekeceği ve bununla ilgili endişeler olduğu belirtiliyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim 2024’te küresel devlet borcunun 100 trilyon doları aşacağını öngörmüştü.
2030 yılına kadar küresel devlet borcunun GSYİH’nin yüzde 100’üne ulaşması bekleniyor.
Özellikle Brezilya, Fransa, İtalya, Güney Afrika, İngiltere ve ABD’de borçluluk oranının artacağı tahmin ediliyor.