Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz: Netanyahu’nun kararlı eylemleri Ortadoğu’yu değiştirdi

Yayınlanma

ABD’de başkan seçilen Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz pazar günü yayıncı Ben Shapiro’nun programında, Ortadoğu’nun geçirmekte olduğu radikal değişimlerin çoğunun “İsrail’in Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğinde, özellikle Hizbullah konusunda attığı kararlı adımlardan kaynaklandığını” ileri sürdü.

Waltz, NATO’nun kaderi ve yerli Amerikan enerjisinin neden Amerikan dış politikasının önemli bir bileşeni olduğu konusunda kendi bakış açısını sundu.

Waltz ayrıca İbrahim Anlaşmaları sonrasında Ortadoğu diplomasisinin nasıl görünebileceğini ve dış uzay ve siber güvenliğin de politika hesaplarının bir parçası olduğunu tartıştı.

Bunun sonucu olarak Waltz’a göre, “ABD’nin Suriye’de herhangi bir kapasitede sahaya inmeye ihtiyacı yok,” fakat IŞİD’in faaliyetleri, İsrail’in sınır güvenliği ve Arap müttefikleri ile birlikte daha geniş bölgesel dinamikler de dahil olmak üzere kilit gelişmeleri yakından izleyecek.

Waltz, Netanyahu ve İsrail’in Hizbullah’a karşı askeri ve istihbari faaliyetlerinin yanı sıra “çağrı cihazı” saldırılarını da överek, “Bir gün Hizbullah’ın kabiliyetlerini ortadan kaldıran gizli operasyonla ilgili inanılmaz bir film çekilmesi muhtemeldir; pek çok kişinin imkansız ve çok provokatif olduğuna inandığı cesur ve son derece etkili bir görev,” dedi.

Bu operasyonların İran’ın hava savunmasını açığa çıkararak onları “savunmasız ve savunmada bıraktığını” öne süren Waltz, “Aynı derecede önemli olarak, İran’ın mali ağlarını hedef aldı ve Tahran’dan Beyrut’a ve Suriye ve ötesindeki bölgesel vekillerine para akışını kesintiye uğrattı,” dedi.

“Amerikalıları alıkoyarsanız alnınıza bir kuşun yiyebileceğinizi bilmeniz lazım”

Hamas’ın şimdi kendini “her zamankinden daha yalnız” hissettiğini belirten Waltz, “Hizbullah’ın kuzeyden kendilerini kurtaracağını düşünmüşlerdi ama bu beklentileri boşa çıktı. Hamas şu anda köşeye sıkışmış durumda ve geriye tek bir kaçış yolu kaldı: rehineleri serbest bırakmak,” ifadelerini kullandı.

Gazze’deki İsrailli rehinelerle ilgili olarak Waltz, “[Trump] Belli konularda, özellikle de rehineler konusunda tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Artık yeter. 20 Ocak geldiğinde, hâlâ hayatta olan rehineler, 1979’daki İran rehine krizi sırasında, Carter’dan Reagan’a geçiş döneminde alıkonulan Amerikalılardan daha uzun süre tutulmuş olacaklar. Bu kesinlikle kabul edilemez,” dedi.

Yeni danışman, “ister bir ulus-devlet isterse bir terörist grup olsun, bir Amerikalıyı yasadışı olarak alıkoyduğunuzda bunun hızlı ve ciddi sonuçları olması gerektiğini” ileri sürerek, bu sonuçların arasında “mali yıkım, askeri misilleme, hatta belki de alnına bir kurşun” olduğunu söyledi.

Waltz, Ben Shapiro ile “Önce Amerika” dış politikası hakkında yaptığı söyleşide, 20 Ocak’taki geçiş sürecini planlarken dış politika önceliklerini paylaştı ve Amerika’nın yurtdışındaki gücünün yeniden canlandırılması için bir vizyon önerdi.

Suriye’de ABD askeri kalmaya devam edecek mi?

Suriye konusunda Waltz, ABD’nin buradaki öncelikli çıkarının hapiste tutulan IŞİD militanları olacağını söyledi.

Waltz, “Başkan Trump IŞİD halifeliğini ortadan kaldırdı ancak sonrasında on binlerce savaşçı ve aileleri, ABD’nin desteğiyle Kürt müttefiklerimiz tarafından korunan esir kamplarına hapsedildi. Eğer bu savaşçılar kaçar ya da yeniden toplanırsa, IŞİD’in yeniden yükselme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bunu engellemek Amerika’nın Suriye’deki en önemli çıkarı,” dedi.

İkinci olarak İsrail’e dikkat çeken Waltz, İsrail’in güvenliği ve sınır istikrarının “bölgesel ve küresel güvenlik için hayati önem taşıdığını” öne sürdü.

Golan Tepeleri de dahil olmak üzere İsrail’in “stratejik bölgelerin güvenliğini sağlamak” için agresif adımlar attığını ve kimyasal silah fabrikaları ve füze üretim tesisleri gibi kilit noktaları hedef alarak “teröristlerin eline geçmesini” engellediğini belirten Waltz, bu meselenin öneminin süreceğine işaret etti.

Waltz’a göre üçüncü olarak, ABD’nin Arap ortakları ile “daha geniş bir bölgesel dinamik” var ve “istikrarın sürdürülmesi ve bölgedeki kilit müttefiklerle işbirliğinin geliştirilmesi , daha fazla kaosun önlenmesi için elzem.

“Husi dosyası” Suudilere devredilecek

İran’ın geleceğinin belirsizliğini koruduğunu öne süren Waltz, “Tarihsel olarak İran, Ortadoğu’da geniş bir terör ağı işletmiştir; çeşitli vekil gruplara uzanan dokunaçları olan ahtapot benzeri bir sistem,” iddiasında bulundu.

Bugün itibariyle, Husiler hariç, bu kolların çoğunun “etkin bir şekilde kopmuş durumda” olduğunu savunan yeni danışman, “Husiler hâlâ çözülmemiş bir sorun olsa da, Suudilerin eninde sonunda bu tehdidi ele alması muhtemel,” dedi.

Husilerin bir “terör örgütü” olarak yeniden tanımlanmasının “ufukta göründüğünü” kaydeden Waltz, “Husiler Kızıldeniz’deki küresel deniz taşımacılığını aksatmaya devam ediyor ve gemileri Afrika Boynuzunun etrafından dolaşmaya zorluyor. Bu durum muazzam bir iktisadi baskı ve enflasyonist baskı yarattı; Kızıldeniz’deki deniz taşımacılığının neredeyse %80’i Süveyş Kanalını tamamen bypass ediyor,” dedi.

İran’a tehdit artarak sürecek

Trump tarafından tartışılan ve İran’ı iktisadi olarak izole etmeyi amaçlayan “azami baskı” kampanyası, Waltz’a göre, Husiler gibi grupların finansmanını kesmeyi hedefliyor.

“İran rejimi şimdi bir yol ayrımıyla karşı karşıya,” diyen Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Ya nükleer silah geliştirme yolunda agresif bir şekilde ilerleyip Kuzey Kore gibi parya bir devlet olma riskini göze alacaklar ya da geri adım atıp müzakere edecekler. Eğer ilkini seçerlerse İsrail’in boş durması pek olası değil,” ifadelerini kullandı.

İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in “sağlık durumunun kötü” olduğunu ve “halefiyet sorunlarıyla karşı karşıya” bulunduğunu savunan Waltz, “Ayetullah karar vermek zorunda: nükleer kapasiteye doğru acele edip olası bir önleyici saldırıyı kışkırtmak ya da statükoyu koruyup İsrail’in gazabını çekmekten kaçınmak,” dedi.

İran petrolünün Çinli alıcıları, rafinerileri ve nakliyecilerine yönelik ikincil yaptırımların Trump’ın liderliğinde geri döneceğinin altını çizen Waltz, daha geniş bölgesel resme bakıldığında İsrail’in, “İran’ın vekillerinin” oluşturduğu “ateş çemberini” söndürmek için kararlı adımlar attığını belirtti.

Waltz, “Bu arada İran’ın zayıflamış konumunun yarattığı boşluk başka güçler tarafından doldurulmaktadır. İdeal olan bu boşluğun Kürtler tarafından doldurulmasıdır ancak istikrarsızlık devam etmektedir,” dedi.

ABD’nin “Arap” öncelikleri: Suudileri ve Ürdün Krallığını yatıştırmak 

İsrail’in yanı sıra Amerika’nın kilit müttefikleri Ürdün ve Suudi Arabistan’ın da “aşırılık yanlılarından” derin endişe duyduğuna işaret eden Waltz, özellikle Ürdün’ün, “aşırılık yanlılarının” Suriye sınırı boyunca yayılmasından korktuğunu vurguladı.

Waltz, “Ürdün kırılgan bir devlet olmaya devam ediyor; %70’i Filistinli olan bir nüfusa hükmeden bir Haşimi monarşisi. Ülkenin istikrarı bölgesel güvenlik için hayati önem taşıyor ve hükümet İslami aşırıcılığın yayılmasına karşı tetikte olmaya devam ediyor,” dedi.

Waltz’a göre bu nedenle, ABD’nin bölgede iktisadi baskıya, nükleer silahların yayılması konusunda net kırmızı çizgilere ve İsrail ve Ürdün gibi “kilit müttefiklere sarsılmaz desteğe” odaklanan sağlam ve tutarlı bir stratejiye ihtiyacı var.

Ortadoğu

İran: Anlaşma olsa da olmasa da uranyum zenginleştirme sürecek

Yayınlanma

Tahran ile Washington arasında süren nükleer müzakerelerde tansiyon yeniden yükseldi. İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin vazgeçilmez olduğunu ve bu konunun müzakereye açık olmadığını net şekilde ifade ederken, ABD tarafı ise bu faaliyetlerin tamamen durdurulmasını olmazsa olmaz bir şart olarak ortaya koyuyor.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “İran’daki uranyum zenginleştirme çalışmaları, bir anlaşma olsun ya da olmasın devam edecektir” diyerek ülkesinin bu konuda geri adım atmayacağını vurguladı. Irakçi, ABD’nin nükleer müzakerelerde kamuoyuna farklı, müzakere masasında farklı mesajlar verdiğini belirterek, “ABD’li muhataplarımız kamuoyunu susturmak için her şeyi söylemekte özgür olabilirler, ancak bizim pozisyonumuz nettir” dedi.

“Müzakereler çıkmaza girer” uyarısı

İran Dışişleri Bakan Yarımcısı Mecid Taht Revançi  de İran yargısına bağlı yayın yapan Mizan Haber Ajansına yaptığı açıklamada ABD’nin, müzakerelerde ülkesinin uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulması talebinde ısrarcı olması halinde sürecin çıkmaza gireceğini söyledi. “Amerikalıların tutumu İran’ın zenginleştirilmesinin sıfır olması ise müzakereler hiçbir yere varamaz” dedi.

Revançi, “Zenginleştirme konusundaki tutumumuz açık ve bu konuda hiçbir şekilde geri adım atmayacağız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan yarı resmi İran İşçi Haber Ajansına (ILNA) açıklama yapan Revançi, İngiltere basınında yer verilen ve İran’ın 3 yıl süreyle uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durduracağına ilişkin iddiayı, “Böyle bir şey gündeme gelmedi” diyerek yalanladı.

İran: Yaptırımların kaldırılması halinde anlaşma imzalanabilir

İran ile ABD arasındaki nükleer müzakere süreci devam ediyor. Tahran, nükleer programını atom bombası üretmesine engel olacak şekilde kısıtlama karşılığında yaptırımların kaldırılmasını istiyor. Daha önceki açıklamalarında Tahran’ın düşük düzeyde uranyum zenginleştirmesini kabul edeceklerini söyleyen ABD’li yetkililer son zamanlarda İran’ın her düzeyde uranyum zenginleştirme işlemini durdurmasını talep ettiklerini belirtiyor.

“Tetik mekanizmasının hukuki dayanağı yok”

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi de, uranyum zenginleştirmenin İran’ın barışçıl nükleer programının ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtti. “Bu, basitçe askıya alabileceğimiz ya da durdurabileceğimiz bir süreç değil. Bu teknolojiye sahip olmak İran’ın yasal hakkıdır ve bundan vazgeçemeyiz” dedi.

İsrail’in, İran ile ABD arasındaki diplomatik süreci provoke etmeye yönelik eylemlerde bulunabileceğini belirten İranlı sözcü, “Bölgede çatışma bahanesi üretmek amacıyla İran’ı suçlayacak provokatif adımlar atılması ihtimal dışı değildir” uyarısında bulundu.

Bekayi ayrıca, 2015 yılında imzalanan ancak ABD’nin çekilmesiyle askıya alınan nükleer anlaşma kapsamındaki yaptırımların yeniden gündeme getirilmesini sağlayacak “tetik mekanizması”nın Avrupa ülkeleri tarafından devreye alınabileceği yönündeki iddialara da yanıt verdi. “Programımız tamamen barışçıl ve bu mekanizmanın hukuki dayanağı yok. Avrupa ülkelerinin bu konuda aklıselimle hareket edeceğini umuyoruz” dedi.

ABD: Uranyum zenginleştirme kırmızı çizgi 

Öte yandan, ABD cephesinden gelen açıklamalar İran’ın pozisyonuyla taban tabana zıt. ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, ABC News’e verdiği röportajda, “Uranyum zenginleştirme, Trump yönetimi için çok net bir kırmızı çizgidir. Yüzde 1 oranında bile zenginleştirmeye izin veremeyiz. Çünkü bu, nükleer silahlanmanın kapısını aralar” ifadelerini kullandı.

“ABD, İran’a yazılı nükleer anlaşma teklifi sundu”

Witkoff, İran’la müzakerelere açık olduklarını ancak anlaşmanın, hiçbir düzeyde zenginleştirme içermemesi gerektiğini savundu. “Biz buraya bir bombanın gelmesine izin vermeyeceğiz” diyen Witkoff, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da CBS News’e yaptığı açıklamada, “Eğer herhangi bir seviyede zenginleştirme yapabiliyorsanız, silah seviyesine çıkmanız an meselesidir. İran asla nükleer silaha sahip olmamalı” dedi. Rubio ayrıca, Başkan Trump’ın diplomatik çözümden yana olduğunu ve İran’ın da aynı yolu seçmesini umduklarını dile getirdi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu: Gazze’nin tamamını işgal edeceğiz

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, dün akşam kabine toplantısında alınan Gazze’de “kıtlık yaşanmaması için temel miktarda gıda” geçişine izin verme kararının ardından Gazze’nin tamamını işgal edeceklerini açıkladı.

Sosyal medya hesabından bir video yayınlayan Netanyahu, Gazze’ye insani yardım girişini eleştiren bakanlara yanıt verdi ve yardım geçişine izin verme konusunda baskı gördüklerini itiraf etti. İlk kez Gazze’nin tamamını işgal edeceklerini belirten Netanyahu, “Gazze Şeridi’nin tamamını ele geçireceğiz. Yardım geçireceğiz, çünkü kırmızı çizgiye yaklaştık” dedi.

Gazze’de insani yardım girişinin engellenmesi kararıyla büyük bir felakete neden olduklarını itiraf eden Netanyahu, bu noktada hiçbir şekilde destek göremeyeceklerini vurgulayarak, “Açlıktan ölme durumuna gelmemeliyiz” ifadesini kullandı.

Yardımların Hamas’a ulaştığını ve bu sebeple yardım geçişini durdurduklarını savunan Netanyahu, ABD ile farklı bir mekanizmanın kurulmasına karar verdiklerini, buna göre oluşturulacak dağıtım noktalarında İsrail ordusunun yardımların güvenliğini ve ABD’li şirketlerin dağıtımı sağlayacağını kaydetti.

Netanyahu, bu noktaları oluşturmak için çalıştıklarını, fakat kurulması zaman alacağı için en erken 24 Mayıs’a kadar eski yöntemle yardımların dağıtılacağını, İsrail ordusunun yardım dağıtımı yapılan noktalarda “kontrolü sağlayacağını” açıkladı.

İnsani yardım kararının nedeni belli oldu: Baskı

Gazze’ye insani yardım ulaştırılması konusunda uluslararası baskı gördüklerini belirten Netanyahu, şu ifadeleri kullandı:

“Kırmızı çizgiye, kontrolün kaybedilmesine yaklaşıyoruz ve o zaman her şey dağılacak. Dostlarımız, İsrail’in tutkulu destekçileri olan senatörler bana geldiler ve zafere ulaşmamız için her türlü yardımı sağlayacaklarını söylediler. ‘Silahlar, Hamas’ın ortadan kaldırılması için destek, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde koruma… Katlanamayacağımız tek bir şey var, kitlesel açlık görüntüleri. Sizi bu şekilde destekleyemeyiz.’ dediler.”

İsrail Başbakanlık ofisi sabah saatlerinde 2 Mart’tan bu yana engelledikleri Gazze’ye temel miktarda gıda geçişine izin verileceğini açıklamıştı. Açıklamada, “İsrail, Gazze Şeridi’nde bir kıtlık krizinin ortaya çıkmamasını sağlamak amacıyla halka temel miktarda gıda sağlayacaktır” denmişti.

Aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, yaptığı açıklamada kararı eleştirerek, “Esirlerimiz tünellerdeyken, Şerit’e giren her türlü insani yardım kesinlikle Hamas’ı besleyecek ve ona oksijen verecektir” iddiasında bulunmuş ve Netanyahu’yu hata yapmakla suçlamıştı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail’den Gazze’ye insani yardım girişi adımı

Yayınlanma

İsrail, Mart ayında tamamen durdurduğu insani yardım girişi konusunda geri adım attı. Gazze’ye temel miktarda gıda geçişine izin verileceği açıklandı.

İsrail, 2 Mart’ta başlattığı abluka sonrası artan kıtlık riski ve uluslararası baskılar karşısında, Gazze’ye yönelik yardım engelleme politikasını kısmen esnetme kararı aldı.

İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamada, “İsrail, Gazze Şeridi’nde bir kıtlık krizinin ortaya çıkmamasını sağlamak amacıyla halka temel miktarda gıda sağlayacaktır” ifadesine yer verildi.

Kıtlık krizinin Hamas’a yarayacağı iddia edilen açıklamada, İsrail ordusunun yardımların dağıtımının kontrolünü yapacağı kaydedildi.

Reuters’ta yer alan habere göre, Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinatörü Sözcüsü Eri Kaneko, İsrail’in sınırlı yardım teslimatını yeniden başlatmak için BM ile temasa geçtiğini doğruladı. Kaneko, sahadaki koşullar dikkate alınarak lojistik ayrıntıların görüşüldüğünü belirtti.

İnsani yardım girişi uluslararası baskılar sonucu gündeme geldi

İsrail basını, güvenlik kabinesinin Gazze’de ateşkes ve esir takası anlaşması için Doha’da süren müzakereler ve bölgeye insani yardım girişini görüşmek üzere toplandığını kaydetti.

İsrail devlet televizyonu KAN’ın haberine göre, Gazze’ye insani yardım geçişinin derhal başlatılmasına ilişkin karar, ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere İsrail’e uygulanan siyasi baskı nedeniyle alındı.

Kabine kararının oylama yapılmaksızın alındığı, daha önce böyle bir karar alınırsa hükümeti dağıtmakla tehdit eden aşırı sağcı bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’in itirazlarının göz ardı edildiği ve kararın oylamaya açılması önerilerinin reddedildiği aktarıldı.

Itamar Ben-Gvir, yaptığı açıklamada kararı eleştirerek, “Esirlerimiz tünellerdeyken, Şerit’e giren her türlü insani yardım kesinlikle Hamas’ı besleyecek ve ona oksijen verecektir” iddiasında bulundu, Netanyahu’yu hata yapmakla suçladı.

Öte yandan Walla internet sitesinin haberinde, yardımların 24 Mayıs’a kadar Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlarla sağlanacağı, bu tarihten sonra İsrail’in öncülüğündeki yardım dağıtma planına geçileceği aktarıldı.

İsrail 2 Mart’tan bu yana Gazze’ye tıbbi malzeme, gıda ve yakıt girişini engelliyor. İsrail güvenlik kabinesi kısa süre önce yardım dağıtımını tamamen İsrail ordusunun kontrolüne alınmasını da içeren Gazze’de işgalin genişletilmesine ilişkin planı onaylamış ve bu kapsamda “Gideon’un Arabaları” isimli operasyonu başlatmıştı.

Saldırılar sürüyor, ölü sayısı artıyor

İsrail ordusu “Gideon’un Arabaları” operasyonu kapsamında son bir hafta içinde 670’ten fazla Hamas hedefini vurduğunu ve çok sayıda Hamas mensubunu etkisiz hale getirdiğini öne sürdü.

Gazze Sağlık Bakanlığı ise aynı süreçte en az 464 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini bildirdi. Bakanlık Sözcüsü Halil ed-Dekran, “İsrail bombardımanıyla bazı aileler tamamen sivil kayıt sisteminden silindi” açıklamasında bulundu.

Gazze’de sağlık sistemi neredeyse tamamen çökmüş durumda. Yakıt sıkıntısı nedeniyle ambulansların yüzde 75’i hizmet veremiyor. Sadece 72 saat içinde tüm sağlık araçlarının durabileceği ifade ediliyor. Sağlık yetkilileri, ölü sayısının 53 bini aştığını, bunların çoğunun sivil olduğunu açıkladı.

İsrail’in gece düzenlediği hava saldırılarından biri, Han Yunus’ta yerinden edilmiş sivillerin yaşadığı çadır kampını hedef aldı. Saldırıda kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi yaşamını yitirdi, çadırlar alev aldı.

Gazze Sağlık Bakanlığı, kuzeyde kısmen faaliyet gösteren Endonezya Hastanesi’nin, İsrail ateşi nedeniyle tamamen hizmet dışı kaldığını duyurdu. İsrail ordusu, bu bölgede “terör altyapısına” yönelik operasyonların sürdüğünü belirtti.

Ayrıca Hamas liderlerinden Muhammed Sinvar’ın, geçen hafta bir hastanenin altındaki tünelde düzenlenen hava saldırısında öldürüldüğüne dair haberlere yönelik resmi bir doğrulama gelmedi.

Katar’daki görüşmelerden sonuç çıkmadı

Öte yandan İsrail’in bu kararı, Katar’da İsrail ile Hamas arasında yapılan ve herhangi bir ilerleme sağlanamayan dolaylı görüşmelerin ardından geldi. Başbakan Binyamin Netanyahu, müzakerelerde ateşkes, esir takası, Hamas militanlarının sürgüne gönderilmesi ve Gazze’nin silahsızlandırılması gibi başlıkların ele alındığını belirtmişti. Ancak Hamas, bu şartları daha önce reddetmişti.

Hamas yetkilileri, Reuters’a verdikleri demeçte, Katar’daki görüşmelerde İsrail’in yalnızca rehinelerin serbest bırakılmasını istediğini ancak savaşı sona erdirmeyi taahhüt etmediğini söyledi. Hamas ise elindeki tüm rehineleri, İsrail’in Gazze’den çekilmesi, ablukayı kaldırması ve Filistinli tutukluları serbest bırakması karşılığında bırakabileceğini belirtti.

İsrailli üst düzey bir yetkili, şu ana kadar müzakerelerde herhangi bir ilerleme sağlanamadığını ifade etti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English