Ortadoğu
Türkiye ve İsrail’in “Suriye” müzakeresine ‘Sykes-Picot’ benzetmesi

İsrail ve Türkiye, “Suriye’de karşı karşıya gelmeme” gerekçesiyle Azerbaycan’da doğrudan temaslara başladı. İsrail basını, görüşmeleri Suriye’nin fiilen bölünmesine giden yol olarak yorumladı. Eski donanma komutanı, görüşmelere ilişkin “Bir tür Sykes-Picot” dedi.
İsrail ve Türkiye, Beşar Esad sonrası Suriye sahasında olası bir çatışmayı önlemek amacıyla Azerbaycan’da teknik düzeyde görüşmelere başladı. Görüşmelerin temel hedefi, “sahadaki askeri hareketlilikte çatışma riskini azaltmak ve tarafların kırmızı çizgilerini belirlemek” olarak ifade edildi.
Türkiye ile İsrail arasında Suriye için ‘çatışmasızlık mekanizması’ kuruluyor
Ancak İsrail basınında yer alan yorumlara göre bu temaslar, Suriye’nin fiili olarak bölünmesine dair örtülü bir uzlaşının işareti olabilir. El Mayadin‘in İsrail medyasından aktardığına göre İsrail’in eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, “Türkiye ile aramızda bir tür Sykes-Picot anlaşması yapıldı” diyerek dikkat çekici bir benzetme yaptı. Marom’a göre, “Suriye tek ve bütün bir devlet olarak kalmayacak, parçalanacak. Türkiye’nin de bu parçaların bazıları üzerinde çıkarları var.”
İsrail televizyon kanalı Kanal 13 de Azerbaycan’daki görüşmeleri, “Suriye’nin coğrafi olarak bölüneceği yeni dönemin işareti” olarak yorumladı.
Bu temasların öncesinde İsrail’in Suriye’deki T4 hava üssüne düzenlediği saldırı, tansiyonu yükseltmişti. Bu üssün, Türkiye’nin askeri olarak konuşlanmayı planladığı noktalar arasında olduğu öne sürülüyor.
KAN: Uzlaşma yok
Görüşmelere ilişkin ilk teyit, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan geldi. CNN Türk’te yaptığı açıklamada Fidan, İsrail ile “çatışmasızlık mekanizması” kurulması amacıyla teknik müzakerelerin başladığını açıkladı. Millî Savunma Bakanlığı da ilk toplantının Azerbaycan’da gerçekleştiğini duyurdu. Aynı gün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi de doğrudan görüşmeleri doğrulayarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e arabuluculuğu için teşekkür etti.
İsrail’in kamu yayıncısı KAN, çarşamba günü yapılan görüşmelerde bir uzlaşma sağlanamadığını, ikinci turun 20 Nisan’da sona erecek Hamursuz Bayramı sonrası yapılacağını aktardı. Aynı kaynak, Türkiye’nin Azerbaycan’a giden İsrailli yetkilileri taşıyan uçağın kendi hava sahasına girişine izin vermediğini ve uçağın Bulgaristan ile Yunanistan üzerinden dolambaçlı rota izlemek zorunda kaldığını da iddia etti.
İsrail’in “kırmızı çizgisi”
Jerusalem Post’a konuşan bir İsrailli yetkili, Türkiye’nin özellikle Palmira bölgesinde askeri üs kurmasının İsrail açısından kırmızı çizgi olduğunu ve bu pozisyonun Azerbaycan’daki toplantıda açıkça Türk tarafına iletildiğini söyledi. Aynı yetkili, Suriye sahasında İsrail’e yönelik olası tehditlerden, HTŞ lideri Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) öncülüğündeki yeni yönetimin sorumlu tutulacağını ifade etti.
İsrail Enerji Bakanı Eli Cohen de “Türkiye ile çatışma istemiyoruz” diyerek sürece dair temkinli bir tutum sergiledi; ancak “Suriye’de Türk askeri varlığına karşıyız” vurgusunu da ihmal etmedi.
“Türkiye Suriye’ye daha fazla yatırım yapıyor”
Ancak İsrail’de, Türkiye’nin Suriye’deki etkisini dengeleme noktasında Netanyahu hükümetinin fazla seçeneği olmadığı değerlendirmesi öne çıkıyor.
İsrail güvenlik bürokrasisinin görüşlerini yansıtan yarı-resmi nitelikteki Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli araştırmacısı Gallia Lindenstrauss, The Times of Israel’e verdiği demeçte “Sonuçta Suriye söz konusu olduğunda, Türkiye bu ülkeyle İsrail’den çok daha fazla ilgileniyor ve buna göre yatırım yapıyor. İsrail’in Suriye’ye ilgisi yalnızca güvenlik odaklı. Bu da Ankara’ya üstünlük sağlıyor” dedi.
Lindenstrauss ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a verdiği desteğin, İsrail’in hareket alanını daha da daralttığını belirtti.
Lindenstrauss şu değerlendirmede bulundu: “Başkan Trump, Washington’da Netanyahu ile yaptığı son görüşmede, Türkiye konusunda İsrail’e yardım etmeye istekli olduğunu ama bunun için İsrail’in ‘makul taleplerde’ bulunması gerektiğini açıkça ifade etti. Trump, İsrail’i Suriye’de daha minimalist bir yaklaşıma zorlamak istiyor. İsrail, önceliklerini belirleyerek yalnızca en kritik kırmızı çizgilerinde ısrarcı olmalı. Örneğin, İran’dan Hizbullah’a Suriye üzerinden silah transferinin önlenmesi gibi.”
Ortadoğu
Ahmed Şara’nın Irak’a daveti ülkeyi karıştırdı

Geçmişte El Kaide saflarında savaşmış olan Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara’nın Irak’a daveti tepki çekti. Şii siyasetçiler daveti “şehitlerin kanına ihanet” olarak değerlendiriyor.
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin, Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı gelecek ay Bağdat’ta düzenlenecek Arap Birliği Zirvesi’ne davet etmesi, ülkede sert tepkilere yol açtı. Tepkinin temelinde Şara’nın geçmişte Irak’ta El Kaide saflarında savaşmış olması yatıyor.
Sudani, çarşamba günü düzenlenen Süleymani Forumu’nda yaptığı açıklamada, Şara’ya resmi davet gönderildiğini açıkladı. The National Genel Yayın Yönetmeni Mina el-Uraybi’nin sorusu üzerine Sudani, “Evet, kendisine resmi davet gönderildi ve zirveye katılması memnuniyetle karşılanır” dedi.
17 Mayıs’ta düzenlenecek olan Arap Birliği Zirvesi, Irak’ın 2012’den bu yana ev sahipliği yaptığı ilk zirve olacak. Zirve, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü saldırıların ve İran-ABD arasında yürütülen nükleer görüşmelerin gölgesinde yapılacak.
Şii nüfusa yönelik sistematik saldırılar
Ahmed Şara, 2003’teki ABD işgalinden sonra Irak’a Suriye üzerinden gelen binlerce yabancı savaşçıdan biriydi. 2005’te ABD kuvvetleri tarafından tutuklandı ve 2011’e kadar cezaevinde kaldı. Serbest kaldıktan sonra Suriye’ye dönen Şara, El Kaide bağlantılı bir grup kurarak Beşar Esad yönetimine karşı savaştı. 2016’da El Kaide ile bağlarını kopardığını iddia eden Şara, Heyet-i Tahrir Şam’ı (HTŞ) grubu kurdu ve geçen aralık ayında düzenlenen bir saldırısıyla Şam’da Esad yönetimini devirdi.
Pek çok Iraklının hafızasında, 2003’teki ABD işgalinin ardından başlayan ve Şara’nın da içinde yer aldığı örgütün sistematik saldırıları hala tazeliğini koruyor. Şara’nın o dönemde bağlı olduğu El Kaide’nin Irak kolu, özellikle Şii nüfusa yönelik çok sayıda saldırıyla anılıyor. Necef, Kerbela ve Sadr City gibi Şii yoğunluklu bölgelerde düzenlenen bombalı saldırılarda yüzlerce sivil yaşamını yitirmiş, 2006’da Samarra’daki Askeriyye Türbesi’ne yapılan saldırı mezhep çatışmasını derinleştirmişti. Bu geçmiş nedeniyle, Şara’nın Bağdat’a davet edilmesi Irak’taki Şii gruplar açısından ciddi bir hassasiyet yaratıyor.
Siyasetçiler ve gruplar tepkili
The National’da yer alan habere göre Şii Milletvekili Yusuf El Kilabi, Sudani’yi “geç olmadan kararını gözden geçirmeye” çağırarak, “Şehitlerin kanıyla yoğrulmuş Irak, terörist Colani’yi hoş karşılamayacaktır” dedi.
Bir başka Milletvekili Falih El Hazali de “Irak, Arap diyaloğunun merkezidir; Bağdat’ın terörist Colani için güvenli limana dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Şehitlerin kanı henüz kurumadı” ifadelerini kullandı.
İran’ın liderliğindeki Direniş Ekseni’nin parçası olan Iraklı direniş örgütleri de Şara’nın ABD kuvvetlerince tutuklandığına dair resmî belgeleri ve El Kaide lideri Eymen El Zevahiri’ye bağlılık yemini ettiği videoları sosyal medyada paylaşmaya başladı. Zevahiri, 2022’de ABD’nin Kabil’e düzenlediği bir insansız hava aracı saldırısıyla öldürülmüştü.
Sosyal medyada da tepki var
Iraklı sosyal medya kullanıcıları da öfkelerini dile getirdi. X platformunda Sara Ali adlı kullanıcı, Şara’nın kanlı ellerle Irak bayrağı önünde gösterildiği bir görsel eşliğinde, “Iraklıların ve Alevilerin katili, sen burada hoş karşılanmıyorsun” mesajını paylaştı.
HTŞ bağlantılı güvenlik güçleri geçen ay Suriye’nin kıyı bölgesinde yüzlerce Alevi’yi katletmişti.
Ortadoğu
Politico: Kesintilerle ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzu da zayıflıyor

Trump yönetiminin dış yardımları durdurması ve gümrük tarifeleri, ABD’den yardım alan ülkeleri zor duruma bırakırken uzmanlar bu durumun ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzu üzerine olumsuz etkileri olacağı görüşünde.
Trump ikinci başkanlık dönemine 40 milyar dolarlık dış yardımı askıya alarak başladı. Politico’nun haberine göre, ABD yardımlarının başlıca alıcılarından olan Ürdün, Mısır, İsrail ve Irak da bu karardan doğrudan etkilendi.
Habere göre Trump yönetiminin aldığı karar, yalnızca ekonomik programları değil, aynı zamanda sağlık, eğitim, içme suyu ve mülteci destek hizmetlerini de durma noktasına getirdi. Ürdün’ün ikinci büyük şehri Irbid’de inşaatı devam eden Safed Lisesi, yardım kesintilerinin ardından şantiye hâline geldi. Bir mühendis, “Bir günde işten çıkarıldık” diyerek yaşananların hızını özetledi.
USAID sözleşmelerinin %90’ı donduruldu
ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) 2023’te bölgeye yaklaşık 4 milyar dolar yardım sağladığına dikkat çekilen haberde bu yardımların önemli bir bölümünün Ürdün gibi ülkelerde sağlık sistemini ayakta tutmaya, mültecilere destek vermeye ve terörle mücadeleye odaklandığı ifade edildi. Ancak Trump’ın ikinci döneminin ilk ayında başlattığı 90 günlük durdurma ve sonrasında gelen bütçe kesintileri, bu yapıların çoğunu sekteye uğrattı.
Trump yönetimi USAID dış yardım sözleşmelerinin %90’ını keseceğini açıkladı
Politico’nun ulaştığı belgeye göre, USAID sözleşmelerinin %90’ı donduruldu. Aynı süreçte, Ürdün gibi ABD’ye ihracat yapan ülkeler ani gümrük tarifeleriyle karşılaştı. Ürdün’ün 2023’te ABD’ye yaptığı 3 milyar dolarlık ihracatın üzerine %20 vergi getirildi.
ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzu da etkileniyor
Uzmanlara göre, bu kesintiler sadece ekonomik etki yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda bölgedeki ABD etkisini ve güvenlik mimarisini de zayıflatıyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Kelly Petillo, “ABD, bu adımlarla Ürdün gibi kilit müttefikleri doğrudan istikrarsızlaştırıyor” değerlendirmesinde bulundu.
ABD’nin ardından bazı Avrupa ülkeleri de dış yardım bütçelerini azaltma yoluna gitti. İngiltere, yardım bütçesini son 25 yılın en düşük seviyesine indirirken; Fransa, aşırı sağın baskısıyla yardım harcamalarını %35 oranında kıstı. Almanya ve Hollanda da benzer adımlar attı.
Sağlık sistemleri çöküyor, klinikler kapanıyor
Kesintiler sahada doğrudan etkisini gösteriyor. Yardım kuruluşları, Ürdün, Suriye ve Irak’ta birçok sağlık merkezinin faaliyetlerini durdurduğunu, personel çıkarmalarının başladığını bildiriyor.
Ürdün’de ücretsiz sağlık hizmeti veren bir kliniğin müdür yardımcısı Ebu El-Hayca, “On yıldır mülteci kadınlara ve kız çocuklarına söz verdiğimiz hizmetleri artık sunamıyoruz” dedi. El-Hayca’ya göre ABD’nin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’na (UNFPA) yaptığı kesintiler, sağlık sistemini çökme noktasına getirdi.
Radikalleşme ve göç riski büyüyor
Habere göre ABD yardımları 2023 yılında Ürdün’ün GSYH’sinin yüzde 2’sinden fazlasını, Suriye’nin yaklaşık yüzde 4’ünü ve Yemen’in GSYH’sinin yaklaşık yüzde 4,3’ünü oluşturuyordu.
Washington merkezli USAID yetkilileri yardım kesintilerinin uzun vadeli etkileri konusunda uyarıda bulunuyor. İsmini vermek istemeyen bir USAID çalışanı, “Umut azaldığında, hastalıklar artar, çocuklar önlenebilir nedenlerle ölür, eğitim geriler. Bu koşullar, ideolojik radikalleşmeye açık bir ortam yaratır” diyor.
Danimarka Mülteci Konseyi Genel Sekreteri Charlotte Slente ise daha sert bir uyarıda bulunuyor: “Eşitsizliğin büyüdüğü bu ülkeler, silahlı gruplar için güvenli limanlara dönüşebilir. Bu, sadece bölge için değil, küresel güvenlik için de tehdit oluşturur.”
Ortadoğu
NYT: İsrail’in İran saldırısı ABD’deki çatlak nedeniyle rafa kalktı

NYT, Trump yönetiminin İsrail’in mayıs ayında İran’ın nükleer tesislerine düzenlemeyi planladığı saldırıya destek vermediğini yazdı. Trump’ın İsrail’in İran saldırısı için onay vermemesinin ardında Beyaz Saray’daki derin görüş ayrılıkları ve nükleer müzakere arayışının ağır basması var.
ABD merkezli New York Times gazetesi (NYT) İsrail’in mayıs ayında İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırı planladığını, ancak bu planın Trump yönetimindeki görüş ayrılıkları sonucunda rafa kaldırıldığını yazdı. Habere göre Trump, yönetimi içinde oluşan şüpheler ve diplomasi yanlısı eğilimler sonucunda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya destek vermeyi reddetti ve İran’la doğrudan müzakere yoluna gitti.
Yönetim içinde derin görüş ayrılıkları
Habere göre, Beyaz Saray’da askeri müdahaleyi savunan ve karşı çıkanlar arasında sert tartışmalar yaşandı. Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, İran’a yönelik bir saldırının ABD’yi istemediği şekilde geniş bir çatışmaya sürükleyebileceği uyarısını yaparken; Beyaz Saray Genel Sekreteri Susie Wiles, Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Başkan Yardımcısı JD Vance da operasyon planına şüpheyle yaklaştı.
İran’a karşı en sert söylemleriyle bilinen Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz dahi, İsrail’in planlarının, ABD’nin aktif askeri desteği olmadan başarıya ulaşamayacağı görüşüne katıldı. Trump’ın bazı üst düzey danışmanları, İran’dan gelen dolaylı müzakere sinyallerinin ardından diplomasiye bir şans verilmesi gerektiğini savundu.
Başkan Yardımcısı Vance, Trump’a “nükleer bir anlaşma yapmak için benzersiz bir fırsat doğduğunu” söyledi ve müzakerelerin başarısız olması halinde İsrail’e destek verilebileceğini öne sürdü.
Komando baskını ve bombardıman planı
İsrail’in hazırladığı ilk plan, İran’ın yer altı nükleer tesislerine yönelik komandolarla yapılacak bir baskını ve ABD hava desteğiyle gerçekleştirilecek hava saldırılarını içeriyordu. Ancak ABD’li askeri yetkililer, bu planın bazı önemli nükleer tesisleri etkisiz hale getiremeyebileceğini ve operasyonun Ekim ayından önce hazır olamayacağını belirtti.
Netanyahu’nun zaman kaybetmek istememesi üzerine İsrail, ikinci bir plana yöneldi: Mayıs başında başlatılacak yoğun hava bombardımanı. Bu saldırının bir hafta süreceği ve öncelikle İran’ın hava savunma sistemlerinin devre dışı bırakılacağı, ardından nükleer tesislerin hedef alınacağı öne sürüldü.
ABD askeri hazırlık yaptı ama yeşil ışık vermedi
NYT’nin haberine göre, CENTCOM Komutanı General Michael Kurilla ve Güvenlik Danışmanı Waltz, Trump’ın onaylaması halinde ABD’nin İsrail’e nasıl destek verebileceğini görüştü. Bu çerçevede ABD, 15 Mart’tan itibaren Yemen’deki Husilere yönelik saldırıları gerekçe göstererek Ortadoğu’ya ikinci uçak gemisini (Carl Vinson) gönderdi, iki Patriot hava savunma sistemi ve THAAD bataryaları konuşlandırdı. Bu adımların, İsrail’e İran’a karşı potansiyel bir desteğin parçası olduğu iddia edildi.
Ancak yönetim içindeki şüpheciler ağır bastı. Trump, askeri destekten vazgeçerek diplomasiye yöneldi.
Habere göre, General Kurilla, ay başındaki İsrail ziyaretinde bu kararı açıkladı.
İsrail; ABD-İran müzakereleri çökerse saldırı seçeneği için bastırıyor
Trump, Netanyahu’ya desteği yüz yüze reddetti
Netanyahu ise 3 Nisan günü Trump’a telefon ederek konuyu görüşmek istedi. NYT’ye konuşan İsrailli yetkililere göre Trump, İran planlarını telefonda konuşmak istemediğini söyleyip İsrail Başbakanı’nı ABD’ye davet etti. Ziyaret kamuoyuna ticaret görüşmesi olarak sunulsa da asıl gündem İran’dı.
Trump, görüşmeden önce gazetecilere yaptığı açıklamada “İran’la doğrudan müzakerelerin başladığını” ilan etti. Görüşmede ise Netanyahu’ya açıkça, “İran’la görüşmeler sürerken İsrail’in planladığı saldırıya ABD’nin destek vermeyeceğini” ifade etti.
NYT’ye göre, General Kurilla, ay başında İsrail’e yaptığı ziyarette, ABD’nin askeri destek vermeyeceğini resmen bildirdi. Haberde, Trump’ın İran’la askeri tehditleri sürdüren bir söylemle birlikte müzakere teklifini mart ayında Tahran’a ilettiği, İran’ın ise mart sonunda dolaylı müzakerelere açık olduğunu bildirdiği hatırlatıldı.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’daki Porsche fabrikaları tank üretmeye başlayacak
-
Görüş2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Görüş2 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’den Türkiye’ye “bombalı” mesaj
-
Avrupa1 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan için Şili neden önemli?
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor