Bizi Takip Edin

RUSYA

Ukrayna, Almanya, Avrupa: Putin dpa’ya ne cevap verdi?

Yayınlanma

Putin’in dün, Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda uluslararası haber ajanslarının yöneticileriyle yaptığı basın toplantısı, Putin için bile alışılmamış uzunluğu (Kremlin resmi sitesinde yayınlanan kısmı 50 kitap sayfasından fazla tutuyor) ve cevapların kapsamlılığıyla dikkat çekiyordu.

Harici, Putin’in konuşmasının ana hatlarını sunduğu çok iyi bir özet çıkardı; bu özet mutlaka dikkatle okunmalı ve arşivlenmeli.

Bununla birlikte dpa’nın haber servisi şefi Martin Romanczyk’un sorusu ve Putin’in bu soruya verdiği çok uzun cevap üzerinde de ayrıntılı olarak durmak gerek; zira bu cevap, Kremlin’in Ukrayna’daki çatışmaya, Berlin yönetimine, Almanya’nın siyasi elitine ve Rusya-Almanya ilişkilerinin geleceğine bakışını açık seçik gösteriyor.

Putin: Bu savaşı biz başlatmadık

13 Şubat 2023’te, yani sıcak çatışmanın başlamasından sadece 11 gün önce “Olası bir çatışma üzerine düşünceler” başlığı altında şöyle yazmıştım:

“Ukrayna krizi, sadece Rusya’dan ibaret değil. Bu kriz… Almanya’yı Rusya ile düşman bir kampa girmeye itiyor, zira Almanya’nın sanayi sermayesine haddini bildirmek zorunda. … Alman sanayi sermayesinin bugün kendi bağımsız menfaatlerini Yeşiller’in iktidar ortağı olduğu bir siyasi kombinezonda hiç değilse kısa vadede gerçekleştirmesi, bütünüyle imkânsızdır.”

O yazıdaki diğer başlıklar gibi bu öngörü de eksiksiz doğrulanmıştır. Bu doğrulamanın nedeni, çoğu zaman sanıldığı gibi Almanya devletinin (veya Avrupa’daki başka herhangi bir devletin) yöneticilerinin hain olmasından (buna kuşku yok) kaynaklanmıyor. Burada söz konusu olan şey küresel mali oligarşinin menfaatleridir ve bu menfaatler yerel sanayi sermayeleriyle çatıştığında birinciler kazanıyor. Almanya’da olan tam olarak budur. Siyasi temsilcilerin iradeleri ancak tali bir önem taşır. Bugün sıklıkla unutuluyor: Almanya’da “trafik lambası koalisyonunun” kuruluş protokolünde Almanya’nın çatışma bölgelerine silah sevkiyatının yasaklanması maddesi de vardı. Daha 24 Şubat’tan önce ilk defa dpa, bu protokol maddesinin ne kadar yanlış olduğunu ispatlamaya girişti. Arkasının nasıl geldiğini biliyoruz.

Birçok defa, şansölyeyi Kafka’nın unutulmaz kahramanına benzettim: “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” Şansölye ise herhangi bir böcekten, mesela tahtakurusu veya hamamböceğinden çok solucanı andırıyor; çünkü bütün sandalyelerde birden oturmaya çalışırken hepsinden düşüp yerlerde sürünmeye başladı. Batı ülkelerinin yöneticileri irade sahibi rolü yapmayı çok seviyorlar (özellikle banker kökenli olanlar bu konuda çok daha ihtiraslı); oysa bunların hiçbiri bağımsız irade sahibi değildir; bunların hepsi çoktan vasallaşmış devletlerin sözümona yöneticileri olmaktan fazlası değildir; bunların hepsi temsilcisi oldukları sınıfların menfaatleri küresel mali oligarşinin menfaatiyle çatıştığında ikincisinin karşısında boyun kırıp solucana dönüşür.

Başka deyişle, “hayret, neden bağımsızlıktan vazgeçiyorlar?” sorusu yanlış bir sorudur; doğru soru şudur: “siyasi bağımlılık, sömürü pastasından daha ballı dilimler vaat ediyorsa eğer bağımsızlıktan neden vazgeçmesinler?”

Ama beri yandan sınıf mücadelesi devam ediyor; yüzyıllara dayanan demokratik hakları bir bir budanan halklar var; sınıflar ve katmanlar var; bu yıkımın hangi yoldan devam edeceği belirsiz.

Alman sanayi sermayesiyle ilgili Putin’in gözlemleri eksiksiz doğrudur: Almanya’da hızla bir sanayisizleştirme yaşanıyor; bu süreç en başında, küresel mali oligarşinin yerli sanayiye ABD’ye veya başka ülkelere taşınarak ve militarize olarak birikimini daha hızlı bir tempoyla artırma vaadi ve dayatması yüzünden Alman sanayi sermayesinin de ağzının suyunu akıtmıştı; ne var ki işler istedikleri gibi yürümüyor, başka ülkelerde sanayi yatırımları Alman sanayisinin geleneksel rekabet yeteneğini boğuyor. Ama bu arada “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” oluyor.

Almanya’da olan biten her şeyin altında bu vardır. Çünkü tam da bu durum çok katmanlı bir sınıf mücadelesini tetikliyor — sosyal-demokratların kitle tabanının hızla çözülmesi ve partinin çürümesi bunun sonucudur (kimse aslı daha ucuzken kalitesiz imitasyona para vermez), yeni neoliberal faşizmin koçbaşı Yeşiller az çok yerinde sayıyor, aslında Yeşiller, CDU/CSU ile AfD fiilen aynı kaynaklardan besleniyor — bunların vaatlerinin tek anlamı, yeşillerin tetiklediği siyasette militarizasyon ve faşizm eşiğinin aşılması süreci devam ederken ekonominin militarizasyonunu hızlandırmaktan ibarettir.

Almanya’da tek gerçek alternatif, öyle görünüyor ki, Wagenknecht hareketidir; ancak onu da boğmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

Ama bir giriş olmaktan çıkıp ayrı bir yazı haline gelen cümlelere son verelim ve bu konuyu genişletmeyi başka bir yazıya bırakalım.

* * *

Romanczyk’un Putin’e sorusunun son cümlesi şöyleydi:

“Siz Ukrayna’ya silah sevkiyatı kararı aldıktan sonra sayın şansölyeyi bir şekilde uyardınız mı, ihtar veya tehdit ettiniz mi?”

Putin’in uzun cevabı şöyle:

“Alman yönetiminde Alman menfaatlerini savunan hiç kimse yok”

Neden tehdit ettiğimize karar verdiniz? Biz kimseyi tehdit etmiyoruz, hele de başka bir devletin başını. Bu çok kötü bir üslup.

Bizim şu veya bu meseleyle ilgili kendi tutumumuz var. Avrupa devletlerinin, bu beyanda Almanya’nın, Ukrayna’da meydana gelen olaylarla ilgili tutumunu da biliyoruz.

Herkes Ukrayna’daki savaşı Rusya’nın başlattığını düşünüyor. Ama hiç kimse, altını çizmek isterim: batıda, Avrupa’da hiç kimse, bu trajedinin nasıl başladığını hatırlamak istemiyor. Ukrayna’da devlet darbesiyle, anayasaya karşı devlet darbesiyle başladı. İşte savaşın başlangıcı. Bu darbeden Rusya mı suçlu? Hayır. Bugün Rusya’yı suçlamaya çalışanlar, Polonya, Almanya ve Fransa dışişleri bakanlarının Kiev’e gittiklerini ve iç siyasi krizin çözülmesiyle ilgili belgeye krizin barışçıl, anayasal yoldan çözülmesi için garantör olarak imzalarını koyduklarını unuttular mı? Avrupa’da, bu meyanda Almanya’da da hatırlamak istemiyorlar bunu. Hatırlasalar şu soru doğacak: belgenin diğer imzacıları gibi o zamanki Almanya federal cumhuriyeti yönetimi de neden Ukrayna’da devlet darbesi yapan kişilerden hukuki anayasal alana dönmelerini talep etmedi? Muhalefetle o zamanki mevcut iktidar arasındaki mutabakatların garantörü olarak yükümlülüklerini neden ihmal ettiler? Olanlardan, iktidarın anayasa dışı yoldan ele geçirilmesini kışkırtan ABD’deki güçlerle birlikte onlar da suçlu. Bunun arkasından ne geldiği bilinmiyor mu? Bunun arkasından Kırım’da yaşayanların Ukrayna bünyesinden çıkma kararı geldi, Donbass’ta yaşayanların Kiev’de devlet darbesi yapanlara boyun eğmeme kararı geldi. İşte bu çatışmanın başlangıcı.

Sonra Rusya barışçıl yoldan çözüm formülü bulmak için her tür çabayı gösterdi; 2015’te Minsk’te Minsk mutabakatlarını imzaladık; bunlar da, yeri gelmişken, BM Güvenlik Konseyi kararıyla onaylandı. Uygulanması gereken belge buydu. Ama hayır, bu problemi silahlı yoldan örtmeye karar verdiler. Ukrayna’nın güneydoğusundaki sivil halka karşı topçu, tank, hava kuvvetleri kullanımı başladı. Nedense ne Almanya’da, ne diğer Avrupa ülkelerinde, ne ABD’de hiç kimse, tekrar ediyorum hiç kimse bunları hatırlamak istemiyor.

Biz Minsk mutabakatlarının imzalanmasına katkıda bulunduk, ama kimsenin kimsenin bunları uygulama niyeti olmadığı açığa çıktı. Eski Almanya şansöliyesi de, eski Fransa devlet başkanı da bunu kamuoyu önünde açıkladılar.

Sayın Romanczyk, bunu nasıl anlamalı? Kamuoyu karşısında, Minsk mutabakatlarını yerine getirmeye niyetleri olmadığını, sadece Ukrayna’yı silahlandırmak ve askeri eylemlerin devam etmesine yönelik şartları yaratmak için imzaladıklarını söylediler. Bizi aptal yerine koydular. Öyle değil mi? Olanlar başka nasıl açıklanabilir?

Sekiz yıl boyunca bu problemin barışçıl yoldan çözümüne ulaşmak için çabaladık. Sekiz yıl!

Bir defasında eski şansölye (Merkel — b.n.) bana şöyle demişti: “Biliyor musun, Kosova’da biz, NATO, evet, o zaman Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın harekete geçtik. Ama sekiz yıldır kan dökülüyordu, Kosova’da.” Burada Donbass’ta Rus insanlarının kanı dökülürken bu kan değil de su muydu? Kimse bunu düşünmek, bunu belirtmek istemiyordu.

Nihayetinde, Ukrayna’da o zamanki yetkililer, Minsk mutabakatlarının tek bir maddesinin bile hoşlarına gitmediğini açıkladıklarında, dışişleri bakanı da, “Yapmayacağımız neymiş?” dediğinde bir şeyler yapmak zorunda kaldık.

Bu topraklarda iktisadi ve sosyal çöküntü başlamıştı, anlıyor musunuz? Sekiz yıl. Cinayetlerden, insanların: kadınların, çocukların devamlı öldürülmesinden ise hiç söz etmiyorum.

Ne yapmaya mecbur kaldık? Onların bağımsızlığını tanımaya mecbur kaldık. Neredeyse sekiz yıl bağımsızlıklarını tanımamıştık. Hep barışçıl yoldan anlaşabileceğimizi ve bu meseleyi çözebileceğimizi bekliyorduk. Sekiz yıl! Kimsenin barış mutabakatı filan hayata geçirmeyeceğini açıkladıklarında ne yapmaya mecbur kaldık? Bunu yaptırmak için silah yoluyla girişimde bulunmaya mecbur kaldık.

Bu savaşı biz başlatmadık. Savaş 2014’te devlet darbesinden ve bu devlet darbesini kabul etmeyenleri top mermileriyle bastırma girişiminden sonra başladı.

Şimdi, uluslararası olayları, uluslararası hukuku takip edenler için. Sonra ne oldu, biz ne yaptık? Sekiz yıl boyunca tanımadık. Minsk’teki barış mutabakatlarının hayata geçmesinin kaderde yazılı olmadığını anladığımızda ne yaptık? Lütfen, herkesin dikkatini rica ediyorum: bu kendi kaderini ilan eden cumhuriyetleri tanıdık. Bunu uluslararası hukuk açısından yapmaya hakkımız var mıydı, yok muydu? BM Şartının birinci maddesinin dediğine göre, vardı. Bu, milletlerin kendi kaderini tayin hakkıdır. BM Uluslararası Adalet Divanı, bağımsızlık ve öz yönetim meselesinin çözümünde, eğer herhangi bir ülkenin herhangi bir toprak parçası böyle bir karar alırsa, bu devletin en yüksek organına başvuruda bulunma yükümlülüğü olmadığı kararını almıştı. Bütün bunlar Kosova’yla ilgili yapılmıştı. BM Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı var, orada şöyle yazılı: eğer herhangi bir toprak parçası bağımsızlık kararı alırsa bu hakkın hayata geçirilmesi için izin almak üzere başkente başvurmak zorunda değildir. Eğer öyleyse, BM mahkemesi kararında da öyle olduğu yazılı, demek ki o sırada tanınmamış olan cumhuriyetlerin, Donetsk ve Lugansk’ın bunu yapma hakkı vardı. Onlar da bunu yaptılar; peki bizim bu cumhuriyetleri tanıma hakkımız var mıydı? Elbette vardı. Olmaz mı? Biz de onları tanıdık. Sonra anlaşma imzaladık. Onlarla anlaşma imzalama hakkımız var mıydı? Tabii ki evet. Anlaşma, bu cumhuriyetlere saldırı halinde yardımda bulunmayı öngörüyordu. Ama Kiev bizim sekiz yıl boyunca tanımadığımız bu devletlere karşı savaş yürütüyordu. Sekiz yıl.

Tanımaya hakkımız var mıydı? Vardı. Sonra BM Şartı 51’inci madde uyarınca onlara yardımda bulunduk. Biliyor musunuz, kim ne derse desin, ben sayın Guterres’e de aynısını, dosdoğru bu mantığı söyledim — adım adım. Burada hata nerede? Uluslararası hukukun ihlali nerede? Böyle bir şey yok, eğer uluslararası hukuk açısından konuşuyorsanız ihlal yok.

Evet, sonra şu cevabı duyuyoruz: olsun, ama siz saldırdınız. Biz saldırmadık, biz kendimizi koruduk, herkes anlasın. Savaşa ilk adımı anayasa karşıtı kanlı devlet darbesini teşvik edenler attı.

Şimdi, silah sevkiyatı konusu. Bir çatışma bölgesine silah sevkiyatı her zaman kötüdür. Bilhassa da bu, sevkiyatı yapanların sadece silah sevk etmekle kalmayıp silahları idaresini de elinde bulundurmasıyla ilişkili olduğunda; bu çok ciddi ve çok tehlikeli bir adımdır. Siz de biz de biliyoruz ki Almanya’da bu inkar edilmiyor (gerçi basına nasıl düştüğünü bilmiyorum): bir Bundeswehr generali nereye nasıl bir saldırı yapılacağını tartışıyor: Kırım köprüsüne mi yoksa Rusya topraklarındaki başka bir tesise mi — üstelik Rusya’ya ait olduğundan kimsenin kuşkusu olmayan toprak parçalarında.

Ukrayna topraklarında Alman yapımı ilk Alman tankları göründüğünde bu Rusya’da moral ve etik bir şok yarattı, çünkü Rusya toplumunda Almanya’ya yönelik tutum her zaman çok iyiydi. Çok iyiydi. Bugün ise Rusya topraklarındaki tesislere saldırı düzenleyebilecek bir takım füzeler de ortaya çıkacağı söylenirken bu elbette Rusya-Almanya ilişkilerini kesinkes tahrip ediyor. Ama, ünlü Alman siyasetçilerinden birinin dediği gibi, Almanya’nın İkinci Dünya Savaşından sonra hiçbir zaman kelimenin tam anlamıyla egemen bir devlet olmadığını biliyoruz. Sayın Scholz ile temas halindeydik, devamlı görüşüyorduk, federal hükümetin çalışmasının niteliğiyle ilgili bir değerlendirme yapmak istemiyorum şimdi, ama bu değerlendirmeyi Alman halkı, Alman seçmeni yapıyor. Yakında Avrupa Parlamentosu seçimleri var; bakalım ne olacak orada. Bildiğim kadarıyla — ben elbette kayıtsız değilim Almanya’ya, orada ülke içinde herhangi bir zorluğa maruz kalmamaları için temas etmemeye çalıştığım birçok dostum var, onlarla ilişkilerimi sürdürmemeye çalışıyorum — bu insanları uzun yıllardır tanıyorum, güvenilir dostlar olduklarını biliyorum, Almanya’da böyle dostlarım da çok. Kısacası, Almanya’da siyasi arenada güç dengesini biliyorum; anladığım kadarıyla, yanılmıyorsam, CDU/CSU şu anda yüzde 30 civarında, sosyal-demokratlar yüzde 16 civarında, AfD yüzde 15 oldu, geri kalanları ise düşüyor. Bu, seçmenin cevabı. Almanların ruh hali, Alman halkının ruh hali.

Almanya’nın savunma alanında, genel olarak güvenlik alanında bağımlılığını anlıyorum. Siyaset, enformasyon siyaseti alanında bağımlılığını da anlıyorum; çünkü orada nereye baksanız, hangi büyük yayın kuruluşu olursa olsun nihai hak sahibi okyanus ötesinde, Amerikan fonlarından biri. Şükür öyle; Amerikan fonlarını bu siyaseti sürdürdükleri için alkışlıyorum; harikalar, Avrupa’nın enformasyon mecrasını kendi menfaatleri açısından sımsıkı ellerinde tutuyorlar. Üstelik kendilerini, burunlarını göstermemeye çalışıyorlar.

Bütün bunlara tamam. Ama nüfuz muazzam, buna karşı koymak da çok güç. Buna da tamam. Ama bir takım elementer şeyler var — bu elementer şeyler hakkında konuşmalıyız. Bugünkü Alman yönetiminde Alman menfaatlerini savunan hiç kimsenin olmaması tuhaf. Biliniyor: Almanya’nın tam bir egemenliği yok, ama Almanlar, varlar. Onların menfaatlerini de hiç değilse birazcık düşünmek gerek.

Bakın: talihsiz boru hatları Baltık denizinin dibinde havaya uçuruldu. Kimse kızmadı bile: öyle olması gerekiyordu, oldu. Biz Avrupa’ya Ukrayna toprakları üzerinden gaz sevkiyatı yapıyoruz, dahası buna devam edeceğiz. Bunu yapıyoruz. Orada iki boru hattı sistemi vardı; birini Ukrayna tarafı kapattı, vanayı çevirdi, kapattı ve bitti; oysa bunun için bir neden bulunmuyor. Sadece bir boru hattı sistemini bıraktılar — peki. Ama oradan Avrupa’ya gaz gidiyor mu, gidiyor; Avrupalı tüketiciler de bu gazı alıyor. Türkiye üzerinden de Türk Akım’dan — gene bizim gazımız Türk Akım’dan Avrupa’ya gidiyor, Avrupalı tüketiciler onu da alıyor.

Peki, Kuzey Akım’ın bir borusunu havaya uçurdular, ama Kuzey Akım’ın diğer borusu, tanrıya şükür, hayatta. Almanya neden bu borudan bizim gazımızı almak istemiyor? Bunun mantığının ne olduğunu biri açıklayabilir mi? Ukrayna üzerinden alınabilir, Türkiye üzerinden alınabilir, ama Baltık denizinden alınamaz. Bu ne saçmalıktır? Bunun hiçbir formel mantığı yok, anlamıyorum.

Avrupa artık hiç gaz almamalı deselerdi neyse. Peki, tamam, üstesinden geliriz, Gazprom üstesinden gelir. Ama buna ihtiyacınız yok; sizin okyanus ötesinden getirdikleri üç kat pahalı sıvılaştırılmış gazı almanız lazım. Peki sizin “ekolojistleriniz” ne güne duruyor, sıvılaştırılmış doğalgazın nasıl temin edildiğini bilmiyorlar mı? Hidrolik kırılma yoluyla. Bu gazın üretildiği ABD’de yaşayanlara sorun; orada musluklardan bazen su yerine çamur akıyor. Sizin hükümetteki “ekolojistleriniz” bunu bilmiyor mu? Herhalde biliyorlardır.

Polonya da işe girişti ve Yamal-Avrupa’daki kendi vanasını kapattı. Almanya’ya gaz Polonya üzerinden gidiyordu. Biz kapatmadık; Polonyalılar kapattılar bunu. Enerji alanındaki ilişkilerimizin kesilmesinin Almanya ekonomisi üzerine etkisinin sonucunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Bu üzücü bir sonuç. Birçok büyük sanayi işletmesi ayak basacak bir yer arıyor, yeter ki Almanya toprakları olmasın. ABD’de açılıyorlar, Asya’da açılıyorlar. Ama üretim şartları öyle ki rekabet edemez hale geliyorlar. Üstelik bu genel olarak Avrupa ekonomisi için de ağır sonuçlar doğurabilir, çünkü Almanya ekonomisi (diğer Avrupalıları gücendirmek için değil; herkes iyi biliyor bunu) Avrupa ekonomisinin lokomotifi. Aksırıp tıksıracak olsa bütün diğerleri gribe yakalanır. Fransa ekonomisi de şu anda resesyon sınırında, bunu da herkes biliyor. Alman ekonomisi daha da düşüşe geçerse bütün Avrupa’yı sarsar.

Ben bir takım Avrupa-Atlantik bağlarının tahribi çağrısı yapmıyorum, bunu istemiyorum, yoksa başlayacaklar (siz veya başkası), birileri dediklerimi duyup diyecek ki: işte, Avrupa-Atlantik dayanışmasında bölünme çağrısı yapıyor. Hayır, bu değil; dinleyin, bence sizde yanlış bir siyaset var, her adımında fena halde yanlış. Bence şu anda olanlar ABD için de büyük, devasa bir yanlış. Liderliğini koruma arzusu yüzünden, üstelik de şimdi yaptıkları gibi, kendine zarar veren vasıtalarla. Ama Avrupa için daha da kötüsü. Evet, şöyle demek mümkün: “Sizi burada, burada ve burada destekliyoruz, ama bu da bizim. Dinleyin, eğer kendi ekonomimizi baltalarsak bu herkes için kötü olur. Bunu asla yapmamak gerek, biz karşıyız, bu bir tabu, sakın denemeyin.”

Ama bugünkü federal hükümet bunu yapmıyor. Ben, dürüst olmak gerekirse, bu davranışın ne mantığı var diye bazen hayrete düşüyorum. Peki, Rusya ekonomisini baltalamaya niyetlendiler, üç-dört, altı ay içinde bunun olacağını sandılar. Ama herkes bunun olmadığını görüyor. Geçen yıl ekonomideki büyüme yüzde 3,4’tü, bu yıl ilk çeyrekte Rusya ekonomisinin büyümesi yüzde 5,4 oldu. Dahası, Dünya Bankası da uluslararası mali-iktisadi örgütlerin verilerine dayanarak yeniden hesaplama yaptı (önümüze hedef koymuştuk) — dünyada satın alma gücü paritesi açısından beşinciydik; önümüze dördüncü sıraya yükselme hedefini koymuştuk. Dünya Bankası geçtiğimiz günlerde, daha geçen hafta sanırım, GSYH’mızı hesapladı ve Japonya’yı geçtiğimiz sonucuna vardı. Dünya Bankası’nın görüşüne göre Rusya bugün satın alma gücü paritesinde dünyanın dördüncü ekonomisi. Yani hedefe ulaşıldı.

Elbette önemli olan bu değil; bu kendi başına bir hedef değil. Tempoyu, ileriye hareketi korumak önemli, bu da şimdilik gerçekleşiyor. Neden söylüyorum bunları? Övünmek için değil; bizi engellemeye, zarar vermeye, gelişmemizi frenlemeye çabalayanların, yaptıklarının bizden çok kendilerine zarar verdiğini anlaması için. Bunu anlayıp bir takım çıkarımlar yapmalı ve davranışlarını bir şekilde düzeltmeliler. Kendileri için, sevdikleri için. Ama hayır, bu olmuyor.

Kimseyi gücendirmek istemiyorum, ama kararları alan kişilerin profesyonel hazırlık seviyesi, bu beyanda Almanya’dakiler de, benim görüşüme göre daha iyisinin arzu edilmesine yol açıyor.

RUSYA

Kremlin: Göçmenlere ihtiyacımız var

Yayınlanma

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın mevcut demografik zorlukları aşabilmesi ve dinamik bir kalkınma süreci yürütebilmesi için yurt dışından gelen işgücüne ihtiyacı olduğunu belirtti.

Peskov, RIA Novosti‘ye verdiği açıklamada, şu ifadeleri kullandı: “Son derece gergin bir demografik durumumuz var. Dünyanın en büyük ülkesi olan Rusya’da yaşıyoruz, ancak nüfusumuz yetersiz. Dinamik bir şekilde gelişebilmek ve tüm planlarımızı hayata geçirebilmek için çalışan ellere ihtiyacımız var. Bu nedenle onlara kucak açıyoruz.”

Sözcü, Rusya’daki kaçak göçmenlerin dini aşırıcılık da dahil olmak üzere çeşitli suçların yayılması için zemin hazırladığını vurgulayarak şu açıklamayı yaptı: “Sorun, göçmenler değil, kaçak göçmenlerdir. Yasal olmayan bir ortamda her türlü suç için ön koşullar ortaya çıkar.”

Rusya’nın göç politikaları, 22 Mart’ta Moskova’daki Crocus City Hall’da meydana gelen ve 145 kişinin öldüğü, 550’den fazla kişinin yaralandığı terör saldırısının ardından sıkılaştırıldı.

Saldırının faillerinin Tacikistan vatandaşı olması, kamuoyunda göçmen karşıtı bir dalgaya yol açtı.

Bu kapsamda kolluk kuvvetleri, 2013’ten bu yana kaçak göçmenlere yönelik en geniş kapsamlı operasyonu başlatarak 68 bölgede baskınlar düzenledi.

Haziran ayında Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma, yabancı vatandaşların haklarını kısıtlayan bir yasayı kabul etti. Yeni düzenlemeler kapsamında, göçmenlerin özel bir sicile kaydedilmesi ve yaşam alanlarını değiştirme, araç kullanma, evlenme ve banka hesabı açma gibi haklarının sınırlandırılması planlandı.

Eylül ayında İçişleri Bakanlığı, 2 milyondan fazla göçmenin Rusya’yı terk ettiğini açıkladı.

Doğum oranları kritik seviyede

Rusya’da düşük doğum oranları, demografik krizin en büyük göstergelerinden biri olarak göze çarpıyor.

Federal İstatistik Kurumu (Rosstat) verilerine göre toplam doğurganlık oranı, kadın başına sadece 1,4 çocuk seviyesinde.

Bu oranı “son derece düşük” olarak nitelendiren Peskov, nüfusun her yıl azaldığına dikkat çekmişti. 2023 yılı sonunda doğan çocuk sayısının 1,264 milyona düşmesi bekleniyor ki bu, 1999’dan bu yana en düşük rakam olacak. Uzmanlara göre, ülkenin doğum oranı 18. yüzyılın sonlarından bu yana rekor seviyede düşük.

Tacikistan, Rusya’yı göçmenlerin haklarını ihlal etmekle suçladı

Okumaya Devam Et

RUSYA

Putin’den füzelere yanıt: Çatışma küresel nitelik kazandı

Yayınlanma

Yazar

Rusya televizyonları yayınlarını keserek ve hiçbir duyuruda bulunmadan Putin’in açıklamasını girdiler. Açıklama televizyon yayınından bir süre sonra Kremlin internet sitesinde de yayınlandı.
Açıklamanın tam çevirisi:

* * *

“Daima bir cevap olacak”

Rusya Federasyonu silahlı kuvvetler personelini, ülkemizin yurttaşlarını, bütün dünyadaki dostlarımızı, keza Rusya’yı stratejik  bozguna uğratma fırsatıyla ilgili hayaller besleyenleri, bugün özel askeri harekat bölgesinde meydana gelen, topraklarımızda batı yapımı uzun menzilli silahlar kullanılmasından sonraki olaylar hakkında bilgilendirmek istiyorum.

Ukrayna’da batı tarafından provoke edilen çatışmayı tırmandırma siyasetine devam eden ABD ve onun NATO’daki müttefikleri daha önce, Rusya Federasyonu topraklarına karşı uzun menzilli yüksek hassasiyetli silah sistemlerini kullanma izni vermediklerini açıklamışlardı. Uzmanlar şunu iyi biliyorlar ve Rusya tarafı da devamlı surette vurguladı: bu silahları üreten ülkelerin askeri uzmanlarının doğrudan dahli olmaksızın benzer silahların kullanılması mümkün değildir.

19 Kasım günü ABD yapımı altı taktik ATACMS füzesiyle, ve 21 Kasım günü Büyük Britanya yapımı Storm Shadow ve ABD yapımı HIMARS sistemleriyle Rusya Federasyonu topraklarında, Bryansk ve Kursk oblastlerindeki askeri tesislere kombine bir füze saldırısı gerçekleştirildi. Bu andan itibaren, daha önce devamlı surette vurguladığımız gibi, Ukrayna’da batı tarafından provoke edilen bölgesel çatışma küresel bir niteliğin unsurlarını kazandı. Hava savunma sistemlerimiz bu saldırıları püskürttü. Neticede, düşmanın belli ki önüne koymuş olduğu hedeflere ulaşılamadı.

Bryansk oblastinde ATACMS füzelerinin parçalarının düşmesiyle çıkan yangın söndürüldü, kurban ve ciddi bir hasar yok. Kursk oblastinde saldırı, “Kuzey” ordu grubumuzun komuta noktalarından birine karşı yapıldı. Saldırı ve hava savunma muharebesi sonucunda ne yazık ki tesisin dış güvenlik birimleri personelinden zarar görenler, ölenler ve yaralananlar var. Yönetim noktasının komuta ve operasyon personeli zarar görmedi ve kıtalarımızın Kursk oblastindeki düşman birliklerini yok etme ve söküp atmaya yönelik faaliyetleri normal bir şekilde devam ediyor.

Bir kez daha özellikle vurgulamak istiyorum: düşmanın bu tür silahları kullanması özel askeri harekat bölgesinde askeri eylemlerin gidişatına etkide bulunamaz. Kıtalarımız bütün askeri temas hattı boyunca taarruza başarıyla devam ediyor. Önümüze koyduğumuz bütün görevler yerine getirilecektir.

Rusya silahlı kuvvetleri Amerikan ve Britanya uzun menzilli silahlarının kullanılmasına cevap olarak 21 Kasım’da Ukrayna’nın savunma sanayisi tesislerinden birini kombine bir saldırıyla vurmuştur. Askeri şartlarda, Rusya’nın orta menzilli yeni füze sistemlerinden biri, mevcut durumda nükleer olmayan hipersonik konfigürasyonda bir füze de denenmiştir. Füze uzmanlarımız bunun adını Oreşnik koydular. Deneme başarıyla tamamlandı, fırlatma hedefine ulaşıldı. Ukrayna topraklarında Dinyepropetrovsk şehrindeki büyük ve daha Sovyetler Birliği zamanından beri bilinen sanayi komplekslerinden bugün de füze ve diğer silahların üretimini yapan biri vuruldu.

Kısa ve orta menzilli füzeler tarafımızdan ABD’nin orta ve kısa menzilli füze üretimi ve Avrupa’ya ve Asya-Pasifik bölgesine konuşlandırma planlarına karşı cevabi tedbir olarak geliştirilmektedir. ABD’nin orta ve kısa menzilli füzelerin tasfiyesi anlaşmasını uydurma bir bahaneyle tek taraflı olarak yıkmakla hata ettiği kanısındayız. Bugünse ABD bu araçları sadece üretmekle kalmıyor, görüyoruz ki, kıtalarının eğitim faaliyetleri sırasında gelecek vaat eden füze sistemlerinin dünyanın muhtelif bölgelerine ve bu kapsamda Avrupa’ya da konuşlandırılması meseleleri üzerine çalıştılar. Dahası, tatbikatlar sırasında da bunların kullanılmasına yönelik eğitim veriyorlar.

Rusya’nın orta ve kısa menzilli füzeleri, bu türden Amerikan silahları dünyanın herhangi bir bölgesinde ortaya çıkıncaya kadar konuşlandırmama yükümlülüğünü gönüllü ve tek taraflı olarak üstlendiğini hatırlatırım.

Tekrar ediyorum: Oreşnik füze sisteminin muharebe şartlarında denenmesi, tarafımızdan, NATO ülkelerinin Rusya’ya karşı saldırgan eylemlerine cevap olarak gerçekleştiriliyor. Orta ve kısa menzilli füzelerin konuşlandırılmasına devam edilip edilmeyeceği meselesine tarafımızdan ABD ve uydularının eylemlerine bağlı olarak karar verilecektir. Modern füze komplekslerimizin denenmesine devam edilmesi sırasında yok edilecek hedefler tarafımızdan Rusya Federasyonu’nun güvenliğine yönelik tehditler dikkate alınarak belirlenecektir. Silahlarımızı, kendi  silahlarının bizim tesislerimize karşı kullanılmasına izin veren ülkelerin askeri hedeflerine karşı kullanma hakkımız olduğu kanısındayız; saldırgan eylemlerin devam etmesi durumunda da kararlı ve simetrik bir şekilde cevap vereceğiz. Rusya’ya karşı kendi muhariplerini kullanma planları kuran ülkelerin yönetici elitlerine bu hususta ciddiyetle düşünmelerini tavsiye ediyorum.

Elbette, Ukrayna topraklarında zaruret halinde ve cevabi tedbir olarak Oreşnik gibi sistemlerle vurulacak hedefleri seçerken orada bulunan sivillere tehlikeli bölgeleri terk etmelerini önerecek ve dost devletlerin yurttaşlarından da bunu rica edeceğiz. Bunu insani mülahazalarla yapacağız: açıkça, kamuoyu önünde, bu istihbaratı alacak düşman tarafından girişilecek karşı tedbirlerden endişe etmeden.

Neden endişe etmeden? Çünkü bu tür silahlara karşı koyacak vasıtalar günümüzde mevcut bulunmuyor. Füzeler hedeflere 10 Mach, saniyede 2,5-3 kilometre hızla saldırıyor. Dünyada mevcut modern hava savunma sistemleri ve Amerikalıların yaptığı Avrupa’daki füzesavar sistemleri bu tür füzeleri yakalayamaz, bu mümkün değil.

Bir kez daha vurguluyorum: uluslararası güvenlik sistemini yıkan Rusya değil ABD’dir ve mücadeleye devam ederken kendi hegemonyasına sarılıyor, bütün dünyayı küresel bir çatışmaya itiyorlar. Biz, bütün tartışmalı meseleleri barışçıl vasıtalarla çözmeyi her zaman tercih ettik ve bugün de hazırız, ama hadiselerin her türlü gelişmesine de aynı şekilde hazırız.

Eğer bundan şüphesi olanlar varsa beyhude; daima bir cevap olacak.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Ukrayna, Rusya’nın ilk kez kıtalararası balistik füzeyle saldırdığını iddia etti

Yayınlanma

Ukrayna Hava Kuvvetleri, Rusya’nın bu sabah (21 Kasım) Ukrayna’ya yönelik saldırısında, Astrahan oblastından bir kıtalararası balistik füze  fırlattığını duyurdu.

Reuters ajansı söz konusu saldırının, Rusya’nın savaşın başlangıcından bu yana ilk kez bu kadar uzun menzilli bir füze kullandığına işaret ettiğini yazdı.

Bu saldırı, Ukrayna’nın bu hafta Rusya topraklarını hedef almak için ABD ve İngiltere’den sağlanan füzeleri kullanmasının hemen ardından gerçekleşti.

Moskova, bu tür eylemlerin çatışmayı daha da tırmandıracağı yönünde uyarılarda bulunmuştu.

Kiev, açıklamasında füze türüne dair ayrıntı vermeyerek, “Rusya’nın Astrahan oblastı topraklarından kıtalararası balistik füze fırlatıldı,” ifadelerini kullandı.

Bu tür balistik füzeler hem nükleer hem de konvansiyonel savaş başlıkları taşıma kapasitesine sahip olmasıyla dikkat çekiyor.

Bir gün önce Ukrayna’daki Telegram kanallarında, kaynak belirtilmeksizin, Rusya’nın nükleer yük taşıma kapasitesine sahip RS-26 Rubej füzeleri ile Ukrayna’yı hedef alabileceği yönünde iddialar ortaya atıldı.

Aynı gün ABD, İtalya, Yunanistan ve İspanya, Ukrayna’daki büyükelçiliklerini geçici olarak kapatma kararı aldı.

Dinyeper Bölgesel Askeri Yönetim Başkanı Sergey Lisak, saldırının bir rehabilitasyon merkezine hasar verdiğini belirtti.

Merkezin kazan dairesi kısmen tahrip olurken, onlarca pencere kırıldı. Olayda can kaybı yaşanmadı.

Fakat dokuz garaj, bir sanayi tesisi ve iki özel ev zarar gördü. Evlerden birinde çıkan yangın kontrol altına alındı.

Rusya’nın saldırıları yalnızca Dinyeper ile sınırlı kalmadı. Kiev, Odessa ve Suma oblastları da hedef alındı. Bu bölgelerde elektrik arzında ciddi aksaklıklar meydana geldi.

İsviçreli askeri uzman Bosshard ile mülakat: Rusya’dan hangi karşılık beklenebilir?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English