Bizi Takip Edin

AVRUPA

‘Ukrayna’nın SSCB’den miras kalan enerji sektöründe taş üstünde taş kalmayacak’

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’daki petrol rafinerilerine yönelik insansız hava araçlı saldırılarına misilleme olarak Rusya ordusunun ülkenin elektrik üretim tesislerini hedef almaya başladı.

Polonyalı Myśl Polska gazetesinde Andrzej Szczęśniak imzasıyla yer alan değerlendirmede, “Böyle giderse Ukrayna’nın SSCB’den miras kalan enerji sektöründe taş üstünde taş kalmayacaktır,” denildi.

‘Muhtemelen bugün bu senaryonun yaşanmakta olduğuna dikkat çekilen makalede, şu ifadelere yer verildi:

“Ukrayna’nın SSCB’den miras kalan enerji sektöründe taş üstünde taş kalmayabilir. Ukrayna’nın Rusya’nın rafinerilerini tekrar tekrar vurma girişimlerinin beraberinde enerji sektörüne büyük bir darbe indiriliyor. Bu son derece orantısız bir kapışma.

Ukrayna’nın yılın başında Rusya’nın petrol endüstrisine saldırılarını artırmasıyla Rusya, Ukrayna’nın enerji sisteminin çekirdeğine saldırarak büyük bir misilleme gerçekleştirdi. 22 Mart Cuma gecesi gökyüzünde, savaşın başından bu yana kaydedilmemiş sayıda Rus stratejik bombardıman uçağı belirdi. Bu, 88 füze ve 63 insansız hava aracının kullanıldığı, enerji altyapısına yönelik en büyük saldırıydı.

Bunlar bir buçuk yıl öncesinden oldukça farklı saldırılardı. Amaçları hatları koparmak, kaynakları kesintiye uğratmak değil, sanayi merkezlerinin üretim kapasitesini kalıcı olarak yok etmek ve böylece üretimi durdurmaktı. Görüntülerden de anlaşılacağı üzere türbin salonlarını başarılı bir şekilde burdular. Üstelik tek bir roketle değil. Kilit tesislere odaklanıldı ve bu tesislere tekrar tekrar saldırılar düzenlendi.

İlk saldırı dalgası 6 bin megavattan fazla üretim kapasitesini yok etmişti ve bunu aylarca sürdürdüler. En şiddetli saldırı, Ukrayna’nın en büyük hidroelektrik santrali olan Dinyeper hidroelektrik santralinin türbin salonunun yerle bir edilmesiydi.

Ancak böylesine ağır bir darbeden rahatsız olmayan Ukraynalılar Rusya’nın rafinerilerine saldırmaya devam etti. Kuybışev, Samara, Ryazan-Kaluga ve hatta 1300 kilometre ötedeki Tataristan’daki tesislere ulaştılar.

Ancak bu saldırılar sadece yıkımın dozunun artmasına yaradı. Rusya birkaç kez daha saldırdı. İlk saldırıyı bir hafta sonra bir başkası izledi, beş elektrik santrali tahrip edildi. 11 Nisan’da Kiev, en büyük bölgesel elektrik santrali olan 1800 megavat kapasiteli Tripolskaya bombalanarak çok etkili bir şekilde vuruldu. Santrali tamamen yok eden bir yangının çıktığı türbin salonu tahrip edildi. Rus füzeleri ve kamikaze dronları da Ukrayna’nın beş bölgesindeki hedeflere ulaştı. 200 bin kişi elektriksiz kaldı.

8 Mayıs’ta, beşinci büyük hava saldırısı dalgasında, Ukrayna’nın konvansiyonel enerji kapasitelerinden daha fazlası yok edildi: Bursztinyan Enerji Santrali (Stanislaviv yakınlarında), Ladysmith Enerji Santrali (Vinnitsya yakınlarında) ve Dobrotvorskiy Enerji Santrali (Lviv yakınlarında).

Ukrayna’nın en büyük enerji tedarikçisi olan ve ülkedeki talebin dörtte birini karşılayan Rinat Ahmetov’un DTEK’i, üretim kapasitesinin yüzde 80’ini kaybettiğini açıkladı. Sıcak hava ve komşularından elektrik ithalatı olmasaydı, 2022 sonundaki saldırıların ardından yaşanan yaygın elektrik kesintileri geri dönecekti.

Ukrayna’nın enerji sektörü istikrarsızlaştı. Saldırılardan hemen önce çoğu Polonya’ya olmak üzere enerji ihraç ediyordu, şimdi ise ithal etmek zorunda, hem de acilen… En büyük sorun enerji sisteminin dengelenmesi. Kalan üç nükleer üniteye dayanan bu sistem, talebin en yüksek olduğu saatlerde (sabah ve akşam) kontrol edilebilir termal ya da hidroelektrik enerjiyle desteklenmek zorunda.

Son haftalarda gerçekleşen bombalamalar tam da bu kapasiteleri hedef alan birer misillemeydi. Bir dizi kömür ve doğalgaz ünitesi ile dört büyük hidroelektrik tesisi tahrip edildi. Bunlar sistemin nükleer tesislerden daha az kritik parçaları, ancak talepteki dalgalanmalar sırasında sistemi istikrarlı tutmak için gerekliler. Bu tesisler olmadan tüketiciler elektriği kesmek ya da ithalata bel bağlamak zorunda kalırlar. Böyle bir hasarı onarmak kolay değildir; yüz milyonlarca dolara mal olur, ama her şeyden önce zaman alır, hem de uzun bir zaman, aylar, hatta yıllar alır. Bu tür ekipmanlar bir rafta oturup müşteri beklemez. Jeneratörler, türbinler, kazanlar veya bunlar için yedek parça bulmak son derece zordur. Çoğu SSCB’nin son yıllarından kalma, yani artık kimse üretmiyor.

Bugün Ukrayna’nın üretim sistemi harabeye dönmüş, devasa enerji kapasiteleri yerle bir olmuş durumda, ancak çöküş ya da elektrik kesintileri pek de yakın değil. Bununla sistemin bir kısmının ya da tamamının kontrolsüz bir şekilde kapatılmasını kastediyorum. SSCB’den kalma güç kaynağı ve giderek azalan talep sistemi tamamen çökmekten kurtarıyor. Asıl soru, nereye kadar?

Ukrayna’nın SSCB’den miras kalan enerji sektöründe taş üstünde taş kalmayacaktır. Ve sahiden de bugün bu senaryo gerçekleşiyor gibi görünüyor.”

Ukrayna Enerji Bakanı: Rusya’nın saldırıları nedeniyle 8 gigawatt elektrik üretme kapasitemizi kaybettik

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English