Bizi Takip Edin

AVRUPA

Ürün yerleştirme olimpiyatları sona eriyor

Yayınlanma

Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez, Doğu Avrupa’da Yolculuk kitabında, savaşın ardından çıktığı bölge seyahatinde Sovyetler Birliği’ne de uğrar. Yıkıma uğramış ülkenin yurttaşları ile konuşurken, biraz da snobca, bu diyarda yaşayanların “reklam” diye bir şeyden haberdar olmadıklarını öğrenerek şaşırır. Işıltılı pazarlama teknikleri, Sovyet düzeninde bilinmemektedir.

Aynı Márquez’i ve “Homo Sovieticus”u bugüne getirip Paris Olimpiyatları’nın orta yerine bıraksaydık, acaba ne hissederlerdi?

Olimpiyat oyunları, 20. yüzyılda büyük oranda amatör sporcuların maharetlerini gösterdikleri bir platformdu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), amatörlük kriterlerini 70’li yıllarda esnetirken, 1988 itibariyle profesyonel atletlerin de müsabakalarına katılmasına izin veriyordu.

IOC, profesyonel oyuncuların oyunlarda yarışmasına izin vermenin dünyanın en büyük yıldızlarını çekmeye yardımcı olduğunu ve olimpiyatların ticari beklentilerini geliştirdiğini söylüyordu.

Pazarlama şaheseri olarak “Rüya Takım”

Nitekim bunun en büyük meyvesi, 1992 Barselona Olimpiyatları’na damga vuran ABD basketbol takımı “Dream Team” (Rüya Takım) ile alındı. Ünlü NBA oyuncuları Michael Jordan, Magic Johnson, Larry Bird gibi efsanelerin yer aldığı kadro ile birlikte, Amerikan sporlarının “incilerinden” basketbol ve NBA, büyük bir küreselleşme hamlesi başlatıyor ve bunun için olimpiyatları kullanıyordu. 1972’de Sovyetler Birliği’ne tartışmalı bir finalde kaybeden ve o güne kadar kolej oyuncuları ile basketbol yarışına katılan ABD, lejyonerlerini parkeye sürüyordu.

Bugün, Paris Olimpiyatları’nda, on üç NBA oyuncusu Paris’te en çok kazanan 20 sporcu arasında yer alırken, golfçüler ve tenisçiler geri kalanı dolduruyor. 

Bu oyuncuların ülkelerini temsil etmek için daha fazla para alıp almadığını merak ediyor olabilirsiniz. Hemen cevap verelim: Hayır, basketbolculara NBA, Uluslararası Olimpiyat Komitesi ya da ABD Olimpiyat ve Paralimpik Komitesi tarafından bazı masrafları karşılamak için verilen burs dışında herhangi bir ödeme yapılmıyor.

Bu oyuncular esas parayı Nike, Under Armour, Adidas ve diğerleriyle yaptıkları ayakkabı sözleşmelerinden elde ettikleri bonuslardan kazanıyorlar.

Spor ayakkabısı şirketlerinin basketbolcu anlaşmalarında “bonusları” var çünkü olimpiyatlara katılım markalarını küresel bir ölçeğe taşıyor. 

Örneğin Nike gelirlerinin %58’ini Kuzey Amerika dışında elde ederken, Adidas %76’sını, Under Armour ise %39’unu elde ediyor.

İmzalı spor ayakkabılara sahip oyuncular da telif hakkına sahip oldukları için artan satışlardan faydalanabiliyorlar.

“Rüya Takım” markasının tanıtılmasına yardımcı olan eski NBA uluslararası yöneticisi Terry Lyons’a göre, 1992 ve 1996 olimpiyatlarındaki ABD basketbol takımı lisanslı ürünlerden para kazandı, fakat oyuncular gelirleri hayır kurumlarına bağışladı.

Aralarında Dwyane Wade ve Ray Allen’ın da bulunduğu birçok eski yıldız oyuncu, daha önce NBA oyuncularının olimpiyat basketbol takımına seçildiklerinde elde edilen paradan pay almaları gerektiğini dile getirmişti.

Yine de Olimpiyatlar nihayetinde daha fazla küresel görünürlük için bir platform sağlıyor ve bu da daha değerli ciro anlaşmaları yoluyla daha büyük saha dışı anlaşmalara yol açıyor.

Nike, ABD Olimpiyat takımının kıyafet tedarikçisi ve USA Basketball’un uzun süredir sponsoru olarak oyunlarda her yerde bulunuyor. Olimpiyatlardaki resmi rolü Nike’a Oyunlar sırasında yıldızlarını pazarlama konusunda daha fazla serbestlik sağlıyor ve şirketin yöneticileri USA Basketball ile birlikte seyahat ediyor.

ABD takımında dokuz Nike veya Jordan sporcusu yer alırken, Under Armour (Stephen Curry), Adidas (Anthony Edwards) ve Skechers (Joel Embiid) da ayakkabı listesinde yer alıyor.

Küresel pazarlama mekanı olarak olimpiyat oyunları

Curry Markası pazarlama müdürü Nana Dadzie bir röportajında, “[Olimpiyatlar] tüm dünyanın donup kaldığı bir fırsata sahip olduğunuz en büyük anlardan biridir ve ister yeni bir ayakkabı ister yeni bir renk olsun, dünyanın görmesi için bu fırsattan yararlanalım,” diyordu.

Üstelik Nike dışındaki markaların ABD basketbolcularını pazarlaması, olimpiyatların “en iyi olimpiyat ortaklarının haklarını korumak için” yürürlükte olan yönergeleri detaylandıran Kural 40 nedeniyle şu anda kısıtlanmış durumda.

Forbes’a göre Amerikan takımının kaptanı LeBron James’in tahmini serveti 1,2 milyar dolar. ABD basketbol takımının toplam değeri ise 2,5 milyar dolara yaklaşıyor.

“Kâr amacı gütmeyen” altın yumurtlayan tavuk olarak IOC

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), merkezi İsviçre’nin Lozan kentinde bulunan ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu.

Gelirinin %91’ini yayın hakları (%61) ve sponsorluk (%30) satışlarından elde ediyor. 2021’de Tokyo Olimpiyatları ile sona erecek olan son dört yıllık Kış ve Yaz Oyunları döngüsünün geliri 7,6 milyar dolardı.

IOC, gelirinin %90’ını spora geri döndürdüğünü, fakat sporcuların doğrudan sadece küçük bir dilim aldığını söylüyor. IOC 2019 yılında yaklaşık 190 milyon İsviçre Frangı (yaklaşık 200 milyon dolar )maliyetle yeni bir genel merkez açtı. Olimpiyatların düzenlenmesi için gereken faturanın büyük kısmını ev sahibi ülkeler üstleniyor.

Tokyo Oyunları’nın maliyeti resmi olarak 13 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Yarısından fazlası Japon devlet kurumları tarafından karşılandı. Olimpiyat maliyetlerini takip etmek zor fakat Japon hükümetinin yaptığı bir denetim, gerçek maliyetlerin listelenenin iki katı olabileceğini öne sürmüştü.

Sporcuların fon sorunu

Amerikan basketbol takımı ve golfçüler bu paralara hükmederken, olimpiyatlara katılan birçok sporcu için esas mesele antrenman ve masrafların nasıl karşılanacağı.

El Cezire’de yer alan bir habere inanacak olursak, pek çok sporcu Olimpiyat yolculuklarını finanse edebilmek için GoFundMe gibi platformlara başvuruyor.

Bu yüksek seviyedeki sporcular için antrenman yapmak tam zamanlı bir iş. Fakat çoğu olimpiyat adayı tüm bu çabalar için kendi masraflarını karşılamak zorunda olduğundan, çalışmak ya da yarışmak arasında seçim yapmak neredeyse imkansız bir durum.(*)

Sadece seçkin birkaç kişi kazançlı bir kurumsal ortaklık kurabiliyor. Örneğin Allianz Life Insurance Company sadece beş Olimpiyat ve Paralimpik sporcuya (engelliler için düzenlenen oyunlar) sponsorluk yapıyor.

Olimpiyatlar için antrenman yapan sporculara ücret ödenmiyor. Fakat oyunlara katılmaya hak kazandıklarında sınırlı burs olanakları var ki bu da başlı başına uzun soluklu bir çaba. Ücretler değişkenlik gösterse de, bazıları ayda birkaç yüz dolara kadar düşüyor. Bu küçük miktarların ötesini sporcular “cepten yemek” durumunda.

El Cezire’nin aktardığına göre, tüm olimpiyat sporcularının yüzde 90’ından fazlası, oyunlardan önce yarışma ücretleri ve üyelik aidatları için 21.700 dolara kadar harcama yaptıklarını bildirdi. Bugünün kuruyla yaklaşık 730 milyon TL’ye tekabül ediyor bu miktar. Tüm ABD’li olimpiyatçıların dörtte birinden fazlası yıllık toplam gelirlerinin 15.000 dolardan az olduğunu bildirmişken, çok daha yoksul ülkelerin sporcuların ne halde olduğunu varın siz hesap edin!

2020’de ABD Kongresi tarafından atanan bağımsız komisyon ABD Olimpiyatları ve Paralimpiklerin Durumu Komisyonunun raporuna göre, Olimpiyat sporcuları yaralanmalar nedeniyle cepten 9.200 dolar harcadıklarını ve yalnızca yüzde 16’sının geri ödendiğini açıkladı.

Mali kısıtlamalar olimpiyat sporcularını, özellikle amatörleri etkiliyor fakat profesyonel atletizm liglerinde yarışanlar gibi diğer üst düzey sporcuları etkilemiyor. Amerikan futbolu gibi sporlarda, resmi bir maçta oynamayan oyuncular bile iyi para alıyor.

Ulusal Futbol Ligleri’nin en son toplu iş sözleşmesine göre, profesyonel Amerikan futbolunda bu yıl antrenman kadrosunda yer alan bir oyuncu için asgari ücret haftalık 16.800 dolar. Major League Baseball’da ise alt liglerdeki oyunculara 2024 sezonu için en az 60.300 dolar ödeniyor.

Kanada örneği: Summer McIntosh, Sarah Mitton’a karşı

Kanadalı 17 yaşındaki fenomen yüzücü Summer McIntosh, Paris Olimpiyatları’nda 3 altın 1 gümüş madalya ile adından söz ettirdi. 

Çarşambanın gelişi perşembeden belliydi: Nisan ayındaki 800 metre serbest dünya şampiyonasında McIntosh, 13 yıldır yenilmeyen ABD’li büyük yüzücü Katie Ledecky’i geride bırakarak tüm dünyaya sürpriz yapmıştı.

McIntosh’un antrenörü Brent Arckey, Sarasota Sharks isimli ünlü yüzme okulunun baş antrenörü ve CEO’su (evet, o da CEO). McIntosh, Greg McIntosh ve eski Kanada Olimpiyat takımı yüzücüsü Jill Horstead’in kızı. Ablası Brooke ise bir çift patenci. Yani “ağzında gümüş kaşıkla” doğanlardan.

Bir başka Kanadalı atlet, Sarah Mitton ise 2023 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda madalya kazanmadan üç ay önce YouTube’da yaşadığı mali zorlukları anlatıyordu.

27 yaşındaki sporcu Nova Scotia’nın küçük bir kasabasında büyümüştü ve gülle atma dalında yarışmak için dünyayı dolaşıyordu. “Seyahat masraflarımız çok çok yüksek,” diyordu Mitton: “Kadınlar gülle atma sponsorluk tarafında biraz az temsil ediliyor, bu yüzden aradaki farkı kapatmanın yollarını bulmak için başka şekillerde mücadele ediyorum.”

Mitton 2024 Olimpiyatları için Paris’te, maddi sıkıntı çeken onlarca Kanadalı sporcuyla birlikte yarışıyor ve bu yazı yazıldığı sırada finale kalmıştı.

Kanada’da bir sporcu, hükümetin Sporcu Yardım Programı (AAP) aracılığıyla bir kart aldığında, statüsüne bağlı olarak aylık 1.060 ila 1.765 dolar arasında bir ödenek almaya hak kazanıyor.

Sport Canada tarafından kartlandırılması onaylanan bazı sporcular için öğrenim ve ek mali destek de mevcut. En son Olimpiyat/Paralimpik Oyunlarında veya dünya şampiyonalarında madalya kazanan sporcular için ayda 500 dolara kadar ekstra yaşam ve eğitim ödeneği de mevcut.

Sport Canada’nın 2019-20 Yüksek Performanslı Sporcuların Durumu raporuna göre, sporcuların yüzde 75’i AAP’nin en yaygın mali destek kaynağı olduğunu söyledi. Rapora göre, 2014 ve 2009 yıllarında da durum böyleydi ve bunu aile ve/veya il programlarına güven takip ediyordu.

Bu yılın başlarında, CAN Fund’a yaptıkları fon başvurusunun bir parçası olarak 905 sporcu bir anket doldurdu. Sonuçlar ne oldu? Yaz sporu yapan 65 sporcunun yıllık ortalama net geliri -23.142 ila 5.260 dolar arasında değişiyordu!

Kanadalı dalgıç Margo Erlam ve engelli koşucu Mariam Abdul-Rashid gibi bazı sporcular GoFundMe gibi internet sitelerinde kitlesel fonlama kampanyalarına yöneldi. Abdul-Rashid, bağışların seyahatten ekipmana, giriş ücretlerinden yiyeceğe kadar her konuda yardımcı olacağını söyledi.

Madalya alanların durumu: İç güveysinden hallice

Pek çok olimpiyat sporcusu oyunlarda geçirdikleri zamanın karşılığını almazken, madalya kazananlar fena olmayan kazançlar elde ediyor.

Paris Olimpiyatları’nda altın madalya sahibi ABD’liler 37.500 dolar, gümüş madalya sahibi 22.500 dolar ve bronz madalya sahibi 15.000 dolar kazanıyor.

Öte yandan bu, üçüncü sırada yer alan sporcuların, bir kişi için mevcut ABD federal yoksulluk sınırından daha az kazandığı anlamına geliyor. ABD’de kira ödeyebilmek için, altın madalya kazanan bir kişinin en az kazandığının iki katından fazlasını kazanmanız gerekiyor.

ABD, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında olimpiyat para ödülleri için oldukça düşük ödeme yapıyor. Son olimpiyat oyunları sırasında İtalya altın madalya kazananlara 213.000 dolar teklif etmişti. Singapur ise birinciler için 737.000 dolara eşdeğer bir ödeme yaptı.

Singapur Paris Olimpiyatları’nda çıtayı yükseltti ve birincilik kazananlara 1 milyon dolar para ödülü vereceğini açıkladı.

Fakat önceki oyunlara bakıldığında, Singapur tarihinde sadece bir altın madalya sahibi çıkardığı için pek de zararda sayılmaz…

Tayland’da altın madalya kazanan sporcular ömür boyu aylık maaş alıyor ve bu da rekabetçi günleri sona erdikten çok sonra bile finansal güvence sağlıyor. Benzer şekilde Filipinler de nakit ikramiye ve gayrimenkul avantajlarının bir karışımını sunuyor. Ülkenin ilk Olimpiyat altın madalyalı sporcusu Hidilyn Diaz sadece 660.000 dolar nakit para değil, aynı zamanda bir ev ve birkaç apartman dairesi de aldı.

Bazı sporcular için Olimpiyat podyumu eğitim ve istihdam fırsatlarına kapı açıyor. İtalya gibi ülkelerde madalya kazanan sporcular, genellikle ordu veya polis teşkilatı bünyesinde iş garantisi alıyor. Bu, spor günleri sona erdikten sonra istikrarlı bir kariyer yolu sağlarken, spor sonrası hayata yumuşak bir geçiş sunuyor.

Macaristan biraz daha farklı bir yaklaşım benimseyerek madalya kazanan sporculara üniversite eğitimine ücretsiz erişim imkanı sunuyor. Bu avantaj, sporcuların harç yükü olmadan yüksek öğrenim görmelerine olanak tanıyarak onları sporun ötesinde bir geleceğe hazırlıyor.

Paraya para demeyenler de var: 1 – Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve ulusal komiteler

Öte yandan olimpiyat oyunları kimileri için büyük bir para kazanma aracı.

Her oyun sırasında, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) bilet satışlarından, reklam satışlarından ve diğer kalemlerden elde edilen gelirleri bir havuzda topluyor.

IOC kendi payını aldıktan sonra bunun bir kısmı ev sahibi şehirlere ve her ülkenin kendi komitesi de dahil olmak üzere ortak kuruluşlara geri dağıtıyor.

Bu, teoride ABD Olimpiyat ve Paralimpik Komitesi gibi kuruluşların geliri bölüp eğitim programlarına ve sporculara dağıttığı zaman.

Ama işler böyle yürümüyor. Bu ulusal olimpiyat komitelerindeki yöneticiler aslan payını kendilerine ayırıyor.

Örneğin ABD Olimpiyat ve Paralimpik Komitesi CEO’su (yanlış okumuyorsunuz, o bir CEO!) Sarah Hirshland, en son Kış Olimpiyat Oyunlarının düzenlendiği 2022 yılında 1,1 milyon dolardan fazla kazandı. Bu arada, ABD Olimpiyat komitesinin net geliri 61.6 milyon dolardı. Organizasyonun 2022 mali açıklamalarına göre, kayıtlardaki en yüksek ikinci gelir…

Bu rakam, 104,6 milyon dolar net gelir getiren Tokyo 2021 oyunlarının ardından ikinci sırada yer alıyor. Karşılaştırmak gerekirse, Rio De Janeiro oyunlarının yapıldığı 2016 yılında bu meblağ 78,5 milyon dolardı (enflasyondan arındırıldığında 88,9 milyon dolara denk geliyor).

Paraya para demeyenler de var: 2 – Yayıncılar

Etkinlikler yayıncılar için de çok para kazandırıyor.

ABD’de NBC, oyunların özel yayın haklarını elinde bulunduruyor. Medya şirketi oyunlardan önce en az 1,2 milyar dolarlık reklam satışı gerçekleştirdiğini açıkladı.

Olimpiyatların 2032 yılına kadar yayın haklarını elinde bulunduran yayıncı kuruluş rekor gelir bekliyor.

Şirket, oyunlar için dünyadaki en büyük anlaşma olan yayın hakları anlaşmasını 2032 yılına kadar yenilemek için 7,65 milyar dolar ödedi.

Bu rakam, diğer yayıncıların özel yayın haklarına sahip oldukları diğer yüksek profilli etkinlikler için elde ettikleri gelirden önemli ölçüde daha yüksek. Örneğin CBS, Amerikan futbolunun en önemli etkinliği olan Super Bowl için 635 milyon dolarlık rekor bir gelir elde etmişti.

Paraya para demeyenler de var: 3 – Sponsorlar

Reuters’in bildirdiğine göre NBCU Olimpiyat ve Paralimpik Satış Başkanı Dan Lovinger, IOC sponsorlarının reklam harcamalarının 2021’de Tokyo’da düzenlenen bir önceki yaz olimpiyatlarına kıyasla %18 arttığını söyledi.

Aralarında Bridgestone, Coca-Cola, Intel, Samsung, Visa, Toyota ve Procter & Gamble gibi büyük markaların da bulunduğu IOC sponsorları, ünlü olimpiyat halkalarını pazarlama materyallerinde kullanma hakkı için tahminen 100 milyon dolardan fazla ödeme yapıyor.

Mart 2020’de NBCU (NBCUniversal), Tokyo Yaz Olimpiyatları için 1,25 milyar dolarlık reklam sattığını açıkladı. Medya şirketi, pandemi nedeniyle oyunların bir sonraki yıla ertelenmesi üzerine satış sürecini yeniden başlattı.

NBCU’nun Olimpiyatlar sırasında ilk kez markaların reklamlarından 350 milyon dolar gelir elde ettiğini belirten Lovinger, oyunları destekleyen reklamverenlerin sayısındaki artışın olimpiyatlar için olumlu olduğunu sözlerine ekledi.

Oyunların ticarileşmesinde son aşama: Ürün yerleştirme

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre LVMH, Samsung ve Coca-Cola, ürünlerinin olimpiyatların daha önce reklamsız olan bölümlerine sponsorlu olarak yerleştirilmesini sağlayarak Paris Oyunları’nın organizatörleri tarafından benzeri görülmemiş bir ticarileştirmeye işaret etti.

Kazanan sporculara Louis Vuitton tepsilerinde taşınan madalyalarını aldıktan sonra selfie çekmeleri için Samsung akıllı telefonlar hediye edilirken, bazı ülkelerden yarışmacılar açılış töreni sırasında Coca-Cola su markasının altın renkli şişelerini taşıdı.

FT bile, sponsorların markalarının öne çıkarılmasının, daha önce etkinlik ve törenleri izleyenlerin çok az ticari marka görebildiği ya da hiç göremediği olimpiyatlar için bir ilk olduğunu yazma ihtiyacı duyuyor.

Aralarında Coca-Cola ve Samsung’un da bulunduğu 16 küresel şirketten oluşan bir grup, kış ve yaz etkinliklerini kapsayan bir dönem olan 2017-2021 aralığı için dünya çapında özel pazarlama hakları için 2,3 milyar dolar ödedi.

Bu rakam bir önceki aralık için ödenen miktarın iki katından fazla; mevcut döngü için ödenen rakam ise bilinmiyor.

FT’ye göre ürün yerleştirme hamlesi bazı spor yetkilileri arasında tartışma yarattı ve oyunların reklamsız geleneklerini koruyup korumayacağı ya da stadyumlardan formalara ve oyun alanına kadar her şeyin marka taşımak için adil bir oyun olarak görüldüğü diğer küresel spor etkinliklerini takip edip etmeyeceği konusunda tartışmaları tetikledi.

IOC eski pazarlama direktörü Michael Payne, olimpiyat markasını korumak ile ürün yerleştirme konusunda her zaman “sınırları zorlamak” isteyen sponsorlar için yeni fırsatlar yaratmak arasında “çok ince bir çizgi” olduğunu savunuyor.

Payne, LVMH’nin en büyük markası olan Louis Vuitton tarafından üretilen mayoların açılış töreni sırasında birkaç dakika süren bir sekansta öne çıkmasının bazı IOC üyelerini şaşırttığını söylüyor.

Fakat spor kuruluşu USA Fencing’in CEO’su (evet, yine…) Phil Andrews, Paris Oyunları organizatörlerinin mali nedenlerle daha fazla pazarlamaya izin vermeleri gerektiğini düşünüyor.

IOC ve Uluslararası Paralimpik Komitesi’nin “şehirlerin ve vergi mükelleflerinin Oyunlara ev sahipliği yaparken büyük mali sonuçlarla karşı karşıya kalmamaları için gereken erişimi ve finansmanı sağlamak üzere” sponsorlara ihtiyacı olduğunu ileri sürüyor.

Aralarında LVMH’nin de bulunduğu diğer sponsorlar, ev sahibi şehir için yerel ortak olarak imza attı. Fransız lüks mallar grubu, Paris Oyunları’nın son ve en önemli ulusal sponsoru olarak organizasyon komitesinin bütçesine 150 milyon avro destek sağladı.

“Zafer selfie’si”: Bu sevinç, Samsung sayesinde evinize girmektedir

Resmi zafer selfie’si Paris Oyunları’ndaki en yeni uygulama.

Kazanan ülkenin milli marşı çalındıktan sonra bir yetkili madalya kazananların fotoğraf çekmesi için üzerinde olimpiyat markası bulunan Samsung kapaklı bir telefon getiriyor.

Samsung FT’ye yaptığı açıklamada madalya töreni yerleştirmesi için ek bir ücret ödemediğini fakat şirketin geçen yıl IOC ve Paris 2024 ile bu konuyu görüşmeye başladığını söyledi.

Bir sözcü, Paris’ten sonra, “IOC’nin desteğiyle, gelecekteki oyunlar için yenilikçi aktivasyon fırsatlarını keşfetmeye devam edeceğiz,” dedi.

Louis Vuitton Oyunları

Süreç hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre, anlaşmanın ana bölümleri LVMH’nin CEO’su ve hakim hissedarı Bernard Arnault, IOC başkanı Thomas Bach ve Paris 2024 organizasyon komitesi başkanı ve eski bir olimpiyat kano şampiyonu olan Tony Estanguet arasında Aralık 2022’de Paris’te yapılan bir toplantıda kararlaştırıldı.

Söz konusu kişi, Temmuz 2023’te açıklanan sözleşmenin, grubun daha sonra açılış töreninin yaratıcı ekibiyle birlikte üzerinde çalıştığı Louis Vuitton gövdeli açılış töreni sekansı da dahil olmak üzere ortaklığın tüm noktalarını kapsadığını söyledi.

Sözleşmede ayrıca madalyaların tasarlanması, taşınması için tepsilerin sağlanması ve madalya takdim edenlerin giydirilmesi de yer alıyordu.

Gerçekten de, Olimpiyatların açılış seremonisinde, meşale turu LVMH’ye ait birkaç otelde durdu, açılış törenindeki ana sanatçılar özel Dior giydi ve şirket diğer faaliyetlerin yanı sıra VIP mekanları için tüm alkolü sağladı.

Gruba yakın bir başka kişi, Arnault’nun açılış töreninden ve LVMH’nin bu törende öne çıkmasından “çok memnun” olduğunu söyledi.

Kano şampiyonu Estanguet bu ayın başlarında yaptığı açıklamada ev sahibi komitenin “yüzde 95’i özel parayla finanse edilen bir kuruluş olduğunu … ve Paris 2024’ün premium ortağı olarak LVMH grubunun ön saflarda yer aldığını” söylemişti.

Ürün yerleştirme nereye kadar gidecek?

Olimpiyatlarda ürün yerleştirmenin ne kadar ileri götürüleceğine ilişkin tartışmalar, organizatörlerin planının temel taşlarından birini ticari gelirin artırılmasının oluşturduğu Los Angeles’taki 2028 Yaz Oyunları öncesinde daha da artacak gibi görünüyor.

Konuya aşina üç kişiye göre, tartışmaya açılan fikirler arasında olimpiyat mekanlarına isim hakkı verilmesi de yer alıyor.

IOC, “[reklam] ortaklarının sporcu ve seyirci deneyiminin yanı sıra oyun operasyonlarını desteklemedeki rolünü tanımak ve Olimpiyat Oyunlarının sahnelenmesini ve Olimpiyat değerlerinin tanıtımını geliştirmek için özgün, organik yollar sağlamanın yollarını aramaya devam ettiğini” söylüyor.

Bunun yanı sıra, sporcuların formalarına reklam alınması da tartışılıyor. Futboldan fazlasıyla aşina olduğumuz formaya reklam meselesi, neyse ki şimdilik olimpiyat oyunlarında “kırmızı çizgiler” arasında yer alıyor. Ama zafer selfie’sinin Samsung “teknolojisi” ile evimize girdiği oyunların ardından buna direnmenin ne kadar mümkün olduğu tartışmalı.


(*) 19. yüzyılda sporun “amatör ruhtan” kurtularak “profesyonel” bir biçim almasını isteyenlerin işçi sınıfı siyasetini temsil edenlerden çıkması şaşırtıcı gelebilir. Öyle ya, bugün sosyalistler “endüstriyel futbol/spor” faaliyetlerinin en büyük muarızları arasında yer alıyor. Öte yandan buradaki mantık fazlasıyla net: Bir spor dalında uzmanlaşmak, başkalarıyla rekabet edebilir hale gelmek için zamana ve paraya ihtiyaç var. İşçilerin buna ne parası, ne de zamanı var; tersine, aristokratlar veya burjuvalar ise ikisine de sahip. Bu nedenle yapılan sporun karşılığında ücret alınması, erken dönem işçi sınıfı siyasetinde önemli bir talep olarak öne çıkar. İşçi sınıfının siyasi ve kültürel kurumlarının yaygınlaşması ile birlikte bu mesele kısmen çözüme kavuştu. Ama en önemli dönüm noktası, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve sosyalizmin bir dünya sistemi haline gelerek sporu bir burjuva eğlencesi olmaktan çıkarmasıdır. (yazarın notu)

AVRUPA

AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı

Yayınlanma

Ahmetcan Uzlaşık, Brüksel

Avrupa Konseyi 19 Aralık 2024 tarihinde Brüksel’de toplanarak AB liderlerini kritik konularla dolu bir gündemi ele almak üzere bir araya getirdi.

Toplantıda Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki gerilimler ve AB’nin küresel sahnede değişen rolü gibi acil konulara odaklanıldı.

Tartışmalar ayrıca dayanıklılığın artırılması, kriz önleme ve müdahale mekanizmalarının iyileştirilmesi, göçün yönetilmesi ve Birliğin önceliklerini şekillendiren diğer önemli konular üzerinde yoğunlaştı. Her zamanki gibi AB Konseyi, mevcut jeopolitik bağlamda AB’nin küresel angajmanı ve öncelikleri için bir yol belirledi. Siyasi analist Fatin Reşat Durukan, Harici‘ye verdiği mülakatta Avrupa Birliği’nin 2025 yörüngesine ilişkin görüşlerini paylaştı.

Michel karşıtı kampı kuruluyor

Yeni Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, ilk Avrupa Konseyi toplantısını yönetti.

Eski Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Konseyi toplantılarını düzenleme biçimi nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı.

Yeni Avrupa Konseyi Başkanı, eski Portekiz Başbakanı Antonio Costa ise çalışma tarzıyla liderleri etkilemeyi başardı. Charles Michel, görev süresi boyunca Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile yaşadığı rekabetle de biliniyordu.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’yı toplantıları zamanında başlatma ve zirve tartışmalarını kolaylaştırma çabalarından dolayı överek, liderlerin uzun metin müzakereleri yerine siyasi önceliklere odaklanmasına olanak tanıdı ve bu değişimi “oldukça nadir” olarak nitelendirdi.

Politico‘ya göre Avrupa Konseyi eski Başkanı Charles Michel, Konsey’in 50. yıldönümü anısına çekilen toplu fotoğrafa katılma davetini reddetti.

Avrupa Konseyi Başkanlığı, stratejik yönü belirlediği ve makro konularda karar almada çok önemli bir role sahip olduğu için Brüksel Beat’inde çok şey ifade ediyor. Uzmanlar, Almanya ve Fransa’nın siyasi ve ekonomik çalkantılar içinde olması nedeniyle Avrupa’daki mevcut siyasi ortamın liderliğe ihtiyaç duyduğunu belirtirken, zirve bu açıdan da endişe vericiydi.

Ukrayna AB tartışmalarının merkezinde kalmaya devam ediyor

Ukrayna, son yıllarda olduğu gibi tartışmaların ana odağı olmaya devam etti. Avrupa Konseyi, Ukrayna’ya ilişkin sonuçlar için ayrı bir basın açıklaması yayımladı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, yeni Avrupa Konseyi Başkanı’nın daveti üzerine Avrupa Konseyi toplantısının ilk bölümüne katıldı.

Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ile birlikte konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Ukrayna’da barışın sağlanması için Avrupa ve ABD arasındaki birliğin önemini vurgulayarak, ABD’nin desteği olmadan Avrupa’nın desteğinin zor olacağını belirtti ve göreve gelir gelmez seçilmiş Başkan Donald Trump ile ilişki kurmaya hazır olduğunu ifade etti.

Costa da Avrupa’nın Ukrayna’yı destekleme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit ederek hem savaş sırasında hem de savaştan sonraki barış döneminde “ne gerekiyorsa, gerektiği kadar” yapma sözü verdi.

Ukrayna Devlet Başkanı, ayrıca ülkesinin nükleer santraller de dahil olmak üzere enerji altyapısını Rusya’nın füze saldırılarından korumak için 19 ilave hava savunma sistemine ihtiyacı olduğunu belirtti.

AB’nin dış politika yüzü Kaja Kallas, Rusya’nın yenilmez olmadığını vurgulayarak Avrupa’yı kendi gücünün farkına varmaya çağırdı ve erken müzakerelerin Ukrayna için kötü bir anlaşmayla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Güçlü bir duruş sergilenmesi gerektiğinin altını çizerek dünyanın Avrupa’nın tepkisini izlediğini belirtti.

AB liderleri, daha sonra Ukrayna konusundaki görüşmelerine Zelenskiy olmadan devam ettiler.

Kallas: AB-ABD ticaret savaşının tek kazananı Çin olur

AB’nin en üst düzey diplomatı Kaja Kallas, Avrupa ve ABD arasında yaşanacak bir ticaret savaşından tek kazançlı çıkanın Çin olacağı uyarısında bulunarak bu tür çatışmaların gerçek bir kazananı olmadığını vurguladı.

ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın gümrük vergisi tehditlerine yanıt veren Bakan, bunun sonuçlarına Amerikan vatandaşlarının da katlanacağını belirterek ticari ilişkilerde dikkatli olunması çağrısında bulundu.

‘2025’te adım atmamız gerekiyor’

Avrupa Konseyi toplantısında Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa’nın küresel sahnedeki konumunu sağlamlaştırmak için AB liderlerini 2025 yılında “adım atmaya” çağırdı.

AB’nin yakın çevresine de değinen Metsola, Rusya’nın Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanlar’a müdahalesi konusunda uyarıda bulunarak genişleme çabalarının hızlandırılması gerektiğini savundu. Romanya ve Bulgaristan’ın Schengen bölgesine tarihi entegrasyonunu kutlayan Metsola, Belarus, Orta Doğu ve Suriye’deki krizlerin ele alınmasında Avrupa liderliğinin öneminin altını çizdi. “Şimdi adım atma zamanı,” diyerek Avrupa için birlik ve kararlı eylem çağrısında bulundu.

AB’de liderlik boşluğu

Durukan, özellikle Almanya ve Fransa’daki siyasi krizlerden kaynaklanan, 2025 yılında AB’nin karşı karşıya kalacağı önemli liderlik zorluklarının altını çizdi. Durukan, “Fransa ve Almanya’daki siyasi krizler bir liderlik boşluğu yaratarak ekonomik sorunların üstesinden gelinmesini zorlaştırdı. Fransa’da hükümet güven oylamasının ardından çöktü, Almanya’da ise koalisyon bozuldu ve Şubat 2025’te erken seçimlere gidecek. OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürmesiyle birlikte ekonomik görünüm de pek parlak değil. Donald Trump’ın ABD başkanı olarak geri dönmesi, potansiyel ticaret gerilimleri ve değişen küresel dinamiklerle birlikte daha fazla komplikasyon yaratıyor,” ifadesini kullandı. Bu aksaklıklar bir liderlik boşluğu yaratarak AB’nin daha geniş ekonomik ve jeopolitik meseleleri ele alma kabiliyetini zorlaştırdı.

Ayrıca OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürdüğüne dikkat çekerek mali istikrarsızlığa işaret etti: “Draghi’nin raporu AB’nin rekabetçi kalabilmesi için yıllık 750-800 milyar avro yatırım yapması gerektiğini ortaya koyuyor.” Siyasi anlaşmazlıkların ortasında böyle bir planı uygulamanın zorlukları Birlik için zorlayıcı olabilir.

Bu engellere rağmen, AB-Mercosur ticaret anlaşması ve teknolojik liderlik gibi girişimler de dahil olmak üzere AB’nin stratejik bağımsızlığını güçlendirmeye yönelik devam eden çabaları kabul etti. Ancak siyasi bölünmelerin ve aşırı sağ partilerin yükselişinin AB’nin birliğine ve küresel duruşuna olan güveni aşındırdığı konusunda uyarıda bulundu. Durukan, “Önümüzdeki aylar, birlik hem iç hem de dış baskılarla mücadele ederken oldukça önemli olacak”, diye konuştu.

Ukrayna’ya yardım gelecekteki bölünme endişelerini artırıyor

Avrupa Konseyi’nin Ukrayna’ya desteğini teyit etmesiyle ilgili olarak Durukan, AB’nin kararlılığının kanıtı olarak 2024-2027 yılları için 50 milyar avroluk yardım paketini ve 2025 yılında 18,1 milyar avro tahsis etme planlarını vurguladı. Durukan, “Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili kararlara katılımının sağlanmasına yapılan vurgu açık bir dayanışma mesajıdır,” değerlendirmesini yaptı.

Ancak Durukan, başta Macaristan’ın direnişi olmak üzere üye devletler arasındaki farklı çıkarların potansiyel engeller olarak ortaya çıkardığı engellere işaret etti. Durukan, “Uzun süren çatışmalar, ekonomik baskılar ve iç siyasi değişimler önümüzdeki aylarda bu bölünmeleri daha da derinleştirebilir,” dedi.

Kısıtlamalar arasında iklim eylemi

Sonuç bildirgesinde ayrıca iklim değişikliği ve çevresel bozulma nedeniyle doğal afetlerin sayısının artmasının önemi vurgulandı. Fransa ve İspanya, son aylarda doğal afetler nedeniyle önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. AB’nin bütçe kısıtlamaları ve artan savunma harcamaları ile 2025’teki iklim hedeflerini dengelemesi gerekiyor:

“AB, Avrupa İklim Yasası ve ‘Fit for 55’ paketi gibi yasal çerçeveler yoluyla iklim hedeflerine ulaşmak için kararlı adımlar atmaktadır. Ayrıca, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefleyen AB, 2026 yılından itibaren ithalatta karbon fiyatı getirecek olan CBAM’ı uygulamaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sistem karbon kaçağını önleyecek ve küresel iklim eylemini teşvik edecektir.”

Artan savunma harcamaları ışığında Durukan, “AB, askeri tesislerde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımını entegre ediyor, böylece güvenliği sürdürülebilirlikle uyumlu hale getiriyor. Ayrıca, Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu ilerlemeyi izleyecek ve şeffaflığı arttırarak bağımsız bilimsel tavsiyelerde bulunacaktır,” ifadelerini kullandı.

İleriye bakıldığında, yeni Komisyon’un 2040 iklim hedeflerini ve sektöre özel yol haritalarını belirlemesinin önemini vurguladı. Durukan sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu hedeflere ulaşmak için sürdürülebilir rekabetçiliğe odaklanılması ve kapsayıcılık ve ekonomik uygulanabilirliğin sağlanması için adil geçiş reformlarının yapılması gerekecektir.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD’nin seçim programına kısa bir bakış

Yayınlanma

Yazar

23 Şubat’ta yapılacak federal erken seçimlerde Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) ardından ikinci sırada yer alması beklenen Almanya için Alternatif (AfD), seçim programını açıkladı.

AfD seçim manifestosunu 11 ve 12 Ocak tarihlerinde Riesa’da yapılacak parti konferansında kabul etmeyi planlıyor.

AB’den ayrılma (“Dexit”) ve Avro bölgesinden ayrılarak Alman markının yeniden tedavüle sokulmasının yanı sıra, ucuz doğalgaz için Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması da ana programda yer alıyor.

AfD kömür ve nükleer enerjiyi destekliyor. Parti ayrıca sınırda geri gönderme ve gözaltı çağrısında bulunuyor ve sığınmacılar ile vatandaşlık yardımı alanlara yönelik yardımların ciddi şekilde kısıtlanmasını istiyor.

İktisadi politikalar söz konusu olduğunda ise veraset ve servet vergisi kaldırılacak ve kurumlar vergisi azaltılacak.

AfD taslakta piyasa ekonomisine bağlı kalıyor. Devlet müdahalesinin en aza indirilmesini savunan AfD’ye göre otomotiv endüstrisi lider sektör.

Parti, elektrikli mobilitenin artık tercih edilmemesini ve şarj altyapısının artık kamu tarafından finanse edilmemesini istiyor.

Etno-milliyetçi ve maskülen aile politikası?

AfD, Alman ekonomisinin kalifiye işgücü sorununun çözümünü, “Alman halkını korumayı” amaçlayan ve göçmen kökenli vatandaşları dışlayan aile politikasında arıyor gibi görünüyor.

Parti, her ne kadar parti bunu bazı formülasyonların arkasına gizlemek istese de, şöyle söylüyor: “AfD, etkinleştirici bir aile politikası aracılığıyla doğum oranlarında artış ve böylece Almanya’da demografik dönüş için çabalıyor, bu da … kültürel aktarımımızı da sağlıyor…”

“Etkinleştirici aile politikası”, her ek çocuk için ikramiye ve vergi indirimi anlamına geliyor: kreş yerine çocuk bakım maaşı, çocuk başına 20.000 avroluk emeklilik katkı payının geri ödenmesi ve her ek çocukla birlikte kısmen feragat edilen evlilik başlangıç kredileri.

Programda, “İdeal olarak aileler tek maaşla yaşayabilmeli ve iki işte çalışmak zorunda kalmamalı,” deniyor. AfD, hangi ebeveynin evde kaldığı konusuna değinmiyor fakat toplumsal rol modelleri ve kadın ve erkek arasındaki ücret farkı göz önüne alındığında, kimin etkilendiği açık görünüyor.

Yine AfD, fırsat eşitliği memurlarının aile memurlarına dönüştürülmesi talebini öne sürüyor.

Kürtaj söz konusu olduğunda da AfD daha kısıtlayıcı politikalar öneriyor: Kürtaj çok daha zor olacak ve “kriminolojik ve tıbbi endikasyonlar gibi mutlak istisnalar” olarak kalacak.

Programda hamilelik danışmanlığı, hamile kadınlara ultrason görüntülerinin gösterilmesini zorunlu hale getirerek ve kürtaj hakkında bilgi verilmesini yasaklayarak, “Doğmamış yaşamı korumaya hizmet etmelidir.,” deniyor.

Emeklilik tartışması: CDU ile benzer söylemler

AfD’nin vergi politikalarının ana hatları, diğer alanlardaki “ideolojik politika önlemlerini” azaltarak, emeklilik fonuna vergi artışı olmadan daha yüksek sübvansiyon, esnek emekliliğin 45 yıl çalıştıktan sonra mümkün kılınması ve emeklilik fonuna daha fazla katılımcı çekmek ile şekilleniyor.

AfD, 2025 Federal Meclis seçim bildirgesinde emeklilerin çalışması için teşvikler yaratmak istediğini belirtiyor. Parti bu amaçla 12.000 avroluk ek bir temel vergi indirimi öneriyor.

AfD, birkaç ay önce bunun için federal hükümete de bir başvuruda bulundu. Öneriye göre, şu anda 66 olan standart emeklilik yaşına ulaşan herkes vergiden muaf ödenekten yararlanacak.

Önergeye göre, Federal Meclis federal hükümeti ilgili bir yasa tasarısı sunmaya çağırmalı ve vergiden muaf ödeneğin verilmesi için “fiilen emekli maaşı alınıp alınmadığı önemsiz” olmalı.

Emeklilerin daha fazla çalışmasını sağlamaya yönelik bu girişim , CDU’nun emeklilere yönelik önerisini anımsatıyor. CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann Kasım 2024’te Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (faz) verdiği bir mülakatta, “Yasal emeklilik yaşına ulaşmış ama kendini zinde hisseden ve gönüllü olarak çalışmaya devam etmek isteyen kişilerin örneğin vergiden muaf olarak ayda 2.000 avroya kadar kazanmalarına izin verilmelidir,” demişti. Bu öneri CDU’nun seçim programında da yer alıyor.

Emekli maaşları konusunda bir diğer tıkanma noktası da 45 yıllık sigortalılık süresinin ardından kesintisiz emekli maaşı anlamına gelen “63 yaşında emeklilik.” AfD, 45 yıl prim ödedikten sonra esnek bir emeklilik yaşı sağlayacak olan “kesintisiz emeklilik 45 Plus” uygulamasının başlatılmasını öneriyor.

Bir başka öneri de dul aylığı ile ilgili. Kural olarak dul eşlerin, dul aylığının yanı sıra ek gelir elde etmelerine izin veriliyor. Hatta Temmuz 2024’ten bu yana, dul aylığı alma haklarını kaybetmeden ayda brüt 1.730 avroya kadar gelir elde etmelerine izin veriliyor. Bu meblağ, henüz normal emeklilik yaşına ulaşmamış dullar ve dul eşler için geçerli.

AfD şimdi dul ve yetimlerin ek kazançlarının ölüm aylığından tamamen çıkarılmasını talep ediyor. AfD Milletvekili Gerrit Huy Kasım 2024’te yaptığı açıklamada, “Mevcut sınırlama sadece mağdurların bağımsızlığını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomimiz üzerinde büyük bir yük olan kalifiye eleman sıkıntısını da artırıyor,” demişti.

Zenginler için vergi indirimleri mi?

Ekonomist Achim Truger taz gazetesi için yaptığı bir analizde, AfD’nin seçim programının öncelikle zenginleri kayırırken, orta ve alt gelir gruplarına daha ağır yükler getirdiği sonucuna varıyor.

Truger, “Vergi politikası söz konusu olduğunda AfD, CDU … ve FDP ile aynı çizgide yer alıyor,” diyor.

Truger’e göre, AfD’nin programı, “AB’ye yönelik milliyetçi düşmanlık ve iklim karşıtı politikalarla süslenmiş katı bir neoliberalizm.”

Ekonomist, AfD’nin ekonomi politikası taleplerinin, “sosyal yönleri de olan emeklilik sisteminde bir kırılma ile neoliberal vergi indirimi politikaları” olduğunu savunuyor.

AfD, yasal emekliliği güçlendirmek ve yüzde 70’lik bir emeklilik seviyesine ulaşmak istiyor. Fakat Truger finansman konusunda büyük soru işaretleri görüyor: daha yüksek maliyetler daha yüksek katkı payları gerektiriyor ve AfD bunu vergi indirimleriyle dengelemek istiyor.

Gelir vergisi kesintilerinden en çok üst gelir dilimleri faydalanıyor. Truger, “Ek yükün alt orta ve orta sınıflar tarafından karşılanması gerekecek,” diyor.

AfD ayrıca, son zamanlarda sıkça tartışılan anayasal borç frenine de uymak istiyor.

Ukrayna’ya “tarafsız devlet” statüsü

AfD Avrupa’daki dış politika söz konusu olduğunda ana akım Alman siyasetinden farklı bir tutum takınıyor gibi görünüyor.

Rusya’ya yönelik iktisadi yaptırımların kaldırılmasını isteyen parti, Ukrayna’nın “NATO ve AB dışında tarafsız bir devlet” olması gerektiğini savunuyor. 

“Rusya onlarca yıldır, enerji yoğun sanayimiz nedeniyle Alman ekonomisinin yumuşak karnı olan uygun fiyatlı enerji tedarikinin güvenilir bir tedarikçisi ve garantörü olmuştur,” diyen AfD, Rusya ile engelsiz ticaretin yeniden tesis edilmesi çağrısını yapıyor.

Kuzey Akım boru hatlarının onarılmasını isteyen parti, Almanya’nın Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkilerinin genişletilmesi gerektiğini savunuyor.

Bundeswehr’e daha fazla bütçe

Öte yandan AfD, NATO çerçevesine oturtmasa da Alman Silahlı Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) “iyi finanse edilmesini” ve “personel açısından güçlendirilmesi” gerektiğini ileri sürüyor.

“Savunma politikası – Almanya’nın kendini savunma yeteneğini yeniden kazanması” başlıklı bölümde AfD, “Alman silahlı kuvvetleri, on yıllardır süren kronik yetersiz finansman, Bundeswehr stoklarından Ukrayna’ya devam eden operasyonel malzeme ve silah sistemleri transferi ve Ukraynalı askerlerin eğitiminin birlikler üzerinde yarattığı kalıcı baskı nedeniyle perişan bir durumda,” iddiasında bulunuyor.

Ulusal ve ittifak savunmasının ana misyonunun yeniden yerine getirilebilmesi için silahlı kuvvetlerin sadece mali açıdan iyi bir şekilde donatılması değil, aynı zamanda özellikle teçhizat ve personel açısından operasyonel hazırlıklarının da başlatılması gerektiğini savunan AfD,  Almanya’da özerk ve etkin bir savunma teknolojisi endüstrisinin geliştirilmesi çağrısında bulunuyor.

AfD, “Devlet ve devlet dışı aktörlerin yeni hibrit tehditleri ve siber saldırıları, bu alanda Bundeswehr’in büyük ölçüde güçlendirilmesi yoluyla dikkate alınmalıdır. Ayrıca potansiyel düşmanları kritik altyapılara saldırmaktan caydırmak için saldırgan siber yeteneklerin geliştirilmesi çağrısında bulunuyoruz,” diye yazıyor.

Askerlerin motivasyonunun ve “Almanya’ya bağlılıkları”nın, savunma durumunda zafer ya da yenilginin belirlenmesinde belirleyici faktörler olduğunu savunan AfD, “Bundeswehr bu nedenle bir kez daha güçlü bir birlik ruhu, gelenek ve Alman değerlerini geliştirmelidir,” diyor.

“Askerin erdemleri onur, sadakat, yoldaşlık ve cesarettir,” iddiasını dile getiren parti, Bundeswehr’in “Alman askeri tarihinin en iyi geleneklerini yaşatması” gerektiğini vurguladı.

AfD ayrıca sivil halk için “operasyonel bir altyapının kurulması ve genişletilmesi” çağrısında bulundu.

ABD ile ilişkiler: Amerikan füzelerine itiraz

AfD, ABD ile iyi ilişkilerin özellikle iktisadi, teknolojik ve bilimsel işbirliği açısından Almanya ve Avrupa için çok önemli olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan parti, ABD’nin jeopolitik ve iktisadi çıkarlarının, Almanya ve diğer Avrupa devletlerinin çıkarlarından giderek farklılaştığına değiniyor.

AfD bu nedenle, “Almanya, ABD’nin başka güçler lehine aldığı kararlar nedeniyle kendisinin başka güçlerle çatışmaya sürüklenmesine izin vermemelidir,” diyor.

AfD, uzun menzilli ABD silah sistemlerinin (seyir füzeleri, insansız hava araçları ve roketler) Almanya’da konuşlandırılması planını da reddettiğini ilan etti.

Çin ile temasta ihtiyatlı yaklaşım

AfD programında, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerin “Almanya’nın gerçek siyasi çıkarlarına yönelik” olması gerektiği vurgulanıyor.

Çin ile iktisadi, bilimsel ve kültürel temasları artırmak istediklerine işaret eden AfD, “Çin, hem rakip hem de ortak olarak Almanya için son derece önemli bir ticaret ortağıdır,” diyor.

İlişkileri daha da ilerletmenin Almanya’nın çıkarına olacağını belirten AfD, bununla birlikte bunun ancak “rekabette eşit haklar ve adaleti gözeterek” ve “Alman teknolojisini hortumlanmaktan ve satılmaktan koruyarak” olacağını dile getiriyor.

Türkiye’ye “kültürel olarak Avrupalı değil ama ortağımız” vurgusu

AfD, Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olmasa da, Almanya için “önemli bir stratejik ve iktisadi ortak” olduğunu savunuyor.

AfD’nin, “Yurtdışından islamcı ve milliyetçi gruplara ideolojik ya da mali destek yoluyla içişlerimize müdahale edilmesini reddediyoruz,” demesi ise dikkat çekti.

Orta Doğu’da barışa giden yolun “terör, savaş ya da uluslararası müdahale”den değil, “güven artırıcı önlemlerden” geçtiğine işaret eden AfD, “Hedef, uluslararası hukuk, eşitlik ve karşılıklı tanıma temelinde adil bir barıştır. Öncelikli çıkarlarımız, Orta Doğu’da yeni bir kitlesel göçün ve savaşın alevlenmesinin önlenmesidir,” diyor.

İsrail’e tam destek

“Antisemitizm ve islamcılık” meselesine de değinen program, “Almanya’daki Yahudi yaşamı esas olarak Yahudilere ve İsrail’e düşman olan Müslümanlar tarafından tehdit edilmektedir. Yahudilere yönelik saldırılar ve antisemitik hakaretler ceza hukuku kapsamında tutarlı bir şekilde cezalandırılmalıdır, diyor.

AfD ayrıca, göstericilerin “İsrail’in yok edilmesi çağrısında bulunduğunu” iddia ettiği Berlin’deki Kudüs Günü’nün de kalıcı olarak yasaklanmasını istiyor.

İslami kuruluşlara kamu kurumu statüsü verilmesini reddettiğini yineleyen AfD, “ilgili koşulların yerine getirilmesi halinde” islamcı örgütlerin ve cami cemaatlerinin sürekli olarak yasaklanmasını talep ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya 2024’ü silahlanma rekorları ile kapatıyor

Yayınlanma

Alman hükümeti 2024 yılını silahlanma alanında birçok yeni rekorla kapatıyor. Çarşamba günü Federal Meclis Bütçe Komisyonu 38 yeni silahlanma projesini onaylayarak toplam sayıyı 97’ye çıkardı. Oysa geçen yıl bu rakam sadece 55’ti.

Buna ek olarak, Alman silah ihracatının değeri yıl sonundan önce 2023’teki bir önceki rekor rakamı önemli ölçüde aşmış ve şu anda 13,2 milyar avroya ulaşmış durumda. On yıl önce bu rakam sadece 4 milyar avro idi.

Almanya’nın askeri teçhizat ihracatının yüzde 62’sini tek başına karşılayan Ukrayna’nın yanı sıra Türkiye, İsrail ve Berlin’in gelecekte Rusya’dan silah alımının azaltılmasını istediği Hindistan gibi Çin’in potansiyel Asyalı rakipleri de tedarikçiler arasında üst sıralarda.

Yurtiçinde, silahlı kuvvetlerin tüm kolları, operasyonlarının dijitalleştirilmesi için milyarlar alan Alman ordusu (Bundeswehr) ve özellikle Alman donanması da dahil olmak üzere, büyük çaplı yeniden silahlanmadan yararlanıyor.

Alman ordusu, Rusya’ya karşı Kuzey Atlantik’te konuşlandırılabilecek 4,7 milyar avroluk denizaltılar ve takip maliyetleri de dahil olmak üzere muhtemelen 25 milyar avroluk yeni hava savunma fırkateynleri alacak.

Baltık’ta Rusya’ya karşı Norveç ile işbirliği

Özellikle Alman donanması, Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından onaylanan tedarik planlarından özellikle faydalanacak. Halihazırda sipariş edilmiş olan iki denizaltıya ek olarak dört adet 212CD sınıfı denizaltı daha geliyor ve maliyetlerin yaklaşık 4,7 milyar avro olacağı tahmin ediliyor.

Denizaltılar Norveç ile birlikte geliştirildi fakat tüm sözleşme Kiel merkezli ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) firmasına verildi. Denizaltılar için sırasıyla hava savunma füzeleri ve sensörler üreten Diehl ve Hensoldt gibi diğer bazı Alman savunma şirketleri de üretimde yer alıyor.

Norveç, Oslo’nun güneybatısındaki Kongsberg’de bulunan Kongsberg Defence & Aerospace’e gidecek olan daha küçük üretim paylarıyla yetinmek zorunda kalacak.

Buna karşılık, Almanya ve Norveç tarafından ortaklaşa idame ettirilen bakım hangarı, potansiyel ana konuşlanma alanına yakın olma avantajına sahip olan Bergen’de (Norveç) yer alacak.

Rusya’ya karşı açık bir savaş durumunda, Norveç’in de altı adet tedarik etmek istediği denizaltılar, Rus Kuzey Filosunun Atlantik’e erişimini kesmek için kullanılacak.

Denizaltı sınıflarında Alman öncülüğü gözetiliyor ama ABD devrede

212CD denizaltı sınıfı, Alman hükümetinin özellikle yeni Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayi Stratejisi ile teşvik etmek istediği gibi, Alman liderliğinde Avrupa’da ortak savunma üretimi için örnek bir proje olarak görülüyor.

Bununla birlikte, planlanan yeni F127 fırkateyninde durum henüz böyle değil. İddiaya göre Bremen merkezli Lürssen tersanesinin bölünmüş denizcilik bölümü olan TKMS ve NVL gemiyi inşa etmek için ana sözleşmeyi alacak.

Bununla birlikte, hava savunması için Lockheed Martin tarafından üretilen ABD Aegis sisteminin kullanılması planlanıyordu fakat şimdi F127’nin Lockheed Martin Canada tarafından sunulan CMS 330 komuta ve silah dağıtım sistemi ile de donatılacağı bildiriliyor.

Bunun iki avantaj sunduğu belirtiliyor: Birincisi, herhangi bir ABD bileşeni içermiyor, bu nedenle ABD onayı olmadan ihraç edilebilir; ikincisi, Alman savunma şirketi Hensoldt’un radarları gibi “diğer sensörler ve efektörlerle de etkileşime girebileceği” söyleniyor. Bu nedenle üretimin daha fazla “Avrupalılaştırılması” mümkün.

Bütçe komisyonu şimdi F127 fırkateyninin inşasına başlama kararı aldı. Maliyetin 15 milyar avro olduğu tahmin edilirken, takip maliyetlerinin de 10 milyar avroyu bulacağı söyleniyor.

Bundeswehr’in tamamında büyük yeniden yapılanma faaliyeti devam ediyor

Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından finansmanı onaylanan silahlanma projeleri silahlı kuvvetlerin diğer tüm kollarını kapsıyor.

Roket topları ve termal görüntüleme ekipmanlarının yanı sıra Alman ordusu “Kara Operasyonlarının Dijitalleştirilmesi” projesi için IT teknolojisi alacak; bu projenin maliyetinin birkaç milyar avro olacağı tahmin ediliyor.

Hava Kuvvetleri için Patriot füzeleri ve Iris-T hava savunma sistemleri için güdümlü füzelerin yanı sıra bir uzay gözetleme radarı planlanıyor. Diğer hususların yanı sıra, siber kuvvetlere 24 adet esnek konuşlandırılabilir veri merkezi ve zırhlı ve zırhsız araçlarla destek alanı sağlanacak.

Bütçe Komisyonu toplam 38 yeni projeyi onaylayarak 2024 yılı için toplam proje sayısını 97’ye çıkardı. Savunma Bakanlığı sadece 38 yeni projenin toplam mali hacminin 21 milyar avro olduğunu belirtiyor ki bu rakamın sadece ilk projenin değil, F127 hava savunma fırkateynlerinin tamamının tedariki için gereken fonları içermediği düşünülüyor.

İhracat rekoru: Ukrayna savaşı Alman silah sanayiine yaradı

Çarşamba günü de Federal Ekonomi Bakanlığı Almanya’nın silah ihracatına ilişkin yeni rekor rakamları açıkladı.

Bu rakamlara göre, askeri teçhizat ihracatı için verilen lisanslar geçen yıl 12,13 milyar avroluk rekor değere ulaşmıştı. Bu yıl Alman hükümetinin silah ihracatı lisansları yeniden 13,2 milyar avroluk yeni bir rekor değere yükseldi; üstelik bu değere 17 Aralık’ta ulaşıldı. Yılın son günlerinde ilave bir artış da göz ardı edilmiyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2014 yılında Berlin 4 milyar avronun biraz altında bir değerde askeri teçhizat ihracatına izin vermişti. Bu sadece on yıl içinde yüzde 200’den fazla bir artış anlamına geliyor.

Bu artışın ana nedeni Ukrayna’ya yapılan silah sevkiyatları. Alman hükümeti geçen yıl Kiev’e 6,06 milyar avro değerinde silah sevkiyatına izin verirken, bu yıl yaklaşık 8,1 milyar avro değerinde lisans verildi. Almanya’nın tüm askeri teçhizat ihracatının yaklaşık yüzde 62’sini tek başına bu oluşturuyor.

Alman silah ihracatında Türkiye beşinci sırada

İsrail, hem 2023 hem de 2024’te Alman askeri teçhizatının küresel alıcıları sıralamasında 487,6 milyon avroluk askeri teçhizat teslimatı lisansıyla ilk 10’da yer aldı.

Bu yıl, önceki yıllarda Almanya ile ilişkileri “limoni” olan Türkiye 230,8 milyon avroluk lisansla beşinci sırada yer aldı.

Orta Doğu’da Birleşik Arap Emirlikleri 2024 yılında yaklaşık 146,6 milyon avro değerinde Alman askeri teçhizatının ithalatı için verilen lisanslarla eklendi.

Alman silah tekellerinin Asya’ya ilgisi artıyor

Fakat her şeyden önce Alman hükümeti, Batılı güçlerin Çin’e karşı güç mücadelesinde müttefik olarak dahil etmek istedikleri ülkelere askeri teçhizat ihracatına izin verdi. Bu ülkelerden biri, Berlin’in geçen yıl 256,4 milyon avro değerinde silah alımına izin verdiği Güney Kore.

İkinci olarak, Alman hükümeti bu yıl Singapur’a 1.218 milyar avro değerinde askeri teçhizat satın alma yetkisi verdi.

Bunlara ek olarak Alman hükümetinin kendisine sıkı sıkıya bağlamak istediği Hindistan var. Berlin, Yeni Delhi’nin özellikle Moskova’dan savunma tedarikine olan bağımlılığını azaltmak istiyor.

Geçtiğimiz iki yıl içinde Almanya’nın Hindistan’a silah ihracatı için verdiği lisanslar toplam 437,6 milyon avroya ulaştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English