Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

WSJ: Riyad, İsrail’le normalleşme için Abbas’ın desteğini almaya çalışıyor

Yayınlanma

Suudi yetkililerin İsrail’le normalleşmeye destek vermesi için Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı ikna etmeye çalıştığı iddia edildi. İddiaya göre, normalleşmeye meşruiyet kazandıracak bu destek karşılığında Riyad, Filistin yönetimine mali desteği yeniden başlatacak. Haberde mali yardımın açıkça bu desteğe bağlanmadığı ancak Filistin’i ikna amacıyla gündeme getirdiği kaydedildi.

Wall Street Journal’da yer alan habere göre Riyad yönetimi, Filistin yönetimi başkanı Mahmud Abbas’ın Suudi-İsrail normalleşmesine açık desteği normalleşme anlaşmasına destek vermesi için görüşmeler yürütüyor. Riyad, bu desteğin olası İsrail-Suudi anlaşmasına meşruiyet kazandıracağını ve Filistinlilerin bağımsız devlet mücadelesini baltaladığına yönelik suçlamaları önleyeceğini düşünüyor.

Suudi Arabistan’ın bu talebinin Filistinli liderler arasında tartışma başlattığı belirtilen habere göre olası bir destek 2020’de İsrail’le diplomatik ilişkiler kurduklarında Körfez liderlerini kendilerini sırtlarından bıçaklamakla suçlayan yetkililer önemli bir değişim anlamına geliyor. Yetkililer, Filistin Yönetimi’nin çıkarları için önümüzdeki hafta Suudi Arabistan’a üst düzey bir heyet göndereceğini ve krallığın İsrail ile görüşmelerde bir Filistin devleti kurma umutlarını ilerletmek için neler yapabileceğini tartışacağını söyledi.

1948’den bu yana bağımsız devlet kurmak için mücadele eden Filistin’i destekleyen Suudi Arabistan Filistin Yönetimi’ne doğrudan destek de dahil Filistin davasına 5 milyar dolardan fazla para aktardı. Ancak Riyad, beceriksizlik ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle 2016’da Filistin Yönetimi’ne yaptığı yardımı kesmeye başladı ve 2019’da yılda 174 milyon dolar olan yardım 2021’de sıfıra indi.

Haberde, “Şimdi, Suudi Arabistan’ın Filistinlilere yönelik yardımın yeniden başlaması, krallığın İsrail açılımına desteklerini güvence altına almada önemli bir rol oynayabilir” denildi.

WSJ, “Yetkililer, Suudi teklifinin Filistinlilerin Suudi-İsrail diplomatik anlaşmasına destek vermesine açıkça bağlı olmasa da teklifin Filistinlilere krallığın çabalarını desteklemeleri için daha fazla teşvik sağladığını söyledi” ifadelerini kullandı.

Gazetenin görüşmeler hakkında bilgi sahibi Suudiler ve Filistinlilere dayandırdığı habere göre Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Nisan ayında Suudi Arabistan’da yapılan bir toplantıda Abbas’la finansman fikrini ilk kez gündeme getirdi ve yardımın yeniden başlamasını otoritenin militan grupları ve Batı Şeria’daki şiddeti bastırmasına bağladı.

Haberde özetle şunlar kaydedildi: “Militan gruplar bazı şehirlerde Filistin güvenlik güçlerinden daha etkin durumda. Yetkililer, Abbas’ın güvenliği kontrol altına alabilmesi halinde Veliaht Prensin, krallığın Filistin Yönetimi’ne yönelik finansmanını eninde sonunda yeniden başlatacağı ve Suudi Arabistan’ın İsrail ile bağımsız bir Filistin devleti kurma çabalarını baltalayacak herhangi bir anlaşmayı kabul etmeyeceği konusunda güvence verdiğini söyledi. Batı Şeria’daki şiddetin azaltılması, Suudi-İsrail normalleşmesinin daha geniş kapsamlı hedefine doğru atılmış önemli bir adım olacaktır. Filistin Yönetimi militan gruplarla başa çıkabilirse, İsrail’e tehdit oluşturmayacak bağımsız bir devleti yönetme kabiliyetini gösterecektir. Bu aynı zamanda İsrail güçlerinin Batı Şeria’da bölgede imajlarını zedeleyen ve Arap komşularıyla yeni ilişkiler kurmalarını engelleyen ölümcül askeri operasyonları azaltmalarına da olanak sağlayacaktır.”

“İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu uzun zamandır Suudi Arabistan’ın Filistinlileri pek umursamadığını ve bağımsız bir Filistin devletinin gerçekçi beklentilerini ilerletecek herhangi bir şeyi kabul etmek zorunda kalmayacağını öne sürüyor. Suudi liderler Arap Barış Girişimi’nde yer alanlardan daha azını kabul etmeyeceklerini açıkça ifade ettiler. İsrail’le bunu sağlamayan bir anlaşma halinde Suudi Arabistan’ın, tıpkı Birleşik Arap Emirlikleri’nin 2020’de ilişkileri normalleştirirken yaptığı gibi, girişimin hedeflerini desteklemeye devam etmesi bekleniyor.”

DİPLOMASİ

Tayvan ikinci Trump dönemine hazırlanıyor

Yayınlanma

Donald Trump’ın bu hafta ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından, savunmasını ABD’ye bağlayan Tayvan yönetimi ilişkileri geliştirmek için sıraya girdi. Trump daha önce Tayvan’ın savunmasını için ABD’ye ödeme yapması gerektiğini savunmuş ve hatta Tayvan’ın çip işini ABD’nin elinden aldığını söylemişti.

Trump’ın Tayvan’la nasıl bir ilişki kuracağı, ikinci başkanlığıyla ilgili en önemli sorulardan biri. ABD, tek Çin ilkesi doğrultusunda Pekin’in egemenliğine saygı duyduğunu ve Tayvan’ın bağımsızlığını tanımadığını söylese de, Taipei’nin açık ara en önemli siyasi ve güvenlik ortağı konumunda ve Tayvan’ı silahlandırıp askeri birliklerini eğiterek savunma kabiliyetlerini güçlendiriyor.

Tayvan lideri Lai Ching-te ve Dışişleri Bakanı Lin Chia-lung Trump’ı kutlamakta gecikmedi. Lin, önemli bir yarı iletken güç olan Tayvan’ın, seçilmiş başkanın “Make America Great Again” sloganını gerçekleştirmesine yardımcı olmada çok önemli bir oyuncu olacağını söyledi.

Hükümetin ağır toplarından biri Nikkei Asia’ya adının açıklanmaması kaydıyla yaptığı açıklamada, “Tayvan yeni Trump ekibiyle iyi bir işbirliği yapacağımızdan emin,” dedi.

Yetkili, “Çin, ABD ve Lai’ye karşı şüpheciliği yaymak için çok çalışacak ve Tayvan ile ABD’yi bölmek için her şeyi deneyecek. Ancak Trump’ın önceki döneminde birçok üst düzey yetkilinin Tayvan’la büyük etkileşimleri ve işbirlikleri oldu” ifadelerini kullandı.

Yine de yeni başkan diplomasiye işlemsel yaklaşımı ve ticari tarifelerle ilgili vurgularıyla tanınıyor. Tayvan, Trump’ın kabine atamalarını -özellikle dışişleri ve savunma portföylerini-, Ukrayna savaşına vereceği yanıtı, Avrupa ve Asya’daki geleneksel güvenlik ortaklarından taleplerini ve Çin’le ticaret savaşını iki katına çıkarıp çıkarmayacağını yakından izleyecek.

Uzmanlar, Tayvan hükümetinin savunma harcamalarını artırma ve askeri reformları hızlandırma çağrısında bulunmasını bekliyor.

Trump’ın ilk yönetiminde üst düzey bir ulusal güvenlik yetkilisi olan Ivan Kanapathy, “Başkan Trump’ın ‘güç yoluyla barış’ yaklaşımı, düşmanlarımızın bir kez daha caydırılacağı ve ortaklarımızın uluslararası güvenlik için daha fazla yük üstleneceği anlamına geliyor” dedi.

Tayvan Savunma Bakanı Wellington Koo salı günü yaptığı açıklamada ABD seçimlerinin galibi kim olursa olsun “Tayvan’ın kendini savunma kararlılığını ve Tayvan’ın ekonomik güvenliği ile stratejik jeopolitik konumunun önemini anlamalarını sağlamalıyız” dedi.

Ancak Çin ile daha yakın ilişkiler kurmak isteyen ana muhalefet partisi Kuomintang’ın bazı üst düzey isimleri askeri harcamaların artırılması konusunda çekincelerini dile getirerek ABD’nin Tayvan’ı bu yönde zorlama nedenlerini sorguladı. KMT’nin önde gelen milletvekillerinden Weng Hsiao-ling geçtiğimiz günlerde Nikkei Asia’ya verdiği demeçte savunma bütçesinin önemli ölçüde artırılmasına karşı olduğunu söyledi.

US Taiwan Watch adlı düşünce kuruluşunun direktörlerinden Chieh-Ting Yeh çarşamba günü Tayvan’ın diplomatik ve siyasi çevrelerin ötesinde Trump’a yakın kişilere ulaşması gerektiğini öne sürdü.

Tayvan Yabancı Muhabirler Kulübü’nde (TFCC) düzenlenen bir tartışma sırasında Yeh, “Tayvan’ın siyasi liderlerinin Wall Street, Silikon Vadisi ve diğer alanlarda Trump’ı tanıyan ve Trump üzerinde etkisi olan kişilerle ilişki kurması gerekiyor” dedi. “Politikalar açısından çok daha fazla öngörülemezlik olacak” diye ekledi.

Taichung’daki Amerikan Ticaret Odası’nın eski başkanı ve yorumcu Courtney Donovan Smith, Trump’ın ilk Beyaz Saray’ında “Çin’e inat olsun diye ya da Çin’e karşı bir koz olarak Tayvan’a yardım etmek isteyen” bazı yetkililer olduğunu hatırlattı.

Smith TFCC’ye “Tayvan’a kendi başına gerçekten değer vermiyorlardı” dedi. Ancak Smith, ulusal güvenlik danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi Tayvan’ı aktif olarak destekleyen üst düzey isimlerin de olduğunu söyledi: “Örneğin Pompeo … Tayvan’ı ve Tayvan’ın dünyadaki rolünü gerçekten anladı.”

Lai’nin bu hafta X’te “ortak değerler ve çıkarlar üzerine inşa edilen uzun süreli Tayvan-ABD ortaklığının bölgesel istikrar için bir köşe taşı olmaya devam edeceğine ve daha fazla refaha yol açacağına” inandığını yazmasının ardından, Trump’ın bir diğer eski ulusal güvenlik danışmanı Robert O’Brien, “bir sonraki başkanımızı tebrik ettiği için” kendisine teşekkür etti.

Nikkei Asia tarafından görülen büyük bir ABD danışmanlık şirketinin iç yazışmasında O’Brien Trump’ın dışişleri bakanı olması en muhtemel aday, Pompeo ise savunma bakanı olması en muhtemel ikinci aday olarak gösteriliyor.

Notta savunma bakanlığı için ön sırada adı geçen Cumhuriyetçi senatör Tom Cotton daha önce Washington’a Tayvan politikasını değiştirme çağrısında bulunmuştu. ABD’nin bir savaşa müdahale edip etmeyeceği konusunda Pekin ve Taipei’de kasıtlı olarak belirsizlik yaratmak anlamına gelen “stratejik muğlaklık” yerine, esasen Çin’in saldırması halinde Amerika’nın Tayvan’ı savunacağını söyleyen “stratejik netlik” çağrısında bulundu.

Uzmanlar, ikili ilişkileri yönetmek için Tayvan’ın ABD’deki defacto temsilciliğinin de kilit önem taşıyacağı görüşünde.

Taipei ve Washington’daki kaynaklar, Trump’ın dönüşünün etkili bir elçi kriterlerini değiştirmesi nedeniyle Tayvan’ın Alexander Yui’nin yerini alacak yeni bir fiili ABD büyükelçisi atamayı düşünebileceğini söylüyor.

Bu arada Tayvan’ın yeni fiili ABD elçi yardımcısı Andrea Yi-Shan Yang önemli bir kanal olarak görülüyor. Başkan Lai ve Dışişleri Bakanı Lin ile yakın çalışmış, Demokratik İlerleme Partisi’nin genel sekreter yardımcılığını yapmış, Avustralya ve İngiltere’de eğitim görmüş bir isim.

Bu elçiler Çin ve ABD tarafından resmi olarak tanınmıyor. İlişkileri ‘kolaylaştırıcı’ fiili görev yürütüyorlar

Prospect Foundation adlı düşünce kuruluşunun başkan yardımcısı Raymond Sung, TFCC’de yaptığı konuşmada “Yang son derece yetenekli, Lin ve Lai ile doğrudan konuşabilir ve Washington’daki karar alıcılarla etkili bir şekilde iletişim kurabilir” dedi ve ekledi: “ABD’de DİP liderliği için yetenekli ve güvenilir bir kanal.”

Trump’ın atamaları konusunda ise Sung, “Üst düzey bakanlar Elon Musk ya da onun gibiler yerine profesyonel olanlardan seçildiği sürece emin ellerdeyiz” dedi.

Cuma günü düzenlenen ayrı bir TFCC brifinginde Tayvan Çevre Bakanı Peng Chi-ming, ABD ile teknoloji ve iklim işbirliği konusunda iyimserliğini koruyarak Washington’daki değişimin “büyük bir sorun” olmayacağını söyledi.

Peng, “ABD’nin Tayvan’a ihtiyacı olduğunu düşünüyorum – tedarik zinciri desteği ve ayrıca çip desteği – bu nedenle ilişkinin çok fazla değişmeyeceğini düşünüyorum” dedi.

Trump ilk döneminde ABD’yi iklim değişikliğiyle ilgili Paris Anlaşması’ndan çekmiş olsa da Peng, tedarik zincirlerinin karbonsuzlaştırılmasının sadece hükümetler tarafından değil özel sektör tarafından da yönlendirildiğini söyledi.

Elektrikli araçlar, açık deniz rüzgar çiftlikleri ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına atıfta bulunan ve Amerika’nın küresel lider konumunu vurgulayan Peng, “Başkan Trump’ın iklim teknolojisinden vazgeçmeyeceğini düşünüyorum” dedi. Ayrıca önümüzdeki dört yıl içinde görüşmeler için ABD’yi ziyaret etmeyi umduğunu söyledi.

Bu arada Tayvan Ekonomi Bakanı Kuo Jyh-huei perşembe günü yaptığı açıklamada, gümrük vergisi riski göz önüne alındığında hükümetin Tayvanlı şirketlerin “üretim üslerini Çin dışına taşımaları için yardımda bulunacağını” söyledi.

Economist Intelligence Unit analistlerinden Nick Marro, Trump’ın teknoloji ihracatı kontrollerini ve Çin’in çip hırslarına karşı diğer kısıtlamaları güçlendirmesiyle bu tedarik zincirleri üzerindeki baskının artabileceği uyarısında bulundu.

Marro, “Bir başka Çin-ABD ticaret savaşı, Taiwan Inc. için tedarik zincirlerini Güneydoğu Asya veya Hindistan’a kaydırma aciliyetini destekleyebilir,” dedi. “Ancak Çin’in düşük maliyetli üretim ekosistemi, yetenek havuzları ve sofistike endüstriyel kümelenmeleri göz önüne alındığında, Tayvanlı firmaların toplu halde Çin dışına taşınması pek olası değil” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Orban’ın danışmanı: Trump Ukrayna barışı için Putin’i aramalı

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın üst düzey bir yardımcısı, Donald Trump’ın Rusya ile iletişim hattını açmak ve nihayetinde Ukrayna’da bir ateşkes sağlamak için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i araması gerektiğini söyledi.

Başbakanın siyasi direktörü Balazs Orban perşembe günü Bloomberg’e verdiği mülakatta, iletişimin açılmasının Trump-Putin görüşmesini içerip içermeyeceği sorulduğunda, “Mümkün olan en kısa sürede tüm iletişim kanalları yeniden kurulmalı,” dedi.

Orban, perşembe günü Budapeşte’de düzenlenen ve Volodimir Zelenskiy’in de katıldığı Avrupalı liderler zirvesinin oturum aralarında konuştu.

Ukrayna lideri toplantıya ülkesinin daha fazla silaha ihtiyacı olduğunu söyledi; Kremlin’e taviz vermekten bahsetmedi ve bunu “Ukrayna için kabul edilemez ve Avrupa için intihar” olarak nitelendirdi.

Balazs Orban’ın verdiği bilgiye göre Orban ve Trump, Trump’ın seçim zaferinin ardından çarşamba günü geç saatlerde telefonla konuştular ve bu vesileyle Macar lider “şampanya ile kadeh kaldırdı.”

Başbakan daha sonra sosyal medyada Trump ile “büyük planları” olduğunu paylaştı, fakat ayrıntı vermedi.

Siyasi direktör, bu planlar arasında Ukrayna konusunda Avrupa’nın şu anda üçüncü yılına giren Ukrayna savaşında Kiev’e ekonomik ve askeri yardım sağlama yaklaşımından farklı bir yaklaşımın da yer aldığını söyledi.

Orban, ABD ve Avrupa Birliği’nin Ukrayna’yı ayakta tutmak için sağlamayı kabul ettiği 50 milyar dolarlık kredi paketini gözden geçirme fikrini gündeme getirdi.

Balazs Orban, Trump’ın göreve gelmesinin ardından bu yardımların ABD’de yeniden değerlendirilebileceğini öngördü ve “Farklı bir zihniyet Amerikan tarafında farklı bir varlık yönetimi gerektiriyor,” diye ekledi.

Trump daha önce savaşı 24 saat içinde sona erdirebileceğini söylemişti fakat Orban’ın danışmanı bunun muhtemelen zorlu bir süreç olacağını söyledi.

Danışman Orban, “Barış süreci diplomatik açıdan çok karmaşık bir mesele ve öncelikle iletişim kanallarının yeniden kurulması, ardından da kısa vadeli bir ateşkesin konuşulması gerekiyor. Ne kadar erken başlarsak herkes için o kadar iyi olur,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

WSJ: Trump’ın İran’a karşı “maksimum baskı 2.0” politikası daha sert olacak

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre başkan seçilen Donald Trump, İran’a yönelik yaptırımları ciddi ölçüde artırmayı ve petrol satışlarına ambargo uygulamayı planlıyor. WSJ’ye göre bu yaptırım ve ambargo adımları Trump’ın, İran’ın nükleer programını engellemek ve vekil güçlerine yardımını kesmek için izleyeceği agresif stratejinin bir parçası.

Trump, ilk döneminde İran’a karşı olumsuz bir politika izleyerek İran’ın nükleer silah çalışmalarını sınırlamayı amaçlayan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen anlaşmayı sona erdirdi. Ayrıca, aynı gerekçelerle İran’a yönelik “maksimum baskı” stratejisini devreye soktu.

Ancak Trump yönetiminin eski yetkililerine göre Trump birinci dönemi sona erdikten sonra İran ajanlarının kendisine ve eski üst düzey ulusal güvenlik yardımcılarına suikast düzenlemeye çalıştığı istihbaratından sonra ikinci döneminde İran’a yaklaşımını daha da sertleştirecek. Gazeteye göre İran’ın, Kasım Süleymani suikastının intikamını almak istediğine inanılıyor.

Trump’ın ilk döneminde Ortadoğu’dan sorumlu üst düzey bir Pentagon yetkilisi olan Mick Mulroy, “İnsanlar bu tür şeyleri kişisel olarak algılama eğiliminde. (Trump) Eğer herhangi bir ülkeye karşı şahin olacaksa, büyük düşmanlar belirlediyse, bu İran’dır” dedi.

“İran’ın zayıflığından yararlanmak istiyor”

Trump’ın planları hakkında bilgi sahibi olan ve üst düzey danışmanlarıyla temas halinde olan kaynaklar WSJ’ye, yeni ekibin İran’ın petrol gelirlerini kesmek için hızla harekete geçeceğini, buna İran petrolünü işleyen yabancı liman ve tüccarların peşine düşmenin de dahil olduğunu söyledi. Bu, Trump’ın ilk döneminde benimsediği ve karma sonuçlar doğuran stratejiyi yeniden canlandırmak anlamına geliyor.

Eski bir Beyaz Saray yetkilisi, “Bence yaptırımların tekrar başladığını hem diplomatik hem de finansal olarak İran’ı izole etmeye çalıştıklarını çok daha fazla göreceksiniz. Bence İran’ın şu anda kesinlikle zayıf bir konumda olduğu ve bu zayıflıktan faydalanmak için bir fırsat olduğu algısı var” ifadelerini kullandı.

Trump’ın planı hakkında bilgi sahibi olan yetkililer, İran üzerindeki baskıyı tam olarak nasıl artıracağı konusunda ayrıntı vermediler.

Gazete İsrail ile İran arasındaki son doğrudan saldırılara dikkat çekerek İran, İsrail saldırısına misilleme yapacağını açıkladığını ancak Trump’ın seçim zaferinin Tahran’ın hesaplarını ya da zamanlamasını değiştirip değiştirmeyeceğinin belirsiz olduğuna dikkat çekti.

Daha önce başarılı olamadı

Trump’ın ilk döneminde Dışişleri Bakanlığı’nda İran politikasını denetleyen ve şu anda bakanlığın geçiş sürecinden sorumlu olan Brian Hook, perşembe günü yaptığı açıklamada Trump’ın İran’ın yöneticilerini devirmeye çalışmakla “ilgilenmediğini” söyledi. Ancak Hook, CNN’e verdiği bir demeçte Trump’ın “İran’ı diplomatik olarak izole etme ve ekonomik olarak zayıflatma sözü verdiğini, böylece Hamas, Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Irak ile Suriye’deki diğer vekillerinin şiddetini finanse edemeyeceklerini” iddia etti.

Hook’un Trump’ın ikinci döneminde üst düzey bir ulusal güvenlik görevi alması bekleniyor. İlk döneminde İran’ı sıkıştırmak için maksimum baskı kampanyasını desteklemişti. Maksimum baskı kampanyasını savunanlar bunun Tahran’ın milis güçlerine sağladığı fonları azalttığını ileri sürüyor. Ancak İran’ın vekilleri aracılığıyla yürüttüğü faaliyetleri ya da nükleer çalışmalarını durdurmayı başaramadı.

İran’ın petrol ihracatı, Tahran’ın gözaltında tuttuğu Amerikalıların serbest bırakılması için yürütülen sessiz müzakereler sırasında geçen yıl yükseldi. Bu durum, Cumhuriyetçilerin yönetimi mevcut petrol yaptırımlarını tam olarak uygulamamakla suçlamasına yol açtı, ancak Beyaz Saray bu iddiayı reddetti.

Trump 2019’da İran’ın ham petrol ihracatına yeniden tam ambargo uygulamış ve sevkiyatlar 2020’nin başlarında günde 250.000 varile düşmüştü. Ancak Biden göreve geldikten sonra bu yılın Eylül ayında son altı yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Trump, Beyaz Saray’a geri döndüğünde, Biden’ın İran ve Venezuela gibi ülkelerin petrolüne ambargo uygulama konusunda karşı karşıya kaldığı aynı ikilemle karşılaşabilir: Petrol fiyatlarının artarak enflasyonu tetikleme riski.

“Çin ve Irak yaptırımlardan etkilenebilir”

Eski bir ABD enerji yetkilisi olan Robert McNally, Trump yönetiminin İran petrolü alan Çin limanlarına Amerikan yaptırımları uygulayabileceğini ve İran destekli milisleri finanse eden Iraklı yetkililere yönelik yaptırımlar getirebileceğini söyledi. McNally, petrol ambargosunun agresif bir şekilde uygulanması beklentisinin bile, çoğunluğu Çin tarafından alınan günlük en az 500.000 varil petrol alımını kesmeye yeteceğini ileri sürdü. Şu anda Washington merkezli danışmanlık şirketi Rapidan Energy Group’un başında olan McNally, “Bu maksimum baskı 2.0 olacak” dedi.

Kanadalı broker RBC Capital Markets’ın baş stratejisti Helima Croft, Trump’ın üst düzey danışmanlarının İran’ın nükleer ve enerji tesislerine yönelik bir İsrail saldırısına güçlü destek verdiklerini söyledi. Trump’ın ekibiyle temasta olan bir başka kişi de yeni başkanın İsrail’in böyle bir hamlesine karşı çıkmaya daha az meyilli olabileceğini belirtti. Biden, 26 Ekim’deki İran saldırısından önce İsrail’den nükleer tesisleri veya enerji altyapısını hedef almayacağına dair güvence istedi ve aldı; ABD, bu hedeflerin vurulmasının petrol fiyatlarını yükselteceğinden ve bölgesel bir gerilime yol açabileceğinden endişe ediyordu.

İran’dan farklı değerlendirmeler

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ABD seçimlerinin sonucunun ülkesi için önemli olmadığını söyledi. Ancak WSJ’ye göre İranlı yetkililer, ülkenin daha fazla ekonomik baskıya direnip direnemeyeceği konusunda bölünmüş durumda. İranlı bir petrol yetkilisi “Durum İran’ın petrol endüstrisi için felakete dönüşebilir” dedi. Yetkili, Çin’in halihazırda ülkenin ham petrolünü indirimli olarak satın aldığını, İran’ın ise yıllardır yetersiz yatırım nedeniyle iç tüketimde sıkıntı çektiğini söyledi.

İranlı bir diplomat ise Tahran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü ve diğer ittifaklar aracılığıyla ticari ortaklıklarını derinleştirerek ABD’nin ambargolarını dengeleyeceği görüşünde. Diplomat ayrıca Tahran’ın bu baskıya nükleer programını hızlandırarak ya da Orta Doğu’daki petrol tesislerini tehdit ederek karşılık verebileceğine dikkat çekti.

Karşılıklı düşmanlığa rağmen, Trump için çalışan bazı kişiler, ikinci döneminde ABD ile İran arasında nihai bir diplomatik anlaşmanın olasılık dışı olmadığını söylüyor. Mulroy, Trump’ın anlaşmalar yapmayı sevdiğini, ancak yalnızca “kendi anlaşması” olması durumunda bunu yapacağını belirtti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English