Bizi Takip Edin

AMERİKA

Yeniden yapılanma başlıyor: Trump ve yandaşları milyarlar kazanacak

Yayınlanma

Editörün notu: Donald Trump, ikinci başkanlık dönemine yönelik planlarında ABD’nin mevcut siyasi ve ekonomik sistemini köklü bir şekilde değiştirmeyi hedefliyor. “Önce Amerika” sloganıyla, devletin küçültülmesi, bürokrasinin azaltılması ve federal bütçe açığının giderilmesi öncelikli hedefler arasında yer alıyor. Ve bu politikalar, Trump ve yakın çevresi için büyük kazanç fırsatları sunma potansiyeline sahip. Trump, Elon Musk ve Vivek Ramaswamy gibi iş dünyasından isimleri yeni oluşturulan Hükümet Verimliliği Departmanı’na atayarak kamu kaynaklarının israfını önlemeyi hedefliyor. Bu süreçte, özel şirketler ve Trump’ın destekçileri için ciddi ekonomik avantajlar oluşuyor. Özellikle Musk’ın girişimleri hem devlet teşviklerinden hem de kripto para gibi spekülatif alanlardan büyük kazanç sağlayabilir. Göç politikaları, sınır güvenliği ve devleti küçültme gibi girişimler, Trump ekibine finansal fırsatlar sunarken, istihbarat kurumlarının dizginlenmesi ve medya kontrolü gibi stratejilerle muhalefetin etkisi azaltılmaya çalışılacak. Özelleştirme, büyük bütçe projeleri ve uluslararası ilişkilerde ekonomik spekülasyonlar, bu dönemin belirleyici unsurları arasında.


Yeniden yapılanma başlıyor: Trump ve yandaşları nasıl inanılmaz paralar kazanacak?

Michael Maier, Berliner Zeitung

Trump, ABD’nin mevcut siyasi sistemini köklü bir şekilde değiştirme niyetinde. Seçim kampanyaları boyunca, daha küçük ve verimli bir devlet inşa etmek istediğini defalarca vurgulamıştı. ABD’nin bir şekilde müdahil olduğu savaşları bitirme sözü vermişti. Onun “Önce Amerika” sloganı, ABD hükümetinin öncelikli olarak kendi vatandaşlarının çıkarlarını gözetmesi gerektiği anlamına geliyor. Fakat bu yaklaşım, aynı zamanda bilgiye herkesten önce ulaşabilenler için, yani Trump ve çevresi için büyük bir kazanç fırsatı. Gordon Gekko (film karakteri), bu durumu görse kıskançlıktan çatlayabilirdi.

Trump’ın, federal bütçenin taşıma kapasitesine ulaştığını belirterek odaklanmayı vadetmesi dikkat çekiyor. Ancak siyasi değişimlerin her biri, Trump ekibi açısından altın madeni olabilir. Bu ekip, spekülasyonun ustası; finansal işlemlerde uzman ve bilgiyi paraya çevirmekte oldukça yetenekli. Ayrıca, hiç şüphesiz ki vicdan azabı çekmiyorlar ve yeterince kaynakları var. Trump’ın en yakın dostları ya milyoner ya da milyarder. Büyük paralarla riske girebilirler; üstelik hükümete yükseldiklerinde kumarhanenin “kasası” da onlar oluyor.

Bu tür etik sorunları inceleyen Birmingham Üniversitesi, politikacıların ellerindeki ayrıcalıklı bilgilerle bahis oynamasının getirdiği ahlaki ikilemleri analiz ediyor. Etik mi? Trump’ın yaklaşımı daha ziyade, “Grab them by the p****” tarzında özetleniyor.

Trump’ın seçimi kazanmasının sonrasında borsalardan gelen coşkulu tepkiler, gelecekte yaşanacakların bir ön izlemesi gibi. Eski Trump yetkilisi John Bolton’ın öngörüsü, tamamen yanlış çıktı. Bolton, Trump’ın sadece bir dönem görev yapacağını ve etkisiz bir başkan olacağını iddia etmişti. Fakat gerçek şu ki, Trump, tıpkı altın yumurtlayan bir tavuk gibi, etrafındakiler için büyük kazançlar sağlayacak.

Trump’ın ekibi, sağlam bir stratejiyle işe koyuluyor; bu yaklaşım, finans çevrelerinden büyük alkış alacak gibi görünüyor. Zira planı anlayan ve kararlılıkla uygulayan herkes, bu süreçten kazanç sağlayabilir. İlginç olan, bu planın gerçek bir soruna dayandırılmış olması: Trump’ın ekibi, bu sorunu çözmek için ciddi bir çaba gösterebilir.

ABD’nin trilyon dolarlık bütçe açığı, Trump yönetimi için ciddi bir risk oluşturuyor. Ülkenin en büyük alacaklılarından biri olan Çin, ABD’nin bu devasa açığındaki rolüyle dikkat çekiyor. Çin, yükselen bir dünya gücü olarak Trump’ın odağındaki önemli bir faktör. Trump’ın ilk atamaları, başkanın hedeflerine ulaşmak için farklı düzeylerde hamleler yapacağını gösteriyor. İlk olarak, devletin küçültülmesi hedefleniyor. Trump, bürokrasiyi ve aşırı düzenlemeleri gereksiz buluyor. İş dünyasından gelen bir isim olarak, özel şirketlerin devlet kurumlarından daha etkin çalışacağına inanıyor.

Bu doğrultuda Trump, salı günü yaptığı açıklamada, Tesla ve SpaceX CEO’su Elon Musk ile girişimci Vivek Ramaswamy’nin, yeni oluşturulan Hükümet Verimliliği Departmanı’na (DOGE) başına getirileceğini duyurdu.

Musk, bu atamayla ilgili yaptığı açıklamada, “Bu karar, sistemde ve kamu kaynaklarını israf eden herkes üzerinde şok etkisi yaratacak. Ve bu ‘herkes’ oldukça geniş bir kitleyi kapsıyor!” ifadelerini kullandı. Musk’ın, kamu kaynaklarına erişim sayesinde düzenli gelir elde edeceği de bir gerçek. New York Times‘a göre, SpaceX son on yılda federal hükümetten 10 milyar dolardan fazla değerinde ihale almış durumda.

Trump’ın açıklamalarına göre Musk ve Ramaswamy, “devlet bürokrasisini azaltmak, gereksiz düzenlemeleri ortadan kaldırmak, israfı kesmek ve federal kurumları yeniden yapılandırmak” için çalışmalar yürütecek. Departmanın, “hükümet dışından” tavsiyeler sunacağı belirtiliyor. Bu dışarılıklı konum, Musk ve Ramaswamy’nin daha radikal fikirlerle gelmesine olanak tanırken, aynı zamanda özel işlerinden ayrılmalarını ya da mali durumlarını açıklamalarını gereksiz kılıyor.

Bu görev büyük ölçüde kamuya yönelik bir vitrin niteliğinde olabilir. Musk’ın X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı ilk açıklama da bunu destekliyor: Departman, “maksimum şeffaflık” sağlayarak, internet üzerinden çalışacak ve “vergi paralarınızın en aptalca şekilde harcandığı” örnekleri listeleyen bir sıralama yayınlayacak. Musk, bu girişimin “hem trajik hem de son derece eğlenceli” olacağını ifade etti.

Fakat bu adım, bazı gelişmelere karşı bahisler açılmasını ve büyük kazançlar sağlanmasını mümkün kılabilir. Brexit sürecinde, Nigel Farage ve etrafındakiler de buna benzer bir yol izlemişti. O dönemde, milyarlarca poundluk bahisler, çoğunlukla şaibeli posta kutusu şirketleri aracılığıyla yürütüldü. Farage’ın Brexit zaferi için bahis oynadığı ve sonuç açıklanmadan kısa bir süre önce halka yenileceğini söylediği biliniyor. The Guardian‘ın haberine göre, Farage o gece sterline karşı bahisler açmış olabilir. Farage bu iddiaları reddediyor ama Trump’ın seçim kampanyasında onun yanında yer aldığı ve notlar aldığı kesin gibi görünüyor.

Trump yönetiminin planladığı (ve belki de gerekli olan) devleti kapsamlı olarak küçültme operasyonu, Elon Musk için bazı “hoş yan etkiler” getirecek gibi görünüyor. Musk, hazırlanan veri ve listeleri kendi platformu X üzerinde paylaşarak, bu platformu Trump yönetiminin bir tür merkezi iletişim organı haline getirebilir. Bu hamle, Musk’ın platformunun değerini artıracak ve bu değer artışı, kamu teşvikleri sayesinde gerçekleşeceği için Musk bunu bir kazan-kazan fırsatı olarak görüyor. Aynı zamanda Musk, bu plan sayesinde geleneksel medyaya olan mesafesini artırarak onlara daha fazla zarar verebilecek.

Bu durum yalnızca X platformuna değil, Musk’ın diğer yatırımlarına da yarar sağlayabilir. Özellikle Musk’ın hayranı olduğu ve sık sık desteklediği bir kripto para birimi olan Dogecoin (borsa kodu DOGE), bu süreçte büyük bir değer artışı yaşadı. Trump’ın seçilmesinden bu yana Dogecoin’in değeri neredeyse yüzde 100 arttı. Geçtiğimiz hafta DOGE’nin değer kazanacağını bilenler, yatırımlarını birkaç gün içinde ikiye katladı. Trump’ın birkaç ay önce kripto paralara duyduğu ani ilgiyi bu bağlamda anlamak zor olmasa gerek.

Ancak, federal bütçede gerçek anlamda tasarruf yapmak, spekülasyon yoluyla kazanılan hızlı kazançlar kadar kolay olmayabilir. Vivek Ramaswamy, yakın zamanda Lex Fridman ile yaptığı bir podcast röportajında, devlet memurlarının yaklaşık yüzde 99’unun hukuken işten çıkarılamaz olduğunu ifade etti. Ramaswamy’ye göre seçilmiş temsilciler, bürokrasi üzerinde gerçek bir otorite kuramıyor. Bunun yerine, politikacılar genellikle memurlara hizmet etmek zorunda kalıyor. Harvard’da biyoloji ve Yale’de hukuk eğitimi almış olan Ramaswamy, genç Cumhuriyetçiler arasında en parlak zihinlerden biri olarak gösteriliyor. Bu sorun için bir çözüm önerisi de geliştirmiş durumda: Tekil işten çıkarmalar mümkün olmasa da toplu işten çıkarmalar hukuken gerçekleştirilebilir.

Federal bütçeyi azaltmanın bir diğer yolu ise Trump’ın temel seçim vaatlerinden biri olan yasa dışı göçmenlerin kitlesel sınır dışı edilmesi. Trump, bu planın uygulanmasında kilit rol oynaması için Güney Dakota Valisi Kristi Noem’i, ABD İç Güvenlik Bakanı olarak atamak istediğini açıkladı. Noem, Trump’a göre, sınır güvenliği konusunda büyük çaba göstermiş bir isim. İlk kadın vali olarak Teksas sınırına Ulusal Muhafız birliklerini göndermiş olması, bu konudaki kararlılığının altını çiziyor. İç Güvenlik Bakanlığı’nın, Trump’ın bu planı gerçekleştirmek için kullanmayı planladığı 107 milyar dolarlık bütçesi bulunuyor.

Göç ve sınır güvenliği politikalarının uygulanmasında tanıdık isimler de sahneye çıkıyor. Trump’ın ilk başkanlık döneminde göçmenlere yönelik sert politikalarıyla tanınan Stephen Miller, yeni dönemde Beyaz Saray’da koltuk kazanacak. Miller, Trump’ın kampanya etkinliklerinde, yasa dışı göçmenlerin, kartellerin ve suç çetelerinin ülkeden çıkarılacağına dair sert mesajlar verdi. Ayrıca, Trump ekibinde, kitlesel sınır dışı işlemlerini denetlemek üzere “Sınır Çarı” olarak adlandırılan Tom Homan da yer alıyor.

Trump yönetimi, devleti küçültürken, bazı hizmetlerin devam etmesi gerektiğinden, pek çok alanda özelleştirmeye gitmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Ancak burada asıl dikkati çeken nokta, Trump, Elon Musk ve diğerlerinin, iktidarda olmanın sağladığı yasal zor kullanma avantajını sonuna kadar değerlendirecek olmaları. Bu durum, özellikle gazeteciler ve eleştirmenler gibi muhalif sesleri hedef alabilir.

Toplumu kontrol altında tutma konusunda Trump ekibinin elindeki gizli silah ise, Palantir adlı gözetim şirketinin kurucusu Peter Thiel. Palantir, halihazırda geniş çaplı bir veri havuzuna sahip ve bu veriler, neredeyse kusursuz bir gözetim sistemi sunuyor. Thiel’in şirketleri ile Elon Musk’ın girişimleri arasındaki sıkı bağlar, bu sistemin etkisini artırabilir. Trump, bu teknolojiyi, özellikle istihbarat örgütlerini dizginlemek için kullanmak istiyor. Trump’ın, medyadan bile daha fazla nefret ettiği bu kurumların, son yıllarda Demokratlarla işbirliği yaparak Trump ve ailesine karşı hareket ettiği iddia ediliyor.

Vivek Ramaswamy, bir süre önce yaptığı bir açıklamada, yeni yönetimin ilk adımının FBI’ın kaldırılması olması gerektiğini belirtmişti. Bu iddia, Trump’a yakın gazeteci Tucker Carlson tarafından da destekleniyor. Carlson, seçim sonrası katıldığı iki programda, Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını havaya uçuranın ABD olduğunu öne sürdü. Bu iddia, ilk olarak gazeteci Seymour Hersh tarafından ortaya atılmıştı. Ancak CIA, bu suçlamaları kesin bir dille reddetti.

Trump’ın ekibi, “rejim değişikliği operasyonlarının” Amerikan kurumlarının işi olmadığını savunuyor. İstihbarat kurumlarını itibarsızlaştırarak, kendilerini “iyi taraf” olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Ancak, bu taktik, müttefiklere karşı şiddet kullanımı gibi konularda kendi dostlarının bile dokunulmaz kalmasını sağlayabilir. Kuzey Akım-2’ye kimin esasen sabotaj düzenlediği ise hâlâ bilinmiyor.

Bu süreçte, CIA’nin yeni başkanlığına yapılacak atama, Trump’ın planlarının merkezinde yer alıyor. Trump’a göre, bu pozisyona eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü John Ratcliffe getirilecek. Ratcliffe, Trump’ın ilk başkanlık döneminde aynı görevi yürütmüştü. Trump, Ratcliffe’i Truth Social’da “Amerikan halkına karşı dürüstlük ve gerçeklerin savunucusu” olarak tanımladı.

Trump, ikinci başkanlık dönemi için kurduğu ekibi hem sadakat hem de mali avantajları maksimize edecek biçimde şekillendiriyor. Bu ekipte, her biri Trump’a bağlılıklarıyla bilinen isimler kritik pozisyonlara yerleştiriliyor. John Ratcliffe, Trump’ın CIA Başkanı adayı olarak dikkat çekiyor. New York Times’a göre, Ratcliffe Kongre üyesiyken Trump’ı desteklemek için büyük çaba sarf etmiş, Hunter Biden soruşturmalarında yardımcı olmuş ve 2016’daki Trump kampanyası ile Rusya arasındaki bağlantılarla ilgili soruşturmaları tekrar tekrar eleştirmişti.

Ratcliffe’in, özellikle Çin ile ilgili istihbarat analizlerine dönük sert eleştirileri dikkat çekiyor. Ona göre, ABD’nin istihbarat kurumları, Çin’in etkisini değerlendirirken Rusya’ya kıyasla daha yumuşak bir yaklaşım benimsiyordu. Bu görüş, Trump’ın Çin’i odak noktası haline getiren politikalarıyla uyumlu.

Trump’ın Çin politikası, sadece ulusal güvenlikten ziyade, aynı zamanda ekonomik spekülasyon için de büyük fırsatlar sunuyor. Yeni Dışişleri Bakanı olarak belirlenen Marco Rubio, uzun süredir TikTok gibi Çinli teknoloji şirketlerini yasaklama taraftarıydı. Bu tür girişimler, Çin merkezli diğer şirketlerin de potansiyel hedef haline gelmesine yol açabilir ve finans piyasalarında spekülatif dalgalanmalara neden olabilir. Trump’ın ekibi açısından Çin, Rusya’dan çok daha kazançlı bir oyun alanı gibi görünüyor.

Trump, Savunma Bakanlığı için Pete Hegseth’i seçti. Hem ordu geçmişi hem de Fox News’teki güçlü duruşuyla bilinen Hegseth, politik bir acemi olsa da Trump için sadık bir müttefik. Trump, Hegseth’in atamasıyla ilgili olarak, “Amerika’nın düşmanlarına uyarı niteliğinde bir adım,” yorumunu yaptı. Hegseth’in bu görevi, Trump’ın daha agresif bir dış politika ve askeri strateji izleyeceğinin sinyalini veriyor.

Trump, çevre düzenlemelerini gevşetmek ve ABD’yi petrol ve doğalgaz üretiminde tekrar lider yapma hedefi doğrultusunda, Lee Zeldin’i Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) başına getirmeyi planlıyor. 44 yaşındaki Zeldin, çevre düzenlemelerini hızlı bir şekilde kaldırmayı ve enerji sektörünü serbest bırakmayı vadediyor. Trump’ın mitinglerinde sıkça kullandığı “Drill, Baby, Drill!” sloganı, bu politikaların popülaritesini artırmayı hedefliyor. Fakat bu politikanın başarılı mı yoksa bir fiyasko mu olacağı, Trump’ın başkanlık döneminin sonunda belli olacak.

Trump’ın bu yeni dönemi, bir kumarhane işletmecisinin bakış açısını yansıtıyor: “Her zaman kasa kazanır”. Bu anlayışla, Trump ve ekibinin atacağı her adımın ardında, yalnızca politik değil, aynı zamanda ekonomik çıkarların da olduğu aşikâr. Spekülasyon ve piyasaları yönlendirme, Trump’ın yönetim anlayışında belirleyici bir rol oynayacak gibi görünüyor.

AMERİKA

Rümeysa Öztürk’ün ABD vizesi iptal edildi

Yayınlanma

ABD’nin Massachusetts eyaletinin Boston kentinde yer alan Tufts Üniversitesi’nde doktora yapan Türk öğrenci Rümeysa Öztürk 25 Mart’ta gözaltına alındı.

ABD’de gündem olan olayla ilgili konuşan Dışişleri Bakanı Marco Rubio Öztürk’ün vizesinin iptal edildiğini doğruladı.

Rubio, “Size eğitim almanız için vize verdik; kampüslerimizi yerle bir eden bir sosyal aktivist olmanız için değil. Vizenizi bunu yapmak için kullanırsanız, vizenizi geri alırız. Her ülkeyi de aynısını yapmaya teşvik ediyorum,” dedi. 

ABD’li yetkili, “Eğer yalan söyleyip vize alır, buraya geldikten sonra bu tür davranışlarda bulunursanız, vizenizi iptal edeceğiz. Ve vizeniz iptal edildiğinde, artık ABD’de yasal olarak bulunamazsınız. Her ülke gibi bizim de sizi sınır dışı etme hakkımız var. Bu kadar basit,” diye konuştu.

Bakan, 300 kadar öğrencinin vizesinin benzer şekilde iptal edildiğini de açıkladı.

Rubio, “Bir ülkenin, ‘Üniversitelerinize gidip ayaklanma çıkaracağım, kütüphaneleri işgal edeceğim, insanları taciz edeceğim’ diyen insanları içeri alması delilik, hatta aptallık olur. Hangi hareketin parçası olduğunuz umurumda değil. Bunu neden kabul edelim ki?” diye sordu.

Rubio, bu tür eylemleri “kendi ülkelerinde yapabileceklerini ama ABD’de yapamayacaklarını” söyledi.

Geçen yıl ABD yönetiminin İsrail’in Gazze işgaline verdiği desteği protesto için ülkedeki birçok üniversitede kitlesel öğrenci protestoları yapılmıştı.

Eğitim vizesi iptal edilen Öztürk’ün ‘Hamas yanlısı’ hareketlere katıldığı iddia ediliyor.

Rümeysa Öztürk’ün avukatı Mahsa Khanbabai, konuyla ilgili BBC Türkçe’ye yaptığı yazılı açıklamada genç kadınla 27 Mart akşamı ilk kez konuşabildiğini kaydetti.

Müvekkilinin gözaltına alındığı anlara değinen avukat, “Bu videodaki hiçbir şey kolluk kuvveti çalışanları olduklarını ve hangi kurumdan geldiklerine işaret etmiyor. Bu durum herkesi oldukça endişelendirmeli,” ifadelerini kullandı.

Khanbabai, Öztürk’ün Tufts Üniversitesi’nde Fulbirght bursuyla okuyan başarılı bir doktora öğrencisi olduğunun altını çizdi ve Trump yönetiminin Hamas destekçisi olduğu yönündeki iddialarının “asılsız” olduğunu vurguladı.

Öztürk’ün gözaltına alındığı anlara ait videoda doktora öğrencisinin iftara giderken yolda sivil giyimli yetkililer tarafından çevrelendiği görülüyordu.

Polisler daha sonra Öztürk’ü ters kelepçeleyerek bir araca götürdü.

Tufts Üniversitesi BBC Türkçe ile paylaştığı yazılı açıklamada, “Yetkililerle irtibat halindeyiz. Rümeysa’ya kanuni haklarını kullanarak kendini aklama fırsatı sağlanmasını umuyoruz,” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç yaptığı açıklamada gözaltıyı şiddetle kınadığını söyledi ve olayın “sözde demokratik ülkelerde düşünce özgürlüğünün olmadığının, insan haklarına saygı duyulmadığının kanıtı” olduğunu savundu.

CHP lideri Özgür Özel de gözaltıyı kınadı ve paylaşımında “dayanaksız bir şekilde, vicdansızca tutuklanan Türkiye’deki yüzlerce öğrenci de aynı mağduriyeti yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yargıç Trump yönetimine Signal sohbetlerini saklama emri verdi

Yayınlanma

Federal bir yargıç, Trump yönetiminin Signal mesajlaşma uygulaması üzerinden üst düzey yetkililerle yaptığı ve bu ayın başlarında Yemen’de yakın bir askeri operasyonla ilgili olarak bir muhabirle yanlışlıkla paylaşılan mesajlar da dahil olmak üzere sohbetleri muhafaza etmesine karar verdi.

ABD Bölge Yargıcı James Boasberg perşembe günü, uygulamanın otomatik silme işlevinin Federal Kayıtlar Yasasını ihlal ederek mesajları yok olma riskiyle karşı karşıya bıraktığını iddia eden bir dava açan bir şeffaflık grubunun talebi üzerine bu kararı verdi.

Öğleden sonra yapılan kısa bir duruşma sırasında Adalet Bakanlığı avukatı Amber Richer, Boasberg’e böyle bir emrin gerekli olmadığını çünkü ilgili kurumların zaten kayıtları korumak için adımlar attığını söyledi, fakat hakimin bunu bir mahkeme emriyle pekiştirmesine itiraz etmedi.

Richer, “Ellerinde hangi kayıtların olduğunu belirlemek için hâlâ kurumlarla çalışma sürecindeyiz, ama aynı zamanda sahip oldukları kayıtları korumak için kurumlarla birlikte çalışıyoruz,” dedi.

ABD’li yetkililerin Husilere saldırılarla ilgili mesajlaşmaları ortaya çıktı

Öte yandan hükümet avukatı, günün erken saatlerinde bir Hazine Bakanlığı yetkilisinin mahkemeye yaptığı başvuruda, Hazine Bakanı Scott Bessent’in şu anda Yemen saldırısıyla ilgili mesaj zincirinin sadece bir kısmına sahip olduğunu öne süren bir açıklamayı kabul eder göründü.

Mesaj zincirine eklenen gazeteci, The Atlantic editörü Jeffrey Goldberg, sohbetin 11 Mart’ta başladığını bildirdi. Ne var ki Bessent’in elinde sadece 15 Mart öğleden sonra başlayan mesajlar var. Bessent’in daha önceki mesajları neden saklamadığı ya da sohbetteki diğer üst düzey yetkililerin bu mesajları saklayıp saklamadığı net değil.

Richer, Boasberg’e yaptığı açıklamada, “Ajansların elinde hangi kayıtların olduğunu hala tespit etmekte olduğumuzu belirtmek isterim,” dedi.

The Atlantic, mesajların bir kısmını bu hafta başında, geri kalanını ise Beyaz Saray’ın, henüz gerçekleşmemiş bir askeri operasyonun kapsamı ve zaman çizelgesini tarif etmesine rağmen, yazışmaları gizli olarak değerlendirmediğini söylemesinin ardından çarşamba günü yayınladı.

The Atlantic’in haberine göre, yazışmaları başlatan ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, ilk başta bir hafta sonra mesajları otomatik olarak silecek şekilde ayarlamış, ama daha sonra bu süreyi dört hafta olarak değiştirmiş.

Kürsüden konuşan Boasberg, davadaki sanıklara (Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hazine Bakanı Scott Bessent, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard ve CIA Direktörü John Ratcliffe) “11 Mart ile 15 Mart arasındaki tüm Signal iletişimlerini muhafaza etmelerini” emretti.

Bu direktif Goldberg ile paylaşılan mesajlardan daha geniş bir alanı kapsıyor gibi görünüyor: Yetkililerin bu süre zarfında gönderdikleri ya da aldıkları diğer Signal mesajlarını da kapsayabilir.

ABD’de ‘Signalgate’ skandalı büyüyor

Bir Pentagon avukatı da Savunma Bakanlığı’nın bu kayıtları da muhafaza etmeye çalıştığına dair yazılı bir beyanda bulunmuş ama herhangi bir kaydın ele geçirildiğine dair bir iddiada bulunmamıştı. Yönetim, The Atlantic’in bir CIA görevlisinin adının silinmesi dışında tüm yazışmaları yayınlamasının mesajların korunmasını sağladığını öne sürdü.

Boasberg, duruşmanın başlangıcında, Başkan Donald Trump’ın kendisini siyasi açıdan hassas davanın kontrolünü uygunsuz bir şekilde ele geçirdiğini öne sürdüğü bir sosyal medya paylaşımına da yanıt verdi.

Trump, eski Başkan Barack Obama’nın atadığı yargıcın son haftalarda Beyaz Saray’ı ilgilendiren çok sayıda hukuk davasına bakmasını “utanç verici” olarak nitelendirmişti. Signal davasına ek olarak Boasberg, Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasasını kullanarak insanları hızla sınır dışı etme çabalarını içeren davaya da başkanlık ediyor.

Boasberg üstü kapalı olarak mahkemenin davaları nasıl atadığına ilişkin “bazı soruların gündeme geldiğini anladığını” söyledi. Mahkemede görev yapan 15 aktif yargıç için “davaların daha eşit dağılımını sağlamak amacıyla” hemen her durumda davaların çeşitli kategorilerde rastgele atandığını söyledi.

Katipler, yeni açılan bir davayı hangi hakimin alacağını belirlemek için çeşitli kategorilerin her birinde elektronik bir kart destesi kullanıyor.

2023’ten bu yana mahkemenin baş hakimi olarak görev yapan Boasberg, “Bu şekilde işliyor ve bu mahkemede tüm davalar bu şekilde atanmaya devam ediyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan ithal otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, ABD’ye ithal edilen otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi uygulayacaklarını açıkladı.

2 Nisan’dan itibaren geçerli olacak vergilere ABD’de üretilmeyen otomobil parçaları da dahil.

Tarifelerin “kalıcı” olacağını söyleyen Başkan, ithalat vergilerinin kaldırılmasını gerektirecek hiçbir şey olmadığını söyledi.

Trump gazetecilere verdiği demeçte “Yüzde 25’lik bir gümrük vergisi uygulayacağız, ama arabanızı ABD’de üretirseniz gümrük vergisi yok. Bunun anlamı, birçok yabancı otomobil şirketinin çok iyi durumda olacağıdır çünkü tesislerini zaten ABD’de kurmuşlardır,” diye ekledi.

Trump’ın Oval Ofis’teki açıklamalarının ardından yayınlanan bir bilgi notunda Beyaz Saray, ABD-Meksika-Kanada (USMCA) ticaret anlaşmasıyla uyumlu otomobil parçalarının, Gümrük ve Sınır Koruma “ABD dışındaki içeriklerine gümrük vergisi uygulamak için bir süreç oluşturana kadar” gümrük vergisinden muaf kalacağını söyledi.

ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu, 2024 yılının başlarında, hükümetin kapsamlı otomobil tarifeleri uygulaması halinde ne olacağını incelemişti. Rapora göre, ABD’nin tüm otomobil ithalatına uygulanacak yüzde 25’lik bir gümrük vergisi, ithalatı yaklaşık yüzde 74 oranında azaltacak ve ortalama otomobil fiyatlarını yüzde 5 oranında artıracak.

Başkan Trump’ın ithal araçlara yönelik gümrük vergilerini artırması en çok yabancı otomobil üreticilerini etkileyecek olsa da, yerli otomobil üreticileri General Motors ve Ford da önemli bir etkiyle karşı karşıya kalacak.

Wards Automotive ve Barclays araştırmasına göre Volvo (yüzde 13), Mazda (yüzde 19) ve Volkswagen (yüzde 21) ABD’de satılan araçlarının en düşük payını bu ülkede üretiyor.

Hyundai-Kia (yüzde 33), Mercedes (yüzde 43), BMW (yüzde 48) ve Toyota (yüzde 48) da ABD’de satılan araçlarının yarısından azını burada üretiyor.

Ulaştırma Bakanlığına göre, ABD’ye ithal edilen önemli 2025 modellerine örnek olarak Ford Maverick pikap, Chevrolet Blazer crossover, Hyundai Venue crossover, Nissan Sentra kompakt otomobil, Porsche 911 spor otomobil ve Toyota Prius hibrid verilebilir.

ABD’de satılan araçların yaklaşık yüzde 45’i ithal ediliyor ve en büyük oran Meksika ve Kanada’dan geliyor.

Amerikan Otomobil Etiketleme Yasası verilerine göre, her 2025 model yılı aracı, içeriğinin en az yüzde 20’sini ABD ve Kanada dışındaki ülkelerden alıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English