Bizi Takip Edin

AVRUPA

⁠Alman hükümeti çip sektörüne 2 milyar avro teşvik verecek

Yayınlanma

Alman hükümeti, Intel şirketinin Magdeburg’da 30 milyar avroluk bir çip fabrikası kurma planlarını rafa kaldırmasından iki ay sonra, ülkenin yarı iletken endüstrisine milyarlarca avroluk yeni yatırımlar yapmaya hazırlanıyor.

Alman ekonomi bakanlığı sözcüsü Annika Einhorn perşembe günü yaptığı açıklamada, yeni fonların çip şirketlerine “mevcut teknolojiyi önemli ölçüde aşan modern üretim kapasiteleri” geliştirmeleri için sağlanacağını söyledi.

Bu hafta finansman planlarıyla ilgili resmi bir etkinliğe katılan ve görüşmeler kamuya açık olmadığı için isimlerinin açıklanmasını istemeyen iki kişinin Bloomberg’e aktardığına göre, sübvansiyonlar toplamda yaklaşık 2 milyar avro olacak.

Bakanlık sözcüsü Bloomberg’in sorusu üzerine bu miktarın “düşük tek haneli milyar avro aralığında” olacağını söyledi ve daha fazla ayrıntı vermekten kaçındı.

Ekonomi bakanlığı bu ayın başlarında çip şirketlerine yeni sübvansiyonlara başvurmaları için bir çağrı yayınlamıştı, fakat nihai rakamlar hâlâ belirsizliğini koruyor.

Almanya’nın yeni hükümeti şubat ayında seçilecek ve muhtemelen kendi bütçesini planlayacak, bu da şu anda sübvansiyonlar için başvuran çip şirketleri için belirsizlik yaratıyor.

2023’te kabul edilen Avrupa Çip Yasası, bloğun yarı iletken ekosistemini güçlendirmeyi ve 2030’a kadar pazar payını ikiye katlayarak küresel üretim kapasitesinin %20’sine çıkarmayı hedefliyor.

Almanya’nın çip sektörü iki büyük darbeyle karşı karşıya kaldı. Intel’in Magedeburg’daki 30 milyar avroluk çip fabrikası, AB’nin Çip Yasası kapsamında 10 milyar avroluk sübvansiyonla desteklenen en büyük proje olma yolunda ilerliyordu, fakat zor durumdaki ABD şirketi eylül ayında planlarını erteledi.

Wolfspeed ve ZF Friedrichshafen AG de Almanya’nın batısında planlanan bir çip girişimini geri çekti.

Avrupa Çip Yasası kapsamında Alman çip sübvansiyonlarının ilk turları Intel’e ve Dresden’de Infineon ve TSMC arasındaki bir ortak girişime verildi.

Almanya Ekonomi Bakanlığı yeni önerilen fonları, ham silikon devre levhası üretimi ve mikroçiplerin montajı da dahil olmak üzere bir dizi alanda 10 ila 15 projeyi sübvanse etmek için kullanmak istiyor.

Einhorn, “Finanse edilen projeler Almanya ve Avrupa’da güçlü ve sürdürülebilir bir mikroelektronik ekosistemine katkıda bulunmalıdır,” dedi.

AVRUPA

İtalya, Meloni’nin bütçe planı nedeniyle genel greve hazırlanıyor

Yayınlanma

İtalya, sendikaların yetersiz buldukları bütçe planı nedeniyle 29 Kasım Cuma günü ülke çapında bir genel greve hazırlanıyor.

Fabrikalardan okullara, sağlık hizmetlerinden posta hizmetlerine, itfaiyecilerden devlet memurlarına ve Adalet Bakanlığı çalışanlarına kadar hem kamu hem de özel sektörden çok çeşitli sektörlerden işçiler greve gidecek.

İtalyan Genel İşçi Konfederasyonu (Cgil) ve İtalyan İşçi Sendikası (Uil) tarafından organize edilen grev, Meloni hükümetinin bütçe teklifine doğrudan bir yanıt niteliği taşıyor.

Hükümet ve sendikalar arasındaki yoğun müzakerelerin ardından, imalat, inşaat, tarım ve kimya sektörleri de dahil olmak üzere kamu ve özel sektör çalışanları için grev süresi sekiz saat olarak belirlendi. 

Lega lideri ve Başbakan Yardımcısı Salvini’den grev kırma baskısı

Fakat Başbakan Yardımcısı ve Ulaştırma Bakanı Matteo Salvini tarafından çıkarılan bir kararname nedeniyle uçuşlar, otobüsler, metrolar, tramvaylar, gemiler ve feribotlar gibi ulaşım hizmetleri sadece dört saat duracak.

Uil Genel Sekreteri Pierpaolo Bombardieri Euractiv’e verdiği mülakatta kararnameyi “ grev özgürlüğünü kısıtlayan kınanacak bir eylem” olarak eleştirdi.

Bombardieri ayrıca İtalya’daki grev komisyonunun bağımsızlığını da sorgulayarak, “Siyasetten özerk olması gereken komisyon bu olayda aksini göstermiştir,” dedi.

Sendikalar daha önce grev komisyonu ile demiryolu taşımacılığının sektördeki son grev nedeniyle kapsam dışında bırakılması için müzakere etmişti. Bombardieri, komisyonun grev sayısının aşırı olduğunu ve azaltılması gerektiğini savunduğunu açıkladı.

Bu kararı Salvini’nin grev karşıtı açıklamalarına bağlayan Bombardieri, Komisyonun siyasi baskıya boyun eğdiğini ve böylece tarafsız hakem rolünü tehlikeye attığını iddia etti.

Bombardieri, kararın grev yönetmeliğinin ihlal edilmesinden kaynaklanmadığını, Salvini tarafından “hareketliliğin korunması” bahanesiyle meşrulaştırıldığını vurguladı ve “Kimse bizi kuralları ya da yasaları çiğnemekle suçlayamaz,” diye vurguladı.

Temel talepler: Ücret artışı ve sosyal politikalar

Cgil ve Uil, hükümetin bütçe planında değişiklikler yapılması, ücretler ve emekli maaşları için satın alma gücünün artırılması ve sağlık, eğitim, kamu hizmetleri ve sanayi politikaları için daha fazla fon sağlanması için grev çağrısında bulunuyor.

Bombardieri, İtalya’da işçilerin özellikle ücretler, işyeri güvenliği ve sosyal hizmetler konusunda karşılaştıkları ciddi zorlukların altını çizdi.

Sendika lideri, “Hükümetten bu kritik meseleleri ele almasını istiyoruz. Ekonomik krizlerin, yeşil dönüşümün ve iklim sorunlarının yükünü işçiler çekiyor,” dedi.

Sendikanın başlıca şikayetleri arasında, yaklaşık altı milyon işçiyi etkileyen süresi dolmuş sözleşmeler konusunda harekete geçilmemesi de yer alıyor.

Bombardieri, hükümetin önerdiği vergi reformlarını, net maaşları %20 oranında artırabileceğini savunduğu ücret artışlarını muaf tutmadığı için eleştirdi.

Ülkede iş güvenliği alarm veriyor: Yılda 1.000’in üzerinde işçi ölümü

Sendikalar ayrıca, müzakere edilmiş hedefler yoluyla üretkenliği ve rekabet gücünü artırmaya yönelik bir strateji olarak, İtalyan şirketlerinin %26’sı için geçerli olan ikinci düzey toplu iş sözleşmelerinde vergi indirimi sağlanmasını savunuyor.

Bir diğer acil sorun ise işyeri güvenliği. Sendikalar, İtalya’nın yılda 1.000’den fazla işyeri ölümü ve 500.000 kaza gibi endişe verici istatistiklerini azaltmak için önleme tedbirleri, eğitim ve denetimlere yatırım yapılması çağrısında bulundu.

Bombardieri ayrıca ülkenin enerji dönüşümüne yaklaşımı, bunun otomotiv sektörü istihdamı üzerindeki etkisi ve İtalya’nın refah sisteminin yetersizliği konusundaki endişelerini de dile getirdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AMB Başkanı Lagarde: Trump’a ABD LNG’si almayı önerebiliriz

Yayınlanma

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ve olası ticaret savaşları hakkında Financial Times’a (FT) kapsamlı açıklamalarda bulundu.

Lagarde, Trump’ın “Çin için yüzde 60, dünyanın geri kalanı için yüzde 10 ila 20” gümrük tarifesi belirleme ihtimalini “ilginç” bulduğunu, Avrupa malları için yüzde 10 ila 20 gümrük tarifesi belirlemenin, “Trump’ın sıklıkla benimsediği iddia edilen ve pazarlık yapmayı içeren yaklaşımın bir göstergesi” olduğunu savundu.

“Bir aralık ortaya koymanız, tartışmaya açık olduğunuz anlamına gelir,” diyen AMB Başkanı, kurumunun daha çok “çek defteri stratejisi” adını verdiği bir strateji izlediğini belirtti: Lagarde’a göre bu, ABD’den belirli şeyleri satın almayı teklif etmek ve masaya oturup birlikte nasıl çalışabileceklerini görmeye hazır olduğunun sinyalini vermek anlamına geliyor.

Eğer genel anlamda bir ticaret savaşı söz konusu olursa, bunun sadece ABD’nin gümrük vergilerinin hedefi olan ülkeler için değil, herkes için net olarak olumsuz olacağını savunan eski IMF Başkanı, Trump’ın ilk döneminde Avrupa’ya yönelik gümrük vergisi tehdidi olduğunda Avrupa Komisyonu’nun yaklaşımının “misilleme yapmak değil, müzakere etmek” olduğunu hatırlattı.

Trump’ın sloganına gönderme yaparak, “Küresel talep düşerken Amerika’yı nasıl yeniden büyük yaparsınız?” diye soran Lagarde, Avrupa’nın Trump’ın tehditlerine karşılık olarak ABD’den daha fazla sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) satın almayı önererek karşılık verebileceğini savundu.

ECB Başkanı Lagarde: Trump Avrupa için açıkça bir tehdit

Lagarde, buna ek olarak, bazılarını Avrupa’da üretemedikleri ve “üye devletler tarafından uyumlu bir AB yaklaşımıyla” satın alınabilecek savunma malları kategorisine dikkat çekti.

Olası gümrük vergilerinin AMB ve “enflasyonla mücadele” programı üzerindeki etkisi sorulduğunda Lagarde, henüz birçok belirsizlik olduğunu ama kısa vadede sonuçlarının “net enflasyonist” olacağını savundu.

Yine de Lagarde, bunun tarifelerin ne olduğuna, neye ve hangi süre boyunca uygulandığına bağlı olacağını ekledi.

Lagarde, ABD ile Çin arasındaki bir ticaret savaşı sonucunda, ABD pazarında “daha az rekabetçi” olacak Çin menşeli ürünlerin Avrupa’ya “yeniden yönlenme” ihtimali olduğunu kabul etti ve “Bu durum sadece Avrupa’yı değil, ABD dışındaki tüm potansiyel alıcıları da ilgilendirecektir,” dedi.

Avrupa’nın bu durumda kendi pazarlarını Çin mallarına karşı koruyucu gümrük vergileriyle koruma gerekliliği hakkında da konuşan AMB lideri şu cevabı verdi: “Çin ile serbest ticaret, karşılıklı ve her iki taraf için de faydalı olduğu takdirde daha caziptir. Aksi takdirde, elektrikli araçlarda olduğu gibi Avrupa’nın gümrük vergilerini arttırması riski ortaya çıkar. Bu bir ara aşamada gerçekleşebilir. Fakat ben bunu bir risk olarak görüyorum çünkü tarifeleri artırmak ne nihai ne de optimal bir çözümdür.”

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde: İktisadi modellerimiz krizlere yeterince adapte olamadı

AB ve ABD’de Çin’den “ayrışmaya çalışma” (decoupling) sürecinin, bunun yerine riskten uzaklaşmaya (de-risking) evrilip evrilmediği yönündeki bir soruya ise Lagarde, ayrıştırmanın muhtemelen yeni Trump hükümetinin niyeti olduğunu, ama asıl meselenin “Bu düzenli bir ayrışma mı yoksa düzensiz bir ayrışma mı olacak?” sorusunda düğümlendiğini savundu.

Lagarde, Avrupa Komisyonu’nun ve mevcut Biden yönetiminin niyetinin “riski azaltmak” olduğunu söyledi.

Ocak ayında Trump’ı “Avrupa için bir tehdit” olarak nitelendiren Lagarde, bugün bu sözü hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, “İleri görüşlüydü,” cevabını verdi.

Bununla birlikte, şimdilerde fikirlerinin “biraz değiştiğini” kabul eden AMB Başkanı, “Bu tehdit yaklaşımımızı, yanıt vermemiz gereken bir meydan okumaya dönüştürmek artık bize, Avrupalılara, düşüyor,” dedi.

Bu kapsamda sermaye piyasaları birliğini savunmaya devam edeceğini kaydeden Lagarde, Trump’ın vaat ettiği politikaları Avrupa’da ihtiyaç duydukları “yeniden yapılanmayı hızlandırıcı bir unsur” olarak gördüğünü vurguladı.

AMB Başkanı Lagarde’dan ‘birlik’ çağrısı: Vidalar sıkılıyor 

Lagarde ayrıca, AB içinde oybirliği yerine “nitelikli çoğunluk” ile işlerin yürümesi çağrısı yaptı ve “tartışmalı olduğunu” bilse de, Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesini gerçekten dönüştürerek ve ABD’deki Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu gibi çalışmasını sağlamak gerektiğini savundu.

Lagarde, “27 sermaye piyasası denetim otoritesine sahip olmak yerine tek bir denetim otoritesine sahip olmalıyız,” dedi.

Üye ülkelerdeki mevcut 27 denetleyiciyi nasıl entegre edeceklerinin “tanımlanması gereken bir konu” olduğunu kabul eden Lagarde, tek bir denetim mekanizmasının parçası olup bunların yerel maliye bakanlığına değil, merkezi denetim otoritesine atıfta bulunabileceklerini kaydetti.

Mario Draghi tarafından hazırlanan “rekabetçilik” raporuna genel hatlarıyla katıldığını belirten Lagarde, Draghi raporunda medyanın da odaklandığı “ortak borçlanma” meselesinin ikincil olduğunu savunarak, “Hiç kimse, toplam yatırımın %80’inin özel sektör, %20’sinin ise kamu tarafından finanse edilmesini önerdiğini ve işlerin gerçekleşmesi için bu ikisinin bir karışımına ihtiyacımız olduğunu fark etmedi,” dedi.

Mevcut durumun bir “Avrupa krizi” olduğunu düşünmediğini ileri süren Lagarde, “Bence bu bir uyanış. Büyük bir uyanış,” iddiasında bulundu.

Mario Draghi’den AB için kritik konuşma: Radikal bir değişime ihtiyacımız var

AB ile ABD arasındaki farkın gitgide açıldığının hatırlatılması üzerine Lagarde, bunu kabul etti ama “30 yıldır krizde olduğumuzu iddia edebilirsiniz ki bence durum böyle değil. İlk bilişim devriminin dönüştürücü etkisini kaçırdık. Amerika Birleşik Devletleri 1990’larda bu devrime ayak uydurdu ve bu alanda rekabet gücümüzü kaybettik,” ifadelerini kullandı.

Dijital devrim söz konusu olduğunda ABD ve Çin’in yanında “Avrupa’dan da vazgeçilmeyeceğini” savunan AMB Başkanı, AB’de bu konuda geride kalsalar da öndeki ikiliyi yakalayabileceklerini öne sürdü.

Avrupalı şirketlerin önündeki zorlukları sıralayan Lagarde, “Onları finanse etmeye, onlara yardım etmeye ve yenilik yapmaları ve kendi alanlarında şampiyon olmaya devam etmeleri için onlara özgürlük ve alan sağlamaya devam edebilir miyiz?” diye sordu.

Lagarde Birleşik Krallık’ta, Fransa’da ve diğer yerlerde nitelikli insanlara sahip olduklarını belirtti ve meselenin “sadece burada daha uzun süre kalmalarını, finansmanlarını buradan almalarını ve daha sonra burada büyümelerini” sağlamak olduğunu vurguladı.

Jackson Hole notları: Enflasyonun sürdüğü bir ekonomiye geçiş çağrısı 

ABD ve Çin’e kıyasla “daha açık bir ekonomi” olduğunu savunduğu Avrupa’nın “sonuç olarak daha kırılgan olduğu” fikrine de değinen Lagarde, “Avrupa’nın dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olduğu ve kendi içinde oldukça fazla ticaret yaptığı da bir gerçek. Bu açıdan özel bir döviz kuru riskine maruz kalmıyor,” dedi.

AB’nin “uzun süredir sahip olduğu dengenin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini” savunan Lagarde, “Düzenli olarak görüştüğümüz ve dinlediğimiz CEO’lara ve işadamlarına inanacak olursam, bürokrasi, aşırı düzenleme ve evrak işleri, dijital formda veya başka türlü, onlar için gerçekten bir yük,” ifadelerini kullandı.

İşletmelerin fayda sağladığı yerlerde “bir dereceye kadar regülasyon” olduğunu ve bunu meşru kabul ettiğini vurgulayan AMB Başkanı, Avrupa kurumlarının düzenli olarak yaptığı gibi, bunun ötesine geçilmesi durumunun ele alınması gerektiğini kabul etti.

“Avrupa’nın resetlenmesini hızlandırmaktan” kastının bu olduğuna dikkat çeken Lagarde, “Avrupa sadece regülasyon üreten bir makine değil, kilit aktörlerinin sıfırlanmasıyla inovasyonun teşvik edildiği bir ortam olabilir mi?” diye sordu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fico Trump’ı aradı, Putin’in Moskova davetine evet dedi

Yayınlanma

Slovakya Başbakanı Robert Fico, ABD Başkanı seçilen Donald Trump ile Ukrayna konusunda yaptığı telefon görüşmesini kamuoyuna duyurdu ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova davetini de kabul ettiğini duyurdu.

Çarşamba günü Facebook hesabından müstakbel ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşmenin detaylarını paylaşan Fico, hapse atılma ve suikast girişiminden kurtulma gibi ortak zorluklara dikkat çekerken Avrupa’nın Ukrayna konusunda Trump’tan “büyük beklentileri” olduğunu da vurguladı.

Fico, ”Konuşmamızın önemli bir bölümü Ukrayna’daki savaşa odaklandı ve Başkan Trump, Ukrayna’ya sınırı olan Slovakya’nın Başbakanı olarak benim bakış açıma ilgi duyduğunu ifade etti,” diye yazdı.

Fico, “bu konuda tutarlı bir şekilde savunduğu pozisyonları paylaşma konusunda çok açık davrandığını” ekledi.

Trump ile görüşmesini açıkladıktan dakikalar sonra Fico, gelecek yıl bizzat Putin’in daveti üzerine Moskova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmeyi planladığını teyit eden bir Facebook paylaşımı daha yaptı.

Slovak lider, “9 Mayıs 2025 tarihinde Moskova’da gerçekleşecek olan faşizme karşı zaferin resmi kutlamalarına katılmaya büyük ilgi duyuyorum” dedi ve Putin ile birlikte göründüğü bir fotoğraf paylaştı.

Fico, kendisine yapılan resmi daveti “memnuniyetle kabul ettiğini” söyledi ve ziyaretinin, Kızıl Ordu’nun İkinci Dünya Savaşındaki rolüne bir övgü olacağını kaydetti.

Daha sonra gazeteciler kendisine bu ziyaretin “AB’nin Rusya’ya karşı ortak duruşuna verebileceği olası zararı” sorduklarında ise, “Faşizm çılgınlığında ölen insanların anısını onurlandırmak istemem sizi neden rahatsız ediyor?” cevap verdi.

Slovak başbakan daha önce de Moskova’yı ziyaret etme planlarından bahsetmiş, ekim ayında Rus devlet kanalı Rossiya 1’e bir röportaj vererek savaştan bu yana Rus televizyonuna çıkan ilk AB lideri olmuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English