Bizi Takip Edin

Diplomasi

Türkiye, ambargoyu kaldırıyor mu?

Yayınlanma

İsveç’in yeni başbakanı Ulf Kristersson yarın Ankara’daki temaslarında TBMM’nin ülkesinin NATO’ya katılımını onaylamasını isteyecek. Ankara, İsveç’in attığı adımlar ve verdiği mesajlardan memnun olsa da uygulamayı görmek istiyor.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine, bugün Türkiye’ye geliyor. İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Kristersson resmi ziyaretlerine yarın başlayacak ve görüşmelerde İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile küresel ve bölgesel meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunulacak.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in geçen haftaki üç günlük Türkiye ziyaretinin en önemli mesajı, İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımı için gerekli koşulları yerine getirdiği ve dolayısıyla TBMM onay sürecinin bir an önce tamamlanması çağrısı oldu. Stoltenberg’in hemen ardından Kristersson aynı taleple bugün Ankara’da. İsveç yıl sonuna kadar onay sürecinin tamamlanmasını istiyor, esas endişesi sürecin uzaması durumunda Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin onay sürecini daha da geciktirmesi.

İsveç’in attığı adımlar ve verdiği mesajlar Ankara’da olumlu karşılansa da Türkiye mesajların “uygulamada” nasıl işlediğini görmek istiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Stoltenberg ile görüşmesi sonrası yaptığı açıklamada, olumlu adımlar atıldığını ancak muhtıranın henüz tam olarak uygulanmadığını söylemişti. İsveç’in yeni yılda yürürlüğe girecek “terörle mücadele yasası” kapsamında başta PKK olmak üzere mutabakat muhtırasında adı geçen YPG ve FETÖ gibi örgütlere karşı nasıl bir yaklaşım belirleyeceği, somut hangi adımları atacağı Ankara’nın onay sürecini belirleyecek gibi duruyor. Ayrıca ABD ile devam eden F-16 savaş uçağı satışı sürecinin ABD ara seçimlerinden sonra netleşmesi beklentisi de Ankara’yı beklemeye iten bir başka başlık.

Hangi adımlar atıldı

Öte yandan İsveç’in, Ankara’da olumlu karşılanan en somut adımı YPG operasyonu gerekçesiyle 2019’dan bu yana uyguladığı silah ambargosunu kaldırması oldu. Stoltenberg ile basın toplantısı sırasında Türk şirketlerinin son dönemde yaptığı başvurulara olumlu yanıt verildiği bilgisini paylaşan Çavuşoğlu, bu adımın önemli olmakla birlikte kalıcı olması gerektiğini söyledi.

İsveç’in yeni hükümetinden yapılan PKK/YPG açıklamaları da Ankara’da memnuniyet yarattı. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström, “PKK ve YPG ile temas şeklinde bir ajandamız yok. Şu anda İsveç’i yöneten hükümetin de PKK/YPG’ye sempati duyanlarla da herhangi bir anlaşmaya girmesi söz konusu değil” dedi. Bakan geçen hafta da “YPG ve PYD gibi örgütler, Avrupa Birliğinin (AB) terör listesinde bulunan PKK ile aralarında bağlantı olduğundan Türkiye ile aramızı bozmamak için bu örgütlerle aramıza mesafe koyacağız” açıklaması yapmıştı. Ulf Kristersson da “Kararımız çerçevesinde, İsveç topraklarında terörizm için para toplayan veya destekleyen tüm faaliyetlere sıkı bir şekilde karşı çıkacağız” ifadelerini kullandı.

İsveç devlet televizyonu SVT’nin bir programında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret içeren sözlere ve fotoğraflara yer veren programın yapımcısı ve sunucusu Kristoffer Ahonen Appelquist’in istifa etmesi/ettirilmesi de Ankara’da memnuniyet yaratan başka bir başlık.

Ankara’nın ziyaret mesajı

Ankara’nın tutumuyla ilgili, son mesajlar Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından verildi. Altun İsveç’in Aftonbladet gazetesi için Kristersson’un ziyaretini değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Ziyareti ikili ilişkileri güçlendirmek için önemli bir fırsat olarak gördüklerini vurgulayan Altun, “Bu ziyaret Türk halkı tarafından ‘meşru endişelerinin anlaşıldığı’ ve ‘İsveç’in PKK başta olmak üzere terör örgütlerince yapılagelen dayatmalara boyun eğmeme iradesi gösterdiği’ şeklinde yorumlanmıştır” ifadelerini kullandı. Altun, İsveç’in NATO üyelik başvurusu bağlamında Türkiye’nin İsveç’ten ulusal güvenliğini yakından ilgilendiren bazı politikalarını gözden geçirmesini istediğini hatırlattı.

Bu taleplerin spesifik olarak iki konuya odaklandığına işaret eden Altun özetle şunları kaydetti: “Öncelikle İsveç’ten Türk savunma sektörüne yönelik her türlü kısıtlamayı ortadan kaldırmasını istedik. (…) İkinci husus ise on binlerce masum Türk vatandaşını şehit eden terör örgütlerinin finansman, propaganda ve militan devşirme faaliyetlerini İsveç’te sürdürmelerinden duyulan rahatsızlıktır. İsveç hükümetinin Madrid’de imzalanan muhtırayla haklılığını teslim ettiği ve gidermeyi taahhüt ettiği terör endişemiz konusunda somut adımlar atacağına dair ihtiyatlı bir iyimserlik taşıyoruz.”

Makale olumlu beklenti yarattı

Üçlü mutabakat muhtırasında yer alan ve Ankara’nın en önem verdiği maddelerden olan suçluların iadesi başlığının Altun’un yazısında yer almaması dikkat çekti. Türkiye, bugüne kadar “terör ve adi suçlar” nedeniyle İsveç’ten 33, Finlandiya’dan ise 12 kişinin iadesini talep etti. İsveç dolandırıcılık suçundan iadesi istenen bir Türk vatandaşı ile ilgili süreci başlatırken diğer başvurularla ilgili henüz bir adım atılmaması Ankara’yı en rahatsız eden gelişme. Ancak Altun’un yazısında iade konusuna değinmemesi, İsveç basınında Ankara’nın bu başlıktaki tavrını yumuşatacağı yönünde “olumlu” bir beklenti yarattı.

Makaleyi aynı gazeteye değerlendiren Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü müdürü Paul Levin’e göre makaledeki en ilginç şey, konu ile ilgili Türkiye’den yapılan değerlendirmelerde iade talebinin ilk kez gündeme getirilmemiş olması: “Bence bu önemli ve bir çeşit işaret Çok uzun süredir baskı altındaki İsveç tarafının, yasal sınırlamalar olduğunu iletmeye çalıştığı bir konu. Bunun yerine Altun, Madrid’de varılan anlaşmada yer alan iki talebi ele alıyor. Bunlardan biri, İsveç’in, silah yasağını kaldırması ki bunun yerine getirildiğini söyleyebiliriz. İkincisi teröre karşı iş birliği. Erdoğan’ın ‘İsveç’ten yeterli vaat aldık’ diyebilmesinin önünü açan muğlak bir ifade… Yanılıyor olabilirim ama benim okumam her halükarda bunun Kristersson’ın yarın Erdoğan ile yapacağı görüşme için olumlu bir işaret olduğu yönünde.”

Diplomasi

ABD, ticaret görüşmelerinde Vietnam’dan ‘sert’ taleplerde bulundu

Yayınlanma

ABD, gümrük vergisi müzakerelerinde Vietnam’a “sert” taleplerden oluşan “uzun” bir liste gönderdi. Bu talepler arasında, ülkenin Çin’den ithal ettiği endüstriyel ürünlere olan bağımlılığını azaltmaya zorlayabilecek talepler de yer alıyor. Washington, Vietnam’daki fabrikaların Çin’den gelen malzeme ve bileşenlerin kullanımını azaltmasını istiyor ve ülkeden üretim ve tedarik zincirlerini daha dikkatli bir şekilde kontrol etmesini talep ediyor. Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan kişilerden biri, listede nicel hedeflerin yer alıp almadığı konusunda ayrıntılı bilgi vermedi.

Konuyla ilgili dört kişiye göre, liste ABD müzakerecileri tarafından hazırlanan çerçeve metnin “ek” kısmında yer alıyor.

Belgeye doğrudan erişimi olan kaynaklardan biri Reuters’a, listenin Vietnam’dan ithalata uygulanan %46’lık “karşılıklı” gümrük vergilerinin önlenmesi amacıyla Washington ile yapılan ikinci tur görüşmelerin ardından mayıs sonunda Hanoi’ye gönderildiğini söyledi.

Kaynaklar, görüşmelerin kamuya açık olmadığı için isimlerini vermek istemedi.

Reuters pazartesi günü, Trump yönetiminin müzakere ortaklarına gönderilen taslak mektupta, ülkelerin çarşamba gününe kadar ticaret müzakereleri için en iyi tekliflerini sunmalarını istediğini bildirdi.

Mektubun hangi ülkelere gönderileceği belli değildi, ancak toplantılar ve belge alışverişi dahil olmak üzere aktif müzakereler yürüten ülkelere yönelik olduğu belirtildi. Washington, Vietnam, Avrupa Birliği, Japonya ve Hindistan dahil olmak üzere birçok ülkeyle bu tür görüşmeler yürütüyor.

Kaynaklar, ABD’nin Vietnam’a taleplerini “sert” ve “zor” olarak nitelendirdi. Hanoi’nin Washington’un taleplerine nasıl yanıt vereceği ve çarşamba gününe kadar kendi teklifini gönderip göndermeyeceği belli değil.

ABD Ticaret Temsilcisi, ABD çalışma saatleri dışında yorum talebine yanıt vermedi.

Vietnam Ticaret Bakanlığı da yorum talebine yanıt vermedi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak, ABD’nin Vietnam’ın Çin’e bağımlılığını etkili bir şekilde azaltma talebinin karşılanması halinde, bu talebin Güneydoğu Asya ülkesinin ekonomisi için ciddi bir sorun oluşturabileceğini söyledi.

Apple cihazları ve Nike ayakkabıları gibi tüketim malları üreten geniş imalat sanayisi, çok daha büyük komşusunun tedarik zincirlerine sıkı bir şekilde entegre durumda.

Bu durum, Vietnam’ın uzun süredir sürdürdüğü, büyük bir yabancı yatırımcı olan ancak Güney Çin Denizi’ndeki ihtilaflı iddialar nedeniyle güvenlik endişelerinin kaynağı olan Çin ile iyi ilişkiler sürdürme politikasını da karmaşıklaştırabilir.

TİCARETİN PATLAMASI

Vietnam, 2018’de ilk Trump yönetiminin Pekin’e geniş kapsamlı gümrük vergileri uygulayarak bazı üreticileri üretimi güneye taşımaya zorladığı ABD-Çin ticaret savaşının başlamasından bu yana ABD’ye ihracatını neredeyse üç katına çıkardı.

Ancak ABD’ye ihracatın patlamasıyla Vietnam, Çin’den ithalatını da büyük ölçüde artırdı. ABD ve Vietnam verilerine göre, ithalatın değeri ve dalgalanmaları, yıllar içinde ABD’ye yapılan ihracatın değerine ve dalgalanmalarına neredeyse tam olarak uydu ve her ikisi de 2024 yılında toplamda yaklaşık 140 milyar dolar olarak gerçekleşti.

ABD’li yetkililer, uzun süredir Vietnam’ı ABD’ye gönderilen Çin mallarının geçiş noktası olarak kullanmakla suçluyor. İddialara göre, bazen mallar ülkede hiçbir katma değer elde etmemiş veya yetersiz katma değer elde etmiş olmasına rağmen “Vietnam’da üretilmiştir” etiketine sahipti. Bu da Çinli ihracatçıların mallarına uygulanan yüksek ABD gümrük vergilerinden kaçınmalarını sağlıyordu.

ABD’nin eleştirilerinin farkında olan Hanoi, malların yasadışı aktarılmasına yönelik bir baskı kampanyası başlattı. Ancak, son verilere göre, ABD’ye yapılan ihracat ve Çin’den yapılan ithalatın her ikisi de Nisan ayında rekor seviyeye ulaştığı için, bu kampanyanın ticaret akışları üzerindeki etkisi henüz görülmüyor.

Vietnam, Washington’un uzun süredir devam eden talepleri doğrultusunda, tarife dışı engelleri azaltma ve daha fazla ABD malı ithal etme konusundaki istekliliğini de defalarca göstermiştir.

Son haftalarda yetkililer, ABD’den uçak satın alma planlarını yineledi ve tarım ürünleri ve enerji alımı da dahil olmak üzere çok sayıda bağlayıcı olmayan anlaşma imzaladı veya taahhütte bulundu.

Ancak ABD’li müzakereciler gerçek sözleşmeler istiyor, bu nedenle bu önlemlerin yeterli olmayabileceği belirtiliyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Suudi Arabistan’dan petrol resti: OPEC+ üretim artışında Rusya’yı dinlemedi

Yayınlanma

OPEC’in en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan, son yıllarda yüksek petrol fiyatlarını destekleme stratejisini değiştirerek ortaklarıyla müzakere etmek yerine ültimatom diline geçti. Riyad, iki ay içinde üçüncü kez üretim kotalarında önemli bir artış sağlayarak Rusya’nın tepkisini çekti; Moskova’nın petrol fiyatları bütçe beklentisinin yaklaşık yüzde 40 altına düştü.

OPEC‘in en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan, son yıllarda yüksek petrol fiyatlarını destekleme hedefini terk ederek stratejisini değiştirdi ve ortaklarıyla müzakere etmek yerine ültimatomlarla hareket etmeye başladı.

Riyad, cumartesi günü OPEC+ ülkelerini günlük ortalama petrol üretimini temmuz ayı için 411 bin varil artırmaya zorlayarak iki ay içinde üçüncü kez önemli bir kota artışını kabul ettirdi.

Bu durum, petrol fiyatları bütçede öngörülenin yaklaşık yüzde 40 altına düşen Rusya’da memnuniyetsizlik yaratırken, Moskova’nın bu duruma karşı koyacak gücü bulunmuyor.

Bloomberg‘in eski ve mevcut OPEC ülke delegeleri, hükümet yetkilileri ve sektör uzmanlarıyla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Suudi Arabistan’ın bu adımları, küresel pazardaki payını geri kazanma çabasının bir parçası.

Strateji değişikliği, nisan ayında petrol vadeli işlem kontratlarının varil başına 60 doların altına düşerek son dört yılın en düşük seviyesine gerilemesine yol açmıştı.

Müzakerelerden ültimatoma geçiş

OPEC+ temsilcilerine göre, Suudiler son aylarda ortaklarını hazırlıksız video konferanslara çağırarak üretim artışı planlarını sadece birkaç gün, hatta saatler öncesinden bildiriyor.

Bu yaklaşım, OPEC+ temsilcilerinin Viyana’daki kartel merkezinde toplandığı ve uzlaşmaya varmak için bazen bütün gece, hatta günlerce süren tartışmalar yürüttüğü önceki yıllardaki müzakerelerle keskin bir tezat oluşturuyor.

Irak’ın 2018-2020 yılları arasında enerji işlerinden sorumlu eski başbakan yardımcısı ve petrol bakanı Tamir Gadhban, Bloomberg‘e yaptığı açıklamada, “Elbette daha büyük üreticinin daha fazla gücü var, ancak diğer [OPEC+] üyelerinin de söz hakkı olduğunu ve rollerini oynadıklarını kabul ediyorlardı. Bizim de söz hakkımız vardı. Tartışıyorduk, aynı fikirde olmuyorduk,” dedi.

Rusya ile derinleşen anlaşmazlık

Ancak bu dönem sona erdi. 3 Nisan’da Suudiler, mayıs ayında günlük arzı planlananın yaklaşık üç katı olan 411 bin varil artıracaklarını açıklayarak piyasayı şaşırttı.

Bu karar, Donald Trump’ın tüm ülkelere yüzde 10 ithalat vergisi ve yaklaşık 60 ülkeye daha yüksek oranlar getiren “misilleme gümrük vergilerini” duyurmasından bir gün sonra geldi ve küresel ekonominin resesyona sürükleneceği yönündeki bahisleri alevlendirdi.

OPEC+, nisan ayında birkaç yıllık kısıtlamaların ardından üretimi yeni artırmaya başlamıştı ve o ay için kota sadece günlük 138 bin varil yükseltilmişti.

Mayıs ayında da benzer temkinli bir artış bekleniyordu. Ancak bu gerçekleşmedi ve petrol fiyatı birkaç gün içinde 75 dolardan 60 doların altına düştü.

Mayıs başında OPEC+, haziran kotasının günlük 411 bin varil daha artırılacağını duyurdu. Geçtiğimiz cumartesi günü yapılması planlanan ve OPEC+’nın önde gelen üyelerinin katılacağı çevrim içi toplantı öncesinde ise görüş ayrılıkları belirginleşti.

Rusya, Umman ve Cezayir ile birlikte temmuz üretiminin mevcut seviyede tutulmasını ve önceki artışların sonuçlarının değerlendirilmesini önerdi.

Fakat toplantıdan bir gün önce Reuters, delegelere dayanarak daha büyük bir hacmin tartışılabileceğini bildirmişti.

Sonuç olarak, Rusya öncülüğündeki muhaliflerin gücü yetersiz kaldı ve Suudi Arabistan’ın üretimi günlük 411 bin varil daha artırma teklifi onaylandı.

Bloomberg, Rusya ve diğer ülkelerin kararı desteklemesine ve delegelerin bölünme iddialarını reddetmesine rağmen, kimin üstün geldiği konusunda hiçbir şüphe olmadığını belirtti.

Riyad’ın strateji değişikliğinin arkasındaki nedenler

Diğer OPEC+ ülkelerinin temsilcileri, Suudi Arabistan’ın pozisyonunu neden değiştirdiğinin gerçek nedenlerini bilmediklerini söylüyor.

Tahminler arasında Riyad’ın, petrol fiyatlarının düşürülmesi çağrısında bulunan ve mayıs ayında Körfez ülkelerine bir tur düzenleyerek şeyhleri öven ve onlarla milyarlarca dolarlık anlaşmalar yapan Trump’ı yatıştırma isteği bulunuyor.

Diğerleri ise krallığın sabrının taştığını ve aylardır kendilerine ayrılan kotalardan fazla üretim yapan Kazakistan ve Irak gibi ülkeleri disipline etmeye çalıştığını düşünüyor.

Riyad’daki duruma aşina kaynaklara göre, krallık yetkilileri, son yıllarda kaya gazı devrimi sayesinde ABD’de günlük ortalama üretimi mart ayında rekor seviye olan 13,5 milyon varile çıkaran Amerikan şirketlerine kaptırdığı pazar payını geri almak istiyor.

Son iki aydaki petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ABD şirketleri şimdiden üretim ve sermaye yatırımlarını sınırlamaya başladı; sondaj kulesi sayısı üst üste beşinci haftada da azaldı.

S&P Global Commodity Insights, bu yıl ABD üretiminde yüzde 1,1’lik bir düşüş öngörüyor; eğer bu gerçekleşirse, bu (Kovid salgınının yaşandığı 2020 hariç) 2015’ten bu yana ilk düşüş olacak.

Üretimde zamanından önce artış

Rystad Energy analisti Jorge Leon, “Suudi Arabistan şu anda gerçekten süreci yönetiyor. Bu sadece arz yönetimi değil, jeopolitik niyetleri olan stratejik bir yeniden düzenleme,” diyor.

Riyad’ın eylemleri sonucunda OPEC+, temmuz ayı itibarıyla toplam günlük ortalama üretimini 1,37 milyon varil artırmış olacak. ING emtia piyasaları strateji direktörü Warren Patterson, 18 ayda gerçekleştirilmesi planlanan 2,2 milyon varillik arz artışının yüzde 60’ından fazlasının dört ay içinde piyasaya döneceğini belirtiyor.

Patterson, OPEC+’nın aynı hızda üretim artırmaya devam etmesini ve 2,2 milyon varillik artışa planlanandan 12 ay önce, yani üçüncü çeyreğin sonunda ulaşmasını bekliyor.

Öte yandan Goldman Sachs, OPEC+’nın ağustos ayında üretimi 411 bin varil daha artırmasını ve eylülde duraklamasını bekliyor. Ancak banka analistleri, kartelin durmayabileceği riskinin de bulunduğunu belirtiyor.

Patterson, Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmanın tırmanması (Ukrayna’nın stratejik bombardıman uçaklarının bulunduğu havaalanlarına büyük ve başarılı bir saldırı düzenlemesi) ve ABD’nin Rus petrolü alıcılarına karşı yüzde 500’lük gümrük vergileri getiren yaptırımlar uygulama olasılığının (tasarının yazarları senatörler Lindsey Graham ve Richard Blumenthal, tasarının haziran ortasındaki G7 zirvesine kadar kabul edilmesini umuyor) şimdilik petrol fiyatlarını desteklediğini belirtiyor.

Pazartesi günü Brent petrolün varil fiyatı yaklaşık yüzde 4 artarak 65,2 dolara yükseldi.

Ancak ING, dördüncü çeyrekte Brent petrolün ortalama fiyatının 59 dolar olmasını bekliyor.

Goldman Sachs ise yılın geri kalanı için ortalama 60 dolar, 2026 yılı için ise varil başına 56 dolar fiyat öngörüyor.

Tüm bunlar Rus ekonomisini olumsuz etkiliyor. Reuters hesaplamalarına göre, vergilendirme amacıyla hesaplanan Rus petrolünün ortalama fiyatı mayıs ayında varil başına 4 bin 195 ruble oldu.

Bu, Nisan 2023’ten bu yana en düşük seviye ve 2025 yılı bütçe gelirlerinin planlanmasında kullanılan seviyenin yüzde 38 altında.

Rusya, pandemiden bu yana en düşük petrol fiyatlarına hazırlanıyor

Okumaya Devam Et

Diplomasi

OECD: Pandemiden bu yana en zayıf büyüme geliyor

Yayınlanma

OECD tahminlerine göre, Donald Trump’ın ticaret savaşı ABD dahil önde gelen ekonomilerin ivmesini kırarken, küresel ekonomi Covid-19 krizinden bu yana en zayıf büyüme dönemine giriyor.

OECD, “Belirsizlikle mücadele, büyümeyi canlandırma” başlığıyla, Ekonomik Görünüm Raporu’nu yayımladı.

Örgüt salı günü, ticaret engellerini hafifletmeye yönelik anlaşmaların yatırımları canlandırmak ve fiyat artışlarını önlemek için “önemli” olacağı uyarısında bulunarak, küresel üretim ve G20’nin önde gelen ekonomilerinin çoğu için tahminlerini düşürdü.

OECD’nin son tam tahminlerine göre, küresel büyümenin 2025 ve 2026’da yüzde 2,9 olması bekleniyor. Bu rakam, pandeminin etkisiyle üretimin düştüğü 2020 yılından bu yana her yıl yüzde 3’ü aştı.

OECD, ABD’nin büyümesinin özellikle keskin bir şekilde yavaşlayarak geçen yılki yüzde 2,8’den 2025’te yüzde 1,6’ya ve 2026’da yüzde 1,5’e gerileyeceğini, yüksek enflasyonun ise Fed’in bu yıl faiz indirimine gitmesini engelleyeceğini belirtti.

Son değerlendirme, ABD Başkanı’nın 2 Nisan’daki “kurtuluş günü” gümrük vergisi açıklamalarından önce yayınlanan mart ayı ara tahminlerinin aşağı yönlü revizyonunu yansıtıyor.

OECD, o zaman bile Trump yönetiminin vergileri ve bunlarla ilgili politika belirsizliğinin “önemli bir bedel” getireceği konusunda uyarıda bulunmuştu. Trump o zamandan bu yana bazı vergileri kısmen geri çekti fakat OECD, ABD’nin ortalama efektif gümrük vergisi oranındaki artışın yüzde 2,5’ten yüzde 15’in üzerine çıkarak “eşi görülmemiş” bir seviyeye ulaştığını ve bunun İkinci Dünya Savaşından bu yana en yüksek seviye olduğunu belirtti.

Paris merkezli kuruluş, mart ayındaki ara tahminlerine kıyasla Çin, Fransa, Hindistan, Japonya, Güney Afrika ve Birleşik Krallık dahil olmak üzere G20 ülkeleri için 2025 tahminlerini de düşürdü.

OECD baş ekonomisti Álvaro Pereira, ülkelerin ticaret engellerini azaltacak anlaşmaları acilen imzalamaları gerektiğini söyledi ve “Aksi takdirde, büyüme üzerindeki etkisi oldukça önemli olacak. Bunun, herkes için çok büyük yansımaları olacak,” dedi.

Pereira, OECD’nin Aralık 2024’te yayınladığı son tam görünüm raporuna kıyasla, neredeyse tüm ülkelerin büyüme beklentilerinin aşağı yönlü revize edildiğini söyledi.

OECD, “Zayıflayan ekonomik beklentiler, neredeyse istisnasız olarak tüm dünyada hissedilecek,” dedi.

Büyüme ve yatırım üzerindeki olumsuz etkiye, küresel ticaret politikasının yönüne ilişkin belirsizlik de ekleniyor. ABD’nin gümrük vergileri konusunda attığı adımlar şimdiye kadar büyük dalgalanmalar yaşadı.

OECD, Trump’ın “kurtuluş günü” vergilerini uygulamakta yetkisini aştığına hükmeden geçen haftaki mahkeme kararı gibi aksiliklere rağmen, mayıs ortası itibarıyla gümrük vergilerinin aynı seviyede kalacağı varsayımıyla tahminlerini hazırladı.

Bunun bir sonucu olarak, ABD enflasyonunun 2025 yılı sonunda yaklaşık yüzde 4’e yükselerek 2026 yılında da Fed’in hedefinin üzerinde kalması bekleniyor. Bu da merkez bankasının faiz indirimine muhtemelen gelecek yıla kadar beklemesi anlamına geliyor.

OECD, son göstergelerin ABD’de reel GSYİH büyümesinde “önemli bir yavaşlama” ve enflasyon beklentilerinde önemli bir artışa işaret ettiğini belirtti.

Genel olarak, OECD’nin bu yıl için öngörüsü, mart ayındaki ara tahminine kıyasla G20 üyelerinin yaklaşık dörtte üçü için aşağı yönlü revize edildi.

Yeni tahminlere göre, Çin’in büyümesi geçen yılki yüzde 5’ten 2025’te yüzde 4,7’ye ve 2026’da yüzde 4,3’e çekilecek.

Avro bölgesi ise bu yıl sadece yüzde 1 ve 2026’da yüzde 1,2 büyüyecek.

Japonya ekonomisi bu yıl ve gelecek yıl sadece yüzde 0,7 ve yüzde 0,4 büyüyecek. 

Birleşik Krallık ekonomisinin bu yıl yüzde 1,3 ve 2026’da yüzde 1 büyüyeceği tahmin ediliyor. Bu rakamlar, mart ayında beklenen yüzde 1,4 ve yüzde 1,2’lik oranların altında.

OECD Türkiye ekonomisinin 2025’te yüzde 2,9, 2026’daysa yüzde 3,3 büyümesini bekliyor. Kurumun 2025 tahmini daha önce yüzde 3,1, 2026 tahminiyse yüzde 3,9’du.

OECD’nin Türkiye için 2025 enflasyon tahmini yüzde 31,4. Kurum enflasyonun 2026’daysa ortalama 18,5’e inmesini bekliyor.

OECD politika faizinin 2026 sonunda yüzde 25’e düşmesini bekliyor.

Küresel ticaret 2025 yılında yüzde 2,8, 2026 yılında ise yüzde 2,2 oranında büyüyecek ve bu rakamlar Aralık 2024’te OECD tarafından yapılan tahminlerin oldukça altında kalacak.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English