Bizi Takip Edin

Rusya

Zaharova: Biden’in gönlündeki barış değil IŞİD

Avatar photo

Yayınlanma

Aşağıdaki yazı, Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova’nın Komsomolskaya Pravda radyosunna verdiği mülakatın dökümü. Başlık Zaharova’ya ait; dökümü yaparken Amerikan basınında çıkan kanıt niteliğinde haberlere de göndermeler yapmış. Bunlar Türkçe çeviride yer almıyor.

Amerikalı siyaset mühendisleri Crocus City Hall’deki terör eyleminin Rusya’da yasak olan terörist örgüt IŞİD tarafından gerçekleştirildiğine dair hikayeleriyle kendilerini kapana kıstırdılar. Neden böyle yaptıkları belli; başka yol yok.

Hesapsızca ve yolsuzluk yolları kullanılarak Kiev rejimine yatırılan milyarlarca dolar ve görülmemiş miktarda silah, Rusya’ya karşı saldırgan retorik ve kuduruk milliyetçilik, Ukrayna meselesinde barış görüşmeleri yapılmasına konulan yasak ve çatışmanın kuvvet yoluyla çözülmesine yönelik sonu gelmeyen çağrılar, Kiev rejiminin kullandığı on yıllara yayılan terör eylemlerinin kınanmasının reddi ve Zelenskiy’in her tür, hatta en korkunç eylemlerinin bile medya ve siyaset tarafından desteklenmesi… bütün bunlar Beyaz Saray’ın bugünkü sakinlerinin doğrudan ve dolaylı olarak Ukrayna terörizminin sponsorluğunu yaptığını gösteriyor. Washington’un Kiev’de himayesindekilere yönelik rutin “mazeretleri” ve kendisiyle birlikte kendi yarattığı Zelenskiy rejimini de yasak IŞİD korkuluğuyla örtme çabası bundan.

Şimdi de kendi paslı tuzaklarına düştüler.

Nedir bu IŞİD?

Zamanında Afganistan’da Sovyetler Birliğine karşı koymak için mücahitleri aktif şekilde desteklediler, silahlandırdılar ve yönlendirdiler. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton neredeyse ellerini çırparak hatırlıyordu bir ara: “… bu mücahitlere görev verelim. Harika olur. SSCB’nin üstesinden gelebilsinler diye islamın vahabi çeşnisini Afganistan’a ihraç edelim.” El Kaide, bu Afgan seferinin sonucu olarak doğdu.

Afganistan’ı bir süreliğine bırakalım ve Irak’a geçelim.

ABD 2003’te sahte bir gerekçeyle Irak’a askeri müdahalede bulundu; müdahalenin sonucunda bir zamanlar ordunun temelini teşkil eden Saddam Hüseyin’in Baas partisinin, polisin, güvenlik kuvvetlerinin bütün üyeleri kendini sokakta buldu. Savaşmayı bilen bütün bu genç ve yetişkin erkekler işsiz kalmıştı. Bunlar daha sonra aşırılıkçıların militan çekirdeğini oluşturdular.

Washington Post 2006’da Pentagon’un gizli belgelerine dayanarak Amerikan askeri propagandasının 2004’ten 2006’ya kadar “isyancı” Irak El Kaide hareketinin ilk lideri Ebu Musab el-Zerkavi’yi pek çok Müslümanın gözünde imanın savunucusu yerine koyarak, rolünü bilinçli şekilde abarttı.

Daha 2006 ekiminde “Mücahitler Müşavat Meclisi”nde el-Masri’nin teröristlerini diğer İslamcılarla, Irak İslam Devleti’yle birleştiren yeni bir cihatçı grup kurulmuştu. Yeni örgütün lideri olarak, Amerikalıların bundan kısa bir süre önce nedense Irak hapishanesinden saldığı Ebu Ömer el-Bağdadi atandı. Oh, nasıl olur!

Bunlar, Suriye’deki, Beşar Esad’ın meşru hükümetiyle çarpışan islamcılarla aktif bir işbirliği geliştirdiler; 2013 nisanında faaliyet alanının genişlemesi, terörist örgütün yeni isminde yansımasını bulmuştu: Irak ve Şam [Levant] İslam Devleti (IŞİD). Bu grup 2014’te Irak ve Suriye’de hilafet kurduğunu ilan etti.

Amerikalılar bu IŞİD’le savaşmaya tutuştular, bir “koalisyon” topladılar, ama ancak IŞİD’çiler Amerikan vatandaşlarını öldürdükten sonra.

Demek ki El Kaide’nin kurulmasının ardından yeni bir canavarın yaratılmasında (ve bu canavar daha sonra bütün dünyada kontrolsüz bir şekilde korkunç terör eylemleri yapmaya girişmişti) iradi veya gayriiradi olarak Amerikalıların parmağı vardı.

Bugün uzmanlar ve emekli olmuş Amerikalılar IŞİD’in doğuşunda ve varlığının devam etmesinde ABD ve müttefiklerinin tayin edici rolüne haklı olarak işaret ediyorlar.

Şimdi Suriye’ye geçelim. Rusya 2015’te, Suriye’nin meşru hükümetinin talebiyle Suriye ordusunun teröristlerle mücadelesine katkıda bulunmak için bir Hava ve Uzay Kuvvetleri grubu gönderdi. Bu, IŞİD’çilerin Irak ve Suriye’de Halep ve Şam dahil geniş toprakları kendi kontrolleri altına alma planını bozdu. Bu hedefe ulaşmak için koca bir “terörist enternasyonal”, 80’den fazla ülkeden on binlerce militan faaliyet gösteriyordu. Bir tek bizim müdahalemiz ise Suriye ordusunun bu tehdidi durdurmasına ve ülkenin büyük bölümünü teröristlerden kurtarmasına imkân sağladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2015’te BM Genel Kurulu’nda Hitler karşıtı koalisyonu örnek alarak yekpare bir anti-IŞİD cephesi kurulmasını önerdi. Ama cevap olarak batının hoşnut onayı yerine canavarca dişlerini göstermesini aldı. Amerika Birleşik Devletleri bize yardım etmemekle kalmadı, tersine, IŞİD’le mücadeleyi de her tür yoldan engelledi ve engelliyor. İlginç, öyle değil mi?

Bu sırada Suriye’nin güneydoğusunda el-Tanf mülteci kampı adı altında bir aşırılıkçı anklavı da varlığını sürdürmeye devam ediyor. Amerikalıların kontrolü altındaki bu kamp teröristlerin sığınağı ve göreve gönderilmeden önce hazırlık merkezi haline geldi.

Suriye’de Beyaz Saray’ın bir başka taktiği de bütün alametleriyle birlikte ortaya çıktı: sözümona “ılımlı muhalefetin” IŞİD teröristlerinden net ve gayriresmi bir şekilde ayrışmasına yönelik asılsız taahhütlerde bulunmak. Örneğin Cabhat Fath el-Şam (aslında esasen El Kaide’nin Suriye’deki kolu olan eski Nusra Cephesi) ve benzer başka silahlı gruplar. Bunlar sonuçta Hayat Tahrir el-Şam’da bir araya geldiler. Tek kelimeyle “yeniden markalama” tamamlandı, ama halen hiçbir ayrışma filan olmadı. Bu, herhalde Washington tarafından düşünülmüş olduğu gibi, çatışmayı uzatıyor, kurbanların sayısını artırıyor ve uluslararası terörizm yuvasının nihai olarak yok edilmesine imkân vermiyor.

Tuhaf bir tesadüf eseri, IŞİD de son yıllarda planlarını tashih etti ve bugün esasen ABD’nin düşman ve hasımlarına: Afganistan’da Taliban’a, İranlılara, Suriye’nin meşru yetkililerine ve bize karşı akınlara girişiyor. Bunlar sadece yüzeyde yatanlar, dış haberlerden derlenebilenler.

Dahası. Amerikalılar 1992’de Filistinlilere “demokratik seçim sürecini” dayattılar. Çelişkiler ise sonuçta Gazze şeridinde demokratik seçimler yoluyla… bir siyasi parti olan Hamas’ın kurulmasına yol açtı.

ABD Dışişleri memurlarının yakın zamanda gizliliği kaldıran bir yazışmasından, Biden’in daha 2021’de Hamas hareketine USAID (o meşhur ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) üzerinden giden toplam 360 milyon dolarlık ödemeler üzerinde blokajı kaldırdığı anlaşıldı. Donald Trump başkanlığı sırasında bu ödemeleri durdurmuştu, Jo Biden ise yeniden başlatılması emrini şahsen verdi. Sonucu bütün dünya görüyor. Yalnız tek bir nüans var: İsrail, güya ABD’nin yakın müttefiki ve Hamas faaliyetlerinden ötürü “yaygarayı basıyor”.

Bütün bunların altındaki mantık nedir, diye mi soruyorsunuz? Para ve iktidar. Bir de, “yönetilebilir kaos” tohumları ekmek ve dünya düzenini teröristlerin eliyle yeniden harmanlamak için doğrudan yatırımlara uluslararası hukukun yasak getirdiği şartlarda.

Dikkat, bu soru Beyaz Saray’a: kesin IŞİD mi, fikrinizi değiştirmeyesiniz?

Rusya

Medvedev: Bazı ülkeler İran’a nükleer silah vermeye hazır

Yayınlanma

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, ABD’nin İran’daki üç tesise yönelik saldırısını değerlendirdi. Medvedev, barış güvercini olarak gelen Trump’ın ABD için yeni bir savaş başlattığını, İran’ın nükleer programına devam edeceğini ve bu saldırının Tahran’ı daha da güçlendirdiğini belirtti.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, ABD’nin gece saatlerinde İran’daki üç noktaya düzenlediği saldırıların ardından yaptığı açıklamada, “Barış güvercini olarak gelen Trump, ABD için yeni bir savaş başlattı,” ifadelerini kullandı.

Medvedev, ABD’nin bu adımla kendisini kara operasyonu ihtimali de olan yeni bir çatışmanın içine soktuğunu belirtti.

Telegram kanalı üzerinden yaptığı yorumlarda Medvedev, saldırıların sonuçlarını değerlendirerek Washington yönetimini ve İsrail’i sert bir dille eleştirdi.

‘İran nükleer programına devam edecek’

TASS ajansının aktardığına göre Medvedev, ABD’nin gece saldırısıyla neyi başardığını sorgulayarak, “Görünen o ki nükleer döngünün kritik altyapısı ya hiç zarar görmedi ya da önemsiz ölçüde etkilendi,” dedi.

Bu durumun sonuçlarına dikkat çeken Medvedev, “Nükleer materyallerin zenginleştirilmesi ve artık açıkça söylenebilir ki gelecekteki nükleer silah üretimi devam edecektir,” diye yazdı.

ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

‘Bazı ülkeler İran’a nükleer silah vermeye hazır’

Rus yetkili, ABD’nin saldırısının ardından bazı ülkelerin Tahran’a nükleer silah vermeye hazır olduğunu iddia etti. Medvedev, “Bir dizi ülke, İran’a doğrudan kendi nükleer mühimmatını tedarik etmeye hazır,” ifadesini kullandı.

Saldırının İran’daki siyasi rejimi zayıflatmak yerine daha da güçlendirmiş olabileceğini vurgulayan Medvedev, şu değerlendirmeyi yaptı:

“İran’ın siyasi rejimi ayakta kaldı ve yüksek bir ihtimalle daha da güçlendi. Halk, kendisine sempati duymayanlar bile, ruhani liderliğin etrafında kenetleniyor.”

Medvedev ayrıca, “Dünyadaki mutlak çoğunluk, İsrail ve ABD’nin eylemlerine karşı,” diyerek uluslararası tepkiye dikkat çekti.

Medvedev, Trump’a yönelik alaycı bir üslupla, “Bu tür başarılarla Trump, Nobel Barış Ödülü’nü göremez, bu adaylığın tüm satılmışlığına rağmen. İyi başlangıç, tebrikler Sayın Başkan!” sözleriyle açıklamasını sonlandırdı.

İranlı diplomat: Amerika ve İsrail’in asıl hedefi İran’ın içeriden çöküşüydü

Okumaya Devam Et

Rusya

Putin: Ukrayna’nın teslim olmasını beklemiyoruz

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmada önemli açıklamalarda bulundu. Putin, Ukrayna’dan teslimiyet beklemediklerini ancak ‘sahadaki gerçeklerin’ kabul edilmesini istediklerini belirtirken, Rus ekonomisinin rekorlar kırdığını ve yeni hedefler belirlediklerini vurguladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu‘nun (SPIEF) genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada, Ukrayna’daki durumdan Rusya ekonomisinin geleceğine kadar bir dizi konuda önemli mesajlar verdi.

Putin, Rusya’nın Ukrayna’dan bir teslimiyet beklemediğini ancak “sahadaki gerçeklerin” kabul edilmesinde ısrarcı olduğunu belirtti.

Konuşmasının ardından uluslararası politikaya ilişkin soruları da yanıtlayan Putin, Rus ekonomisinin rekor seviyede düşük işsizlik ve yüksek büyüme rakamlarına ulaştığını ifade etti.

‘Ukrayna’nın teslim olmasını beklemiyoruz’

Vladimir Putin, Rusya’nın Ukrayna’dan teslimiyet talep etmediğini ancak mevcut “sahadaki gerçeklerin” tanınması gerektiğini vurguladı. Ruslar ve Ukraynalıların “tek bir halk” olduğunu savunan Putin, “Bu anlamda bütün Ukrayna bizimdir. Rus askerinin ayağının bastığı her yer bizimdir,” ifadelerini kullandı.

Sumi’yi alma gibi bir görevleri olmadığını ancak bu olasılığı da dışlamadığını belirtti.

Putin ayrıca, Ukrayna’nın Rusya topraklarına “kirli nükleer bomba” atma niyetine dair bir kanıtları olmadığını söyleyerek, “Bu, Kiev rejiminin son hatası olur. Moskova’nın bu durumda yanıtı sert ve feci olur,” dedi.

St. Petersburg Ekonomi Forumu’nun üçüncü gününde neler konuşuldu?

Ekonomide tarihi rekorlar

Putin, Rusya’nın gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) büyüme hızının yüzde 4’ü aşarak gelişmiş ülkeleri geride bıraktığını ve Rusya’nın Avrupa’nın en büyük ekonomisi olduğunu söyledi.

Ham madde gelirlerinin ekonomideki belirleyici rolünün azaldığını ve büyümenin sadece savunma sanayiine bağlı olmadığını vurguladı.

16 Haziran itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 9,6 olduğunu belirten Putin, hükümetin aktif çalışmaları ve Merkez Bankası’nın adımlarının enflasyonun yavaşlamasında rol oynadığını ifade etti.

Devlet Başkanı, ülkenin durgunluk ve resesyona izin vermemesi gerektiğini söyledi.

İşsizliğin yüzde 2,3 ile tarihi rekor seviyeye düştüğünü ve Kuzey Kafkasya bölgelerinde bu oranın yarı yarıya azaldığını belirten Putin, yoksulluğun da yüzde 7,2’ye gerileyerek rekor kırdığını ve hedefin yüzde 5’in altına inmek olduğunu açıkladı.

İş dünyası ve teknolojiye yeni vizyon

Putin, Rus ekonomisinin daha teknolojik hale gelmesi gerektiğini ve rekabetçiliğin yerli teknolojilere dayanması gerektiğini belirtti.

Son iki yılda patent başvuru sayısının yüzde 13 arttığını söyledi. Dijital rublenin kullanımının yaygınlaştırılması çağrısında bulunan Putin, birikmiş milyonlarca ton zararlı atıktan değerli bileşenlerin çıkarılması için projeler başlatılmasını önerdi.

İş dünyasının maliyetlerinin ciddi şekilde azaltılması gerektiğini vurgulayan Putin, “Daha güçlü olmak istiyoruz,” diyerek Rusya’nın 2030 yılına kadar iş yapma kolaylığı açısından en iyi 20 ülke arasına girmesi gerektiğini hedef olarak gösterdi.

Putin ayrıca, savunma ve sivil sanayi şirketleri arasındaki ayrımın kaldırılması gerektiğini belirterek, ordunun en modern ve sahada kendini kanıtlamış teknolojilerle donatılacağını ifade etti.

BRICS’in küresel ekonomideki payı artacak

Uluslararası ilişkilere de değinen Putin, Rusya ve Çin’in yeni bir dünya düzeni kurmadığını, mevcut düzeni şekillendirdiğini söyledi.

BRICS’in küresel ekonomideki payının yüzde 40 olduğunu ve bunun artmaya devam edeceğini “tıbbi bir gerçek” olarak nitelendirdi.

Putin, dünyaya siyasi manipülasyonlardan ve yeni sömürgecilik ilkelerinden arınmış yeni bir kalkınma modeli sunulması gerektiğini belirtti.

İran’daki Buşehr Nükleer Santrali’nde çalışmaların sürdüğünü ve Netanyahu ile Trump’tan buradaki Rus personelin güvenliğine dair güvence aldıklarını aktaran Putin, Rusya’nın İran’ı barışçıl nükleer enerji çalışmalarında her zaman desteklediğini ve bu alandaki haklarını savunduğunu ekledi.

Putin, Domodedovo Havalimanı’na kayyum atanmasının devletleştirmeyle bir ilgisi olmadığını, uzun yıllardır devam eden bir anlaşmazlığın mahkeme kararıyla sonuçlandığını da sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

Rusya

St. Petersburg Ekonomi Forumu’nun üçüncü gününde neler konuşuldu?

Yayınlanma

St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun (SPIEF) üçüncü gününde Rusya ekonomisinin geleceği masaya yatırıldı. Kremlin’in resesyon uyarısı yaptığı forumda, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi ‘soğuttuğu’ ve şirketleri ‘iflas öncesi’ duruma getirdiği yönündeki endişeler dile getirildi. Enerji alanında ise Gazprom’un Çin ile yeni bir doğalgaz anlaşması imzalaması ve lityum üretimine başlama planları öne çıktı.

St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun (SPIEF) üçüncü gününde, Rusya ekonomisinin geleceğine ilişkin endişeler ve yeni büyüme modeli arayışları tartışıldı.

Kremlin’den gelen resesyon uyarısı, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi “soğuttuğu” yönündeki tartışmaları alevlendirirken, enerji devleri Çin ile yeni anlaşmalar imzalayarak ve stratejik madenlere yönelerek ülkenin geleceğine dair önemli sinyaller verdi.

Kremlin’den resesyon uyarısı

Forumda konuşan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ekonominin zamanında hızlanmaya başlamaması durumunda Rusya’da resesyon riskinin bulunduğunu belirtti. Peskov, “Eğer biraz hızlanmaya başlamazsak, Merkez Bankası’nın daha önce aldığı önlemler ekonomiyi gerçekten de önemli ölçüde yavaşlatabilir. O zaman resesyon riski ortaya çıkar,” ifadelerini kullandı.

Ekonomik Kalkınma Bakanı Maksim Reşetnikov da para ve kredi politikası dahil olmak üzere doğru kararlar alınması halinde Rusya’nın resesyonla karşı karşıya kalmayacağını söylerken, iş dünyasındaki mevcut hissiyatın “resesyonun eşiğine gelindiği” yönünde olduğunu kabul etti.

Maliye Bakanı Anton Siluanov ise ekonomide bir “soğuma” yaşandığını ancak “soğumayı her zaman yazın takip ettiğini” dile getirdi.

Rusya Sanayici ve Girişimciler Birliği (RSPP) Başkanı Aleksandr Şohin, durumun daha endişe verici olduğunu vurguladı.

İnterfaks‘a konuşan Şohin, yüksek faiz oranlarının birçok şirketi “iflas öncesi” duruma getirdiğini söyledi.

Şohin, “Durumun sistemik olarak basit olmadığını görüyoruz. Yüksek faiz oranı nedeniyle ödeme zincirleri çöküyor, büyük şirketler bile tedarik ödemelerini geciktiriyor. Bu durumdan en çok küçük ve orta ölçekli tedarikçi işletmeler zarar görüyor,” diyerek ekonomideki soğumanın tüm hızıyla devam ettiğini belirtti.

Yeni büyüme modeli arayışı

Sberbank Başkanı German Gref ise mevcut ekonomik faktörlere dayalı bir büyümenin, Rusya’nın yüzde 3’lük büyüme hedefine ulaşması için yeterli olmayacağını söyledi.

Gref, “Yeni büyüme faktörlerini ortaya çıkarmamız gerekiyor. Alternatif ekonomi sektörlerini geliştirmeli, şirketlerin yatırım paradigmalarını harekete geçirmeli ve eski verimsiz teknolojileri ortadan kaldırmak için yeni teknolojileri kullanmalıyız,” dedi.

Gref, Rus ekonomisinin verimliliğinin gelişmiş ülkelere göre yüzde 40 ila dört kat arasında geri kaldığını belirterek, rekabet ortamının, inovasyonun ve mülkiyet haklarının korunmasının kritik önem taşıdığını vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak ise daha iyimser bir tablo çizerek yüzde 3’ün üzerinde bir büyümenin mümkün olduğuna inandığını, bunun için teknoloji ve verimlilik artışıyla iş gücü açığının kapatılması gerektiğini ifade etti.

Yabancı yatırımcı ilgisi ve Rusya’dan ayrılan şirketler

Forumda Rusya’nın uluslararası yatırım ortamı da ele alındı. Başbakan Yardımcısı Marat Husnullin, yabancı yatırımcıların Rusya’nın yeni bölgelerinde çalışmak için başvuruda bulunduklarını açıkladı.

Husnullin, bu bölgelerin yatırımcılara geniş bir pazar, vergi avantajları, düşük kira maliyetleri ve varlıklara erişim imkânı sunduğunu belirtti.

VTB Başkanı Andrey Kostin ise yabancı şirketlerin aslında Rusya’dan ayrılmak istemediğini, siyasi baskı altında kaldıklarını savundu.

Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev de Rusya’daki projelere ilk dönecek olanların Amerikalı petrol ve gaz şirketleri olacağını öne sürdü.

Rus enerji kaynaklarını terk etmenin Avrupa’ya faturası 1,3 trilyon avro

Dmitriyev, forumda yaptığı bir diğer açıklamada, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’dan gaz tedarikini azaltmasının yol açtığı kayıpların 1,3 trilyon avroya ulaştığını bildirdi.

2025 başından itibaren Rus gazının Ukrayna üzerinden geçişinin durduğunu ve AB’nin 2027 sonuna kadar Rus gazından tamamen vazgeçmeyi planladığını hatırlatan Dmitriyev, bu durumun Avrupa ekonomisine ağır bir maliyeti olduğunu vurguladı.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in de daha önce Rus enerji kaynaklarından bağımsızlığın Avrupalılara çok pahalıya mal olduğunu söylediği biliniyor.

Enerji devlerinden yeni hamleler: Lityum ve Çin’e doğalgaz

Rus enerji şirketleri de forumda geleceğe yönelik stratejik adımlarını duyurdu. Gazprom Neft Yönetim Kurulu Başkanı Aleksandr Dyukov, şirketin 2028’de lityum ve iyotun endüstriyel üretimine başlamayı planladığını açıkladı.

Lityum üretiminin Orenburg oblastındaki, iyot üretiminin ise Hantı-Mansiysk Özerk Okrugu’ndaki mevcut sahalardan elde edilen sulardan yapılacağı belirtildi.

Diğer yandan Gazprom, Çinli şirketler CNPC ve PipeChina ile Rus gazının Çin’e Uzak Doğu rotası üzerinden tedarik edilmesine yönelik anlaşmalar imzaladı.

Anlaşmaların, projenin tam kapasiteye ulaşmasının ardından Çin’e yapılan boru hattı gazı tedarikini yıllık 10 milyar metreküp artırması bekleniyor. Bu hamle, Rusya’nın enerji ihracatında Doğu’ya yönelimini güçlendiren önemli bir adım olarak görülüyor.

Merkez Bankası Başkanı: Devlet şirketlerinin halka arzı ‘göstermelik’ olmamalı

Forumun bir diğer önemli gündem maddesi ise devlet şirketlerinin halka arzı (IPO) oldu. Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina, devlet şirketlerinin halka arzlarının “göstermelik” olmaması gerektiğini, yatırımcı güvenini oluşturmak için kaliteli bir hazırlık sürecinin şart olduğunu söyledi.

Nabiullina, “Bu şirketlerin yönetici kalitesinin ve motivasyonunun değiştirilmesi gerekiyor. Devlet kontrolü korunurken, yatırımcıları çekecek bir yönetim sistemi değişikliğine yol açmalı,” diyerek devletin bu konuda örnek olması gerektiğini vurguladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English