Ortadoğu
UAD: İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki işgaline son vermeli

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) İsrail’in Filistin’i işgali, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki ilhak uygulamaları, Doğu Kudüs’ün statüsünü değiştirme çabaları, apartheid ve ayrımcı uygulamaların hukuka aykırılığı, bunların başta İsrail olmak üzere tüm devletler ve uluslararası kuruluşlar açısından doğuracağı sonuçlar hakkındaki kanaatini açıkladı.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki uygulamalarının hukuki sonuçları hakkında UAD’den görüş istemişti. Şubat ayında yapılan, İsrail ve Filistin ile taraf olan devletlerin sunum yaptığı oturumlardan sonra UAD Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, bugün yapılan halka açık oturumda, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin danışma görüşünü açıkladı.
“İsrail’in rızasına gerek yok”
UAD, İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin “danışma görüşü verme yetkisi olduğunu” belirtti.
BM Genel Kurulundan gelen sorunun hukuki bir soru olduğunu ve bu soruya ilişkin danışma görüşü vermemesi için geçerli neden bulunmadığını kaydetti.
Mahkeme, görüşü istenen konunun, ABD ve İngiltere gibi ülkelerin iddia ettiği gibi iki taraflı değil, tüm BM Genel Kurulunu ilgilendiren ciddi bir mesele olduğunu ve bu sebeple “İsrail tarafının rızasının alınmasına gerek olmadığını” aktardı.
“Filistin toprakları tek bir birimdir”
Divan, işgal altındaki Filistin topraklarının parçalanmış ayrık bölgelerden değil, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’yi de içeren, tek bölgesel birim oluşturduğunu tespit etti.
İsrail’in, Gazze’de dahil Filistin topraklarında işgal gücü otoritesini kullandığını kaydeden Divan, İsrail’in Gazze üzerinde etkin kontrole sahip olmaya devam ettiği ve bu nedenle Gazze’de işgalci güç konumunda olduğunu bildirdi.
Divan, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki yükümlülüklerinin, savaş hukukuna ilişkin Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası teamül hukukunu kapsadığını vurguladı.
UAD, Oslo Anlaşması’nın, işgalle ilgili kuralları ve İsrail’in yükümlülüklerini “ortadan kaldırmadığı” tespitinde bulundu.
İşgal kavramının geçici durum olduğunu belirten UAD, işgal süresinin uzunluğunun, işgal edilen toprakların hukuki statüsünü değiştirmediğini kaydederek, İsrail’in Filistin topraklarındaki ilhak uygulamalarının “hukuka aykırı” olduğunu ifade etti.
Divan, İsrail’in, işgal ettiği topraklardaki insanları yerleşim yerlerini terk etmeye zorladığını kaydederek, İsrail’in işgal ettiği toraklardaki yerleşim politikaları Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini kaydetti.
İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki doğal kaynakları kullanımının, “uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı” olduğu tespitinde bulunan UAD, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki doğal kaynakları sömürme politikasının, “Filistinlilerin doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik hakkını ihlal ettiğini” belirtti.
İsrail’in yerleşim politikasının Filistin halkının bölgeyi terk etmesine neden olduğunu vurgulayan Divan, yerleşim uygulamalarının Filistinlilerin hayatta kalma imkanını azalttığı ve İsrail ordusunun, Filistinlilerin bölgeyi terk etmesi için baskıyı artırdığını ifade etti.
Divan, askeri gereklilik nedeniyle yerlerinden edilen Filistinlilerin, bu gereklilik ortadan kalkar kalkmaz yerlerine döndürülmeleri gerektiğini bildirdi.
Zorla tahliyeler, ev yıkımları ve ilgili uygulamaların, Filistinlilere ayrılmaktan başka seçenek bırakmadığını vurgulayan UAD, ev yıkımından sonra araziye el konulması dahil bu eylemlerin niteliğinin, “geçici olarak izin verilen tahliyeler olmadığını” gösterdiğine işaret etti.
İsrail’in, işgal ettiği bölgelerde kalıcı kontrol niyeti taşıdığına dikkati çeken Divan, işgal ettiği topraklarda hukuki ve siyasi uygulamalarının buralarda kalıcı olarak yerleşme amacı taşıdığını gösterdiğini belirtti.
UAD, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki politika ve uygulamalarının, sahada geri dönüşü olmayan etkiler yaratmayı amaçladığını ve ilhak anlamına geldiğini ortaya koydu.
Divan, İsrail’in hiçbir şekilde işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde egemenlik hakkına sahip olmadığının altını çizerek, İsrail’in, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimleri ile uluslararası hukuku ihlal ettiğini kaydetti.
Filistinlilere yönelik ayrımcı politikalar
İsrail’in işgal ettiği topraklardaki Filistinlilere yönelik farklı uygulamalarının “ayrımcılık teşkil ettiğini” ve İsrail’in Filistinlilere yönelik ırk ve etnik köken kaynaklı ayrımcı politikaları olduğuna işaret eden UAD, bu uygulamaların Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmelere aykırı olduğunun da altını çizdi.
İşgalci güç olarak İsrail tarafından kabul edilen geniş mevzuat yelpazesinin, Filistinlilere farklı muamelede bulunduğuna değinen UAD, İsrail’in politikalarının ayrımcılık anlamına geldiğini kaydetti.
Mahkeme, hukuka aykırı politikaların İsrail’in Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü ihlal ettiği görüşünde olduğunu açıkladı.
Divan, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının varlığının devredilemez ve işgalci gücün tercihlerine tabi tutulamaz olduğu tespitinde bulundu.
UAD, İsrail’in işgal ettiği toprakların ve kültürel varlıkların iadesi, zararların giderilmesi, tüm yerleşimlerin boşaltılması, işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen duvarın yıkılması, Filistinlilerin geri dönmesine izin verilmesi dahil haksız uygulamalarından etkilenen kişilerin zararlarını tazmin etmesi gerektiğini bildirdi.
“Tüm devletlerin yükümlülüğü”
BM’nin bir bütün olarak İsrail ve Filistin arasındaki çatışmayı sona erdirmesi, bölgede adil ve kalıcı barış tesis etmesinin “acil gereklilik” olduğunu vurgulayan Divan, tüm devletlerin, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki varlığını hukuki olarak tanımama, yardım veya destek sağlamama yükümlülüğü olduğunu belirtti.
Divan, İsrail’in tüm yeni yerleşim faaliyetlerini sona erdirmesi ve ayrımcı mevzuat dahil hukuka aykırı durum yaratan veya sürdüren tüm mevzuatı yürürlükten kaldırması gerektiğini aktardı.
UAD, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki işgaline mümkün olan en kısa sürede son verilmesi gerektiğini ifade etti.
İsrail’den ilk tepki aşırı sağcı bakanlardan
UAD’nin görüşünü açıklaması üzerine İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir işgal edilen Filistin topraklarında “ilhak” çağrısı yaptı.
Smotrich, sosyal medya hesabındaki paylaşımında,”Lahey’e verilecek yanıt: Egemenlik şimdi” ifadesini kullandı.
Haaretz’in haberine göre Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir de UAD’nin “Yahudi karşıtı” olduğunu öne sürerek, işgal altındaki Filistin topraklarının “İsrail’in ilhak etmesinin zamanını geldiğini” savundu.
Danışma görüşü nedir?
Birleşmiş Milletlerin temel yargı organı Divan’ın görevleri arasında ilk olarak, devletler arasında ortaya çıkan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun şekilde çözmek, ikinci olarak da kendisine yönlendirilen hukuki konularda danışma görüşü bildirmek bulunuyor.
BM organları ve faaliyet alanlarıyla ilgili olması şartıyla BM yetkili kuruşları uluslararası hukuka ilişkin konu hakkında UAD’den danışma görüşü isteyebilir. Devletler, Divan’dan danışma görüşü isteyemez.
UAD bu konuda İsrail’in, işgal ettiği Filistin’deki politikaları ve uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin bağlayıcı olmayan danışma görüşünü açıkladı.
Bu konu, Güney Afrika tarafından açılan ve İsrail’in 7 Ekim sonrasında Gazze’de yürüttüğü askeri harekatın soykırım niteliğinde olduğu iddiasını taşıyan davadan konu itibarıyla farklılık gösteriyor.
30 Aralık 2022’de BM Genel Kurulu’nun üyelerinin çoğunluğunun, İsrail’in Filistin’de devam eden işgalinin hukuki sonuçları hakkında mahkemenin görüşünü almak üzere oy kullandığı bir taleple açılmıştı. Arap ülkeleri, Rusya ve Çin bu talebin lehine oy verirken, İsrail, ABD, Almanya ve diğer 24 ülke ise karşı oy kullanmıştı.
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli söz konusu kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin şu iki soru yöneltmişti:
“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Bağlayıcı değil ancak etkili
UAD’nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınıyor ve bu görüşlere uygun hareket ediliyor. Örneğin, Divan’ın 2004 yılında İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesinin ardından, birçok devlet ve şirketin bu duvarın inşasına katkıda bulunmaktan kaçındığı ve İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyduğu dikkat çekiyor.
Benzer şekilde, UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
Bununla birlikte, mahkemenin vereceği danışma görüşü BM Güvenlik Konseyi veya İsrail açısından hukuken bağlayıcı olmayacak. Ancak, UAD’nin görüşünün işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bu tespitin İsrail üzerindeki baskıyı artırması ve ona açıkça destek veren ABD ve Kanada gibi ülkeler üzerinde uluslararası hukuka uyma konusunda daha fazla baskı oluşturması bekleniyor.
Ortadoğu
İran meclisi, UAEA ile işbirliğini askıya alma tasarısını onayladı

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu, ABD’nin ülkedeki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından, hükümeti Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tüm işbirliğini askıya almaya zorlayan yasa tasarısını onayladı. Tasarı, nükleer tesislerin güvenliği garanti altına alınana kadar kamera kurulumu, denetimler ve müfettiş girişleri gibi tüm faaliyetlerin durdurulmasını öngörüyor.
İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu, ABD’nin ülkedeki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından, hükümeti Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile tüm işbirliğini askıya almaya zorlayan yasa tasarısını kabul etti.
IRNA ajansının aktardığına göre tasarı, nükleer tesislerin güvenliği garanti altına alınana kadar denetimler ve müfettiş girişleri de dahil olmak üzere tüm faaliyetlerin durdurulmasını içeriyor.
Komisyon Sözcüsü İbrahim Rızai, pazartesi günü öğleden sonra yapılan toplantının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Rızai, “Hükümeti Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğini askıya almaya zorunlu kılan tasarı gündeme alındı ve maddelerinin incelenmesinin ardından genel hatları komisyon üyelerince onaylandı,” dedi.
Denetimler ve müfettiş girişleri durdurulacak
Sözcü Rızai, kabul edilen tasarının içeriğine ilişkin detayları da paylaştı. Rızai, “Bu tasarıya göre hükümet, kamera kurulumu, denetimler, müfettişlerin girişi veya ajansa rapor sunulması gibi ajansla olan her türlü işbirliğini askıya almakla yükümlü olacak. Bu durum, ülkemizin nükleer merkezlerinin güvenliği garanti altına alınana kadar devam edecektir,” ifadelerini kullandı.
Karar, Amerika Birleşik Devletleri’nin pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki üç nükleer tesisine saldırı düzenlemesinin ardından geldi.
İran’dan meşru müdafaa vurgusu
Saldırının ardından İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, yayımladığı mesajla ülkesinin tüm seçenekleri saklı tuttuğunu belirtti.
Arakçi, “Birleşmiş Milletler Antlaşması ve meşru müdafaa çerçevesinde karşılık verme izni veren hükümleri uyarınca İran, egemenliğini, çıkarlarını ve halkını savunmak için tüm seçenekleri saklı tutmaktadır,” dedi.
İran Atom Enerjisi Kurumu da bir bildiri yayımlayarak saldırıyı kınadı. Bildiride, Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerin, uluslararası hukuka ve özellikle Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) aykırı, vahşice bir eylemle hedef alındığı vurgulandı.
Kurum, “Bu milli sanayinin gelişim yolunun durdurulmasına izin vermeyeceğiz,” açıklamasında bulundu.
Ortadoğu
İran, Katar’daki ABD üssünü vurdu

İran devlet televizyonu, Katar’daki el-Udeyd Hava Üssü’nü hedef alan bir askeri operasyon başlattığını duyurdu. Saldırının ardından ABD’nin Irak, Bahreyn, Kuveyt ve Katar’daki askeri üslerinde en yüksek alarm seviyesine geçildiği bildirildi.
İran devlet televizyonu, geçtiğimiz saatlerde yaptığı duyuruyla Katar topraklarında bulunan Amerikan el-Udeyd Hava Üssü’ne karşı askeri operasyonun başladığını bildirdi.
Saldırının ardından ABD’nin Irak ve Orta Doğu’daki diğer üslerinde en yüksek düzeyde alarm durumuna geçildi.
El-Udeyd, ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük hava üssü olma özelliğini taşıyor ve ABD Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) operasyon karargahına ev sahipliği yapıyor.
Saldırının detayları ve hedefleri
Axios portalının İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre, Tahran emirliğe doğru altı füze fırlattı. İsrailli Ynet portalı ise bir kaynağa atıfta bulunarak İran’ın Irak’taki bir hedefe bir, Katar’daki hedeflere ise 10 füze ateşlediğini yazdı.
Sky News‘in aktardığına göre, el-Udeyd üssünde az sayıda İngiliz askeri ve askeri teçhizatı da bulunuyor.
Yerel kaynaklar, Katar’ın başkenti semalarında uçan birkaç cismin görülebildiğini ve muhtemelen hava savunma sistemlerinin çalışmasıyla ortaya çıkan patlama seslerinin duyulduğunu bildirdi.
ABD, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidine karşı hazırlıklara başladı
Bölgedeki üslerde alarm durumu
Reuters ajansı, ABD’nin Irak’taki hava üssünde ve Irak merkezli Şafak News portalına göre Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nde maksimum muharebe hazırlığı durumuna geçildiğini duyurdu.
İran devlet televizyonu ise Bahreyn, Kuveyt, Katar ve Irak’taki çeşitli ABD üslerinde alarm sirenlerinin çaldığını aktardı.
Taraflardan ilk tepkiler
İran Silahlı Kuvvetleri, ülkeye yönelik hiçbir saldırgan eylemin yanıtsız bırakılmayacağı taahhüdünde bulundu.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth ve ABD Genelkurmay Başkanı Dan Cain, “durum odası” olarak adlandırılan merkezde gelişmeleri anlık olarak koordine ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği Ofisi, İran’ın saldırısına ilişkin yaptığı yorumda, devam eden misillemelerin istikrarsızlığı daha da kötüleştirdiğini belirtti.
Ortadoğu
ABD, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidine karşı hazırlıklara başladı

ABD’li askeri yetkililer, İran’ın küresel petrol ve gaz sevkiyatının beşte birinin yapıldığı Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidine karşı acil durum planları hazırlıyor. The New York Times’ın haberine göre Pentagon, İran’ın füze ve İHA saldırılarından endişe ederken, ABD donanması da bölgedeki gemilerini daha az savunmasız hale getirmek için dağıtma yoluna gidiyor.
ABD’li askeri yetkililer, İran’ın Basra Körfezi ile Umman Körfezi’ni birbirine bağlayan ve küresel petrol ile gaz sevkiyatı için hayati önem taşıyan Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidini hayata geçirmesi ihtimaline karşı bir eylem planı hazırlıyor.
The New York Times‘ın (NYT) haberine göre, askeri yetkililer ve analistler, İran’ın füze ve insansız hava aracı saldırılarını bölgedeki ABD üsleri ve tesisleri için ciddi bir tehdit olarak görüyor.
Bazı yetkililer ayrıca, İran’ın vekil gücü olan Kudüs Gücü’ne bağlı birimlerin Amerikan birliklerine saldırabileceği yönündeki endişelerini dile getiriyor.
İran parlamentosu, Amerikan bombardıman uçaklarının Fordo, Natanz ve İsfahan’daki üç kilit nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasını onaylamıştı.
Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu üyesi İsmail Kevseri, konuyla ilgili nihai kararın ülkenin Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından verileceğini bildirmişti.
İranlı uzmandan Hürmüz Boğazı için kademeli eylem planı önerisi
ABD donanması gemilerini dağıtıyor
Küresel petrol ve gaz hacminin yaklaşık beşte birinin taşındığı ve en dar noktasında 33 kilometre genişliğe sahip olan su yolunun İran tarafından kapatılması, Basra Körfezi’nde bulunan Amerikan mayın tarama gemilerini izole edebilir.
Beyaz Saray’daki görüşmelere katılan iki Pentagon yetkilisine göre, ABD donanması, gemilerini daha az savunmasız hale getirmek amacıyla körfezdeki unsurlarını dağıtmayı hedefliyor.
İsrail güçlerinin bir haftadan uzun süren ve İran’ın nükleer tesislerini hedef alan saldırısında, İran’ın deniz üslerine saldırı düzenlenmedi. Bu durum, Tahran’ın bölgede hâlâ güçlü bir donanmaya sahip olduğu anlamına geliyor.
Bölgede yaklaşık 40 bin Amerikan askeri bulunurken, İran’ın Hürmüz Boğazı’na döşeyebileceği büyük bir mayın stoğu da mevcut.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan İran politikası uzmanı Kerim Sadjadpur, durumu, “İran’ın eylem seçeneklerinin birçoğu, bir intihar bombacısının kendini patlatmasının stratejik eşdeğeridir. Tahran, Hürmüz Boğazı’nı mayınlayarak, bölgesel petrol tesislerini yıkarak ve İsrail’e füzelerle saldırarak diğer ülkelere büyük zarar verebilir, ancak İran misilleme saldırısından sağ çıkamayabilir,” sözleriyle değerlendirdi.
Basra Körfezi’nde bir mayın tarama gemisinde görev yapmış eski bir ABD donanma subayına göre, İran’ın Hürmüz Boğazı’nda en az bir hafta sürecek bir mayın temizleme operasyonunu Amerika için son derece maliyetli ve tehlikeli hale getirme kapasitesi bulunuyor.
Küresel ekonomi de etkilenecek
Boğazın mayınlanması, neredeyse tüm petrol ihracatı bu kanaldan geçen İran için de ciddi ekonomik hasara yol açacak.
Bölgedeki ticari gemiciliğin güvenliğinden sorumlu olan ABD donanmasının Beşinci Filosu ve diğer ülkeler, boğazın kapatılmasının sonuçlarını artan enerji fiyatları şeklinde hissedecek.
Analitik şirketi Vortexa’nın verilerine göre, 2022’nin başından Mayıs 2025’e kadar boğazdan geçen günlük petrol, kondensat ve yakıt akışı 17,8 milyon ila 20,8 milyon varil arasında değişiyordu.
Irak, İran, Kuveyt, BAE ve Suudi Arabistan gibi birçok OPEC üyesi, petrollerinin büyük kısmını, çoğunlukla Asya’ya olmak üzere, bu boğaz üzerinden ihraç ediyor.
Dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçılarından biri olan Katar da neredeyse tüm LNG sevkiyatını bu yolla gerçekleştiriyor.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu6 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Avrupa6 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Dünya Basını1 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?