Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB, Almanya’nın itirazlarına rağmen Çin elektrikli araç ithalatına ek gümrük vergisini onayladı

Yayınlanma

Süreç hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre Avrupa Birliği (AB), cuma günü, Pekin ile ticaret gerilimini attıracak bir hamleyle Çin’den gelen elektrikli araçlara %45’e varan oranlarda gümrük vergisi uygulanmasını oyladı.

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan kişiler, bloğun yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun artık beş yıl sürecek olan vergileri uygulamaya başlayabileceğini söyledi. Ancak oylamada siyasi bir birlik sağlanamadığı görüldü. Çoğu ülke lehte ya da aleyhte net bir oy kullanamadı ve ne yapılacağına Avrupa Komisyonu’nun karar vereceğini söyledi. Bundan sonra AB yürütme organı tarifeleri kabul edebilir ya da AB üyeleri arasında daha geniş bir destek sağlamak isterse yeni bir teklif sunabilir.

AB’nin kararı, Çin’in kendi sanayisini haksız yere sübvanse ettiğinin tespit edildiği bir soruşturmanın ardından geldi. Pekin bu iddiayı reddediyor ve Avrupa’nın süt ürünleri, konyak, domuz eti ve otomobil sektörlerine yönelik kendi gümrük vergilerini uygulamakla tehdit ediyor.

Cuma günkü oylamanın sonucu kamuoyuna açıklanmadı ancak bazı diplomatlar Euronews’e her üye ülkenin nasıl pozisyon aldığını anlattı:

10 ülke lehte oy kullandı: Fransa, İtalya, Hollanda, Polonya, Danimarka, İrlanda, Bulgaristan, Estonya, Litvanya ve Letonya. (AB nüfusunun %45,99’u)

12 üye çekimser kaldı: Belçika, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, İspanya, Hırvatistan, Kıbrıs, Lüksemburg, Avusturya, Portekiz, Romanya, İsveç ve Finlandiya. (31.36%)

Beş tanesi aleyhteydi: Almanya, Macaristan, Malta, Slovenya ve Slovakya. (22.65%)

AB’de bölünme

Çekimserlerin sayısının yüksek olması, Avrupa’nın Çin’e nasıl karşı durması gerektiği konusunda uzun süredir devam eden endişeleri yansıtıyor. Geçtiğimiz yıl Çin ile 739 milyar Avroluk (815 milyar Dolar) ticaret yapan AB, gümrük vergileri konusunda ilerleme kaydedip kaydetmeme konusunda ikiye bölündü.

Almanya’nın aleyhte oy kullanması önemli bir kırılma. Çin’in satışlarının neredeyse üçte birini temsil ettiği Alman otomobil üreticileri, gümrük tarifelerine karşı özellikle seslerini yükseltti. Volkswagen bunların “yanlış yaklaşım” olduğunu söyledi.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de Çin’e yaptığı son ziyarette AB’nin tutumunu yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söylemişti.

Bazı AB üyeleri Pekin’in tepkisinden tedirgin. Pekin, misilleme olarak görülen hamlelerle bu yıl AB’nin brendi, süt ürünleri ve domuz eti ithalatına yönelik kendi soruşturmalarını başlattı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban cuma günü AB’nin Çin ile bir “ekonomik soğuk savaşa” doğru gittiği uyarısında bulundu.

ABD-Çin rekabeti artarken, AB’nin Pekin’e yönelik tutumu da son beş yılda sertleşti ve artık Çin’i bazı konularda potansiyel bir ortak, aynı zamanda bir rakip ve sistemik bir rakip olarak görüyor.

Misilleme bekleniyor

Tarifeler kasım ayında yürürlüğe girecek ve gümrük yetkilileri tarafından tahsil edilecek.

Bunlar mevcut %10’luk oranın üzerine eklenecek. Bu da pratikte bazı Çinli otomobil üreticilerinin mallarını tek pazara sokmaya çalıştıklarında yakında %45’in üzerinde gümrük vergisiyle karşılaşacakları anlamına geliyor.

Cuma günkü kararın Pekin’in tepkisi çekmesi ve misillemede bulunmasına yol açması bekleniyor.

Başından beri Çin, Komisyon’un soruşturmasını “korumacı bir eylem” olarak kınadı, sübvansiyonların varlığını sürekli olarak reddetti, bulguları “yapay olarak kurgulanmış ve abartılmış” olarak nitelendirdi ve AB’nin süt ürünleri, konyak ve domuz eti endüstrilerine karşı misilleme önlemleri tehdidinde bulunarak bazı başkentlerde alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

Buna paralel olarak Çinli yetkililer, ek vergileri önleyebilecek siyasi bir çözüm bulmak için AB’li muhataplarıyla yoğun görüşmeler yürüttü. Olası seçeneklerden biri, üreticilerin elektrikli araçları için asgari fiyatlar belirlemeyi taahhüt etmeleri, ancak bu çözümün uygulanması zor ve boşluklara açık olabilir.

Ursula von der Leyen konumunu güçlendirdi

Cuma günkü karara rağmen, AB-Çin müzakereleri Komisyon’un soruşturması tarafından belirlenen yasal son tarih olan 30 Ekim’e kadar devam edecek.

Görüşmeler, Pekin’in kısasa kısas tavrının durgun ekonomisine daha fazla zarar vermesinden korkan Almanya için de öncelikli bir konu. Alman şirketleri son yirmi yılı, ihracatlarını giderek zenginleşen orta sınıfa satmanın bir yolu olarak Çin ile ticari bağlarını genişleterek geçirdi. Herhangi bir misilleme bu iyi gelişmiş bağları sert bir şekilde vurabilir.

Şansölye Olaf Scholz bu hafta yaptığı açıklamada “Elbette ekonomimizi haksız ticaret uygulamalarından korumak zorundayız” dedi. “Ancak AB olarak vereceğimiz tepki kendi kendimize zarar vermemize yol açmamalıdır. Bu nedenle Çin ile elektrikli araçlar konusundaki müzakereler devam etmelidir” diye ekledi.

Gümrük vergilerinin nihayetinde uygulanacak olması, Scholz’un üç partili koalisyonu içindeki iç kavgaların diplomatlar arasında sık sık hayal kırıklığı ve bıkkınlığa neden olduğu Brüksel’de Berlin’in azalan nüfuzunu gözler önüne seriyor.

Vergilerin getirilmesi aynı zamanda Ursula von der Leyen’in Çin politikasının onaylanması anlamına da geliyor. Komisyon başkanı, Pekin’e karşı şahin bir politika izledi ve elde ettiği siyasi zaferle von der Leyen, ikinci görev süresi boyunca politikasını sürdürmek için konumunu pekiştirdi.

AVRUPA

Gürcistan’da “LGBT propagandasını” yasaklayan yasa yürürlüğe girdi

Yayınlanma

Gürcistan’da LGBT propagandası ve cinsiyet değişikliğini yasaklayan “Aile Değerlerinin ve Küçüklerin Korunması” yasası, Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi.

Gürcistan Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili , LGBT propagandasını ve cinsiyet değişikliğini yasaklayan “Aile Değerlerinin ve Küçüklerin Korunması” yasasını imzaladı. Söz konusu yasa, 3 Ekim Perşembe günü itibarıyla yürürlüğe girdi.

Yasa tasarısı daha önce Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’ye imzalanmak üzere sunulmuştu. Ancak, Cumhurbaşkanı Zurabişvili herhangi bir açıklama yapmadan tasarıyı imzalamayı reddetmiş ve belgeyi meclise geri göndermişti. Gürcistan Anayasası’na göre bu gibi durumlarda yasanın Meclis Başkanı tarafından imzalanması mümkün kılınıyor.

Papuaşvili, yasanın imzalanmasının ardından Facebook hesabında şu ifadeleri kullandı: “İmzaladığım yasa, geçici, değişken fikir ve ideolojileri yansıtmıyor. Bu yasa sağduyuya, tarihi tecrübeye ve yüzyıllardır süregelen Hıristiyan, Gürcü ve Avrupa değerlerine dayanmaktadır.”

Gürcistan meclisi, ilgili yasa tasarısını 17 Eylül’de kabul etmişti. Yasa, aynı cinsiyetten ilişkilerin, ensestin, aynı cinsiyetten bir çiftin veya heteroseksüel olmayan bireylerin evlat edinme ya da vasilik yapma propagandasını yasaklıyor.

Ayrıca, LGBT onur yürüyüşleri gibi cinsel azınlıkları destekleyen gösteriler de bu yasak kapsamına alınmıştı. Filmlerde aynı cinsiyetten bireyler arasında mahrem sahnelerin gösterilmesi de yasaklanıyor.

Pek çok Batılı ülke, Gürcistan’a LGBT propagandasını yasaklayan bu yasayı kabul etmemesi yönünde çağrıda bulunmuş, Avrupa Parlamentosu da bu konuda baskı yapmıştı.

Gürcistan, ‘LGBT propagandasını’ ve cinsiyet değiştirmeyi yasaklayacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, Macaristan’ı dava etti

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Macaristan’ın “Egemenliği Koruma Yasası”nın AB hukukunu ihlal ettiği gerekçesiyle ülkeyi Adalet Divanı’na sevk etti.

Avrupa Komisyonu, dün Macaristan’a karşı Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda dava açtı. Komisyon, ülkenin “Egemenliği Koruma Yasası”nın AB hukukunu ihlal ettiğini iddia ediyor.

Açıklamada, “Komisyon bugün, Macaristan’ı (INFR(2024)2001), ‘Egemenliğin Korunmasına’ ilişkin ulusal yasasının AB mevzuatını ihlal ettiği gerekçesiyle Adalet Divanı’na sevk etmeye karar verdi,” ifadesi yer aldı.

Açıklamada şu bilgilere yer verildi: “Bu ulusal yasa, Macaristan’ın egemenliğini ihlal ettiği veya tehlikeye attığı öne sürülen başka bir devlet veya yabancı bir kurum, kuruluş ya da gerçek kişi yararına yürütüldüğü iddia edilen belirli faaliyetleri soruşturmakla görevli bir ‘Egemenliğin Korunması Ofisi’ kuruyor. Ayrıca, yabancı finansman kullanarak seçimlerin sonucunu veya seçmen iradesini etkilediği iddia edilen kuruluşları da inceleme kapsamına alıyor.”

Komisyon, bu yılın şubat ayında Macaristan’a endişelerini dile getiren resmi bir dilekçe göndermişti. Budapeşte’nin bu mektuba verdiği yanıtın tatmin edici bulunmadığı belirtilen açıklamada, Komisyon’un Mayıs 2024’te AB Temel Haklar Şartı, İç Pazar Temel Özgürlükleri ve AB Veri Koruma mevzuatında yer alan temel hakların ihlaline ilişkin şikâyetleri yineleyen gerekçeli bir görüş yayımladığı öne sürüldü.

Bu gerekçeli görüşe cevaben Macaristan, “Egemenliğin Korunması Kanunu”nun AB Hukukunu ihlal etmediğini ve dile getirilen endişelerin yersiz olduğunu savundu.

Açıklamada, “Macar makamlarının yanıtını titizlikle değerlendiren Komisyon, tespit edilen şikâyetlerin çoğunun hâlâ ele alınmadığı kanaatindedir,” denildi.

AB, bir süredir Macaristan’ı demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerde geriye gittiği iddiasıyla hedef alıyor. Bu eleştiriler, AB’nin “Birlik hukukunun ihlali” gerekçesiyle başlattığı prosedürün sonucunda Macaristan’a ayrılan ortak bütçe fonlarının büyük bir bölümünün dondurulmasına yol açmıştı.

Macaristan ayrıca Rusya ile ilişkileri nedeniyle AB’nin ortak dış politikasına bağlı kalmamakla suçlanıyor. Bu gerginliği tırmandıran son gelişme, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın, ülkesinin 1 Temmuz’da başlayan AB dönem başkanlığının beşinci gününde Moskova’yı ziyaret etmesi oldu.

AB’den Macaristan’a 200 milyon avroluk ceza

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Berlin’de bir barış mitingi daha: Buz kırılıyor mu?

Yayınlanma

Yazar

Yaklaşık bir yıl önce, yine yağmurlu bir Berlin’de bir araya gelen binlerce kişi, Alman hükümetinin Ukrayna savaşına dahlini protesto etmişti.

O sıralar Sol Parti’deki kriz ayyuka çıkmış, Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarının kopuşu resmileşmişti. Sol Parti liderliğinin mitingden uzak durmaya karar vermesiyle birlikte, gösteriye henüz kurulmamış Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ve onun karizmatik lideri Sahra Wagenknecht damga vurmuştu.

Bu sefer, 3 Ekim mitinginde, tam olarak öyle olmadı. “Savaş bir daha asla – Silahları bırakın” sloganı ile Zafer Sütunu’nda düzenlenen gösteri, artık “binlerce”ye değil, “on binlerce” kişiye işaret ediyordu (organizatörler en az 40 bin kişiden bahsetti). Wagenknecht, elbette en çok aranan hatipti; ama bu sefer Sol Parti lideri Gesine Lötzsch de gelip konuşmasını yapıyordu. Türkiye kökenli örgütler de bu sefer daha yoğun bir katılım gösterdi.

Tarih de özel olarak seçilmiş gibiydi. 3 Ekim, Almanyaların “birleştiği”, ama aslında Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Federal Almanya tarafından yutulduğu “Alman Birlik Günü.” 1990’lı yıllarda, tekrar birleşen bir Almanya’nın, tarihte daha önce en az iki kez yaptığı gibi, savaş isteyeceğinden korkanlar bulunuyordu. Berlin’in Ukrayna savaşı ile ilan ettiği “Zeitenwende” (dönüm noktası), bu korkuları doğrulamış gibi görünüyordu.

Rapçi S. Castro, konuşmalar başlamadan önce, “Kiev’de Hitler selamını görmezden geliyoruz çünkü zihinlerimiz yasaklı” sözlerinin yer aldığı bir şarkı söyleyerek mitingin ana fikrini özetliyordu.

Mitingin başında gösterinin organizatörü, Alman barış hareketinin veteranlarından diyebileceğimiz Reiner Braun, Gazze ve Lübnan’daki “ölümlere son verilmesi” çağrısında bulundu. 

Mitingin belki de en ilginç anları, SPD Federal Meclis üyesi Ralf Stegner kürsüye çıktığında yaşandı. Almanya’daki trafik lambası koalisyonunun en büyük üyesi SPD, Ukrayna’da savaş politikalarının da en büyük sorumlusu olarak görülüyor. Stegner, kısmen kendi partisi içinde “muhalif” gibi görünse de (ki mitinge katılıp konuşma yapmasının nedeni de buydu) konuşması sırasında “Rusya’nın saldırganlık savaşı” ve “Ukrayna’nın kendini savunma hakkından” bahsettiği sıralarda büyük bir ıslık ve yuhalama yağmuruna tutuldu. Almanya’nın yardımlarının, askeri yardımlar da dahil olmak üzere “insani amaçlı” olduğunu ileri süren Stegner’in konuşması ıslıklar nedeniyle kısa bir süre kesildi. Bu sırada organizasyon komitesi araya girerek, kalabalığa Stegner’in konuşmasına devam etmesi yönünde telkinde bulundu. Bağırışlar arasında SPD’li siyasetçi, partisinin barış hareketinin bir parçası olmaya devam ettiğini ileri sürdü ve Ukrayna’daki savaşın sonunda diplomatik bir çözüm bulunması gerektiğini söyleyerek nutkunu güç bela bitirdi.

Stegner’in, iki cami arasında binamaz olduğunu söylemek de mümkün. Mitingden önce, kendisinin de konuşmacı olduğu duyurulduğunda, bu sefer Yeşiller ve SPD tarafından topa tutulmuştu. SPD’li siyasetçi, önceki gün verdiği demeçte barış meselesinin “BSW ve AfD gibi partilere bırakılmaması gerektiğini” söylemişti.

Sahra Wagenknecht (solda) ve CSU’lu Peter Gauweiler

Mitingin bir başka sürprizi de, Bavyeralı muhafazakâr siyasetçi Peter Gauweiler’di. CSU’lu Gauweiler, kürsüden yaptığı konuşmada hayatında ilk kez bir barış mitingine katıldığını söyledi. Zaman zaman kalabalığa kahkahalar attıran bir konuşma yapan CSU’lu, “Eski dostu Oskar Lafontaine’i” de selamladı ve Kiev’e silah sevkiyatı söz konusu olduğunda “yangını benzinle söndüremeyeceğinizi” savundu.

Merakla beklenen Wagenknecht ise, barış hareketinin lideri konumuna gelmiş birinin özgüveniyle konuştu. Yuhalanan SPD’li Stegner’e “büyük saygı duyduğunu” söyledi ama SPD liderliğinin, Olaf Scholz ile Boris Pistorius’un artık barış hareketinin parçası olmadığını vurguladı. Yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock‘un “Almanya için bir güvenlik riski” olduğunu ilan etti ve onun gibi insanların ülkeyi giderek daha fazla savaşa sürüklediğini belirtti.

Kendisi için savaş başlatan herkesin suçlu olduğunu söyledi ve ekledi: “Ama lütfen çifte standart olmasın. Eğer Putin bir suçluysa, son yıllardaki pek çok savaştan sorumlu olan ABD’li politikacılara ne demeli?” BSW lideri, Almanya’ya yerleştirilmesi planlanan Amerikan orta menzilli füzelerinin de neredeyse tek eleştirmeni olarak öne çıktı.

Wagenknecht konuşmasının sonunda yazar Erich Maria Remarque’ın şu sözlerini aktardı: “Her zaman herkesin savaşa karşı olduğunu düşünürdüm, ta ki savaştan yana olanların, özellikle de gitmek zorunda olmayanların olduğunu öğrenene kadar.”

BSW lideri Sahra Wagenknecht

Wagenknecht’in alıntısı, Yeşil politikacı Anton Hofreiter ve FDP’li Marie-Agnes Strack-Zimmermann gibi “trafik lambası” koalisyonundan politikacılara atıfta bulunuyordu. Wagenknecht, bunların bir tabur oluşturup kendilerini savaşta kanıtlamaları gereken “savaş tacirleri” olduğuna işaret ediyor.

Ve sonra, Alman politikasının kalının da kalını bam teline vuruluyor. Geçen sene Filistin meselesine ilişkin ihtiyatın ağır bastığını yazmıştım. Bu sene kalabalıkta çok sayıda Filistin ve Lübnan bayrağı (ve tek tük de olsa Rusya bayrağı) görmek mümkündü; ama siyasi bağlamda pek bir farklılık olduğunu söylemek mümkün değil.

Örneğin Wagenknecht, Orta Doğu’ya bakarak, “İran İsrail’e füze attığında alkış tutmayı insanlık dışı” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte, tartışmanın “Filistinli kurbanlar” için empatiden yoksun olduğunu söyledi ve “Teröristler terör ve savaşla durdurulamaz,” dedi.

Almanya’nın İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını ve acil ateşkesi isteyen bazı başka BSW’li politikacılar da, sözlerine “Hamas terörü” ile başlama ihtiyacı duyuyorlar.

İsrail, varlığının sorgulanması teklif dahi edilemeyecek bir mutlak gerçeklik Almanya için; buna gerekçe olarak da Holokost’taki rollerini öne sürüyorlar. İsrail, Alman suçluluğunun çocuğu olarak varlığını sürdürüyor; öyle ki, bir Alman için İsrail’in olası yıkılışı, Almanya’nın olası yıkılışından daha önemli hale geliyor. Eski Şansölye Angela Merkel’in deyişiyle, İsrail’e destek Almanya’nın Staatsräson’u, Alman devletinin hikmeti, varlık nedeni olarak ilan ediliyor.

Yine de mitinge katılanların tamamen aynı frekansta olduğunu düşünmemek gerek. Örneğin Deutsche Welle’ye göre “gösterinin izole edilmiş bazı üyeleri” NATO’yu Ukrayna’nın doğusunda ve İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlayan pankartlar taşıdı. Wagenknecht sonrası ağır toplar miting alanından ayrılır ve kalabalık da dağılmaya başlarken, Filistin Yönetimi’nin Viyana elçisi Salah Abdel-Shafi kürsüye çıktı ve İsrail’in bir yıldır soykırım yaptığını ve dünyanın buna sessiz kaldığını söyledi.

Daha sonra BDS hareketinin destekçisi, Orta Doğu’da Adil Barış için Yahudi Sesi’nden Iris Hefets ve aktivist Nadija Samour birlikte konuştu. Hefets, İsrail’in Filistin’de Almanya’nın desteğiyle soykırım yaptığını belirtti.

Her şeye rağmen, barış hareketinin Almanya’da istim aldığını, üzerindeki ölü toprağını biraz olsun attığını söylemek mümkün. Anaakım siyasette henüz büyük bir çatlak oluşmasa da, konuştuğumuz siyasetçiler özellikle eylül ayında Doğu Almanya’da yapılan eyalet seçimlerinde ortaya çıkan sonucun Berlin’i değiştirebileceğini düşünüyorlar. 3 Ekim mitingine katılımın daha yoğun olması, Sol Parti’den, hatta SPD’den ve CSU’dan bile bazı kimselerin gösteriye dahil olması buna ilişkin küçük ipuçları olabilir.

Federal düzeyde bir erken seçim ihtimali de biraz buna bağlı. Kasım ayında Federal Meclis’e 2025 bütçesi sunulmadan önce, eyalet seçimlerinde sağlam bir tokat yiyen trafik lambası koalisyonunun ölüm çanlarının çalınıp çalınmadığını duyacağız. Yine de, Almanya’da, en azından “her şeyin aynı kalması” için “bazı şeylerin değişeceği” bir döneme girildiği açık. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English