Editörün notu: Valday Kulübü Araştırma Direktörü ve Russia in Global Affairs Genel Yayın Yönetmeni Prof. Fyodor Lukyanov’un analizine göre, Rusya-ABD ilişkileri, uzun süredir devam eden bir dönüşümün ardından, “fabrika ayarlarına” yani büyük güçler arasındaki klasik rekabete geri döndü. Bu durum, çıkar çatışmalarını, karşılıklı güvensizliği ve dünya düzenine dair farklı görüşleri beraberinde getiriyor. Ancak, Soğuk Savaş sonrası dönemde geliştirilen, bir tarafın diğerini dönüştürme çabalarına dayalı asimetrik yaklaşımın aksine, mevcut durum doğrudan askeri müdahale riskini taşısa da, “stratejik yenilgi” hedefini içermiyor. Lukyanov’a göre ilişkiler bugün, ideolojik maskelerin kalktığı, güç ve çıkarların ön plana çıktığı bir döneme girdi. Bu yeni dönemde, niyetlerden çok, tarafların sahip olduğu potansiyel belirleyici olacak.
Rusya-ABD ilişkileri ‘fabrika ayarlarına döndü’
Fyodor Lukyanov, Russia in Global Affairs
Şu anda veriler sıfırlanarak temel seviye ayarlarına geri dönülüyor. Liberal dünya düzeninin sona erdiği kabul edildi. ABD, büyük güçler arasındaki klasik rekabeti uluslararası politikanın ana içeriği olarak ilan etti.
Herkesin bu kadar uzun süre beklediği bu görüşme, sevinçten aklını kaybetme tehlikesi yaratıyor. Buna gerek yok. Peki şu ana kadar ne oldu?
Rusya-ABD ilişkileri “fabrika ayarlarına” geri döndürüldü. Bu, stratejik rekabeti, çoğu konuda çıkarların ayrışmasını veya düşmanlığını, birbirlerinin dünyadaki yerine ilişkin farklı görüşleri öngörüyor. Farklı kültürel ve iletişim gelenekleri göz önüne alındığında, genel olarak karşılıklı anlayış konusunda da zorluklar var. Fakat “üretim sırasında” belirlenen özellikler, karşı tarafa “stratejik bir yenilgi” yaşatma ve nükleer seviyeye ulaşma riskini alma gibi temel bir arzuyu içermiyor.
Sonuncusu, soğuk savaşın durmasından sonraki on yıllarda biriken “kullanıcı ayarlarının” bir sonucu. İlişkilerin öznelerinin kendilerine koydukları hedefler, tarafların doğasını değiştirme niyetini içeriyordu. Ancak bu asimetrik bir şekilde gerçekleşiyordu. Bir taraf, diğerini kendi çıkarına olacak şekilde dönüştürebileceği varsayımından hareket ediyordu. Diğeri ise diğeriyle uyum sağlamak için kendisinin dönüşebileceği varsayımından yola çıkıyordu.
İlk hipotez, çok yakın zamana kadar varlığını sürdürdü ama yöntemlere ilişkin anlayış değişti: Himayeden (kendisi üzerinde çalışmaya teşvik) zorlamaya (doğrudan askeri güç kullanımına kadar) kadar. İkincisi ise çoktan zayıflamaya başlamış ve yaklaşık on yıl önce tükenmişti.
Başka bir deyişle, 1980’lerin sonunda sistemik çatışmanın aniden sona ermesi, mümkün olanın sınırlarını zorladı; bu durum (pek çok kişi tarafından) kanıksanmış ve (neredeyse herkes tarafından) geri döndürülemez olarak kabul edilmişti.
Zafer algısından vazgeçmek, 1946-1990 soğuk savaşından sonra ortaya çıkan dünya düzeninin kesin olmadığını kabul etme gerekliliğini beraberinde getirdi. Bu düzenin faydalanıcıları bunu yapmak istemezken, kendilerini dezavantajlı hissedenler ise onları bu yönde giderek daha ısrarlı bir şekilde itmeye başladılar. Böylece, merkezinde talihsiz Ukrayna’nın bulunduğu mevcut duruma gelindi.
Şu anda veriler sıfırlanarak temel seviye ayarlarına geri dönülüyor. Liberal dünya düzeninin sona erdiği kabul edildi. ABD, büyük güçler arasındaki klasik rekabeti, 2018’de (Trump’ın ilk dönemi) uluslararası politikanın ana içeriği olarak ilan etmişti. İşte değer-ideolojik gösterişten arınmış, tam teşekküllü bir uygulama zamanı geldi. Bu, özellikle dünyadaki tüm ilişkiler sisteminin yeniden yapılandırılması henüz yeni başladığı için, kurtarıcı bir şey vaat etmiyor.
İşin olumlu tarafı, hayali nedenlerle uçuruma yuvarlanma tehlikesi taşıyan gelişmiş liberalizmin fantastik hayallerinin geri çekilmesi. Yerini, belirli avantajlar için daha rasyonel, ancak tatsız bir mücadele alıyor. Klasiklerin dediği gibi, bu mücadelede niyetler değil, potansiyeller önemlidir.