Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD, Çin’den Husileri caydırmak için yardım istedi

Yayınlanma

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, cuma ve cumartesi günleri Tayland’ın başkenti Bangkok’ta 12 saatten fazla süren ve San Francisco zirvesinde iki devlet başkanı tarafından varılan mutabakatın uygulanmasına yönelik “samimi, esaslı ve verimli” stratejik iletişim olarak nitelendirilen toplantılarını tamamladı.

Jake Sullivan’ın, Wang Yi ile yaptığı görüşmede, “İran destekli Husilerin Kızıldeniz’de gemilere yönelik saldırılarını dizginlemek için Pekin’i Tahran’a karşı koz kullanmaya çağırdığı” kaydedildi.

Financial Times’a konuşan üst düzey bir ABD’li yetkili Sullivan’ın Bangkok’ta Wang ile iki gün süren görüşmeler sırasında bu konuyu gündeme getirdiğini söyledi.

Yetkili, Çin’in İran’a karşı “önemli bir kozu” olduğunu ve Pekin’in konuyu Tahran’a ilettiğini söylediğini belirtti. Ancak ABD’nin Pekin’in konuyu gündeme getirip getirmediğini ve çabalarının etkili olup olmayacağını görmeye çalıştığını söyledi.

Yetkili, “Sahadaki gerçeklere bakıyoruz ve bu saldırılar devam ediyor gibi görünüyor” dedi.

Beyaz Saray, Sullivan ve Wang’ın Bangkok’ta bir araya gelerek iki güç arasındaki ilişkileri istikrara kavuşturmaya yönelik son çabayı göstermelerinin ardından, ABD ve Çin’in önümüzdeki hafta Pekin’de narkotikle mücadele görüşmeleri yapacağını açıkladı.

Açıklamada, Başkan Joe Biden’ın Çinli mevkidaşı Xi Jinping ile kasım ayında San Francisco’da gerçekleştirdiği zirve sırasında kurulan çalışma grubunun ilk toplantısını yapmaya hazırlanan Sullivan ve Wang’ın uyuşturucu ticaretiyle mücadele çabalarında kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşıladıkları belirtildi.

Beyaz Saray, toplantının Biden ve Xi tarafından kararlaştırılan “açık iletişim hatlarını sürdürme ve rekabeti sorumlu bir şekilde yönetme çabasının bir parçası” olduğunu söyledi. Üst düzey yetkili, ABD’nin Biden ve Xi’nin önümüzdeki aylarda bir noktada bir telefon görüşmesi yapmasını beklediğini kaydetti.

Her iki tarafın da, dönemin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaret etmesinin ardından Çin’in 2022’de durdurduğu ABD ve Çin orduları arasındaki görüşmelerin yeniden başlaması da dahil olmak üzere, ilişkileri istikrara kavuşturmaya yönelik son çabaları memnuniyetle karşıladığı belirtildi.

Bölgesel ve küresel gündemler

Beyaz Saray ayrıca “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı, Orta Doğu, Kuzey Kore ve Güney Çin Denizi” gibi konularda “samimi, esaslı ve yapıcı görüşmeler” gerçekleştirdiklerini açıkladı. İkili ayrıca ilkbaharda başlayacak olan yapay zeka üzerine ikili bir diyaloğu da görüştü.

Financial Times geçtiğimiz günlerde üst düzey ABD’li yetkililerin Çin’e, son iki aydır Kızıldeniz’de ticari gemilere saldıran İran destekli Husileri dizginlemesi için Tahran’a baskı yapması yönünde ısrar ettiğini bildirmişti.

Hem ABD hem de Birleşik Krallık deniz kuvvetleri cumartesi günü Husilerle çatışmaya girdi. ABD kuvvetleri Kızıldeniz’i hedef aldığını ve fırlatılmaya hazır olduğunu söyledikleri bir gemi savar füzesini vururken, İngiltere Savunma Bakanlığı HMS Diamond’ın gemiyi hedef alan bir insansız hava aracını vurmak için Sea Viper füze sistemini kullandığını söyledi.

Tayvan gündemi

Taraflar ayrıca bu ay Lai Ching-te’nin başkan seçilmesinin ardından Tayvan konusunu da görüştüler. Lai’yi tehlikeli bir ayrılıkçı olarak gören Pekin adayla birleşme kararlılığını vurguladı. Toplantı sırasında Wang, Tayvan sorununun Çin’in iç meselesi olduğunu ve Tayvan bölgesindeki seçimlerin Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğu temel gerçeğini değiştiremeyeceğini belirtti.

Wang, “Tayvan’ın bağımsızlığı Boğazlar arası barış ve istikrar için en büyük riski ve Çin-ABD ilişkileri için en büyük zorluğu teşkil etmektedir. ABD tarafı tek Çin ilkesine ve üç Çin-ABD Ortak Bildirisine uymalı, Tayvan bağımsızlığını desteklememe taahhüdünü eyleme dönüştürmeli ve Çin’in barışçıl bir şekilde yeniden birleşmesini desteklemelidir” ifadelerini kullandı.

Cumartesi günü Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir bildiride ise Sullivan, Tayvan Boğazında barış ve istikrarın korunmasının öneminin altını çizdi.

Tansiyonu düşürme amaçlı görüşmeler

ABD’li yetkililer son aylarda üst düzey temaslardan kesin sonuçlar beklemediklerini vurguladılar. Yenilenen çabalar daha ziyade tansiyonu düşürmek ve iki güç arasında artan rekabetin çatışmaya dönüşmemesini sağlamak için tasarlandı.

Sullivan ve Wang geçen yıl Viyana ve Malta’da sessiz sedasız bir araya gelerek Biden ve Xi’nin kasım ayında bir araya gelmesinin önünü açmışlardı.

2024 yılı Çin ve ABD arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 45. yıldönümü.

DİPLOMASİ

Brezilya-Britanya ilişkileri gelişiyor

Yayınlanma

POLITICO’da yer alan habere göre, Donald Trump’ın ikinci dönemi yaklaşırken ve Fransa ve Almanya gibi Avrupalı müttefikleri siyasi istikrarsızlıkla boğuşurken, Birleşik Krallık dünya sahnesinde yeni dostlar arayışında.

Bu kapsamda Keir Starmer hükümeti Brezilya ve Lula yönetimi ile iyi ilişkiler geliştiriyor. 

Haberde aktarıldığına göre Starmer’ın temmuz ayında başbakan olmasından bu yana en az 12 İngiliz bakan Londra’dan Brezilya’ya ziyaretler yaptı.

Bunun nedeni kısmen Güney Amerika ülkesinin bu yılki G20 dünya liderleri zirvesine ev sahipliği yapması. Ama aynı zamanda küresel iklim kriziyle mücadele konusunda iki hükümet arasında giderek artan bir yakınlığı da yansıtıyor.

Kasım ayından bu yana Londra ve Brasília, çok devletli bir temiz enerji anlaşması başlatmak üzere güçlerini birleştirdi, önemli yeni iklim hedeflerinin duyurulmasını koordine etti ve 2025 yılında Brezilya’nın liman kenti Belém’de yapılacak bir sonraki büyük Birleşmiş Milletler iklim zirvesi öncesinde işbirliğinden söz etti.

İngiliz Chatham House düşünce kuruluşunun eski genel müdürü Robin Niblett’e göre bunlar, küresel belirsizlik ortamında, iklim diplomasisi konusunda “yeşil bilince” sahip liderlerin kurması gereken “istekli koalisyonlar.”

Bununla birlikte iki ülke, en büyük dış politika sorunlarından biri olan Rusya ve Ukrayna konusundaki anlaşmazlıkları da aşmak zorunda.

İttifakı pekiştirmek amacıyla Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva Starmer’ı önümüzdeki yıl bir ziyarete daha davet etti.

Brezilya’dan yapılan açıklamada bu ziyaretin “iki ülkenin birlikte çalışabileceği fırsatların ve ekonomik alanların haritasını çıkarmak” için bir şans olacağı belirtildi.

Lula’nın müttefiklerinden birine göre G20’de futbol merkezli bir dostluk da sergilendi. POLITICO’ya konuşan Brezilya’nın Londra Büyükelçisi Antonio Patriota, “Her ikisinin de futbol meraklısı olması önemli ölçüde yardımcı oluyor. İkili görüşmenin ilk dakikaları futbola ayrılmıştı,” dedi.

İşçi Partisi döneminde iklimin İngiliz dış politikasının “merkezinde” yer alacağını söyleyen Dışişleri Bakanı David Lammy, genel seçimlerden önce geçen yaz Brezilya’yı ziyaret etmişti.

Bir İngiliz yetkiliye göre, o dönemde muhalefet lideri olan Starmer, Lula ile ilk olarak 2023’teki COP28’de bir araya geldi ve geçen ay, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarma konusunda birlikte çalışma sözü veren 11 ülkeli bir blok (artı Afrika Birliği) olan Temiz Güç İttifakı enerji anlaşmasıyla sonuçlanan görüşmeyi başlattı.

POLITICO’ya göre, ABD’nin Trump döneminde güvenilir bir ortak olma ihtimali düşükken ve yeni başkanın enerji bakanı olarak seçtiği iş insanı Chris Wright, Birleşik Krallık’ı yeşil politikalarıyla “insanları yoksullaştırmakla” suçlarken, Brexit sonrası Britanya’nın yeni dostlara ihtiyacı var.

Starmer Brezilya’da, Birleşik Krallık’ın G7 ya da NATO’daki olağan müttefikleri olan gelişmiş ülkeler ile G20 ve ötesindeki gelişmekte olan ülkeler arasında köprü kurabilecek bir müttefik görüyor.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Birleşik Krallık hükümet yetkilisi, dostluğun “Küresel Kuzey ve Güney arasındaki işbirliğine örnek teşkil ettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Macaristan’ın eski Çin Büyükelçisi: Alman ekonomisinin harakirisini hayretle izliyorum

Yayınlanma

Macaristan’ın eski Çin Büyükelçisi Sándor Kusai, Alman ekonomisinin mevcut durumunu “harakiri” olarak tanımladı. AB’nin Çin’e yönelik yaptırımları ve Almanya’nın bu konudaki belirsiz tavrı, ekonomik ilişkilerde ciddi sorunlara yol açıyor.

Macaristan’ın eski Çin Büyükelçisi Sándor Kusai, Alman ekonomisinin karşı karşıya olduğu zorlukları ele aldı. Kusai, Avrupa Birliği’nin (AB) Çin’e uyguladığı yaptırımların ve Almanya’nın bu konuda sergilediği belirsiz duruşun, ülkenin ekonomik yapısına zarar verdiğini belirtti. Kusai, “Alman ekonomisinin şu an yaşadığı süreç, adeta bir harakiri niteliğinde,” ifadelerini kullandı.

Alman NachDenkSeiten portalından Éva Péli’ye mülakat veren Kusai, Çin’in son yıllarda gösterdiği ekonomik ve sosyal başarının arkasında yatan nedenleri değerlendirdi.

“Çin’in ekonomik yapısı, 1979’da başlayan reformların bir sonucu olarak şekillendi. Planlı ekonomi araçlarını piyasa mekanizmalarıyla koordine ederek büyük bir rekabet gücü elde etti,” diyen Kusai, bu strateji sayesinde Pekin’in, kısa sürede teknoloji ve üretim alanlarında önemli atılımlar yaptığına işaret etti.

AB’nin Çin’e yönelik uyguladığı yaptırımların Avrupa’nın çıkarlarına pek fayda sağlamadığını belirten Kusai, bu politikaların öncelikle ABD’nin çıkarlarına hizmet ettiğini ifade etti.

Eski büyükelçi, “Bu yaptırımlar, Çin’in gelişimini ve ekonomik büyümesini engellemeyi hedefliyor. Ancak, Avrupa Birliği bu süreçte kendi çıkarlarını yeterince korumuyor,” şeklinde konuştu.

Alman hükümetinin Çin’e yönelik yaptırımlar konusunda net bir duruş sergilememesini eleştiren Kusai, “Almanya, ekonomik gücüne rağmen doğru adımları atmaktan kaçınıyor. Bu durum, Alman ekonomisinin zarar görmesine yol açıyor,” yorumunu yaptı.

Büyükelçi, Alman sanayisinin özellikle otomobil ve kimya sektörlerinde yaşanan sorunların, ülkenin genel ekonomik sağlığına zarar verdiğini vurguladı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın ekonomik tarafsızlık ilan etmesini değerlendiren Kusai, “Macaristan’ın bu kararı, ülkenin ekonomik bağımsızlığını koruma çabalarının bir göstergesidir. AB’nin mevcut durumu, Macaristan’ın daha geniş, küresel ekonomik ilişkiler kurma gerekliliğini ortaya koyuyor,” diye konuştu. Kusai, Macaristan’ın Çin ile olan ilişkilerini güçlendirme stratejisini destekledi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e yönelik ticaret politikalarını ele alan Kusai, “ABD’nin Çin’i geri çekmeye yönelik politikaları, iki ülke arasında tam bir karşı karşıya gelmeye yol açabilir. Bu durum, küresel ekonomiyi olumsuz etkileyebilir,” şeklinde değerlendirdi. Ayrıca, Tayvan meselesinin bu gerginlikte oynayabileceği rolü de vurguladı.

Çin’in ABD ile olan ekonomik gerginliklere karşı geliştirdiği alternatif stratejilere dikkat çeken Kusai, “Çin, kendi milli para birimi ile ticaret yapmayı ve blockchain teknolojisini kullanarak yeni ödeme sistemleri oluşturmayı hedefliyor. Bu adımlar, ABD’nin ekonomik baskılarına karşı dayanıklılığını artırmayı amaçlıyor,” diye ekledi.

Bunun yanı sıra Avrupa’nın mevcut ekonomik ve siyasi durumu üzerine değerlendirmelerde bulunan Kusai, “Avrupa Birliği, ekonomik anlamda daha hızlı gelişemediği sürece, üye ülkeler de kendi ekonomik büyüme hedeflerine ulaşmakta zorlanacaklar. Bu nedenle, AB’nin küresel arenada daha aktif ve bağımsız bir rol üstlenmesi gerekiyor,” şeklinde konuştu.

Almanya Çin yatırımlarına yönelik denetimleri sıkılaştıracak

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

BM: Küresel açlık krizi derinleşiyor

Yayınlanma

Dünya genelinde açlık çeken ya da başka şekillerde mücadele eden insanların sayısı artarken, dünyanın en zengin ülkelerinin bu insanlara yardım etmek için ayırdığı para miktarı düşüyor.

Birleşmiş Milletler, önümüzdeki yıl insani yardıma ihtiyaç duyacağını tahmin ettiği 307 milyon insanın en iyi ihtimalle %60’ına yardım edebilecek kadar para toplayabileceğini söylüyor. Bu da 2025 yılında en az 117 milyon insanın gıda ya da diğer yardımları alamayacağı anlamına geliyor.

BM ayrıca, kendi verilerine göre, dünya genelinde insani yardım için talep ettiği 49,6 milyar doların yaklaşık %46’sını toplayarak 2024 yılını tamamlayacak. Bu, dünya kuruluşunun üst üste ikinci kez hedeflediği miktarın yarısından daha azını topladığı yıl oldu.

Eksiklik, insani yardım kuruluşlarını açlar için tayınları kesmek ve yardım almaya uygun insan sayısını azaltmak gibi acı verici kararlar almaya zorladı.

Suriye gibi ülkelerde gıda yardımı kısılıyor

Bunun sonuçları, BM’nin ana gıda dağıtıcısı olan Dünya Gıda Programının (WFP) 6 milyon insanı beslediği Suriye gibi yerlerde hissediliyor. Örgütün ortaklıklar ve kaynak seferberliğinden sorumlu genel müdür yardımcısı Rania Dagash-Kamara, bu yılın başlarında yardım bağışlarına ilişkin tahminlerini göz önünde bulunduran WFP’nin yardım etmeyi umduğu kişi sayısını yaklaşık 1 milyona düşürdüğünü söyledi.

Dagash-Kamara mart ayında WFP’nin Suriye personelini ziyaret ettiği esnada verdiği bir röportajda, “Söyledikleri şu oldu: ‘Bu noktada açları doyurmak için açlardan alıyoruz’,” demişti.

BM yetkilileri yaygın çatışmalar, siyasi huzursuzluk ve aşırı hava koşulları gibi kıtlığı tetikleyen faktörlerin olduğu bir dönemde iyimser olmak için çok az neden görüyor.

BM’nin insani işlerden sorumlu genel sekreter yardımcısı ve acil yardım koordinatörü Tom Fletcher Reuters’a verdiği demeçte, “En çok ihtiyaç duyanlara yapılan çağrıları azaltmak zorunda kaldık,” dedi.

Trump’ın uluslararası kuruluşlara bağışları azaltması bekleniyor

Mali baskılar ve değişen iç siyaset, bazı zengin ülkelerin nereye ne kadar bağış yapacaklarına dair kararlarını yeniden şekillendiriyor. BM’nin en büyük bağışçılarından biri olan Almanya, genel kemer sıkma politikasının bir parçası olarak 2023’ten 2024’e kadar 500 milyon dolarlık fon kesintisine gitti.

Alman hükümeti, 2025 yılı için insani yardımda 1 milyar dolarlık bir kesinti daha yapılmasını önerdi. Şubat ayında yapılacak federal seçimlerden sonra yeni parlamento gelecek yılın harcama planına karar verecek.

İnsani yardım kuruluşları da ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın ocak ayında ikinci dönemine başladıktan sonra ne önereceğini izliyor.

Trump’ın danışmanları insani yardıma nasıl yaklaşacağını söylemedi ancak Trump ilk döneminde ABD fonlarını azaltmaya çalışmıştı. 

ABD, dünya genelinde açlığın önlenmesi ve açlıkla mücadelede başrolü oynuyor. Ülke, son beş yılda 64,5 milyar dolar insani yardım sağladı. Bu rakam, BM tarafından kaydedilen toplam katkıların en az %38’ine tekabül ediyor.

AB, ABD ve Almanya yardımlarda başı çekiyor

İnsani yardım fonlarının çoğunluğu sadece üç zengin donörden geliyor: ABD, Almanya ve Avrupa Komisyonu.

Reuters’ın BM katkı verilerini incelediği araştırmaya göre, 2020-2024 yılları arasındaki krizlere yanıt olarak BM tarafından kaydedilen 170 milyar doların %58’ini bu ülkeler sağladı.

Diğer üç güç (Çin, Rusya ve Hindistan) aynı dönemde BM tarafından takip edilen insani yardım fonlarının %1’inden daha azına toplu olarak katkıda bulundu.

Dünyanın en büyük ikinci GSYİH’sine sahip Çin, 2023 yılında insani yardıma 11,5 milyon dolar katkıda bulunarak yardım/GSYİH oranı bakımından 32. sırada yer aldı..

Beşinci en büyük GSYİH’ye sahip Hindistan da aynı yıl 6,4 milyon dolarlık insani yardımla 35. sırada yer aldı.

Washington’daki Çin Büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu, Çin’in WFP’yi her zaman desteklediğini söyledi ve ülkesinin kendi sınırları içinde 1,4 milyar insanı beslediğini belirterek, “Bu başlı başına dünya gıda güvenliğine büyük bir katkıdır,” dedi.

ABD’nin gıda yardımı kısıtlamaları

ABD, en büyük insani gıda yardımı sağlayıcılarından biri olan Dünya Gıda Programına yaptığı katkıların neredeyse tamamına kısıtlamalar getirme konusunda uzun süredir devam eden bir uygulamaya sahip.

Reuters tarafından incelenen WFP verilerine göre, ABD’nin WFP’ye yaptığı bağışların %99’undan fazlası son 10 yılın her birinde kısıtlamalar içeriyordu.

Amerikan insani yardım harcamalarını denetleyen ABD Uluslararası Kalkınma Ajansının (USAID) bir sözcüsü, yardım koşullarıyla ilgili bir soru üzerine, ajansın “Kongrenin gerektirdiği yükümlülükler ve standartlar doğrultusunda” hareket ettiğini söyledi.

Sözcü, bu standartların insani yardımın verimliliğini ve etkinliğini artırmayı amaçladığını ve yardım koşullarının “ABD vergi mükelleflerinin fonlarının sorumlu bir şekilde kullanılmasını sağlamak için uygun bir gözetim ölçüsü” sağlamayı amaçladığını söyledi.

Donör kuruluşların bazı mevcut ve eski yetkilileri de kısıtlamaları savunuyor ve küresel gıda yardımı sistemine musallat olan hırsızlık ve yolsuzluklara işaret ediyorlar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English