Bizi Takip Edin

Ortadoğu

“ABD de Direniş Ekseni de yıpratma savaşını kendi çıkarlarına uygun buluyor”

Yayınlanma

ABD ve “Direniş Ekseni” diye bilinen İran ve ona yakın silahlı grupların 7 Ekim’den sonra başlattığı karşılıklı saldırılar, ABD’li üç askerin öldüğü Kule 22 saldırısıyla yeni bir boyut kazandı. ABD’li yetkililer saldırıya askeri yanıt vermeye hazırlandıklarını açıkladı. Peki bu saldırının boyutu ne olacak? Washington, İran’ı doğrudan karşısına alabilir mi? Gelişmeler Gazze savaşının bölgeye yayılma olasılığını nasıl etkiliyor. Yakın Doğu Haber Genel Yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu ile Kule 22 saldırısını ve sonrasında neler olabileceğini konuştuk.

□ Tanf üssüne 22 km yakınlığındaki bu üssün hedef alınmasının özel bir nedeni var mı?

Bölgede Amerika ve İsrail egemenliğine karşı ‘çeşitli düzeylerde’ mücadele eden ‘Direniş Ekseni’ adlı bir ittifak sistemi var. Direniş Ekseni, hedefini Amerika’nın İsrail liderliğinde bir bölgesel düzen kurma stratejisini etkisiz kılmak olarak açıklıyor. ‘Direniş Ekseni’nin mücadelesinin ‘düzeyleri’ de Amerika’nın İsrail liderliğinde bölgesel düzen kurma stratejisi çerçevesinde uygulamaya koyduğu planlara göre şekilleniyor.

Örneğin Amerika 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde söz konusu stratejisi çerçevesinde ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ (BOP) planını açıklamıştı. Hatırlanacağı üzere 8-10 Temmuz 2004 tarihinde Amerika’nın Georgia eyaletine bağlı Sea Island bölgesinde yapılan G8 zirvesinde BOP’un genel olarak benimsendiği resmi bir bildiriyle açıklanmış ve Amerikan müttefiki ülkeler arasında da bu proje doğrultusunda rol dağıtımı yapılmıştı.

İşgal edilen Irak’ta model bir devlet kurulacak ve diğer bölge ülkeleri de bu modele göre yeniden düzenlenecekti. BOP’un özeti buydu.

Amerika’nın Irak’ı işgali BM Güvenlik Konseyi’ne hatta Avrupalı müttefiklerinin itirazlarına rağmen gerçekleşmişti. Yani tüm dünyayı çiğneyerek Irak’ı işgal eden Amerika’nın BOP projesini gerçekleştirmesini önleyebilecek bir güç de gözükmüyordu. Çünkü diğer ülkeler ya projeye destek vererek Amerika tarafından ödüllendirilmek istiyor veya sessiz kalarak Amerikan şerrinden korunmaya çalışıyordu.

Örneğin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da projenin ilgili kısmında dönemin Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’le birlikte rol almış ve bunu “BOP’un eş başkanıyız” diye açıklamıştı.

Irak’ta 30 Ocak 2005’te başlayıp 17 Aralık 2005’te sonra eren siyasi süreçler sonunda Amerika’nın öngördüğü devlet modeli kurulamadığı için BOP başarısız oldu. Bu yüzden de 2004’te herkesin hararetle tartıştığı BOP, 2005’ten sonra çöp oldu.

BOP neden kurulamadı? Çünkü Direniş Ekseni, İran Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin belirlediği çok yönlü bir stratejiyle Amerika’nın Irak’ta öngördüğü model devleti kurmasına izin vermedi.

Direniş Ekseni tıpkı şimdi olduğu gibi o dönemde de ‘yıpratma savaşı’ stratejisi izledi. Yani şimdi nasıl İsrail ve müttefiklerine karşı açık bir savaş ilan edilmediyse o dönemde de Amerika ve müttefiklerine karşı açık bir savaş ilan edilmedi. Ancak hem Irak’taki siyasi gruplar organize edilerek siyasi düzeyde hem de direniş grupları desteklenerek askeri düzeyde mücadele verildi ve Amerikan modeli sabote edildi.

Halbuki Amerika on binlerce askeriyle Irak’ta mutlak hakimdi ve Irak’taki birçok siyasi grup da yeni düzende hâkim rolü kapabilmek için Amerika’yla işbirliğine can atıyordu. Amerikan rejimi 30 Ocak 2005 öncesinde tayin ettiği geçici hükümetle Irak’ta nasıl bir devlet istediğini ortaya koymuştu; ancak 30 Ocak- 17 Aralık 2005 arasındaki 11 aylık siyasi süreçler Irak’ta Amerika’nın değil, General Kasım Süleymani’nin öngördüğü devlet modelini ortaya çıkardı.

Amerikan müttefiki Arap rejimleri de işte bu yüzden Amerika’yı Irak’ı İran’a altın tepside sunmakla, ‘Şii Hilali’ kurulmasına zemin hazırlamakla suçladı. Obama bu yüzden Irak’tan çekilme vaadiyle başkan seçilebildi. Trump bu yüzden “trilyonlarca dolar harcadık ama ne kazandık hiç” diye isyan ediyor.

BOP projesi Direniş Ekseni’nin siyasi ve askeri düzeylerdeki mücadelesiyle çöpe gönderildi; ancak Amerikan rejiminin İsrail liderliğindeki bölge düzeni kurma stratejisi varlığını sürdürüyor.

Bu strateji 2011’deki ‘Arap Baharı’ ile yeniden uygulanma şansı buldu. BOP’a şiddetle tepki gösteren bölge ülkeleri ve halkları da ‘Arap Baharı’nı şiddetle destekledi. Halbuki Arap Baharı, BOP’un yeniden güncellenmesinden başka bir şey değildi.

ABD ve bölgedeki müttefikleri 2011’de devrilen Hüsnü Mübarek ile Zeynelabidin bin Ali’nin yerine Mısır ve Tunus’ta Amerikan yanlısı rejimler kurmak, Bahreyn ve Yemen’deki Amerikan yanlısı rejimleri muhafaza etmek ve Suriye ve Libya gibi Amerikan karşıtı devletleri ise yok etmek için muazzam bir işbirliği yaptı.

Mısır, Tunus, Bahreyn ve Libya’da başarılı oldular; ancak Direniş Ekseni onları Suriye ve Yemen’de bir kez daha hezimete uğrattı.

20 yıllık bu özetin sorunuzla doğrudan ilgili olmadığının farkındayım; ancak İsrail ve Amerikan rejiminin çıkarlarının neden bugünlerde hedef olduğunu, hedef alanların kimler olduğunu ve amaçlarının ne olduğunu açıklayabilmek için bu özet gerekliydi diye düşünüyorum.

Şimdi sorunuza doğrudan cevap vereyim. Hayır bu üssün hedef alınmasının özel bir anlamı yok. İsrail liderliğinde bölgesel düzen kurma stratejisinin sahibi olan Amerika’nın ve Gazze’de soykırım yapan İsrail rejiminin bölgedeki tüm varlıkları Direniş Ekseni bileşenlerinin hedefi.

Irak İslami Direnişi, Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerini ve İsrail işgali altındaki hedefleri vuruyor.

Yemen İsrail gemilerini ve İsrail çıkarlarını savunmak için kendisiyle savaşan Amerika ve İngiliz gemilerini vuruyor.

Hizbullah ise Lübnan sınırındaki İsrail askeri altyapısını vuruyor. Bu operasyonlar Gazze savaşı durduruluncaya kadar sürecek; ancak Amerika’nın stratejisi değişmeyeceği için bir başka zaman ve yerde tekrar devam edecek.

Direniş Ekseni, Amerika ve müttefiklerine karşı doğrudan açık bir savaş açamıyor. Çünkü böylesi bir savaşta sadece Batılı ülkelerin değil, bölgedeki ülkelerin de düşmanlığını çekeceğini biliyor. Bu yüzden zamana yayılan yıpratma savaşı veriyor. Gözüken o ki bu savaş Amerikan rejiminin bölgedeki askeri varlığı ve İsrail liderliğindeki bölge düzeni kurma stratejisi devam ettikçe sürecek.

ABD’nin nasıl bir karşılık vermesini bekliyorsunuz İran sınırları içerisine bir misilleme saldırısı öngörüyor musunuz?

Hayır, Direniş Ekseni nasıl kendi potansiyelinin ve gücünün farkında olduğu için Amerika’ya karşı açık ve doğrudan bir savaş açmıyorsa, Amerikan rejimi de kendi potansiyelini ve risklerini bildiği için ‘yıpratma savaşına’ açık ve doğrudan savaş ilan ederek karşılık vermiyor. Yani iki taraf da çatışmaların yıpratma savaşı düzeyinde kalmasını kendi çıkarlarına uygun buluyor.

Bu yüzden de Direniş Ekseni bileşenleri Amerikan ve İsrail hedeflerini vururken Amerikan ve İsrail rejimleri de Direniş Ekseni’nin İran dahil tüm bileşenlerine suikastlar veya noktasal saldırılarla karşılık veriyor.

Geçen hafta Pentagon’un Suriye’den çekilme planı üzerinde çalıştığına dair haberler yayıldı. Yaklaşan seçim nedeniyle savaş karşıtı oylar için sızdırılan bir haber de olabilir ancak Washington’da Suriye’den çekilme yönünde güçlü sesler olduğu biliniyordu. Bu saldırı, Washington’daki çekilmeye yönelik sesleri nasıl etkiler? Daha da güçlendirir mi yoksa tam tersi bir etki mi yapar?

Amerikan rejimi, 2014’ten beri IŞİD bahanesiyle Suriye’de bulunuyor. Ancak Suriye’deki asıl varlık sebebi Direniş Ekseni’nin İran’dan başlayıp Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a ve Lübnan’dan da hiç kimsenin bilmediği kanallarla Gazze’ye ulaşan lojistik ikmal koridorunu kesmek.

3 aylık vahşi bombardımana rağmen Gazze’de herkesi hayretler içerisinde bırakan direniş askeri altyapısı bu koridorun sonucu. Amerika ve müttefikleri ‘Arap Baharı’ sırasında Suriye’de ‘devrim’ yapabilseydi bu koridor yok olacak ve Lübnan da Gazze’nin kaderine mahkûm edilecekti.

Amerika ve müttefikleri Suriye’de Direniş Ekseni’ne yenildiği için Amerika askeri varlığıyla bu koridorun kullanımını engellemeye çalışıyor. Bunu yaparken de hiçbir maddi külfet altına girmediği gibi yağmaladığı Suriye petrolü ve tahılı sayesinde para kazanıyor ve paralı askerlerini finanse ediyor.

Bu şartlar altında Amerikan rejiminin Suriye’den çekilmesini beklemek gerçekçi gözükmüyor. Amerikan rejiminin Suriye’den çekilmesi Irak’taki varlığıyla doğrudan ilişkili. Çekilme konusunun bugünlerde gündeme gelmesi de tamamen Irak’la ilgili bir durum.

Hatırlanacağı üzere Amerikan rejiminin General Kasım Süleymani’ye yönelik terörist saldırısının ardından Irak parlamentosu Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesini öngören bir karar almıştı. Ancak Irak’taki çok parçalı siyasi yapı ve Irak’ın işgalden bu yana ekonomik olarak Amerika’ya bağımlılığı Irak hükümetinin bu kararı uygulamasına izin vermedi.

Amerikan rejiminin misilleme gerekçesiyle Irak Halk Seferberlik Güçlerine yönelik saldırıları Irak hükümetini içeride zor durumda bırakıyor. Çünkü Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) Irak silahlı kuvvetlerinin bir parçası ve yasal olarak başbakana bağlı. Dolayısıyla Irak başbakanları, kendisine bağlı resmi bir gücün, ülkede sözde terörle mücadele için bulunan yabancı güçler tarafından vurulmasını kendi kamuoyuna izah edemiyor.

Bu yüzden de Irak meclisinin 2020 tarihli kararına atıf yaparak Amerika’ya çekilmesi yönünde baskı yapıyor. Amerikan rejiminin Irak’a karşı kullanacağı kozlar oldukça istediğinde tıpkı Adil Abdülmehdi hükümeti örneğinde olduğu gibi hükümetleri devirebiliyor. Üstelik de bunu “Irak halkının talebi” ile ve İran’ı suçlatarak yapabiliyor.

Irak İslami Direnişi’nin Gazze’ye destek için Amerikan hedeflerine yaptığı saldırılar çekilme konusunu yeniden gündeme getirmiş olsa da Amerikan rejimi henüz Irak’ta, 1983’te Lübnan’dan kaçmasını gerektiren şartlar oluştuğunu düşünmüyor.

Hizbullah’ın 1983’teki operasyonunda yüzlerce deniz piyadesini kaybeden Amerika, Lübnan’dan açıkça kaçmıştı. Ürdün’deki operasyonun Amerika’yı Irak’tan kaçmaya zorlayacağını sanmıyorum. Ayrıca Amerikan rejiminin Irak’tan çekilmedikçe Suriye’den de çekileceğini düşünmüyorum.

□ ABD bir yandan savaşın bölgeye yayılmasını istemediğini söylüyor diğer yandan Husilere yapılan saldırılar gibi adımları, bu riski artırıyor. Özellikle bu saldırı ve ABD’nin vereceği olası yanıt, savaşın yayılmasına yol açabilir mi?

Bir önceki soruda söylediklerim bu soru için de geçerli. İki taraf da çatışmaları ‘yıpratma savaş’ düzeyinde tutmayı kendi çıkarına görüyor. Yemen, Irak Direnişi ve Hizbullah, İsrail rejimi ve yandaşlarına, açık ve doğrudan savaş ilan etmeden onları açık ve doğrudan savaşın etkilerine maruz bırakıyor.

İsrail rejimi ve yandaşları, Direniş Ekseni’nin bileşenlerine açık ve doğrudan savaş başlatarak sonuç alabileceğini düşünseydi bunu şu üç ayı aşkın zaman içerisinde defalarca yapardı. Sadece Yemen’in operasyonları bile kendileri açısından küresel ölçekte ekonomik kayıplara mal oluyor ancak bir koalisyon kurmayı bile başaramıyorlar. Amerikan rejiminin koalisyonuna katılmayan ülkeler Gazze’yi veya Yemen’i destekledikleri için bu kararı alıyor değil. Yemen’e karşı savaşla hiçbir sonuç alamayacaklarını bildikleri ve savaşın kendilerine çok daha pahalıya mal olacağını gördükleri için Amerikan rejiminin koalisyonundan uzak duruyorlar.

Zira Yemen Bab el-Mendeb silahını şu an sadece İsrail’e giden gemiler için kullanıyor. Amerikan rejiminin müttefiki dahi olsa şu an kendi deniz ticaretini ilgilendirmeyen hangi ülke sırf İsrail rejiminin çıkarı için kendi ticaretini Yemenlilere hedef yapmak ister?

Dolayısıyla mevcut şartlarda bariz bir değişim olmadıkça Direniş Ekseni ile ‘soykırım ekseni’ arasındaki savaşın ‘yıpratma savaşı’ düzeyinde kalacağını ve bölgesel savaşa dönüşmeyeceğini düşünüyorum.

Amerikan rejimi blöf yoluyla sonuç alabilmek için ‘bölgesel savaş’ tehdidini gündeme getiriyor olabilir; ancak böyle bir savaşın sonunda, sadece İsrail liderliğindeki bölgesel düzen stratejisini değil, İsrail rejiminin varlığını kaybedebileceğini çok iyi biliyor.

İsrail dışarıdan göçle var olabilen yapay bir devlet, stratejik derinliği yok ve Hayfa’daki kimyasal tesisler ve Dimona’daki nükleer tesis düşünüldüğünde ‘kitle imha silahlarının’ üzerinde oturuyor.

Direniş Ekseni’nin devlet bileşenlerini boş verin, sadece Hizbullah bile İsrail’in üzerinde oturduğu Hayfa’daki kimyasal, Dimona’daki nükleer ‘bombayı’ patlatmaya kadir ve bunu da en iyi İsrailliler biliyor. Amerika, İsrail için Pirus zaferi istemiyor.

Ortadoğu

Mahmud Abbas’tan Macron ve Selman’a “bir yıl içinde seçim” sözü

Yayınlanma

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Macron ve Selman’a Gazze ve Filistin Yönetimi adına bazı taahhütlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Fransa ile Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Ortadoğu’da iki devletli çözümü canlandırma amacıyla New York’ta düzenlenecek Birleşmiş Milletler (BM) konferansına bir hafta kala, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın Gazze ve Filistin Yönetimi adına bazı taahhütlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Abbas, konferansın ev sahipleri olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a bir mektup yazarak Filistin Yönetimi’nde yeni seçim vaadinde bulundu. Hamas’ın silah bırakması gerektiğini savunanan Abbas mektubunda “Filistin topraklarına uluslararası güç konuşlandırılmasını” istedi.

Élysée Sarayı’ndan (Fransa Cumhurbaşkanlığı) yapılan açıklamaya göre Abbas mektupta, Gazze’deki savaşa son verilmesi ve Ortadoğu’da barış sağlanması için gerekli gördüğü adımları anlattı. Filistin Yönetimi Başkanı’nın bu çerçevede “Hamas artık Gazze’yi yönetmeyecek; silahlarını ve askeri kapasitesini Filistin Yönetimi’nin güvenlik güçlerine devretmek zorunda” dediği belirtildi.

Abbas, “BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmiş bir istikrar/koruma gücünün parçası olarak Arap ve uluslararası güçleri davet etmeye hazır olduğunu” söyledi. Abbas’ın, “Filistin Devleti topraklarında güvenliğin tek sağlayıcısı olmalı ama militarize bir devlet olma niyeti yok” dediği aktarıldı.

Abbas, “Net ve bağlayıcı bir zaman çizelgesi, uluslararası destek, denetim ve garantilerle İsrail işgalini sona erdiren, tüm çözülmemiş meseleleri ve nihai statü sorunlarını çözen bir barış anlaşması yapmaya hazırız” ifadelerini kullandı. Abbas’ın, “Hamas tüm rehineleri ve tutsakları derhal serbest bırakmak zorunda” diye eklediği de açıklandı.

Öte yandan Abbas mektubunda, Filistin Yönetimi’nde reform yapma taahhüdünü yineledi ve bir yıl içinde, uluslararası gözlemcilerin de denetleyeceği şekilde başkanlık seçimleri ve genel seçim düzenleme vaadini teyit etti.

Élysée Sarayı, Abbas’ın “iki devletli çözümün uygulanması yolunda ilerleme kaydetmek için gerçek bir isteklilik gösteren somut ve benzeri görülmemiş taahhütlerini” memnuniyetle karşıladıklarını açıkladı.

Macron, ev sahipliği yapacağı konferans öncesinde Filistin devletini tanımanın ahlaki bir görev ve siyasi bir gereklilik olduğunu söylemiş ancak tanıma için Hamas’ın silah bırakması da dahil olmak üzere bazı koşullar öne sürmüştü.

Fransa, uzun süredir iki devletli çözümü savunuyor. Ancak Filistin devletini resmen tanıması ciddi bir politika değişikliği anlamına gelecek.

İsrail basını, iki devletli çözümü reddeden Binyamin Netanyahu hükümetinin ise konferans öncesinde, Filistin’in tanınması halinde Batı Şeria’da daha fazla yasadışı yerleşim inşa etme tehdidinde bulunduğunu yazmıştı.

Tel Aviv yönetimi ayrıca Filistin devletini tanımanın ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen Macron’a İsrail’e karşı “Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi düzenleme” suçlaması yöneltmişti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

ABD’li elçi, İsrail koalisyon hükümeti çökmesin diye devrede

Yayınlanma

ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, İsrail koalisyon hükümeti çökmesin diye ultra-Ortodoks (Haredi) partilerin temsilcileriyle görüştü.

Huckabee, askerlik muafiyeti krizi nedeniyle Netanyahu hükümetinden çekileceklerini duyuran ultra-Ortodoks partilerin liderlerine “İran tehdidi karşısında hükümetin istikrarı şart” dedi.

Ynet News’in İbranice basından aktardığına göre Huckabee, üst düzey Haredi siyasetçilere, “İran meselesiyle başa çıkmak için hükümet istikrarı önemli” dedi ve erken seçimlerin hata olacağını söyledi.

Bu görüşmelerden birinin geçen perşembe Birleşik Tevrat Yahudiliği Partisi’nden İsrail Kudüs İşleri ve Yahudi Mirası Bakanı Meir Porush ile yapıldığı bildirildi. Habere göre Huckabee, Porush’a “hükümeti devirmeyin” dedi.

İsrail hükümetinde Haredi krizi: Meclisin feshi için harekete geçildi

Büyükelçinin ayrıca önde gelen ultra-Ortodoks dini liderlerden Haham Moşe Hillel Hirsch ile de görüştüğü; ve Hirsch’e “Seçime gidilmesi durumunda ABD’nin İsrail’e destek vermesinin zorlaşacağını” tehdidinde bulunduğu belirtildi.

Habere göre Huckabee’nin bu adımları ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla mı yoksa kendi inisiyatifiyle mi attığı net değil. Ancak Netanyahu görüşmelerden haberdar ve memnuniyet duyuyor.

Huckabee’nin ofisinden Kanal 13’e yapılan açıklamada “Büyükelçi çeşitli İsrailli isimlerle görüşmeler yapıyor. Bu görüşmelerin içeriği gizli” denildi. ABD’nin İsrail Büyükelçiliği ise konuya ilişkin soruları yanıtlamada.

Söz konusu haber üzerine değerlendirmede bulunan muhalefet lideri Yair Lapid, haberin doğru olmamasını umduğunu belirtti. Lapid, X hesabından yaptığı paylaşımda şöyle dedi: “Büyükelçi Huckabee’nin İsrail’in bağımsızlığına ve demokrasisine saygı duyduğundan hiç şüphem yok. Bu nedenle, Netanyahu’ya yardım etmek amacıyla askeri muafiyet krizinde ultra-Ortodoksları ikna etmeye çalıştığı yönündeki iddiaların doğru olmadığını umuyor ve inanıyorum. İsrail bir manda yönetimi değil.”

Netanyahu’nun liderliğindeki koalisyon, geçen hafta Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas partilerinin, yeşiva öğrencilerine askerlik muafiyeti getirilmediği takdirde hükümetten çekileceklerini ve Meclis’in feshi yönünde oy kullanacaklarını açıklamalarıyla ciddi bir krizle karşı karşıya kalmıştı.

Meclis’in feshedilmesine yönelik yasa tasarısının ön oylaması yarın yapılacak. Şas Partisi, dün tasarıya destek vereceğini duyurdu.

Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği, Meclis’teki iki Haredi partisi olarak, tartışmalı askerlik muafiyeti yasa tasarısının bu yıl 2 Haziran’da sona eren Şavuot Bayramı’na kadar geçirilmesini talep etmişti. Aksi takdirde hükümetin geleceğinin riske gireceği uyarısında bulunmuşlardı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail donanması Hudeyde Limanı’nı vurdu

Yayınlanma

İsrail donanması sabah erken saatlerde Yemen’de Husilerin kontrolündeki Hudeyde Limanı’nı hedef aldı. Bu saldırı, 7 Ekim’den bu yana Husilere karşı savaş gemileriyle denizden yapılan ilk saldırı oldu.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, İsrail donanması tarafından gerçekleştirilen saldırının Husilerin İsrail topraklarına yönelik art arda düzenlediği füze ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarına yanıt olarak gerçekleştirildiği belirtildi.  Açıklamada Hudeyde Limanı’nın “silah transferinde merkez” olduğu ileri sürüldü ve saldırının hedefinin limanın askeri amaçlarla kullanılmasını engellemek olduğunu savunuldu.

İsrail’in Husilere karşı Somaliland hamlesi

Limanın geçen yıl da İsrail tarafından hedef alındığı hatırlatılan açıklamada, “Liman terör amaçlı kullanılmaya devam etmektedir” denildi. Saldırının Hudeyde Limanı’ndaki tahribatı daha da derinleştirmeyi amaçladığı belirtildi.

İsrail donanmasının saldırısından sonra İsrail Savunma Bakanı Israel Katz da “İsrail’in havadaki ve denizdeki uzun eli her yere ulaşacaktır. Husileri, İsrail’e saldırmaya devam ederlerse güçlü bir karşılık vereceğimiz ve onları deniz ve hava ablukası içine alacağımız konusunda uyardık” açıklamasını yaptı.

Husilerin üst düzey yetkililerinden Nasreddin Amir, saldırıyı X üzerinden yaptığı paylaşımla doğruladı. Amir, İsrail donanmasına ait unsurların Hudeyde’deki limanı iki füzeyle hedef aldığını belirtti.

Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…

Yemen’deki Husiler, ateşkes anlaşmasını bozarak Gazze Şeridi’ne şiddetli saldırılarını tekrar başlatan İsrail’i zaman zaman balistik füzelerle hedef alıyor. Grup, dün de İsrail’e doğru bir füze fırlattı; ancak füze hedefe ulaşamadan düştü ve sirenler devreye girmedi. En son sirenlerin çaldığı olay ise geçen perşembe günü yaşandı.

Husiler 7 Ekim’den sonra ABD ve İngiltere’nin ortak saldırılarına da maruz kalmıştı. Ancak ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldikten sonra Husilere yönelik saldırıların dozajını önce artırmış sonra İsrail’e haber vermeden ateşkes ilan etmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English