Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD Tayvan Boğazı’na savaş gemisi gönderdi, Çin ordusu teyakkuzda

Yayınlanma

ABD Donanmasına ait bir savaş gemisi, Tayvan’ın seçimleri geride bırakmasından bu yana ilk kez Tayvan Boğazından geçerken, Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA) bu hareketin “provokatif” olduğunu ve barış ve istikrarı “kötü niyetle baltaladığını” söyledi.

PLA’nın Doğu Bölgesi Komutanlığı sözcüsü Kıdemli Albay Shi Yi yaptığı açıklamada, Arleigh Burke sınıfı bir destroyer olan USS John Finn’in çarşamba günü boğazdan geçtiğini söyledi.

Sözcü, PLA’nın ABD Donanması’na ait gemiyi “tüm süreç boyunca izlediğini ve yasa ve yönetmeliklere uygun olarak muamele ettiğini” kaydetti.

“Son zamanlarda ABD ordusu sık sık provokatif eylemlerde bulundu ve kötü niyetle bölgesel barış ve istikrarı baltaladı” diyen Shi, bölgedeki birliklerin her an teyakkuz halinde olduğunu vurguladı.

ABD Yedinci Filosu, destroyerin transit geçişini “uluslararası hukuka uygun olarak yüksek denizlerde seyrüsefer ve uçuş özgürlüğünün geçerli olduğu” sularda yaptığını söyledi.

Açıklamada, “Gemi boğazda herhangi bir kıyı devletinin karasularının ötesindeki bir koridordan geçiş yapmıştır. John Finn’in Tayvan Boğazı’ndan geçişi, Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm uluslar için seyrüsefer özgürlüğünü bir ilke olarak koruma kararlılığını göstermektedir” denildi.

Açıklama şöyle devam etti: “Uluslararası toplumun hiçbir üyesi hak ve özgürlüklerinden vazgeçmesi için korkutulmamalı ya da zorlanmamalıdır. Birleşik Devletler ordusu uluslararası hukukun izin verdiği her yerde uçar, yelken açar ve faaliyet gösterir.”

ABD Donanması son bir ay içinde ilk kez Tayvan Boğazı’ndan geçti. Aralık ayında Yedinci Filo’nun P-8A Poseidon deniz devriye ve keşif uçağı boğaz üzerinde uçmuş ve PLA’nın ABD uçağını izlemek ve uyarmak üzere savaş uçakları göndermesine yol açmıştı.

Çarşamba günkü geçiş aynı zamanda bağımsızlık yanlısı Demokratik İlerleme Partisi’nden William Lai Ching-te’nin 13 Ocak’ta Tayvan Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana ABD ordusu tarafından gerçekleştirilen ilk geçiş oldu. Pekin, partinin yeniden seçilmesinin boğazda çatışma riskini artırabileceği uyarısında bulundu.

Pekin, Çin’in bir parçası olan ve BM ülkeleri tarafından da o şekilde tanımlanan Tayvan’ı gerekirse güç kullanarak yeniden birleştireceğini söylüyor. ABD, Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımasa da Washington adayı güç kullanarak ele geçirmeye yönelik her türlü girişime karşı çıkıyor ve Tayvan’ı silahlandırmaya kararlı.

Washington’ın bölgedeki askeri duruşu da devam ediyor. ABD Donanma Enstitüsü’nün online haber portalı USNI News’in salı günü bildirdiğine göre, ABD üçüncü uçak gemisi USS Theodore Roosevelt’i Hint-Pasifik’te faaliyet gösteren Yedinci Filo’ya konuşlandırdı.

Bu arada, PLA faaliyetleri Tayvan çevresinde yeniden başladı ve uçaklar seçimlerin yapıldığı kısa bir aradan sonra ada yakınlarında düzenli sortiler yaptı.

Çin Halk Kurtuluş Ordusu Donanması çarşamba günü yaptığı açıklamada uçak gemisi Shandong’un kısa bir süre önce ana limanında demirliyken bir dizi tatbikat gerçekleştirdiğini duyurdu.

Shandong 2023 yılında Batı Pasifik’te çok sayıda uzak deniz tatbikatı yapmıştı ve Tayvan adasının doğusundaki sulara açılmıştı.

DİPLOMASİ

Rusya kamuoyu, Trump’ın ‘savaşı bitirme’ vaadine karşı şüpheli

Yayınlanma

Rusya’da düzenlenen son kamuoyu yoklamasına göre, Rusların yüzde 51’i Donald Trump’ın Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğine inanmıyor. Bununla birlikte, genç nesiller arasında Trump’a dair olumlu beklentiler ve iki ülke ilişkilerinde iyileşme umutları daha yaygın.

VTsIOM’un düzenlediği ve bulguları Kommersant tarafından aktarılan her iki Rus yurttaşından biri (yüzde 51), ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğine inanmıyor. Aynı zamanda, katılımcıların yaklaşık üçte biri (yüzde 31) Trump’ın bu uzun süredir devam eden çatışmayı hızlıca çözme şansına sahip olduğunu düşünüyor.

15 Ocak’ta 1600 kişiyle yapılan ankete göre, katılımcıların yüzde 35’i Trump döneminde Rusya-ABD ilişkilerinin iyileşmesini bekliyor.

Ancak yüzde 45’lik bir kesim, bu ilişkilerde bir değişiklik olmayacağını, yüzde 7 ise kötüleşme ihtimalini öne sürüyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2021’de Joe Biden ABD Başkanı olduğunda Rusların sadece yüzde 12’si ilişkilerin iyileşmesini bekliyordu. 2012’de Barack Obama döneminde bu oran yüzde 25’ti.

Trump’a karşı kişisel tutum sorulduğunda, katılımcıların yüzde 61’i “hiçbir şekilde ilgilenmediklerini” ifade etti. Trump’a olumlu bakanların oranı yüzde 22, olumsuz görüş belirtenlerin oranı ise yüzde 11 oldu.

Trump’a en büyük sempatiyi genç nesiller gösteriyor. 2001 sonrası doğan “Z kuşağı” katılımcılarının yüzde 37’si ve 1992-2000 arasında doğan “genç Y kuşağı” bireylerinin yüzde 28’i Trump’ı destekliyor.

Bu gruplar aynı zamanda, iki ülke ilişkilerinin iyileşeceğine dair daha fazla umut taşıyor (sırasıyla yüzde 47 ve yüzde 46).

Reuters tarafından daha önce yayımlanan Gradus Research’in Ukrayna’da yaptığı anket de Ukraynalıların yüzde 31’inin Trump’ın savaşı hızlıca bitirebileceğine inanmadığını, yüzde 31’lik bir kesimin ise bu konuda kararsız olduğunu ortaya koymuştu.

Ukrayna hükümeti ise Trump’ın barışı sağlayabileceğine inanıyor. Ukrayna parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Aleksandr Merejko, “Ukrayna, Trump için bir başarı hikâyesi olmalı,” dedi. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise savaşın 2025’te sona erebileceğini, çünkü Trump’ın büyük çaba gösterdiğini ve Rusya’ya baskı yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu belirtti.

Trump, ocak ayında Ukrayna’daki savaşı altı ay içinde bitirebileceğini umduğunu ifade etti. Ancak seçim kampanyası sırasında bu çatışmayı 24 saat içinde sonlandırma sözü vermişti. Reuters’a konuşan Trump’ın yardımcıları, bu vaadin seçim dönemi abartısı, çatışmayı çözmenin zorluklarını yeterince değerlendirmeme ve yeni bir yönetim kurmak için gereken zamanı göz ardı etme sonucu ortaya çıktığını belirtti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump ilk 100 günde Çin’i ziyaret edecek mi?

Yayınlanma

Donald Trump’ın görevdeki 100 gün içinde Çin’i ziyaret etme planı Pekin için “gerçek bir diplomatik ikilem” yaratabilir.

Çinli bir akademisyen böyle bir ziyaretin dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ilişkilerin istikrara kavuşturulmasının önemine işaret edeceğini ve Çin’in bunu “aktif bir şekilde değerlendireceğini” söyledi.

Wall Street Journal (WSJ) geçen hafta Trump’ın danışmanlarına göreve geldikten sonra Çin’e seyahat etmek istediğini söylediğini ve Çin’den ithal edilen mallara yönelik yüksek gümrük vergisi tehditleriyle “gerilen” ilişkileri derinleştirmeye çalıştığını bildirdi.

ABD’nin seçilmiş başkanı pazartesi günü yemin ederek görevine başlayacak.

WSJ’nin haberi iki lider arasında cuma günü yapılan ve kısa video uygulaması TikTok’tan fentanil ve ticarete kadar çeşitli konuların ele alındığı telefon görüşmesinin ardından geldi.

Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nde ABD-Çin ilişkileri uzmanı olan Lu Xiang, bir devlet başkanının Çin’e yapacağı ziyaretin genellikle altı ay ya da daha uzun bir ön çalışma gerektirdiğine dikkat çekti.

South China Morning Post’a konuşan Lu, yine de her iki tarafın da protokol açısından daha az talepkar olması halinde bir ziyaretin “mümkün olan en kısa sürede” düzenlenebileceğini söyledi.

Örneğin Xi, Trump’la Nisan 2017’de Florida’daki Mar-a-Lago malikanesinde bir araya geldiğinde ABD Başkanı ilk döneminin henüz 11. haftasındaydı.

Devlet haber ajansı Xinhua’ya göre cuma günkü telefon görüşmesinde Xi, Trump ve kendisinin etkileşimlere “büyük önem” verdiklerini ve “Çin-ABD ilişkilerine iyi bir başlangıç” yapmayı umduklarını söyledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı pazartesi günü yaptığı açıklamada Pekin’in yeni ABD yönetimiyle birlikte çalışmaya hazır olduğunu belirtti. Bakanlık sözcüsü Mao Ning, Trump’ın olası ziyaretiyle ilgili bir soru üzerine amacın “yeni bir başlangıç noktasından Çin-ABD ilişkilerinde daha fazla ilerleme sağlamak” olduğunu söyledi.

Ziyaretin gerçekleşmesi halinde Trump, görevdeki ilk 100 gününde Çin’e seyahat eden az sayıdaki Amerikan başkanından biri olacak.

Bunu yapan son başkan George H.W. Bush, Şubat 1989’da, 41. ABD başkanı olarak göreve başlamasından bir ay sonra Çin’i ziyaret etmişti.

Lu, “[Trump] bu talebi resmi olarak göreve başlamadan önce yaptığı için Çin’in bunu aktif olarak değerlendireceğine inanıyorum” dedi.

“Trump’ın ilk 100 gününe takılıp kalmamamız gerektiğini düşünüyorum ama yakın gelecekte üst düzey bir ziyaret gerçekleştirmek bence tamamen mümkün ve Çin-ABD ilişkilerinin gerçekliği için gerekli” değerlendirmesini yaptı.

Hopkins-Nanjing Merkezi’nde uluslararası siyaset profesörü olarak görev yapan David Arase, yabancı bir liderin Pekin’e yapacağı ziyaretin “şatafatlı ve gösterişli bir olay olmadığını, ikili liderlik görüşmelerini ve anlaşmalarını kolaylaştırmak için daha basit bir şey olduğunu” söyledi.

“Ancak Trump, Çin’in geleceğini kurabilecek ya da bozabilecek tek ülkeye liderlik edeceği için özel bir durum olacaktır. Bu yüzden de özel muameleye ihtiyacı var. Böyle bir ziyaretin ne kadar özel olacağı Pekin için gerçek bir siyasi ve diplomatik ikilemdir,” dedi.

Rubio da Çin’e gidecek mi?

Bir başka olası anlaşmazlık noktası da Trump’ın Çin’e kimi götüreceği ve yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun bu kişiler arasında yer alıp almayacağı olabilir.

Rubio 2020’de Pekin tarafından iki kez yaptırıma tabi tutulmuştu – ilki ABD’nin Uygurlarla ilgili iddialarla üst düzey Çinli yetkililere karşı aldığı tedbirlere misilleme olarak, ikincisi ise 2019’daki Hong Kong protestolarının ardından anakara Çin ve Hong Kong yetkililerinin eylemleri ya da politikaları nedeniyle ABD tarafından yaptırıma tabi tutulmasının ardından.

Arase, Trump’ın Rubio’nun ziyarette kendisine eşlik etmesine izin verilmesini talep edebileceğini, zira yeni başkanın en üst düzey diplomatı olmadan Pekin’le nasıl esaslı görüşmeler yapabileceğini görmenin zor olduğunu söyledi.

Ancak Lu’ya göre başına buyruk Trump, ekibine ve dışişleri bakanına daha az güvenerek “endişe duyduğu sorunlarla doğrudan ilgilenmeyi tercih edebilir”.

Lu, yeni yönetimde başkanın yabancı liderlerle sorunları doğrudan çözmesinin normal bir uygulama haline bile gelebileceğini söyledi.

Lu, Trump ve Xi arasında “bir noktada” bir toplantı yapılacağını ve iki tarafın diyalog için bir kanal kurduğunu da sözlerine ekledi.

Lu, Trump’ın “artık Çin-ABD ilişkilerinin kritik bir dönemde olduğunu ve ilişkilerin düzgün bir şekilde ele alınmasının ABD’nin karşı karşıya olduğu diğer pek çok sorunu çözmesine yardımcı olacağını anladığını” söyledi.

Trump bu ayın başlarında Xi ile temsilcileri aracılığıyla görüştüğünü söylemiş ve Pekin’in Cuma günkü telefon görüşmesine ilişkin açıklamasına göre iki lider stratejik bir iletişim kanalı kurulması konusunda mutabık kalmıştı.

Lu, “[Trump] [Çin ile] nispeten istikrarlı bir iletişim kanalına sahip olmalı, eğer bu kanal zaten mevcutsa ve karşılıklı ziyaretler konusunun zaten görüşüldüğüne inanıyorum” dedi.

“Bence [ziyaret] son derece beklenen ve son derece mümkün” diye ekledi.

Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Diao Daming de, ilişkilerin istikrarlı kalması ve “atmosfer ve koşulların” uygun olması halinde Trump’ın Çin’e erken bir ziyaret gerçekleştirmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Diao, iki tarafın ziyaret öncesinde ulusal güvenlik danışmanlarının da katılacağı üst düzey görüşmeler yapabileceğini de sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Polonya, Trump ile alışverişe hazırlanıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın son yıllarda öne çıkan ülkelerinden Polonya, Donald Trump’ın ikinci dönemine hazırlanıyor.

Yemin töreninden birkaç gün önce, Başbakan Donald Tusk geçen hafta yeni yönetime zeytin dalı uzattı.

Tusk, “[Başkan] Trump’ın satır aralarını okumak yerine ev ödevimizi yapalım. Yeni Washington yönetimi bizim bu konuda ne kadar ciddi olduğumuzu gördüğünde Ukrayna’ya karşı daha farklı, daha iyimser bir yaklaşım benimseyecektir,” dedi.

Polonya Cumhurbaşkanı ve muhalefetteki muhafazakâr Hukuk ve Adalet’e (PiS) yakın Andrzej Duda ise, Trump’ın göreve başlamasının ardından ortaya çıkabilecek “fırsatlardan” söz etti.

Ukrayna savaşının başlamasının ardından Polonya savunma harcamalarını iki katına çıkardı ve ağırlıklı olarak Amerikan yapımı ve Güney Kore yapımı milyarlarca dolarlık silah siparişi verdi.

Halihazırda NATO’nun Avrupa’daki en yüksek harcamasını yapan ülke konumundaki Polonya, 2024’te GSYİH’sinin %4,12’ü olan savunma harcamalarını bu yıl %4,7’ye çıkarmayı hedefliyor.

Varşova, Trump’ın NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nin %5’ine çıkarma fikrini desteklemeye istekli olduğunu söyledi ki bu oran şu anda ABD de dahil olmak üzere tüm ülkelerin harcadığından daha fazla.

Polonya, Trump’lı dünyanın ‘transatlantik bağlantısı’ olmak istiyor

Polonya’nın Trump’a yapacağı “satış flörtünün” bir parçası da ülkenin savunma harcamalarının her halükarda büyük ölçüde ABD’ye fayda sağlaması: Varşova son yıllarda Washington’dan yüzlerce Abrams tankı, 32 F-35A savaş uçağı, 96 Apache helikopteri ve HIMARS satın aldı.

Aynı zamanda Polonya, özellikle ülkenin kuzeyindeki liman kenti Świnoujście’deki terminale tedarik edilecek LNG gazının satın alınması söz konusu olduğunda, enerji sektöründe işbirliğini artırmayı hedefliyor.

Polonya Savunma Bakanı Władysław Kosiniak-Kamysz ülkesinin “[Başkan] Trump tarafından belirlenen bu meydan okuma ile bunun Avrupa’da uygulanması arasındaki transatlantik bağlantı olabileceğini” söyledi.

Varşova, Berlin ve Paris’in ayak diremesinden yakınıyor

Varşova, Polonya’nın altı aylık AB dönem başkanlığını, diğer üye ülkeleri bloğun bir sonraki ortak bütçesinden savunmaya 100 milyar avro harcamaya ikna etmek için kullanmak istiyor.

Polonyalı yetkililer bu konuda kaydedilen yavaş ilerlemeden ve Avrupa’nın kilit oyuncuları Fransa ve Almanya’nın kararsızlığından yakınıyor.

AB liderleri 3 Şubat’ta, Trump’ın göreve başlamasından iki hafta sonra, savunma konusunda gayrı resmi görüşmeler için bir araya geldiklerinde Varşova yeni bir adım atmayı planlıyor.

Fakat bu görüşme, Avrupa Komisyonu’nun göreve başlamasından sonraki 100 gün içinde söz verilen ve ancak Şubat sonundaki Almanya seçimlerinden sonra sonuçlandırılması beklenen, savunma finansmanına ilişkin uzun zamandır beklenen önemli bir AB önerisi olmaksızın gerçekleşecek.

Polonya, Alman-Fransız merkezinin yerini alabilir mi?

Daha önce Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) başkanlığını da yapmış eski Avrupa Konseyi başkanı Tusk’un referanslarına rağmen analistler Varşova’nın tek başına liderlik yapmasının pek mümkün olmadığını söylüyor.

German Marshall Fund (GMF) Kıdemli Araştırmacısı Markus Ziener Euractiv’e yaptığı açıklamada, “Her iki ülkedeki [siyasi] krizler yatıştığında, Almanya, Fransa ve Polonya’dan oluşan Weimar Üçgeninin Avrupa liderliği ve işbirliği için bir forum olarak yeniden canlandırılması ihtimal dışı değil,” dedi.

Weimar Üçgenine Birleşik Krallık ve İtalya’nın da dahil olduğu formatlar, bir süredir Ukrayna söz konusu olduğunda deneniyor.

Polonya’nın bölünmüş siyasi haritası

Tıpkı Trump’ın görevdeki ilk dönemi gibi, Tusk’ın ikinci başkanlık dönemi de siyasi olarak bölünmüş bir Polonya’ya denk geliyor.

Tusk’ın önümüzdeki aylardaki bir numaralı hedefi, mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Avrupa yanlısı kampının muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) adayı karşısında zafer kazanmasını sağlamak olacak.

Fakat pek çok kişi, kürtajdan hukukun üstünlüğüne kadar çeşitli konulardaki iç çekişmelerin Polonya’nın sınırlarını kolayca gösterebileceğinden ve ulusal gündem ile Avrupa’ya bakış açısı arasındaki çatlakları ortaya çıkarabileceğinden korkuyor.

PiS, hükümet tarafından yapılan Trump karşıtı yorumları deşiyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile PiS ve Cumhurbaşkanı Andrzej Duda uzun zamandır Trump’ın yakın çevresinin Avrupa’daki favori muhatapları arasında yer alıyor.

Duda, Trump’ın önceki döneminde Oval Ofis’in önemli bir ziyaretçisi olmuştu. Geçen yılın başlarında New York’ta düzenlenen ortak özel akşam yemeği de dahil olmak üzere Trump’la en son etkileşimleri Polonya dışişleri bakanlığının onayıyla düzenlendi.

Duda bu yılki ikinci dönemini 6 Ağustos’ta tamamlayacağı için yasal olarak yeniden aday olamayacak.

Tusk ise geçmişte, Ukrayna’ya askeri yardım konusunda hevesli olmayan destekleri nedeniyle Cumhuriyetçilerin “Rusya yanlısı tutumunu” eleştirmesi de dahil olmak üzere Trump’ın hedefindeydi.

Tusk, üye ülkelere “kendi güvenlikleri için sorumluluk almaları” çağrısında bulunarak Avrupa’nın Trump’a verdiği tepkiye öncülük ediyor.

Varşova Belediye Başkanı, Trumpçı adaya karşı

Polonyalı seçmenler, Tusk’ın adayı Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski ile Trump ile sıcak bağları olan PiS adayı tarihçi Karol Nawrocki arasında bir seçim yapacak gibi görünüyor.

Ziener, “ABD’nin Polonya’da zaten kazanılmış bir çıkarı var ve bu stratejik kaygılar Trump ile Tusk arasındaki önceki gerginliklerin üstesinden gelmeye yetecek kadar önemli olmalı,” dedi.

Fakat Ziener’e göre pek çok şey ABD’nin Rusya ve Ukrayna ile ilgili planlarına bağlı. Uzman, Varşova’nın, bu tür planların Polonya’nın güvenliğini tehlikeye atmamasını sağlamak için gelişmeleri yakından izleyeceğine işaret ediyor.

Polonya’da binlerce Amerikan askeri var

Halihazırda yaklaşık 11.000 Amerikan askeri Poznan’daki daimi askeri garnizon ve Ukrayna sınırındaki güney şehri Rzeszów’daki genişleyen askeri lojistik merkezi de dahil olmak üzere ülkenin çeşitli stratejik noktalarında konuşlanmış durumda.

Polonya aynı zamanda ABD’ye askeri taahhütleri kapsamında, kuzeydeki Redzikowo kasabasında Aegis Ashore gibi gelişmiş füze savunma sistemlerinin konuşlandırılmasını da onayladı.

Aegis, Rusya’nın ağır silahlarla donatılmış dış bölgesi Kaliningrad’ın yanında, Rusya’dan yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta kritik savunma kabiliyetleri sağlıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English